...................
...................
KÜBA'DA BİR ÇERKES: CHE

Nejdet Çokan
Takvim Gazetesi, 11 Ocak 2007

                         
 
...................
 

Çerkesler, Rusların soykırımına uğradıklarını iddia ederek, bunu uluslararası arenaya taşıdı. Che Guevara'nın Çerkes kökenli olduğu iddiası ise Kafkas Kartalları'nın tarihindeki ilginç bir ayrıntı.

Çerkesler,
savaşlarda ve sürgünde Rusların kültürlerine soykırım uyguladığını iddia ederek, bunu Avrupa Parlamentosu'na taşıdı. Bu amaçla önce 1 Temmuz 2006'da Rusya Federasyonu'nda Duma'ya başvuruldu. Ardından 11 Ekim 2006'da Avrupa Parlamentosu'na yapılan müracaatta, Rusya'nın gerçekleştirdiği soykırımın tanınması istendi. Türkiye, Rusya, Ürdün, Suriye, Almanya, Belçika, İsrail, Amerika ve Kanada'daki 20 Çerkes derneği, Kafkas Savaşı sırasında Rusya'nın sadece ele geçirdiği topraklarla yetinmeyip, buradaki yerli halkı da yok etme amacı güttüğünü iddia etti.


Karadeniz'e Gönderildiler

Başvuruda tarihi ve kültürel geçmişlerini anlatan Çerkesler, 18. Yüzyıl'ın ikinci yarısında Rus İmparatorluğu'nun yayılmacı politikasının, Çerkes halkı için etkileri halen devam eden ulusal bir trajedi olduğunu belirtti. Rusların topraklarını gasp ettiğini, bütün köyleri yaktığını, kadın, çocuk, yaşlı demeden toplu katliamlar gerçekleştirdiğini öne süren Çerkesler, zorunlu göç için Karadeniz kıyılarına gönderilen binlerce kişinin, açlık ve hastalıklardan öldüğünü ifade etti. Bugün Rusya Federasyonu'nun 4 bölgesinde 700 bin kadar Çerkes bulunduğunu vurgulayan Çerkesler, 3 milyondan fazla Çerkes'in de anayurtlarının dışındaki 50 ayrı ülkede yaşadıklarını, yapay olarak meydana getirilen bu ayrılığın ise kültürlerini ve dillerini yitirmelerine neden olduğunu öne sürüyor. Çerkesler, Aralık 1948'de Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen soykırım suçu ve cezalandırılması ile ilgili tavsiye kararına ve gerçeklere dayanarak, 18. Yüzyıl'ın sonundan 20. Yüzyıl'a kadar Çerkes halkına uygulanan soykırımın kabul edilmesini istiyor.


Abhaz- Bask Akrabalığı

Bu arada, Avrupa'da birçok kültürün Çerkes soyundan geldiğine inanılır. Büyük bölümü İspanya sınırları içinde kalan, bir kısmı İtalya, bir kısmı da Fransa toprakları üzerinde bulunan Baskonya'da yaşayan Baskların, Çerkeslerin Abhaz boyu içinde yer alan Bashağlar'ın soyundan geldiği düşünülür. Buna en büyük kanıt olarak da Bask dilinin Abhazca'yla büyük benzerliği gösterilir. 2 dilde birçok ortak kelime vardır. Abhazca'daki "oğlu" anlamına gelen "ba", Baskça'da "bebek" anlamına gelir. Brittanica Ansiklopedisi, Bask dilinin Kafkas diliyle ilgili ve aynı aileden olduğunu yazar. Baskların çoğunluğu antropolojik tip olarak Abhazlar'a benzer. Sarışın ve açık renk gözlüdür. Basklar da Kafkaslar gibi ormandaki büyük meşe ağacın altında toplanıp sorunlarını tartışırlardı. Yunan bilim adamı Sokrat dta Kafkas halkları ile Baskların aynı soydan olduklarını yazmıştır.


Çerkes Che!

Yazar Aydın Osman Erkan da Baskların ırk ve dil olarak Abhazlarla akraba olduğunu öne sürer. General İsmail Bekok da Tarihte Kafkasya adlı kitabında Baskların Abhaz halkı ile aynı soydan geldiklerini anlatarak, bunlara Kafkasya'da hala "Baskheg" diye hitap edildiğini belirtir. Baskların yaşadığı Pirene Dağları ve sorunları da Kafkasya'ya benzer. Bölgedeki 600 binden fazla Basklı'nın yanı sıra Uruguay ve Arjantin gibi Latin Amerika ülkelerinde yaşayan Basklar da var. Bazı Çerkesler, annesi Basklı olan Güney Amerika'nın efsanevi lideri Che Guevara'yı da bu nedenle Çerkes kabul eder ve onun gerilla savaşındaki becerilerini de Çerkes olmasına bağlar. Bazı tarihçiler, üzerindeki uygarlıkla birlikte battığına inanılan Atlantis ile Kafkasya ve Basklar arasında da bağ kurar. Birçok araştırmacıya göre, Atlantis Atlas Okyanusu'nda değil Akdeniz'de veya Ege'de, bazı araştırmacılara göre ise Kafkasya'daydı. Avrupa'nın en yüksek dağları Pireneler, Alpler ve Kafkas Dağları'dır. Bu teze göre, Atlantis battığında kurtulanlar da bu dağlarda yaşayanlardır. Çerkesler arasında, en küçük bir köydeki en cahil bir ihtiyar kadına kadar kızdıkları zaman söylenen bir söz vardır. "Tha ham hitug ou vieh." Yani "Tanrı seni o batan adaya sürsün". Kafkasya sahillerinde hiç ada yoktur ve bu söz çok eski bir deyiştir. Hatta dağ köylerinde denizden yüzlerce kilometre uzakta, deniz görmemişler arasında da kullanılmaktadır.