|
|
................... |
|
................... |
KAFKASYA; ETNİK, SOSYAL ve SİYASİ PROBLEMLER |
Ufuk Tavkul
Global Yorum
İnternet Dergisi |
|
|
................... |
|
|
Karadeniz ile Hazar
denizi arasında doğu-batı paralelinde uzanan ve
yüksekliği orta kısımlarında beş bin metreyi
aşan sıradağlar günümüzde Kafkaslar adıyla
tanınmaktadır. Orta çağ İslam gezginlerinin
seyahatnamelerinde ve çeşitli eski Türk
kaynaklarında Kafkasya ya da Kafkaslar adına
rastlanmaz. Rus Çarı I. Petro döneminde
Petersburg'da kurulan İmparatorluk Bilimler Akademisinin
bilim adamları Kafkasya adını ilk defa kullanmışlardır.
Kafkasya adına ancak 1856 yılından itibaren Türk
kaynaklarında rastlanır. (Kırzıoğlu 1993 : XVII)
Bugün siyasi, coğrafi, etnik ya da kültürel sınırlar
açısından ele alındığında, karşımıza birbirinden farklı
sınırlara sahip birkaç Kafkasya tanımı çıkmaktadır.
Coğrafyacılar Kafkasya'yı kuzey ve güney olmak üzere
ikiye bölmüşler. Bölgenin tarihi, etnik, sosyolojik
yapısını derinlemesine bilmeyen siyaset bilimcileri de
bu bölünmeyi kabul ederek Kuzey Kafkasya - Güney
Kafkasya isimlerini literatüre sokmuşlardır. Bu tarife
göre Kuzey Kafkasya denildiğinde, bugün Rusya
Federasyonu sınırları içinde kalan sözde özerk Adige,
Karaçay-Çerkesya, Kabardey-Balkarya, Kuzey Osetya,
Çeçenistan, İnguşetya ve Dağıstan Cumhuriyetleri akla
gelmektedir. Güney Kafkasya ise Azerbaycan, Ermenistan
ve Gürcistan Cumhuriyetleri ile Abhaz, Acara, Dağlık
Karabağ, Nahçıvan Özerk Cumhuriyetleri ve Güney Osetya
bölgesinden oluşmaktadır.
Ancak masa başında uydurulmuş olan Kuzey Kafkasya- Güney
Kafkasya isimleri o bölgenin tarihi, etnik, sosyolojik
ve kültürel gerçeklerine uymaktadır. Bilimsel açıdan
gerçekte tek bir Kafkasya vardır, o da bugün pek çok
çevre tarafından Kuzey Kafkasya olarak adlandırılan
bölgedir. Fakat bu sınırlandırma da eksik kalmaktadır,
çünkü bugün siyasi açıdan Kafkasya'nın bir parçasıdır ve
tarih itibariyle de Kafkasya'ya dahildir. Güney Kafkasya
tabiri ise tamamen uydurmadır. Bu bölgenin İngilizlerin Transcaucasus, Osmanlı ve Arapların "Mavera-i Kafkasya"
adları Güney Kafkasya değil, Kafkas Ötesi anlamındadır (Tavkul
1997: 11).
Dolayısıyla Kafkasya "Kafkans Hakları" adı verilen Adige,
Abhaz-Abazin, Karadey, Karaçay-Malkar, Oset, Çeçen-İnguş
ve Dağıstan halklarının yaşadığı etnik ve kültürel
coğrafyanın adıdır. Kafkas halkları yüzyıllar boyunca
aynı coğrafyada benzer tarihi, etnik ve sosyo-kültürel
şartlar altında birbirinden etkilenmişler ve
birbirleriyle karışarak akraba topluluklar haline
gelirken ortak bir Kafkas kültürü etrafında
birleşmişlerdir. Bu bakımdan, Kafkasya halkları
toplumsal yapı ve kültür açısından Kafkas ötesi
milletlerinden oldukça farklı özellikler
taşımaktadırlar. Tarihi, etnik ve sosyo-kültürel
sınırlar açısından ele aldığımızda bu bölgeyi Kuzey
Kafkasya-Güney Kafkasya biçiminde değil, Kafkasya -
Kafka ötesi biçiminde tanımlamak ve değerlendirmek doğru
olacaktır.
Jeopolitik yönden Kafkasya'nın coğrafi konumu Avrupa,
Asya ve Afrika kıtalarının arasına girmiş olan ve beş
bin kilometre uzunluğunda bulunan Akdeniz, Ege
Denizi-Marmara ve Boğazlar-Karadeniz ve Azak denizi gibi
birbirine bağlı iç vasıtasıyla da Orta Asya'ya bağlanmış
bir konumdadır. (Berkok 1958: 11)
Kafkasya'nın coğrafi konumu etnolojik oluşumları ve
gelişmelere, tarihin akışına çok etkili olmuştur. Tarih
boyunca önemini her devirde koruyan Kafkasya
jeostratejik önemini günümüzde de devam ettirmektedir.
Kafkasya halklarının sosyo-kültürel yapıları Kafkasya'yı
tarih boyunca dışardan etkileyen çeşitli kavim ve
medeniyetlerle yakından ilişkilidir. Kafkasya'ya
kuzeyden gelen Kimmer ve İskit gibi proto-Türk kavimleri
ile Hun, Bulgar, Alan, Hazar, Kıpçak gibi Türk
kavimleri, Karadeniz yoluyla batıdan gelen eski Yunan,
Roma Bizans, Ceneviz ticaret kolonileri, Anadolu ve Ön
Asya'dan gelen çeşitli medeniyetler Kafkas halklarının
kültürleri ile birleşerek günümüzdeki Kafkas etnik ve
toplumsal yapısını şekillendirmişler, Kafkas kültürünün
meydana gelmesinde önemli rol oynamışlardır. (Tavkul
1997: 140)
Coğrafi faktörler Kafkasya'daki toplumsal oluşumları bir
dereceye kadar etkilemiş ve sarp dağlar, derin vadiler
ve geniş düzlüklerle bölünmüş geniş bir coğrafi sahada
birbirlerinden farklı pek çok etnik grup ortaya
çıkmıştır. Farklı diller konuşan bu etnik gruplar
arasındaki ayrılık coğrafi şartların de etkisiyle
gittikçe daha belirgin bir hal almış ve Kafkasya'da
çeşitli dil ve lehçe grupları etrafında birleşmiş bir
çok etnik grup ya da halk meydana gelmiştir. Sosyal,
siyasi, ekonomik sebeplere dayalı toplumsal hareketlilik
Kafkasya halkları arasında etnik yönden bir karışıma yol
açarken kültürlerin de birbirine karışmasına ve zamanla
birbirine benzer sosyo-kültürel yapıların oluşmasına
sebep olmuştur.
Neticede Karadeniz'den Hazar denizine kadar
Kafkasya'daki farklı ırklar ve etnik gruplar
birbirleriyle kaynaşırken, ortak hayat felsefesi, benzer
adet ve gelenekler ortak tarih ve bağımsızlık şuuru,
ortak giyim-kuşam ve folklordan oluşan "Kafkas kültürü"
etrafında birleşmişlerdir. (Tavkul 1997a: 167)
Abhaz, Adige, Karaçay-Malkar, Oset, Çeçen-İnguş ve
Dağıstan halklarının etnik ve toplumsal yapılarının
analizini yapmadan, Kafkasya'nın sosyolojik gerçeklerini
idrak etmeden, Kafkas halklarını tanımak, aralarındaki
etnik çatışmaların sebebini anlamak ve Kafkasya
konusunda politikalar üretmek imkansızdır.
Rusya Federasyonunun güney kısmında yer alan Kafkasya
coğrafi açıdan bir Avrupa ülkesidir. Kafkas sıradağları
Kafkasya'yı Kafkas ötesinden ayırırken Avrupa sınırının
da güneydoğu bölümünü oluşturmaktadır.
Karadeniz'den Hazar denizine doğru Kafkasya'da yer alan
özerk cumhuriyetlerin etnik ve demografik yapılarını
şöyle sıralayabilriz:
Adige Özerk Cumhuriyeti
7.600 km2'lik bir sahayı işgal eden Adige Özerk
Cumhuriyetinin başkenti Maykop şehridir. Cumhuriyet
nüfusunun % 70'ini Ruslar, %23'ünü Adigeler meydana
getirir. Adigelerin 1989 yılındaki nüfusları 124 bin
kişidir.
Karaçay-Çerkesya Özerk Cumhuriyeti
14.100 km2'lik bölgeyi kaplayan Karaçay-Çerkesya Özerk
Cumhuriyetinin başkenti Çerkes şehridir. Cumhuriyet
sınırları içinde Karaçaylılar, Kabardeyler, Besleneyler,
Abazalar, Nogaylar, Ruslar, Osetler ve Ukrayna Kazakları
yaşamaktadırlar.
Bölge nüfusunun % 40'ını Ruslar ve Kazaklar % 35'ini
Karaçaylılar, %10'unu Kabardey ve Besleneyler, % 6'sını
Abazalar, % 3'ünü Nogaylar oluşturmaktadırlar. 1989
nüfus sayımına göre Karaçaylılar 156 bin, Kabardey ve
Besleneyler 50 bin Abazalar 33 bin kişidir.
Kabardey-Balkarya Özerk Cumhuriyeti:
12.470 km2 bir sahada yer alan cumhuriyetin başkenti
Nalçik şehri. Cumhuriyet nüfusunun % 45'ini Kabardeyler,
% 37'sini Ruslar, %10'unu Malkarlılar oluşturmaktadır.
1989 nüfus sayımına göre Kabardeyler 394 bin,
Malkarlılar 88 bin kişidir.
Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyeti
Alanya adını alan cumhuriyetin yüz ölçümü 8.000 km2''dir.
Başkenti Vladikavkaz şehri olan cumhuriyetin nüfusunun %
48'i Oset, %39'u Rus, %13'ü Kumuk, İnguş ve Gürcülerden
oluşmaktadır. Osetlerin 1989 nüfusu 600 bin kişidir.
Çeçen Cumhuriyeti
İçkerya adını alan cumhuriyetin başkenti Grozni (Coharkala)
şehridir. Yaklaşık 13 bin km2'lik yüzölçümü olan
cumhuriyetin nüfus yapısı Çeçen- Rus savaşı sebebiyle
tam olarak tesbit edilememeiştir. Çeçenlerin 1989 yılı
nüfusları 1 milyon kişidir.
İnguş Özerk Cumhuriyeti
Başkenti Nasran olan cumhuriyet 6 bin km2'lik bir
bölgeyi kaplamaktadır. 1989 yılı nüfus sayımına göre
İnguşlar 237 bin kişidir.
Dağıstan Özerk Cumhuriyeti
Başkenti Mahaçkala olan Dağıstan'da pek çok etnik grup
bir arada yaşamaktadır. 1989 yılı nüfus sayımına göre
Dağıstan halklarını Avarlar 604 bin, Lezgiler 466 bin,
Dargılar 365 bin, Kumuklar 282 bin, Laklar 118 bin,
Tabasaranlar 98 bin, Rutullar 20 bin, Tsahurlar 20 bin,
Agullar 19 bin kişidir.
Bugün Rusya Federasyonunda yer alan Kafkasyalı
milletlerin toplam nüfusu beş milyonu, sahip oldukları
toprakların yüzölçümü 300 bin km2'yi bulmaktadır.
BİRLEŞİK KAFKASYA CUMHURİYETİ'NİN KURULUŞU
Çarlık rejiminin sonunu hazırlayan Şubat 1917 ihtilali
Kafkasyalılara bağımsızlık fırsatını vermişti. Rusya'nın
çözülmeye başladığını gören Kafkasyalılar 8 Mart 1917'de
Terekkale (Vladikavkaz) meydana getirdiler. Bu
teşekkülün öncülüyle bütün Kafkasya'dan gelen 500
temsilcinin katılımıyla 3-7 Mayıs 1917 tarihleri
arasında Birinci Genel Kuzey Kafkasya Kongresi toplandı.
Kongrede dil bakımından aralarında farklar bulunan Kuzey
Kafkas halklarının gelenek, görenek ve hayat felsefesi
yönünden bir millet halinde birleşip kaynaştıkları
vurgulandı. Andi şehrinde 18 Eylül 1917'de toplanan
ikinci kongreye katılan 1500 temsilci Kuzey Kafkasya
Cumhuriyetinin anayasasının temel ilkelerinin belirledi.
Ekim 1917 ihtilaliyle Bolşevikler Rusya'da iktidarı ele
geçirince Kuzey Kafkasya Geçici Hükümeti Rusya'dan
ayrılarak bağımsız bir devlet kurduğunu duyurdu.
Kafkasya'nın bağımsız bir politika izlemesi bölgedeki
Rus, Kazak ve Ukraynalıları rahatsız etmiş ve bölgenin
birliğini parçalamak için harekete geçmişlerdi. Kafkasya
birliğinin parçalanma tehlikesi üzerine, Ruslara karşı
ittifak imkanlarını araştırmak ve Maverayı Kafkas
(Kafkas Ötesi) Konfederasyonunun durumunu anlamak, aynız
zamanda da Kafkasya'nın bağımsız devlet olmasını
sağlayıp bu konuda Türkiye'den yardım istemek üzere bir
heyet 1918 nisanında Trabzon'a geldi. Kafkasyalılar en
muhtaç oldukları maddi yardımı Türkiye'den
bekliyorlardı.
Karadeniz iskelelerinden yardım almaları mümkün olmadığı
için, Kafkasyalılar Türkiye'nin kendilerine yapacağı
silah ve cephane yardımının Mavera-yı Kafkas
Konfederasyonu ile anlaştıktan sonra kara ve demiryolu
vasıtasıyla yapabileceğini belirtmişlerdi. Bu itibarla
Osmanlı devletinin Kafkasya'ya yardım etmek istemesi
yetmiyor, Kafkasya ile Kafkas ötesi arasında barış ve
dostluğu sağlayıcı bir rol üstlenmesi de gerekiyordu.
Kafkasya heyeti ile Enver Paşa görüşmek üzere Batum'a
gitti. Heyetin tekliflerini kendi siyasetine uygun bulan
Enver Paşa onları İstanbul'a getirerek hükümetin diğer
üyeleriyle görüşmelerini sağladı. Böylece Osmanlı siyasi
ve askeri çevrelerinde Kafkasya meselesi bir anda ön
plana çıktı. Basında da heyetin faaliyetleri hakkında
olumlu yazılar yazılmaya ve Kafkasya'nın Türkiye için
taşıdığı önemi belirten yorumlar çıkmaya başladı.
Kafkasyalılar 11 Mayıs 1918'de Birleşik Kafkasya
Cumhuriyetini kurduklarını ilan ettiler ve bunu Osmanlı
devleti ile diğer ülkelere birer nota ile duyurdular.
Osmanlı devleti yeni devleti hemen tanıdı. Enver Paşa da
her türlü yardımın yapılacağı resmen taahüt etti.
Birleşik Kafkasya Cumhuriyetinin İstanbul nüfuz ve
hakimiyeti Kafkasya'ya yayılmış bulunuyordu.
Kafkasya'nın kaybı Lenin'in deyimiyle hayat kaynağına
giden yolların elden çıkması demekti. Rusya'nın hayat
kaynağı ise Bakü petrolleriydi.
Rusya'nın tehditlerine aldırmayan Türkiye 8 Haziran
1918'de Batum'da Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti
murahhasları ile bir dostluk anlaşması imzaladı. Bu
anlaşma gereğince Türk hükümeti Birleşik Kafkasya
Cumhuriyetine askeri yardımında bulunmayı ve dış
tehlikelerden korumayı üzerine almıştı.
Kafkasya'nın Rus işgaline uğraması üzerine Türk hükümeti
Dağıstan üzerinden Kafkasya'ya askeri birlikler
gönderdi. Doğu Kafkasya'yı hakimiyet altına alan Türk
hükümeti Dağıstan üzerinden Kafkasya'ya askeri birlikler
gönderdi. Doğu Kafkasya'yı terk eden Türk ordusunun
Anadolu'nun kurtuluş savaşına girişmesiyle Kafkasyalılar
Rusya'ya karşı mücadelelerinde yalnız kaldılar (Saydam
1995: 11)
11 Mayıs 1918'de kurulan Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti
Sovyetler tarafından ortadan kaldırdıktan sonra, Sovyet
hükümeti Kafkasya'da oluşturduğu özerk cumhuriyet ve
bölge sınırlarını, bölge halklarını işbirliğine ve
aralarındaki anlaşmazlıkları gidermeye yöneltecek
biçimde değil, merkezin kontrolünü kolaylaştıracak
şekilde değiştirip bozarak çizdi. Böylece Kafkasya
halkları arasındaki rekabet ve uyuşmazlık daima
körüklendi. (Henze 1994 : 70)
KAFKASYA'DA ETNİK ÇATIŞMALAR
Etnik Çatışmaların Sosyal ve Siyasi Nedenleri
Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte beliren
özgürlük ortamı ve buna bağlı olarak gelişen bağımsızlık
hareketleri Kafkasya'da yaşayan çeşitli etnik gruplar
arasındaki çatışmaları da su yüzüne çıkardı. Ancak
Kafkasya konusunda uzman olmayanlar ve bölgenin kendine
özgü sosyolojik yapısını bilmeyenler bu etnik
çatışmaların sebebini anlamakta ve yorumlamakta zorluk
çektiler.
Dünya üzerindeki en eski yerleşim bölgelerinden biri
olması ve dünyadaki diğer topluluklarla ilişkisi olmayan
dilleri konuşan halkların yaşamasından dolayı Kafkasya
görünüşte son derece heterojen bir etnik ve sosyal
yapıya sahiptir. Komünizmin çöküşüyle ortaya çıkan ortam
Kafkasyalıların tarihlerine ve kültürlerine yeniden
sahip çıkmalarına ve geçmişlerini keşfetmelerine imkan
sağladı. Ancak her etnik grubun ayrı bir dili, kökeni ve
geçmişinin olması, bu etnik gruplar arasında çatışmalara
sebep oldu.
Kafkasya'daki etnik çatışmaların en büyük sebebi Çarlık
Rusya'sının Kafkasya'da uyguladığı "böl yönet"
politikasının Sovyetler Birliği tarafından da aynı
şekilde uygulanmasıdır. 1917 Bolşevik ihtilalinden sonra
Kafkas halklarını sun'i bir biçimde bölen ve aralarına
sınırlar koyan Sovyet hükümeti Kafkas halkları
arasındaki etnik çatışmaların baş provokatörüdür. Bugün
de Rusya Federasyonunun ortaya çıkan özgürlük ortamı ve
genel asayişsizlik de Kafkas halkları arasındaki
milliyetçi hareketleri güçlendirmiş ve etnik
çatışmaların kızışmasına sebep olmuştur.
Karşılaştırma yapmak gerekirse, Kafkasya'nın etnik
karışıklığı ilk bakışta Balkanlara ve Afganistan'a
benzemektedir. Ancak gerçekte Kafkasya bu bölgelerden
son derece daha karışık bir etnik sosyal yapıya
sahiptir. Halkları ve dilleri sınıflandırmak için
kullanılan kriterlere göre Kafkasya'da her biri farklı
dil ya da diyalekte sahip elli kadar etnik grup
gösterilebilir.
Etnik bilinç bütün Kafkasya'da çok güçlüdür ve her etnik
grubun kendi ana diline bağlılık oranının yüksekliği
ortak bir özelliktir. Sovyet sistemi istemeyerek etnik
bilinci teşvik etmiştir. Sistemin çöküşü bu bilinci daha
da artırmıştır. Gelecek konusunda endişe duyan bazı
etnik gruplar kendi aralarında dayanışma yoluna
girmişlerdir.
Bölgenin temel olarak tabiat yönünden çok zengin olması
ve ciddi nüfus baskısının bulunmaması sayesinde açlık ve
aşırı yoksulluk tehlikesi eski Sovyetler Birliği'nin
diğer pek çok bölgesine nazaran Kafkasya'da daha azdır.
Ancak aşırı merkeziyetçi Sovyet ekonomik sistemi mahalli
makamların ekonomilerini makul şekilde yönetmelerine
engel olduğu için her yerde hayat standardı ve
kalitesinde bir düşüş olmuştur. Sanayinin gelişmesinde
mahalli ihtiyaçların karşılanmasına dikkat edilmemiştir.
Böylece etnik çekişmelerinde mahalli ihtiyaçların
karşılanmasına dikkat edilmemiştir. Böylece etnik
çekişmelerin savaşa dönüştüğü bölgede enerji, gıda, ilaç
gibi zaruri ihtiyaçlar karşılanamaz hale gelmiş,
neticede bu çöküntülere ve yokluklara sebep olan
gerginlikler daha da artmış ve sürekli hale gelmiştir.
Kafkas ötesi ülkelerinden Gürcistan'da tarihi ve etnik
açıdan Kafkas halklarına dahil olan Abhaz ve Oset
halkları yaşamaktadır. Gürcistan Abhazya ve Güney
Osetya'da etnik çatışma ve etnik problemlere karşı
karşıyadır. Yine Kafkas Ötesi ülkelerden Azerbaycan'ın
kuzey bölgelerinde tarihi ve etnik açıdan Kafkas
halklarına mensup Lezgi Avar ve Tsahur halkları
yaşamaktadır. Azerbaycan ile İnguşlar arasında,
Karaçay-Malkarlılar ile Çerkesler ve Rus Kazakları
arasında, Kumuklar ile Lezgiler ve Avarlar arasında
etnik çatışma ve gerilim yaşanmaktadır. Bağımsızlığını
ilan eden Çeçenistan ise Rusya Federasyonu ile savaş
sonrası gerginliğini yaşamaktadır.
Abhazya Problemi ve Abhaz-Gürcü Etnik Çatışması
Yunanca ve Latincede İberya, İverya, Arapçada Curya,
Kurc, Avrupa'da Georgia, Rusçada Gruzya, Türkçe ve
Farsçada Gürcistan adıyla tanınan ülkeye Gürcüler kendi
dillerinde Sakartvelo adını verirler (Takvul 1992 : 34)
Gürcistan yaklaşık 69 bin 700 km2''lik bir alanı
kaplamaktadır. Bunun 8 bin 600 km2 'si Abhazya, 2 bin 800 km2'si
Acara, 3.800 km2 Güney Osetya'ya aittir. 5 milyon 300
bin kişilik nüfusun % 69'u Gürcü, % 8.5'i Rus, % 9.7'si
Ermeni, %4.6'sı Azerbaycan Türkü, % 1.7'si Abhaz ve %1'i Osetlerden oluşmaktadır.
Gürcistan krallığının 1801 yılında Rus Çarlığının
himayesini kabul ederek Rusya'ya ilhak edilmesine rağmen
Abhazya'nın büyük bir kısmı 1864 yılına kadar
bağımsızlığını korumuştu. Bu yıllarda Batı Kafkasya'yı
Rus Çarlığının saldırılarına karşı savunan "Çerkes Milli
Meclisi"ni oluşturanlar arasında Abhazlar da önemli bir
yere sahiptirler.
1864 yılında Batı Kafkasya'dan Osmanlı İmparatorluğuna
sürülen Kafkas halklarının arasında 100 bin Abhaz da yer
alıyordu. Bu dönemde Abhazya'nın Ahçıpsı, Aybga, Abjoka
gibi yöreleri boşaltılmıştı.
Gürcistan'ın kuzeybatısında, Karadeniz sahillerinde yer
alan Abhazya'da 1870'li yıllarda nüfusun büyük çoğunluğu
Abhazlardan oluşuyordu. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından
sonra bölgenin nüfus yapısı değişmeye başladı.
Osmanlı-Rus savaşı sonrasında 32 bin Abhaz Kafkasya'yı
terk ederek Osmanlı topraklarına sığındı. Müslüman
Abhazların Türkiye'ye göç etmelerinden sonra topraksız
Gürcü köylüleri Batı Gürcistan'dan Abhazya'ya göç ederek
yerleştiler. Bu göçler sonunda 1897 yılında Abhazya
nüfusunun yüzde 55.3'ü Abhazlardan oluşurken yüzde
24.4'ü Gürcülerden meydana geliyordu.
Kitle halinde yapılan bütün göç ve sürgünlere rağmen
1917'de Çarlık Rusya'sı yıkıldığında Abhazlar kendi
ülkelerinde nisbi bir çoğunluğa sahip bulunuyorlardı.
Abhazlar 1917 Bolşevik ihtilalinden sonra kuzeyde
yaşayan Kafkasya halkları ile bütünleşme çalışmalarına
girdiler. 1 Mayıs 1917'de Terekkale şehrinde toplanan
Kuzey Kafkasya Halkları Kurultayına Abhazya delegeleri
de katıldılar. 11 Mayıs 1918'de kurulan Birleşik
Kafkasya Cumhuriyeti'nin devlet sınırları Abhazya'yı da
kapsıyordu ve bu cumhuriyetlerin bayrağındaki yedi
yıldızdan biri Abhazya halkını simgeliyordu.
Çarlığın yıkılması ve Bolşevik ihtilalini takiben 26
Mayıs 1918'de Gürcistan bağımsız bir devlet kurarak
Almanların himayesine sığındı. Fakat 1918'de Almanların
I. Dünya Savaşında yenilmesi üzerine İngilizler
Gürcistan'ı işgal ettiler. Müttefikler 1920'de
Gürcistan'ın bağımsızlığını tanıdılar. Ancak Gürcistan
Milletler Cemiyetine dahil edilmedi. 25 Şubat 1921'de
Sovyet Kızıl Ordusu Gürcistan'ı işgal ederek Tiflis'te
Sovyet rejimini kurdu.
Kafkas Ötesinde Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan'dan
oluşan Transkafkasya Sovyet Sosyalist Federal
Cumhuriyeti 1922'de kuruldu. Aynı yıl Abhazya'ya birlik
cumhuriyeti statüsü verildi, ancak 1930 yılında
Abhazya'nın statüsü Gürcistan içinde bir özerk
cumhuriyet statüsüne indirildi. Güney Osetya da 1922
yılında özerk bölge statüsü ile Gürcistan'a bağlandı.
5 Aralık 1936'da Gürcistan 15 Sovyet Cumhuriyetinden
biri oldu. Sovyetlerin 1920-30 yılları arasındaki
kolektifleşme hareketleri Abhazya'da sakin ve yumuşak
bir ortamda geçmişti. Abhazya Gürcistan'a bağlandıktan
sonra Gürcistan'ın da 15 Sovyet cumhuriyetinden biri
haline gelmesiyle birlikte Abhazya'da sıkıntılı bir
dönem başladı. 1937-1953 yılları arasında Abhazya'da
Stalin-Beria ikilisinin baskı sistemi yerleştirildi.
Yalnızca halk değil, Abhaz dili, eski coğrafi yer
adları, alfabe, tarih ve kültür de değiştirilmeye
başlandı.
1937-1953 yılları arasında Batı Gürcistan'dan Abhazya'ya
kitle halinde göçler yaptırıldı. Abhazya'nın Oçamçira,
Gudavta ve Gagra bölgelerinde Gürcüler çoğunluk haline
getirildiler. Bu sun'i artış sonucunda 1939-1959 yılları
arasında Abhazya'da Gürcü nüfusu 70 bin kişi artarken,
Abhaz nüfusu sadece beş bin kişi çoğalmıştı. Ayrıca
Abhazya'da hükümet, parti ve Sovyet organlarından hiçbir
Abhaz bulunmuyordu.
1979 nüfus sayımına göre Abhazya'daki Abhazlar nüfusun
yüzde 17.1'ini oluştururken, nüfusun yüzde 43.9'unu
Gürcüler meydana getiriyordu.
Abhazya'da nüfusun etnik yapısına bağlı olarak Abhazca,
Gürcüce ve Rusçanın resmi dil olması Abhazlar açısından
problem yaratmaktaydı. 1979 sayımına göre Abhazların
%75'ten fazlası Rusça ikinci dil olarak bildikleri
halde, Gürcü dilini bilenlerin oranı % 1.4'ü
aşmamaktaydı. Ülkedeki eğitim kurumlarının eğitim
dilinin Gürcüce olması Abhaz öğrenciler için büyük bir
engel oluşturmaktaydı. Abhazların büyük bölümü yüksek
öğrenim için Rusya Federasyonu'ndaki üniversitelere
gitmeye zorlanıyorlardı ve bu durum Abhaz halkı arasında
bir huzursuzluk kaynağı oluşturuyordu.
1978 yılı başlarında Gürcistan ile Abhazya Özerk
Cumhuriyeti arasında yeni eşitsizlikler doğuran bazı
yasaların hazırlanması üzerine, Abhazya'nın önde gelen
aydınlarından 130 kişi Sovyetler Birliği, Merkez
Komitesine bir protesto mektubu sundular. Mektupta
Gürcistan'ın Abhazya üzerinde asimilasyon politikası
izlediği belirtiliyordu. Abhazya Parti Birinci Sekreteri
V. Khintba'nın Gürcistan'la işbirlikçi bir anda
ayaklandı. Bir gece içinde Gürcüce yazılmış bütün yol
levhaları boyanarak kapatıldı. Bazı Gürcü anıtları
tahrip edildi. Gudavta yöresinde 12 bin kişinin
katıldığı büyük gösteriler düzenlendi. Bazı yerlerde
Abhazların Gürcülere saldırdığı ve ölenlerin olduğu
duyuldu. Abhaz halkının bu tepkisi karşısında Parti
Birinci Sekreteri V. Khintba görevini bırakmak zorunda
kaldı.
Olaylar sonunda Moskova'dan gönderilen Merkezi
Politbüronun ilgili komitesi Abhazya'daki durumu
inceleyerek Abhaz dil ve kültürünün ihmal edildiğini
kabul etti. Moskova Abhazların Gürcistan'dan ayrılarak
Rusya Federasyonuna bağlanma isteklerini ve Abhazya'da
Gürcü dilinin resmi dil olarak kullanılmasının
kaldırılması isteklerini reddetti.
1978 yılında Abhazların özerk cumhuriyetlerini Gürcistan
SSCB'den ayırıp ayrı bir cumhuriyet olma istekleriyle
başlayan Abhaz-Gürcü gerilimi Moskova'nın yanlış ya da
kasıtlı politikası sebebiyle etnik çatışma ve iç savaşa
dönüşürken, Abhazların Gürcistan'dan ayrılma isteklerini
reddeden Moskova Abhazlara büyük ölçüde ekonomik, siyasi
ve kültürel tavizler vermek zorunda kaldı.
Abhazya'nın başkenti Sohum'da bulunan Pedagoji Enstitüsü
1979 yılında Abhaz Devlet Üniversitesine dönüştürülerek,
Abhaz öğrencilere daha geniş eğitim imkanı tanındı. 500
öğretim görevlisinin yer aldığı üniversitede 1978
yılında 265 olan öğrenci sayısı, 1983 yılında 3.700'e
çıktı.
1978 yılında Sohum'da Abhazca yerel televizyon yayınları
başladı. Abhazca yayınların artırılmasına ve
sanat-eğitim dallarında iki yeni Abhazca dergi
yayımlanmasına karar verildi. Abhaz Devlet Halk Dansları
Topluluğu ve Abhaz Devlet Tiyatrosu kuruldu.
1978 Abhaz direnişinin sonunda Abhazya'ya önemli
miktarda ekonomik yatırımlar da yapıldı. Abhaz halkı
için yeni istihdam alanları yaratıldı.
Abhazlar 1988 yılında 19. SSCB Komünist Partisi Birleşik
Konferansında Abhazların Gürcülere karşı olan
şikayetlerini açık bir mektup biçiminde sundular.
Abhazların 19 Mart 1989'da, Abhazya'nın müstakil Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti olması gerektiğini içeren ve 30
bin kişi tarafından imzalanan bir mektubu açıklamaları
Gürcü kamuoyunu çok kızdırdı. 19 Nisan 1989'da Tiflis'te
Gürcülerin yaptığı gösterilerde 19 silahsız Gürcü
gösterici Sovyet askerleri tarafından öldürüldü.
1989 Temmuzunda Gürcülerin Abhaz Devlet Üniversinin
Gürcü bölümünü Tiflis Devlet Üniversitesinin bir bölümü
yapmaya kalkışmalarıyla iki hafta süren ve 22 kişinin
ölümüyle sonuçlanan etnik çatışmalara patlak verdi.
25-26 Ağustos 1989'da Adige Özwerk Bölgesi,
Karaçay-Çerkesya
Özerk Bölgesi, Kabardey-Balkarya Özerk Cumhuriyeti, Çeçen-İnguş
Özerk Cumhuriyeti ve Abhazya Özerk Cumhuriyetini temsil
eden bilim adamı, yönetici ve sanatçılar Sohum'da bir
araya gelerek Birinci Kafkas Dağlı Halkları Kongresini
topladılar ve Kafkas Dağlı Halkları Birliğini
oluşturdular. Kongre "Sovyetler Birliği Komünist
Partisinin milliyetler politikasındaki programın günümüz
şartlarında, özerk cumhuriyetlerde ve bölgelerde yaşayan
halkların çıkarlarını ve yasal halklarını bütünüyle
sağlayamadığını" ilan etti.
Kafkasya Dağlı Halkları tarafından Sohum'dan 26 Ağustos
1989 tarihinde Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti'ne
yapılan bir çağrıda "Gürcü halkını bir kaosa sürükleyen
Gürcistan Parti Merkez Komitesi, Gürcistan Yüksek
Sovyeti ve Bakanlar Kurulu şiddete protesto edilerek,
Kafkas Dağlı Halkları Kongresinin Abhazya halkı ile tam
bir dayanışma içinde olduğu ilan edildi. 1989 Ekim
ayında Kabardey-Balkarya Özerk Cumhuriyetinin başkenti
Nalçik şehrinde yapılan mitingde de Abhaz halkına destek
verildi. Gürcü ve Abhaz halkları arasında barış ve
sağduyunun hakim olması dileğinde bulunuldu.
Abhazya Özerk Cumhuriyeti Parlamentosu 25 Ağustos 1990
günü yaptığı bir oturumda, hazır tutulan 72
milletvekilinden 70'inin oyu ile Abhazya'nın
Gürcistan'dan ayrılarak tam bağımsız bir cumhuriyet
olduğunu ve 1921 yılında Gürcistan'a bağlanmadan önceki
statü içinde SSCB'nin bir üyesi olarak kalacağını ilan
etti. Ancak bu ilan Gürcü Yüksek Sovyeti tarafından
derhal yürüklükten kaldırıldı. Aralık 1990'da Abhaz
Yüksek Sovyeti Vladislav Ardzinba'yı başkan seçti. Aynı
oturumda Abhazya'nın Gürcistan'dan kopmasını sağlayacak
yasalar çıkarıldı. 1991 yılında yapılan seçimlerin
ardından Abhaz Parlementosu 1992 yılı başlarında
çalışmaya başladı. 23 Temmuz 1992'de Abhaz Yüksek
Sovyeti Abhazya'nın Gürcistan'ın bir parçası olduğunu
kabul eden 1978 Anayasasını yürüklükten kaldırarak,
Abhazya'nın SSCB'nin ayrı bir cumhuriyeti olduğunu kabul
eden 1925 Anayasasını yürürlüğe koydu.
1992 Ağustos ayında devrik Gürcistan Devlet Başkanı Z.
Gamsahurdiya taraftarlarınca kaçırılan Gürcü güvenlik
subaylarını bulmak için Şevardnadze tarafından
gönderilen Gürcistan muhafız birliklerine Abhazya
İçişleri Bakanlığı askerlerinin ateş açmasıyla başlayan
etnik çatışmalarda elliye yakın insan öldürüldü. Abhazya
parlamentosu Gürcü askerlerinin Abhazya'ya girmesini bir
işgal olarak değerlendirerek bunu kınadı. 14 Ağustos
1992'de Abhaz ve Gürcü yetkililer arasında ateşkes
anlaşması imzalandı ve Gürcü askerler 17 ağustosta
başkent Sohum'dan çekildiler. Ancak 18 ağustosda Gürcü
Milli Muhafız Birliği tekrar Sohum'a girdi ve Abhaz
parlamento binasını top ateşine tuttu. Bu hareket
Abhazya'nın Gürcistan'dan bağımsızlığı hareketini
başlatan Arzinba'yı istifaya zorlamaya yönelik bir
tehditti. Bu olayların sonrasında Abhazya İçişleri
Bakanı Abhazya parlamentosunun dağıtıldığını, yerini
sekiz kişilik askeri konseyin aldığını ilan etti.
Bu olayların hemen ardından başlayan Abhaz-Gürcü
savaşında, Abhazya'nın tarihi ve kültürel açıdan
Gürcistan'ın değil, Kafkasya'nın bir parçası olduğunu
savunan Kafkasya halklarından Çeçenler, Karaçaylılar ve
Çerkesler Abhazya'nın yanında yer aldılar ve
gönderildikleri illegal silahlı birliklerle Abhazların
yanında Gürcülere karşı savaştılar.
Abhazya meselesinde arabuluculuk sorumluluğu Birleşmiş
Milletlere düştü. Birleşmiş Milletler Gürcülerin
yenilgisinden önce 1993 yazında bölgeye bir gözlemci
heyet göndermişti. BM destekli Abhaz, Gürcü ve Rus
temsilciler arasındaki görüşmeler 1994 nisanında Gürcü
sığınmacıların Abhazya'daki topraklarına geri dönmesiyle
ilgili bir anlaşmanın imzalanmasına yol açtı. Ancak
Abhaz tarafı bir Rus barış gücünün dönme sürecini
gözlemlemesine rağmen anlaşmanın uygulanmasını
sistematik olarak geciktirdi.
21 Aralık 1994'te Abhazya'nın Rusya sınırı Rus
hükümetinin emriyle kapatıldı. Çeçenistan olaylarını
bahane eden Rusya Abhazya'nın Kodor vadisinde Çeçen
silahlı güçlerinin üsleri olduğunu iddia etmişti. Rusya
buna dayanarak Abhazya'ya ambargo uygulamaya başladı.
Rusya'nın uyguladığı ekonomik ambargo başta olmak üzere
Abhazya'da seyahat özgürlüğü dahil bütün hayati
konularda ülkenin dış dünya ile bağlantısı kesildi.
Başlangıçta bu ambargonun Çeçenistan savaşı sebebiyle
geçici olarak ve sınırlardan sızmaları önlemek amacıyla
konulduğu Rusya tarafından açıklandığı halde, Çeçenistan
savaşının bitmiş olmasına rağmen Abhazya üzerindeki
ambargo kaldırılmadı.
Abhaz bunalımına siyasi bir çözümle ilgili görüşmeler
Abhazya ve Gürcistan arasında çıkmaza girdi. Hem
Birleşmiş Milletler hem de Rusya'nın baskısı altında
olan Abhazya 1995 baharında bağımsız egemen devlet olma
talebinden vazgeçti. Abhazlar Abhazya ve Gürcistan'ın
eşit statüde olacağı bir konfederasyon için ısrar ederek
bölgeye özerk bir statü verme arzusundazydılar.
1992-1993 yılları arasındaki Abhaz-Gürcü savaşı Rusya
Savunma Bakanı Graçev'in onayladığı Rus askeri
müdahalesiyle şiddetlenmişti. Rusya'nın bu girişimi
Gürcistan'ı zayıflatmayı, bölgede Türk ve batılı nüfuzu
azaltmayı ve petrol rezervlerine katılımı kontrol etmeye
yönelikti. Rusya'nın planları Abhazya'daki limanları
koruyarak ve Gürcistan'ın petrol ihraç ettiği Poti,
Supsa ve Batum limanlarına yaklaşarak en iyi şekilde
uygulandı.
1996 yılı Ocak ayında Gürcistan ve Rusya arasında
Azerbaycan petrolünü Abhazya üzerinden Novorossisk'e
taşıyacak bir boru hattının inşası ile ilgili gizli
görüşmeler yapıldı. Moskova bu boru hattında iş
birliğine karşılık Gürcistan'ın bunu kabule Abhazya'dan
çekmekle tehdit etti ve Gürcistan'a Abhazya'da etnik
çatışma ve ayrılıkçı şiddetin yeniden başlayabileceğini
gösterdi.
28 Mart 1997'de Moskova'da Birleşik Devletler
Topluluğuna mensup ülke başkanlarının katılımıyla
yapılan bir toplantıda Abhazya'ya uygulanan ambargonun
bütün yönleriyle devam etmesine karar verildi. Aynı
toplantıda alınan bir başka kararla Gürcistan ve Abhazya
arasındaki güvenlik bölgesinin İngur ırmağından Galidza
ırmağına kadar genişletilmesine ve Barış Gücü
askerlerinin bu sahada görev yapmalarına karar verilerek
Barış Gücü askerleri Abhazya topraklarına doğru 15
kilometre daha kaydırıldı.
Abhazya parlamentosu bu kararı reddederek değişikliğin
kabul edilmeyeceğini bildirdi. Abhazya'nın tepkisine
karşılık Rusya 14-15 Nisan 1997 tarihinde Rusya'nın
Rostov santralinden Abhazya'ya gelen telefon
bağlantılarını kesti ve Abhazya'nın dış dünya ile
haberleşmesini engelledi.
Bu arada Abhaz ve Gürcü silahlı güçleri arasındaki
çatışmalar da zaman zaman şiddetlendi ve bölgedeki etnik
ve siyasi problemin çözümünü gittikçe zora soktu. Nisan
1998'de dört Abhaz polis görevlisinin Gürcüler
tarafından öldürülmesi Abhaz-Gürcü gerginliği artırdı.
Abhazya polislerinin Abhazya'da gizli faaliyetlerde
bulunan Gürcü Tetri Legioni örgütü tarafından
öldürüldüğünü ileri sürdü, ancak bu iddia Gürcü hükümeti
tarafından reddedildi.
Abhaz-Gürcü savaşı bölgedeki etnik grupların
nüfuslarında önemli değişmelere yol açtı. 1992 yılı
başlarında Abhazya'da 245 bin Gürcü yaşamaktaydı. Savaş
bölgelerinden Gürcistan'a kaçmak zorunda kalan
Gürcülerin Abhazya'dan ayrılmalarıyla, 1997 yılı
başlarında Abhazya'daki Gürcü nüfusu 44 bine düştü. Aynı
tarihler arasında Abhazya'daki Abhaz nüfusu da 95 binden
54 bine inmişti. Ancak Gürcülerin Abhazya'yı
terketmesiyle, Abhazya'da daha önce % 8 civarında olan
Abhaz nüfusu %37'ye çıktı.
Abhazya meselesi Rusya ve Gürcistan'ın ortak çıkarları
doğrultusunda yeni gelişmelere her an açık beklemektedir
ve yakın gelecekte bir çözüme kavuşma şansı
görülmektedir.
Güney Osetya Problemi ve Oset-Gürcü Etnik Çatışması
Orta Kafkaslarda, Kafkas dağlarının kuzey ve güney
yamaçlarında yaşamakta olan Osetler Hint-Avrupa ırkına
mensup İran kökenli bir Kafkas halkıdır. Bugün Kuzey
Osetya Osetya-Güney Osetya şeklinde sun'i bir sınırla
ikiye bölünmüş olan Osetya'nın kuzey bölümü Rusya
Federasyonuna bağlı iken, güney bölümü Gürcistan
sınırları içinde kalır.
Gürcü tarihçiler Güney Osetya ile zoraki birliği 19.
yüzyıl ortalarında bölgenin Rusya tarafından istila
edilmesiyle başlamıştı. Kafkas-Rus savaşlarının başında
10 bin kişilik bir nüfusa sahip bulunan bölgede Çarlık
Rusya'sı Güney Osetya halkının idaresine Gürcü
feodallerinin eline bırakmıştı. Rusya Güney Osetya
topraklarını da Gürcü feodallerinin mülkü olarak ilan
etmişti.
Osetlerin Gürcülere düşmanlığı 1917 Sovyet ihtilali
sonrasındaki siyasi gelişmelere kadar uzanır. 1917
Bolşevik devriminden sonra Gürcistan'da iktidarı elinde
bulunduran Menşevik Gürcü yönetimi zamanında, Güney
Osetya zorla Gürcistan'a ilhak edilmeye çalışıldı ve
ağır baskılara uğratıldı. 1917-1920 döneminde Osetler
Sovyet Rusya'yı destekliyorlardı ve Osetlerin
ayaklanmaları Gürcistan Sosyal Demokratik Hükümeti
tarafından bastırılıyordu.
Gürcistan'da Sovyet rejiminin kurulmasından sonra da
Oset halkının Çarlık Rusyası dönemindeki ikiye bölünmüş
durumu devam ettirildi. Güney Osetya 20 Nisan 1992'de
özerk bölge statüsüyle Gürcistan Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti'ne bağlandı.
Oset-Gürcü ilişkilerindeki kriz dönemi ve Güney
Osetya'nın statüsü ile ilgili, mücadeleler
1989 yılı baharında başladı. Tshinvali Pedagoji
Enstitüsü Öğretim üyesi ve Ademon Nıhas adlı Güney
Osetya Halk Cephesi örgütünün lideri Alan Çoçıyev
Abhazya bölge gazetesinde yayımlanan bir mektubunda
Osetlerin Gürcistan'dan ayrılmak ve birlik cumhuriyeti
statüsü kazanmak için başlattıkları mücadeleyi Abhazya
halkının desteklemesini istedi.
Çoçıyev'in mektubunun metni Gürcü gazetelerinde tekrar
yayımlandı ve Gürcülerin büyük tepkisini çekti. Bunun
üzerine 1989 yılı yazında Osetlerle Gürcüler arasında
ilk etnik çatışmalar başladı.
1989 yılı Ağustos ayında Gürcü basınının Gürcü dilinin
cumhuriyetteki tek resmi dil olması yolunda yayınlar
durumu gerginleştirdi. Çünkü Oset nüfusunun yalnızca %
14'ü Gürcü dilini biliyordu. Oset Halk Cephesi bu durumu
Kuzey ve Güney Osetya'nın birleşme isteğine karşı
oluşturulan anti-demokratik bir hareket olarak
nitelendirerek Moskova'dan yardım talebinde bulundu.
Gürcüler Gürcistan'ın milli birliğine karşı bir hareket
olarak gördükleri bu davranışa karşı çıktılar.
1989 yılı eylül sonlarında Gürcü askeri birlikleri Güney
Osetya bölgesine girdiler ve silahlı çatışmalar başladı.
10 Kasım 1989'da Güney Osetya Bölge Sovyet'i ve Oset Halk
Cephesi örgütü Gürcistan Yüksek Sovyetlerinden Güney
Osetya Özerk Bölgesinin özerk cumhuriyet statüsüne
yükseltilmesini istediler. Ancak Gürcü yetkililer Güney
Osetya Bölge Parti Birinci Sekreterini görevden alarak
bu istediği reddettiler.
Osetlerle Gürcüler arasındaki etnik silahlı çatışmalar
1990 yılının Ocak ayı boyunca devam etti. Güney
Osetyalılar Kuzey Osetya ile birleşme isteklerinden
vazgeçmediler. 1990 Haziranında Oset Halk Cephesi Ademon
Nıhas örgütü Güney Osetya'nın başkenti Tshinvali'da
büyük bir gösteri düzenlendi. Ağustos ayında Gürcistan
Yüksek Sovyeti bir seçim kanununu kabul ederek
Gürcistan'ın yalnızca bir bölgesinde faaliyet gösteren
partilerin yakında yapılacak olan parlamento
seçimlerine katılmalarını yasakladı. Bu sınırlama ile
Oset Halk Cephesinin seçimlere katılması otomatik olarak
engelleniyordu. Bunun üzerine Güney Osetya Bölgesi
yönetimi bölgenin bağımsız bir Sovyet Demokratik
Cumhuriyeti olduğunu ilan etti. Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti'ne başvurularak yeni cumhuriyetin Sovyet
Federasyonunun bağımsız bir üyesi olarak kabul edilmesi
istendi. Gürcistan Yüksek Sovyeti yeni oluşturulan Güney
Osetya Cumhuriyetinin Gürcü aleyhtarı ve anayasaya
aykırı olduğuna karar verdi. Sovyetler Birliği Yüksek
Sovyeti de bu kararın Sovyetler Birliği ve Gürcistan
anayasalarını ihlal ettiğini belirtti.
Osetlerin boykot ederek katılmadıkları Gürcistan Yüksek
Sovyet seçimleri aşırı milliyetçi Yuvarlak Masa/Hür
Gürcistan koalisyonunun başkanı Zviad Gamsahurdiya'nın
zaferi ile sonuçlandı. Gamsahurdiya ilk konuşmasında
Güney Osetya'nın ve Abhazya'nın özerkliklerini
koruyacağını ve Gürcistan'dan ayrılmalarına karşı
olduğunu bildirdi.
1990 yılı Aralık ayında Gürcistan, Güney Osetya ve
Moskova resmi görevlilerinin görüşmelerini takiben bir
uzlaşma komisyonu oluşturuldu. Fakat bu da gergin olan
tansiyonu düşürmeye yetmedi. Osetlerin Gürcülere karşı
silahlı saldırı ve gece baskınları devam etti. Bu
olaylara karışan Osetler silahlı saldırılar sonrasında
Kuzey Osetya'ya geçiyorlardı. Osetlerle Gürcüler
arasındaki silahlı çatışmalarda 600'den fazla insan
ölürken yüzlerce Oset ve Gürcü ailesi çatışma
bölgesinden kaçtı.
7 Ocak 1991'de Gorbaçev Güney Osetya'nın bağımsızlık
ilanını ve Gürcistan Parlamentosunun Güney Osetya'nın
özerkliği kaldırma kararını kınayan resmi bir karar
yayımlandı. Gorbaçev ayrıca üç gün içinde Gürcü askeri
birliklerinin Güney Osetya'dan çekilmelerini istedi.
Gürcistan parlamentosu Gorbaçev'in bu kararını
Gürcistan'ın iç işlerine karışmak olarak kabul etti.
Gamsahurdiya Gorbaçev'i Sovyet ordusunu Gürcistan'a
sokmak için bir bahane yaratmaya çalışmakla suçladı.
Gamsahurdiya "Osetler bize bu savaş vesilesiyle baskı
yapan Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Gorbaçev'in
ajanlarıdır" diyordu.
22-23 Ocak 1991'de Tshinvali'de meydana gelen şiddetli
çarpışmalar sonrasında bin500 Gürcü milisi kenti işgal
etti. 1991 yılının ilk günlerinde etnik çatışmalarda
otuza yakın insanın ölmesinin ardından, 25 Ocakta Tass
Ajansı Sovyet birliklerinin Tshinvali'de Gürcü ve
Osetler arasında ateşkes sağladığını ve Gürcü askeri
birliklerinin geri çekilmeye başladığını duyurdu. Tass
aynı zamanda Güney Osetya çatışmaların olmasıyla
Gürcistan Tshinvali şehrinin elektrik hatlarını kesti ve
bu davranışla bölgedeki Gürcü nüfusa baskı yapan Güney
Osetya'yı cezalandırmayı düşündü. Şehrin 65 bin kişilik
nüfusundan 15 bini şehrinden göç etti. Osetler Kuzey
Osetya'nın başkenti Vladikavkaz'a kaçanların sayısı 12
bin kişiye ulaşmıştı.
Güney Osetya Milli Cephesinin bir sözcüsü Gürcü-Oset
çatışmasının ana sebebini "Gürcüler Sovyetler
Birliğinden ayrılmak istiyorlar, biz ise istemiyoruz."
şeklinde açıklarken, Gürcüler ise Osetleri Gürcistan'ın
tamamının Sovyetler tarafından askeri işgal için bahane
olabilecek bir komünist beşinci kolu olarak
görüyorlardı.
1992 yılında Rusya'da Yeltsin'in, Gürcistan'da
Şevardnadze'nin iktidara gelmesinden sonra, 1992 haziran
ayında Yeltsin ve Şevardnadze çatışma bölgesinden bütün
askeri birliklerin çekilmesini ve ateşkesle birlikte
bölgeye Gürcü Oset ve Ruslardan oluşan 1500 kişilik bir
barış gücünün konuşlanmasını içeren anlaşmayı
imzaladılar.
Aralık 1992'de AGİK durumu gözlemlemek için bölgeye
kendi heyetini gönderdi. 1994
Mart ayında Güney Osetya'daki parlamento seçimleri
radikal milliyetçi yönetimin yenilgisi ve Komünist
Partisinin iktidara gelmesiyle sonuçlandı. Yeni radikal
yönetimin Kuzey Osetya ile birleşme ve Gürcistan'dan tam
bağımsızlık istekleri baskı ile engellendi.
Güney Osetya Yüksek Konseyi Başkanı Ludvig Çibirov
Gürcistan yönetimiyle uzlaşmaya karşıydı. Tamamen
Moskova'dan gelen mali yardıma bağlı olan Güney
Osetya'nın Gürcistan'la özerklik konusunda bir anlaşmaya
varabilmesi Rusya'nın destekleyeceği önerilere bağlı
görünmekteydi. Ancak 1995 yılında değiştirilen Gürcistan
anayasasına göre Güney Osetya'nın özerk bölge statüsü
kaldırıldı ve bölge Tshinvali ili adıyla doğrudan
Tiflis'e bağlandı.
Gürcü-Oset etnik çatışmasının sonucunda binlerce Güney
Osetyalı Kuzey Osetya'ya göç etti. Şehirlerde ve kırsal
alanlarda göçmenlerin yerleştirilmedi büyük sosyo-ekonomik
güçlükler ortaya çıkardığı gibi, yerleşik Kuzey
Osetyalılar ile göçmen Güney Osetyalılar arasında
cinayetlere kadar varan sürtüşmelere sebep oldu.
Gürcistan'daki Abhazya ve Güney Osetya etnik
problemlerinin Rusya, Gürcistan ve Türkiye açısından
farklı sonuçları vardır.
Rusya Azerbaycan petrolünün Gürcistan üzerinden batılı
bir güzergahla gitmesini engellemeye çalışmaktadır.
Moskova'nın Gürcistan'daki etnik çatışmaları ve iç
çekişmeyi desteklemesi Rusya'nın Kafkasya ve Kafkas
ötesindeki istikrarsızlığı devam ettirme isteğini
göstermektedir. siyasi kargaşa Gürcistan'ı Avrasya
petrolü için daha az çekici bir güzergah yapmaktadır.
Rusya Gürcistan'daki askeri ve siyasi varlığını tekrar güçlendirmek için, önce devlet başkanı
Gamsahurdiya'ya karşı muhalefeti destekledi ve baskılar
sonucunda Gamsahurdiya iktidardan uzaklaştırılarak
yerine Şevardnadze getirildi. Yeni yönetimin de milli
eğilimlerini sürdürmesi üzerine Güney Osetya, Abhazya ve
Acara meselelerinin kışkırtılması ve desteklenmesiyle
Gürcistan, Birleşik Devletler Topluluğuna girmek zorunda
kalırken Rusya ile ortak bir askeri iş birliği anlaşması
da imzalandı. Böylece Rusya eski SSCB'nin Türkiye
sınırındaki askeri varlığını tekrar elde etti.
Güney Osetya'da etnik çatışma tehlikesi halen devam
etmektedir. Güney Osetya Başbakan yardımcısı Valeri
Hbulov'un 31 Mayıs 1998 tarihinde Kuzey Osetya sınırında
öldürülmesi, terörizmin Güney Osetya'da hakim olduğunu
göstermektedir.
Rusya, etnik çatışmalar ve ayrılıkçı hareketler
karşısında dış dünyada zayıf ve güvensiz bir ülke
görünümü çizecek olan Gürcistan'ın batılı petrol ve
doğal gaz bırakarak, ayrılıkçı güçlere karşı Moskova'nın
korunması kabul etmeye zorlamaktadır. Bu durumda Rusya
Kafkas ötesinden Karadeniz limanlarına ulaşacak petrol
ve doğal gaz boru hatları üzerinde hakimiyet ve kontrol
sağlayabilecektir.
Kuzey Osetya Problemi ve Oset- İnguş Çatışması
Büyük çoğunluğu Hıristiyan olan Osetlerle Müslüman
İnguşlar arasındaki etnik problem ve çatışmaların kökeni
XIX. yüzyıla kadar uzanmaktadır. XIX. yüzyıl başlarında
İnguşlar Terek ırmağının sağ tarafında yaşıyorlardı.
Çarlık Rusyası 1810 yılında İnguşlara toprak mülkiyeti
hakkı tanıdı ve Oset toprakları ile İnguş toprakları
arasına sınır çizildi. Osetler ve İnguşlar 1860'lı
yıllara kadar bu sınırın iki tarafında yaşadılar.
Kafkas-Rus savaşları sırasında topraklarından göç
ettirilen İnguşların yerlerine Rus Kazakları
yerleştirildi. İnguşların bir bölümü Oset topraklarında
kalırken bir bölümü de Çeçenlere komşu topraklarda
kaldılar. İnguşlar topraklarını geri alabilmek için Rus
Kazakları ile mücadeleye giriştiler.
Çarlık Rusya'sı 1917'de yıkıldıktan sonra Kafkasya'da
kurulan Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti 1920 yılında bir
karar alarak Çarlık döneminde Kazaklara verilen İnguş
topraklarıhnı İnguşlara iade etti. Sovyet işgaline
uğrayan Birleşik Kafkasya Cumhuriyetinin ortadan
kalkmasıyla Sovyetler tarafından Kafkasya'da sözde özerk
cumhuriyetler kuruldu. 7 Temmuz 1925'de Rusya
Federasyonuna bağlı Kuzey Osetya Özerk Bölgesi
oluşturuldu. Bu bölge 5 Aralık 1936'da özerk cumhuriyet
statüsüne yükseltildi. Bu arada Kuzey Osetya
cumhuriyetinin başkenti Orconikidze şehri Osetler ve
İnguşlar arasında bölündü. Terek ırmağının sol tarafı
Osetlere verilirken Prigorodnıy Rayonu adı verilen Terek
ırmağının sağ tarafı İnguşlara bırakıldı.
1944 yılında İnguşların topyekun Kafkasya'dan Orta
Asya'ya sürgüne gönderilmeleri üzerine Prigorodnıy Rayon
bölgesi Kuzey Osetya'ya bağlandı. İnguşlardan boşalan
topraklara çoğunlukla Güney Osetya'dan getirilen Osetler
yerleştirildi. Nüfusun kontrolsüz çoğalmasından endişe
eden Kuzey Osetya hükümeti toplu göçleri engellemeye
çalışıyordu. Cumhuriyet yöneticileri Güney Osetya'dan
gelen göçmen gruplarını şehir banliyölerine, İnguşlardan
boşalan topraklara yerleştiriyorlardı. İnguşlar 1957
yılında sürgünden Kafkasya'ya döndükten sonra
Prigorodnıy Rayonunu Osetlerden geri alamadılar.
Osetlerle İnguşlar arasında ilk etnik çatışmalar 1981
yılında çıktı. Fakat Sovyet hükümeti derhal bastırıldı.
Ancak iki halk arasında etnik gerginlik giderek büyüdü.
5 Mart 1982'de Sovyetler Birliği hükümetinin 183
numaralı kararnamesi ile Kuzey Osetya kentlerinde ve
banliyölerinde nüfusa kayıt işlemleri yasaklandı. 28
Eylül 1990 tarihinde Kuzey Osetya Yüksek Sovyeti
tarafından kabul edilen bir kanun ile Kuzey Osetya
topraklarında nüfus artışı geçici olarak durduruldu.
Buna paralel olarak yeni nüfus kaydı, ev satın alma veya
satma işlemleri donduruldu. Bu kanunla kırsal alanlarda
yaşayan İnguşların kentlere ve banliyölere yerleşmeleri
imkansız hale geldi. İnguşlar'ın bir kısmı her şeyi göze
alarak banliyölere kayıtsız olarak yerleşmeye
başladılar.
Ancak oy verme, medeni haklardan yararlanma, işe girme,
emeklilik gibi pekçok vatandaşlık hakkından
faydalanamadılar.
Rusya 26 Nisan 1991 tarihinde sürgün edilen
Karaçay-Malkar, Çeçen-İnguş halklarının itibarının iade
edilmesi hakkında bir kararname yayınladıysa da hayata
geçirilemedi. Rusya Osetlerle İnguşlar arasında kanlı
olayların çıkmasına adeta orta hazırladı.
İnguşlar 4 Haziran 1992 tarihinde Rusya Federasyonuna
bağlı İnguşetya Cumhuriyetini kurduklarını ilan ettiler.
Ancak yeni cumhuriyetin kesin sınırları belli değildi.
Bu yüzden Osetlerle İnguşlar arasındaki etnik ve siyasi
bunalım gittikçe derinleşti. İnguşlar Çeçenlere 27
Temmuz 1992'de Grozni'de bir toplantı düzenleyerek
aralarındaki sınır konusunda uzlaşma sağladılar. Ancak
İnguş-Oset sınırındaki belirsizlik etnik çatışma ve
savaş tehlikesini körükledi. 1992 ilkbaharında yaklaşık
100 İnguş'un Osetler tarafından öldürülmesi büyük etnik
sorun ve gerilime yol açmıştı. 1992 sonbaharında Osetler
ile İnguşlar arasında çıkan etnik çatışmalarda 700 kişi
öldü, bin 500 kişi yaralandı. Çatışmalar sebebiyle 70 bin İnguş Osetya'dan İnguş cumhuriyetine göç etmek zorunda
kaldı. Rusya bu çatışmalara hemen müdahale etmedi.
Çatışmaların kızışması üzerine bölgede Rusya yönetime el
koydu. Osetler ile İnguşlar arasındaki etnik çatışmaya
provoke ederek İnguşları destekleyen Rusya Osetlerin
düşmanlığını kazandı. Oysa ki Osetler komşu Kafkas
halklarının çok Rus yönetimine yatkın olduklarını
kanıtlamışlardır. 19. yüzyıldaki Kafkas-Rus savaşlarında
yer almayan Osetler 1917 yılında kurulan Birleşik
Kafkasya Cumhuriyetine dahil olmuşlardır.
Rusya Kafkasya halklarının arasını bozmak ve kışkırtmak
amacıyla bazı sosyal ve dini farklılıklar gündeme
getirecek ve eski müttefiki Osetleri bölgesel kışkırtma
mekanizması olarak kullanabilecektir. Günümüzde Kuzey
Osetya Rusya Federasyonunun en sadık cumhuriyetlerinden
biri olarak Rus ordusu için bölgede kalkan görevi
yapmaktadır.
Çeçenistan Problemi
Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecine girdiği 1991 yılı
başlarında Çeçen Milli Kurultayının başlattığı
bağımsızlık hareketi, mevcut komünit Çeçen hükümetinin
istifasını istiyordu. Nihayet 6 Eylül 1991'de Çeçen
Milli Kurultayının silahlı muhafızları bir darbe ile
komünist yönetimi devirdiler ve parlamento feshedildi.
Çeçen Milli Kurultayı İcra Heyeti Başkanı Cohar Dudayev
27 Ekim 1991'de yapılan seçimler sonucunda halkın % 85
oyunu alarak Cumhurbaşkanı seçildi. Moskova hükümeti
seçimi yasa dışı ilan etti ve Çeçen-İnguş Cumhuriyetinin
doğrudan Moskova'ya bağlandığını bildirdi. Seçimlere
katılmayan İnguşlar Rusya Federasyonuna bağlı kalmak
istediklerini açıkladılar. Federasyon anlaşmasını
imzalayan Çeçenler bağımsızlıklarını ilan ederek
Rusya'dan ayrıldıklarını ve bağımsız Çeçen Cumhuriyetini
kurdurduklarını bildirdiler.
Çeçenistan'ın Rusya ile Federasyon Anlaşması
imzalamaması üzerine Rusya, Geçiş Sürecinin baskı
yönetimlerini uygulamaya koydu. 7 Kasım 1991'de
Çeçenistan'da olağanüstü hal uygulaması başlatan Rusya
Çeçenlerin direnişi karşısında direnç kırmaya yönelik
geniş çaplı bir ekonomik ambargo uygulamaya başladı.
Bölgesel destek arayışına giren Dudayev'in öncülüğünde
Kafkasya'da yaşayan 16 etnik grup tarafından Kafkasya
Dağlı Halklar Konfederasyonu kuruldu. Oset-İnguş, Abhaz-Gürcü
meselelerinde çözüm arayışına giren teşkilat
Çeçenistan'ı da Rusya karşısında destekledi.
Bağımsız Çeçen cumhuriyetine Rusya'nın asla göz
yummayacağını bilen ve her an bir askeri Rus
müdahalesini bekleyen Cohar Dudayev derhal bir ordu
oluşturma çalışmalarına girdi. Silah ihtiyacını Ukrayna
ve Baltık cumhuriyetlerinden sağlayan Dudayev, ordusunun
savaş tecrübesini artırmak için askerlerini önce
Azeri-Ermeni savaşında Karabağ'a, sonra Abhaz-Gürcü
savaşında Abhazya'ya gönderdi. Bosna-Hersek'teki
savaşlara da katılan Çeçen askerleri bu savaşlarda hafif
silahlarla şehir içi çatışmaları ve gerilla harbinde
büyük tecrübe kazandılar.
Dağıstan ve İnguş cumhuriyetlerinin sınırlarında yer
alan yerleşim birimlerindeki okullar ve benzeri binalar
hastahane haline getirldi. Rusya'nın bir müdahale
ihtimaline karşı bütün hazırlıklarını üç yıl içinde
tamamlayan Çeçenler Rusya'nın askeri harekatını
beklemeye başladılar.
Dış ilişkilerde Türkiye'ye özel önem veren Cohar Dudayev
ilk resmi ziyaretini Türkiye'ye ve KKTC'ne yaptı.
Rusya Kafkasya'daki varlığını ve çıkarlarını doğrudan
tehdit eden Çeçenistan'a yönelik politkaları 1993
yılının ikinci yarısından itibaren netleşti. 1991-1993
döneminde ekonomik ambargo ve muhaliflerin desteklenmesi
gibi harici uygulamalarla yetinen Rusya, 1993 sonundan
itibaren sertleşeceğinin ilk işaretlerini vermeye
başladı.
1993 yılı sona ererken Rusya Dudayev'in muhalifleri ile
ilişkilerini yoğunlaştırdı. Avtorhanov liderliğindeki
muhalefetin güçlenmesi ve yönetimi tehdit edecek bir
nitelik kazanması üzerine Dudayev 1993 nisan ayında
parlamentoyu feshederek devlet başkanlığı rejimini
kurdu. Bu karar Çeçenistan Anayasa Mahkemesi tarafından
yasa dışı ve geçersiz olarak açıklandı. Din adamlarının
da desteğini alan Dudayev Anayasa Mahkemesini lağvetti.
Muhalefet grupları 2 Ağustos 1994'te Geçiş Konseyi adı
altında bir blok oluşturarak Dudayev'e karşı birlikte
hareket etmeye başladılar. 2 Ağustos tarihini Dudayev
yönetimine karşı silahlı mücadelenin başlangıcı olarak
kabul eden Geçiş Konseyi, Rusların Aralık 1994'te
Çeçenistan'a girmesiyle sahneden çekildi.
Muhalefet ve Rusya tarafından "Çeçenistan'daki
demokratik güçlerce demokrasi ve insan hakları" adına
girişildiği açıklanan, muhalefetin ilk saldırısı 26
Kasım 1994'te gerçekleştirildi. Dudayev'e bağlı
kuvvetler tarafından bastırılan çatışmalarda, hükümet
kuvvetlerinin muhalefet saflarında çatışmalara katılan
26 Rus askerini esir almaları Rusya'nın bölgedeki
çatışmalara fiilen katıldığını belgeledi. Bu durum
Yeltsin hükümetini siyasi bir açmaza sürükledi. Yeni
şartlar Rusya'nın politikalarında değişikliğe sebep
oldu. Olaylardan sonra gelişmeleri anayasal düzenin
ihlali olarak nitelendirilen Yeltsin 29 Kasım 1994'te
Çeçenistan'daki bütün silahlı grupların 48 saat içinde
tasfiye edilmesini ve rehin alınan Rus askerlerinin
derhal serbest bırakılmasını, aksi halde Rusya'nın bütün
güçlerini Çeçenistan'da anayasal düzen ve barışı
sağlamak için kullanacağını açıkladı.
Çatışmaların ve gelişmelerin Rusya'nın istediği gibi
kompleks bir hal alması üzerine, Rusya Çeçenistan'daki
taraflar arasında görüşmeler yapılması önerisinde
bulundu ve çözüm arayışları için Rusya Milliyetler ve
Bölgesel Sorunlar Başkan Yardımcısı V. Mikaliov
başkanlığında bir komisyon kurdu. Komisyon Başkanı
Mikaliov'un taraflara yaptığı görüşme çağrısı Rusya'nın
asli politikasının ana hatlarını ortaya koymaktaydı.
Mikaliov 4 Ararlık 1994 tarihli açıklamasında sorunun
çözümü için temel şartın Çeçenistan'ın da diğer özerk
cumhuriyetler gibi federasyon anlaşmasını imzalaması
olduğunu, aksi takdirde Rusya'nın bölgede her türlü
tedbiri alma hakkının doğacağını dile getirdi.
Rusya'nın esas amacı olan askeri müdahaleye gidiş
sürecinde barışçı çözüm ve diyalog gayretlerinden doğal
olarak herhangi bir sonuç alınamadı. Yeltsin'in 11
Aralık 1994 tarihli kararnamesiyle Rusya Savunma
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığına bağlı askeri birlikler
Çeçenistan'a girdi.
Rusya'nın Çeçenistan'a askeri müdahalesinin Çeçenlerin
büyük direnişiyle karşılaması üzerine Yeltsin
muhalifleri müdahaleye sert bir biçimde karşı çıktılar.
İç politikada ciddi dalgalanmalar yaratan müdahalenin
başladığı gün parlamentonun Duma kanadı Savunma Komitesi
Başkanı S. Yuşevkov'un girişimleriyle bir protesto
gösterisi düzenlendi. Liberallerden G. Yavlinski
Yeltsin'in uzun bir Kafkas savaşına sebep olabileceğini
açıkladı. Rusya'nın en büyük partisi Rusya'nın Tercihi
Seçim Grubunun lideri Y. Gaydar kan dökülmesinin
durdurulmasını istedi. Rusya Komünist Partisi Başkanı G.
Zyuganov Yeltsin'i iktidar açlığı ile suçladı ve
Çeçenistan'a müdahaleyi kınadı. Duma 14 aralıkta yaptığı
toplantıda Yeltsin'in sorunun çözümünde güç
kullanılmasını protesto eden bir kararı çoğunluğun oyu
ile kabul etti.
Yeltsin karşıtı görüşler askeri yetkililer arasında da
yayıldı. askeri kanadın tavırları operasyonun ikinci
haftasından itibaren daha da yoğunlaştı. Rusya Kara
Kuvvetleri Komutan Yardımcısı General E. Vorobyev
mücadeleyi mücadeleyi yönetmeyi reddederek istifa etti.
Operasyonun şiddetlenerek sürmesi üzerine, parlamento
Yeltsin'i tekrar eleştirerek, çatışmalara derhal son
verilerek barış görüşmelerine başlanmasını öngören bir
kararı kabul etti. Yeltsin muhaliflerinden Rutskoy
Yeltsin'in ikinci bir Kafkasya savaşı başlattığını ve
kendi halkına karşı soy kırıma giriştiğini açıkladı.
Rusya'nın Çeçenistan'a müdahalesi karşısında Gürcistan
ve Azerbaycan gibi kendi içlerinde ayrılıkçı sorunları
olan cumhuriyetler Rusya'nın kararını desteklediler.
Şevardnadze Rusya'nın Çeçenistan sorununu çözmemesinin
bütün Avrupa kıtasında kargaşaya yol açacağını
savunurken, Aliyev sorunun Rusya Federasyonunun bir iç
meselesi olduğunu belirtmekte yetindi. Rusya Federasyonu
içindeki özerk cumhuriyetler ve etnik gruplar Rusya'nın
müdahalesini sert bir biçimde eleştirdiler. Kafkasya
Dağlı Halkları Konfederasyonu 5 Ocak 1995'te yaptığı
açıklma ile Rusya'nın Çeçenistan'a karşı saldırıları
durmadığı takdirde bütün Kafkasyalıların Çeçenlerin
yanında savaşa katılacaklarını açıkladı. BDT üyesi olan
12 ülke ise herhangi bir resmi açıklama yapmadı.
Cohar Dudayev'in 21 Nisan 1996 tarihinde bir roket
saldırısı sonucu ölmesi, üzerine devlet başkanlığı
görevini Zelimhan Yandarbiyev üstlendi. Liderler
seviyesinde görüşmeyi kabul eden Yandarbiyev müdahaleden
yaklaşık birbuçuk yıl sonra Rusya ile barış sürecini
başlattı.
Çeçenistan'la barış görüşmelerini başlatan Yeltsin bu
işle Çeçenistan özel temsilcisi ve güvenlik danışmanı
Aleksandır Lebed'i görevlendirdi. A. Lebed
başkanlığındaki Rusya heyeti ile Aslan Mashadov
başkanlığındaki Çeçenistan heyeti arasında yapılan
müzakerelerden sonra 30 Ağustos 1996 tarihinde anlaşma
sağlandı. Buna göre Rusya Federasyonu ile Çeçenistan
Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler uluslararası kurallar
çerçevesinde 31 Aralık 1996'da imzaladığı 185 no'lu
karar doğrultusunda Rus askerlerinin Çeçenistan'dan
çekilmesi Rusya ve Çeçenistan'ın oluşturacağı bir
komisyon tarafından denetlenecekti.
30 Ağustos 1996'da imzalanan barış anlaşmasıyla Rus
askerleri Çeçenistan'ı boşalttılar ve Çeçenistan'da
Aslan Mashadov başkanlığında Milli Geçici hükümet
kuruldu. 27 Ocak 1997'de yapılan cumhurbaşkanlığı ve
parlamento seçimlerinde Aslan Mashadov yüzde 60 oy
oranıyla cumhurbaşkanı seçildi.
Rusya'nın Çeçenistan'a Müdahalesinin Nedenleri
Rusya'nın Çeçenistan'ı işgal etmesinin temel
amaçlarından birisi Bakü'den çıkıp Grozni üzerinden
Tikhoretsk'e ulaşan boru hattını kontrol etmekti. Bu
boru hattı Rusya'nın Karadeniz'deki limanı ve
Kazak-Azeri boru hatları için bir terminel olması
planlanan Novorossisk'te son bulmaktaydı. Güney
Rusya'nın endüstri havzalarına enerji sağlayan boru
hatlarının geçtiği staratejik bir bölge olmasının yanı
sıra Çeçenistan çok önemli bir rafineri merkeziydi (Cordier
1996: 36). Grozni'de yıllık 12 milyon ton işleme
kapasitesine sahip büyük bir rafineri vardı. Sovyet
döneminde bu rafineri bütün Sovyetler Birliği'nin uçak
yakıtı ihtiyacını karşılamaktaydı.
Rusya'nın Çeçenistan'a müdahalesinin ardında
federasyonunun toprak bütünlüğünü koruma çabaları
yatmaktaydı. Federasyon içindeki benzeri ayrılıkçı
hareketleri bastırmak konusunda Moskova'nın kararlı
tutumunu göstermek amacıyla Rusya'nın Çeçenistan'a
askeri müdahalede bulunması şarttı.
Rusya'nın Çeçenistan'a müdahale nedenlerini şu başlıklar
altında verebiliriz:
1- Çeçenistan bağımsızlığının Rusya içindeki diğer özerk
cumhuriyet ve etnik gruplar için örnek oluşturması ve
buna paralel olarak Rusya Federasyonunun dağılma
sürecine girmesi.
2- Çeçenistan ve Dudayev yönetiminin tavır ve
tutumlarının Rusya'nın ve Yeltsin'in ototrite ve
prestijinin yıpratması sebebiyle, Rusya ve Rus halkının
onurunun kurtarılması.
3- Yeltsin yönetiminin içeride yaşadığı ekonomik, sosyal
ve siyasi başarısızlıkları toplumun ilgisini dışarı
çekerek dağıtmak.
4- Bölgesel ve uluslararası alanda Kafkasya'nın
Rusya'nın nüfuz alanı içinde olduğunu vurgulamak.
5- Türkiye'nin Kafkasya'da etkinliğini ve var olan etki
alanını ortadan kaldırmak.
Rusya'nın Bakü petrolleri üzerindeki kontrolü için
stratejik bir konumu olan Çeçenistan'a ilgisini artıran
diğer bir faktör de, Rusya'nın ülkeden geçen boru
hatları aracılığıyla Azerbaycan ve Kazakistan'ı kendi
kontrolü altında tutmak arzusudur. Dolayısıyla bu
şartlarda mesele sadece Çeçenistan'la sınırlı kalmayıp
uluslararası bir nitelik kazanmaktır.
Çeçenistan Meselesi ve Türkiye
Azerbaycan ile batılı ülkeler ve Türkiye arasında
imzalanan Bakü petrolleri ve petrol boru hattı
projesindeki hızlı gelişmeler Rusya'yı bu dönemde
Çeçenistan'a müdahaleye zorunlu bırakmıştır. Eylül
1993'teki Bakü petrolleri anlaşmasına uzun süre itiraz
eden Rusya anlaşmanın petrol hissesi boyutunu kabul
etmek zorunda kalırken, boru hattı güzergahındaki
ısrarını sürdürmüştür. Türkiye Bakü-Ceyhan hattı
üzerinde ısrarlı iken, Rusya Bakü-Novorossiski hattında
direnmiştir. Dolayısıyla Kafkasya'daki çatışmalar Rusya
ile Türkiye'nin uluslararası siyasi geleceğini de
belirleyecek konuma ve öneme sahiptir.
Rusya Kafkasya ve Kafkas ötesinde varlığını
kesinleştirecek bir proje olarak gördüğü Bakü
petrollerinin dünya pazarlarına ulaşacağı güzergahın
kendi topraklarından geçmesini istemektedir. Bu durumda
Rusya bir yandan Azerbaycan'ı kontrolüne alırken, diğer
taraftan dünya petrol piyasalarında ve dolayısıyla dünya
siyasetinde daha aktif bir rol oynayabilecektir.
Bakü-Ceyhan boru hattının gerçekleşmesiyle bölgesel ve
uluslararası alanda ekonomik ve siyasi ağırlığı artacak
olan Türkiye Rusya'yı endişelendirmektedir. Bakü-Ceyhan
hattının gerçekleşmemesi için bir yandan kendi
alternatifi olan Bakü-Novorossişski hattı üzerindeki
sorunlu bölge Çeçenistan'ı ortadan kaldırmak isteyen
Rusya, Türkiye'nin alternatif güzergahının batılı
ülkeler tarafından kabul edilme şansını azaltmak için
PKK'yı desteklemektedir.
Rusya'nın Çeçenistan'a müdahalesi ve sonraki gelişmeler
Türkiye'yi meselenin tam ortasına sokmuştur. Türkiye'yi
Çeçenistan meselesine katılmaya zorlayan başlıca
sebepler şunlardır:
1- Türkiye'nin Kafkasya'ya ve Kafkas halklarına olan
bölgesel, kültürel, etnik ve tarihi bağları.
2- Türkiye'deki Kafkas diasporasının varlığı ve devlet
olarak Kafkas kökenli vatandaşlara karşı Türkiye'nin
sorumluluğu
3- Radikal siyasi grupların meseleyi siyasi amaçları
doğrultusunda istismar etmeleri
4- Kafkasya'da Rusya'nın ekonomik, siyasi ve askeri
açılardan güçlenmesi ihtimalinin Türkiye'nin doğu
sınırları güvenliği ve Türk Cumhuriyetleriyle
ilişkilerini tehdit etmesi.
5- Bakü-Ceyhan hattının Rusya'nın bu girişimiyle
geciktirilmesi ya da engellenmesi.
Türkiye için oldukça riskli ve stratejik bir konumu olan
Çeçenistan meselesi karşısındaki yaklaşımların gerek iç,
gerekse konumu itibariyle önemli sonuçları
bulunmaktadır. Türkiye içinde Kafkas kökenli Türk
vatandaşlarının ve belirgin bir güce sahip Kafkasya
derneklerinin varlığı ile iç kamuoyundaki etnik ve dini
radikal grupların hassasiyetleri, Çeçenistan'ın Rusya
içindeki konumuyla güney-doğudaki ayrılıkçı Kürt
hareketi arasında kurulmaya çalışılan paralellik
Türkiye'nin iç dengelerindeki hassas noktaları
oluştururken, Türkiye dışında ise Kafkasya bölgesindeki
Türk Cumhuriyet ve topluluklar ile ilişkilerindeki
coğrafi ve stratejik önemi ile Rusya'nın tekrara
Kafkasya'da etkinlik kazanma ihtimali Türkiye'yi
doğrudan etkileyen faktörler arasındadır.
Dağıstan'ın Etnik Problemleri
Etnik yapı açısından Kafkasya'nın en karmaşık bölgesi
olan Dağıstan'da değişik dil ve lehçelerde konuşan
otuzdan fazla etnik grup yaşamaktadır. Sovyetler Birliği
döneminde bu etnik grupların sayısı konuştukları
lehçelerin birleştirilmesiyle ona indirilmiştir.
Dağıstan'daki bu on etnik grubun genel nüfusa oranları
şu şekildedir:
Avar % 27.2, Dargı % 15. 6, Kumuk % 12.9, Lezgi % 11.3,
Lak % 5.1, Tabasaran % 4.3, Nogay % 1.6, Rutul % 0.8,
Agul % 0.8, Tsahur % 0.3
XX. yüzyıl başlarına kadar Dağıstan'da Kumuk Türkçesi
hem popüler hem de ekonomik yönden çok önemli olduğu
için Dağıstan halklarının ortak anlaşma dili olmuştur.
Lezgi, Avar, Dargı halklarının yanı sıra yerli Ruslar
bile 8-10 yaşlarındaki erkek çocuklarını Kumuk
köylerindeki ailelere teslim ederek 2-3 yıl Kumuk
Türkçesi olmuştu. 1918 yılında kurulan Birleşik Kafkasya
Cumhuriyetinin resmi dili olarak Kumuk Türkçesi kabul
edilmişti.
Tarih boyunca birlik ve beraberlik içinde oldukları
gözlemlenen Dağıstan halkları Sovyetler Birliği'nin
dağılmasıyla birlikte etnik çatışma tehlikesinin içine
girmiştir. Etnik gruplar arasındaki gerilim sebebi ise
Sovyetler Birliği döneminde Moskova'nın Dağıstan'da
uyguladığı yanlış göç ve toprak politikasıdır.
Doğalgaz zenginliğine sahip olan Dağıstan Kafkasya'daki
özerk cumhuriyetlere ve Güney Rusya'nın endüstri
bölgelerine doğalgaz sağlamaktadır. Dağıstan'ın
kaynaklarını kontrol altında tutma isteği ile kentli Rus
yönetim kadrolarıyla yavaş yavaş ortaya çıkan rekabet
yerli kadroları İslamiyet aracılığıyla kimliklerini
pekiştirme yoluna itmiştir.
VIII. yüzyıldan itibaren İslamiyet'in güçlü bir biçimde
kök saldığı Dağıstan'da günümüzde de Nakşibendi tarikatı
üyelerinin etkin oldukları görülmektedir.
Dağıstan'da Müslümanların oranı yüzde 92, Hıristiyanlar
yüzde 5, Yahudiler ise yüzde 3'tür. Müslüman nüfusun
yüzde 97'si Sunni, yüzde 3'ü Şii'dir. Şiiler
Azerbaycan'dan göç ederek Derbent şehrine yerleşen
Azeriler ile Lezgilerin küçük bir kısmını oluşturan
Miskince köyü ahalisinden meydana gelmektedir.
Ekilebilir toprakların azlığı ve siyasi gücün demografik
büyüme ile birlikte etnik gruplar arasındaki eşit
paylaşılmaması Dağıstan'da etnik hareketlenmeyi
kışkırtmakta ve etnik grupların siyasi özerklik talep
etmelerine sebep olmaktadır.
Dağıstan'ın güneyindeki dağlık bölgede yaşayan halkların
Sovyet döneminde ekonomik ve sosyal sebeplerle
Dağıstan'ın kuzeyindeki verimli ovalara göç ettirilmesi
ovalarda yaşayan Kumuklarla dağlardan göç eden Avar,
Dargı, Lezgiler arasında etnik problem ve çatışmaların
ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
1944 yılında Orta Asya'ya sürülen Çeçenlerden, boşalan
topraklara Mahaçkala civarındaki köylerde yaşayan 10 bin
Kumuk zorla göç ettirdi. Kumukların kendi toprakları ise
idari bir kararname uyarınca Gubin ilçesindeki Avarlara
verildi.
1951 yılında Dağıstan ÖSSC ülke dahilinde göç ettirme ve
nakil konusunda beş yıllık planı kabul etti. 1952-1957
yılları arasında dağlık bölgedeki 10 bin işletmenin
kuzeyindeki ovalara yerleştirilmesi düşünüldü. Lezgi,
Tabasaran, Rutul ve Agul halklarının bir kısmı Güney
Dağıstan'da Kuzey Dağıstan'a göç ettirildiler.
1957 yılında Çeçen-İnguşların sürgün yerlerinden
Kafkasya'ya dönmeleriyle birlikte Çeçen-İnguş Özerk
Cumhuriyetinin yeniden kurulmasıyla, Dağıstan'a verilen
6 bölge Çeçen-İnguş'a iade edildi. Bunun üzerine güney
Dağıstan'dan Avarların bir kısmı kuzeyde Kumukların
yaşadığı Hasavyurt, Kızılyurt, Babayurt bölgelerine göç
ettiler. Bu bölgeye aynı zamanda Dargı köyleri de göç
etmişti. Sürgünden dönen Çeçenlerin bir kısmı ile
birlikte Lak, Avar ve Dargılar da ovalık bölgedeki eski
Kumuk köylerine yerleştiler. Böylece ovalar önceden tek
etnik grup olan Kumukları barındırırken, karışık etnik
grupların bir arada yaşadığı yerler halini aldı. etnik
gruplar arasında yayla, su, otlak konularında çıkan
anlaşmazlıklar etnik çatışmaya dönüşmeye başladı.
1960'lı yılların sonunda Güney Dağıstan'daki Lezgi,
Avar, Dargı, Tabasaran gibi halklara mensup dağ
köylüleri Dağıstan ovalarının ekolojik şartları gözardı
edilerek Kumuk bölgesine yerleştirildiler. 1970'li
yıllarda dağ köylülerinin ovalarda yerleşimi önceki
yıllara göre nispeten düşük ölçüde devam etti.
Dağıstan'da iç göç sebebiyle dağlar ıssızlaşırken
ovalarda nüfus aşırı derecede arttı ve etnik gruplar
arasında etnik problem ve çatışmalar baş göstermeye
başladı.
1958-1988 yılları arasında dağ köylerinden ovalara göç
edenlerin sayısının altı kat artması ovada yaşayan Kumuk
ve Nogayların hayat kaynaklarında sıkıntı yarattı.
Verimli topraklarda göçmen kasabalarının kurulması bu
toprakların verimlilik oranını azalttı. İçme suyu
probleminin artmasıyla birlikte, toprakların göçmenler
tarafından düzensiz kullanımı sonucunda tuzluluk oranı
ve erozyon arttı.
Sistemli bir şekilde devam ettirilen göç hareketleri
neticesinde Dağıstan'ın başkenti Mahaçkal'da Avarların
ve Dargıların çoğunlukta olması cumhuriyetin politik ve
ekonomik yönetiminin de bu halkların mensuplarının
ellerinde toplanmasına yol açmıştır. Dargı ve Avarların
Kumuk arazilerini işgal etmeleri Kumuklarla Avarlar
arasında etnik çatışma tehlikesine yol açmıştır. Bu olay
aynı zamanda Avarlar ile Dargıların etno-politik
birliğinin oluşmasını sağlamıştır. Laklar da bu etno-politik
birliğin Dağıstan'da egemen bir politik birlik Lezgileri
de sosyo-ekonomik baskı altına almıştır. Lezgilerle
Avar-Dargı-Lak halkları arasında etnik çatışma tehlikesi
vardır.
Dağıstan'da mevcut olan bütün sosyal-siyasi kurumlar
arasında en öenmlisi Kumukların Tenglik örgütüdür.
Tenglik örgütü Azerbaycan Halk Cephesi ile de ilişki
içindedir. Tenglik'in başlıca politik amacı Dağıstan'ın
Rusya içinde federal cumhuriyete çevrilmesi ve bu
federasyon içinde belli sınırları olan Kumukistan
ayartılmasıdır. Kumukların arazi bütünlüğünün elde
edilmesi ve korunması için Tenglik Dağıstanı halkların
eşit hukuklu federasyonu biçiminde kurmayı en geçerli
çözüm yolu kabul etmektedir. Örgütün adının Tenglik
olması da bu görüşü yansıtmaktadır.
Tenglik örgütü 24 Ağustos 1996 tarihinde Dağıstan'ın
başkenti Mahaçkale'de 4. Kumuk Halk Hareketi Kurultayını
düzenledi ve bu kurultayda şu kararlar alındı:
1- Kumuk Halk hareketi, bundan sonraki faaliyetlerinde,
Dağıstan Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonunun devlet
kurumlarının reorganizasyonun devamı dolayısıyla,
politik, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda hakların
kendi kendini yönetmesi doğrultusunda Dağıstan ve Rusya
Federasyonunun birliği prensibini bozmadan
gerçekleştirmek, Kumuk ve diğer halkların kendi kaderini
tayin etme hakkını savunan bütün parti, hareket ve
toplum liderleriyle iş birliği yapmak gibi sorunların
çözülmesine dikkat gösterecek.
2- Rusya Federasyonu hükümetinin "Türk Halklarını
Kalkındırma" kararına ilişkin 1997 yılından 2010 yılına
kadarki sürede, Kumuk halkının sosyo-ekonomik gelişmesi
hakkında devlet desteği programının yürürlüğe girmesi
için özel komisyon kurulacak.
3- Kumuk Halk Hareketinin Milli Meclisine Rusya
Federasyonu hükümetine yönelik özel bildiri hazırlama
görevi verilecek ve zorla göç ettirilmiş Kumuk
köylülerinin sorunlarının çözümü için 7 kişilik bir
delegasyon Moskova'ya gönderilecek.
4- Rusya Federasyonu hükümetinden Tarkin, Kiyahulay ve
Alburuken köylerinin yeniden kurulması istenecek ve bu
köylerin sakinlerine "zorla göç ettirilmiş halk"
statüsünün verilmesi sağlanacak.
5- Uluslarası Kumuk Üniversitesinin açılabilmesi için
Rusya Federasyonundan mali destek istenecektir.
6- Dağıstan Cumhuriyetinin idari sınırları dışında,
özellikle Çeçenistan ve Kuzey Osetya'da yaşamakta olan
Kumukların problemlerini çözmek.
Azerbaycan'ın kuzeyinde Kafkasya ve dolayısıyla
Dağıstan'a sınır olan bölgesinde de önemli oranda
Dağıstanlı etnik nüfus yaşamaktadır. Sovyet döneminde
Azerbaycan ile Dağıstan arasında kasıtlı olarak çizilen
sınır Dağıstanlı etnik grupların Azerbaycan Cumhuriyeti
sınırları içinde kalmalarına yol açmıştı. 1989 yılı
nüfus sayımına göre Azerbaycan'da 171 bin Lezgi, 44 bin
Avar, 10 bin Tat, 13 bin Tsahur yaşamaktaydı.
Azerbaycan'ın Dağıstan sınırındaki Rutul, Muharremkend,
Kasımkend, Ahtı, Gusar ve Hacmaz şehirlerinde Lezgiler
çoğunluktadır. Samur ırmağı Dağıstan Lezgileri ile
Azerbaycan Lezgilerini ayrımaktadır. İki ayrı
cumhuriyette yaşamakta olan Lezgiler kendi aralarında
örgütlenmeye başlamışlardır. "Samr" örgütü Lezgilerin
dil, örf ve adetlerini korumaya yönelik faaliyetlerde
bulunmaktadır.
Lezgilerin Sadval (Birlik) örgütü Dağıstan'ın en
köktenci ve saldırgan örgütü olarak bilinmektedir.
Azerbaycan'daki Lezgiler çoğunluktadır. Samur ırmağı
Dağıstan Lezgileri ile Azerbaycan Lezgilerini
ayırmaktadır. İki ayrı cumhuriyette yaşamakta olan
Lezgiler kendi aralarında örgütlenmeye başlamışlardır. "Samr"
örgütü Lezgilerin dil, örf ve adetlerini korumaya
yönelik faaliyetlerde bulunmaktadır.
Lezgilerin Sadval (Birlik) örgütü Dağıstan'ın en
köktenci ve saldırgan örgütü olarak bilinmektedir.
Azerbaycan'daki Lezgiler arasında etnik bölücülük ve
ayrımcılık çabası içinde olan Sadval örgütünün amacı
Dağıstan ve Azerbyacan'daki Lezgi topraklarını
birleştirerek Büyük Lezgi devletini kurmaktır. Ancak
Sadval'ın liderleri ilk aşamada Büyük Lezgi devletini
Dağıstan'ın terkibine federasyon prensiplerine dayalı
şekilde kurmak düşüncesindedir. Sadval örgütü bunun
ardından Azerbaycan'dan toprak talebinde bulunarak Lezgi
devletini kurmayı planlamaktadırlar.
Kuzey Azerbaycan'da karışıklık çıkartıp, Karabağ dışında
ikinci bir cephe açma amacını taşıyan Ermeniler Sadval
örgütüne maddi destek sağlayarak, bölgeye gönderdikleri
ajanlar vasıtasıyla Azeriler Lezgilere karşı kışkırtıcı
faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Şezgi bölgesinde bildiri
dağıtırken yakalanan bir Ermeni militanın elindeki
bildiride Sunni-Şii ayrımının vurgulanması ve "Sunni
Lezgilere ölüm" sloganı ile Azerilerin kışkırtılmak
istenmesi, Kuzey Azerbaycan'da etnik gruplar arasında
etnik çatışmaları başlatacak kıvılcımların dış güçler
tarafından planlandığını göstermektedir.
Kafkasya'nın özellikle batı bölgelerine nazaran
Dağıstan, etnik ve siyasi açıdan Rusların zayıf
oldukları bir ülkedir. Dağıstan halklarının sahip
oldukları güçlü etnik kimliklerinin yanında, bölgede
hakim olan İslami tarikatlar Dağıstan halkları arasında
İslami kimliğin de güçlenmesini sağlamış ve Ruslara
karşı etnik ve siyasi direnişi hızlandırmıştır.
Dağıstan'da Rus nüfusunun büyük bir hızla azaldığı
gözlemlenmektedir. 1959 -1979 yılları arasında
Dağıstan'daki Rus nüfusu 214 binden 190 bine düşmüştür.
1989- 1994 yılları arasında 13 bin 0 Rus'un Dağıstan'ı terkettiği görülmektedir.
Rusya Dağıstan'ın ikinci bir Çeçenistan'a dönüşmesini
önlemek ve Lezgi faktöründen Azerbaycan'a karşı baskı
vasıtası olarak faydalanmak amacıyla Dağıstan'daki etnik
yapıya özel ilgi göstermektedir. Avar ve Dargı
halklarını Çeçenlerin Rusya'ya karşı bağımsızlık
mücadelesine katılabilecek başlıca potansiyel sosyal güç
olarak değerlendirilen Rusya Avar ve Dargılar arasında
güçlü milli-siyasi teşkilatların kurulmasını ve
yayılmasını engellemeye çalışmaktadır. Rusya Avar ve Dargıların Dağıstan'ın siyasi yapısındaki hakim etnik
unsurlar olmaya devam etmelerini arzulamaktadır. Bundan
dolayı Moskova Kumukların ve Lezgilerin federasyon kurma
düşüncesini gizli olarak desteklese de bu düşüncelerin
gerçekleşmesine izin vermeyecektir. Çünkü Dağıstan'ın
federe cumhuriyete dönüştürülmesi hakim etnik grup olan
Avarların çıkarlarına uygun olmadığı için Avarlar
arasında Rusya'ya karşı ayrılıkçı hareketlerin ortaya
çıkması ihtimal dahilinde olacaktır.
Karaçay-Çerkesya Cumhuriyetinde Etnik Problemler
Orta Kafkaslar bölgesine yer alan Karaçay-Çerkesya
Cumhuriyeti etnik yapı açısından karmaşık bir görünüm arz etmektedir. Bölgenin asli halklarından olan
Karaçaylılar Elbruz dağından Laba ırmağının kaynak
havzasına kadar uzanan ve sarp dağlarla, derin
vadilerden oluşan bir sahada yaşamaktadır.
Karaçaylıların arazisi Kafkas dağlarının eteklerindeki
geniş ve yüksek platolara kadar yayılmaktadır. Bölgenin
diğer asli halkları olan Kabardey ve Besleney Çerkesleri
ile Abazalar ise Zelençuk vadisinin ovaya açıldığı
kısımlar ile Kuban ırmağının düzlüğe ulaştığı bölgedeki
köylerde yaşamaktadırlar. Dolayısıyla bölgenin güneyinde
Kafkas dağları üzerindeki dağlık arazi Karaçay bölgesini
oluştururken kuzeydeki düzlükler Çerkes- Abaza bölgesini
meydana getirmektedir.
Bölgenin kuzeyindeki geniş düzlüklere XVIII. yüzyılda
getirilip yerleştirilen Nogaylar, XIX. yüzyıl
ortalarında Karaçaylıların dağlardan ovalara
yayılmalarını engellemek ve bölgeyi Çarlık Rusya'sının
kolonisi haline getirmek amacıyla düzlüklere
yerleştirilen Ruslar ve Kazaklar, yine XIX. yüzyılda
Osetya'dan kaçarak Karaçay bölgesine yerleşip köy kuran
Osetler bölgeye sonradan yerleşen etnik grupları
oluşturmaktadırlar.
1918 yılında kurulan Birleşik Kafkasya Cumhuriyetinde
yer alan Karaçay-Malkarlılar bu cumhuriyetin Sovyetler
tarafından yıkılmasından sonra ikiye ayrıldılar.
Karaçaylılar 12 Ocak 1922'de kurulan Karaçay - Çerkes
özerk bölgesi içinde yer alırken, Malkarlılar da 16 Ocak
1922'de kurulan Kabardey-Balkarya Özerk Cumhuriyeti
idaresi altına alındılar.
Bu iki cumhuriyetin kurulması sırasında Sovyetler "böl
ve yönet" politikasını uygulamaya dikkat ettiler. Dil,
tarih, kültür ve etnik köken açısından aynı halk olan
Karaçay-Malkarlılar suni bir biçimde ikiye
parçalandılar. Sovyetler aynı şekilde kendilerine Adige
adını veren Çerkes halkını da üç ayrı özerk cumhuriyet
ve bölgeye ayırarak onların da ileride birleşme
tehlikesini önlemeyi planladı. Böylece Çerkeslerin iki
kabilesi olan Kabardey ve Besleneyler Karaçay-Çerkesya
özerk bölgesi idaresi altına alınırken, Karaçaylıların
bir parçası olan Malkarlılar da Kabardeylerin büyük
kısmı ile birleştirilerek kurulan Kabardey-Balkarya Özerk
Cumhuriyetine bağlandılar. 1926 yılında Karaçaylılara
özerklik verilerek Kafkas dağları üzerinde Karaçay Özerk
Bölgesi kuruldu.
1943 yılına kadar Sovyet rejimine karşı defalarca
ayaklanan Karaçaylılar özellikle 1920-30'lu yıllarda
kolektifleşme hareketine karşı çıkarak kurdukları
çetelerle Sovyet ordusuna karşı aylarca Kafkas
dağlarında silahlı mücadeleye giriştiler. Sovyetlerin
kolektifleşme hareketleri Kafkasya'nın diğer
bölgelerine göre Karaçay'da çok kanlı savaşlarla geçti.
Karaçaylılar Sovyet rejimine karşı sürdürdükleri bu
silahlı mücadeleler yüzünden Sovyet hükümeti ve
özellikle Stalin tarafından "komünist rejimin amansız
düşmanları" olarak nitelendiriyorlardı. İkinci Dünya
Savaşı sırasında Kafkas dağlarında ayaklanarak milli
direnişe geçen birliklerini imha ederek Almanların
yanında Sovyetlere karşı savaştılar. 1943 yılı yazında
Almanların yenilerek Rusya'dan çekilmelerinin ardında 12
Ekim 1943 günü toplanan Sovyetler Birliği Yüksek
Prezidyumu Karaçaylıları vatan haini ve düşman
işbirlikçisi ilan ederek topyekun Kafkasya'dan Orta Asya
ve Sibirya'ya sürülmelerini kararlaştırdı. 2 Kasım 1943
günü Karaçaylılar yediden yetmişe hayvan vagonlarına
topyekun sürülen ilk halktılar. Onları 1944 yılında
Malkarlıların, Çeçen-İnguşların, Kırım Tatarlarının ve
Ahıskalıların sürgünü izledi.
Karaçaylılar sürgüne gönderildikten sonra toprakları
Gürcüler ve Çerkesler arasında paylaştırıldı. Özerk
bölge sınırları yeniden çizildi. Karaçaylıların bir daha
asla Kafkasya'ya dönmeyecekleri düşünülerek yer adları
bile değiştirildi.
14 yıl boyunca Kafkasya'dan uzakta sürgünde yaşayan
Karaçay halkı Stalin'in ölümünden sonra 1957 yılında
Kruşçev tarafından affedilerek vatanlarına geri
dönmelerine izin verildi. Karaçay halkının bir kısmı
Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan'daki sürgün
yerlerinde kalırken büyük çoğunluğu Kafkasya'ya geri
döndü. Ancak bu geri dönüş çözülmesi güç sosyal, siyasi,
ekonomik ve manevi durumları çok kötü şartlardaydı.
Sürgün sonrasında Gürcü-Svanların ve Çerkeslerin
talanına uğrayan eski Karaçay köylerinde tek bir sağlam
ev bırakılmamıştı.
Sürgün öncesinde özerk bölge statüsünde olan Karaçay'ın
özerkliği geri verilmedi ve 1922 yılında olduğu gibi
Karaçay bölgesi Çerkes ve Abazalarla birleştirilerek
yeniden Karaçay-Çerkesya özerk bölgesi kuruldu. Özerk
bölgenin kurulmasıyla birlikte Karaçaylılar ile Çerkes-Abaza,
Rus-Kazak etnik grupları arasında etnik ve siyasi
problemler yeniden ortaya çıkmaya başladı.
Karaçay halkı sürgünden döndüğü halde Sovyet hükümeti
tarafından itibari iade edilmemiş ve siyasi hakları geri
verilmemişti. Sürgün sonrasında Karaçaylılar otuz yıl
boyunca Sovyet resmi belgelerinde hala "vatan haini",
"haydut-çeteci" olarak tanımlanıyorlardı. Kimlik
kartının ve pasaportunun milliyet hanesine "Karaçaylı"
yazan bir kimsenin devlet kademelerinde yükselmesine
imkan yoktu. Kendi özerk bölgesindeki hiçbir idari
kadroya Karaçaylılar tayin edilmiyordu. 1982 yılında
Bölge Parti Komitesi tarafından yayımlanan bir kitapta
Karaçaylıların vatan haini oldukları vurgulanarak
komünist rejime karşı olan düşmanlık ve sadakatsizlik
anlatılıyor ve Çerkeslerle Rusların Karaçaylılara kaşr
tavır almaları isteniyordu.
1976-1982 yılları arasında Karaçay-Çerkesya Özerk
bölgesinde yayımlanan Rusça "Leninskoe Znamya"
gazetesinde Karaçaylıların güvenilmez, rejime karşı,
vatan haini bir halk oldukları konusunda birçok makale
yazılarak bölgede yaşayan Çerkes, Abaza ve Rusların
bütün Karaçay halkına karşı olumsuz tavır almaları
sağlandı. Sovyet basını da Karaçaylıların rejim düşmanı
ve vatan haini oldukları hakkında asılsız iddialar
yayımlanarak bu propagandaya yardımcı oldu.
Karaçaylılar üzerlerine sürülen bu lekeyi temizlemek ve
siyasi haklarını elde edebilmek amacıyla Azret Orus
önderliğinde "Camagat" adı verilen siyasi örgütü
kurdular. Camagat örgütünün çalışmaları sonucunda Sovyet
resmi makamları 12 Ekim 1943 yılında Karaçaylıların
sürgüne gönderilmeleri ilgili kararın hatalı olduğunu
kabul ettiler ve Karaçaylılara atılan iftiraların haksız
olduğunu Karaçay halkı sürgünden döndükten ancak 32 yıl
sonra, 14 Kasım 1989 tarihinde açıkladılar.
Azret Orus liderliğindeki Camagat örgütü bununla
yetinmedi ve Karaçay'ın Çerkes ve Ruslardan ayrılarak
müstakil özerk cumhuriyet olması yolunda bir mücadele
başlattı. Karaçay Halk Temsilciler Meclisinin 17 Kasım
1990'da düzenlediği kongrede Karaçay Cumhuriyeti ilan
edildi. Ancak bu karar Sovyet hükümeti tarafından resmen
kabul edilmedi. Karaçaylıların bağımsızlık ilan etmeleri
yalnızca bölgede yaşayan Çerkes ve Abazalar arasında
değil, Rus ve Ukrayna Kazakları arasında da gerginlik
yarattı.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte Rusya
Federasyonu sınırları içinde kalan Karaçay-Çerkesya Özerk
Bölgesine Özerk Cumhuriyet statüsü verilmesi de
Karaçaylıların bağımsızlık isteklerini yatıştırmadı.
1992 Ağustos ayı içinde Karaçay Halk Meclisi toplanarak
Rusya'dan bağımsızlık kararı aldı. Bağımsız Karaçay
Cumhuriyetinin meclisini kurma çalışmalarını başlatan
Karaçaylılara ilk destek Çeçen Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Cohar Dudayev'den geldi. Karaçay'a gelerek Karaçayevks
şehrinde halk meclisinin toplantısında bir konuşma yapan
Dudayev, Çeçenlerin her zaman Karaçaylıların yanında
olduklarını bildirdi.
1993 yılından itibaren Karaçay bölgesinde yer alan Rus
köylerinin ahalisi köylerini terk ederek Rusya'ya göç
etmeye başladılar. Boşalan köylere dağlık bölgelerdeki
köylerde yaşayan Karaçaylılar yerleştiler ve birkaç yıl
içinde Karaçay nüfusu Kafkas dağlarından Çerkessk şehri
sınırlarına kadar uzanan bölgeye yayıldı. Doğal nüfus
artışları Çerkes ve Abazalardan fazla olan Karaçaylılar
bölgenin nüfus oranlarını da kendi lehlerine çevirmeye
başladılar. Örneğin 1979-1989 yılları arasında Abaza
nüfusu yüzde 14.6, Çerkes nüfusu yüzde 12.7 artarken
Karaçay nüfusu yaklaşık yüzde 20 artışa sahipti. 1989
sonrası bu durumun Karaçaylıların lehine artarak devam
ettiği gözlemlenmiştir.
1991 yılında kurulan Dünya Çerkes Birliği adlı
teşkilatın Adige, Karaçay-Çerkesya ve Kabardey-Balkarya
Cumhuriyetlerinde yaşamakta olan Çerkeslerin tek
cumhuriyet ve ortak sınırlar içinde toplanarak
Kabardey'den Karadeniz'e kadar uzanan bölgede Adige
devleti kurma çalışmalarına girişmesi Karaçaylılar ile
Çerkesler arasındaki etnik gerilimi artırdı.
Dünya Çerkes Birliği adlı teşkilatın merkezi Çerkeslerin
yüzde on nüfusa sahip olduğu Karaçay-Çerkesya Özerk
Cumhuriyetin başkenti Çerkessk'e taşınarak buradaki
Çerkeslere Adige ve Kabardey-Balkarya Cumhuriyetlerinde
yaşamakta olan Çerkesler tarafından destek verilirken,
Abazaların da Çerkeslerle kaynaşması amaçlandı.
Karaçay-Çerkesya Özerk Cumhuriyetinde Karaçaylılar ile
Çerkes-Abaza-Rus-Kazak etnik grupları arasında henüz
silahlı etnik çatışma yaşanmamakla birlikte, etnik
gerilimin ileride bir çatışmaya sebep olması sürpriz
olmayacaktır.
Kabardey-Balkarya Özerk Cumhuriyetinde Etnik Problemler
Tarih, kültür, etnik köken ve dil açısından
Karaçaylıların bir parçası olan Malkarlılar Sovyet
döneminde Karaçaylılardan ayrılarak suni ve uydurma bir
etnik isim olan Balkar adıyla Kabardey-Balkarya Özerk
Cumhuriyetine bağlandılar. 8 Mart 1944'te Karaçaylılar ve
Çeçen-İnguşlar gibi Kafkasya'dan sürülen Malkarlılar
1957 yılından itibaren Kafkasya'ya dönerek eski
topraklarına yerleştiler. Sürgün sonrasında birçok
köyleri ve dağlardaki yaylaları Kabardeylere verilen
Malkarlılar bu toprakları geri alamadılar. 1991 yılında
kurulan bir komisyon Kabardeyler ile Malkarlılar
arasındaki toprak meselesini çözmek için çeşitli
çalışmalar yaptılar. Bu komisyonunun başkanı olan Ruslar
Boziyev Malkarlılara ait olan toprakların tespit
edilerek geri verilmesi gerektiğini bildirdi. Ancak
komisyonun bu kararı Kabardeyler tarafından kabul
edilmedi.
Kabardeylerle Malkarlılar arasındaki etnik gerilimi
alevlendiren bir başka konu da Kabardey-Balkarya
Cumhuriyetine bir cumhurbaşkanı seçilmesi meselesiydi.
Malkarlıların bu seçime karşı çıkmasına rağmen
Kabardeyler 16 Kasım 1991'de bir kongre düzenleyerek
cumhurbaşkanlığı seçimlerini bir oldu-bittiye getirmek
istediler. Bu gelişmeler sonucunda 17 Kasım 1991'de
toplanan Malkar Halk Temsilcileri Kongresi
Kabardeylerden ayrılarak Müstakil ve Bağımsız Malkar
Cumhuriyetinin kurulduğunu ilan ettiler.
Cumhuriyetlerinin sınırlarını 1944 yılında sürgüne
gönderilmeden önceki sınırlar olarak ilan eden
Malkarlılar Kabardeylerin büyük tepkisi ile
karşılaştılar. Kabardey 10 Ocak 1992 tarihinde
Kabardey-Balkarya
Cumhuriyetinin başkenti Nalçik şehrinde Büyük Kurultay
adıyla bir kurultay düzenlediler. Bu kurultayda
Kabardey'den ayrılarak müstakil ve bağımsız bir
cumhuriyet kurduklarını ilan eden Malkarlılara bir karış
dahi toprak verilmemesi kararlaştırıldı. Kabardey
Cumhuriyetinin kurulduğunun ilan edildiği kurultayda
Kabardey'den Karadeniz'e kadar bütün Çerkeslerin ve
Abhaz-Abazaların bir arada hareket edecekleri
vurgulanırken Malkarlıların 1863 yılında sahip oldukları
sınırlara geri çekilmeleri gerektiği bildirildi.
Kabardeyler Malkar topraklarının yalnızca Kafkas dağları
üzerinde bulunduğuü, kuzeydeki verimli düzlüklerin ise
kendilerine ait olduğunu ileri sürüyorlardı.
Malkarlıların sahip oldukları toprakların sınırlarının
1863 yılında Çarlık Rusya'sı döneminde tespit edildiğini
iddia eden Kabardeyler, Malkarlıların düzlüklerdeki
köylerini terk ederek Kafkas dağları üzerindeki
topraklarına çekilmelerini istediler. Bu duruma bir
çözüm bulmak için Moskova'dan bölgeye gelen bir
komisyonun Malkarlıları haklı bulması sonucunda Kabardey
Cumhuriyeti Meclis Başkanı Yuri Kalmukov, Malkarlıların
dağlara çekilmemeleri durumunda iki halk arasında bir
savaşın çıkacağını açıkladı. 1992 Temmuz ayında, sürgün
dönüşünde Kabardey toprakları içine kurulmuş olan Cangı
Malkar adlı köy 500 kadar silahlı Kabardey tarafından
basıldı ve kanlı olaylar meydana geldi. Rus güvenlik
güçleri çatışmayı zor önlediler. Bu arada ağustos ayında
özel bir ordu kurduklarını ilan eden Kabardeyler
bölgedeki gerginliği yine artırdılar. Özel ordularını
Malkar köyleri arasındaki bir bölgeye yerleştirileceğini
açıklayan Kabardeylere karşılık Malkarlıların
bağımsızlık örgütü "Töre" bunu bir savaş sebebi
sayacaklarını ilan etti.
Kabardey-Balkarya Cumhuriyetinin nüfusunun %45'ini meydana
getiren Kabardeyler, nüfusun % 10'unu oluşturan
Malkarlıların sahip oldukları toprakların cumhuriyet
yüzölçümünün yaklaşık yarısını oluşturmasını kabul
edememektedirler. Ancak Malkar topraklarının büyük
bölümü sarp kayalar ve buzullarla kaplı Kafkas
dağlarından oluşmaktadır. Malkarlıların dağ
eteklerindeki köylerini terk ederek sarp dağlık araziye
yerleştirilmeleri sonucunda ekonomik durumu zaten çok
zayıf olan bu halk iyice açlık ve yoksulluğa mahkum
edilecektir.
Bugün Kabardey-Balkarya Cumhuriyetinde eşit statüye sahip
oldukları iddia edilen Kabardey ve Malkar halkları
arasında tam bir eşitsizlik söz konusudur.
Kabardey-Balkarya
Cumhuriyetinin yüzde 45'ini oluşturan Kabardeyler
Kabardey-Balkarya meclisinin yüzde 70'ine sahiptiler ve
kendi halklarının lehindeki her türlü karar ve kanunu
kolayca çıkartmaktadırlar. Cumhuriyetteki otuz
bakanlıktan yalnızca dördü Malkarlıların elindedir.
İçişleri Bakanlığı ve buna bağlı polis-asker teşkilatı
tamamen Kabardeylerden seçilmiştir. Cumhuriyetin önemli
devlet teşkilatlarının tamamı Kabardeylerin elinde ve
kontrolü altındadır. Malkarlılar arasında işsizlik
kazançları 2 ile 7 Amerikan doları arasındadır.
Malkarlılar sürgüne gönderilmeden önce, 1944 yılı
başlarında 92 köye sahipken, sürgün sonrasında ancak
30'a yakın köy kurabilmişlerdir. Eski Malkar köyleri terkedilmiş ve harabeye dönmüştür.
Malkarlılar Kabardey'den Karadeniz'e kadar Çerkes
devleti kurma ideali peşinde olan Kabardeylerin diğer
Çerkeslerle siyasi, kültürel ve etnik birlik kurmaları
karşısında Karaçaylılar ile siyasi etnik birliği
oluşturma çalışmalarına girdiler. Bu arada Kabardeylerin
baskısı karşısında Çeçenlerin desteğini yanlarında
buldular. Bölgelerinin doğusundaki bazı toprakların
Osetler tarafından işgal edilmesi üzerine Osetlerle
çatışan Malkarlıların yardımına İnguşların koşması
Karaçay-Malkarlılar ile Çeçen-İnguşlar arasındaki
dayanışmayı güçlendirdi.
Malkar Töre teşkilatının çalışmalarından rahatsız olan
Kabardey yönetimi 1996 yılında teşkilatı kapattı ve
yöneticilerini tutukladı.
Kabardey-Balkarya Cumhuriyetinde yaşamakta olan iki bin
civarındaki Ahıska Türkü de Kabardeylerin ağır siyasi,
ekonomik ve etnik baskısı altında yaşamaktadır. Sovyet
hükümeti tarafından verilen topraklar ya da bu
topraklarda yetiştirdikleri ürünler zorla Kabardeyler
tarafından ellerinden alınmaktadır. Bugün Ahıska
Türkleri zaten çaresiz durumunda olan Malkar Türklerinin
himayesine sığınmaktan başka çıkar yol bulunmamaktadır.
Kabardey-Balkarya Cumhuriyetindeki etnik ve siyasi
gerilimin yakın gelecekte çözüme kavuşması zor
görünmektedir.
Kafkasya ve Türkiye
Türkiye dünyanın dikkatini Kafkasya üzerine çekmede ve
Avrupa devletlerinin Kafkasya'ya yardım etmelerini
sağlamada özel bir sorumluluğa sahiptir. Türkiye
Kafkasya ülkelerine yardım edebilecek bir kapasiteye ve
bu işte geniş çıkara sahip olmanın getirdiği bilinçle
Kafkasya'da ikinci derece politikalar oynamamalı ve
Rusya yüzünden sorumluluklarından vazgeçilmemelidir.
Rusya ile sahip olduğu 500 yıllık komşuluk tecrübesiyle
Türkiye, Amerika ve Avrupa'yı Kafkasya'ya yönlendirmede
önderlik yapmalıdır.
Kafkasya ve Kafkas ötesinde yer alan devlet ve devlet
olmayı arzulayan özerk cumhuriyetlerin hiç biri tamamen
demokratik yapıda ve istikrar içinde değildir. Bölgedeki
devlet ve özerk cumhuriyetler kendi askeri güçleri
üzerinde siyasi kontrol ve otorite sağlayamamaktadırlar.
Örneğin Çeçenistan'da meydana gelen terörist girişimler
ve adam kaçırma olayları devlet başkanı Aslan
Mashadov'un diğer silahlı gruplar üzerinde henüz kontrol
sağlayamadığını göstermektedir. Kafkasya'da büyük
devletleri de içine çekebilecek bir savaşa sebep
olabilecek tehlikeli denetim dışı gruplar vardır.
Silahlı kuvvetler üzerinde etkili kontrolün olmaması
bölgesel etnik çatışmaların yayaılmasına imkan
vermektedir.
Rusya Kafkasya'daki eski nüfuzuna kavuşmak için
istikrardan değil, tam aksine istikrarsızlıktan ve etnik
çatışmalardan medet ummaktadır. Rusya hükümetinin etnik
ilişkilerinden sorumlu komitesinin başkanı, Başbakan
Yardımcısı Sergey Şahray'ın 1993 yılı başlarında verdiği
bir demeçte "Rusyanın toprağı olan Kafkasya'da silahın
gücünü göstereceklerini" açıklaması Rusya'nın Kafkasya
politikasına ışık tutmaktadır. Rusya'nın Kafkasya'daki
etnik çatışmalarda tarafsız arabulucu olamayacağını
belirten Şahray'ın "Biz burada uzlaşma arayışı içinde
değil, düzen arayışı içindeyiz" şeklinde ifadesi
Rusya'nın Kafkasya'ya müdahale için etnik çatışmalardan
ve istikrarsızlıktan yararlanmayı planladığı
göstermektedir.
Moskova'nın istikrarsızlık yaratma ve şiddet kullanarak
nüfuz elde etme politikası karşısında Türkiye'nin
Kafkasya konusunda yeni jeopolitik ve jeostratejik
politikalar belirlemesi gerekmektedir. Türkiye Kafkasya
halklarını her yönüyle yakından tanımak ve aralarındaki
etnik, tarihi, sosyo-kültürel ilişki ve akrabalıkları
ayrıntılı bir biçimde analiz ederek değerlendirmek
zorundadır. Bu bakımdan Türkiye'nin Kafkasya konusunda
masa başı araştırmacılarına değil, bölgeyi her yönüyle
gerçekten tanıyan ve etnik, sosyo- kültürel yapısını
değerlendirebilen gerçek "bölge uzmanları"na ihtiyacı
vardır. |
|
|
|
|
|
|
|