...................
...................
DÇB 2000 KONGRESİ KONUŞMASI

Muhittin Ünal
Nalçık, 29.07.2000

 
...................
 
 

İkinci gün genel eleştiriler, tavsiyeler, plan-proje önerilerini kapsayan delegasyon başkanlarının konuşmalarına geçildi. İlk söz Kafkas Derneği Genel Başkanı Muhittin Ünal’a verildi. Konuşma süreleri 10 dakika ile sınırlı olmasına karşın, M. Ünal’ın konuşması ve Fahri Huvaj tarafından yapılan tercümesi kesilmedi ve bir saati aşkın konuşma olanağı tanındı. M. Ünal konuşmasında satır başlarıyla şunları söyledi:

1) Dedeleriniz bu topraklardan ayrılmayıp buraları bekledikleri için, sayenizde bugün bizim de tarihi vatanımız var diye seviniyoruz. Ve sizi çok seviyoruz. Bu nedenle söyleyeceklerimi sevgimize bağlayın ve asla alınganlık göstermeyin.

2) Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti Devlet Başkanı seçimlerinde hatalar yapıldı. O tarihlerde yayımlanan çok sayıda Moskova, Stavropol, Çerkessk kaynaklı gazetelerin bir nevi provokasyon amaçlı yazıları elimizdedir. Asılsız ve çirkin iftiralar vardı yazılarda. Benim bildiğim, Türkiye Karaçayları daha ziyade Birleşik Kafkasya için yazı yazarken buradakiler tam tersini yazdılar ve “Çerkes adaya oy verirseniz, büyük Çerkesistan’ı kurarak sizi buradan kovacaklar“ diye Rusları korkutmak için yazdılar ki, bu bir çelişkidir.

Aynı gazetelerde Türkiye’deki derneklerin, Türkiye ve Amerika ile birlikte CIA’ya hizmet ettikleri şeklindeki ifadeler, tamamen asılsız iftiralardır. Derneklerimiz ne Rusya’nın, ne de Amerika’nın uşağı olamazlar. Eğer bir yerlere kul köle olmaları gerekiyorsa, o da ancak kendi halklarıdır. Kaldı ki Türkiye, Rusya’ya karşı düşmanlık değil, dostluk politikası izlemektedir. Rusların, Türklere karşı önyargıdan kurtulması ve Türkiye ile hem ekonomik hem de kültürel işbirliğini geliştirmesi lazımdır. Orada yaşayan 5-6 milyonluk Kuzey Kafkas kökenli insan, bunun için bir fırsattır. İki devlet arasında köprü olmayı özellikle istiyoruz.

3) Anavatanlarından iradeleri dışında sürülen halkların geri dönüş hakkı, üç yıl önce Birleşmiş Milletler Mülteciler Komisyonu’nda karara bağlandı. İlgili ülkelere de sorumluluklar yüklendi. Bu nedenle 1864’te sürülen Çerkeslerin torunlarının dönüş hakları vardır ve kutsal birer haktır. Bizler özellikle Kuzey Batı Kafkasya’daki nüfus ihtiyacı nedeniyle, bilmeyen insanları aydınlatma görevini yapıyoruz. Ama, hiç kimseyi zorlamak gibi bir niyetimiz yoktur. Dileyen döner, dileyen dönmez. Eğer benim insanlarım Almanyalara gidip ekmek arıyorsa, ekonominin durumuna göre buraya da gelebilir. Ama şurası muhakkak ki, 5-6 milyonluk kitle toplu olarak dönmeyecektir. Dönenlerin sayısının da, son iki yıl içerisinde Kıyı Boyu Shapsugh Bölgesi’nde yaşanan demografik değişimi sağlayan halkın sayısının, yarısının yarısını bulabileceğini sanmıyorum. Keşke daha fazlası dönse. Ama dönecek gibi gözükmüyor. Bu nedenle Rusların veya başka halkların korkuya kapılmasına ve bunun da provokasyon malzemesi yapılmasına gerek yoktur. Özellikle de, Türkiye’nin adının karıştırılmasına ihtiyaç yoktur.

4) Dokuz yıldır DÇB çalışmalarını izliyorum. Genel Kurullara Moskova’dan güzel mesajlar geliyor, gelen temsilciler, güzel konuşmalar yapıyorlar. DÇB'de karşılık veriyor. Ama ortada elle tutulur bir sonuç yoktur. Gerçi bazı adımlar ve mesajlar var ama bana göre yeterli değildir. UNPO’dan geçirerek, Birleşmiş Milletler kanalı ile DUMA’ya ulaştırılan Çerkeslerin “SÜRGÜNDEKİ ULUS” sayılması ve “ÇİFTE PASAPORT” sorunu, ilerleme kaydetmedi. Verdikleri bir cevapta “size bu hakkı tanırsak başkaları da isterler” denmektedir. Oysa geçen yıl Kazakistan’da toplanan 12 etnik grup, aynı istemi ortak talep haline getirip Birleşmiş Milletler’e verdi bile (diliyorsanız bunun belgelerini UNPO temsilcisi Kazanuko Edig’den görebilirsiniz). Bunu bilmemeleri mümkün değildir. Almanlar, yakın tarihlerde peşpeşe Yahudiler için bu hakları tanıdılar. Bu kararları nedeniyle hiç de küçülmediler. Aksine dünyanın gözünde büyüdüler bile. Rusya Federasyonu, Almanlardan daha zayıf ve insan hakları bakımından daha mı geridir de bu haklarımızı tanımaktan çekiniyorlar, doğrusu anlayamıyorum.

5) Büyüklerimiz bizlere, yaşlılara saygıyı değişmez kural olarak öğretti. Ama dün Nalo Zavur gibi bir bilim adamı ve yazar ile birlikte, bir kısım insanlar salona ulaşamamış. Polis engel olmuş. Çok çirkin ve telafisi zorunlu bir davranıştır. Bu davranışı kınıyorum.

6) Bugüne kadar 5 kongre yaptık. Ama böylesini ilk kez gördüm. Bunca polisin burada ne işi vardı? Adige halkının yapısı ile çelişen bu uygulamayı, bize izah edebilmeniz mümkün değildir. Güvenlik tedbiri alıyoruz diyeceksiniz, psikolojik olarak aleyhinizde bir görüşün oluşabileceğini düşünmeniz gerekmez miydi?

7) DÇB’nin merkezinin, Kafkasya’da olması gereklidir. Ama, bu kapalı kongrelerle kendimizi ve sorunlarımızı dünya kamuoyunun önüne taşıyamayız ki? Bu nedenle gelecek kongreden başlayarak, gelin kongrelerimizi dünya medyasının izleyebileceği yerlerde yapalım. Bu ülke Türkiye olabilir, Avrupa’da herhangi bir ülke olabilir. Yasal zemin oluşursa biz Ankara’da yapmak isteriz. Türkiye’yi önerirken, sakın Ruslar yanlış anlamasın. Bizim niyetimiz olumsuzluklara neden olmak değil, iki ülkeyi daha da yakınlaştırmaktır.

8) Abhazya Savaşı biteli 6 yıl oldu. 04.04.1994 tarihinde AGİT ile birlikte, müşahit sıfatıyla Moskova antlaşmasını imzalayan Rusya Federasyonu, bu anlaşmanın tatbikini teminen bir gayret gösterip Gürcistan’ı zorlamadı. Keza, batılı büyük devletler Gürcistan’dan yana açıkça tavır koyup, birçok mali yardım sağlayıp, Gürcistan’ın ekonomisini iyileştirmeye çalışırken, Rusya Abhazya’ya haksız ve usulsüz olarak ambargo uygulamaya başladı ve halen de uyguluyor. Her yönüyle haksız olan bu ambargo, bir an önce kaldırılmalıdır. Öte yandan, savaş sırasında elini kana bulamış olan birçok göçmen Gürcü’nün, sorgusuz-sualsiz eski yurtlarına geri dönmeleri ısrarla istenmektedir. Bu ısrar yanlıştır. Zira geri dönmesi istenen o insanlardan çok önce, 1864 ve sonrasında sürülen dedelerimiz adına bizlerin de Abhazya’da haklarımız vardır. Sürgünde yaşayan biz Abhaz kökenlilerin haklarının da, öncelikle göz önünde bulundurulmasını istiyoruz.

9) Çeçenler bizim kardeş halkımızdır. Onlar da bizim gibi bir Kafkas halkıdır. Dernek olarak biz, dünyanın neresinde olursa olsun savaşlara temelden karşıyız. Savaşa karşı olmak, Çeçenistan’da akan kanı, vicdanları rahatsız eden ve soykırıma dönüşen olayları görmezlikten gelmeye sebep değildir. Biz, akmakta olan kanın bir an önce durdurulmasını, evlerinden, yurtlarından edilen insanların AGİT ve BM nezaretinde evlerine geri dönüşlerinin sağlanmasını, yakılan-yıkılan yerlerin yeniden imarını ve Çeçen halkının seçilmiş veya yeniden halk oyuyla seçilecek temsilcilerinin muhatap alınmasını özellikle istiyoruz. 

Artık söz yerine icraat beklediğimizi belirterek sözlerime burada son veriyorum.

Saygılarımla.