...................
...................
TEMSİLİYET Mİ ÇİFTE STANDARTLARA TESLİMİYET Mİ!

Volkan Düzenli

                         
 
...................
 

Aslında sayın Cihan CANDEMİR’in Ulusal Kanal'da verdiği demecin içeriği kadar nerede verildiği de bu demecin başkaca yönlerinin de tartışılma ihtiyacını ortaya çıkarmakta... Suzan hanımın da belirttiği gibi; temsiliyet krizi her durumda defaten karşımıza çıkmakta. Bu demeç, farklı/birleşik aidiyetlerimizi yeniden gözden geçirmemize de yol açtı. Ulusalcı mı olacağız, dinci mi, liberal mi, yoksa bunlara bulaşmadan ve karşıdan bakarak bağımsız bir Çerkes duruşu mu sergileyeceğiz? Çerkes toplumu içinde ki ulusalcılar ya da onların şimdilik çatıştığı küreselleşmeciler; acaba temsiliyet için yeterli entelektüel birikime, geneli kavrayıcı bir olgunluğa, bütünlüklü bir politik yeteneğe, güvenilir bir ilişkilenme ilkeselliğine sahip midir?

Bu irdeleme süreci, Sayın CANDEMİR’e şöyle bir soru sorma hakkı vermekte: Demeç verilen TV ulusalcı değil de örneğin STV, Kanal7, MeltemTV v.b. türden siyaseten diğer kesime yakın olsa idi, bugünkü tepkiler yine oluşur muydu? Aslında bu sorunun dürüstçe yanıtı; bizleri çifte standartlarımızla ya da olası bağımsız duruşumuzla yüzleştirebilecektir.

Ergenekon’a karşı çıkmanın AKP’li olmakla, AKP’nin ülkeye çizdiği yol haritasına karşı çıkmanın da Ergenekoncu olarak formatlandığı bir ülkenin algılayış düzleminde; güçlerden birine sırtını dayamayı alışkanlık edinmişlerin özgüvensizlik propagandası ile tekrar yüzleşmemiz de olasıdır...

Çerkesliğin gelişimini, yaşadığı coğrafyanın demokratik gelişim serüveni ile eşdeğer gören her insanın her türden pespayeliğe aynı yerden karşı durmasının daha bağımsız bir duruş olduğunu düşünüyorum. Türkiye’yi paylaşamayan bu güç odaklarının hepsi “vatansever (!)” ama aslında hepsi gün geçtikçe yoksullaşan ve sersemleştirilen halka ihanet içinde... Biri provokatif cinayetlerle halka acılar yaşatırken, diğeri bu acıları kemirerek vurgunlarla yol alıyor ve gerektiğinde yer değişiyorlar! Görüyoruz.

Yaşadığı coğrafyanın en temel sorunlarına/gündemlerine bile duyarlılığı sıfıra yakın olan bir Çerkes toplumsal öznesi, başkalarından yaşamadıkları coğrafyadaki gelişmelere duyarlı olmasını bekleme hakkına da sahip değildir.. Sanki parti kapatma, Ergenekon operasyonlarında ve Sağlık ve Sosyal Güvenlik Yasası'ndaki çalışanların 200 yıllık kazanımlarını gasp eden son değişikliklerde Çerkeslere bir ayrıcalık tanınacakmış gibi! Çıt yok! Çerkes kimliği sanki bu tür duyarlılıklara engelmiş ya da toplumsal duyarlılıklar sanki Çerkes kimliğini zedelermiş gibi bir uyutma hapı artık etkisizleştirilmeli.

Kafkasyalıları doğrudan ilgilendiren tüm konulara Türkiye’de kamuoyu oluşturmak, Türkiye’nin sorunlarını sessizce izlemekle değil, “bu konuda Çerkes kimliği de şunu diyor” diyebilecek meşru, demokratik temsiliyet oluşturma sürecinden geçiyor.


Keşke toplumumuzun haklı duyarlılığı ırkçı çetelere olduğu gibi, direktifler doğrultusunda eylemler düzenleyenlere, FSB ile içli dışı pişkin politikalara, güya STK görünümlü CIA endeksli SOROScu ucuz atraksiyonlara, içeriden ilişkilenmeler üzerinden özel çabalarla gerileştirilen Çerkes toplumuna, MHP ile içli dışlı olan Çerkes “önderleri”ne, (...) kadar uzanabilseydi! Keşke... İşte o zaman çok ciddi birikimler ve potansiyeller taşıyan bu toplumun gelişiminin önüne hiç kimse geçemezdi.

Türkiye gibi Çerkes toplumu da şu anda çatışma yaşayan iki statükocu anlayışın kuşatması altındadır. Tıpkı Türkiye gibi, çoğunluğumuzun yok sayılması, sessizleştirilmesi  bundandır. Bu aşılamadan, ulusal-kültürel-demokratik anlamda bir adım ileri gitmemize izin vermeyeceklerdir.
Ancak bir yanımız daha vardır ki; başka bir dünya içinde hem asimilasyonla hem de yoksullukla cebelleşen, yani çifte baskılanma altında kalmış ezici sessiz çoğunluk.

Çerkes toplumu içerisinde; -herkes için demokrasi- yanlısı olan Çerkeslerin, küreselleşmeci çevrelere kendini kullandırtmayan samimi dindar (Müslüman/Hıristiyan/Musevi vb) Çerkeslerin, neo-libarellere yedeklenmeyen sosyalist-sol Çerkeslerin sağduyu ile asgari müştereklerde ortak bir duruş belirlemeleri, kaçınılmaz bir aşamaya gelmiştir diye düşünüyorum. Diğer iki çatışmalı kesime göre, anti-emperyalist niteliği de olan bu son saydığım üç  kesim, toplumuna bağımsız bir yol haritası önerebilme potansiyeline ve hakkına sahip denilebilir. Umarım diğer halklar da bu tür ''dik duran Çerkesler''in önerilerinden nasibini alır ve ortaklaşır.

Yıldırım Türker’in şu cümlesi tam da bizleri anlatmıyor mu? ''Yeni bir iktidar bloğunun oluşması savaşında kaçınılmaz olarak kâh o tarafın kâh bu tarafın avukatı olarak gerilimli ve fuzuli bir varoluşa çağırılıyoruz.''