Irkçılık
gerçekten de tehlikeli bir hastalık; tedavisi olmayan ve
insanı yaşamı boyunca kapkara bir yürekle yaşamak zorunda
bırakan bir illet. Maalesef bu hastalığa yalnızca ezen ulus
milliyetçileri yakalanmıyor; ezilen, yok sayılan, her türlü
haksızlığa uğrayan küçük halkların hatta etnisitelerin
aydınları da yakasını bu illetten kurtaramayabiliyor.
Irkçı olmak için sanıldığı gibi yalnızca sağcı ve gerici olmak
da gerekmiyor. Yaşamı boyunca solcu söylemlerde bulunan,
dünyanın bilmem neresindeki
sınıf mücadeleleri ya da ulusal bağımsızlık savaşları söz konusu
olduğunda heyecanlı nutuklar atan entelektüeller de ırkçılığın
pençesine kolayca düşebiliyor.
Elimizde bir örnek var ki, otuz küsur yıldır bu söylediklerimizin
canlı kanıtı olma özelliğini ısrarla sürdürüyor. Onu tanıyorsunuz.
O, her ortamda kendini sosyalist olarak lanse eden ama bizce tipik
bir "nasyonal sosyalist" olan biri; o Cevdet Hapi.
Otuz küsur yıldır Abhazlara ve Kabardeylere içten içe kin duyan ve
en ufak fırsatta, tarihi gerçekleri gönlünce saptırarak saldırıya
geçen, Rus resmi
ideologları gibi çalışarak "bilgi kirliliği"ne yol açan Cevdet
Hapi'nin, Jineps Gazetesi'nde yayınlanan son yazısında, bu kininin
çerçevesini iyice
genişlettiğini görüyoruz. Hapi, bu çalışmasında saldırılarını
Abhaz ve Kabardeylerle sınırlı tutmayıp Wubıhları ve Shapsugh
olmayan diğer Adige kabilelerini de kapsayacak boyutlara taşıyor.
Gazetenin koskoca iki sayfasını kapsayacak şekilde yayınlanan
yazısında, saptırdığı ve kendi deyimi ile "bilgi kirliliği"ne
neden olduğu bazı noktalara değineceğim.
Diyor ki; "(...) Ayrıca, 1864 öncesinde Çerkesya sınırları içinde
yer alan ama şimdi Abhazya'da Psov ve Bzıp ırmakları arasında
bulunan Gagra yöresine ve daha da ötelerine, 1864 öncesinin siyasi
durumu ve bağımsız Çerkesya gerçeği bir yana bırakılarak ve yeni
değiştirmeler yapılarak, yani tarihsel ve siyasal anlamda
Çerkesya'nın güney kesiminde bulunan bu yerlere "Kuzey Abhazya"
denildiğini de görebiliyoruz."
Evet, üstat aynen böyle diyor. Ben de diyorum ki; sevgili Hapi,
öncelikle yönleri bir düzeltelim isterseniz. Gagra, Abhazya'nın
Kuzey'inde değil
Batısı'ndadır. Bu bölgeye (Soçi Nehri'ne kadar) Kuzey Abhazya
değil, Batı Abhazya denilmektedir.
Ayrıca defalarca yazdım yine burada da yazıyorum. Çerkesya 19.
yüzyılda ya da her hangi bir tarih diliminde bir devlet adı
değildi; Çerkesya, bağımsız etnik grupların yaşadığı bir
coğrafyanın adıydı. Bu etnik coğrafyada başta Adige kabileleri
olmak üzere, Wubıhlar ve Batı Abhazya kabileleri birbirinden
bağımsız bir şekilde varlıklarını sürdürmekteydiler. Ayrı diller
konuşsalar da, bölgede yaşayan Adige-Wubıh-Abhaz kabilelerinin
kültürel bütünlüğü vardı. Bu bütünlük Ruslar ve Avrupalılar
tarafından fark edildiği içindir ki, bölgeyi Çerkesya,
yaşayanlarını da Çerkes olarak adlandırmışlardı ve yine, ne
19. yüzyılda ne de tarihin başka bir zaman diliminde bu
kabilelerden biri ya da bir kaçı kendini Çerkes olarak
tanımlamamıştır. Çerkes onlara dışarıdan verilen bir addır ve
içeriği de giydikleri "Çerkeska"nın içeriğinde farklı değildir.
Çerkesya'da yaşayan Abhaz kabilelerinin kendilerini Adige olarak
nitelendirmeleri de söz konusu değildir. Nitekim, Bızıp nehrinin
Batı'sında yaşayan Cigetler (Abhazların adlandırışı ile Asadz) ve
Kafkas-Rus
Savaşları'nın son cephesi olan Kbaada'nın sakinleri Ahçıpsılar da
Abhaz'dır. Günümüzde, Türkiye diasporasında, ağırlıklı olarak
Sakarya ve Düzce vilayetlerinde Adigelerle birlikte -ama Sn.
Hapi'nin iddiasının tam aksine- Abhaz olarak varlıklarını
sürdürmektedirler. Abhaz gruplarının arasında da Abhazca'yı
benimsemiş çok sayıda Wubıh yaşamaktadır.
Uzun sözün kısası; Çerkesya, Adige-Abhaz-Wubıh topluluklarının
özgür kabileler halinde yaşadıkları bir etnik-kültürel
coğrafyadır. Bu bölgede bir merkezi otorite, bir devlet yoktur.
Başta İngilizler olmak üzere Avrupalılar, Çerkeslerin
(Adige-Wubıh-Abhaz) Ruslara karşı daha iyi direnebilmesi için
devletleşmesine gayret göstermişler, hatta bu devletleşmenin
sembolü olarak bayrak bile yapmışlardır. Nitekim günümüzde
kullanılan Adige
Cumhuriyeti bayrağının 19. yüzyılın ortalarında İngiliz David
Urguhart tarafından yapıldığı da, sanırım herkes gibi Cevdet Hapi
tarafından da bilinir.
Avrupalıların tüm bu çabalarına karşın, şartlar Çerkes bağımsız
kabilelerini bir araya getirmeye yetmemiş, merkezi bir otorite
oluşturulamamış yani
devletleşilememiştir.
Çerkesya'yı bu şekilde tanımladıktan sonra gelelim Abhazya'ya:
Abhazya, Çerkesya'nın aksine bir etnik-coğrafi terim olarak değil,
8. yüzyıldan beri
bir merkezi otoritenin yani devletin adı olarak kullanılmaktadır.
Bu devlet, 8. yüzyıl ile 10. yüzyıl arasında günümüz Abhazya'sı ve
Batı Gürcistan'ını
(Lazistan) yönetirken, 10.yüzyıl ile 13. yüzyıl arasında tüm
Gürcistan'ı, Ermenistan'ın bir bölümünü ve Türkiye'nin Doğu
Anadolu bölgesini kapsayacak şekilde genişlemiştir. Batı'da ise
sınırlarını Kuban nehrine dayandırmıştır. Sayın Hapi'nin bu konuda
şüpheleri varsa, sıradan bir Ortaçağ haritasına önüne koyup
Kafkasya'ya bakmasını öneririm. 13. yüzyıldaki Moğol istilasından
sonra gücünü kaybeden Abhaz Krallığı küçülerek 19. yüzyılın
yetmişli yıllarına kadar varlığını sürdürmüştür. Öylesine
küçülmüştür ki kendi etnik coğrafyasına bile hakim olamayacak
duruma gelmiştir. Nitekim sizin de söylediğiniz gibi Bzıp nehrinin
batısındaki Abhaz kabilelerine söz geçiremez olmuştur. Bu
kabileler, Abhazya yöneticileri Çaçbaların egemenliğini kabul
etmeyip, kabile düzeyindeki bağımsızlıkları inatla korumuşlardır.
Bu çerçevede Kabardeylere bakarsak; Kabardey halkı, Kafkas
halkları arasında Ruslarla en erken tanışan ve Rusların
Kafkasya'ya girmemesi için en önce savaşan Adige halkıdır. 15.
yüzyıldan itibaren Ruslarla çatışmaya başlayan Kabardeyler, bazen
Kırım Tatarlarıyla birlikte, bazen de yalnız başlarına Ruslarla
savaşmışlardır. Önce Nogayların, ardından Kırım Hanlarının Ruslara
karşı zafiyete uğramaları sonucunda Ruslarla anlaşmak zorunda
kalmışlardır. Bu savaşlar yüz binlerce Kabardey ve Rus'un hayatına
mal olmuştur. Sonuçta geniş ovalardan oluşan ve savunulmaya pek de
elverişli olmayan Kabardey bölgesinde Rus hakimiyeti kaçınılmaz
olmuştur.
Nüfusları 18. yüzyılda 400 binlerden 30 binlere düşen
Kabardeylerin Ruslarla savaşmadan teslim olduğunu söylemek bu
halka haksızlık olduğu gibi, tarihi bir yanılgıdır da. Ayrıca,
daha kuzeyde olan ve acımasız ilk Rus saldırılarını göğüslemek
zorunda kalan Kabardeylerin 19. yüzyılda Rus egemenliği altında
olması, bölgelerinin diğer Adige bölgelerinden farklı olarak
tanımlanmasına ve haritalarda Çerkesistan sınırları dışında
kalmasına neden olmuştur.
Bu tespitlerden sonra, biraz da Cevdet Hapi'nin, kin ve haset
kokan yorumlarına bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Ona göre,
halkını koruma adına bazen Osmanlılarla bazen de Ruslarla anlaşmak
zorunda kalan
Abhazya yöneticileri "işbirlikçi" ama aynı amaçlarla İngilizlerle
ilişkide olan ve sık sık Osmanlı'ya heyetler gönderip himaye ve
yardım isteyen Shapsughlar kahraman. Bu ne çifte standart; bu ne
perhiz bu ne lahana turşusu sayın Hapi?
Yine aslında Cevdet Hapi'nin çok iyi bildiği ama bilerek
çarpıttığı bir gerçek de, Rus ordusunda yer alan Abhaz
savaşçıların kullanıldığı cephelerle
ilgilidir. Abhaz savaşçılar asla Adigelerle savaşılan bölgelerde
kullanılmamış, ancak yine Çerkesistan coğrafyasında yer alan Ciget
ve Ahçıpsı gibi bağımsız Abhaz kabilelerinin bölgelerini işgalde
görevlendirilmiştir. Yani Abhazlar, Abhaz bölgelerini ele
geçirmekte kullanılmıştır. Nitekim Kafkas Rus Savaşı'nın son
cephesi olan Kbaada'nın Rusların eline geçmesinde de Abhaz
prenslerinin rolü büyüktür. Savaşı bir an önce bitirmeye kararlı
azgın Rus ordusunun Ahçıpsılıları toptan katledeceğinden korkan
Abhaz prensi, onları teslim olmaya ikna etmiş ve halkını
kaçınılmaz bir soykırımdan kurtarmıştır. Bu olay da Cevdet
Hapi'nin sık sık başvurduğu hatta temel kaynak olarak kullandığı
Rus kayıtlarında vardır. (Bakınız, sayın Hapi'nin kaynak olarak
kullandığı Semen Esadze'nin kitabının Kbaada'nın fethi bölümü.)
Peki sayın Hapi, Abhaz savaşçıların Adigelere karşı kullanıldığı
iddiasını neden ortaya atmış olabilir? Belki de son yıllarda iyice
gelişen ve pekişen Abhaz-Adige dayanışması onu rahatsız etmiş
olabilir mi acaba? Kim bilir?
Sayın Hapi'nin Wubıhlarla ilgili iddiaları da ilginçtir. Ona göre
Wubıhlar zaten çok daha önceleri Shapsughluğu seçmiştir ve
Kafkasya'da kalsalardı bu geçiş süreci tamamlanacaktır. Ayrıca
yine Hapi'ye göre Wubıhlar, Ruslarla, "birkaç kişinin öldüğü küçük
bir çatışma dışında" hiç savaşmamışlardır; zoru görünce hemen
teslim olup Ruslarla anlaşmışlardır. Savaşanlar yalnızca
Shapsughlardır ama aslan payı Wubıhlara gitmiştir.
Bu iddialara da gülmekten başka elden ne gelir bilmiyorum. Evet,
Wubıhlar, Abhaz ve Adige halkları arasında kaldığı için ve dilleri
de dilbilimsel açıdan bu iki dilin arasında bir yerde olduğu için,
dil asimilasyonu süreci yaşanmış, halkın bir kısmı Adigece'yi bir
kısmı Abhazca'yı benimsemiştir. Sayın Hapi yazısında, Abhazca'yı
benimseyen Wubıhlardan özellikle söz etmeyerek Wubıhların
Shapsughlaşmasının doğallığını belgelemeye çalışmaktadır. Zaten
Wubıhların dilini benimsedikleri Abhazlar da Çerkesya'da yaşayan
ve Hapi'ye göre Shapsugh olan (olmak zorunda olan) kabileler
olduğundan pek bir şey de fark etmemektedir.
Wubıhların Ruslarla savaşmadığını ve birkaç kişi dışında şehit
vermediklerini iddia etmek ise Hapi'nin fantezisi olsa gerek.
Çünkü dönemi anlatan birçok Avrupalı hatta Rus yazar-tarihçi
Wubıhların direnişini destanlaştırırken, Sayın Hapi'ye göre
ne büyük yanılgılar içindedirler. Oysaki, Wubıhlar zoru görünce
nasıl da yelkenleri suya indirivermiş ve hemen teslim
oluvermişlerdir.
Sayın Hapi fantezilerine kaynak bulmakta da zorlanmaz. İzlemeye
devam edelim: "1877'de Osmanlı-Rus Savaşı kapsamında Abhazya
kıyılarına Türk çıkartmaları yapıldı. Sayıları 3 bin civarında
verilen bir Abhaz, propagandalara ve Türklerce getirilmiş olan 30
bin "Snyder" tüfeğinin cazibesi gibi nedenlerle Türklerle
işbirliği yaptı, Sohum'da yağmalama olaylarına karıştı ve Ruslarla
çarpıştı. Sonunda, Rusların Türkleri ve işbirlikçilerini Sohum
merkezine sıkıştırması üzerine, Sohum'u boşaltan Türk
birlikleriyle birlikte, burada birikmiş olan sivil Abhazları da
(32 bin kadar) Türkiye'ye götürdüler." diyor sayın üstat Cevdet
Hapi'nin yararlandığı kaynak. Böylesi taraflı bir kaynağı
kullanmak ancak Abhazya'yı işgal eden Rus subaylarına yakışırdı
ama şaşkınlıkla belirtmeliyim ki, yüreği Abhaz düşmanlığı ile
iyice kararan Cevdet Hapi'ye de yakışıyor. Ona göre, Abhazlar
yağmacı ve çapulcu olduğu gibi, bir tüfeğe tav olup isyan
edebilecek kadar şerefsiz, -ülkesini işgal edenlerle savaşmak
sosyalist yazarımıza göre isyan oluyor- kendi şehirlerini
yağmalayabilecek kadar zavallı insanlardır.
Sayın Hapi de sonuçta bir insandır. Büyük bir iştahla Abhazlara,
Kabardeylere, Wubıhlara ve Shapsugh olmayan tüm diğer gruplara
dersini verirken kantarın topuzunu biraz fazla kaçırdığını fark
eder ve toparlamaya karar verir. Olası tepkileri yumuşatmak için
olsa gerek, Abhazlara bir ağabey şefkati ile akıl vermeye başlar:
"Abhaz halkı, kökleri tarih öncelerine dayanan, Adigelerle ve
diğer Kuzey Kafkas halklarıyla paylaşılan büyük bir kültürü temsil
eden bir halktır.
Nitekim Hıristiyan Abhazlar 1877 ayaklanmalarına katılmamış,
aksine Rusları destekleyip, Osmanlılarla ve asi Abhazlarla
çarpışmış ve böylece tarihten silinmeyi önlemişlerdir. Bugün de
asıl mücadeleyi bu Hıristiyan Abhazlar omuzlamışlardır.."
Demagoji, demagoji, demagoji. Cevdet Hapi işte bu.
Yazısının burasında bile demagojiyi bırakmıyor üstadımız. "Önemli
bölümü Hıristiyan olan" Abhazlardan 32 bin Müslüman, bir anda
Sohum'da (hem de savaş bölgesinde) bir araya geliyor ve işgal
kuvvetleri tarafından Türkiye'ye götürülüyor. Pes doğrusu!..
Şimdi Cevdet Hapi'ye sormak gerekir; savaşı Osmanlılar ve onlarla
birlikte hareket eden Abhazlar kazansaydı yine aynı şeyleri mi
yazacaktınız? Aynı kaynakları kullanıp bunun adını yine isyan
olarak mı verecektiniz?
Cevdet Hapi'nin yanlışlar ve saptırmalarla dolu yazısına tam bir
yanıt verebilmek için sayfalarca yazmak gerekir. Bir deli kuyuya
taş atmış on akıllı çıkaramamış derler. Kuyuya atılan taşlarla
uğraşırsak kuyudan su çekmeye zaman bulamayız. Kuyular taş
çıkarmak için değil su çekmek içindir.
Sonuç olarak: Son günlerde gözle görülür bir şekilde, genelde
Kafkas halklarında, özelde de Adige-Wubıh-Abhaz gruplarında bir
derlenip toparlanma ve birlikte hareket etme iradesi oluşmaya
başladı. Sanırım bu sayın Hapi'yi oldukça rahatsız etmiş.
İlginçtir ki, bu toparlanma aynen onun gibi, Rus resmi
ideolojisini de rahatsız ediyor.
Gün, kinleri bırakma ve birlikte hareket etme günüdür. Cevdet Hapi
yüreğini kırklayıp, Kabardey ve Abhaz kardeşlerini de sevmeye
çalışmalıdır. Kıyıboyu Shapsugh'un yaşaması da, Adige
Cumhuriyeti'nin dimdik ayakta kalabilmesi de birlik ve
beraberlikten geçer.
Sayın Hapi, sevgi çok yüce bir duygudur, sevmeyi beceremiyor
olabilirsiniz ama lütfen birbirini seven ve sayan, birlikte
hareket etmekten güç bulan Kafkas halklarına zarar vermekten
vazgeçin. |