...................
...................
ÇERKESLERİN DÜZCE’DE İSKANI

Nejat Özsoy

                         
 
...................
 
 

Çerkesler Çarlık Rusya’sının uyguladığı yayılmacı politikaların bir sonucu olan savaşlarda yenilgiye uğrayarak, 1864’lü yıllar öncesi ve sonrasında anavatanları Kafkasya’dan zorla koparılıp Osmanlı topraklarına sürgün edildiler. Söz konusu yıllar ve 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sonucunda Düzce’de yaklaşık olarak 13 bin 500 Çerkes (**) ve 6 bin Abaza iskan edilmiştir. İkinci Abdülhamit döneminde (1876-1908) nüfusu 36 bin civarı olan Düzce’de büyük bir nüfus hareketinin yaşandığı görülmektedir. Vital Cuinet adlı Fransız’ın 1891-1894´de Paris'te dört cilt olarak yayımlanan “La Turquie d´Asie” adlı eserinin Bursa ve Kastamonu’yu anlatan cildinde Düzce’ye bağlı 133 köy gözükmekte ve genel nüfus 34 bin 691 olarak verilmektedir. 1884-1885’de Doğu Cephesi'ndeki savaşları anlatan “Başımıza Gelenler” kitabının yazarı Mehmet Arif Bey, 1885-1886 senelerinde adliye müfettişi olarak teftiş ettiği Düzce’den kitabında şöyle bahseder, “Bu kazada, hemen çoğu çeşitli Kafkas kabilelerinden olmak üzer 35 bin kadar nüfus var.”

Düzce Çerkesleri ile ilgili bugüne kadar yayınlanmış ciddi bir çalışma elimizde bulunmamaktadır. Sözün uçup gittiği yazının ise hep bir bilgi olarak kaldığı gerçeğinin farkına varmak için elbette bu kadar beklememek lazımdı. Tarihçi Will Durant tarihin değeri ile ilgili olarak; “tarih her şeyden önce bir mirasın işlenmiş şeklidir. Gelişmişlik ise bu mirası muhafaza etme, geliştirme, istifade etme ve sonra daha zengin bir şekilde gelecek nesle bırakmadır” değerlendirmesini yapar. Bizimde amacımız, bugüne kadar hep merak edilen ve sağlıklı bir cevabı bulunamayan, Çerkeslerin Düzce’ye iskanı ve kurdukları köyler hakkında araştırma yaparak, edindiğimiz bilgileri bir bütün içinde değerlendirip basit bir anlatımla bilgilerinize sunmaktır. Araştırma ve incelemelerimiz pek çok açıdan yeterli olmayabilir ki buda doğaldır. Konuyu daha etraflı işlememizi sağlayacak iskan yıllarına ait bilgi ve belge eksikliği had safhadadır.

1864 Çerkes sürgünü ile anavatanları Kafkasya’dan koparılarak Osmanlı topraklarına sürülen ve büyük bölümü Rumeli’de iskan edilen ancak 1877-1878 Osmanlı-Rus harbinin sonucunda Hıristiyan Batılı devletlerle Rusya’nın Çerkesleri Rumeli’den çıkarmak için Osmanlı devletine yaptıkları baskılar neticesi ikinci bir göçle Rumeli’den çıkartılarak Ortadoğu ve Anadolu’ya serpiştirilen Çerkeslerin yaşadıkları insanlık dramını anlatan yada bu konuya değinen mevcut kitap ve kaynakların hiçbirinde Düzce’deki iskan ile ilgili aydınlatıcı bilgi bulmak mümkün olmamaktadır. Dünyanın en önde gelen arşivleri arasında yer alan Osmanlı arşivlerinin Çerkeslerin sürgünü, göçü ve iskanı ile ilgili yüzlerce belge barındırdığını tahmin edebiliyoruz. Son dönemlerde Osmanlı Arşivlerindeki dokümanların tasnifi neticesi ortaya çıkan belgeler bunu desteklemektedir. Temennimiz bu belgeleri bilgimize sunacak bilimsel çalışmaların çoğalması ve özelde Düzce’deki iskanla ilgili bilgilere ulaşabilmektir.

Düzce’de iskan edilen Çerkes ve Abaza nüfusu için yukarıda verdiğimiz yaklaşık rakamlara, 1898 Kastamonu Vilayeti Salnamesi'nin köy nüfusları ve hane sayıları ile ilgili verilerini gözden geçirdiğimizde (Özellikle iskan sırasında ve iskandan sonra bazı Çerkes ailelerin bölünmüş ailelerine kavuşmak isteği, hastalıklar, ekonomik sıkıntı v.b. nedenlerle yerleştikleri yerleri kısa süre içinde terk etmelerini de göz önünde bulundurarak) ulaşabilmekteyiz. İskan yıllarında Düzce ovasında kurulan Çerkes köylerini derlemek için, daha önce bu konuda yapılan araştırmaları dikkate alarak bir saha çalışması ile köylerin yaşlıları ve bu konuda bilgi sahibi gençleriyle görüşüp topladığımız bilgileri bir tablo haline getirdik. Çerkeslerin Kafkasya’dan sürgünü ile ilgili kaynak kitap ve dokümanları tarayarak Düzce özelindeki bilgilere ulaşmaya çalıştık. Yetersizlikler ve eksiklikler için anlayış bekliyor ve yapılabilecek her türlü katkıyı değerlendirmeye hazır olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Çalışmamız inşallah bu konudaki boşluğu dolduracak daha güzel çalışmalara öncü olur.

Elimizdeki kaynaklar vasıtasıyla o yıllarla ilgili bir durum tespiti yapacak olursak 1864 yılında yayınlanan yeni vilayetlerin teşkili nizamnamesi ile Düzce’de Kastamonu Vilayeti'ne bağlı Üçüncü Mutasarrıflık Devri başlamıştı. Bu dönemde Düzce, Bolu Mutasarrıflığı'nın Göynük kazasına bağlı bir nahiye idi daha sonra 1871 yılında Düzce Göynük'ten ayrılarak müstakil kaza oldu.

(1864-1908) Kastamonu Vilayeti, Bolu Mutasarrıflığı’na bağlı dönemi gösterir harita (1967 Bolu İl Yıllığı)

Kafkasya’dan küçük gruplar halinde göçmenlerin gelmeye başlaması 1858 yılında Rusların Kuban nehrinin güneyindeki ovada ve dağlara uzanan toprak şeridinde oturan Nogay ve Çerkes kabileleri sıkıştırmaları ve bölgeyi ele geçirmeleri ile başlamıştır.1858 yılının Kasım ayı ile 1859’un aralık ayı arasında İstanbul’a hatırı sayılır sayıda göçmen gelmiştir. 1858’den önceki yıllarda da göçler olduğuna dair Başbakanlık arşivlerinde belgelerin mevcut olduğu bilinmektedir.

Düzce ovasındaki ilk iskanlarla ilgili edindiğimiz bilgilerse şu şekildedir. Düzce şehir merkezinin batısında 7 km uzaklıkta bulunan İstilli Köyü (Yedigey, Kanoko Habl) sakinlerinin bugünkü Adigey Cumhuriyeti'nin başkenti Maykop’un yaklaşık 160 km kuzeydoğusundaki Armavir şehrine 25 km mesafede ve Kuban nehri kıyısında bulunan Konokovo yerleşim biriminde yaşadıkları, 1854’lü yıllardaki Rus işgali nedeniyle verdikleri kayıplar ve uygulanan baskı politikaları neticesinde köyleri Kanoko Habl’de barınamaz hale geldikleri ve sonuçta bir kısmı civar köylere giderken bir kısmının da zorunlu olarak Osmanlı topraklarına göç ettikleri, köy yaşlılarından dinlenerek kayıtlara geçirilmiş ve bugüne ulaştırılmıştır.

Kafkasya’daki köyleri bugün tamamen Kazak nüfusun yaşadığı bir yerleşim birimidir. Çerkeslerin Besleney kabilesine mensup olan köylüler Pşı Kanoko Adilgeri (Rus belgelerine göre Kinyaz Kanoko Adilgeri) önderliğinde Düzce’ye gelerek, Osmanlı padişahınca verilen tapu senediyle bugünkü İstilli köyünü kurdular. Aynı kafilede yer alan Pşı Anjoko Rıza Bey’de mahiyetiyle Develi köyünü (Anjokuey, Besni habl) kurdu. Düzce şehir merkezinin doğusunda 10 km uzaklıkta bulunan Muncurlu köyüde (Azobekey, Hatxı habl) büyük ihtimalle 1859’lu yıllarda, Kafkasya’nın aynı bölgesinden Rus işgali nedeniyle zorunlu olarak göç eden Besleney kabilesine mensup Çerkesler tarafından kurulmuştur. Düzce şehir merkezinin güneybatısında 18 km uzaklıkta bulunan Sarıdere Köyünün (Aşebey, Kabardey habl) kuruluşu da Kafkasya’nın aynı bölgesinden zorunlu olarak göç eden Kabardey kabilesine mensup Çerkesler tarafından 1860’lı yıllarda gerçekleştirilmiştir.

21 Mayıs 1864 tarihinde iki asır devam eden Rus-Kafkas savaşları Çerkeslerin mağlubiyeti ile sonuçlanınca, insanlık tarihi 1863’ün sonbaharı ile 1864 yılının kış ayları arasında Çerkes halkının %90’ının anavatanlarından sürülmelerine tanıklık etti. Bu yıllarda yurtlarından sürgün edilen Çerkesler deniz yoluyla, Kafkasya’nın, Taman, Tuapse, Anapa, Soçi, Sohum, Batum limanlardan gemilere bindirilip Osmanlı Devleti'nin Trabzon, Samsun, Sinop, İstanbul, Varna, Burgaz ve Köstence limanlarında indirildi. O yıllarda Karadeniz sahillerine indirilen göçmenlerin bir kısmının bugün Düzce’ye bağlı bir ilçe olan Akçakoca’nın sahillerinde toplanarak, buradan iç kesimlerdeki en yakın ve en uygun yerleşim yeri olan Düzce’de iskan edildiklerine dair bilgiler vardır. Düzce merkeze bağlı Sarayyeri köyüne pek çok ailenin Akçakoca yolu ile geldiği söylenir. Anlatıldığına göre aileleri taşıyan gemi limana yanaşınca seyir için Akçakoca limanına yerel halktan gelenler olmuş. Bu meraklı kalabalığı gören Hakuyko adındaki bir Çerkes her ne his ve düşünce içinde ise gemiden atlayıp sahile çıkmış ve “biz seyirlik miyiz” diyerek herkesi kovalamış.

Karadeniz kıyılarında Trabzon, Samsun ve Sinop limanlarına indirilen göçmenlerin bir bölümü iç kesimlere gönderilmeye çalışıldı. 1862 yılında kurulan “Muhacirin Komisyonu” göçmenlerin iskan edilecekleri yörelere “İskan-ı Muhacirin Memuru” gönderiyordu. 1864 yılında bu memurlar Kastamonu Vilayeti, İzmit ve Bolu Sancakları'na da gönderildi. İskan memurlarının görevi, bulundukları yerlerdeki boş ve devlete ait uygun arazileri tespit ederek göçmenlere dağıtmaktı. O yıllarda Düzce’nin Kastamonu Vilayeti Bolu Sancağı'na bağlı bir kaza olması, İzmit Sancağı'na olan yakınlığı ve iskanla görevlendirilen memurların bu merkezlerde çalışması sebebi ile hatırı sayılır miktarda göçmene ev sahipliği yapmıştır.

1869 yılına ait Kastamonu Vilayeti Salnamesi'nde Düzce için; “Kasaba-ı mezküre, Akçaşehir’in müdüriyet merkezi olup, Vilayetin cihet-i garbisinde, 69 saat mesafede düz bir ovada vaki bir muntazam kasaba olarak, oralarda külliyetli muhacirin-i Çerakese iskan olunmak hesabıyla Kasaba-ı mezküre günden güne imar olunmakta ve kesb-i cesamet eylemektedir” denmektedir. Buradan anlaşıldığı üzere 1864 Çerkes sürgününden sonra Anavatanlarından sürülen Çerkeslerin bir bölümü de bu yıllarda Düzce ovasında iskan edilmeye başlanmıştı. Osmanlı devlet yönetiminin belirlediği iskan bölgelerine yerleştirilen Çerkes göçmenlere tapuları da verilmiş ancak başka yerlere göç etmeleri hatta Kafkasya’ya geri dönmeleri yasaklanmıştır.1870 yılında Günbaşı köyünde iskan olunan, Çerkes muhacirlerinden Habis bin Kocaş’a verilen tapu senedi araştırmamızın ekinde bilgilerinize sunulmuştur.

Tapu Senedinin Orijinali

(OSMANLICA)
(Sultan Abdülaziz’in tuğrası)

solda: Arz-ı mîrî
sağda: Tapu senedi

"Sebeb-i tasdîr-i tewqî’-i humayun oldur ki"

Bolu Sancağında Düzce Kazasına tabi Bakras? Karyesinde açık tarla dimekle, tarafları Rehusegün? ve İshak ve İmam Halil tarlaları ile mahdud tahminen üç dönüm mikdarı bila sahib yoz ve hali mahalli müceddeden açub ziraat itmek üzere muhacirînden Habis bin Kocas ruhsat istid’asında olduğuna ve bu makule yoz ve hali mahallerin taliblerine ihale ve tefwîzi i’mar-ı beldeden kesir ziraati mucib olacağına binaen mahall-i mezkûr ba’dezîn merkûm tarafından zapt ve idare olunmak üzere nizamı vechile bir kıt’a sened i’tası mahallinden ba mazbata inha ve iltimas kılınmış ve Defterhane-i Hakani’de mahalline kayd ve imla olunmuş olmasıyla ber-muceb-i nizam mahall-i mezkurı i’mar itmek ve sene be sene a’şar-ı şer’iyyesini me’murı tarafına tediye eylemek üzere merkûmun tasarrufuna izin virildiğini müş’ir işbu sened yedine i’ta kılındı.
Fi 15 Safer sene 1286

(TÜRKÇE)
(Sultan Abdülaziz’in tuğrası)

solda: Kamu arazisi
sağda: Tapu senedi

"Padişah imzasının konmasının sebebi odur ki"

Bolu Sancağında Düzce Kazasına bağlı Bakras? Köyünde açık tarla denilen, etrafı Rehusegün?, İshak ve İmam Halil tarlaları ile çevrili tahminen üç dönüm kadar sahipsiz yoz ve boş yeri yeniden açarak ziraat yapmak üzere muhacirlerden Habis bin Kocas ruhsat talebinde olduğuna ve bu gibi yoz ve boş yerlerin isteklilerine ihale edilip bırakılması, beldenin imarı yanında ziraat faaliyetini canlandıracağından dolayı, adı geçen yerin şu andan itibaren anılan kişi tarafından sahiplenilip kullanılması için, nizamına uygun olarak düzenlenen bir sened verilmesi yerinden bildirilmiş, bunun üzerine Defterhane-i Hakani’de (Tapu Sicili’nde) yerine kayıt konmasıyla, kanun gereği imar etmek ve her sene şer’i öşürlerini memuruna vermek üzere adı geçen şahsın tasarrufuna izin verildiğini bildiren işbu sened eline verildi.
Sene 1870

Tapu Negoer Fethi Güngör tarafından transkribe edilerek sadeleştirilmiştir.

“O dönemde muhacirler için köyler inşa olurken, çocuklarının eğitilebilmeleri için mektep yapılması gündeme gelmiş ve 1866 yılında Düzce Üskübü’de bir mektep inşa edilmişti.”(Saydam,1997: 176) 1869 yılında Batum'da iskan edilen Çerkes Hacı Bata Bey’in arazisinin verimsizliği yüzünden Düzce’nin Gümüşova denilen mahallinde iskan edilmeyi istediği görülmektedir.(Saydam,1997: 171-172) Anlaşılacağı üzere bugün Hendek ilçesine bağlı Beylice Köyü (Hacıbatbey) o yıllarda kurulan bir Abaza köyüdür.

1877-1878 Osmanlı Rus harbi sonunda imzalanan Ayastefanos ve Berlin antlaşmalarına, Rusya tarafının ısrarı ile Çerkeslerin Rumeli’den çıkarılarak Osmanlı Rus sınırlarından uzak yerlere gönderilmeleri maddesi kondu. Böylece Rumeli’ye 1859-1876 yılları arasında yerleştirilen Çerkesler, bir kez daha yerlerinden edilerek Anadolu içlerine ve Ortadoğu’ya zorunlu olarak göç ettirildiler. Çerkesler Anadolu’ya iki yol takip ederek geçmişlerdir. Birinci grup İstanbul üzerinden Anadolu’ya geçerken diğer grup Varna, Ahyolu Bergosu, Tekirdağ, Dedeağaç ve Selanik gibi Rumeli sahilindeki liman ve iskelelerden Anadolu’ya geçmiştir.(İpek, 1999: 172)

Samsun ve Sinop limanlarında biriken Çerkesler Ankara ve Kastamonu Vilayetleri ile Bolu ve Canik sancaklarına gönderilmişlerdir. “Ağustos 1878’den itibaren Samsun ve Sinop iskelelerinin Çerkes muhacirlerle dolması üzerine Akçaşehir (Akçakoca), Amasra, Bartın, Ereğli, İnebolu ve Ünye gibi Karadeniz’in diğer iskelelerine de muhacir sevk edilmiştir. 4 Mayıs 1878 tarihine kadar Ahyolu Bergosu’ndan Bartın da iskan edilmesi için vapurlarla taşınacak muhacirlerden dörder bininin Sinop, İnebolu ve Akçaşehir’e (Akçakoca) üç bininin de Ereğli’ye taşınmasına karar verildi.”(İpek,1999: 38-39) 1878’de Akçakoca da bulunan Çerkes göçmenler arasında bazı hastalıkların arttığı ve burada memleket tabibi ve ilaç olmadığından, Kastamonu Vilayeti yetkililerinin merkezden tabip, eczacı ve ilaç talebinde bulundukları bilinmektedir.

Bugün Akçakoca ilçesine bağlı bulunan Hasançavuş köyü sakinleri o yıllarda Kızılkese mevkiinden karaya çıkarak Zıkoji lakaplı Hasan Çavuşun önderliğinde köylerini kurmuşlardır. Çerkeslerin Jane kabilesine mensup olan köy sakinlerinin büyük bölümü çeşitli sebeplerden ötürü 1900’lü yılların başlarında Düzce’deki akrabalarının yanına göç etmişlerdir.
Tahmin edilebileceği üzere 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sonrası Düzce’de iskan edilen Çerkeslerin Düzce’ye İstanbul ve İzmit Sancağı üzerinden karayolu ile, Rumeli’nin yukarıda bahsi geçen limanlarından gemilere binerek Akçakoca ve Ereğli kıyıları vasıtasıyla, Samsun ve Sinop gibi Karadeniz limanlarından, Kastamonu Vilayeti Bolu Sancağına sevk edilerek ve iskan edildikleri diğer yörelerden sonradan kendi istekleri ile (Düzce’deki akrabalarına yakın olmak, yerleştikleri yere uyum sağlayamama ve arazi şartlarının uygunsuzluğu) gelerek iskan edildikleri düşünülebilir.

O dönem Kafkasya cephesinde de Osmanlı Rus harbi sürerken 17 Ağustos 1877’de Osmanlılar Sohum’da Abazaları da gemilere dolarak gitmeye hazırlandığında Rus orduları Sohum'a ulaşmıştı ve bu bindirme işlemine hiçbir engellemede bulunmadılar. Aksine durumdan memnundular… Savaşın Osmanlı için yenilgiyle neticelenmesinden sonra vatanlarında kalan Abazaların çoğuna Osmanlı ile işbirliği yaptıkları gerekçesiyle baskı, yıldırma ve iç bölgelere göç ettirme politikası uygulandı. (Berzeg,1996: 162-163) Neticede Abazaların %70’i 1878 ve izleyen yıllarda vatanlarından edildi. İstanbul’a gemilerle gelen Abaza göçmenlerin büyük bir bölümü de Adapazarı ve Düzce kazalarında iskan edilmişlerdir.

1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sonrası Düzce de iskan edilen Abazaların çoğunluğunun gemilerle sevk edildikleri İstanbul’dan karayolu ile yada vapurlarla ulaştırıldıkları İzmit Sancağından Adapazarı üzeri ile ve Sohum limanından bindirildikleri gemilerin yanaştığı yakın kıyı kasabaları yada limanlardan (Sinop, Ereğli, Akçakoca, Kefken) Düzce’ye geldikleri düşünülebilir.

O yıllarda arazi tahsisi ile ilgili talimatların bir kısmında göçmenler için tahsis edilecek arazilerin verimli ve düzayak yerlerde olması istenmekteydi. 1864 yıllarında Düzce’deki iskanda bu nitelikteki araziler önemli ölçüde dolmuştu. “1864 de ve 1867 yıllarında gelen Abaza göçmenleri (daha önce yer kalmadığı bildirilmiş olan ) İzmit Sancağına bağlı Düzce Adapazarı kazaları ile merkez kazasında iskan edilmişlerdi. (Muh. D. 758/38-1 de no:185, Ayn.Def. 1136 da 17 B 1284 ve 1441 de 2 Ra 1286 tar. tez. Buralarda arazi kalmadığı Muh. D. 761/38-4 de 10 S 1281 ve 21 Ca 1281 tarihli yazıda belirtilmişti.)” (Habiçoğlu,1993: 155)

Abaza göçmenlerin daha ziyade ova düzlüğünü değil de yüksek ve ormanlık alanları tercih etmiş olmaları kendilerine bu nitelikte arazi tahsis etmeyi o yıllarda kolaylaştırmış olabilir. 1877-1878 Osmanlı Rus harbi sonrası yaşanan ikinci göçte daha önce dolduğu ifade edilen yerlerin (O yıllarda genellikle bataklık ve ormanlık olan Adapazarı, Düzce, Manyas ovaları) iskana tekrar açıldığı bu yıllarda yapılan yerleşimlerden anlaşılmaktadır. Bu göç dalgası ile birlikte bataklık ve elverişsiz sahalarında iskana açılması ile bu sağlıksız alanlar üzerinde kurulan yerleşim birimlerinin bir kısmı kısa sürede hastalıklardan kırılmış ve neticesinde aileler çevre köylere ve şehir merkezine dağılmışlardır.1864-1876 yılları arasında Düzce de iskan edilen Çerkeslerin özellikle şehrin merkezine göre güneyde kalan düz arazilerle, ova düzlüğü ile güneydeki yükseltilerin birleştiği alanlara daha yoğun olarak yerleştikleri ve şehrin kuzeyinde nispeten ovaya göre daha yüksek düz arazilere de yoğun olmamakla birlikte yerleştikleri bilinmektedir. 1877-1878 yılları ve sonrasında iskan edilen Çerkesler de özellikle şehir merkezine çok yakın alanlarda ve şehri bir daire şeklinde genişleyerek kuşatacak şekilde kuzey,güney ve doğu istikametlerinde yerleşmişlerdir.

Düzce’de genel olarak tamamına yakını 1877-1878 Osmanlı Rus harbi sonrası Abazalar ovadaki düz arazilerden ziyade şehir merkezine göre güneydoğu,güneybatı ve batı istikametlerinde ova ile yükseltilerin birleştiği alanlarla, yüksek ve ormanlık kesimlerde iskan edilmişlerdir. Düzce şehir merkezindeki Çerkes yerleşimi ise özellikle Cedidiye mahallesinde yoğunlaşmıştır.

O yıllarda Çerkeslerin Osmanlı topraklarında iskanında güdülen amaçlar arasında; Ziraatla uğraşan sayısının arttırılması ve bataklık bölgelerin iyileştirilmesi, Hıristiyanların çoğunlukta olduğu bölgelerdeki Müslüman nüfusun arttırılması ve devlet otoritesinin zayıf olduğu bazı iç bölgelerde Osmanlının kalbi İstanbul’u korumaya alacak tampon bölgeler oluşturulmasını sayabiliriz.

Düzce özelinde bu amaçların ne denli ön planda tutulduğunu anlayabilmek için elimizde vesika olmamakla birlikte sadece tahminde bulunulabilir. Düzce’ye en yakın yerleşim birimlerinden biri olan “Adapazarı’na gönderilen Çerkesler 40 bine ulaştığında şehirdeki Hıristiyanlar İstanbul’daki İngiliz elçiliğine temsilciler göndererek durumlarından yakındılar. Elçi Layard Osmanlı Dışişleri Bakanlığına 20 gün arayla iki kez resmi yazı göndererek Adapazarı’na Çerkeslerin yerleştirilmesinin önlenmesini istedi. 1871’den sonra Düzce’nin arz ettiği ticari önem dolayısıyla Rum ve Ermeni gibi azınlıklarda Düzce’ye yerleşmişler ve hatırı sayılır nüfus sayılarına ulaşmışlardı. Çerkes göçmenlerin Çanakkale, Biga, Bandırma, Balıkesir, Bursa, İzmit, Adapazarı, Düzce yörelerinde İstanbul’u yarım ay şeklinde bir koruma çemberine alacak şekilde yerleştirilip İstanbul’a çıkan yolların kontrol altına alınarak denetimin sağlanması isteğini dillendirmek sanırız kahinlik olmaz. Her ne kadar göçmenlerle ilgili bu tip siyasete dayalı hesapların o dönemlerde uygulandığı düşünülse de Osmanlı hükümetinin Çerkes göçmenlere kucak açarak sağlamış olduğu uygun yerleşim imkanı ve sosyal, ekonomik yardımlarla ilgili pek çok vesikada mevcuttur.

Çerkes göçmenlerinin yerleştirildikleri araziler o dönem şartlarında fazla verimli değildi. Ancak tarımda kat edilen teknolojik gelişmeler zamanla bu arazilerin değerlenmesini sağladı.

Günümüzün en değerli tarımsal toprakları olarak görülen ancak o yıllarda düzlüğü büyük ölçüde batak ve yükseltileri orman olan Adapazarı, Düzce gibi ovalara yerleşen göçmenler sağlıklarını tehdit eden sivrisinek ve diğer haşere türleri ile ve bunların sebep olduğu hastalıklarla mücadele ettiler. Düzce’deki Çerkeslerin bugün çok değerli olan bu arazilerin büyük kısmını ne pahasına ve ne amaçlar uğruna elden çıkarttıkları bu araştırma dışında incelemeye değer sosyal bir olgudur.

Günümüzde o yıllarda şehir merkezine yakın kurulan Çerkes köyleri zamanla şehir ile birleşerek mahalle olmuş yada mücavir alan sınırları içine dahil edilmiştir. Kiremitocağı, Uzunmustafa 1986 yılında, Aziziziye 1990 yılında, Karahacımusa da 2000 yılında belediye sınırları içine alınarak mahalle oldu. 1963 yılı imar planına göre Esen ve 1985 yılı imar planına göre de Bostanyeri, Beslanbey, Sarayyeri, Çamköy mücavir alan kapsamına alındı. Düzce ovasında Çerkeslerin yerleştiği alanların yerel olarak ifade edilişi şöyledir; Düzce şehir merkezinin güneyinde kalan ve ova düzlüğünden güneydeki dağ yükseltilerinin yamacına kadar uzayan alandaki Çerkes köylerinin oluşturduğu kısıma “Mezç’ağ”. Mezç’ağın kuzeyinde kalan ve şehir merkezinin doğu,batı ve kuzeyindeki ova düzlüğünde bulunan köylerin oluşturduğu kısma “Kucur”. Şehir merkezine de “Şahar” denilir.

Düzce ovasında Çerkes ve Abazalar tarafından kurulan köyleri elimizdeki mevcut bilgiler ışığında,1898 Kastamonu Vilayeti Salnamesini esas alarak derledik. Köyler tablosunda belirtilen hane sayılarından da anlaşılacağı üzere günümüzde bu köylerin büyük bir kısmı Çerkes köyü olma hüviyetini kaybetmiştir. İskan yıllarındaki kurulan ve 1898 Kastamonu Vilayeti Salnamesinde kaydı olan Hatiphacıibrahim köyü (Açuen habl) hastalıklar ve harbe gidenlerin geri dönmemesi neticesi 1930’lu yıllarda 6-7 haneye düşerek Aydınpınar köyüne (Şaguc habl) katılmıştır. Düzce ovasının birçok yerinde Çerkes hanelerin oluşturduğu ve kayıtlara geçmeden dağılan yerleşim ünitelerinin olduğuda bilinmektedir. Bunlardan en bilineni bugünkü Çocuk Esirgeme Kurumunun arkasında Karaca deresi kıyısında yerleşimi olan Şeveş'u hable idi.

1999 yılı aralık ayında yapılan yasal düzenleme ile Düzce il statüsüne kavuşmuştur. Öncesinde Bolu iline bağlı olan Akçakoca, Cumayeri, Çilimli, Gölyaka, Gümüşova, Yığılca ilçeleri ve yasal düzenleme ile ilçe yapılan Kaynaşlı ilçesi Düzce’ye bağlanmıştır. Bugün Düzce İline bağlı, merkez ilçe ile birlikte 8 ilçe, 11 belediye (3 tanesi merkez ilçeye bağlı belde belediyesi.) ve 302 köy vardır. Düzce ovası Kuzey Anadolu fay kuşağındaki yer hareketlerinin etkisiyle oluşmuş genç bir çöküntü havzasıdır. Kabaca kare biçimli olup doğu-batı boyutu 23 km, kuzey-güney boyutu ise 20 km kadardır.Düzce ovası ve etrafını çeviren yükseltilerde 220 köy bulunmaktadır. Bu köylerin 117 tanesi Merkeze bağlı köylerdir.
12 Kasım 1999 İzmit-Gölcük ve 17 Ağustos 1999 Düzce depremleri sonrasında, özellikle şehir merkezinde oturan hanelerden köyde yeri olan pek çok aile ya mevcut evlerine yada yeni yaptırdıkları evlere taşınmışlar ve böylelikle deprem sonrasında Çerkes köylerindeki hane sayılarında artış gözlenmiştir. Örnek verecek olursak Bostanyeri (Arapçiftliği) köyüne deprem sonrasında 40’a yakın Çerkes hane yerleşmiştir.
Düzce Çerkeslerin de sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik değişimin incelenmesi, sosyal ve demografik bilgilerin derlenmesi ancak bilimsel bir çalışma kapsamında değer ifade eder. Bu konuda herhangi bir yetkinliğimiz olmadığı için çalışmamızda bu konuya girmeden sadece böylesi bir çalışmada faydalanılabileceğini düşündüğümüz bazı bilgilere yer vermeye çalıştık.

1864 Sürgünü ve zorunlu olarak yapılan göçlerden sonra Çerkesler yaklaşık yüzyıl kadar, diğer kültürlerle iletişimin az olduğu dışa kapalı köy yaşantılarında geleneklerini, kimliklerini koruyabildiler. Köyden köye mızıka sesleri yankılandı, kızlı erkekli kafileler halinde köyden köye düğünlere gittiler. Fakat 2. Dünya savaşından sonra bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızlı bir sosyal ve ekonomik değişim ve nüfus hareketinin başlamasıyla birlikte Çerkes köyleri de çözüldüler ve kentlere yöneldiler, köyden çıkınca toprak önemsiz hale geldi, kentleşmenin artmasıyla orantılı olarak hızlı bir kültür ve kimlik değişimi yaşandı. Kentlerde geçmişini bilmeyen, kültürüne yabancılaşmış kuşaklar yetişti ve bu güne gelindi. Çerkeslerin tarihte yaşadıkları sürgün, göç gibi toplumsal yaşamlarını derinden etkileyen olumsuzluklara göğüs gererek zorlu yaşam koşullarına alışmışlarını sağlayan yegane unsur, birbirlerine destek olmaları, acılarını sıkıntılarını paylaşarak güç birliği yapmaları ve onlara her türlü güzel vasıfları kazandıran kültürlerine sahip çıkmalarıydı. Günümüzde bu unsurların ne denli korunabildiği bizce gözlenmeye muhtaçtır.
Araştırmamızın ortaya koyduğu ve günümüze kadar yaşayan kültürel değerlerin, yitirdiğimiz bir geleceğe dönüşmemesi temennisiyle...