|
|
................... |
|
................... |
BASK
SORUNU |
Mahmut Niyazi Sezgin
2023 Dergisi, 26 Mart 2008 |
|
|
................... |
|
|
Ülkemizde Bask bölgesi ve
sorununun, neredeyse hiç bilinmemesi ve bu konudaki
kaynak kıtlığı, bazı çevrelerce Türk kamuoyunu
yönlendirmek maksadıyla istismar edilmek-tedir. Temelsiz bir analoji
çerçevesinde Bask sorunu ile Kürt sorunu
özdeşleştirilmek isten-mekte, böylelikle bazı iddialara
uluslararası bir karakter kazandırılmaya
çalışılmaktadır. Bu konuda yapılan kasıtlı
değerlendirmelerin ve çala kalem yazılan yorumların,
ciddi bir dezenformasyona yol açtığı ortadadır. Bu yazı,
Bask sorunu gerçeğini Türk kamuoyuna açıklayarak, bu
konuda yapılan karşılaştırmaların daha sağlıklı
değerlendirilmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Basklar ve Bask ülkesi
Tarihin en eski devirlerinden itibaren Baskların, İberik
Yarımadası’nın kuzeyinde, bugün İspanya ile Fransa
tarafından paylaşılan Biskay Körfezi bölgesinde yerleşik
bulundukları bilinmektedir. Toponomi ve onamastik
verileri de Baskların, bölgenin otokton halkı olduğunu
ortaya koymaktadır. Ne var ki, etnisite ve dil
kökenlerine ilişkin bugüne kadar kanıtlanmış bir tez
ortaya konamamıştır. Bask etnisitesinin kökenine ilişkin
en sık seslendirilen iddialar, Etrüsklerden geldiklerine
yahut Hun ve Avar Türklerinin kalıntıları olduklarına
yönelik tezlerdir. Baskların “Euskera” olarak
adlandırdıkları Bask dilinin ise kesinlikle Hint-Avrupa
yahut Latin kaynaklı olmadığı bilinmektedir. Bask
halkının etnisite ve dil alanındaki özgün nitelikleri,
Bask milliyetçiliğinin de en önemli dayanak noktalarını
oluşturmuştur.
Bask dilinde “Euskadi” olarak adlandırılan Bask bölgesi,
tarihi olarak, kuzeydoğu İspanya’daki dört (Alava,
Guipuzcoa, Vizcaya ve Navarra) ve güneybatı Fransa’daki
üç bölgeyi (Labourd, Basse Navarre ve Soule) kapsayan
bir alan olmakla birlikte, günümüzde Bask Özerk Bölgesi
olarak bilinen bölge yalnızca İspanya’daki ilk üç
bölgeyi kapsamaktadır.
Günümüzde 2,3 milyonu İspanya’da, 750 bini Fransa’da ve
50 bini ABD’de olmak üzere 3 milyonun üzerinde Bask
kökenli insan yaşamaktadır.
Tarihte Basklar ve “Fueros” Sistemi
Baskların, bölgedeki tarihi, bilinen en eski dönemlere
kadar uzanmaktadır. Bir süre gevşek bir Roma
hâkimiyetine giren Basklar, kavimler göçü ile birlikte
Germen kavimleri ve Vizigotlarla mücadele içine
girmişlerdir. İspanya’nın önemli bir bölümünün Emeviler
tarafından ele geçirilmesiyle beraber Vizigot
baskısından kurtulan Basklar, 9. yüzyılda Navar Krallığı
adıyla kendi bağımsız devletlerini kurmuşlardır.
Topraklarının bir kısmı 13. ve 14. yüzyıllarda Kastilya
Krallığı tarafından işgal edilmesine rağmen Navar
Krallığı, 16. yüzyıla kadar varlığını sürdürmüştür.
1515’te ise, Kastilya ve Aragon krallıklarının
birleşerek oluşturdukları İspanya ile Fransa tarafından
işgal edilerek paylaşılmıştır.
Ancak Fransa ve İspanya kralları arasında yapılan
anlaşmaya ve İspanya’da “Fueros” adı verilen yerel
yönetim sistemine bağlı olarak Basklar, bağımsızlığın
bir adım gerisinde bir özerklik içinde hayatlarını
sürdürmüşlerdir. Toprak, hukuk, yasama ve hükümet
alanlarında özerklik ile gümrük, vergi ve askerlik
konularında muafiyet esasına dayanan bir yönetim yapısı
oluşturulmuştur. Fransa tarafında kalan Bask bölgesi
yerel bir Lord tarafından, İspanya’da kalan kısım ise
yerel meclisler tarafından yönetilmiştir. Bu yerel
meclislerin tamamı, yılda bir defa bir araya gelerek
Bask Milli Meclisi’ni oluşturmuş ve “Fueros”
düzenlemelerine ilişkin kararlar almışlardır. Baskların,
ileri derecede özerk yönetim şekli ile bu yönetimin
siyasi ve hukuki yapısı, bu tarihi tecrübe içinde
teşekkül etmiştir.
16. yüzyıldan itibaren İspanya’nın denizaşırı
imparatorluğunun kurulması ve genişlemesi, Bask toplumu
üzerinde büyük bir etkiye sahip olmuştur. Bu
imparatorluğun nimetlerinden yararlanmaya başlayan Bask
denizcileri ve tüccarları arasında kısa sürede bir Bask
burjuvazisi ortaya çıkmıştır. Madrid’le ilişkilerin
geliştirilmesinde çıkarı olan bu sınıf, Bask toplumunda
bir bölünmeye yol açmıştır. Bu bölünmenin etkileri
1833-40 ve 1873-76 arasında yaşanan iki iç savaşta
görülmüştür. Merkezi bir devlet örgütlenmesi
çerçevesinde bir ulus-devlet inşasını öngören
milliyetçilerle, “Fueros” yerel yönetim yapısının devamı
çerçevesinde geleneksel mutlakıyeti savunan kralcılar
arasında yaşanan savaşlarda Bask burjuvazisi
milliyetçilerin, halk ise kralcıların safında yer
almıştır. Mücadeleyi 1876’da milliyetçilerin kazanması
üzerine Bask bölgesi, özerkliğini kaybetmiştir. Fransa
sınırlarında kalan Bask bölgesinin özerkliği de Fransız
İhtilâli’ni müteakip kaldırılmıştır. Bu tarihten sonra
ortaya çıkan Bask milliyetçiliği, yıkılan “Fueros”
düzeninin restorasyonu üzerine kurulmuştur.
Bask Milliyetçiliğinin Ortaya Çıkışı
19. yüzyılın sonlarında, özerk yönetimin feshedilmesi ve
bölgenin hızla sanayileşmesi gibi siyasi ve sosyo-ekonomik
faktörler, Bask milliyetçiliğinin yükselişine zemin
hazırlamıştır. Nitekim ilk milliyetçi oluşumlar, işçi
hareketleri olarak kendisini göstermiştir. Buna paralel
olarak, Sabino de Arana’nın, Katalan milliyetçiliğinden
esinlenerek gerçekleştirdiği kültür milliyetçiliği
çalışmaları, 1895’te -bugün Bask bölgesinde hâlen
iktidarda olan- Milliyetçi Bask Partisi’nin (PNV)
kuruluşuna yol açmıştır.
Bask dili, tarihi, kültürü ve folkloruna vurgu yapan
Arana, yedi Bask bölgesinin birleştirilerek yeniden
bağımsız yahut ileri derecede özerk Bask devletinin
kurulması için demokratik mücadele yöntemleri
öngörmüştür. 1898’de İspanya’nın, ABD’ye yenilmesi
üzerine Bask milliyetçiliği, ülkenin önemli siyasi
hareketlerinden biri hâline gelmiştir. Modernist
milliyetçiliğinin yanında, anti-kapitalist bir söylem de
geliştiren PNV, böylece sosyalist işçi hareketlerinin de
desteğini arkasına alarak, Bask bölgesinin en güçlü
partisi konumuna yükselmiştir. 1923’te başlayan Rivera
diktatörlüğüne kadar ılımlı bir siyaset anlayışı izleyen
PNV, 1930’da bu dönemin bitişine kadar ise yeraltına
çekilmek zorunda kalmıştır. Bu dönemde Bask
milliyetçiliği daha radikal gruplar tarafından
yürütülmüştür.
İspanya İç Savaşı ve Bask Sorunu
1931’de İspanya’da İkinci Cumhuriyet’in ilânıyla
birlikte, hem PNV hem de Bask milliyetçiliği yeniden
canlanmıştır. Fakat cumhuriyetin ilânıyla birlikte
Katalanya’ya verilen özerklik statüsü, Bask bölgesine
verilmemiştir. Bunun üzerine Bask milliyetçiliği bu
statünün elde edilmesi için siyasi çabalarını
arttırmıştır. 1932’de Bask bölgesinde yapılan
referandumda, özerklik talebi yüzde 82 oranında destek
bulmuştur. Oldukça çalkantılı geçen 1932-36 döneminin
sonunda İspanya Parlamentosu, Bask bölgesine özerklik
veren kanunu kabul etmiştir. Ancak kazanılan bu özerklik
daha hayata geçirilemeden 1936-39 iç savaşı patlak
vermiştir.
İspanya’da yüzyıl içinde çıkan bu üçüncü büyük iç
savaşta, Bask bölgesindeki eyaletlerden Vizcaya ve
Guipuzcoa cumhuriyetçilerin, Navar ve Alava ise
Frankocuların yanında yer almıştır. Bask
milliyetçiliğinin merkezi olan PNV ise, özerklik
statüsünün devamını taahhüt eden cumhuriyetçilerin
safına katılmıştır.
İç savaş, Bask milliyetçiliği açısından son derece
yıkıcı sonuçlar doğurmuştur. Savaş sırasında Franko
güçlerinin hâkim olduğu bölgelerdeki Bask milliyetçileri
katliama uğramıştır. 1937 yılında, Alman ordusu ve hava
kuvvetlerinin desteğiyle Bask bölgesine saldıran Franko
kuvvetleri, geniş çaplı katliamlar yapmıştır. Alman
savaş uçaklarının bombaladığı tarihi Guernika şehrinde
iki bin kadar sivil hayatını kaybetmiştir. Sonuçta
Haziran 1937’de Bask kuvvetleri teslim olmuştur. Bundan
yaklaşık iki yıl kadar sonra ise İspanya genelindeki
bütün cumhuriyet kuvvetleri Franko’ya teslim olmuş,
böylece İkinci Cumhuriyet dönemi sona ererken uzun
sürecek bir diktatörlük dönemi başlamıştır. İç savaşın
sonuna kadar yüz binin üzerinde Bask, başta Fransa olmak
üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerine mülteci olarak
sığınmış, bir kısmı da oradan ABD’ye geçmiştir. Bu arada
özerk Bask yönetimi de Paris’e geçerek burada bir sürgün
hükümeti kurmuştur.
Bask Direnişinin Örgütlenmesi: 1939-1959
1939’da ülke yönetimini ele geçiren General Fransisko
Franko’nun faşist diktatörlüğü, İspanyol
cumhuriyetçileri ve solcuları için olduğu gibi, farklı
etnik gruplar bakımından da ağır baskılarla dolu bir
dönem olmuştur. Bu baskılardan en fazla payı da Basklar
almıştır. Yaklaşık 22 bin Bask milliyetçisi, Franko’nun
idam mangalarının elinde hayatını kaybetmiştir. İspanyol
faşist partisi “Falanj” tarafından kurulan savaş
mahkemelerinde binlercesi mahkûm edilmiş ve işkence
görmüştür. Bask bölgesine verilecek bir özerkliği
merkezi yönetim açısından en büyük tehdit olarak
algılayan Franko, bu sebeple Bask milliyetçiliğine ve
kültürüne dair her şeye savaş açmıştır. Bu baskılar,
kamusal alanda Bask dilinin kullanımının yasaklanmasına
kadar varmıştır. Bu tehdit algılamasının en önemli iki
sebebi, Bask bölgesinin, Katalan bölgesiyle birlikte,
ekonomik ve sınai açılardan İspanya’nın en gelişmiş
bölgesi olması ile Bask bölgesine tanınacak bir hakkın,
domino etkisiyle ülkenin, Katalanya ve Galiçya bölgeleri
başta olmak üzere diğer bölgelerde de talep edilecek
olmasıdır.
Franko’nun, İspanya genelinde iktidarı ele geçirmesiyle
birlikte milliyetçi Bask önderleri ya idam edilmiş ya
hapse atılmış ya da ülke dışına kaçmıştır. Bundan ötürü
Franko’nun ilk yıllarında ülke içinde herhangi bir Bask
direnişi örgütlenememiştir. Bununla birlikte, Fransa’ya
kaçan bir kısım Milliyetçi Bask Partisi (EAJ/PNV)
mensubu, burada bir “Sürgünde Bask Hükümeti” kurarak
mücadele vermeye başlamışlardır. Sürgündeki İspanya
Cumhuriyet Hükümeti’ni de destekleyen EAJ/PNV,
müttefiklerin galibiyetiyle faşist Franko rejiminin
yıkılacağı ve tekrar kurulacak cumhuriyet rejimiyle de
Bask bölgesinin tekrar özerkliğine kavuşacağı
düşüncesinden hareketle Almanya’ya karşı müttefik
cephesinde savaşmıştır. Fakat beklenen olmamış ve Sovyet
tehdidine karşı Franko’yla ABD’nin anlaşması üzerine
Bask milliyetçilerinin umutları suya düşmüştür.
1950’lerden itibaren mücadelesini, Franko rejimine
muhalif Fransa’da bulunan sürgün hükümeti üzerinden
yürüten EAJ/PNV, yeni Amerika ve Avrupa’da yeni oluşan
Bask diasporasından da maddi yardım görmüştür. Bu
dönemlerde daha çok Bask kültürünün güçlendirilmesi
üzerinde duran parti, siyasi açıdan ise nispeten pasif
bir mücadele yürütmüştür. Franko karşıtı İspanyol
gruplarla da işbirliği içine giren parti, Bask
bağımsızlığına demokratik yollardan ulaşılacağını
öngörmüş, bunun için de öncelikle İspanya’da
demokrasinin yeniden tesisini şart saymıştır.
Ancak partinin strateji ve yöntemlerini tasvip etmeyen
bir grup, 1952’de partiden ayrılarak “Ekin” (Baskça’da
“başlamak” anlamında) adlı yeni bir oluşuma
gitmişlerdir. Ekin, Bask mücadelesinin Franko rejimine
karşı değil, İspanya’ya karşı olduğu düşüncesiyle,
partinin İspanyol cumhuriyetçileri ve solcularıyla
yaptığı ittifakları eleştirmiştir. 1959 yılında ise Ekin
içinde daha radikal bir grup, ulusal bağımsızlık için
silâhlı mücadeleden başka yol olmadığı iddiasıyla
Ekin’den ayrılarak ETA örgütünü kurmuştur. |
|
|
|
|
|
|
|