Saygıdeğer hemşerilerim!
Gündemdeki ''Avrupa Parlamentosu’nda Çerkes günü''
hakkında bazı açıklama ve bilgileri vermek gerekliliğini
tarihi bir sorumluluk olarak görüyorum.
Kısa tarihçesi:
Yeşiller partisinden Avrupa parlamentosu milletvekili
Cem Özdemir, Ürdün’e resmi davetli olarak gittiğinde
oradaki Çerkesler kuruluşu da kendisini davet eder ve
büyük bir ilgi görür. Onuruna verilen yemek sırasında
şahsıma telefon açarak memnuniyetini belirterek Almanya
dönüşü bir araya gelmemizi, çok güzel bir teklif
getirdiğini söyler. Yanındaki Ürdünlü Kurşa bey de
telefonda kısaca durumu anlatır.
Cem Almanya'ya döndükten sonra, Mannheim kentine
geleceği tarihi bildirir. Bende toplumumuzla ilgili bir
konu olduğundan Avrupa’daki tek kurumumuz olan
federasyonumuzu haberdar ettim, Bidanıko Ü. Harun bey de
Mannheim’e gelir. Yaptığımız görüşmede Ürdünlü
Çerkeslerin teklifini söyler: Avrupa Parlamentosu’nda
Çerkes Kültürü Günü. Teklif çok güzeldir. Güzel olması
yetmiyordur; bunun maddi bir külfeti de vardır. Bu
nereden gelecektir? Nasıl kimler
katılacaktır?
Özellikle teklifin sahipleri olan Ürdünlüler nasıl
düşünüyorlar, ne gibi bir hazırlıkları var, bunları
bilmiyorduk. İçimizde Arapça bilen Ehsan Saleh beye
durumu izah ettik. Onunda her zaman dediği gibi 'Para
kaynağı bulmadan bu işi açıklamayalım. Yoksa rezil
oluruz. Derneklerimizin de paraları yok.''
Ehsan bey Ürdünlülerle sözlü ve yazılı görüşmeleri
yürütür.
İkinci perde:
2003 yazında dokümanter film çekmek için sayın Hüseyin
Akın yanında iki İsviçreli ile birlikte Maykop’a gider.
Krasnodor hava alanında Mehmet Yedıc bey karşılar ve
Maykop'a (150 km) getirir ve Sabahat hanımın dairesine
yerleştirir. Elinden geldiğince de yardımcı olmaya
çalışır. Ancak Hüseyin Akın bey memnun değil. Sabahat
Baybaş’a telefon ederek
Mehmet Yedıc’den şikayetçi olur.
Sabahat hanım da bana durumu anlattı. Şikayetlerinin
doğru olup olmadığını ve neden Mehmet ona yardımcı olsun
ki, gibi soruları sormadan ve ne olduğunu düşünmeden
Necdet Hatam’a telefonla durumu anlatarak yardımcı
olmasını istedim. Sağ olsun beni sayarak yardımcı oldu…
Filmde başrolü genelde iki kişi paylaşır: Devlet
Başkanı Hazret Şovmen ile Kültür Bakanı Kasey ve onun
atlara olan sevgisi. Hüseyin’in dediğine göre
İsviçre televizyonu Hazret Şovmen İsviçre’ye gelince son
görüşmelerini yaparak yayınlanacakmış. Her nedense
devlet başkanımız İsviçre’ye gelemez. İşin aslı ise tam
tersi: Hazret Şovmen hemen hemen her ay özel uçağıyla
bir kez gelip, gider. Neden Hüseyin Akın’a haber
vermiyor? Sizlerin fantezinize bırakıyorum.
Hüseyin Akın bana gelerek filmi gösterdi. Fena değildi,
çünkü amatör filmlere alışınca güzel gelmesi normaldi.
İçeriği ise Adige kültürü ve tarihini yansıtmaktan çok
uzaktı.
Üçüncü perde:
Daha sonra Ekim 2005’de İsviçre’ye gidince; Basel’de
konaklayarak Hüseyin beyle buluştuk. Berlin’e gitmek
istediğini, söyledi. Küba’da yapacağı bir dokümanter
film için finans kaynağı aradığını vs. anlattı. Yeşiller
partisinden Cem’le de tanışmak istediğini söyledi. Hemen
telefonda konuşturdum. Adigey’de hazırladığı filmi de
götürüp Berlin Çerkes Derneği’nde göstermesini söyledim.
Filmin çok paraya mal olduğunu, masrafını çıkarmak
istediğini ve Kaf-Fed’in havada kaptığını, Cumhur’la
görüştüğünü, şu kadar milyon para vereceklerini
vs. anlattı. Senin adına seviniyorum, dedim.
Dördüncü perde:
Berlin’de Kaya ile buluşur. Filmi onlara gösterir ve
filmin Berlin’de gösterilmesini oradan da ilgi duyan
diğer dernekler de gösterilmesi için karar alırlar.
Berlin’deki gala için Adigey kültür bakanını da davet
edilmesi istenir ve tartışırlar.
Ben devamlı olarak, finans kaynağını bulmadan bir şey
yapamazsınız diye uyardım. Devamlı olarak Hüseyin Akın
ve Kaya bey bana bilgi veriyorlardı. Derken filminin
galasını Brüksel’de yapacağını söyledi. Ona da
sevindiğimi söyledim. Anlattıklarını dinleyince; iyi hoş
da bunun finansmanını nasıl yapacağız, dedim.
Cumhur’la görüştüm Kaf-Fed yarısını ödeyecek, yanıtını
aldım.. Peki diğer yarısı, dediğimde de Avrupalılar,
yani dernekler karşılayacak, dedi. Hüseyin derneklerin
parası yok, iki dernek hariç: Zwıngenberg ve Oyten.
Önümüze bir program ve görev taksimi konuldu,
oldubittiye getirilen bir program. Ben halen Hüseyin
beyin filminin galasının Brüksel’de yapılacağını
düşünüyor ve destekliyordum.
Beşinci perde:
Bu ara federasyon devreye girer. Girmesi de normaldir.
Çünkü Avrupa Parlamentosu’nda Çerkes Günü olunca her
şeyden önce akla federasyonumuzun akla gelmesi gerekmez
mi?
Adigey’de, filmde anlatılan bakan değiştirildi ve
federasyon ile Berlin görüşürler. Federasyon ile Ankara
aynı şekilde. Hüseyin bey federasyondan şikayetçi oldu.
'Hüseyin problemlerinizi siz üçünüz çözün. Ben
karışmıyorum, karışmaya da hakkım yok, yetkim de yok.
Sağlığımda el vermiyor, dedim. Yine filmi için para
isteyeceğini söyledi. Beraber çalıştığın insanlara
söyle, açık ol. Tabi ki, emeğinin karşılığını almalısın,
dedim. Finans işi ne oldu, diye sorunca ''tamam,
Kaf-Fed, Ehsan bey ve Sabahat hanım karşılayacaklar,''
diye yanıtladı. ''Hüseyin ben onlarla görüştüm herkes ne
verirse bizde o kadar veririz'', dediler dedim. Hüseyin
paraya o kadar konsantre olmuş ki: 'AB bu gibi projeler
için 80 milyon Euro ayırdı. Ondan faydalanmamız gerekir
vs. dedi. Ankara’nın filmi kaptığını, şu kadar milyon
vereceğini ayrıca Berlinlilere ''Çetin Öner’in filmi çok
beğendiğin ve iki milyonun bile az olduğunu'' dediğini
söyledi. Ben Çetin beyi telefonla arayarak doğru olup
olmadığını sordum. Çetin bey filmi görmediğini bana
telefonda söyledi. Hüseyin’in adını duyunca ses tonu
değişti ve epey bir şeyler söyledi.
Yaşar Aslankaya ve Cem Özdemir bana telefon etsinler
talebinde bulundu. Yaşar beye telefon ettim. Cem beye de
e-maille durumu bildirdim. Cem zamanım olmadığından
arayamayacağı cevabını verdi.
Altıncı perde:
Berlin’de Cem beyle görüşür. Cem 'böylesine enfes güzel
bir film ilk kez gördüm'' dedi, der bana. Bir ara Cem’le
telefonlaşınca bunun doğru olup olmadığını sordum. Cem,
filmi beş dakika kadar gördüm. Onun için böyle bir
değerlendirme yapamazdım Batıray ağabey dedi. İşte bu
kısa görüşme esnasında zannımca Cem Avrupa
Parlamentosu’ndaki tekliften söz edince hemen buna
sahiplenir. Çünkü filminin galasını orada yapmak onun
değerini yükseltiyordu.
Yedinci Perde:
Berlin ile federasyon arasındaki bazı farklar doğunca
iki-üç hafta önce Ehsan Saleh bey yeni bir ad bulalım
dedi ve ‘’Çerkes Forum’’ adını ortaya attı. Berlinliler
devreden çıkınca ‘’Forum’’ adı doğdu.
Sekizinci perde:
Hüseyin Akın’ın önü açılmıştır artık ve tek adam
olması gerekiyordu. AB kasasında milyonlar var. Artık
Hüseyin bey hiç paradan, masraflardan vs, söz etmez
oldu. Hatta gerekirse kredi alır, yalnız yaparım
tehditleri savurmakta şantaj yapmaktadır. Kendisini en
iyi tanıyan, kim? Kim Cem’le Berlinlilerle tanıştırdı?
Batıray Özbek. O halde onu devreden çıkarmak gerekir,
diye düşünmüş olacak ki; bir akşam sayın Hüseyin
telefon açarak bu toplantıyı benim engellediğimi
söylendiğini söyler.
- Peki sen inandın mı?
- İnandım.
- Kim söyledi?
- Adını söylemem.
- Bu konuyu görüştüğüm beş kişiden fazla yok. Hemen bir
telefon konferansı yapalım açıklık getirelim. Bu
teklifime de yanaşmaz. Bir daha da beni aramaz ve her
tarafa bu ve benzeri asılsız dedikoduları yayar.
Örneğin: Berlin’e baskı yaptığım. Harun beyi
etkilediğimi vs. gibi...
Berlin Derneği’nden Ergün bey telefon ederek Ankara Kaf-Fed’ten
Emin adında birini tanıyor musun diye sorar.
- Tanımıyorum. Ne oldu?
- Az önce beni telefonla aradı. Telefonumu nereden buldu
bilmiyorum. Çok ilginç ve düşündürücü bir soru sordu:
''Ergün bey şimdi yönetim kurulu toplantısına giriyoruz.
Avrupa parlamentosu’nda Çerkes günü neyin nesidir? Bilgi
verir misiniz? Bizler şaşırdık. Hani filmi almaya
hazırdı? Hani masraflar için Kaf-Fed tüm parayı vermeye
hazırdı?
Dokuzuncu perde:
Berlinliler Hüseyin beyi anlamışlardı. Hemen ilişkiyi
keserler. Berlin Derneği Federasyon üyesi olmadığından,
bir hatayla Yaşar Aslankaya ile Yusuf Bilge’ye
devrederler. Böylece komite ortaya çıkar. Federasyona
üye dernek temsilcileri olan bu iki hemşehrimiz,
kuruluşları olan federasyonuna devretme gereğini bile
duymadılar.
Onuncu perde ve sonuç:
Olaylar daha sonra çok çabuk gelişti. Kişisel
hesaplaşmalar ve çıkarlar daha baskın olmaya başladı.
Hüseyin bey başarılı bir şekilde kendine etrafı sularla
çevrili bir şato inşaa etti ve oradan istediği gibi
idare ediyor: Şatonun içinde Cem ve kendisi. Şatonun
dışında da sevgili halkı…
Üye derneklerden bazıları federasyonu dışlamaya
başladılar.
Sonuçta otuz yıldır beraber olan deneklerimiz
tanımadıkları bir kişiden kaynaklanarak bölünmenin
eşiğine gelebildi.
Hüseyin beyin Berlin Derneği’nde yapmayı düşündüğü küçük
bir gala birden bire AB parlamentosu’nda buldu kendini.
Böyle bir fırsat insanın eline az geçer. O halde bunu
çok iyi kullanmak gerekir, dizginleri sıkı tutmak
gerekir. Engel olabilecek kişi ve kuruluşları da
pasivize etmek gerekir ve çok başarılı bir şekilde de
yürütüyor.
AB Parlamentosu’nda Çerkesleri temsil etmek ise filmin
gölgesinde kalmaktadır. Bazı dernekler ve hemşerilerimiz
filmin gölgesinde çalışmayı ve Hüseyin beyin Küba’da
tasarladığı dokümanter film için sağlamak istediği
kaynağa basamak olmayı istediler.
Kendilerine başarılar dilerim. |