İkinci gün genel
eleştiriler, tavsiyeler, plan-proje önerilerini kapsayan
delegasyon başkanlarının konuşmalarına geçildi. İlk söz
Kafkas Derneği Genel Başkanı Muhittin Ünal’a verildi.
Konuşma süreleri 10 dakika ile sınırlı olmasına karşın,
M. Ünal’ın konuşması ve Fahri Huvaj tarafından yapılan
tercümesi kesilmedi ve bir saati aşkın konuşma olanağı
tanındı. M. Ünal konuşmasında satır başlarıyla şunları
söyledi:
1) Dedeleriniz bu
topraklardan ayrılmayıp buraları bekledikleri için,
sayenizde bugün bizim de tarihi vatanımız var diye
seviniyoruz. Ve sizi çok seviyoruz. Bu nedenle
söyleyeceklerimi sevgimize bağlayın ve asla alınganlık
göstermeyin.
2) Karaçay-Çerkes
Cumhuriyeti Devlet Başkanı seçimlerinde hatalar yapıldı.
O tarihlerde yayımlanan çok sayıda Moskova, Stavropol,
Çerkessk kaynaklı gazetelerin bir nevi provokasyon amaçlı
yazıları elimizdedir. Asılsız ve çirkin iftiralar vardı
yazılarda. Benim bildiğim, Türkiye Karaçayları daha
ziyade Birleşik Kafkasya için yazı yazarken buradakiler
tam tersini yazdılar ve “Çerkes adaya oy verirseniz,
büyük Çerkesistan’ı kurarak sizi buradan kovacaklar“
diye Rusları korkutmak için yazdılar ki, bu bir
çelişkidir.
Aynı gazetelerde
Türkiye’deki derneklerin, Türkiye ve Amerika ile
birlikte CIA’ya hizmet ettikleri şeklindeki ifadeler,
tamamen asılsız iftiralardır. Derneklerimiz ne
Rusya’nın, ne de Amerika’nın uşağı olamazlar. Eğer bir
yerlere kul köle olmaları gerekiyorsa, o da ancak kendi
halklarıdır. Kaldı ki Türkiye, Rusya’ya karşı düşmanlık
değil, dostluk politikası izlemektedir. Rusların,
Türklere karşı önyargıdan kurtulması ve Türkiye ile hem
ekonomik hem de kültürel işbirliğini geliştirmesi
lazımdır. Orada yaşayan 5-6 milyonluk Kuzey Kafkas
kökenli insan, bunun için bir fırsattır. İki devlet
arasında köprü olmayı özellikle istiyoruz.
3) Anavatanlarından iradeleri dışında sürülen halkların geri dönüş hakkı,
üç yıl önce Birleşmiş Milletler Mülteciler Komisyonu’nda
karara bağlandı. İlgili ülkelere de sorumluluklar
yüklendi. Bu nedenle 1864’te sürülen Çerkeslerin
torunlarının dönüş hakları vardır ve kutsal birer
haktır. Bizler özellikle Kuzey Batı Kafkasya’daki nüfus
ihtiyacı nedeniyle, bilmeyen insanları aydınlatma
görevini yapıyoruz. Ama, hiç kimseyi zorlamak gibi bir
niyetimiz yoktur. Dileyen döner, dileyen dönmez. Eğer
benim insanlarım Almanyalara gidip ekmek arıyorsa,
ekonominin durumuna göre buraya da gelebilir. Ama şurası
muhakkak ki, 5-6 milyonluk kitle toplu olarak
dönmeyecektir. Dönenlerin sayısının da, son iki yıl
içerisinde Kıyı Boyu Shapsugh Bölgesi’nde yaşanan
demografik değişimi sağlayan halkın sayısının, yarısının
yarısını bulabileceğini sanmıyorum. Keşke daha fazlası
dönse. Ama dönecek gibi gözükmüyor. Bu nedenle Rusların
veya başka halkların korkuya kapılmasına ve bunun da
provokasyon malzemesi yapılmasına gerek yoktur.
Özellikle de, Türkiye’nin adının karıştırılmasına
ihtiyaç yoktur.
4) Dokuz yıldır DÇB
çalışmalarını izliyorum. Genel Kurullara Moskova’dan
güzel mesajlar geliyor, gelen temsilciler, güzel
konuşmalar yapıyorlar. DÇB'de karşılık veriyor. Ama
ortada elle tutulur bir sonuç yoktur. Gerçi bazı adımlar
ve mesajlar var ama bana göre yeterli değildir. UNPO’dan
geçirerek, Birleşmiş Milletler kanalı ile DUMA’ya
ulaştırılan Çerkeslerin “SÜRGÜNDEKİ ULUS” sayılması ve
“ÇİFTE PASAPORT” sorunu, ilerleme kaydetmedi. Verdikleri
bir cevapta “size bu hakkı tanırsak başkaları da
isterler” denmektedir. Oysa geçen yıl Kazakistan’da
toplanan 12 etnik grup, aynı istemi ortak talep haline
getirip Birleşmiş Milletler’e verdi bile (diliyorsanız
bunun belgelerini UNPO temsilcisi Kazanuko Edig’den
görebilirsiniz). Bunu bilmemeleri mümkün değildir.
Almanlar, yakın tarihlerde peşpeşe Yahudiler için bu
hakları tanıdılar. Bu kararları nedeniyle hiç de
küçülmediler. Aksine dünyanın gözünde büyüdüler bile.
Rusya Federasyonu, Almanlardan daha zayıf ve insan
hakları bakımından daha mı geridir de bu haklarımızı
tanımaktan çekiniyorlar, doğrusu anlayamıyorum.
5) Büyüklerimiz bizlere,
yaşlılara saygıyı değişmez kural olarak öğretti. Ama dün Nalo Zavur gibi bir bilim adamı ve yazar ile birlikte,
bir kısım insanlar salona ulaşamamış. Polis engel olmuş.
Çok çirkin ve telafisi zorunlu bir davranıştır. Bu
davranışı kınıyorum.
6) Bugüne kadar 5 kongre
yaptık. Ama böylesini ilk kez gördüm. Bunca polisin
burada ne işi vardı? Adige halkının yapısı ile çelişen
bu uygulamayı, bize izah edebilmeniz mümkün değildir.
Güvenlik tedbiri alıyoruz diyeceksiniz, psikolojik
olarak aleyhinizde bir görüşün oluşabileceğini
düşünmeniz gerekmez miydi?
7) DÇB’nin merkezinin,
Kafkasya’da olması gereklidir. Ama, bu kapalı
kongrelerle kendimizi ve sorunlarımızı dünya kamuoyunun
önüne taşıyamayız ki? Bu nedenle gelecek kongreden
başlayarak, gelin kongrelerimizi dünya medyasının
izleyebileceği yerlerde yapalım. Bu ülke Türkiye
olabilir, Avrupa’da herhangi bir ülke olabilir. Yasal
zemin oluşursa biz Ankara’da yapmak isteriz. Türkiye’yi
önerirken, sakın Ruslar yanlış anlamasın. Bizim
niyetimiz olumsuzluklara neden olmak değil, iki ülkeyi
daha da yakınlaştırmaktır.
8) Abhazya Savaşı biteli 6
yıl oldu. 04.04.1994 tarihinde AGİT ile birlikte,
müşahit sıfatıyla Moskova antlaşmasını imzalayan Rusya
Federasyonu, bu anlaşmanın tatbikini teminen bir gayret
gösterip Gürcistan’ı zorlamadı. Keza, batılı büyük
devletler Gürcistan’dan yana açıkça tavır koyup, birçok
mali yardım sağlayıp, Gürcistan’ın ekonomisini
iyileştirmeye çalışırken, Rusya Abhazya’ya haksız ve
usulsüz olarak ambargo uygulamaya başladı ve halen de
uyguluyor. Her yönüyle haksız olan bu ambargo, bir an
önce kaldırılmalıdır. Öte yandan, savaş sırasında elini
kana bulamış olan birçok göçmen Gürcü’nün,
sorgusuz-sualsiz eski yurtlarına geri dönmeleri ısrarla
istenmektedir. Bu ısrar yanlıştır. Zira geri dönmesi
istenen o insanlardan çok önce, 1864 ve sonrasında
sürülen dedelerimiz adına bizlerin de Abhazya’da
haklarımız vardır. Sürgünde yaşayan biz Abhaz
kökenlilerin haklarının da, öncelikle göz önünde
bulundurulmasını istiyoruz.
9) Çeçenler bizim kardeş
halkımızdır. Onlar da bizim gibi bir Kafkas halkıdır.
Dernek olarak biz, dünyanın neresinde olursa olsun
savaşlara temelden karşıyız. Savaşa karşı olmak, Çeçenistan’da akan kanı, vicdanları rahatsız eden ve
soykırıma dönüşen olayları görmezlikten gelmeye sebep
değildir. Biz, akmakta olan kanın bir an önce
durdurulmasını, evlerinden, yurtlarından edilen
insanların AGİT ve BM nezaretinde evlerine geri
dönüşlerinin sağlanmasını, yakılan-yıkılan yerlerin
yeniden imarını ve Çeçen halkının seçilmiş veya yeniden
halk oyuyla seçilecek temsilcilerinin muhatap alınmasını
özellikle istiyoruz.
Artık söz yerine icraat
beklediğimizi belirterek sözlerime burada son veriyorum.
Saygılarımla.
|