Çerkesler Çarlık Rusya’sının
uyguladığı yayılmacı politikaların bir sonucu olan
savaşlarda yenilgiye uğrayarak, 1864’lü yıllar öncesi ve
sonrasında anavatanları Kafkasya’dan zorla koparılıp
Osmanlı topraklarına sürgün edildiler. Söz konusu yıllar ve
1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sonucunda Düzce’de yaklaşık
olarak 13 bin 500 Çerkes (**) ve 6 bin Abaza iskan
edilmiştir. İkinci Abdülhamit döneminde (1876-1908)
nüfusu 36 bin civarı olan Düzce’de büyük bir nüfus
hareketinin yaşandığı görülmektedir. Vital Cuinet adlı
Fransız’ın 1891-1894´de Paris'te dört cilt olarak
yayımlanan “La Turquie d´Asie” adlı eserinin Bursa ve
Kastamonu’yu anlatan cildinde Düzce’ye bağlı 133 köy
gözükmekte ve genel nüfus 34 bin 691 olarak
verilmektedir. 1884-1885’de Doğu Cephesi'ndeki savaşları
anlatan “Başımıza Gelenler” kitabının yazarı Mehmet Arif
Bey, 1885-1886 senelerinde adliye müfettişi olarak
teftiş ettiği Düzce’den kitabında şöyle bahseder, “Bu
kazada, hemen çoğu çeşitli Kafkas kabilelerinden olmak
üzer 35 bin kadar nüfus var.”
Düzce Çerkesleri ile ilgili bugüne kadar yayınlanmış
ciddi bir çalışma elimizde bulunmamaktadır. Sözün uçup
gittiği yazının ise hep bir bilgi olarak kaldığı
gerçeğinin farkına varmak için elbette bu kadar
beklememek lazımdı. Tarihçi Will Durant tarihin değeri
ile ilgili olarak; “tarih her şeyden önce bir mirasın
işlenmiş şeklidir. Gelişmişlik ise bu mirası muhafaza
etme, geliştirme, istifade etme ve sonra daha zengin bir
şekilde gelecek nesle bırakmadır” değerlendirmesini
yapar. Bizimde amacımız, bugüne kadar hep merak edilen
ve sağlıklı bir cevabı bulunamayan, Çerkeslerin Düzce’ye
iskanı ve kurdukları köyler hakkında araştırma yaparak,
edindiğimiz bilgileri bir bütün içinde değerlendirip
basit bir anlatımla bilgilerinize sunmaktır. Araştırma
ve incelemelerimiz pek çok açıdan yeterli olmayabilir ki
buda doğaldır. Konuyu daha etraflı işlememizi sağlayacak
iskan yıllarına ait bilgi ve belge eksikliği had
safhadadır.
1864 Çerkes sürgünü ile anavatanları Kafkasya’dan
koparılarak Osmanlı topraklarına sürülen ve büyük bölümü
Rumeli’de iskan edilen ancak 1877-1878 Osmanlı-Rus
harbinin sonucunda Hıristiyan Batılı devletlerle
Rusya’nın Çerkesleri Rumeli’den çıkarmak için Osmanlı
devletine yaptıkları baskılar neticesi ikinci bir göçle
Rumeli’den çıkartılarak Ortadoğu ve Anadolu’ya
serpiştirilen Çerkeslerin yaşadıkları insanlık dramını
anlatan yada bu konuya değinen mevcut kitap ve
kaynakların hiçbirinde Düzce’deki iskan ile ilgili
aydınlatıcı bilgi bulmak mümkün olmamaktadır. Dünyanın
en önde gelen arşivleri arasında yer alan Osmanlı
arşivlerinin Çerkeslerin sürgünü, göçü ve iskanı ile
ilgili yüzlerce belge barındırdığını tahmin
edebiliyoruz. Son dönemlerde Osmanlı Arşivlerindeki
dokümanların tasnifi neticesi ortaya çıkan belgeler bunu
desteklemektedir. Temennimiz bu belgeleri bilgimize
sunacak bilimsel çalışmaların çoğalması ve özelde
Düzce’deki iskanla ilgili bilgilere ulaşabilmektir.
Düzce’de iskan edilen Çerkes ve Abaza nüfusu için
yukarıda verdiğimiz yaklaşık rakamlara, 1898 Kastamonu
Vilayeti Salnamesi'nin köy nüfusları ve hane sayıları
ile ilgili verilerini gözden geçirdiğimizde (Özellikle
iskan sırasında ve iskandan sonra bazı Çerkes ailelerin
bölünmüş ailelerine kavuşmak isteği, hastalıklar,
ekonomik sıkıntı v.b. nedenlerle yerleştikleri yerleri
kısa süre içinde terk etmelerini de göz önünde
bulundurarak) ulaşabilmekteyiz. İskan yıllarında Düzce
ovasında kurulan Çerkes köylerini derlemek için, daha
önce bu konuda yapılan araştırmaları dikkate alarak bir
saha çalışması ile köylerin yaşlıları ve bu konuda bilgi
sahibi gençleriyle görüşüp topladığımız bilgileri bir
tablo haline getirdik. Çerkeslerin Kafkasya’dan sürgünü
ile ilgili kaynak kitap ve dokümanları tarayarak Düzce
özelindeki bilgilere ulaşmaya çalıştık. Yetersizlikler
ve eksiklikler için anlayış bekliyor ve yapılabilecek
her türlü katkıyı değerlendirmeye hazır olduğumuzu ifade
etmek istiyoruz. Çalışmamız inşallah bu konudaki boşluğu
dolduracak daha güzel çalışmalara öncü olur.
Elimizdeki kaynaklar vasıtasıyla o yıllarla ilgili bir
durum tespiti yapacak olursak 1864 yılında yayınlanan
yeni vilayetlerin teşkili nizamnamesi ile Düzce’de
Kastamonu Vilayeti'ne bağlı Üçüncü Mutasarrıflık Devri
başlamıştı. Bu dönemde Düzce, Bolu Mutasarrıflığı'nın
Göynük kazasına bağlı bir nahiye idi daha sonra 1871
yılında Düzce Göynük'ten ayrılarak müstakil kaza oldu.
|
(1864-1908) Kastamonu Vilayeti, Bolu
Mutasarrıflığı’na bağlı dönemi gösterir harita
(1967 Bolu İl Yıllığı) |
Kafkasya’dan küçük gruplar
halinde göçmenlerin gelmeye başlaması 1858 yılında
Rusların Kuban nehrinin güneyindeki ovada ve dağlara
uzanan toprak şeridinde oturan Nogay ve Çerkes
kabileleri sıkıştırmaları ve bölgeyi ele geçirmeleri ile
başlamıştır.1858 yılının Kasım ayı ile 1859’un aralık
ayı arasında İstanbul’a hatırı sayılır sayıda göçmen
gelmiştir. 1858’den önceki yıllarda da göçler olduğuna
dair Başbakanlık arşivlerinde belgelerin mevcut olduğu
bilinmektedir.
Düzce ovasındaki ilk iskanlarla ilgili edindiğimiz
bilgilerse şu şekildedir. Düzce şehir merkezinin
batısında 7 km uzaklıkta bulunan İstilli Köyü (Yedigey,
Kanoko Habl) sakinlerinin bugünkü Adigey Cumhuriyeti'nin
başkenti Maykop’un yaklaşık 160 km kuzeydoğusundaki
Armavir şehrine 25 km mesafede ve Kuban nehri kıyısında
bulunan Konokovo yerleşim biriminde yaşadıkları, 1854’lü
yıllardaki Rus işgali nedeniyle verdikleri kayıplar ve
uygulanan baskı politikaları neticesinde köyleri Kanoko
Habl’de barınamaz hale geldikleri ve sonuçta bir kısmı
civar köylere giderken bir kısmının da zorunlu olarak
Osmanlı topraklarına göç ettikleri, köy yaşlılarından
dinlenerek kayıtlara geçirilmiş ve bugüne
ulaştırılmıştır.
Kafkasya’daki köyleri bugün tamamen Kazak nüfusun
yaşadığı bir yerleşim birimidir. Çerkeslerin Besleney
kabilesine mensup olan köylüler Pşı Kanoko Adilgeri (Rus
belgelerine göre Kinyaz Kanoko Adilgeri) önderliğinde
Düzce’ye gelerek, Osmanlı padişahınca verilen tapu
senediyle bugünkü İstilli köyünü kurdular. Aynı kafilede
yer alan Pşı Anjoko Rıza Bey’de mahiyetiyle Develi
köyünü (Anjokuey, Besni habl) kurdu. Düzce şehir
merkezinin doğusunda 10 km uzaklıkta bulunan Muncurlu
köyüde (Azobekey, Hatxı habl) büyük ihtimalle 1859’lu
yıllarda, Kafkasya’nın aynı bölgesinden Rus işgali
nedeniyle zorunlu olarak göç eden Besleney kabilesine
mensup Çerkesler tarafından kurulmuştur. Düzce şehir
merkezinin güneybatısında 18 km uzaklıkta bulunan
Sarıdere Köyünün (Aşebey, Kabardey habl) kuruluşu da
Kafkasya’nın aynı bölgesinden zorunlu olarak göç eden
Kabardey kabilesine mensup Çerkesler tarafından 1860’lı
yıllarda gerçekleştirilmiştir.
21 Mayıs 1864 tarihinde iki asır devam eden Rus-Kafkas
savaşları Çerkeslerin mağlubiyeti ile sonuçlanınca,
insanlık tarihi 1863’ün sonbaharı ile 1864 yılının kış
ayları arasında Çerkes halkının %90’ının
anavatanlarından sürülmelerine tanıklık etti. Bu
yıllarda yurtlarından sürgün edilen Çerkesler deniz
yoluyla, Kafkasya’nın, Taman, Tuapse, Anapa, Soçi, Sohum,
Batum limanlardan gemilere bindirilip Osmanlı
Devleti'nin Trabzon, Samsun, Sinop, İstanbul, Varna,
Burgaz ve Köstence limanlarında indirildi. O yıllarda
Karadeniz sahillerine indirilen göçmenlerin bir kısmının
bugün Düzce’ye bağlı bir ilçe olan Akçakoca’nın
sahillerinde toplanarak, buradan iç kesimlerdeki en
yakın ve en uygun yerleşim yeri olan Düzce’de iskan
edildiklerine dair bilgiler vardır. Düzce merkeze bağlı
Sarayyeri köyüne pek çok ailenin Akçakoca yolu ile
geldiği söylenir. Anlatıldığına göre aileleri taşıyan
gemi limana yanaşınca seyir için Akçakoca limanına yerel
halktan gelenler olmuş. Bu meraklı kalabalığı gören
Hakuyko adındaki bir Çerkes her ne his ve düşünce içinde
ise gemiden atlayıp sahile çıkmış ve “biz seyirlik
miyiz” diyerek herkesi kovalamış.
Karadeniz kıyılarında Trabzon, Samsun ve Sinop
limanlarına indirilen göçmenlerin bir bölümü iç
kesimlere gönderilmeye çalışıldı. 1862 yılında kurulan
“Muhacirin Komisyonu” göçmenlerin iskan edilecekleri
yörelere “İskan-ı Muhacirin Memuru” gönderiyordu. 1864
yılında bu memurlar Kastamonu Vilayeti, İzmit ve Bolu
Sancakları'na da gönderildi. İskan memurlarının görevi,
bulundukları yerlerdeki boş ve devlete ait uygun
arazileri tespit ederek göçmenlere dağıtmaktı. O
yıllarda Düzce’nin Kastamonu Vilayeti Bolu Sancağı'na
bağlı bir kaza olması, İzmit Sancağı'na olan yakınlığı
ve iskanla görevlendirilen memurların bu merkezlerde
çalışması sebebi ile hatırı sayılır miktarda göçmene ev
sahipliği yapmıştır.
1869 yılına ait Kastamonu Vilayeti Salnamesi'nde Düzce
için; “Kasaba-ı mezküre, Akçaşehir’in müdüriyet merkezi
olup, Vilayetin cihet-i garbisinde, 69 saat mesafede düz
bir ovada vaki bir muntazam kasaba olarak, oralarda
külliyetli muhacirin-i Çerakese iskan olunmak hesabıyla
Kasaba-ı mezküre günden güne imar olunmakta ve kesb-i
cesamet eylemektedir” denmektedir. Buradan anlaşıldığı
üzere 1864 Çerkes sürgününden sonra Anavatanlarından
sürülen Çerkeslerin bir bölümü de bu yıllarda Düzce
ovasında iskan edilmeye başlanmıştı. Osmanlı devlet
yönetiminin belirlediği iskan bölgelerine yerleştirilen
Çerkes göçmenlere tapuları da verilmiş ancak başka
yerlere göç etmeleri hatta Kafkasya’ya geri dönmeleri
yasaklanmıştır.1870 yılında Günbaşı köyünde iskan
olunan, Çerkes muhacirlerinden Habis bin Kocaş’a verilen
tapu senedi araştırmamızın ekinde bilgilerinize
sunulmuştur.
|
Tapu
Senedinin Orijinali |
(OSMANLICA)
(Sultan Abdülaziz’in tuğrası)
solda: Arz-ı mîrî
sağda: Tapu senedi
"Sebeb-i tasdîr-i tewqî’-i humayun oldur ki"
Bolu Sancağında Düzce Kazasına tabi Bakras? Karyesinde
açık tarla dimekle, tarafları Rehusegün? ve İshak ve
İmam Halil tarlaları ile mahdud tahminen üç dönüm
mikdarı bila sahib yoz ve hali mahalli müceddeden açub
ziraat itmek üzere muhacirînden Habis bin Kocas ruhsat
istid’asında olduğuna ve bu makule yoz ve hali
mahallerin taliblerine ihale ve tefwîzi i’mar-ı beldeden
kesir ziraati mucib olacağına binaen mahall-i mezkûr
ba’dezîn merkûm tarafından zapt ve idare olunmak üzere
nizamı vechile bir kıt’a sened i’tası mahallinden ba
mazbata inha ve iltimas kılınmış ve Defterhane-i
Hakani’de mahalline kayd ve imla olunmuş olmasıyla ber-muceb-i
nizam mahall-i mezkurı i’mar itmek ve sene be sene a’şar-ı
şer’iyyesini me’murı tarafına tediye eylemek üzere
merkûmun tasarrufuna izin virildiğini müş’ir işbu sened
yedine i’ta kılındı.
Fi 15 Safer sene 1286
(TÜRKÇE)
(Sultan Abdülaziz’in tuğrası)
solda: Kamu arazisi
sağda: Tapu senedi
"Padişah imzasının konmasının sebebi odur ki"
Bolu Sancağında Düzce Kazasına bağlı Bakras? Köyünde
açık tarla denilen, etrafı Rehusegün?, İshak ve İmam
Halil tarlaları ile çevrili tahminen üç dönüm kadar
sahipsiz yoz ve boş yeri yeniden açarak ziraat yapmak
üzere muhacirlerden Habis bin Kocas ruhsat talebinde
olduğuna ve bu gibi yoz ve boş yerlerin isteklilerine
ihale edilip bırakılması, beldenin imarı yanında ziraat
faaliyetini canlandıracağından dolayı, adı geçen yerin
şu andan itibaren anılan kişi tarafından sahiplenilip
kullanılması için, nizamına uygun olarak düzenlenen bir
sened verilmesi yerinden bildirilmiş, bunun üzerine
Defterhane-i Hakani’de (Tapu Sicili’nde) yerine kayıt
konmasıyla, kanun gereği imar etmek ve her sene şer’i
öşürlerini memuruna vermek üzere adı geçen şahsın
tasarrufuna izin verildiğini bildiren işbu sened eline
verildi.
Sene 1870
Tapu Negoer Fethi Güngör tarafından transkribe edilerek
sadeleştirilmiştir.
“O dönemde muhacirler için köyler inşa olurken,
çocuklarının eğitilebilmeleri için mektep yapılması
gündeme gelmiş ve 1866 yılında Düzce Üskübü’de bir
mektep inşa edilmişti.”(Saydam,1997: 176) 1869 yılında
Batum'da iskan edilen Çerkes Hacı Bata Bey’in arazisinin
verimsizliği yüzünden Düzce’nin Gümüşova denilen
mahallinde iskan edilmeyi istediği
görülmektedir.(Saydam,1997: 171-172) Anlaşılacağı üzere
bugün Hendek ilçesine bağlı Beylice Köyü (Hacıbatbey) o
yıllarda kurulan bir Abaza köyüdür.
1877-1878 Osmanlı Rus harbi sonunda imzalanan
Ayastefanos ve Berlin antlaşmalarına, Rusya tarafının
ısrarı ile Çerkeslerin Rumeli’den çıkarılarak Osmanlı
Rus sınırlarından uzak yerlere gönderilmeleri maddesi
kondu. Böylece Rumeli’ye 1859-1876 yılları arasında
yerleştirilen Çerkesler, bir kez daha yerlerinden
edilerek Anadolu içlerine ve Ortadoğu’ya zorunlu olarak
göç ettirildiler. Çerkesler Anadolu’ya iki yol takip
ederek geçmişlerdir. Birinci grup İstanbul üzerinden
Anadolu’ya geçerken diğer grup Varna, Ahyolu Bergosu,
Tekirdağ, Dedeağaç ve Selanik gibi Rumeli sahilindeki
liman ve iskelelerden Anadolu’ya geçmiştir.(İpek, 1999:
172)
Samsun ve Sinop limanlarında biriken Çerkesler Ankara ve
Kastamonu Vilayetleri ile Bolu ve Canik sancaklarına
gönderilmişlerdir. “Ağustos 1878’den itibaren Samsun ve
Sinop iskelelerinin Çerkes muhacirlerle dolması üzerine
Akçaşehir (Akçakoca), Amasra, Bartın, Ereğli, İnebolu ve
Ünye gibi Karadeniz’in diğer iskelelerine de muhacir
sevk edilmiştir. 4 Mayıs 1878 tarihine kadar Ahyolu
Bergosu’ndan Bartın da iskan edilmesi için vapurlarla
taşınacak muhacirlerden dörder bininin Sinop, İnebolu ve
Akçaşehir’e (Akçakoca) üç bininin de Ereğli’ye
taşınmasına karar verildi.”(İpek,1999: 38-39) 1878’de
Akçakoca da bulunan Çerkes göçmenler arasında bazı
hastalıkların arttığı ve burada memleket tabibi ve ilaç
olmadığından, Kastamonu Vilayeti yetkililerinin
merkezden tabip, eczacı ve ilaç talebinde bulundukları
bilinmektedir.
Bugün Akçakoca ilçesine bağlı bulunan Hasançavuş köyü
sakinleri o yıllarda Kızılkese mevkiinden karaya çıkarak
Zıkoji lakaplı Hasan Çavuşun önderliğinde köylerini
kurmuşlardır. Çerkeslerin Jane kabilesine mensup olan
köy sakinlerinin büyük bölümü çeşitli sebeplerden ötürü
1900’lü yılların başlarında Düzce’deki akrabalarının
yanına göç etmişlerdir.
Tahmin edilebileceği üzere 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi
sonrası Düzce’de iskan edilen Çerkeslerin Düzce’ye
İstanbul ve İzmit Sancağı üzerinden karayolu ile,
Rumeli’nin yukarıda bahsi geçen limanlarından gemilere
binerek Akçakoca ve Ereğli kıyıları vasıtasıyla, Samsun
ve Sinop gibi Karadeniz limanlarından, Kastamonu
Vilayeti Bolu Sancağına sevk edilerek ve iskan
edildikleri diğer yörelerden sonradan kendi istekleri
ile (Düzce’deki akrabalarına yakın olmak, yerleştikleri
yere uyum sağlayamama ve arazi şartlarının uygunsuzluğu)
gelerek iskan edildikleri düşünülebilir.
O dönem Kafkasya cephesinde de Osmanlı Rus harbi
sürerken 17 Ağustos 1877’de Osmanlılar Sohum’da
Abazaları da gemilere dolarak gitmeye hazırlandığında
Rus orduları Sohum'a ulaşmıştı ve bu bindirme işlemine
hiçbir engellemede bulunmadılar. Aksine durumdan
memnundular… Savaşın Osmanlı için yenilgiyle
neticelenmesinden sonra vatanlarında kalan Abazaların
çoğuna Osmanlı ile işbirliği yaptıkları gerekçesiyle
baskı, yıldırma ve iç bölgelere göç ettirme politikası
uygulandı. (Berzeg,1996: 162-163) Neticede Abazaların
%70’i 1878 ve izleyen yıllarda vatanlarından edildi.
İstanbul’a gemilerle gelen Abaza göçmenlerin büyük bir
bölümü de Adapazarı ve Düzce kazalarında iskan
edilmişlerdir.
1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sonrası Düzce de iskan
edilen Abazaların çoğunluğunun gemilerle sevk
edildikleri İstanbul’dan karayolu ile yada vapurlarla
ulaştırıldıkları İzmit Sancağından Adapazarı üzeri ile
ve Sohum limanından bindirildikleri gemilerin yanaştığı
yakın kıyı kasabaları yada limanlardan (Sinop, Ereğli,
Akçakoca, Kefken) Düzce’ye geldikleri düşünülebilir.
O yıllarda arazi tahsisi ile ilgili talimatların bir
kısmında göçmenler için tahsis edilecek arazilerin
verimli ve düzayak yerlerde olması istenmekteydi. 1864
yıllarında Düzce’deki iskanda bu nitelikteki araziler
önemli ölçüde dolmuştu. “1864 de ve 1867 yıllarında
gelen Abaza göçmenleri (daha önce yer kalmadığı
bildirilmiş olan ) İzmit Sancağına bağlı Düzce Adapazarı
kazaları ile merkez kazasında iskan edilmişlerdi. (Muh.
D. 758/38-1 de no:185, Ayn.Def. 1136 da 17 B 1284 ve
1441 de 2 Ra 1286 tar. tez. Buralarda arazi kalmadığı
Muh. D. 761/38-4 de 10 S 1281 ve 21 Ca 1281 tarihli
yazıda belirtilmişti.)” (Habiçoğlu,1993: 155)
Abaza göçmenlerin daha ziyade ova düzlüğünü değil de
yüksek ve ormanlık alanları tercih etmiş olmaları
kendilerine bu nitelikte arazi tahsis etmeyi o yıllarda
kolaylaştırmış olabilir. 1877-1878 Osmanlı Rus harbi
sonrası yaşanan ikinci göçte daha önce dolduğu ifade
edilen yerlerin (O yıllarda genellikle bataklık ve
ormanlık olan Adapazarı, Düzce, Manyas ovaları) iskana
tekrar açıldığı bu yıllarda yapılan yerleşimlerden
anlaşılmaktadır. Bu göç dalgası ile birlikte bataklık ve
elverişsiz sahalarında iskana açılması ile bu sağlıksız
alanlar üzerinde kurulan yerleşim birimlerinin bir kısmı
kısa sürede hastalıklardan kırılmış ve neticesinde
aileler çevre köylere ve şehir merkezine
dağılmışlardır.1864-1876 yılları arasında Düzce de iskan
edilen Çerkeslerin özellikle şehrin merkezine göre
güneyde kalan düz arazilerle, ova düzlüğü ile güneydeki
yükseltilerin birleştiği alanlara daha yoğun olarak
yerleştikleri ve şehrin kuzeyinde nispeten ovaya göre
daha yüksek düz arazilere de yoğun olmamakla birlikte
yerleştikleri bilinmektedir. 1877-1878 yılları ve
sonrasında iskan edilen Çerkesler de özellikle şehir
merkezine çok yakın alanlarda ve şehri bir daire
şeklinde genişleyerek kuşatacak şekilde kuzey,güney ve
doğu istikametlerinde yerleşmişlerdir.
Düzce’de genel olarak tamamına yakını 1877-1878 Osmanlı
Rus harbi sonrası Abazalar ovadaki düz arazilerden
ziyade şehir merkezine göre güneydoğu,güneybatı ve batı
istikametlerinde ova ile yükseltilerin birleştiği
alanlarla, yüksek ve ormanlık kesimlerde iskan
edilmişlerdir. Düzce şehir merkezindeki Çerkes yerleşimi
ise özellikle Cedidiye mahallesinde yoğunlaşmıştır.
O yıllarda Çerkeslerin Osmanlı topraklarında iskanında
güdülen amaçlar arasında; Ziraatla uğraşan sayısının
arttırılması ve bataklık bölgelerin iyileştirilmesi,
Hıristiyanların çoğunlukta olduğu bölgelerdeki Müslüman
nüfusun arttırılması ve devlet otoritesinin zayıf olduğu
bazı iç bölgelerde Osmanlının kalbi İstanbul’u korumaya
alacak tampon bölgeler oluşturulmasını sayabiliriz.
Düzce özelinde bu amaçların ne denli ön planda
tutulduğunu anlayabilmek için elimizde vesika olmamakla
birlikte sadece tahminde bulunulabilir. Düzce’ye en
yakın yerleşim birimlerinden biri olan “Adapazarı’na
gönderilen Çerkesler 40 bine ulaştığında şehirdeki
Hıristiyanlar İstanbul’daki İngiliz elçiliğine
temsilciler göndererek durumlarından yakındılar. Elçi
Layard Osmanlı Dışişleri Bakanlığına 20 gün arayla iki
kez resmi yazı göndererek Adapazarı’na Çerkeslerin
yerleştirilmesinin önlenmesini istedi. 1871’den sonra
Düzce’nin arz ettiği ticari önem dolayısıyla Rum ve
Ermeni gibi azınlıklarda Düzce’ye yerleşmişler ve hatırı
sayılır nüfus sayılarına ulaşmışlardı. Çerkes
göçmenlerin Çanakkale, Biga, Bandırma, Balıkesir, Bursa,
İzmit, Adapazarı, Düzce yörelerinde İstanbul’u yarım ay
şeklinde bir koruma çemberine alacak şekilde
yerleştirilip İstanbul’a çıkan yolların kontrol altına
alınarak denetimin sağlanması isteğini dillendirmek
sanırız kahinlik olmaz. Her ne kadar göçmenlerle ilgili
bu tip siyasete dayalı hesapların o dönemlerde
uygulandığı düşünülse de Osmanlı hükümetinin Çerkes
göçmenlere kucak açarak sağlamış olduğu uygun yerleşim
imkanı ve sosyal, ekonomik yardımlarla ilgili pek çok
vesikada mevcuttur.
Çerkes göçmenlerinin yerleştirildikleri araziler o dönem
şartlarında fazla verimli değildi. Ancak tarımda kat
edilen teknolojik gelişmeler zamanla bu arazilerin
değerlenmesini sağladı.
Günümüzün en değerli tarımsal toprakları olarak görülen
ancak o yıllarda düzlüğü büyük ölçüde batak ve
yükseltileri orman olan Adapazarı, Düzce gibi ovalara
yerleşen göçmenler sağlıklarını tehdit eden sivrisinek
ve diğer haşere türleri ile ve bunların sebep olduğu
hastalıklarla mücadele ettiler. Düzce’deki Çerkeslerin
bugün çok değerli olan bu arazilerin büyük kısmını ne
pahasına ve ne amaçlar uğruna elden çıkarttıkları bu
araştırma dışında incelemeye değer sosyal bir olgudur.
Günümüzde o yıllarda şehir merkezine yakın kurulan
Çerkes köyleri zamanla şehir ile birleşerek mahalle
olmuş yada mücavir alan sınırları içine dahil
edilmiştir. Kiremitocağı, Uzunmustafa 1986 yılında,
Aziziziye 1990 yılında, Karahacımusa da 2000 yılında
belediye sınırları içine alınarak mahalle oldu. 1963
yılı imar planına göre Esen ve 1985 yılı imar planına
göre de Bostanyeri, Beslanbey, Sarayyeri, Çamköy mücavir
alan kapsamına alındı. Düzce ovasında Çerkeslerin
yerleştiği alanların yerel olarak ifade edilişi
şöyledir; Düzce şehir merkezinin güneyinde kalan ve ova
düzlüğünden güneydeki dağ yükseltilerinin yamacına kadar
uzayan alandaki Çerkes köylerinin oluşturduğu kısıma “Mezç’ağ”.
Mezç’ağın kuzeyinde kalan ve şehir merkezinin doğu,batı
ve kuzeyindeki ova düzlüğünde bulunan köylerin
oluşturduğu kısma “Kucur”. Şehir merkezine de “Şahar”
denilir.
Düzce ovasında Çerkes ve Abazalar tarafından kurulan
köyleri elimizdeki mevcut bilgiler ışığında,1898
Kastamonu Vilayeti Salnamesini esas alarak derledik.
Köyler tablosunda belirtilen hane sayılarından da
anlaşılacağı üzere günümüzde bu köylerin büyük bir kısmı
Çerkes köyü olma hüviyetini kaybetmiştir. İskan
yıllarındaki kurulan ve 1898 Kastamonu Vilayeti
Salnamesinde kaydı olan Hatiphacıibrahim köyü (Açuen
habl) hastalıklar ve harbe gidenlerin geri dönmemesi
neticesi 1930’lu yıllarda 6-7 haneye düşerek Aydınpınar
köyüne (Şaguc habl) katılmıştır. Düzce ovasının birçok
yerinde Çerkes hanelerin oluşturduğu ve kayıtlara
geçmeden dağılan yerleşim ünitelerinin olduğuda
bilinmektedir. Bunlardan en bilineni bugünkü Çocuk
Esirgeme Kurumunun arkasında Karaca deresi kıyısında
yerleşimi olan Şeveş'u hable idi.
1999 yılı aralık ayında yapılan yasal düzenleme ile
Düzce il statüsüne kavuşmuştur. Öncesinde Bolu iline
bağlı olan Akçakoca, Cumayeri, Çilimli, Gölyaka,
Gümüşova, Yığılca ilçeleri ve yasal düzenleme ile ilçe
yapılan Kaynaşlı ilçesi Düzce’ye bağlanmıştır. Bugün
Düzce İline bağlı, merkez ilçe ile birlikte 8 ilçe, 11
belediye (3 tanesi merkez ilçeye bağlı belde
belediyesi.) ve 302 köy vardır. Düzce ovası Kuzey
Anadolu fay kuşağındaki yer hareketlerinin etkisiyle
oluşmuş genç bir çöküntü havzasıdır. Kabaca kare biçimli
olup doğu-batı boyutu 23 km, kuzey-güney boyutu ise 20
km kadardır.Düzce ovası ve etrafını çeviren
yükseltilerde 220 köy bulunmaktadır. Bu köylerin 117
tanesi Merkeze bağlı köylerdir.
12 Kasım 1999 İzmit-Gölcük ve 17 Ağustos 1999 Düzce
depremleri sonrasında, özellikle şehir merkezinde oturan
hanelerden köyde yeri olan pek çok aile ya mevcut
evlerine yada yeni yaptırdıkları evlere taşınmışlar ve
böylelikle deprem sonrasında Çerkes köylerindeki hane
sayılarında artış gözlenmiştir. Örnek verecek olursak
Bostanyeri (Arapçiftliği) köyüne deprem sonrasında 40’a
yakın Çerkes hane yerleşmiştir.
Düzce Çerkeslerin de sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik
değişimin incelenmesi, sosyal ve demografik bilgilerin
derlenmesi ancak bilimsel bir çalışma kapsamında değer
ifade eder. Bu konuda herhangi bir yetkinliğimiz
olmadığı için çalışmamızda bu konuya girmeden sadece
böylesi bir çalışmada faydalanılabileceğini düşündüğümüz
bazı bilgilere yer vermeye çalıştık.
1864 Sürgünü ve zorunlu olarak yapılan göçlerden sonra
Çerkesler yaklaşık yüzyıl kadar, diğer kültürlerle
iletişimin az olduğu dışa kapalı köy yaşantılarında
geleneklerini, kimliklerini koruyabildiler. Köyden köye
mızıka sesleri yankılandı, kızlı erkekli kafileler
halinde köyden köye düğünlere gittiler. Fakat 2. Dünya
savaşından sonra bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de
hızlı bir sosyal ve ekonomik değişim ve nüfus
hareketinin başlamasıyla birlikte Çerkes köyleri de
çözüldüler ve kentlere yöneldiler, köyden çıkınca toprak
önemsiz hale geldi, kentleşmenin artmasıyla orantılı
olarak hızlı bir kültür ve kimlik değişimi yaşandı.
Kentlerde geçmişini bilmeyen, kültürüne yabancılaşmış
kuşaklar yetişti ve bu güne gelindi. Çerkeslerin tarihte
yaşadıkları sürgün, göç gibi toplumsal yaşamlarını
derinden etkileyen olumsuzluklara göğüs gererek zorlu
yaşam koşullarına alışmışlarını sağlayan yegane unsur,
birbirlerine destek olmaları, acılarını sıkıntılarını
paylaşarak güç birliği yapmaları ve onlara her türlü
güzel vasıfları kazandıran kültürlerine sahip
çıkmalarıydı. Günümüzde bu unsurların ne denli
korunabildiği bizce gözlenmeye muhtaçtır.
Araştırmamızın ortaya koyduğu ve günümüze kadar yaşayan
kültürel değerlerin, yitirdiğimiz bir geleceğe
dönüşmemesi temennisiyle... |