Ölüm habersiz gelir, hiç umulmadık bir
anda, hiç umulmadık bir yaşta ve hiç umulmadık bir
yerde. Rüyasında görse inanmazdı, rüyamızda görsek hayra
yormazdık.
Kutsanmış bir geri dönüşün, kutsanmış bir davanın,
kutsanmış bir savaşın, maktul düşürdüğü sevgili köylümüz
ve dostumuz Hanefi Aslan. Unutulan ve küçümsenen bir
coğrafyada, atalarının gelmek zorunda kaldığı bu köyde
akşamları, ona gelen ani ölüm meleği gibi aniden
balkonumuzda biterdi.
Sessizce oturur sigarsını içer ve
teklifsizce rahat ettiği evimizin balkonunda kendini
yakardı izmaritin ucunda.
Ölümünden yıllar sonra bir yaz günü köyün bütün
elektrikleri gittiğinde artık çoluk çocuğa karışmış ev
sahibeleri olan amcakızlarımın yaktığı sigaraların
ucunda parlayan ve sönen ateş böceklerinin hatıralarında
yaşatıldığından haberi var mıdır gittiği yerde acaba?
Birlikte gittiğimiz bir balık avında bana fırlattığı,
tutmuş olduğu balığın suya düşmesiyle, umutsuzluğa
sessizce kapıldığı bir anda, balığı kuyruğundan
yakalayıp kaldırdığımda ki gibi şaşkınlık ve sevinçle
kocaman açıyor mudur gözlerini gittiği yerde acaba?
Yarım bırakılmış bir sevdanın acısını içinde büyüte
büyüte harap ettiği ömrünün, tarihe geçmiş isimsiz ve
unutulmuş, asıl kahramanlarından biri olarak biteceğini
düşünmüş müydü acaba?
Ahırda yapılan ve parmaklarının ucunda Şeşen oynadığı
bir Uzunyayla düğününe, birlikte yürüyerek giderken, O,
dolunayın çıktığı o gecede elindeki şişeyi aya kaldırıp
içinde ne kadar kaldığını anlamaya çalışırken ben
soğuktan ve köpek korkusundan titriyordum. Savaşlarda
ölenlerin sadece bir sayıdan ibaret olmadığını ölüm
haberi köye geldiğinde bana ağlayarak sarılan ağabeyinin
omzuma düşen göz yaşlarından anlamalıydım
Sevdiği kızı en yakın arkadaşına, arkadaşı da istemediği
halde verdiklerinde ömrünün yıkılan inşaatından
bağırmaya çalışırken, köylülerimizin düğünü rezil
etmesin diye ağzını kapattıkları ellerinin parmaklarının
arasından ”kalbinde azıcık sevgi olan beni anlar” diye
bağırdığında, hiç kimse onun 1993 yılında Abhazya´da
vurulup toprağa düşeceğini bilmiyordu.
Televizyonu seyrediyorum, ellerinde bayraklarla
Abhazya’nın bağımsızlığını kutlayan insanları görüyorum
ama ekranlarda, yarı yıkılmış bir evde tek başına
sabahlara kadar bir daha hiç sarılamayacağı oğluna Kuran
okuyan yaşlı bir kadını göremiyorum. Televizyonda her
kez bir şeyler söylüyor, politika yapıyor ama ekranlarda
hiç kimse yitip giden insanlardan bahsetmiyor. O,
insanları tanıyan ve seven insanların onların
yokluklarını hayatlarında nasıl aradıklarından da
bahsetmiyor ve kararmış bir gecede evlerinin
balkonlarında oturan, köyün içinden akan ırmağın ve
Ağustosböceklerinin sesleri arasında ”Kalbinde birazcık
sevgi olan beni anlar” çığlığını bir daha asla
unutamayacak olan kederli kızlardan da bahsetmiyor.
Hanefi Aslan, Kayseri, Pınarbaşı, Yukarı Karagöz köyünde
doğdu. Güney Kafkasya´da Abhazya´da savaşırken öldü. İyi
mi, kötü mü yaptı bilemiyorum ama onu tanıyan her kesin
onu çok aradığını biliyorum. |