|
|
................... |
|
................... |
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİNDE KAFKASYA |
E. Tuğg. Nejdet Demiral
|
|
|
................... |
|
|
Bu yazı, ASAM
Orta Doğu Araştırmaları Masası Başkanı E. Tuğg.
Nejdet Demiral tarafından 18 Mayıs 2004
tarihinde İstanbul- Boğaziçi Üniversitesi’nde
düzenlenen “ Dünden Yarına Kafkasya” konulu
konferansta tebliğ olarak sunulmuştur.
Sovyetler Birliği’nin
dağılmasıyla birlikte siyasi bağımsızlıklarını elde eden
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Hazar Havzası petrolü
nedeniyle giderek önem kazanmaktadır. Amerikan Enerji
Bakanlığı verilerine göre, bölgenin ispatlanmış petrol
rezervi 34 milyar varil, olası rezervleri 235 milyar
varil civarındadır. İspatlanmış ve olası rezervlerin
toplamının 269 milyar varil olduğu göz önüne alınırsa,
bu rakamın bugünkü petrol rezervlerinin yaklaşık olarak
% 26’sını oluşturduğu görülmektedir. Doğal gaz açısından
verilen rakamlar ise 16 ila 19 trilyon metreküp şeklinde
ifade edilmektedir. Bu da günümüzde bilinen doğal gaz
rezervlerinin yaklaşık olarak % 12’sine karşılık
gelmektedir. Bu veriler değerlendirildiğinde, Hazar
Bölgesi’nin Basra Körfezi kadar olmasa da Sibirya’dan
sonra dünyada 3. sırada gelebilecek petrol potansiyeline
sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Dünya Devletlerinin günden güne petrole olan
gereksinimlerinin arttığı, buna karşılık petrol
kaynaklarının azalmaya başladığı yüzyılımızda, petrole
sahip olan bölgeler üzerindeki egemenlik mücadelesi hem
ekonomik, hem de stratejik açıdan önem kazanmaktadır.Bu
bağlamda, Zbigniew Brzezinski’nin deyişiyle Avrasya,
gelecekte küresel hakimiyet için üzerinde mücadelenin
sürdürüleceği ‘Santraç Tahtası’ olacaktır. Bu mücadele
içerisinde AB,Türkiye, Pakistan, İran, Çin, Hindistan
gibi devletler de rol oynamakta, devletlerin dışında
çokuluslu şirketler de birçok ekonomik ve politik
yaklaşımın belirlenmesinde etkili olmaktadırlar.
Hepsinin ötesinde Hazar Bölgesinde sürdürülen
mücadelenin baş aktörleri Amerika ve Rusya kendi ulusal
çıkarlarına göre,politikalar izlemekte, başka
devletlerle işbirliği geliştirmektedirler. Hazar’ın bir
iç bölge olması nedeniyle zengin doğal gaz ve petrol
kaynaklarına sahip olan Türkmenistan,Kazakistan ve
Azerbaycan’ın bu zenginliklerini kendi imkanları ile
aracısız olarak dünya pazarlarına ulaştırmaları mümkün
değildir.
Dış pazarlara ulaşabilmenin yolu komşu ülkelerden geçen
petrol ve doğalgaz boru hatlarıdır. Hazar petrolünün
dünya pazarlarına nasıl ulaştırılacağı mücadelenin
temelini oluşturmaktadır. Zaman içerisinde bir çok
alternatif boru hatları projesi üzerinde durulmuşsa da
bunların arasında 3ü öne çıkmıştır. Petrolün;
1) Kuzeyden Rusya üzerinden,
2) Güneyden İran üzerinden ya da,
3) Batıdan Tiflis’ten geçen boru hatları ile Akdeniz’de
Ceyhan limanına aktarılması önerilmektedir.
Petrol mücadelesinde devletlerin izledikleri politikalar
yanında bölgesel çatışmalar, siyasi istikrarsızlık, ve
bölgesel işbirliğinin olmayışı da Hazar enerji
kaynaklarının gelişmesinin ve ihraç yollarının hayata
geçirilmesinin önünde en büyük engeli teşkil etmektedir.
1990 yılına kadar dünyada petrol ve doğal gaz üreten
ikinci en büyük devlet olan Rusya, günümüzde de
Kazakistan ve Azerbaycan petrolünü dış pazarlara taşıyan
mevcut boru hatlarının çoğunun geçtiği güzergahlara
sahip bulunmaktadır. Son olarak 28 Kasım 2001 tarihinde
resmi açılışı yapılan Tengiz-Novorossiysk hattı ile
Kazak petrolünün yönünü Rusya’ya çevirmiştir.
Rusya için boru hatlarının kontrolünü elinde tutmak
sadece ekonomik açıdan değil, bölge devletleri
üzerindeki kontrolünü devam ettirmek açısından da
önemlidir. Bu nedenle de, Rusya kendi topraklarından
geçmeyecek her türlü projeye karşı çıkmaktadır. Bu
noktada Rusya'nın boru hatları ile elinde bulundurduğu
ekonomik ve siyasi kontrolünü kırabilecek en önemli
girişim, Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi ile Türkiye
tarafından başlatılmış, ABD tarafından da
desteklenmiştir. Bu destek Türkiye açısından olduğu
kadar,Orta Asya Cumhuriyetleri için de önemlidir. Zira
eski Sovyet Cumhuriyetlerinin ekonomik açıdan tek bir
devlete bağımlı olması, siyasi bağımsızlıklarına da
engel teşkil etmekte, güçlü bir konuma gelebilmeleri
için sahip oldukları ekonomik potansiyeli harekete
geçirmeleri gerekmektedir.
Bu bağlamda kuzeyde yer alan Rusya Federasyonu ve güneyde
yer alan İran ve Afganistan gibi bölgeler düşünüldüğünde
bölgenin dış dünya ile irtibatının sağlıklı bir şekilde
yürümesi için bağlantının batı yönünde Türkiye üzerinden
olması en mantıklı seçenektir.
1990’ların ortasından itibaren ilan ettiği ‘Yakın Çevre’
politikası ile Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi
ülkelerle daha sıkı bütünleşmeyi gündemine almış olan
Rusya, kendisi için yaşamsal çıkar alanı olarak gördüğü
Orta Asya Bölgesinde bölge dışı devletlerin etkili
olmasını istememekte,bölgedeki tekelini kırabilecek
bölge devletlerinin ekonomik bağımsızlıklarını
pekiştirecek, ve Batı’nın desteğinde politikaları etkin
kılabilecek her türlü girişime diplomatik ve askeri
araçlarla karşılık vermektedir.
Bu siyaset doğrultusunda bir yandan bölge dışı
devletleri uzak tutmaya çalışırken bir yandan da
bölgesel istikrarsızlıkları da destekleyerek bölge
devletlerinin kendisine olan bağımlılıklarını arttırmak
istemektedir.
Örneklendirecek olursak, Gürcistan’da 1994 yılına kadar
Devlet Başkanı olan Gamsahurdiya’ya karşı Şevardnadze’yi
destekleyen Rusya, Şevardnadze’nin Batı yanlısı bir
politika izlemesi, Gürcistan’ın NATO üyeliğine
düşünülmesi, Türkiye ile yakınlaşması,ve Bakü-Ceyhan
Boru Hattı projesini desteklemesi üzerine,
Şevardnadze’ye karşı Abhazya ve Acar ayrılıkçı
hareketleri destekleyerek, Gürcistan’a verdiği doğal
gazı kısmış ve vize uygulamalarıyla tepki göstermiştir.
Azerbaycan’da da benzer politikalar izleyen Rusya
Türkiye ile yakınlaşan Elçibey’i iktidardan
uzaklaştırdıktan sonra Haydar Aliyev’I yerine geçirmiş,
Azerbaycan’ın BDT’ye girmesini sağlamış, hatta Eylül
1994’de imzalanan ‘Yüzyılın Antlaşmasında’ %10 luk bir
pay almışsa da, Karabağ sorununda Ermenistan’ı
desteklemekten de geri kalmamıştır. Rusya’dan beklediği
desteği göremeyen ve batı ile yakınlaşma çabaları içine
giren Aliyev’e karşı Rusya,Hazar’ın hukuki statüsü
sorununu baskı aracı olarak kullanmış, Aralık 1994 ve
Mart 1995 yıllarında da Aliyev’i devirmek için iki darbe
girişiminde bulunmuştur.
Gerek Gürcistan’daki gerekse Azerbaycan ile Ermenistan
arasındaki sorunlar Rusya’nın bu bölgelere etnik
çatışmalar nedeniyle müdahale edebilme potansiyelini
canlı tutmaktadır. Rusya bir yandan bölgedeki stratejik
ortağı Ermenistan ile ilişkilerini pekiştirirken,
NATO’nun doğuya doğru genişleme çabalarından duyduğu
tedirginliği Amerika karşıtı İran’a yaklaşarak gidermek
istemiştir.
Amerika'ın bölgede giderek etkinlik kazanması karşısında
Rusya’nın Çin’le kurduğu ortaklığın ve Şangay Örgütünün
Orta Asya’daki zengin petrol ve doğal gaz kaynakları
üzerinde kontrol sağlamayı amaçladığını anlamak zor
değildir.
Rusya’nın Çeçenistan’a düzenlediği askeri operasyonları
da aynı siyasi ve ekonomik politikalarla
ilişkilendirebiliriz. Kuzey Kafkasya Rusya’nın
Karadeniz’e tek çıkışıdır. Grozni önemli bir petrol
bölgesidir. Çeçenistan’ın sahip olduğu petrol rezervleri
dışında, Azerbaycan ve Kazakistan boru hatlarının geçiş
yolu üzerinde bulunması, Rusya tarafından kontrol altına
alınmasını vazgeçilmez kılmaktadır.
Ayrıca, Rusya buradan geçen boru hatları ile Azerbaycan
ve Kazakistan’ı da kontrol altında tutmak istemektedir.
17 Mayıs 2001 yılında ABD Başkanı Bush’un söylediği
gibi,enerji kaynaklarında çeşitlilik Amerika için
önemlidir,sadece enerji güvenliği için değil, ulusal
güvenlik açısından da büyük değer taşımaktadır.
Soğuk Savaş sonrasında dünyada tek güç olarak kalan
Amerika bu gücünü daha da artırmak,ve giderek azalan ve
maliyeti yükselen kendi enerji kaynakları yerine yeni ve
daha ucuz kaynakları bulmak, diğer taraftan bu yolla
enerjiye bağımlı ve kendisine rakip olabilecek
devletleri kontrol etmek amacıyla, yeni stratejiler
geliştirmiştir. Bu noktada da, Körfez Petrollerine
alternatif olabilecek Hazar Petrolleri, kaynakların
artması, çeşitlenmesini öngören ulusal enerji politikası
açısından önem kazanmıştır. Rusya gibi Amerika için de
boru hatları sadece ekonomik değil, aynı zamanda
stratejik amaçlarını gerçekleştirmede de kilit önem
taşımaktadır. Petrol politikasında, Rusya ve İran’a
karşı dengeleyici bir güç olarak gördüğü Türkiye’nin
önerdiği BTC projesini desteklerken, diğer alternatif
projeleri de değerlendirerek bir Doğu-Batı enerji
koridoru yaratmayı hedeflemektedir.
Amerika’nın bölgeye yönelik politikasını üzerine inşa
ettiği esaslar başlıca şunlardır:
1) Enerji Kaynakları Üzerindeki gücünü arttırmak,
2) Hazar Petrollerinin serbest akışını sağlamak,
3) Enerji dağıtımı için Rusya’dan geçmeyen çoklu boru
hatlarını desteklemek,
4) Bölgeye yatırım yapan Amerikan firmalarını
desteklemek ve bu yatırımların garanti altına alınmasını
sağlayacak siyasi istikrarı sağlamak,
5) İran’a uygulanan tecrit politikasına devam etmek ve
bölgede Rusya-Çin etkinliğini kırmak.
11 Eylül’e kadar Amerikanın Hazar Denizi ve Orta Asya’ya
olan ilgisi daha çok ekonomik, diplomatik ve askeri
yardım anlaşmaları ile sınırlı kalmıştır. Bölgede askeri
mevcudiyet yaratmak için daha uygun bir fırsat
bulamayacak olan ABD için, bu tarihteki saldırı ve
sonrasında Afganistan’a düzenlenen operasyon, ABD’nin
Avrasya’ya yönelik hedefinin hayata geçirilmesini
sağlamıştır. Afganistan ABD’nin Orta Asya’ya açılımının
kapısı haline gelmiştir. Gerçekten de, ABD’nin
Afganistan’da çatışmaya girmesinin altında, terörle
mücadele yanında, stratejik değerlendirmelerinin de
aranması gerekmektedir. Rusya, Çin ve İran’ın bölgede
etkinliklerini artırması ve Şangay İşbirliği Örgütü’nün
ortaya çıkması Washington’un dikkatini bölgeye çeken
gelişmelerdir.
Güvenlik ve terörü ön plana çıkararak, bölgedeki
varlıklarını sağlamlaştıran Çin ve Rusya’ya karşı, ABD;
aynı yöntemle, yani terörü gerekçe göstererek bölgeye
girmiştir ve halen Gürcistan’da, Tacikistan’da,
Özbekistan’da ve Kırgizistan’da askeri birlikleri
bulunmaktadır.
Amerika’nın Orta Asya’ya açılış hamlesine, Rusya da hiç
beklenmedik bir başka hamleyle cevap vermiş, terörizmle
savaşta ABD’nin yanında olduğunu açıklamıştır. Putin,
her ne kadar bu desteği ile istediği ödünleri almışsa da
yine de bölgede ABD’nin varlığına karşı, tedbir almaktan
da geri durmamıştır. Rusya önderliğinde altı BDT üyesi
ülkenin (Rusya, Beyaz Rusya, Ermenistan, Kazakistan,
Kırgızistan ve Tacikistan) Kolektif Güvenlik Örgütü
adıyla yeni bir askeri kuruluşa imza atmaları Rusya
açısından önemli bir gelişmedir.
Rusya’nın tüm çabalarına rağmen, ABD bölgeye
yerleşmiştir. Günümüzde gelinen nokta da budur. Bu
noktadan sonra bölge devletlerinin güvenliği, siyasi ve
ekonomik istikrarlarının sağlanması ya da Avrasya’da
mücadelenin sürmesi ve gerginliklerin yaşanması Rusya-Çİn
ve ABD ‘nin bölgede izleyecekleri politikalara göre
belirlenecektir.
Açıklanmaya çalışıldığı üzere Kafkasya’nın Büyük Orta
Doğu Projesi’nin kapsam alanı dışında düşünülmesinin
mümkün olamayacağı açıkça görülmektedir. Ancak, bu
bölgenin yapılandırılması için hazırlanacak reçetenin,
doğal olarak Büyük Orta Doğu’nun diğer bölgelerine
nazaran farklı olması beklenmelidir. |
|
|
|
|
|
|
|