...................
...................
450 YILDIR BİRBİRİMİZE YAKINSAK EĞER...

Fahri Huvaj

                         
 
...................
 
40 yıldır Adige Xaselerde aktif olarak yer almaktayım. Bu durumumdan kaynaklanarak bir çok kişiyle muhatap oluyor, onlarla diyalog kuruyorum. Xaselerde yer alsın almasın tanış olduğum kişilerle ilk söyleştiğimiz konu ulusal meselelerdir. Birileri adına konuşuyorum demiyorum. Böyle bir hakkı da kendimde görmüyorum. Ancak pek çok sayıdaki diyaloglarımdan çıkardığım sonucu Adige Mak okurları ile paylaşmak istiyorum. Diyaloglarımdan edindiğim izlenim; salt benim tespitim olmadığıdır. Birçok kişinin de benimle aynı izlenimlere sahip olduğu inancını taşımaktayım.

Edindiğim izlenimleri, tespitleri yazmamın sebebini de ifade edeyim. Öncelikle Allah’a şükür olsun ki bugünlerde vatanım Adigey’de bulunmaktayım. Adigey’de bulunmam ile Kabardey- Balkar Cumhuriyeti başta olmak üzere cumhuriyetimiz Adigey’in kendi arzularıyla Rusya ile ittifak kurmalarının 450 yılı münasebetiyle yapılan kutlamalar örtüştü. Bu nedenle konuya ilişkin ben de oluşan düşünceleri uzun zamandır ayrı kaldığım Adige Mak’ın saygıdeğer okuyucuları ile paylaşmanın tam zamanıdır diye düşünüyorum.

Herkesin bildiği üzere; tarihte güçlü ve kendinden korkulan devletlere karşı korunmak amacıyla daha zayıf devletler ve halklar evlilik yoluyla ittifaklar oluşturuyorlardı. Evlilik sebebiyle oluşan akrabalık tarafların birbirine yakınlaşmasına, değer vermesine, karşılıklı yardımlaşmaya vesile olurdu. Günümüzde ise başta A.B.D. olmak üzere Avrupa Birliği ve Rusya Federasyonu yapılanmaları güçlü kudretli bir devlet yapısı oluşturup, güvenli bir ortam oluşturmanın örnekleridir. Başka birçok devlette farklı şekillerde birlik oluşturmak amacıyla antlaşmalar yapıp ekonomik, sosyal ve askeri alanda ittifak kurup dayanışma içine girmektedirler.

Tarihte uygulanmasına pek çok kez şahit olunan sözünü ettiğimiz evlilik yoluyla ittifak kurmaya uygun bir şekilde büyük Kabardey beylerinden İdarıkho Temrıkho kızı Goşewnay’ı Rus Çarı İvan Grozni ile evlendirmişti. Tarihçiler bu evliliğin 1561 yılında gerçekleştiğini tespit ettiler. Bu tespite göre düğün 1561 yılında yapılmış olsa da bunun öncesinde evlilik bağıyla ittifak fikrinin 1557 yılında düşünüldüğü ve bunun gerçekleşmesi için karşılıklı geliş münasebetlerinin gerçekleştirildiği; bu bağlamda çeşitli gelişmelerin de oluştuğu bir vakadır. Ancak o dönemde bırakın Adigeleri, bütün Kabardeyler Temrıkho’nun yönetimi altında mıydı, yoksa Temrıkho kendi yönetimindekiler adına da mı böyle bir ittifaka gitti? Eğer konu tartışmaya açılacak olursa pek çok konuda bu tarihsel olayı sorgulamak mümkündür.

Tesis edilen yakınlaşmanın bizim açımızdan faydalı bir çok yönü de olmuştur. Kırım Hanlığı ve Osmanlı İmparatorluğu başta olmak üzere, bizlere saldırı niyeti taşıyan topraklarımızda gözü olanların tarihi yakınlaşma ile duraksayıp hatta bu emellerinden bir müddet vazgeçmiş olmaları da olasıdır. Bu tarihçilerin gündeminde olması gereken ve onların sonuçlandıracağı bir konudur. Tarihi ittifakın bizlere hiçbir getirisi olmadığını kabul etsek bile İdarıkho Temrıkho’nun kendi ulusu ve vatanını korumak için böyle bir ittifak düşüncesine sahip olmasını, düşünce sahibinin iyi niyetli ve vatansever bir yaklaşımı olarak görmek mümkündür.

Temrıkho’nun kızının başka biriyle izdivaçla sonuçlanacak bir gönül ilişkisi vardı da o da vatanının korunması için babasının sözünü dinleyerek Çar ile izdivaç yaptıysa bunu da onun namına fedakarca bir tutum olarak değerlendirmek gerekir. İyilik yapan iyiliklere layık görülür. Ameller niyetlere göredir.

Devletler arası ilişkiler daima aynı minvalde seyretmez. İlişkiler zaman içinde daha iyi bir hal alabileceği gibi çok daha kötü bir seyirde izleyebilir. Ruslarla 450 yıl geçmişi olan bir ittifak sahibiysek, bunun ardından 250 yıl süren düşmanlık ve savaşlar da oldu. 150 yıl önce Adige ulusunun yaşadığı trajedi herkesin malumudur. Ben şahsen bu trajediden dolayı anavatan dışında yaşamaya mecbur olmuş ve vatanını büyük hasretle ziyaret etmekte olan biriyim. Ancak Allah’ın izniyle kötü talihimiz tersyüz olmak üzere.Tarihi bağlarımızın ve yakınlaşmamızın güçlü tarafı Rusya’nın bizlerin farkına vararak bizleri dikkate almasıyla daha iyi bir gelecekten umutlu olabiliriz.

Tarihi anlamdaki iyi ve kötü tarihte yerini aldı. Geçmişi yeni baştan dizayn etmekte mümkün değildir. Ancak buradaki en önemli nokta iyi geçmişi öne çıkarmak ve bu bağlamda bir ortam yaratmak mümkünse tarihteki kötü anıları da ötelemektir. Bizler bu bakış açısıyla hareket etmeliyiz. Gerçeği söylemek gerekirse sözünü ettiğim bakış açısı Adige ulusal karakterine ait bir olgudur.

Bu anlamda Ruslarla aramızda 450 yıl önce tesis edilen yakınlaşmaya yönelik bugünkü devlet yöneticilerimizin ve kabul ettiği yaklaşıma karşı yapılması gereken; böyle bir yakınlaşma vardı-yoktu demeden bunu hiç gündeme getirmeden az veya çok Ruslarla aramızda olan iyi gelişmeleri unutmayıp bunları koruyup geliştirmek ve bu amaca yönelik herkesin elinden gelen gayreti göstermesidir. Geçmişte vuku bulan kötü gelişmeler kötü anıları ötelemenin çaresini de bulmalıyız.

Aralarında yakınlık bulunanlar birbirlerini sever, sayar ve saygı duyarlar. İmkanları dahilinde yardımlaşırlar. 450 yıldır aramızda bir yakınlık, ittifak varda bunu da kutluyorsak bizde buna yakışır bir tavır ortaya koymalıyız. Bu yakınlığı ittifaka dayanarak yaparak ulusumuzun duçar olduğu tarihi trajedinin zararlarını gidermek, yaralarımızı sarmak 19. yüzyılda ulusumuzun hafızasında derin izler, travmalar bırakan gelişmelerin onarımını yapmanın peşini bırakmamalı bu uğurda çaba sarf etmeliyiz.

Aralarında tarihi yakınlaşma olduğunu söylediğimiz iki ulustan, Adige ulusunun bugünkü durumuna göz atarsak; diaspora Adigelerinin başka uluslar arasında asimile olmakta olduğunu görürüz. Milyonla ifade edilen nüfusa sahip olsalar da anavatanlarında yaşamayıp dünyaya darmadağın edilmiş olmaları ve ulusal varlıklarını sürdürecek imkanlara sahip olmamalarından kaynaklanan ciddi sorunlar yaşıyorlar. Türkiye’yi ele alırsak kapitalizmin karşı durulamaz uygulamaları; Adigeler köylerini terk edip, şehirlerde dağınık yerleşmeleri nedeniyle, bugün ulusal kimliklerini tamamen kaybetmenin eşiğindeler. Birkaç on yılla ifade edilebilecek yakın bir gelecekte, Türkiye’de yaşayan birkaç milyon Adige içinde Adigece konuşabileceğiniz kimseyi bulamamak gibi çok ürkütücü bir gerçek, karabulut misali ulusun geleceğine çöreklenerek ulusun geleceğini karartıyor.

Bugün sosyal hayatta meydana gelen gelişmeler göz önüne alınırsa üzücü olsa da yok olma sürecinde olanlar sadece diaspora Adigeleri değildir. Hiç arzu etmesek de asimile olma anavatan Adigeleri içinde çok uzak bir ihtimal değildir. Niçin denilirse, onlarda acımasız kapitalizm yönetimi altına girdiler ve yavaş yavaş köylerini terk ederek büyük şehirlerin varoşlarına birer birer yerleşmeye başladılar.

Planlı bir program ile köylerde iş yerleri açılıp köylerden göçün durdurulması imkanları bulunmazsa ya da şehirlere göç eden Adigelere bir plan dahilinde birlikte yaşayacakları yerleşim alanları kurulmazsa, ailede, mahallede, işyerlerinde, alışveriş yerlerinde hayatın her alanında Adigece varlığını sürdürmezse, okullarda Adigece daha ciddi özel önem atfedilip takip edilmezse inanılmayacak bir şekilde Türkiye’de başımıza gelenlerin çok geçmeden anavatanda da tekerrür edeceğine hiçbir şüphe yoktur.

Bu durumda kimin yakınlaşma, ittifaka ihtiyacı olacaktır ve kim yakınlık ilişkilerini sürdürecektir? Kim anma günü kutlayacaktır? Böyle bir durumda bugün kutladığımız 450. yılın ne değeri ve anlamı olacaktır? Müttefikini korumayanda hangi yüzle övülmeyi arzulayacaktır? Dil, kültür, ulus kısaca ifade etmek gerekirse mevcut kültürel ve ulusal değerleri yok edene insanlar kıymet vermezler. Aksine onları koruyan o değerlerin varlığı için çaba sarf edenler yüceltilip onurlandırılırlar.

Tarihte pek çok kudretli imparatorluklar vardı. Onların yok ettiği uluslar yakıp yıktığı tahrip ettiği, ortadan kaldırdığı pek çok maddi kültür değerleri var. Ancak bu imparatorlukları kim bugün hayırla yad edip onlardan övgüyle bahsetmektedir? İnsanların hayırla yad edip hatırladıkları yakıp yıkan talan edip yok edenler değil, insana kültüre değer veren onların varlıklarının idamesine yardımcı olanlardır. Bizde bu düşünceyi temel alarak hareket etmeliyiz.

Aralarında ittifak olan iki ulus bu düşünce temelinde uzlaşıyorsa tartışmasız müttefikiz ve bu çerçevede davranmalıyız.


O Halde Ne Yapılmalıdır?

Öncelikle şu anda diasporada -özellikle Türkiye’de- önlenmez bir şekilde yok olduğumuzu, dağıldığımızı aynı biçimde Adige vatanı içinde böyle ürkütücü bir geleceğin baş gösterdiğini unutmamalıyız. Anavatandakilerle diasporadakileri yeniden bir araya getiremesek de vatansız üvey annelerin elindeki diaspora Adigeleri ile evlatlarının özlemiyle yanıp tutuşan anavatanı yeniden buluşturamasak geleceğimiz olamaz, yok oluşumuz kaçınılmaz olur.

Bu durumda geri gelsinler, dönsünler demek kolay olsa da bu söylem sonuç vermiyor. Stalin döneminde topraklarından sürülen uluslar için yapılan uygulamanın bir benzeri Adige ulusu içinde belli bir program dahilinde Adige ulusunun yeniden dirilişi amaçlı bir proje tesis edilmeli ve bu proje 4 önemli konuyu içermelidir.

İlk konu; tarihte yaşadığımız haksızlıklardan kaynaklanan güvensizliğin, şüphenin, iyi bir bakış açısına sahip olmamasının, düşmanlığın giderilmesi kısaca ifade etmek gerekirse ittifak etmiş iki ulusun gerçek müttefikler haline getirilmesi, ikinci konu; Adige ulusuyla Adige vatanını yeniden buluşturmak ve ulusun dinamiklerini yeniden güçlü bir şekilde ayağa kaldırmak. üçüncü konu; Rusya ile Adigelerin yaşadığı diğer ülkeler arasındaki ilişkileri güçlendirmek, dördüncü konu; diaspora Adigelerinin anavatana getirilmesi, Adige vatanının bununla beraber Rusya Federasyonu’nun ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmasıdır.

Bunların ifade edilmesi ne kadar kolaysa, gerçekleştirilmesinin de bir o kadar zor olduğu aşikardır. Ancak uygulamanın zor olması hiç yapılamayacak anlamına gelmez! Bunların faydaları düşünülürse gerçekleştirilmesi zor olanı mümkün kılmaya da muktedir olursunuz.

Doğal gazı yer altından çıkarıp deniz altından Avrupa’ya taşımak da kolay mı? Ancak getirisi göz önüne alınarak yapımı güç olan şeyi kolayca hallettiler. Daha da yapıyorlar. Cidden yürekten istenirse büyük Rusya için yapılmasında güçlük olan şey yoktur.

Büyük Rusya müttefikimiz ise ve bunun devamını istiyorsa anavatanda ve diasporadakilerin arzu ettiği gibi bizde içtenlikle ister ve katkıda bulunursak ulusun yeniden diriltilmesi programı bizim için gerçekleşmeyecek bir sorun değildir.

Eyleme en kolay ancak sembolik ve moral açısından büyük önemi olan yönlerden başlanmalıdır.

Sözgelimi;

1) A.C.’nin başkent caddelerine, işyerlerine tabelaları 2. devlet dili olan Adigece ile yazmak zor bir şey değildir.

2) Bazı caddelere özellikle Çar ve generallerin adlarını taşıyanlara büyük Adige yazar ve düşünürlerinin barışın, kardeşliğin öncülüğünü yapanların adlarını vermek mümkündür.

3) Rusya’ya düşmanlık beslemeyen, yönü anavatana dönük diasporada yaşayan Adigelerin dönüşlerini teşvik etmek üzere; onlara Rusya vatandaşlığını da sağlayacak çifte vatandaşlık düzenlemesi yapılırsa iyi olur. Bunun ulusun güçlendirilmesi, iki ulus arasındaki yakınlığın ve güvenin, kardeşliğin pekiştirilmesine fayda sağlayacağına hiçbir tereddüt yoktur.

4) Diasporadan evlenen anavatan delikanlısı ya da anavatandan evlenen ve dönüş yapan diaspora delikanlısına ufak çaplı teşvikler faydalı olur.

5) Diasporadan gelip anavatanda iş yeri açmak isteyen özellikle de köylerde işyeri açanlara kısmi devlet desteği sağlanıp bir miktar vergi muafiyeti sağlanırsa bunun çok büyük anlamı olur.

Bunlar ulusların arasındaki mevcut düşmanlıkları yumuşatıp gideren ulusları bir birine güven duyan, yakınlaştıran küçük içerikli uygulamalardır. Rusya’ya düşmanlık besleyenlerin daha iyi bir bakış açısına sahip olmalarını sağlayacak olanda bu tip uygulamalardır.

Anavatanın ihtiyaç duyacağı kalifiye elemanlar, ekonominin geliştirilmesi, bilim, kültür, dil açısından ulusal kültüre önemli katkılarda bulunabilecek olanlar tespit edilerek onlarında katkılarıyla onların vatana döndürülmeleri için bir program ortaya koymalıyız. Bu konuda önümüzde pek çok örnek var. Dönüş yapacakların tespiti, derneklerin öncülüğünde onlara 2 devlet dilinin öğretimi, anavatandaki kurumların işleyişleri hakkında bilgilendirilmelerini gerçekleştirebilecek bir program federasyon kanunlarına uygun ama Adigey ağırlıklı olarak hazırlamalıyız. Bunun ardından yapılması gereken 450 yıllık yakınlığı ve ittifakı dayanak yaparak ilk adımları atmalıyız. Bundaki en büyük sorumluluk sahibi ve bu sorumluluğun gereğini yapabileceğine emin olduğumuz kişi sayın Başkanımızdır.

Ulusal temsilcilerimizde millet vekillerimiz de bu sorumluluktan kaçınamazlar. Ancak ulusun sağlam bir yapıya kavuşturulması programı üzerine diaspora, anavatan dahil bütün Adigeler, dernekler, sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere ciddiyetle çalışmalıyız. Bu yapılırsa gerçekleştiremeyeceğimiz bir şey olamaz.

Cumhuriyet yüksek yönetim kadrosunu başta dernekler olmak üzere Adige ulusal varlığının güçlendirilmesi programı oluşturulmasını candan-yürekten kabul eden, ulusal bilinci oluşmuş, eğitimli insanlarımızın ve vatanseverlerimizin bu hayırlı işe öncülük etmelerini yada bu konuda bir komite oluşturulmasını bekliyoruz.