Orta
Kafkasların güney ve kuzey yamaçları, Hint-Avrupa dili ve etnik
kültürünün bir taşıyıcısı olan Osetlerce iskan edilir. Bilim
dünyası, Osetlerin genetik olarak Kuzey İran Kabileleri ile
Tuna’dan HuangHo’ya ve Urallardan Hint Okyanusuna kadar uzanan
geniş bir coğrafyaya yayılmış olan İskit, Sarmat, Alan adlarıyla
bilinen halktan geldiklerine dair tartışma götürmez kanıtlar
edineli 1.5 asırdan fazla zaman geçmiştir. Bu halk yaşadığı
dönemde Avrupa, Ortadoğu ve Çin medeniyetlerine benzemeyen, kendi
eşsiz kültür ve sanatını yaratmıştır. Büyük göçlerin girdabında,
pek çok halkın kültürüne, konuştukları dillerde ve birçok yer
isminde izlerini bırakarak, kendi deneyim ve bilgilerini
katmışlardır.
Fakat kültürlerinin önemi sadece bu katkı ile sınırlı değildir.
Avrupa ovalarının tehlike ve zorluklarla dolu geniş düzlüklerinde
yaşamış ve bunların üstesinden gelerek güçlenmişlerdir. Doğa
güçleri ve insan yazgısının iç içe olduğunu anlamak için her zaman
yeterli zamanları olmuştur. Doğa ve insan arasındaki bu bağlantıyı
anlayarak Tanrı, Dünya ve İnsan arasındaki ilişkiyi kavradılar.
Rigveda ve Avesta kutsal metinlerini yaratanlar bu toprakların
sakinleriydi. Avrasya’nın, büyük antik Roma ve Çin medeniyetlerini
yıkan, destansı dünyasının doğduğu yerler buralardır.
Feodal
toplum olgusunun ortaya çıktığı ve sonuç olarak Avrupa kültürü ve
yeni dönem sanatının temellerinin ortaya çıktığı yerler bu
topraklardır. Orta çağ Alanya’sının devamı olan Osetler büyük bir
varolma direnci göstermişlerdir. İskit dilinin tek canlı
mirasçıları olarak antik dillerini korumuşlardır. Osetler
kendilerini, Aryanların efsanevi yurdu “Aryan Vaichakh” (Aryan
bölgesi) ismine ve Hint-Avrupa kabilelerinin ortak adı olan “arja”
kelimesine kadar giden “İron” kelimesiyle adlandırırlar. Bu gerçek
sadece Hint ve Yunan mitolojilerinde değil, ayrıca yüzyılların
derinliklerinde varlığını sürdüregelmiş olan Oset-Alan kahramanlık
destanları “Nartlar”da da görülebilir. Alan-Osetler atalarının
sadece linguistik değil etnik hazinelerini, geleneksel etnik
kültürlerini de korumuşlardır. Alan-Osetlerin dinsel-kültürel
bakışlarında evrenin, Kutsal Dünya Ağacı (Dünya Dağı), genel antik
Hint-Avrupa düşüncesi hakimdir.
Ağacın en üstünde tanrısal güneş binicisi Baba Tanrı ve ağacın
yani Dünyanın köklerini besleyen ve ısıtan Ana Tanrıça
bulunur.Bu unsurların ve kendi aralarındaki ilişkilerin sembolizmi
hayvan formunda kendini gösterir ve buda sonuç olarak geleneksel
Oset süslemesini oluşturur. Diğer taraftan Oset süsleme kültürü üç
bin yıl önce Osetya’nın kuzey ve güney bölgelerinde varolmuş olan
Kuban kültürünün bir devamıdır. Bu kültür bize olağanüstü bronz
nesneler bırakmıştır. Bu bronz nesnelerin 19. yy’daki keşfi
Truva’nın keşfiyle aynı değere sahiptir.
Kuban
süsleme kültürünün dinsel sembolizmi Hint-Avrupa’nın antik Kozmos
ifade sistemine benzer ve pek çok yönüyle İskit ve geleneksel Oset
plastik sanatlarıyla paralellik taşır. Ortaya çıkan bir diğer soru
ise yapısal prensipleri bozulmadan varlığını sürdüren bu görsel
süslemeciliği neyin ortaya açtığıdır.
Cevap antik
insanların düşünce sisteminde yatar. Hayvansal form sadece antik
insanın maddi kültür alanlarını süslememiş aynı zamanda kendi
içinde insanın ruhsal dünyasını açıklayan ve koruyan kutsal
metinleri de ortaya çıkarmıştır. Nesilden nesile, taş ve ağaç
oymacıları, demirciler, yetenekli keçe, deri ve sim işlemecileri
bu süslemeleri dünyanın kutsal sembolleri olarak sanat eserlerine
işlemişlerdir. Bu ustaların sonuncuları, Soslan Adziev ve Aminat
Chekhoeva bu yüzyılın ortalarına kadar yaşamış ve zengin bir
sanatsal miras bırakmışlardır.
İlk
profesyonel Oset sanatçıları bu etnik kültürel kökenden gelmiş ve
bunu yirminci yüzyılın Avrupa kültürü ile birleştirmişlerdir.
Bunlardan bir tanesi, Yevlenski ve Kandinsky’nin arkadaşı, ünlü
Münihli öğretmen Anton Ashbe’nin öğrencisi Makharbek Tuganov’dur.
Kendisi sosyal gerçeklik ülkesinde neo-primitivizm ve
ekspresyonizm düşüncelerini savunmaya çalışmıştır.
Oset güzel
sanatlarının yazgısı bazı özellikleri dışında Rus sanatının
yazgısından pek farlı değildir. Diğer merkezlere uzaklığı, bir
dereceye kadar günümüz sanatsal yöntemleriyle ilişkiye girmesine
engel olmuştur. Aynı zamanda halk kültürü ile bağlarını
kopartmamıştır ve bu da orijinal imgeler yaratılması için eşsiz
bir ortam sağlar. Yüzyılın başında olması gereken şey sonunda
olmuştur. Osetya’nın modern sanat kültürü arkaik şeklini, halk
geleneklerinin yalın halini geri alarak onu yeni, modern bir
görsel form ile işlemiştir. Bugün modern sanatlarda neo-primitivizm,
ekspresyonizm, romantik sürrealizm gibi çok bilinen akımların yanı
sıra yeni akımlar, teknolojiler ve uygulamalar görülmektedir.
Osetya’nın sanatçıları dünyaya modern sanat dünyasının anlayacağı
kadar açık bir dille ve etnik kültürlerinin kutsal metinlerini
kullanarak hitap etmektedir ve bu da onların sanatını gerçekten
değerli kılmaktadır. |