İ.Ö
17.-13. yy.lardan kalma Hitit yazılı kaynakları,
sınırları Kızılırmak yayının sağ kıyısındaki geniş
ovadan başlayan ve Pontus bölgesinin hududuna
yaklaşacak şekilde Karadeniz kıyılarına kadar uzanan
Hattilerin, Anadolu’da yaşayan, en eski kabileler
olduğunu yazar. Hattiler, kendilerine “Hatti”, dillerine
ise “Hattami” derlerdi. Başkentleri Hattuş, bugün bir
Türk köyü olan Boğazköy yakınlarındaydı. Daha sonraları,
Hint-Avrupa kökenli Hititlerin de başlıca dini
merkezleri olan, Arinna, Nerik, Tsiplanta ve Lakhsan,
Hattilerin büyük dini merkezlerindendiler. Başlıca
Tanrı ve Tanrıçaları, Güneş Tanrıçası, Ay Tanrısı,
Bitkiler Tanrısı, Yeraltı Dünyasının Tanrıçası, Tanrı
Tsilipuri ve Tanrı Tashkapuna’dır. Hatti toplumu erken
bir sınıf organizasyonu olarak tanımlanabilir. (
Hattilerin bir kralı, ve sırasıyla Tabarna ve Tavannana
denen kraliçeleri vardı.) Ayrıca yazıtlar “taht” dan
“Kraliyet Ailesine Mensup Prens” ten ve “savaşçılar” dan
da bahseder. Arkeolojik verilerden anlaşıldığı gibi,
Hattilerin kültür seviyeleri oldukça yüksekti. Maden
filizindeki demiri bile eritecek teknolojileri vardı.
Bazı araştırmacılar, Hattilerin otonom bir halk
olduğunu kabul ediyorlar. Ancak, Hitit araştırmalarının
şu an ulaştığı düzey, bizi Hattilerin yerli bir halk
olmadığı, daha çok, ya Hint-Avrupa halkları Ön Asya’ya
geldikleri sırada ya da onlardan sonra Orta Anadolu’nun
kuzeyine yerleştikleri sonucuna götürüyor. ( İ.Ö 3. bin
yıl). Hattiler, Anadolu’ya Adige-Abhaz kabilelerinin
ülkesi olan Kuzey-Batı Kafkasya’dan gelmiş olabilirler.
Bu tahmin bazı dilbilimsel, arkeolojik ve antropolojik
verilerle pekiştirilmiştir.
Dilbilgisi formlarının karşılaştırılmasından elde edilen
sonuçlar, Hatti dilinin eski Kafkas dilleri ailesine
mensup olduğu görüşünü destekler niteliktedir. Hatti
dilinin sözcükleri Batı Kafkasya dillerinde yaygın olan
özellikleri taşımaktadır. Bu sonuca etimolojik
çalışmalardan ve bazı kelimelerin analizinden sonra
varılmıştır. Fonetik (sesbilimsel) yakınlığa dayalı olan
en güvenilir dilbilimsel materyaller, akademisyenlerin,
Hatti dilini en eski Kafkas dillerinden saymasını
sağlamıştır. Bu da, birkaç bilim adamı tarafından öne
sürülen, “Kuzey Kafkasya kabilelerinin Anadolu kökenli
olduğu” tezini tamamen çürütmektedir.
Orta Anadolu’ya, daha doğru bir ifadeyle, -Kuzey ve
Kuzey Batı Anadolu’ya- göçtükten sonra, Hattiler,
bölgenin, hakkında hiçbir şey bilmediğimiz yerli
halkıyla ve Anadolu’nun güneyindeki Hint-Avrupa kökenli
komşularıyla temas kurmuş olmalılar. Hatti dilinin,
Hitit ve Palai dilleriyle ilişki içine girmiş olması ve
bu ilişkinin, Anadolu’daki Hint-Avrupa dili ortaya
çıktıktan sonra da devam etmiş olması olasılık
dahilindedir. Hatti dilinin, Anadolu’daki üçüncü
Hint-Avrupa dili olan Luvian’ı etkilemiş olduğu
ispatlanamıyor. Eğer Hatti dili Anadolu’daki Hint-Avrupa
diliyle bağlantı kurmuş olsaydı, etkisi Luvian diline de
yansırdı. Neyse, şimdilik bu bizim mevzuumuz değil.
Hattiler, Hititler ve Palailer arasındaki karşılıklı
ilişkiler, Hint-Avrupa ve Hitit kabilelerinin nihai
birleşmesiyle sonuçlandı. İ.Ö 18. yy’a kadar bu süreç
tamamlanmıştı. Hititler ve Palailer üstünlüğü ele
geçirdiler ve Hattiler de asimile oldular. Hattilerin
Hititler üzerindeki etkisi kendini dini, mitolojik ve
diğer sosyal alanlarda gösterdi. İ.Ö 17. yy’ın ortasına
kadar, Hattiler bir etnik grup olarak, Anadolu’dan
silindiler. Dilleri Hattami öldü. Hititler tarafından
dini metinleri ve mitleri yazmak için başvurulur oldu.
Hitit devletinin mevcudiyeti sırasında (İ.Ö 17-12.
yy’lar), sınırları Pontus devletinin batı tarafına kadar
uzayan, Orta Anadolu’nun kuzeyinde ve kuzey-doğusunda,
kesinlikle Hint-Avrupa kökenli olmayan kabileler yaşadı.
Hitit ve Asur yazıtlarında bu kabilelerden “Kaskean”
olarak bahsedilir. Yaşadıkları bölge de Hattilerin
yaşadığı bölgeydi.
Kaskların etnik kökeni halen muallakta. Bazı
akademisyenler toponomiden (yer adlarından) yola
çıkarak, Kaskların Hattilerden başka bir halk
olmadığı, en azından onlarla çok yakın ilişki içinde
olan bir kabile oldukları sonucuna varıyorlar. Bu
akademisyenler aynı zamanda, Kasklar ile Kuzey Batı
Kafkasya kabileleri arasındaki bir ilişkiyi de kabul
ediyorlar. Bu, Hitit yazıtlarındaki “Kaska” ismi ile
Çerkesce’deki “Kashag” kelimelerinin fonetik
benzerliğine dayanıyor. Ancak bu varsayım tek başına,
Kasklar ve Çerkez kabileleri arasında gerçeklere dayanan
bir benzerliğin tam olarak güvenilir bir kanıtı
değildir. Çünkü, bu fonetik benzerlik, dünyanın faklı
yerlerinde, farklı çağlarda yaşayan halkların dillerinde
de vardır. Afrika’da “Kaskean”, Avrupa’da “Csca”,
Asya’da Gasa gibi.
Şimdiye kadar, Kasklarla Kuzey Batı Kafkasya arasındaki
başka hiçbir bağlantı ispatlanamadı veya ortaya
çıkarılamadı. Bu yüzden, Adige-Abhaz kabileleriyle
Kasklar arasında genetik bağlantının varlığı bize biraz
varsayıma dayanıyor gibi geliyor. Bu ayrımda, Kaskların
genetik olarak, antik çağda Pontus’un doğu bölgelerine
komşu olan Güney Colchian kabileleri ile genetik
bağlantıları olabileceği görüşü daha kabul edilebilir
şekildedir. Bu, Kask ve Batı Gürcüce yer isimlerinin,
özel isimlerin ve diğer bazı kelimelerin
karşılaştırmasıyla ispat edilebilir. Kaskça’daki bir çok
yer adı, özel isim ve diğer kelimeler Migrel dilinin
yapısal özelliklerini taşır. Oldukça yaygın bir görüş de
Hitit yazıtlarındaki “Kaskean” ın ve Tiglatpalasar
zamanından kalma Asur kaynaklarındaki “Abeshla” nın
birbirinin versiyonları olmasıdır. Eğer bu doğruysa,
Kask kabilelerinin etnik kökeni hakkında yukarıda ifade
ettiğimiz görüş dikkate alınmalıdır.
Eğer Kasklar, Hitit yazıtlarında bahsedildiği gibi Güney
Colchian kökenliyse, o zaman Asur metinlerinde sözü
edilen “Abeshlalar” da aynı kökenden sayılmalıdırlar.
Çünkü, Asur metinlerinde “Kask” ve “Abeshla” kelimeleri
eşanlamlı olarak kullanılıyorlar.
Ancak, eğer “Kask”, “Abeshla” ve onların eşanlamlısı
“Apsil” aynı ismin versiyonları değilseler, bu kelimeler
farklı olarak değerlendirilmelidirler. Yine de,
birbiriyle yakın bağlantılı olan, çoğunlukla Batı
Gürcistan kökenli kabileler konusu özel bir itiraza
neden olmuyor. |