İnsanoğlunun ortaya koyduğu
en muhteşem buluşu, yazıyı ve okumayı icat etmesidir.
Adigeler de yazı dillerini oluşturmaya çok önceden
hazırdılar. Ancak bunu 19. yüzyılda
gerçekleştirebildiler. Bu
çalışmaları geciktiren ve engelleyen birçok sorunla
karşılaştılar. Sözgelimi sonu gelmez savaşlar, dini
taassup, sık sık yaşam alanlarını değiştirmeleri ve
karşılıklı iç çekişmeler bu sorunların temellerini
oluşturur. Tarihte dil ve kültürleriyle beraber dünyadan yok olan
uluslara ve büyük uygarlıklara da rastlamak mümkündür.
Sürdürülen araştırmaların ortaya koyduğu üzere, ilk
kendi dilleri ile yazı yazmaya başlayanların Çinliler
olduğu anlaşıldı. Onlar 5 bin yılı aşkın bir süredir
yazı literatürüne sahipler. İlk kağıdı da onlar icat
ettiler.
Rusların ‘nihayet bizim de sokağımıza ulaştı’ sözünü
hatırlatırcasına, biz de ana dil gününü kutlamaya
başladık. Bu çok sevindirici ve bütün Adigeler için çok
önemli bir gelişmedir. Bu konu üzerine yazılabilecek
azımsanmayacak kadar çok şey var. Yazı dili için
çalışmış bilim adamları ve onu geliştiren dev
şahsiyetler büyük övgülere layıktırlar. Ben burada
farklı bir konudan söz edeceğim:
Günümüzde dil ve edebiyatımız nasıl bir zorlukla karşı
karşıyadır?
Diasporada yaşan Adigelerin anadilleri ne durumdadır?
Küreselleşmeye nasıl karşı koyabiliriz?
Herkesçe malum olduğu üzere, diaspora soydaşlarımızın
büyük çoğunluğu Türkiye’de yaşamaktadır. Türkiye Avrupa
Birliğine girmek için çaba sarf ediyor. Avrupa’nın
isteklerinden biride: Türk olmayan (Kürt, Adige vb.)
ulusların anadillerinde okuma yazma hakkına sahip
olmalarıdır. Türkiye politikacıları Adigelere son
yıllarda bazı özgürlük ve haklar vermeyi düşünüyorlar.
Bu haklardan biri de ana dilde okuma-yazma, Adige kültür
ve tarihinin öğretilmesi için televizyon yayını imkanı
sağlanmasıdır.
Bu konuya binaen 2003 yılı Mayıs ayında Kafkasya Derneği
(KAF-DER) Ankara’da düzenlenen bilimsel konferansa bizi
davet etmişti. (O zamanki Başkanı AGAÇE Muhittin
Ünal’dı). Toplantıya Rusya Federasyonu’ndan Prof. Dr.
Bleghuej Zulkharin (Adigey), Dr. Biş’o Boris
(Kabardey-Balkar) ve Prof. Dr. P’az Gergey
(Karaçay-Çerkesya) katıldılar. Bende
Karaçay-Çerkesya’nın temsilcisiydim. Suriye, Ürdün ve
Hollanda’dan temsilcilerini göndermişlerdi. Görevimiz
diaspora Adigelerinin yazı dillerini düzenlemek ve uygun
bir alfabe seçmekti. Türkiye’de yaşayan Adigeler Latin
alfabesi ile yazmayı seviyorlardı. Çünkü onlar için o
daha pratik ve daha kolaydı. Çocuklarının eğitim gördüğü
Türkçe ile de uyuşuyordu. Biz Rusya’dan gelenler, Kiril
alfabesinde karar kıldık. Suriye ve Ürdün’de bizimle
aynı görüşü paylaşıyordu. Böyle olunca, konu üzerine
büyük bir tartışma çıktı. Ben Türkiye’de yaşayan
Adigelerde politik bir bakışın ön plana çıktığını ve
hepimizin Latin alfabesine geçmesi durumunda, anavatanda
kalan Adigelerin yaklaşık 100 yıllık edebiyat ve dil
birikimlerinin atıl hale geleceğini açıkça ifade ettim.
Biz anavatanda yaşayan Adigeler, bütün alfabeleri
inceledik. Alfabeler arasında Rus alfabe düzeninin daha
geniş olduğunu kabul ettik. Adigece de birçok ses
bulunuyor. Rusça alfabede fazla imla işareti kullanmadan
her sese bir karşılık bulunabiliyor yalnız bir tek
apostrof dışında. Aynı sesleri birleşik harflerle
gösterdiğimiz doğrudur. Alfabemizin en büyük eksikliği
de budur. Ancak dünyada birleşik harfler birkaç alfabede
kullanılıyor: Almanca'da -Deutch-,
Fransızca'da -Renault- sözcüklerinde olduğu gibi.
İngilizlerin alfabelerinde kendilerinde garipsedikleri
bir durum var. Manchester yazıp Liverpool olarak
okuyorlar.
Arapça da bir
sese iki farklı yazı şekli kullanıldığı yerler var.
Çinlilerin hiyeroglifi kullanışlı mı? Alfabesini
sonradan değiştiririm diye dizayn eden Adigelerden başka
hiçbir ulus yoktur. Bu tartışmaya bir son vermeliyiz
artık.
Türkiye’ye olup bitene dönersek, 2003 yılında biz
anlaşma sağlayamayınca, başkası tarafından planlanan iki
farklı alfabe yaptık. Biri Latin, öbürü bizim
kullandığımız Kiril alfabesi kaynaklı. Sonunda
kardeşimiz diasporalılardan kendilerine faydalı olacak
kazanımları, mevcut birikimimizi unutmamalarını ve bizim
alfabemize karşıtlığı bir politika haline
getirmemelerini rica ettik. Aradan 5 yıl kadar zaman
geçti. Zaman bizim bakış açımızın daha haklı olduğunu
gösterdi. Suriye, Ürdün ve Türkiye’nin bizim alfabemizle
eğitim yapma istekleri var. Ancak Türkiye’de yaşayan
Adigelerden bazıları hala Latin alfabesini önceleyen
mesajlar veriyorlar.
Bir başka sıkıntı şudur. Biz Adigeler 18. yüzyılda küçük
bir ulus değildik. Kolay ve kullanışlı bir dilimiz
vardı. Bunun göstergesi birkaç diyalektimiz olmasıdır.
1922 yılında birçok insan yazı diline geçtiğinde, bir
diyalekti temel alarak, bir yazı dili oluşturabilme
imkanı vardı. Ancak bu güzel imkanı elimizden kaçırdık.
Bugün iki yazı dilimiz var. Bu ulusu bir birinden daha
da uzaklaştırdı. Diasporada yaşayan Adigelerin yazı
dillerinin olmadığını söyleyebiliriz. Çoğu anadilini
unuttu. Onlar bugün bu konuyu nasıl çözümleyecekler,
hangisi alfabeyi seçecekler? Adigey yazı dili mi, yoksa
Kabardey yazı dilini mi? Bunda büyütülecek bir şey yok.
Dil bilinci oluşmaya başladı. Adigelerin birliğinin
özlemini çekenlerde az değil. Gençlerimiz internet ile
tanıştılar. Ancak orada birbirlerine İngilizce ya da
Latin alfabesiyle yazıyorlar. Bu bizi nereye götürür,
bize ne kazandırır?
Küreselleşme güçlü ekonomisi olan devletleri bir araya
topladı. Onun yıkıcı etkileri dil alanına kadar
ulaşıyor. Bütün dünya okullarında kullanılan diller
geriliyor. Kullanılmayan dil çabucak yok oluyor. Bilim
adamlarına göre, içinde bunduğumuz yüzyılda dünya
üzerindeki dillerinin yarısı kaybolacak. Adigece de bu
gruba giriyor. Bundan nasıl kurtulabiliriz? Vatanımızda
iki dille yazarsak, karşılıklı anlaşamasak, diaspora
Adigeleri de beraber yaşadıkları ulusların içinde
asimile olurlarsa, nasıl güvenli bir çıkış yolu
bulabiliriz? Biz Adigeler ulusal düşünceye sahip
değiliz. Ben bugün dile yönelik bir devrim yapmamız
gerektiğini söylemiyorum. Ancak dünya üzerine fasulye
taneleri gibi dağılmış bütün Adigelere geleceğe dair bir
ümit vermeyi düşünmemiz lazım. Geç olsa da bir tercih
yapılması gerek: hangi diyalekt daha kullanışlı, daha
öğrenmesi kolay bütün Adigeler açısından? İki yazı
dilinden hangisi ile daha çok insan yazıyor?
‘Bölgesel ve kabilesel düşünceyi’ yenemezsek, yok
olmamız daha da çabuklaşacaktır. Küreselleşmenin
acıması ve ayırımı yok.
Her
Adige’nin de ‘senin köyün- benim köyüm’ demeden, dilimiz
üzerine çalışması, düşünce şekli ve kültür açısından bir
olması gereklidir. Farklı bölgelerde yetişen bitkilerden
toplanan usarelerin kovanlarda bala dönüşmesi gibi,
bizde diğer ulusların yaptığı gibi anavatanımızda
dilimizi, kültürümüzü, ekonomimizi, yaşam şeklimizi
geliştirecek imkanları bir araya getirmeliyiz. Bizlerin
komşu uluslarımızla ve diasporada yaşayan Adigelerin de
yaşadıkları ülkelerin uluslarıyla iyi kötü ayırımı
yapmadan uyum içinde yaşaması, ancak geleceğimiz içinde
çalışması gerekmektedir. Dünyada Yahudilerden daha
dağınık bir ulus yoktur. Ancak onlar ulusal
düşünceleriyle bu günlere ulaştılar. 4 bin yıldır ulusal
varlıklarını koruyorlar. Bizde birçok olumsuzlukla karşı
karşıya kaldık. Ancak bütün ulusu bir araya getirecek
güce ve düşünceye bugün hala sahip değiliz. Öyle bir
düşüncemiz olsaydı, Adigece'miz böyle bir duruma
düşmezdi. Şansımız var ki, bir tek sözcük bizim
ihtilaf alanımızın dışında kalıyor ve bizi toparlayıp
bir araya getiriyor. O sihirli sözcükte ‘Adige’
sözcüğüdür. ‘Çerkes’ kelimesinde de cesaret
verecek olumlu bir anlam yüklü. Dünyada bizi böyle
tanıyorlar.
Kabardey adı da bu anlamda etkin ve bilinen bir
sözcüktür. Diğer Adige boyları da kendilerini
yadsımıyorlar. Bütün bunları bir araya getirecek bizi
ulusal düşünceye sahip kılacak en önemli öğe yazı dili
birliğini sağlamamızdır. Bu birliktelik her
çalışmanın temel dayanağı olacaktır. Yazı dilimiz büyük
zahmetlerle oluşturuldu. Bu uğurda birçok Adige ömrünü
harcadı. Onun geliştirilmesi, korunması gerekiyor. Zaman
ilerledikçe de çözüm yolları azalıyor. |