Göç mü, yoksa sürgün mü?
Göç [ing. Migration]: Birey ve
grupların ekonomik, sosyal, kültürel vb.
nedenlerden dolayı bir yerden başka bir yere
gitmeleridir. (Kızılçelik-Erjem, 1994: 185)
Coğrafya başta olmak üzere, ekonomi,
sosyal psikoloji ve sosyoloji gibi göç
olgusunu inceleyen disiplinler arasında konuya
en geniş açıdan bakan bilim dalı sosyolojidir.
''Çünkü sosyolojik çözümlemeler coğrafi
değişmelerden çok sosyolojik boyut ve
çerçevedeki değişmeleri dikkate alır. Örneğin,
göçün ortaya çıkaracağı sosyal hareketlilik,
göç nedenleri, uyum, göçe neden olan
kararların oluşumu, göç sürecindeki ayıklama
aşamaları ve sonuçları ile göç edilen ülke ve
göçe kaynak olan ülke halkları üzerindeki
etkileri sosyolojinin ilgi alanı
kapsamındadır." (Gezgin, 1994: 14)
Göç
türleri incelenirken ele alınan ‘uzaklık’
kavramı genellikle kıta içi ve kıtalararası
göçlerle ilgilidir. Bir ülkenin ulusal
sınırları içerisindeki nüfus hareketlerine iç
göç, nüfusun ülke sınırları dışına yönelik yer
değiştirmesine ise dış göç denir. Mahiyetleri
itibariyle bu tür göçlerde fiziksel uzaklık
kavramının hiç bir önemi yoktur (Gezgin, 22).
Zorunlu göçlerde (tehcir), göç kararı göç
edenin istemini dikkate almamaktadır. Zorunlu
yerleştirme politikaları ya da bir savaş,
doğal afet nedeniyle ortaya çıkan göçler
zorunlu göçlerdir. ''Göç edenin istemine
dayalı olmayan yer değiştirmeleri klasik
anlamıyla göç saymama eğilimi de vardır. Bu
eğilimin nedeni ‘sürgün’ kavramının göç
kavramından ayrı bir kriterle incelemeye tabi
tutulması gereğine dikkat çekmek olmalıdır''.
(Uysal, 1996: 141)
Yukarıdaki
tanımlardan açıkça anlaşılacağı üzere,
Çerkeslerin Kafkasya'dan Anadolu'ya gelişi bir
sürgündür. Bu kütlesel nüfus hareketinin göç
olarak isimlendirilmesi doğru değildir.
Çerkeslerin sürülme sebebi
Ekonomik, dini, siyasi ve kültürel nedenler
yanında tarih boyunca en çok karşılaşılan
sürgün nedeni savaşlar olmuştur. Kafkasya'dan
Anadolu'ya kitleler halinde akan nüfus
hareketinin de siyasi ve dini boyutu olmakla
beraber en önemli nedeni iki yüzyıl devam eden
Rus savaşlarının Çerkesler aleyhine
yenilgilerle sonuçlanmasıdır.
Sürgün Yolu
1859-1864 yıllarında
yurtlarından sürülen Çerkesler deniz yoluyla;
Kafkasya'dan, Taman, Tuapse, Anapa, Tsemez,
Soçi, Adler, Sohum, Poti, Batum vb limanlardan
bindirilip Osmanlı Devleti'nin Trabzon,
Samsun, Sinop, İstanbul, Varna, Burgaz ve
Köstence limanlarında indiriliyordu. 1865-1866
sürgünü ile Osmanlı-Rus savaşından sonraki
1878 sürgün kara yoluyla gerçekleştirildi.
Doğu yolundan genellikle Çeçen, Dağıstan,
Asetin, Kabardey insanları göçürülmüştür. Daha
sonraki sürgün de kara yoluyla yapılmıştır
(Berzec, 1986: 114).
Sürgün yolunda
çekilen çileler yolda ölenlerin feci durumları
Trabzon'daki Rus Konsolosu’nun, sürgün
işlerini yönetmekte olan General Katraçef'e
yazdığı raporda şöyle anlatılır: ''Türkiye'ye
gitmek üzere Batum'a 70.000 Çerkes geldi.
Bunlardan ortalama olarak günde 7 kişi ölüyor.
Trabzon'a çıkarılan 24.700 kişiden şimdiye
kadar 19.000 kişi ölmüştür. Şimdi orada
bulunan 63.900 kişiden her gün 180-250 kişi
ölmektedir. Samsun çevresindeki 110.000 kişi
arasında her gün ortalama 200 kişi can
veriyor. Trabzon, Varna ve İstanbul'a
götürülen 4650 kişiden de günde 40-60 kişinin
öldüğünü haber aldım." İşte bu nedenle peş
peşe sürüp gelen felaketlerin ve musibetlerin
darbeleri altında inleyen ve eriyen bu
kahraman ve faziletkar ulusun bedbaht bakiyesi
de Dobruca, Bulgaristan, Sırbistan,
Arnavutluk, Suriye, Irak gibi daima tehlikeye
maruz bulunan ve daima emniyetsizliğin
hükümran olduğu yerlere yerleştirilmiştir
(Berkok, 1958: 529).
Çar’ın Kafkasya
Naibi olarak atadığı kardeşi Grandük Mişel,
1864 Ağustos’unda Batı Kafkasya halkına şu
duyuruyu bildirmiştir: ''Bir ay içinde
Kafkasya terk etmezseniz, bütün nüfus savaş
esiri olarak Rusya'nın değişik bölgelerine
sürülecektir:" (Berkok, 526).
İşte bu
yüzden, esirliği ve boyundurukluğu en büyük
şerefsizlik gören Çerkesler, güzel vatanlarını
terk etmek zorunda kalmışlardır. Ünlü Rus şair
Lermontof bu gerçeği bir şiirinde şöyle dile
getirir: ''Bu insanlar yurtlarını ve
babalarının mezarlarını neden terk ediyorlar?
Düşman kuvvetinin zoru ile mi? Hayır! Düşman
kuvvetlerinin beraberinde getirdiği esirlik
zincirinin korkusuyla!" (Berkok, 524).
Rus yönetimi, bölgenin yerli nüfustan
arındırılarak boşaltılması konusunda zorlayıcı
önlemler alma yanında bir takım kolaylıklar da
sağlıyordu. Rus ordusundan ayrılıp gelen ve
Osmanlı ordusunda görev alan General Musa
Kunduk(ov) Paşa bakınız ne itiraflarda
bulunuyor:
''Çeçen reisleri uzun
tartışmalardan sonra göçü kabul edip nasıl
gerçekleşeceğini sordular. Ben de Gürcistan
üzerinden kara yoluyla gideceğimizi ve Rus
ordusunun da her türlü kolaylığı ve yardımı
yapacağını söyledim... Rus Generali Loris'e
gidip 50 bin dönüm kadar olan arazime karşılık
45 bin altın Ruble istedim. Hemen ödedi. Ancak
göçmenlere harcanmak üzere ayrıca 10 bin altın
Ruble daha istedim. Bunu az bularak 20 bin
ödedi... Bu şekilde 25 Mayıs 1865'te,
aralarında ailem ve akrabalarımın da bulunduğu
3 bin Çeçen aile ile birlikte göç ettik.
Geride kalanların göçme görevini Çeçen bölgesi
naibi reis Sa'dullah'a vermiştik." (Kundukov,
1978: 67-70).
Modern tarihin en büyük
kitlesel nüfus hareketlerinden biri olan
Çerkes sürgünü (Henze, 1986: 247) sırasında
deniz gibi kan akıtıldı. Gemiye binmek için aç
susuz kıyıda yağmur çamur içinde, ölüm
iniltileriyle bekleşenler, yanaşan gemiye
doluşup taşıma kapasitesinin çok üzerinde
biniyorlardı. Gemiler de daha fazla para
alabilmek için çok yolcu alıyor, bu yüzden
fazla yol almadan batan gemilere sık
rastlanıyordu. 1864 Mayıs’ında, Trabzon'daki
Rus konsolosunun yazdığına göre 30 bin kişi
açlık ve hastalıktan kırıldı. Gemilerde
hastalık belirtisi gösteren olursa hemen
denize atılırdı...1858-1865 yıllarında 493.124
insanın gittiği Trabzon'da bir tek adamın 3050
cariye birden aldığı oluyordu...'
(Avksentev, 1984: 61-62).
Üç milyon Kafkas insanını zorla yurdundan
süren Rusya, bu mazlum ve kendi kaderiyle baş
başa bırakılmış, unutulmuş ulus üzerindeki
siyasi emellerine son vermiş değildi.
Rus Hükümeti adına General Fadol, Musa Kunduk
ile Gazi Muhammed'e şu öneriyi sunmuştu:
'Afganistan sınırında Çerkeslerden oluşan bir
devlet kurmak, Osmanlı Devleti'ndeki tüm
Çerkesleri oraya göçürmek, kurulacak devletin
Rusya'ya bağlı kalması koşuluyla bütün
giderlerinin Rusya tarafından ödeneceğini
garanti etmek. Her ikisi de bu teklifi
reddetmişti. Rusya bu proje ile Afganistan'ı
işgal etmekte olan İngilizleri bertaraf etmeyi
düşünüyordu. (Kundukov, 12) Göçürülen
Çerkeslerin karşılaştığı dayanılmaz zorluklara
tanık olan bazı Ruslar bile vicdan azabı
duyuyordu. Musa Kunduk Paşa’nın anılarına bir
göz atalım:
"... insanların
perişanlığını hayretler içinde temaşa ettiğimi
gören istasyon yetkilisi koşarak yanıma geldi
ve gözleri yaşla dolarak dedi ki; 'Ekselans,
dünyada bu acıklı manzarayı seyredip de kalbi
burkulmayacak insan var mıdır? Allah'tan
korkmak lazım. Bu topraklar onların
yerleridir. Ne hakla onları bir bilinmezin
içine sürüyoruz? Nereye gittiklerini
sorduğumda, Osmanlı Devleti'ne diyorlar. Ama
nasıl ve ne zaman? Onları neler bekliyor,
belli değil. Bu konularda hiç bir bilgileri
yok.' (Kundukov, 62-63).
Sürgün sürecinde geri dönme
eğilimi
21 Mayıs 1864'te dört
yüzyıllık Rus -Kafkas savaşının batı kesimde
de yenilgiyle sonuçlanmasıyla başlayan büyük
sürgün süreci uzun sürmemiştir. Osmanlı
Devleti'nden dönüp gelen bazı insanların
anlattıkları, Paç'e Beçmırza'nın şiirleri,
açlık, hastalık ve ölüm haberleri getiren
gözyaşı ve hasret dolu akraba mektupları
özellikle Kabardey'den göçün devam etmesini
engellemiştir. (Berzec, 134 )
Hüseyin
Paşa Osmanlı Devleti'nin göçe hazırlıklı
olmadığını, bu konuda Çerkesler için hiç bir
şey hazırlanmadığını, bu göçmenlerin ilk büyük
grubun durumunun ağıt yakılacak derecede
perişan olduğunu belirterek ‘önemle rica
ediyorum, sürgün sorununda acele etmeyelim’
demişti.
Sürgün büyük bir hızla devam
ederken, bir taraftan da geri dönme eğilimleri
baş göstermişti. Türkiye'deki Rus Elçisi
İgnatiev'in 21 Şubat 1872 tarihinde Rus
Dışişleri Bakanı'na yazdığı gizli bir yazıda,
Türkiye'ye göçürülmüş 8500 Çerkes ailenin
katlandıkları dayanılması zor-koşullardan
şikayetle Kafkasya'ya geri dönmek istedikleri
bildirilmiştir. (Berzec, 198)
İskan
edildikleri yerlere uyum sağlayamayıp geri
dönmeye yeltenen göçmenlerin sayısı o kadar
artmıştı ki, Osmanlı Hükümeti önlem alma
gereksinimi duymuştu. 18 Kanun-ı sani 1789
tarihli emirname ile Çerkeslerin kaçmasına
fırsat verecek her hareketin engellenmesi
emredilmiş, bu konuda yabancı deniz nakliyat
şirketlerine de gemileriyle tek bir Çerkes
bile taşımamaları’ resmi yazıyla
bildirilmiştir. (BOA, Hariciye Nezareti ,
122/64 )
Bandırma çevresinde Yeni
Sığırcı köyüne yerleştirilen 300 aileden
150'si, oradaki yaşama uyum sağlayamayıp
anavatana dönmüştür.
1911'de Hac dönüşünde Şam
valisi ile görüşen Canıko Bako; on bin Çerkes
olduklarını, kendilerine hicret etmek
istediklerini söyler, vali de memnuniyetle
kabul eder. Canıko, Mehmet Hanaşe ile birlikte
bir heyet halinde gelip daha önce iskân edilen
köyleri gezer, perişan durumlarına tanık olur.
Kendilerinin iskân edilmesi için belirlenen
Kerk tepelerini gezerler. Bu kayalıkları
beğenmeyip Ağustos 1911'de deniz yoluyla
İstanbul üzerinden geri dönerler, hiç kimse de
hicret etmez. (Berzec, 130)
İstanbul'daki Çerkes Teavün Cemiyeti sekreteri
hukukçu Tsağo Nuri 1913'te anavatana dönerek
Kabardey bölgesinde değişik okullarda Çerkes
Dili okutmaya başlamıştı. (Berzeg, 1995: 247)
1991'de kurulan Kafkas Halkları
Konfederasyonu'nun (KHK) fahri başkanı Musa
Şenıbe anlatıyor: "Annem anlatırdı; Dedem
yolda (karşıdan gelen gemidekilerden) Türk'e
gidenlerin hastalıktan kırıldığını öğrenince
yanındakilerle birlikte denizin ortasından
dönüp geri gelmiş.'' (Şenıbe, 1996).
Osmanlı Devleti'nin sürgün ve
yerleştirme politikası
Osmanlı Devleti'nin
Kafkasya ile ilk ilişkilerini kurduğu 17.
Yüzyıldan beri kişisel göçler başlamıştı.
Büyük göçten önce Osmanlı ordusunda görev
almış yüzlerce subay ve bir bölümü vezirlik
yapmış 300 paşa vardı. Osmanlı Devleti,
Kafkasya'yı egemenliği altına almak için bu
üst düzey bürokratlardan yararlanmıştır. Musa
Kunduk Paşa şöyle anlatır: "Sadrazam ile
görüştükten sonra Berzec Hüseyin Paşa’nın
yanına gittim. Wubıkh Ali Paşa da (Hafız
Paşa’nın kardeşi) oradaydı. Bu iki kişi Çerkes
göçmenlerinin durumlarını yakından izliyordu.
Hüseyin Paşa, Osmanlı Devleti'nin göçe
hazırlıklı olmadığını, bu konuda Çerkesler
için hiç bir şey hazırlanmadığını, bu
göçmenlerden ilk büyük grubun durumunun ağıt
yakılacak derecede perişan olduğunu belirterek
'önemle rica ediyorum, göç konusunda acele
etmeyelim' demişti.'' Hüseyin Berzec Paşa
1866'da idam edilmiştir (Berkok, 517).
"Kuruluşundan beri iç problemlerini çözmede
sürgün ve yerleştirme yöntemine sıkça başvuran
Osmanlı Devleti, 9 Mayıs 1857'de göç kanununu
çıkarmıştır. Bu arada Rus Çarı’yla gizlice
ittifak etmiştir... Göçenlerin mal, can ve
özgürlükleri, diğer tüm hakları Sultan’ın
garantisi altındaydı. Her tür vergiden muaf
olarak arazi verilmesi vaat edilmişti.
Anadolu'ya yerleşenler 12 yıl askerlikten muaf
tutulmuştu. 1860 yılında iskân-ı Muhacirin
Komisyonu kuruldu. Bunda ekonomik ve politik
çıkarlar gözetilmişti. Buradan anlaşılıyor ki
Çerkeslerin göçürülmesi, Osmanlı Devleti'nce
planlanmış, sonraları gelişen gerçek durumdan
çok daha önce programlanmış bir iştir.''
(Karpat'tan naklen Berzec, 47)
Nefy ve
iskân, yönetim politikalarından en barizleri
olan Osmanlı Devleti (Barkan, 1949-50: 524
vd.) bu sürgün ile yüz yüze kalmış olduğu bir
çok problemini halletmeyi de düşünmüştü.
(Berzec, 120)
Rusya'nın iskâna müdahalesi
Binlerce yıllık öz
yurdundan zulüm ve kanla sürdüğü milyonlarca
insanı gittiği yerde de rahat bırakmayan
Rusya, onların nerelere yerleştirileceğine de
müdahale etmiştir. Rusya'nın 2 Mart 1878'de
Osmanlı Devleti ile imzaladığı anlaşmada, Rus
sınırına yakın yerlerde yerleştirilen
Çerkeslerin iç bölgelere götürülmesi konusu
üzerinde durulmuştur (Berzec, 126). Nitekim
öyle de yapılmış, 150.000 Çerkes bu kez
Rumeli'den Anadolu'ya göçürülmüştür.
Sürülen Çerkes sayısı
Büyük sürgünle ilgili resmi
istatistik bilgilerinin tamamına sahip
değiliz. Ancak muttali olunabilen Rus,
İngiliz, Fransız ve Osmanlı kayıtlarında 700
binden 2 milyona kadar değişen rakamlar
vardır. Osmanlı’daki nüfus hareketlerini
inceleyen Obisni İrolitimo 1866'da göçmenlerin
bir milyona ulaştığını belirtir (Nartların
Sesi, 1980: 15).
Ünlü tarihçi Kemal
Karpat, 1859-1879 arasında göçürülen
Kafkasyalıların, çoğu Çerkeslerden oluşmak
üzere 2.000.000’a yakın olduğunu, sağ salim
Osmanlı Devleti'ne ulaşan göçmen sayısının ise
1.500.000 olduğunu belirtir (Karpat, 1995:
69). Kafkasya'nın özgürlük mücadelesi
konusunda değerli bir yapıt yazmış olan Hızal
da göçün 1.500.000 Kafkasyalının yurdundan
sürülmesiyle sonuçlandığını belirtir (Hızal,
1961: 49).
Ancak; Kafkasya'da yaşanan
iç sürgünler, Sibirya ve Orta Asya'ya
sürülenleri, Balkanlardan Anadolu'ya, Bandırma
çevresine Güneydoğuya göçürülenleri, Yahudi
-Arap savaşında Golan bölgesinin işgali
üzerine Kunaytıra'dan sürülenleri de hesaba
kattığımızda, sözcüğün gerçek anlamıyla
yurdundan sürülen Çerkes sayısı üç milyonu
aşmaktadır.
Çerkes Muhacereti (Diasporası)
Çerkeslerin Kafkasya
dışında en yoğun yaşadığı yerler, başta
Türkiye olmak üzere, Suriye, Ürdün, Filistin,
Mısır, Yugoslavya, bazı Avrupa ülkeleri ve
Amerika gibi çok farklı ülkelerden
oluşmaktadır. Varna'da halen dört Çerkes köyü
vardır ve özel giysilerini ve dillerini
korumaktadırlar. Trablusgarp'a (Libya) bir
defa da 1000 aile gönderilmiş olduğu arşiv
belgesi ile kesinleşmiştir. Irak, Endonezya
gibi hiç tahmin edilmeyecek ülkelerde bile
Çerkes varlığına rastlanmaktadır. Mısır'da üç
yüzyıldan fazla hüküm süren Çerkes Memlükleri
ise: ayrı bir araştırma konusudur.
Sürgünün açtığı derin yaralar
"Sürgün operasyonu,
binlerce yıllık Kafkas tarihinin en önemli
olayıdır. Bu olay Kafkasyalıların sosyal
yapısını, ekonomisini ve politikasını olumsuz
yönde etkilemiştir."(Berzec, 129)
Aynı
düşünceyi paylaşan ve 1864 büyük sürgününün
Çerkes toplum yapısında son derece büyük
yıkıntılara yol açtığını belirten din bilgini
Meretowkoe Nuh, Çerkes Tarihi adlı yapıtında,
gerek 1864'te, gerek daha sonra devam ederek
1878, 1888, 1890,1900 yıllarında Osmanlı
Devleti'ne son bulan göç hareketlerini
eleştirmekle ve vatanın toplu şekilde
boşaltılmasının meşru bir gerekçesi olmadığı
görüşünü savunmaktadır (Mertuki, 1912: 34,
61).
Büyük Çerkes sürgününün Adıge
toplumunun sosyal yapısını derinden etkileyen
sonuçlarından biri de, çok sayıda Adıge
insanının köle ve cariye olarak satılması
olmuştur ki bu olgunun yansımalarını, Ahmet
Midhat, Abdülhak Hamit, Sami Paşazade Sezai,
Mizancı Murat gibi kendisi ya da annesi Çerkes
olan bir çok Osmanlı aydının yapıtlarında
açıkça görmek olasıdır. (bkz. Parlatır, 1987:
31 vd.)
Kaynakça
1) Avkscntcv, A., İslam na Sevemom Kavkaza,
Stavropol, 1984. 2) Barkan, Ö. L., 'Osmanlı
İmparatorluğunda Bir İskân Kolonizasyon Metodu
Olarak Sürgünler', İ.Ü.İ.F. Mecmuası, c. 11,
s.l-4, İstanbul 1949-50, s.524 vd. 3)
Berkok, İ., Tarihte Kafkasya, İstanbul, 1958.
4) Berzec, N., Tehcîru'ş -Şerâkise,
(Arapçaya çev. İsamu'1 -Hasen), Amman, 1 986.
5) Berzeg, S. E., Kafkas Diyasporasında
Edebiyatçılar ve Yazarlar Sözlüğü, Samsun
1995. 6) BOA, Hariciye Nezareti, c. 122,
dosya no: 64. 7) Gezgin, M. F.,İşgücü Göçü
ve Avusturya'daki Türk İşçileri, İ.U.
Yayınları, İstanbul, 1 994. 8) Henze, P.,
1986, s. 247'den nak. Edris Abzakh,
‘Circassian Home Page’, İntemet,
(http.//www.geocities.com./CollegePark/234
1/). 9) Hızal, A. H., Kuzey Kafkasya
Hürriyet ve İstiklâl Davası, Orkun Yayınları
No: 4, Ankara 1961. 10) Karpat, K. H.,
Ottoman Population 1830-1914, Wisconsin, 1995.
11) Kızılçelik, S., Erjem, Y., Açıklamalı
Sosyoloji Sözlüğü, Atilla Kitabevi, Ankara,
1994. 12) Kundukov, M., Anılar, çev. M.
Yağan, İstanbul 1978. 13) Mertûkî, N.,
Nûru'l-Mekâbis fî Tevârîhi'l-Çerâkis,
Kerimiyye Matbaası, Kazan, 1912. 14)
Nartların Sesi Dergisi, Sayı. 16, Ankara,
Şubat 1980,s.15. 15) Şenibe Musa ile
Röportaj, Nalçik, 01.10.1996. 16)
Parlatır, İ., Tanzimat Edebiyatında Kölelik,
TTK Yayınları, Ankara, 1987 . 17) Uysal,
H., İnsan ve Toplum Bilimleri Sözlüğü, Uysal
Kitabevi, Konya, 1996.
|