İki
yüzyıl öncesine dönelim ve on sekizinci yüzyıl
ortalarına bir göz atalım.
O sıralarda Adige ülkesinin Kabardey yöresi, gerek
Kafkasya’daki ve gerekse Avrupa’daki halkların sayıp
önem verdikleri güçlü bir devlet görünümündeydi. O çağda
Adigelerle sürekli olarak sürtüşüp onlara rahat yaşama
olanağı vermeyen iki devlet vardı ki, bunlar Rusya ve
Osmanlı devletleriydi. Bununla beraber 1739 Belgrat
Anlaşması ile bu ikisi de Kabardey’in yönetimine
karışmama konusunda anlaşmaya vardılar. Bundan sonra,
Kabardey yöresi Adigeleri, kendi geleneklerine uygun
olarak köy Pşıleri ve bir büyük Pşı (Pşı Voliy)
yönetiminde, Kazanoko Jebağı’nın danışmanlığıyla bir
süre özgür ve rahat yaşadılar. O sırada Kabardey
yöresinin nüfusu 300-400 bin kişi kadardı. İşgal
ettikleri topraklar ise bugünkünün üç dört katına
yaklaşıyordu. Güney’de Oşhamaho (Elbrus) dağından,
Kuzey’de Kurey düzlüğünü de içine alarak Nogay ve Kalmuk
sınırlarına, Beştav yönünde Uarp ırmağına, öte yanda ise
Sunja ırmağına kadar ulaşıyordu. Zaman zaman yöresel
Pşıler arasında meydana gelen anlaşmazlık ve çatışmalar
bir yana bırakılırsa yaşamları fena değildi.
Fakat bu yaşam şekli fazla uzun sürmedi. Ruslar 1772
yılında Kırım Tatarları’na saldırarak ülkelerini
bütünüyle işgal ettiler. Bu Kabardey ülkesi için de kötü
oldu. Ruslar, aynı yıl Kırım Tatarları ile ve 1774
yılında da Osmanlı’larla masaya oturarak barış
imzaladılar. Bu anlaşmada Kabardey ile ilgili hükümler
de vardı ve burada Rusya’nın o zamana kadar işgal etmiş
olduğu toprakların ona ait olduğu kabul ediliyordu. İşin
ilginç yönü, bu üç devlet kendileriyle hiçbir ilgisi
bulunmayan bu topraklar hakkında kararlar veriyorlardı
ve bu arada Adigelere danışmak bir yana, onlara haber
vermek gereğini bile duymuyorlardı.
Kabardeyler bu durumu kabul edecekler miydi?
Ruslar, burası bizimdir diyerek Adige ülkesine girip
köyler kurmaya, kaleler inşa etmeye başlayınca onlarda
ordu toplayıp bunların üzerine yürüdüler ve bir kişi
kalmamacasına hepsini topraklarından attılar. Kabardey
Adigeleri ile Ruslar arasında bu tarihten başlayarak
elli yıl kadar süren ve Çeçen, Asetin ve diğer yöre
halklarının pek karışmadığı zorlu bir savaş başladı. Bu
savaş yılları boyunca Ruslar ordularının himayesinde
Beştav eteklerinde 80-100 kadar yerleşim yeri kurdular.
Adigeler de elbette boş durmuyorlardı. “Kılıcını ve
tüfeğini alan, atını eyerleyen gelsin” diyerek ordu
oluşturuyor, düşmanlarını darmadağın ediyorlardı. Fakat
nüfusu o sırada elli milyona ulaşmış olan Rusya ile
nasıl başa çıkabilirlerdi? En yiğit kişilerini birbiri
ardına kaybediyorlardı. Ruslar ise erkek, kadın, çocuk
demeden önlerine geleni öldürüyorlardı. Kabardey’in
bütünüyle yok olmasına az kalmış, halkın gücü sonuna
varmıştı. Yapacak başka bir şey kalmayınca Adige
savaşçılarının çoğunluğu da silahlarını bırakmak zorunda
kaldılar.
Ruslar o sırada Kabardey yöresini yönetmekte olan büyük
Pşı Janhot Kuşuk’ın yetkilerine son verdiler ve
Kabardey’in tamamına egemen oldular. Fakat Kabardey
savaşçılarının birçoğu da “Çar’ın emri altında köle gibi
yaşayacağımıza ölürüz daha iyi” diyerek silahlarını
bırakmadılar. Kuban (Psıj) ırmağının öte yakasındaki
daha önceleri de yaşadıkları topraklara göç ettiler.
Orada düzenledikleri birliklerle Kuban ırmağını geçerek
bir süre daha Ruslarla savaşa devam ettiler. Öçlerini
almak ve topraklarını kurtarmak için Rus kalelerine ve
Kazak Stanitsalarına baskınlar düzenliyorlar, buraları
yıkıp yağmalıyorlardı. Hatta Psıhuabe ve Şetkale
(Stavropol) yörelerine kadar akınlar düzenliyorlardı.
“Hajret (Kuban)” adı verilen bu Kabardeylerin o sıradaki
liderleri ve komutanları arasında Hat’ohuşoko Mıhamet
Aşe, Ajceriy Kuşukupş, Şocen Şumaho, Tramıko Karabatır
gibi kişiler bulunuyordu. Abzegh liderlerden Hırtsij
Aliy, Kemirgoyların ünlü Pşı’sı Boletoko Janbolet,
Besleneylerin büyük Pşı’sı Kanoko Ayteç ve benzerleri de
onlarla beraberdiler. Hepsi büyük yiğitlikler
gösterdiler ama Kuban’ın bu tarafındaki topraklarını
Rus’lardan geri alamadılar. Böylece Kabardey’in büyük
kısmı elden çıkmış oldu. Bizim bugün “Hajret (Kuban)” diye
adlandırdığımız Kabardey grupları, işte o sırada göç
etmiş Kabardeylerdir. “Hajret (Kuban) ” bilindiği gibi Arapça
Hicret kelimesinden gelmekte ve “göçmen” anlamını
taşımaktadır.
Hajret (Kuban) Kabardeyleri, Kuban ve Labe ırmakları arasındaki
topraklara yerleşmişlerdi. Aralarına yerleştikleri Adige
(Besleney ve Abzegh) köyleri ile kardeşçe birlikte
yaşadılar. Birçokları eski yerleşim yerlerindeki köy
adlarını orada da korudular. Bugün oturdukları Karaçay-Adigeya yöresi’nde hala Botaşey, Hat’ohuşokoy,
Kaseyhable, Hagundukoy gibi eski adlarını taşıyan
yerleşme yerleri var.
Gerçi çok geçmeden, 1830-1850’li yıllarda Rus
Çarlığı’nın orduları Hajret (Kuban) Kabardeylerinin bu
topraklarını da işgal ettiler. Bundan sonra Kafkasya’nın
bağımsızlık savaşları daha da zorlaştı. Çünkü bu arada
Osmanlı’ları yenilgiye uğratmış olan Ruslar, tüm Adige
ülkesinin de Rusya’ya ait olduğunu iddiaya
başlamışlardı. Osmanlılarla anlaştıktan sonra, Çarlık
orduları Kuban’ın ötesindeki Adige topraklarına akınlar
düzenlemeye, köyleri yakmaya ve halkı katliama
başladılar. Fakat Adigeler boyun eğmeyerek direnişlerini
daha otuz yıl sürdürdüler. Hajret (Kuban) Kabardeylerinin çoğu
bu amansız ve zalim savaşlarda yok oldular. Sağ
kalanların çoğu da yurdunu bütünüyle terk ederek Osmanlı
topraklarına göç etmek zorunda kaldılar. Fakat yinede
bugün Karaçay-Adigesk yöresinde yaşayan Adigelerin
yarısını Hajret (Kuban) Kabardeyleri oluşturmaktadır. (Diğer
yarısı ise en temiz Adige boylarından Besleneylerdir.)
Daha ötede, Adigey Yöresi’ne girildiğinde de Kabardey
köylerine rastlanmaktadır. Hepsi üç tane olan bu köyler
Labe ırmağı kıyısındadırlar ve adları şunlardır: Khodz,
Blaşepsıne ve Koşıhabl. Irmağı izleyerek aşağı
gidildiğinde Vulape adlı büyük bir köy vardır ki, burada
da bir çok Kabardey ve Besleney oturmaktadır.
Belirttiğimiz gibi bu dört köy Adigey Yöresi’ne dahildir
ve yer yer Abzegh ve Kemirgoy şivesi de karışmakla
beraber Kabardey şivesinde konuşmaktadırlar. Uzun
süredir onların arasında oturan Abaza’lar ile başka
köylerden gelip oralara yerleşen Adigeler (Shapsugh,
Abzegh ve Kemirgoylar) da Kabardey şivesini
konuşuyorlar.
Bu yazdıklarım pek bilinmeyen şeyler değil ve bunları
benden iyi bilecek birçok Adige’in bulunduğunu da
tahmin ediyorum. Ancak bu kısa tarihçeyi vermekte başka
bir gayem de var.
Bu kış, Hajret (Kuban) Kabardeyleri hakkında bir araştırma
yapmak üzere Adigey’de bulundum ve oradaki Hajret
(Kuban)
Kabardey köylerine giderek yaşlılarla konuştum. Beni
sevinçle karşılayıp konuk ettiler ve yardımcı olmaya
çalıştılar. Bu arada Khodz köyünde araştırmacı Afeş’ağo
Aslan ile e görüştüm. Elli yaşlarında olan Aslan
üniversitemizden mezun ve tarih öğretmenliği yapıyor.
Uzun süredir Labe boyunda oturan Kabardeylerin tarihini
arşivlerken ve yaşlıların anılarından yararlanarak
araştırıyor. Yazdıklarını çok beğendim be basılmak üzere
kendisinden istedim. Düzenleyip posta ile göndermeyi
vaat etti.
Gerçekten çok geçmeden gönderdiği yazılar arasında
ilginç bir de tablo vardı. Bu tabloda Khodz köyünde
oturan ailelerin adları ile aile damgaları, herkesin
geldiği köyler hane hane gösterilmişti. Bunların hepsini
gazetemizde basma olanağı yoktu ama hiç değilse şimdilik
aile adları ve damgalarını basmaya karar verdik.
Aşağıda sunduğumuz tabloda sizin veya tanıdıklarınızın
aile damgaları da bulunabilir. Kaybedilmiş zamanları
arayıp bulmak kadar tatlı ve güzel ne vardır.
Dünyaya dağılmış olan tüm Adigelerin de birbirini
tanıyıp buluşmaları dileğiyle.
Adigey'de Khodz Köyünde oturan Bazı Kabardey Aileleri ve
Damgaları |