Evrensel: Tiyatroya ve oyunculuğa nasıl başladınız?
Valeri Akoyba:
Bir
iyi ve bir kötü vardı, kötüden kastım savaş. Gürcülerle
Abhazlar arasındaki savaş. Bu bir bağımsızlık savaşıydı.
Gürcistan’da aktörlük eğitimi aldım. Gürcistan ve
Rusya’da aktörlük yaptığım sürede üç-dört kez “En iyi
aktör” seçildim. Ama Gürcistan yönetimi bizim
oyunlarımızı asla yaygın olarak gösterime sunmadı. Dış
dünyaya bizim oyunlarımızın kötü bir kopyasını sunuyor,
bizim oyunumuzu adeta saklıyorlardı. Mesela İbsen’in
“Ruhlar Evi”ni, Şiller’in “Don Carlos”u bizim
sahnelediğimiz oyunlardan bazıları. Bunları kopyalayıp
dış dünyaya başka ekipler tarafından sergilediler.
Ben
bu şekilde başkaları tarafından yönlendirilmemek için
aktörlükten vazgeçip yönetmen olmaya karar verdim.
Moskova’da 5 sene yönetmenlik eğitimi aldım, daha sonra
2-3 yıl yönetmenlik yaptım. Rusya’da kalmamı istediler,
ama ben vatanımı tercih ettim.
Evrensel: Abhaz devletinin kültür politikası nedir?
Abhaz tiyatrosu şu anda ne durumda?
Valeri Akoyba:
İyi
tiyatro yapabilmek için uzun bir zaman içinde yoğrulmak
gerekir. Bir oyunun kalıcılığı yıllar içinde belli olur.
Şimdilerde katıldığımız festivallerde, kültürel
etkinliklerde sesimizi duyurabiliyor, kendimizi
gösterebiliyoruz. Şu anda, geçmişe göre avantajlarımız
çok daha fazla. Katıldığımız birçok etkinlikte
birincilik aldık. Oyunlarımızın kalitesi kendini
gösteriyor. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde; Hollanda’da,
İsviçre’de, Almanya’da oyunlar sergiledik. İsviçre’de
bir oyunumuzu tercüme edilmeden izlemek istediler.
İzlendi ve çok beğenildi. Dergilerde, gazetelerde olumlu
eleştiriler yazıldı. Bulgaristan’da yapılan tiyatro
etkinliklerinde birincilik aldık. Romanya’da birçok
ülkenin katıldığı halk tiyatroları festivalinde
birincilik aldık. Rusya’da birinciliklerimiz var.
Gösterilerimiz Avrupa’da ve Rusya’da da devam ediyor.
Kargaşa içindeki bir dünyada, dünya kültürüne bir damla
olsun katkı yapabilmek için çalışıyoruz.
Abhazya devleti, Gürcistan ile savaştan sonra hiç
ekonomik gücü olmamasına rağmen, bütün dünyanın bize
ambargo uyguladığı bir dönemde önce tiyatroyu besledi.
İmkanlarını tiyatroya yöneltti. Çünkü tiyatromuz
soyulmuştu, tahrip edilmişti, kurşunlanmıştı.
Eşyalarımız, dekorlarda ve kostümlerde yararlandığımız
müzelerimiz soyulmuştu. Bunların hepsi, teknoloji de
dahil, çalınıp götürülmüş, yok edilmişti. Abhaz devleti
gücünün yettiği kadar bize destek verdi.
Şu
anda Abhazya Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nü
yürütüyorum, ayrıca yönetmenim. Bugünlerde
Shakespeare’in “Kral Lear”ını sahneliyoruz.
Evrensel: Ne tür temalar işliyorsunuz?
Valeri Akoyba:
Abhaz halkına hizmet ediyoruz; halk oyuna baktığı zaman
o oyundaki yaşam biçimini kendine yakın görmeli. Ama bu
tek başına yetmez. Aynı zamanda, diğer halklar da
tiyatroda kendisinden birşeyler bulmalı. Bu evrensellik
ilkesine sadık kalıyoruz.
Oyuncuyla seyirci arasında bir sınır vardır. Dil, bu
sınırın bulunduğu noktadadır. Bu sınırı aşmak konuşma
diliyle olur. Burada önemli olan, sergilenen oyunun,
aktörlerin yeteneği ile anlatmak istediğinin, dilin
ötesinde anlatılabilmesi. Dil sınırının ortadan
kaldırılması, oyuncuyla seyircinin bütünleşebilmesi.
Mesela Fazıl İskender’in “Mahaz” adlı oyununda
gülüyoruz, oynuyoruz, konuşuyoruz. Bu bir anlatım şekli,
ama orada ruhlarda uyandırdığımız tema özgürlük ve
bağımsızlıktır.
Hangi oyunu oynarsak oynayalım, amacımız, seyirciye
hazır cevaplar vermeden onu sorgulamaya sevketmek.
Cevabı kendilerinin bulmasını istiyoruz. Bunu
başardığımız zaman oyuncuyla seyircinin yüreklerini
bütünleştirmiş oluruz.
Mesela; Shakespeare’in “Jül Sezar” oyununda Brütüs,
Sezar öldürüldükten sonra halka hitap eder ve Sezar’ın
ne kadar kötü olduğunu onlara kabul ettirir. Daha sonra
Antonyus gelir ve yaptığı konuşmayla aynı halka Sezar’ın
iyi olduğunu kabul ettirir. Yani seçkinler halka beyazı
siyah, siyahı beyaz olarak kabul ettirebiliyorlar. Biz
burada “Neden insanlar kendi değerlerini ortaya
koymuyorlar? Neden onlara inanıyorlar da kendi
düşüncelerini ortaya koymuyorlar? Siyaha beyaz dediler
ama siz bunun böyle olmadığını bilin, itiraz edin”
diyoruz.
Tiyatro; besteci, aktör, yönetmen, yazar, şarkıcı,
pantomimcisi ile bir bütündür. Her biri ayrı özellikler
taşıyan bu anlatımların tek bir ses vermesi için
uğraşıyoruz. O sese doğru yürüyebilirsek, amacımıza
ulaşmış oluruz.
Evrensel: Abhaz tarihini anlatan ne gibi yapıtlar
var?
Valeri Akoyba:
Abhaz tarihini en iyi anlatan oyun, Kral Leon’dur. Abhaz
tarihine en gerçekçi ve en doğru şekilde yaklaşan bir
oyun. Bunun dışında Bagraç Şenguba’nın “Son Ubıh”,
Gulya’nın “Siyah Misafirler”, Rusni Capua’nın “Ormanda
Yaşananlar”, ayrıca mitolojik bir oyun olan “Bırısgıl”
vardır. Bu oyun Abhazya’nın Prometheus’udur.
Evrensel: Gürcistan’ın Abhazya ile kültürel
ilişkileri ne düzeyde?
Valeri Akoyba:
4.
yüzyıldan kalma kilisemizin değerli vitrayları nerede
şimdi? O vitraylar 1500 yıllıktı. Hepsi şimdi
Gürcistan’da; yağmalanıp götürüldü. Böyle çok örnek var.
Bugün Abhazya’da bulunan isimlerin hepsi, tarihi
niteliği olan isimlerin hepsi Gürcüce isimlerle
değiştirilmiştir. Soylarımızı değiştiriyorlardı. Abhaz
okullarını kapatıp, Abhaz çocuklarına zorla Gürcüce
öğretiyorlardı. Gürcistan’la kültür ilişkilerimiz buydu.
Ama
şimdi bitti. Bağımsızlık savaşımız sonucunda onlar kendi
ülkelerine gittiler. Bağımsızlığımızı ilan ettik.
Ayrılık öncesinde Gürcistan’da oyunlar sergiliyorduk.
Bizi alkışlıyorlardı ama bunlar hep formalite icabı
yapılan şeylerdi. Belli bir dönem içerisinde ister
istemez, yine dostlar alışverişte görsün misali, Abhazca
eğitim veren bir okul açmışlardı. Televizyonda bir
saatlik Abhazca yayın hakkı tanıdılar. Ama bunların
hiçbiri kendiliğinden olmadı. Bizlerin mücadelesi sonucu
gerçekleşti. Ama dediğim gibi, bunlar da savaştan önce
kaldırılmıştı.
Evrensel: Abhazya-Türkiye arası kültürel ilişkiler
ne durumda?
Valeri Akoyba:
Ekiplerimiz birçok kez Türkiye’ye gösterilere geldi.
Samsun’da, Bursa’da folklor oyunlarında birincilikler
aldık. Ama bu kadarla kalmamalı. Politikanın
zalimliğinden olsa gerek, biz de sizin kültürel,
sanatsal etkinliklerinizi izleyemiyoruz. Bu da
Türkiye’deki Abhazların, Abhazya’daki kültürü
tanıyamamasına neden oluyor. Abhazya’ya on yıldır
ambargo uygulanmaktadır. Türkiye de bu ambargoyu
uyguluyor. Siyasi ambargoyu anlayabilirim, ama kültürel
ambargo anlaşılabilir değil. Bu ambargo yüzünden
kültürel ilişkiler çok geri düzeyde. Biz kültürel ilişki
kurmaya her zaman hazırız. Zaten folklor ekiplerimizin
Türkiye’ye gelmesi bile bizim çabamızla gerçekleşiyor.
Bir keresinde Türkiye’de birinci olan bir ekip tekrar
gelmeye çalıştı, fakat Türkiye kabul etmedi, geri
gönderdi.
Bizim insanımız çok zorluklar çekti. Şu anda Abhazya’dan
daha çok bir nüfusumuz, dünyanın dört bir yanına
dağılmış durumda. Türkiye’deki kardeşlerimiz de Çarlık
Rusyası ile savaştan sonra Türkiye’yi kendilerine vatan
seçmişler. Türkiye işgal altındayken vatan seçtikleri
ülke için savaşmışlar. Türkiye halkı da kardeşlerimizi
bağrına basmış, onları benimsemiş. Bu yüzden Türkiye
halkına müteşekkiriz. Biz Türkiye halklarını da
kardeşimiz gibi görüyoruz. |