Adige ve Arnavut çatışmaları
olarak belirttiğimiz hadiseler, I. Dünya Savaşı’nın hemen
ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu durum
sebebiyle meydana gelmiş olup, iki Müslüman unsurun birbirini
vurması olarak tarihe geçti. Nitekim Milli Mücadele
Dönemi’ndeki vaziyete ve olaylara kısaca değinecek
olursak; Osmanlı İmparatorluğu, İtilaf Devletleri’nin
yoğun baskısı altına sokulmuş, ülkede asayiş yerel
kuvvetlere terk edilmiş ve bu sebeple Osmanlı halkını
oluşturan etnik unsurlar arasında şiddetli geçimsizlik
baş göstermişti.
İşte Adige ve Arnavut çatışmaları bu ahval içerisinde
meydana gelmiştir. Etnik unsurlar arasında yaşanan
çatışmalar, ülke içindeki güvenliği yok etmiş ve bu
durum iki unsurun o dönem dâhilinde büyük felaketler
yaşamasına sebep olmuştur.
Adigeler ile Arnavutlar arasındaki sorunlar 1909 senesi
itibariyle Karacabey ilçesinin Tophisar Köyü’nden Adige
Ahmed Bey’in, Arnavut Galib Paşa’nın adamı tarafından
öldürülmesiyle başladı. Keza 1916 senesinde,
Kirmastı’nın Ataköy Köyü’nde ikamet eden Koca
Abdurrahman tarafından, Arnavut Deli Hurşid, Kasap
Hüseyin ve Şahin’den oluşturulan çetenin Manyas ve Gönen
havalisinde eşkıyalık yaptıkları bir esnada
Adige
emirlerinden Manyaslı Hüseyin Bey’i katletmeleri, bu
olay üzerine Adigelerle çatışma içerisine girmeleri ve
bunun neticesinde de Adigelerin mağlup olmaları,
Adigeler nezdinde oluşan nefreti daha da körükledi. Bu
olaydan sonra Deli Hurşid ve Kasap Hüseyin’in,
Adige
Sefer Bey’e karşı fiili hakaretleri başladı. Sefer Bey
yardımcısı Hakkı Bey’le bir müfreze tertip ederek bu
Arnavut eşkıyaları takip etti ve bu vaziyetten hükümeti
de haberdar etti. Hükümet tarafından Karacabey’den
gönderilen jandarmalar ile beraber Arnavutlara karşı bir
çatışma gerçekleştirildi, Arnavutlar eşkıyalar atlarını
terk etti ancak ele geçirilemedi.[1]
Bu olayları müteakip eski kaymakam Sadettin Bey’in
yerine ihtiyat zabitlerinden Adige Osman Bey atandı.
Daha önce de Arnavut Hurşid ve yandaşlarının
Karacabey’de bulundukları bilinmektedir. Osman Bey’in
Adige olması sebebiyle Gastuvarlı Arnavut İbrahim,
himayesine aldığı Hurşid ve yandaşlarını, gizliden yüz
bulmadığı yeni kaymakam Osman Bey aleyhinde tahrik etti.
Nitekim Hurşid ve yandaşları, güya düşmanlarına karşı
intikam sevdasına düştüler. Durum böyle iken hükümet
tarafından önceden Hurşid ve yandaşlarının takibi için
görevlendirilen Dağıstanlı Zekeriya, üç adamıyla köyüne
gitmekte iken Hurşid ve yandaşlarının kurduğu pusuya
düştü ve iki adamı öldürüldü. Deli Hurşid ve yandaşları
Akçakoyun Köyü’nden Kaymakam Vekili Osman Bey’e tehdit
mektupları yolladı. Bu asiler hükümetçe takip edildiyse
de bu takipten bir netice çıkmadı. Deli Hurşid ve çetesi
tehdit mektuplarını göndermeye devam ettiler. Ayrıca
Osman Bey hakkında Adige olduğunu ve Arnavutları dağa
kaldıracağını sebep göstererek, diğer mahallelerdeki
insanlar üzerinden Osman Bey’i makamlara şikayet
ettirdiler. Bu durum neticesi Osman Bey görevden alındı
ve yerine Topçu Yüzbaşı Ziya Bey Karacabey’e gönderildi.
Osman Bey Bursa’ya gitti ve bir daha geri gelmedi.[2]
Ziya Bey; Hurşid ve iki adamına haber göndererek bu
kişilerin istimanını kararlaştırdı ve bu istek vilayete
bildirildi. Hurşid, yirmi adamıyla silahlı olarak ve
Kasap Hüseyin altı adamıyla Kirmastı’dan Karacabey’e
geldi. Gelen şahıslardan otuz beş kişilik silahlı bir
Arnavut kuvveti meydana getirildi. Vekil Ziya bu
hareketiyle kaza dâhilinde eşkıyalık faaliyetleri
sebebiyle huzursuzluk çıkaran Arnavut Hurşid ve
çetesinin hareketine son vermeyi amaçladığını bildirdi
ve bu kuvveti elinde toplayarak bir mahalle zabit
kuvveti oluşturmak istedi. Düşüncesini faaliyete
dönüştürmek için ise bu şahısları otuzar lira maaşla
takip müfrezesi yazacağını ilan etti. İlanı haber alan
altmış kadar Arnavut merkeze geldi. Bu Arnavutlardan
otuz yedi kişilik bir teşkilat oluşturuldu. Bu kişilerin
maaşlarının on beş liralık kısmı jandarmadan, diğer on
beş liralık kısmını ise mahalle halkından tedarik
edilecek yardımlardan temin edilmesi kararlaştırıldı. Bu
teşkilat Jandarma Tabur Kumandanı Binbaşı Tahir Efendi
tarafından kabul olundu. Maaşlarının karşılanması için
mahalle fertlerinden bir komisyon meydana getirildi ve
komisyon tarafından bin liraya yakın bir para toplandı.
Böylece Arnavut eşkıyalardan oluşan bu yeni grup,
merkezin görüşünü almaksızın halktan at, para, silah ve
buna benzer kullanılabilecek olan eşyaları topladı ve bu
sayede teçhizatlarını ikmal etti. Vaziyetin bu seyirde
gitmesi işsiz bir takım Arnavutların Karacabey’de
toplanmasına yol açtı.[3]
Arnavut eşkıyasının bu suretle kuvvet kazanmasından
sonra Adigelerle olan ilk çatışması Kurşunlu Köyü’nde
meydana geldi. Kurşunlu Köyü’nde de Adigelerin
silahlanması üzerine Bandırma Jandarma
Kumandanlığı’ndan, Vekil Ziya Bey’e telgraf gönderildi
ve Ziya Bey’de otuz beş kişilik Arnavut kuvvetini yanına
alarak Kurşunlu Köyü’ne hareket etti. Kurşunlu Köyü
bekçileri, bu grubun hangi amaçla köylerine geldiğini
bilemediklerinden dolayı çatışma başlattılar. Bu çatışma
sonucu olarak köyün yetmiş beş hanesi, kilisesi ve de
okulu büyük ölçüde zarar gördü.
Arnavutların bu şekilde takip müfrezesi alınarak
kaymakamlıkça himaye edildiğini gören Adigeler, yeni
bir saldırı girişimine maruz kalmamak ve Arnavutların
saldırılarına son vermek için Canbaz Köyü’nde toplanmaya
başladı. Tam bu esnada Canbazlı Hakkı Bey, üç Arnavut’u
bilinmeyen bir sebeple öldürdü ve cenazeyi Dolama
Köyü’ne göndererek bu köyü bir Arnavut mezarı yapacağını
iddia etti. Bu meydan okuma Arnavutlar üzerinde büyük
bir etki yaptı ve neticede bu olaylarla iki unsur
arasındaki gerginlik en üst düzeye ulaştı.
Geniş çaplı bir hadisenin meydana gelme ihtimalinin
bulunması sebebiyle Ziya Bey, Manyas Belediye Reisi Said
Efendi’ye bir mektup yazdı, bu meselenin halledilmesi
için Karacabey’e gelmesinin gerektiğini ve iki tarafa
nasihatte bulunulmasının gerekliliğini bildirdi.
Ziya Bey, Karacabey Jandarma Kumandanı’nın yanına
Adige
hocalarından Mahmud Efendi’yi verdi ve bu iki şahsı
Canbaz Köyü’ne göndererek Adigelerin toplanma
sebeplerinin ne olduğunu araştırdı. İlk olarak
Karacabey’e giden Said Efendi cevap olarak meselenin
buraya başka türlü aktarıldığını, bu sebepten
Adigelerin toplandığını, kendisinin bu durumu
düzelttiğini ve Karacabey’e geri geleceğini belirtti
ancak Said Efendi beklenenin aksine geri gelmeyerek
Canbaz’da ki Adige kuvvetine katıldı. Jandarma
kumandanı da yapmış olduğu incelemelerde Canbaz’da
Adigelerin toplanma sebebinin, kaymakamlığın kırk kadar
Arnavut’u toplaması, silahlandırması ve bu sebeple
halktan para ve eşya talep etmesini, bu duruma ise
Adigelerin tahammül edememesinden kaynaklandığını beyan
etti.[4]
Adigeler, toplanan Arnavutların dağılmaması,
silahlarını terk etmemesi ve alınan paralar iade
edilmemesi durumunda dağılmayacaklarını ve “Bu Türk
Hükümeti’dir, Arnavut Hükümeti değildir. Buraya Türk
kaymakam gönderilsin” şeklinde bir ifadeyle yerel
yönetimin yapmış olduğu uygulamaların kendilerini bu
hale getirdiğini, Manyas’a haber göndererek Davud
Çetesi’nin de kendilerine katılacağını, yerel yönetimin
bu hareketlerinden Türk köylerinin de zarar gördüğünü ve
bu sorun hakkında Türk köylülerinin de kendileri gibi
düşündüğünü belirttiler.
Olayların bu safhaya gelmesi sebebiyle Canbaz Köyü’ne
ikinci kez nasihat heyeti gönderildi. Nasihat heyeti,
jandarma kumandanına verilen cevaplarla geri geldi.
Bunun üzerine Adigelerin intikam almak için kasabayı
basacağına dair bir söylenti yayıldı. Bu söylentiye
vekil Ziya Bey inanarak telaşa düştü ve bir grup
Arnavut’u hükümet avlusunda topladı ve silahlandırdı.
Bunun hemen ertesi gününde yine bir nasihat heyeti
Canbaz’a gönderildi. Jandarma Kumandanı tabura yazdığı
telgrafların cevapsız kalması üzerine durumdan merkezi
haberdar etmek için karakol telefonuyla taburla irtibat
kurdu ve vaziyetin vahametini dile getirdi. Bu muhabere
neticesinde Vahid Bey hemen yola çıkartıldı. Çünkü artık
iki unsur silahlanarak çatışmaya hazırlanmış, bölgedeki
güvensizlik ortamı en üst düzeye çıkmıştı.
Manyas’tan Said Efendi seksen Adige süvarisiyle beraber
Canbaz’a geldi ve otuz kişiden oluşan Davud Çetesi de
Said Efendi’nin kuvvetine katıldı. Bu hareketler
neticesinde Adigelerin sayısı iki yüze, kaza dâhilinde
toplanan Arnavutların sayısı da iki yüz otuza ulaştı.
Cereyan eden muhabere neticesinde meselenin barış
yoluyla halledilmesi için müzakere oluşturulmasına karar
verildi. Vekil Ziya, alay kumandanı, Bandırma kaymakamı,
Manyas müdürü, Arnavutlar adına müstemin Şahin ve
Adigeler adına Said Efendi Uluabad’da buluştu. Orada
müzakere gerçekleştirildi ve yapılan müzakerede
Adigelerden Canbazlı Hakkı Bey’in ve Arnavutlardan da
Kasap Hüseyin’in ve Hurşid’in Karacabey mıntıkasından
çıkıp gitmeleri ve bundan sonra her iki tarafında
dağılmaları kararlaştırıldı. Alınan kararlar iki tarafa
da bildirildi. Adigeler, Kasap Hüseyin ile Hurşid’in
kazadan çıkmak için hazırlandıklarını gördükten sonra
silahlarını terk etti ve Canbazlı Hakkı Bey’in Manyas’a
gönderilmesini sağladı. Ancak Kasap Hüseyin ile
Hurşid’in, müzakerede alınan bu karara aykırı olarak
kazadan çıkmayacaklarını belirtmesi ve hükümetin
kendilerini aldattığını,[5]
bu sebeple isteyenleri kendi bünyelerinde
toplayacaklarını söyleyerek arkadaşları ile beraber
kasabayı terk edip Kirmastı Kazası’nda bulunan
Çamandıra’ya gitmesi ve orada kuvvet oluşturması biraz
olsun yatışmaya yüz tutmuş olayların yeniden başlamasına
ve bunu haber alan Adigelerin bu hareketin hemen
ardından iki kola ayrılarak bu çeteyi takip ile
Çamandıra Çiftliği’ne gitmesine neden oldu.
Nitekim müzakere esnasında çıkıp giden Kasap Hüseyin ve
Hurşid’in arkasından Ziya Bey nasihat etmeye teşebbüs
ettiyse de amacına ulaşamadı ve bunun arkasından
müzakerede Arnavutların liderliğini üstlenen Arnavut
Şahin, bu iki kişinin Arnavut yasasını ihlal ettiklerini
ve bunların cezalarını Arnavut halkı ile beraber
kendisinin vereceğini belirtti.[6]
Manyaslı Said Efendi ile Canbazlı Hakkı Bey ve sekiz on
kişilik grubu Çamandıra Çiftliği yolu üzerinde iken
Arnavut Numan Ağa’nın evinde bulunan Arnavutlar, Said
Efendi’nin üzerine ansızın ateş etti ve Said Efendi’yi
ağır bir şekilde yaraladı. Bu olay üzerine Çamandıra’da
bulunan Arnavutlar savunma vaziyeti aldılar. Civarda
bulunan Adigeler ise olayın haber alınmasından sonra
Çamandıra’ya doğru hücuma hazırlandılar. Said Efendi’nin
yaralıyken söylemiş olduğu vasiyeti üzerine emrinde
bulunan Adigeler çatışmaya mecbur kalarak Numan Ağa’nın
evini ateşe verdi. Ev yanmakta iken her iki taraf karşı
karşıya kaldı ve Çamandıra’da şiddetli bir çatışma
meydana geldi.[7]
Arnavutlar kaçma fırsatını bularak çiftliği terk etti.
Adigeler ise Arnavutların çiftlikten kaçtıklarını fark
edemedi ve bu sebeple çiftliği kuşatma altında tuttu.
Olay hükümete aks edince Bursa ve civarında Divan-ı Örfi
teşkil edildi[8]
ve merkezden bir müfreze çiftliğe gönderildi.[9]
Müfreze geldiği vakit çiftlikte, çiftliği kuşatan
Adigelerden başka kimsenin kalmadığını gördü. Yapılan
incelemelerden sonra yedi kişinin ölü bulunduğu görüldü.
Bu sayede Adigelerde çiftlik dahilinde aradıkları
Arnavutların bulunmadığını görünce orayı terk etti.
Takibe koyuldular ve neticede Arnavutların Akçakoyun
Köyü’nde bulunduklarını haber aldılar. Köye doğru yol
aldılar ve Akçakoyun Köyü’nü kuşattılar. Burada da
şiddetli bir çatışma meydana geldi. Çatışma sebebiyle
şaki Hurşid ile köylüden bir kişi öldü.[10]
Olayın bu halde cereyan etmesi sebebiyle Arnavutlarda
karşı koyacak gücü gösteremeyerek köyden kaçmaya
başladı. Arnavutların her biri bir tarafa dağıldı.
Adigelerde Hurşid’in cesedini bir eşeğe yükledi ve
cesedi hükümet avlusuna attı.[11]
Bu olaylardan bir gün önce Kirmastı Kaymakamı Saffet Bey
vekâleten buraya gönderildi. Olayların bitmesinden sonra
ise Bursa ve Bandırma’dan iki binbaşı kumandasında birer
askeri müfreze yollandı.
Çatışmadan galip çıkan Adigeler, hiddetlerini
yenemeyerek Arnavutların iskân mekânı olan Çamandıra
Çiftliği’ni kısmen yağma etti. Çiftlik mallarını
Manyas’a götürdüler.[12]
Ancak bu yağmaya yerli yabancı birçok kişinin de
katılması, diğer çiftliklerinde yağmalanmasına sebep
oldu. Karacabey’de bulunan başta Arnavut Galib Paşa’nın
Çamandıra Çiftliği olmak üzere neredeyse bütün Arnavut
Çiftlikleri yapılan yağmadan zarar gördü.
Meydana gelen yağma hareketleri nedeniyle vilayetten,
Ömer Fevzi Efendi, nizamiye binbaşılarından
Adige İshak
Bey ve sivil olarak da Adige Küçük Ahmed Bey gönderildi
ve alay kumandanıyla beraber Manyas’a gittiler. Yağma
edilen malların geri alınması için mahalle sakinlerinden
bir heyet oluşturuldu. Bu heyetin teşebbüsleriyle
malların ufak bir kısmı temin edildi ve sahiplerine geri
verildi.[13]
Adige reisleri davet edilerek kendilerine nasihat
edilmesine, imzaları alınarak Adigeler tarafından
Arnavutlara karşı yapılması muhtemel bir tecavüzün önü
alınmış olmasına rağmen, Canbazlı Sefer ve Hakkı Bey,
Kasap Hüseyin’in sağ olmasını ve Arnavutların
kendilerine karşı bir tecavüz ihtimallerinin bulunmasını
sebep göstererek silahlarını terk etmemişlerdir.
Karacabey’de meydana gelen bu çatışmalar neticesi artık
Adigeler ve Arnavutlar silahlarıyla dolaşmaya
başladılar. Nitekim Bursa’dan gelip Galib Paşa Hanı’nda
misafir edilen 174. Alay Kumandanı Rahmi Bey, yaveri
mülazım Şükrü ve hesap memuru Rıdvan Bey’in, han
kahvesinin önünde bulundukları bir sırada,
Adige İzzet
Çavuş’un belinde fişeklik olduğu fark edildi, hüviyeti
ve niye fişekle dolaştığı soruldu. İzzet Çavuş sebep
olarak Arnavut Adige çatışmalarını gösterdi ve tedbir
için böyle gezdiğini belirtti. Kumandan beyin emriyle
İzzet Çavuş yukarı kata çıkarıldı ve silahlarının nerede
bulunduğu soruldu. O da misafir bulunduğu handa olduğunu
belirtti. Silahı celb için yaver Şükrü Efendi dört beş
süngülü neferiyle silahın bulunduğu İsmail Çavuş’un
hanına gitti. Handa Adige Sefer’e rast gelindi ve
tutuklanması sağlandı. Tam bu sırada
Adige Şah İsmail;
Aziz ve İdris ismindeki iki adamıyla silahlı olarak
kumandan beyin bulunduğu handan geçer iken kumandan bey
tarafından yakalandı. Böylece Sefer, Şah İsmail ve
adamları aynı handa bulunmuş oldu. Şah İsmail’in yukarı
kata çıkarılması sırasında İnegöllü Çavuş Abdulvahab
kamasını çıkarttı, bu sebeple Rüstem silahına sarıldı,
biraderi Adige seferle Adigece bir konuşma yaptı ve
vaziyetin kötüye gideceğini düşünen Rıdvan Efendi,
askeri silah başına geçirten emrini verdi. Rüstem
silahını Şah İsmail’i tutan Çavuş Abdulvahab üzerine
ateşledi ve çavuş öldü. Çatışma meydana geldi ve Yüzbaşı
Haşim Bey, üç nefer ve ahaliden bir kişi yaralandı.
Adigelerle askeri kuvvet arasında Kasım 1919’da meydana
gelen bu olay neticesinde iki nefer daha yaralandı ve
Adigeler hanlarda bulunan bütün mallarını terk ederek
etrafa savuştu.[14]
Kirmastı’da bulunan askeri kuvvetlerden biri Karacabey’e
gönderildi, çatışma sonrası bütün hanlarda incelemeler
yapıldı ve onlara ait olduğu bilinen silahlar, eğer
takımları ve eşyalar kumandan bey tarafından müsadere
altına alındı.
Bu olay sebebiyle, Kuvay-ı Milliye aleyhinde faaliyet
gösteren bu isyancı Adigeler,[15]
ilki Canbazlı Hakkı diğer ikisi de Davut, Hakkı ve Şah
İsmail imzalı üç tehditname gönderdiler. Karacabey
Kumandanlığı’na ve Karacabey Kaymakamlığı’na hitaben
yazılan bu tehditnamelerde bırakmış oldukları eşyaların
en ince ayrıntısına kadar iadesini, eşyaları
gönderilmeden askerin hiçbir yere gidemeyeceğini, aksi
takdirde kendilerinin gelip alacağını, Karacabey’i basıp
yakıp yıkacaklarını, az kişi olmalarının askere cesaret
vermemesi gerektiğini, Kirmastı, Bursa Bandırma
yollarının bağlı olduğunu ve mesuliyetin kendilerine ait
olmadığını iddia ettiler.[16]
Tehditnamelerin yollanmasından hemen bir gün sonra
telgraf hattının direğini söküp tellerini bıçakla
kestiler. Yıkılan hattın tamiri için bir zabit
kumandasında yirmi beş kişilik muhafız kuvveti
gönderildi. Ancak bu kuvvet, hattın tamiri ile uğraştığı
bir sırada Adigeler tarafından kaçırıldı ve
Adigeler
yolladıkları yeni bir tehditname ile eşyaları geri
verilmediği sürece askerleri salmayacaklarını
bildirdiler. Tehditnameye cevap verilmedi ve yapılan
takibatta Adigelerin Canbaz Köyü’nde oldukları
anlaşıldı. Askerin tahliyesi için memur gönderildi ama
yine aynı cevap alındı. Bu arada Adigeler durumdan
haberdar olup askerleri de yanlarına alarak köyü terk
ettiler. Eşkıya Adigelerin takibi için müfreze
gönderildi ise de sonuç alınamadı.
Karacabey Kaymakamı Tahsin Bey tarafından belirtilen
teklif üzerine eşkıyadan ele geçirilen malların askerler
değiştirilmesi kararlaştırıldı ama
Adigelerin Canbaz’ı
terk ile Akçakoyun Köyü’ne gittikleri ve köy
sakinlerinin mallarını gasp ettikleri anlaşıldı. Yapılan
incelemede Adigelerin 50–60 kişiden oluştuğu fark
edildi.
Adige eşkıyanın tuttuğu askerlerin bir kısmı firar ile
bir kısmı da eşkıya tarafından salı verilmek üzere
toplam sekiz neferin geldiği beyan edildi.
En baştan beri, meydana gelen Arnavut–Adige
çatışmaları, Galib Paşa’nın Karacabey’de bulunan
Çamandıra Çiftliği’nde meydana geldi. Çatışma esnasında
Arnavutların çiftlikten firar etmeleri sebebiyle,
Adigelerin çiftliği yağma hareketleri baş gösterdi ve
bu yağmadan en çok zarar gören kişi çiftlik sahibi Galib
Paşa oldu. Nitekim Galib Paşa, kaçırılan mallarının
devlet nezdinde geri iadesini temin için Dâhiliye
Nezareti’ne yazdığı telgraflarda, kendisinin paşalık
rütbesiyle lütuflandırılan bir hanedandan geldiğini,
hürmet ve fedakarlıklarla yaşamış bir ailenin evladı
olduğunu, bir Arnavut olarak Türk toprağında büyüdüğünü
ve o his ve terbiye ile yetiştiğini, Türklük namına
kendinde büyük hislerin mevcut olduğunu, namus ve
haysiyetiyle yaşadığını ve bütün bunların da kendisinin
nasıl bir Osmanlı olduğunu açık şekilde sergilediğini
belirterek yağma sahiplerinin çapulcu Adigeler
olduğunu, hayatı boyunca kazanmış olduğu mallarının on
saat zarfında kendisinden alındığını beyan etti.[17]
Nezarete, kaçırılan mallarının listesini ve para olarak
değerlerini ihtiva eden beyannameler gönderdi.
Ancak Karacabey Kaymakamı Tahsin tarafından 25 Ekim 1919
tarihinde yazılan raporda Arnavut–Adige çatışmasının
başlama nedeni, 1909 senesinde Adige Ahmed Bey’in Galib
Paşa’nın adamı tarafından öldürülmesi olarak belirtildi.[18]
Nitekim Galib Paşa’nın gasp olunan mallarının temini
için Çolak Ahmed ve Ramazan’ın ifadeleri alındı,
kendilerine Galib Paşa’nın iddia ettiği gibi yağmada
bulunup bulunmadıkları soruldu, kendileri de yapılan
olaylar hakkında bilgilerinin olmadığını beyan ettiler.
Arnavut–Adige çatışmalarının meydana gelmesinde en
büyük etken ise yerel yönetimde bulunan idarecilerin
dâhil oldukları etnik unsurları destekleyerek çete
örgütlenmelerine gitmesi ve bu örgüt faaliyetlerinin
meşrulaştırılmasıdır. Aslen Arnavut olan Karacabey
Kaymakam Vekili Yüzbaşı Ziya Bey’in eşkıya Arnavutları
himaye etmesi, müfrezeye kayıt etmesi, maaş tahsis
etmesi, halktan zorla eşya toplatması ve müfrezeye
kayıtlı Arnavut eşkıyanın Adigelere karşı giriştikleri
çatışma bunun en büyük göstergesiydi.[19]
Başka bir deyişle ifade edebiliriz ki iki unsur
arasındaki nefrete kaymakamlıkça meydan verildi.
Olayların meydana gelmesi sırasında ve olaya sebebiyet
verenlerin yakalanması esnasında idari yapıda
aksaklıkların olduğu, yazılan telgrafla cevap
verilememesi ya da ağır hareketlerde bulunulması
şeklinde ortaya çıktı.[20]
İki unsura mensup idareciler, her ne kadar adil de
olsalar bu olaylar neticesinde zan altında kaldılar.
Eski Karacabey Kaymakamı Nuh Bey’in Adige olması onun
başka bir mahalde görevlendirilmesinin gündeme gelmesine
sebep oldu.[21]
Arnavut Yüzbaşı Ziya Bey’in, Nuh Bey’in Adige olmasının
dikkat edilmesi gereken bir konu olduğunu belirtmesi
idarede mevcut olan güvensizlik ortamını gözler önüne
sergilemekteydi.[22]
Neticede yukarıda da belirtildiği gibi idare heyetinin
Canbaz’da toplanan Adigeler’e toplanma nedenlerini
sorduklarında Adigelerin verdikleri cevap “Bu Türk
Hükümetidir, Arnavut Hükümeti değildir” oldu ve bu
ifadeyle yönetime karşı duydukları hoşnutsuzluklarını
dile getirdiler.[23]
Karacabey ve Kirmastı kazalarında meydana gelen bu
olaylar İtilaf Devletleri temsilcileri tarafından tetkik
edildi. İngiliz Kontrol Zabiti Adigeler’le Arnavutlar
arasında meydana gelen olayların Mondros
Mütarekenamesi’nin yedinci maddesine karşıt gelen
hususatdan olup olmadığını yetkililerden sual edeceğini
ve kendince olaylarda siyasi bir maksadın bulunmadığını
ifade etti. 14. Kolordu Kumandanlığı tarafından
gönderilen telgrafta İtilaf Devletleri’nin bunu siyasi
bir mesele ad ederek müdahalelerine meydan vermemek için
gerekli olan tedbirlerin alınmasının gerektiği
vurgulandı.[24]
Gerek Adigelerle Arnavutlar arasındaki nefret gerekse
Adige isyancılar ile askeri kuvvetlerin arasında
meydana gelen çatışmalar Osmanlı Devleti’nin içinde
bulunduğu vaziyeti anlamamız açısından önemli. Asayişin
sağlanması amacıyla gönderilen telgraflarda Osmanlı
Devleti’nin içinde bulunduğu nazik zaman dile getirildi
ve gerek eşkıyalık gerekse de eşkıyalığa yardım yataklık
yapanların Osmanlı Milleti’nin efradından olamayacağı
özellikle belirtildi.[25]
Milli Mücadele zamanında Adigeler ile Arnavutlar
arasında meydana gelen bu çatışma Anzavur
Ayaklanması’nın da başlıca sebepleri arasında yer aldı.[26]
Adigeler, Milli Mücadele zamanında Arnavutlarla yapmış
oldukları çatışmalarda bağımsızlık amacı gütmediler.
Bütün bu olaylar zamanın getirmiş olduğu şartlar
dâhilinde idarede baş gösteren aksaklıklar neticesinde
meydana geldi.
Mondros Mütarekesi’nin ardından ülke içinde meydana
gelen kargaşa ortamında, Çule İbrahim, Maan Ali, Maan
Şirin, Maan Mustafa Namık, Çuv Kazım ve diğer
Adigelerden oluşan bir grup İzmir’de 24 Ekim 1921
tarihinde kurulan “Şark-i Karib Adigeleri Temini Hukuk
Cemiyeti” (Yakındoğu Adigelerinin Hukukunu Sağlama
Derneği) adına bir kongre gerçekleştirdi. Kongrede
Adigelerin kimler olduğunu, medeniyetleri ve
gelenekleri ile ilgili bölümleri ihtiva eden bir
beyanname yayınladı. Ancak bu bir araya gelme ideası
geniş çapta bir yayılım göstermemiştir.[27]
Adigeler bu kargaşa ortamında hem isyan eden hem de
çıkan isyanları bastıran taraf oldular. Nitekim çıkan
Anzavur İsyanları’nın, yine kendisi Adige olan Ethem
Bey tarafından bastırılması bu durumu açıkça
belirtmektedir.[28]
Kuvay-ı Milliye saflarında yer alan Adigelerin çokluğu,
Adigelerin geçmişte yaşadıkları göç acılarının hala
taze olduğunun ve kendisine kucak açan ve yurt veren
Osmanlı Devleti’ne sadık kaldıklarının kanıtıdır.
Farklı olan bütün etnik unsurları kendi bünyesinde
yaşatabilen Osmanlı İmparatorluğu bu özelliğini en nazik
ve de en zor durumda kaldığı bu dönemde bile göstermeye
gayret etti. İşte bu yapı, günümüzün siyasi sorunlarını
anlamamız ve çözebilmemiz açısından önemli bir örnek
olarak tarihteki yerini aldı.
Dipnotlar:
|