Hacı
Geray ile Altınordu İmparatorluğu'ndan bağımsızlığını
(1441) elde eden Kırım Hanlığı’nın hakimiyet alanı,
Kırım yarımadası ile Azak Denizi çevresinden Tuna
mansıbına kadar, Aşağı Don'dan Orta Dnyeper'e (Özü),
Dnester (Turla) nehirlerine kadar uzanan ve Kipçak
Bozkırları (Dest-i Kipçak) adı ile bilinen geniş
steplerden oluşmakta idi. 1475 yılında Fatih Sultan
Mehmed'in yardımı ile Kırım Hanlığına getirilen Mengli
Geray'in Osmanlı Devleti'ne tâbiliğini bildirmesi ile
Kırım, Osmanlı himayesine girdi. 1774 Küçük Kaynarca
antlaşması ile bağımsız olana kadar Osmanlı himayesinde
kalan Kırım Hanlığı, 1783 yılında ise Ruslar tarafından
ilhak edildi.
Kuzey-Batı Kafkasya diğer bir tabirle Çerkesistan,
batıda Karadeniz sahili, güneyde Gürcistan ve kuzey
kesimi Kuban nehri ile sınır olup, doğu kısmı ise Terek
nehrinin baş mecrasında Çeçenistan'la sınır teşkil eden
bölgedir. Dünyanın en eski ve sürekli yerleşik
topluluklarını barındıran Kafkasya'nın kuzey-batı
kesiminde mevcut başlıca Çerkes kabileleri; Kabardey,
Besleney, Kemurguvey, Shapsugh, Jane (Zan), Wubıh,
Abzegh,
Bjedugh ve Mokhoslardır. 15 ve 16.yüzyıllarda Kuban
nehrinin kuzeyinden Don nehrine kadar sarkmış olan
Çerkesler, Rus baskısı sonucu 18.yüzyıl sonlarında Kuban
nehrinin güneyindeki ana kitleye katılmışlardır.
Çerkesistan'daki mevcut Çerkes kabilelerinden başka,
bölgeye 1782 yılında Kuban nehri boylarina yerleşen
Nogaylarla, bölgenin kuzeyinde yerleşmiş Karaçay ve
Balkar Türkleri ve Karadeniz sahillerinde yoğunlaşmış
Abazalar yer almaktadır.
1713'de Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan
Edirne antlaşması ile Kırım'ın Osmanlı Devleti'ne,
Çerkesistan'ın da Kırım Hanlığı'na bağlı olduğu ilk kez
uluslararası bir antlaşma metninde yer almıştır. Keza
1739 yılında imzalanan Belgrat antlaşmasında ise
Kabardey Çerkeslerinin eskisi gibi bağımsız kalması yer
aldı.
Ruslar'ın 1774'te Kırım'ın bağımsızlığını
sağlamalarındaki maksatları elbette ileride ilhak
etmelerine zemin hazırlamak idi. Ruslar gerek Küçük
Kaynarca Antlaşması, gerekse 1779 Aynalıkavak
Tenkihnamesi ve 1783 yılında Kırım'ın ilhakının onayına
dair istedikleri Senet ile ilgili müzakerelerde,
Çerkesistan'in Kırım Hanlığı'na ait olduğunu gündeme
getirmişlerdi. Bu vesileyle Ruslar Çerkesistan'a da
sahip olmak niyetinde idiler. Nitekim verilen Senet'de,
vaktiyle Osmanlı Devleti II. Hacı Geray'dan (1683-1684)
Abaza eşkıyasının bastırılmasını istediğinde Han'ın "Kuban
nehrinin ötesi bize ait değildir" ifadesi delil
gösterilerek, Kuban nehrinin sinir ve Çerkesistan'ın
Osmanlı Devleti tasarrufunda olduğu yer almıştır. 1792
Yas ve 1813 Bükreş Antlaşmaları ile de mevcut statüde
bir değişiklik olmamış, fakat 1829 Edirne Antlaşması ile
Osmanlı Devleti'nin Kafkasya ile hiç bir irtibatı
kalmamıştır.
Gerek milletlerarası antlaşmalarda Çerkesistan için
belirlenen hukuki statü olsun, gerek Osmanlı padişahları
ve Kırım hanlarının elkâbinin bazılarında hakimiyet
alanları zikredilirken Çerkesistan'ın yer almasına
rağmen, fiilî durumun farklı olduğu yönünde bir takım
görüş ve değerlendirmeler mevcuttur. Kuzey-bati
Kafkasya'daki Çerkes kabileleri ulaşılması güç dağlık
sahalarda yaşamaları sebebi ile ne Osmanlı Devleti, ne
de Kırım Hanlığı tarafından tam bir hakimiyet altına
alınabilmiş olmayıp, Taman kalesi civarında yasayan bazı
Çerkes beyleri ise zâhiren Osmanlı Devleti'ni
tanımışlardır. Yine Akdes Nimet Kurat'ın XVI. yüzyılın
son çeyreği için Osmanlı Devleti'nin Çerkes kabileleri
üzerindeki hakimiyetinin sözden ibaret kaldığı"
yönündeki bu görüsünü Stefanos Yerasimos da hem Kırım
Hanlığı, hem de Osmanlı Devleti'nin geneli için teyid
etmiştir. Keza, Ahmed Cevdet Pasa da, Çerkesistan
sahillerinin Osmanlı Devleti'nin kontrolünde olmasına
rağmen Çerkes kabilelerinin bağımsız bir şekilde
yaşadıkları görüşündedir.
Kırım hanları tarafından Çerkesistan'a özellikle Sahib
Geray Han (1512-1551) Kaplan Geray Han (1707-1707) ve
Saadet Geray Han (1717-1724) dönemlerinde bir dizi
seferler düzenlenmiştir. Kırım hanlarının başarılar elde
ettikleri bu seferlerde yer yer ağır mağlubiyetler
aldıkları da olmuştur. Kırım Hanlığı ile Çerkesistan
arasında bu siyasî mücadelelerin yanı sıra dostane
ilişkilerin de söz konusu olduğu görülmüştür. Bu dostane
ilişkilerin tesisinde rol oynayan önemli faktörlerden
birisi de, kısaca bir nevi "çocuk eğitme ve yetiştirme"
sistemi şeklinde özetlenebilecek olan "Atalık"
müessesesidir.
Atalık müessesesi, Çerkesistan'da yerleşmiş eski bir
geleneğe göre yeni doğan bir çocuğun belli bir süre
sonunda, 2-3 yaşını geçmeden, başka bir aileye
verilerek, delikanlılık çağına yani, 15-16 yaşlarına
gelinceye kadar eğitilip yetiştirilmesinden sonra tekrar
asil ailesine teslim edilmesi sürecidir.
Çerkesistan'da 19.yüzyılın ilk çeyreğinde bulunmuş
seyyah T. de Marigny, atalık uygulamasının hemen hemen
her ailenin çocuklarına yaygın bir şekilde uygulandığı
görüşündedir.
1863-1864 yıllarında bölgede bulunmuş A. Fonvill ise bu
yöntemin soylu aile ve beylerin çocuklarının daha alt
sınıfa mensup aileler tarafından yetiştirilmesi ile
sınırlı olduğunu belirtmiştir.
Çocuğun yetiştirilmesine talip olan aile birden fazla
olduğunda kim tarafından ve ne kadar süre ile
yetiştirileceğine dair önceden belirlenmiş geleneksel
kurallara göre hareket edilirdi. Fonvill bu konuda da
farklı bir görüşte olup, liderlerden birinin oğlu
dünyaya geldiği zaman daha alt sınıftan birinin Bey
ailesiyle dostluk ve akrabalık kurmak için çocuğu
kaçırıp yetiştirme görevini üstlendiğini belirtmektedir.
Fakat bu şekilde cebren çocuğun alınması yöntemi
kanaatimizce biraz da Bey'in göz yummasıyla vuku bulan
istisnai bir durum olsa gerektir.
Çocuğun bakımını üstlenen Atalık aldığı çocuğu bir
dadının yardımı ile eğitmeye başlar, eğitim programı,
güreş gibi sportif faaliyetlerin yanı sıra at
biniciliği, ok, kılıç, kama ve mızrak tâlimi, tabanca ve
tüfek ile aticilik ayrıca açlık ve yorgunluğa direnç
gibi faaliyetlerle çocuğa iyi bir savaşçı olma
nitelikleri kazandırılırdı. Ayrıca liderlik, komutanlık,
toplantı ve kurullarda hitabet gibi yeteneklerinde
kazandırılmasına çalışılırdı.
Genç delikanlının eğitim süresi sonunda evine dönmesi,
cümle aile efradi, dostlar ve komşular davet edilerek
büyük bir senlikle kutlanırdı. Bu esnada çocuğun asil
sahibi ile Atalık arasında karşılıklı hediyeleşmeler
olurdu. Atalık artık delikanlının ailesinin gözünde hiç
bir zaman kaybetmeyeceği değerli bir yer edinir.
Atalık uygulaması sadece Çerkes kabilelerinin çocukları
için uygulanan bir sistem değil idi. "Cesaretleri
asaletleri ve milli ananeleri ve sosyal nizamlarıyla
şöhret bulan Kabardey ve Çerkesistan bilhassa Kırım
hanlarının nazarı dikkatini ve hayranlığını celbediyordu.
Bunun içindir ki hanlar çocuklarını tercihan
Kafkasya'nın bu eyaletlerine gönderiyorlardı."
Çerkeslerin erkek evlât terbiyesindeki başarı ve
üstünlüklerinden dolayı, Kırım'dan başka civar
bölgelerdeki Kalmuk ve Nogay beyleri de çocuklarını
Çerkesistan'a gönderiyorlardı. Keza, vaktiyle Altın Ordu
hanları da göndermişlerdir.
Su hususu da hatırlatmak gerekir ki, sadece Kırım
hanlarının çocukları değil hanzadelerin, kalgayların,
nureddinlerin ve Sirin mirzalarinin oğul veya kızları da
eğitilmek için Çerkesistan'a gönderilirdi. Çocuk dünyaya
geldiğinde derhal özel bir haberci ile Çerkes ve
Kabardey hükümdarlarına haber gönderilir, çocuğun
büyütülmesi, tâlim ve terbiyesi için memleketlerine
kabul edilmesi rica edilirdi. Bu haber alınır alınmaz
çocuğun talim ve terbiyesi ile meşgul olacak sütnine ve
mürebbiyeyi seçmek üzere halk genel bir toplantıya davet
edilirdi. Bu toplantıda seçilen sütnine ve mürebbiye
törenle üzerlerine aldıkları bu önemli ve şerefli
görevin manevi ve içtimai önemi anlatılırdı. Daha sonra
150 kişilik bir atlı kafileyle Taman yarımadasına oradan
da Azak Denizi boğazından Kırım'a ulaşılırdı. Han,
Kalgay (veliaht), Nureddin (ikinci veliaht), ve hükûmet
erkanı ile birlikte kafile şehrin dışında karşılanılarak
hoş geldiniz denilirdi. Kafile başkanı da doğum
münasebetiyle memnuniyetlerini bildirip, karşılıklı
iltifatlarda bulunulurdu.
Bu karşılama merasiminden sonra bütün kafile Hansaray'a
davet edilirdi. Misafirlerin şerefine üç gün ziyafet
verilerek bu esnada muhtelif eğlenceler de
tertiplenirdi. Üç günden sonra kafile içerisinden
seçilen 7 kişi Han'ın huzuruna çıkarak gösterilen
misafirperverliğe teşekkür edip, yurtlarına dönme
arzusunda olduklarını bildirdikten sonra, çocuğun teslim
edilmesini Han'dan rica ederlerdi. Han çocuğu anasının
kucağından bizzat alarak teslim ederdi. Çocuğu teslim
alan kafile temsilcileri de yavruyu birlikte
getirdikleri sütnineye teslim ederlerdi. Kafile daha
sonra çocukla birlikte Kafkasya'ya dönerdi.
Hanzâde'nin yetiştirilmesinde öz evlât gibi muamele
edilir, hattâ ondan dahi üstün tutulurdu. Çocuğun hal ve
hareketleri özenle gözetilir, bir takım kusurları olsa
dahi muhalefet edilmeden rahat bir atmosferde
hassasiyetle mükemmel bir şekilde yetişmesine gayret
edilirdi.
Yukarıda değinildiği gibi, Hanzâde 7 yaşına geldiğinde
çeşitli bedeni sporlarla birlikte ata binme, dönemin
mevcut silahlarının kullanma gibi bir nevi askeri eğitim
de verilirdi. Çocuk delikanlı çağına geldiğinde Kırım'a
geri götürmek için gerekli hazırlıklar yapılır. Çocuk en
güzel giysi ve silâhlarla donatılarak iyi cins bir ata
bindirilir. Çocuğun Atalığı olan Bey tarafından Han'a
gönderilmek üzere çeşitli hediyelerle birlikte, çocuğun
alınmasında hazır olan kafileyle birlikte çocuk Kırım'a
götürülüp teslim edilirdi. Kafile yine karşılama
merasiminden sonra üç gün süreyle ağırlanırdı.
Sonrasında kafileye dönüş yolculuğu için gereken yiyecek
ve erzak temin edilirdi. Dördüncü gün çocuğun beslemesi
olan Atalığa gönderilmek üzere hazırlanan hediyelerle
birlikte, orada bulunan kafileye Han tarafından çeşitli
hediyeler sunulurdu. Bu hediyeler, deriden mamul çeşitli
eşyalar, tüfek ve yay gibi muhtelif silâhlarla, değerli
madenlerden yapılmış değerli eşyalar ve paradan
oluşurdu. Han daha sonra oğlunun eğitimini ve
yetiştirilmesini sağlayan misafirlere teşekkür eder,
çocuğunu yetiştirenleri kendisine manevi akraba
yaptığını ilan eder. Daha sonra ise kafile Kafkasya'ya
dönerdi.
Bir Hanzade'nin eğitimini üstlenmiş Çerkes Beyi
Hanzade'nin süt babası, Bey'in hanımı da süt annesi
kabul edildiğinden dolayı, Kırım Hanlığı ile Çerkesistan
arasında sıkı dostlukların oluşmasına vesile oluyordu.
Çerkesistan'da yetiştirilen hanzadelerin ve bunların
içerisinde hanlığa gelmiş olanların sayısı hakkında
kesin bir bilgiye sahip değiliz. Bununla birlikte, Kırım
hanzadelerinin Kafkasya'ya gönderilmesi özellikle
17.yüzyılda rağbet bulmuş olup, 18.yüzyılda 1735'de
Halim Geray Han'ın 1735'de de Kaplan Geray Han'ın
oğullarının Kabardey Çerkeslerine gönderildiği kesinlik
arzetmektedir. Hatta han ve hanzadeler arasında
Kafkasya'ya yerleşerek orasını ikinci bir vatan olarak
telakki edenler de olmuştur.
1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra Rusların
entrikaları ile hanlığa getirilmiş olan Şahin Geray'la
hanlık mücadelesine giren ve bir süre Kırım Hanlığı da
yapmış Bahadır Geray ve kardeşi Akköz Sultan, Şahin
Geray'a karşı muvaffak olamadıktan sonra Atalık'ları
addettikleri Çerkes kabilerinden Shapsıg kabilesine
sığınmışlardı. Keza Bolşevikler tarafından Kuzey
Kafkasya'da imha edilen Sultan Kırım Geray ailesi de
Kafkasya'da yerleşmiş ailelerden biri idi.
Çerkesler Kırım
hanzadelerine "Haniko" (Çerkes dilinde Han'ın oğlu
anlamına gelmektedir) derlerdi. Yukarıda değinildiği
üzere 1864 yılından itibaren kuzey-bati Kafkasya'dan
Osmanlı topraklarına yoğun bir göç yaşanmıştı. Bu göç
esnasında Çerkesistan'a yerleşmiş olan hanzadelerin veya
devam eden kuşaklarının da olabileceği yönünde
bazı ipuçları mevcuttur. Hatay ili Reyhanlı ilçesine
yerleşmiş Çerkes köylerinden biri olan "Bedirge" köyünde
"Haniko" ismine rastlanmaktadır. Yine Çorum ili Alaca
ilçesindeki Mahmudiye (Çerkes Kaleyhisar) köyünde "Beç
Haniko" (Çerkes dilinde Han'ın oğlu Beç anlamına
gelmektedir) ismindeki aile muhtemelen Kırım
hanzadelerinin soylarının devamı olsa gerektir.
Sonuç olarak, Kırım Hanlığı ile Çerkesistan
ilişkilerinin siyasi boyutunda zaman zaman yoğunlaşmış
sefer ve savaşlara rastlanmakla birlikte Kuzey Bati
Kafkasya'daki Çerkes kabileleri üzerinde, coğrafî
konumlarının da verdiği avantajla, gerek Kırım Hanlığı
gerekse Osmanlı Devleti kısmen belli bölgeler dışında
etkili olamamışlardır. Bununla birlikte iyi ilişkilerin
var olduğu da görülmüştür. "Atalık" müessesesi olarak
isimlendirilen uygulama ile Kırım Hanları hanzadelerinin,
hatta
şirin mirzalarının
çocukları Çerkesistan'da
eğitilerek yetiştirilmişlerdir. Bu uygulama Kırım
hanları ile Çerkes beyleri olan Atalıkları arasında bir
nevi manevi akrabalığın tesis edilmesini sağlamıştır. Bu
durum da karşılıklı dostane ve sıcak ilişkilerin
oluşmasına vesile olmuştur.
Kaynakça :
Akdes
Nimet Kurat, IV.-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz'in kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri (2.
Baskı:
Ankara, 1992), s. 203.
Halil
İnalcik,"Kırım Hanlığı", Türk Dünyası El Kitabı (2.
Baskı: Ankara 1992), s.421.
Mirza
Bala, "Çerkesler", İslam Ansiklopedisi, Cilt: III, s.
376.
Paul
B.Henze, Kafkasya'da Ateş ve Kılıç: 19. Yüzyılda Kuzey
Kafkasya Dağ Köylülerinin Direnişi, Tercüme: Akın
Kösetorun (Ankara, 1985), s. 2.
Bedri
Habiçoğlu, Kafkasya'dan Anadolu'ya Göçler, (İstanbul
1993), s. 26.
Mehmed Haşim Efendi,"Fi Ahval-i Anapa ve Çerkes",
Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Hazine 1564, 20-b.
Nihat
Erim, Devletler Arası Hukuk ve Siyasî Tarih Metinleri,
Cilt: I, (Ankara, 1953), s. 59.
Ahmet
Vasif Efendi, Mehasinü'l Asâr ve Hakaik'ul Ahbar
(Ankara, 1994), s. 98.
Çerkes kabilelerinin Rusya ile devam edegelen ve Paul B.Henze'nin
Şeyh
Şamil'e paralel, hattâ onu asan hürriyet mücadelesi
olarak nitelendirdiği (Henze, Aynı eser, s. 1) bu
savaşları 1864 yılına kadar sürmüş olup, nihayet
kaybedilen mücadelenin arkasindan Rus baskısı sonucu
kuzey-bati Kafkasya'daki nüfusun çoğunluğu Osmanlı
topraklarına göç etmiştir.
Akdes
Nimet Kurat, Türkiye ve İdil Boyu (1569 Astarhan Seferi,
Ten-İdil Kanalı ve XVI.-XVII. Yüzyıl Osmanlı-Rus
Münasebetleri) (Ankara, 1966), s. 54.
Stefanos Yarasimos, "Türklerin Kafkaslari: Egzotizmle
Jeopolitik Arasında-I", Tercüme: İrvem Keskinoğlu,
Toplumsal Tarih, Cilt: IV, no.: 36 (İstanbul, 1966), s.
17.
Cevdet Paşa, Tezakir (1-12), Yayınlayan: Cavit Baysun,
(Ankara, 1986), s. 98. Su hususu da hatırlatmakta fayda
var ki, Çerkeslerin Sünnî Müslüman olmalarından dolayı (Çerkeslerin
Müslüman olma süreçleri XVIII. yüzyılın sonunda
tamamlanmıştır.) Halife olan Osmanlı Padişahı'na manevi açıdan bağlılıkları söz konusu idi.
Özalp
Gökbilgin, 1512-1517 Yılları Arasında Kırım Hanlığı’nın
Siyasî Durumu (Ankara 1973), ss. 26, 35 ve 48.
Müstecib Ülküsal, Kırım Türk-Tatarların (Dünü, Bugünü,
Yarini) (İstanbul, 1980), s. 80- 83.
Taitbout de Marigny, Çerkesya Seyahatnamesi, Tercüme:
Aydın Osman Erkan (İstanbul, 1996), s. 45.
A.
Fonvill, Çerkesya Bağımsızlık Savaşı 1863-1864, Tercüme:
Murat Papsu (İstanbul, 1996), s. 28.
de
Marigny, Aynı eser, s. 45.
Fonvill, Aynı eser, s. 28.
de
Marigny, Aynı eser, s. 45.
Aynı
eser, s. 46.
Abdullah Soysal, "Kırım Hanzâdelerinin Kafkasya'dan Talim
ve Terbiyesi", Emel, no.: 36 (İstanbul, 1966), s. 17.
Jabagi Baj, Çerkesya'da Sosyal Yaşayış-Adetler (Ankara,
1969), s. 12.
Mirza
Bala, Aynı eser, s. 380.
Haşim
Efendi, Aynıi eser, 14-b. Haşim Efendi burada kız
çocuklarının da eğitildiğini ifade etmekle birlikte bu
çalışmamda konu ile ilgili zikredilen kaynaklarda kız
çocuklarının da eğitildiğine dair bir bilgiye
rastlamadım. Kanaatimizce bu düşük bir ihtimal olsa
gerektir.
Soysal, Aynı eser, s. 17. Evliya Çelebi 1667 yılında
Kırım Hani Mehmed Geray ile birlikteki Kafkasya
seyahatinde beraberlerindeki Han'ın çocuğunun zorla
alındığını belirtmektedir. Bkz., Evliya Çelebi, Evliya
Çelebi Seyahatnamesi, Cilt: VII (İstanbul, 1986), s.
481.
Bu
sayının 300 kişi olduğuna dair görüş de mevcuttur. Bkz.,
Soysal, Ayni eser, s. 17.
Haşim
Efendi, Aynı eser, 14-b.
Soysal, Aynı eser, s. 18.
Haşim
Efendi, Aynı eser, 14-b.
Ayni
yer. Atalık (Sütbaba) olan bey Han tarafından kendisine
gönderilen hediyeleri âdetleri olduğu üzere kendisine
hiç bir şey kalmayacak şekilde kafiledekilere dağıtırdı.
Haşim Efendi, Ayni eser, 14-b.
Hâsim
Efendi, Aynı eser, 2-a.
Soysal, Aynı eser, s. 19.
Abdullahoğlu Hasan, "Kırım Kafkasya Münasebetlerine dair
bir yarlığ," Azerbaycan Yurt Bilgisi, Cilt: III, nos.
35-36, (ìstanbul, 1934), s. 400.
Basbakanlık Osmanlı Arşivi, Hatt-i Hümâyûn tasnifi, nr.
1011/b, 28 Sevval 1199 (5 Eylül 1784) Tarihli Takrir.
Haşim Efendi, Ayni eser, 28-a. Bahadır Geray'ın Ruslarla
gizli temaslari ve bölgeye 1782 yilinda göç eden
Nogaylar üzerinde nüfuz kurarak Han olmak yönündeki
teşebbüsleri üzerine, Anapa Muhafızı Ferah Ali Paşa'nın
girişimleri sonucu anî bir gece baskını ile yakalanarak
İstanbul'a gönderilmiştir. Genis bilgi için, bkz. Ali
Barut, "Kuzey Kafkaslara Rus ilerleyişi Karşısında Anapa
Muhafızı Ferah Ali Paşa'nın Askerî ve Siyasî
Faaliyetleri (1781-1784)", Kırıkkale Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi (Kırıkkale, 1997), s. 69-70.
Soysal, Aynı eser, s. 19.
|