İngilizlerin desteğini arkasına alan, Padişah'ın
Halifelik sıfatından ve Şeyhülislâm fetvasından
yararlanan İstanbul yönetimi, M. Kemal Paşa'nın
Ankara'da Birinci TBMM'ni açma çabalarını engelleme
gayreti içine girer.
Adapazarı, Düzce, Bolu ve Gerede’yi içine alarak
Kızılcahamam civarına, bir taraftan da Taraklı, Mudurnu,
Göynük, Beypazarı üzerinden Ayaş çevresine kadar
yaygınlaşan isyanlar, Millet Meclisi'ni çepeçevre
kuşatmıştı ve olaylar Ankara’da büyük endişe kaynağı
olmuştu.
Ortaya çıkan bu ayaklanmalarda İngilizlerin ve İstanbul
hükümetinin tertipleri ve kışkırtmaları etkili olmuştu.
İngiliz uçaklarından Şeyhülislam mühürlü “Bolşevikler
geliyor!” yazılı broşürler atılıyordu. Kışkırtılan halk
Kuvay-ı Milliye'ye karşı silahlı eylemlere başlamıştı.
Buna paralel olarak, Düzce'de de 13 Nisan 1920'de Saray
yanlısı bir ayaklanma başlamıştı. Ayaklanmanın lideri,
Sefer Berzeg’ti. Sefer Berzeg henüz on dokuz yaşında
iken, Süvari Birliği Komutanlığı yapan babası Mehmet
Talustan Bey ile gönüllü olarak Balkan Savaşı'na
katılmış ve babası Mehmet Talustan Bey, Sefer beyin
gözleri önünde Çatalca’da atının üzerinde Bulgarlara
karşı savaşırken başından vurularak şehit düşmüştü.
Sefer Berzeg, kişisel nüfuzu ile yörenin ileri gelen
kişilerini bir araya getirerek Düzce'de geçici bir
yönetim kurar. Sefer Berzeg/Kaymakam, Maan Ali/Jandarma
Komutanı, Koç Bey de Belediye Başkanı olur.
Mustafa Kemal Paşa ile Samsun’a çıkarak Kurtuluş
Savaşı’nı başlatanlar arasında yer alan ve Paşa'nın
yakın çalışma arkadaşı olan, Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey
de isyancılara Milli Mücadele'nin önemini anlatmak için
yirmi atlıyla Gerede’ye gelir. Fakat öfkeli halk “Ahali
ve Padişah nerede ise biz de oradayız” diyerek onu
taşlayıp, atından indirir ve yüzüne tükürüp, dövmeye
başlar.
Binbaşı Hüsrev Bey ve arkadaşı Trabzon Milletvekili
Osman Bey, boyunlarına zincir takılıp, elleri de
kelepçelenerek, önce Gerede, daha sonra da Düzce
hapishanesine götürülür. Sefer Berzeg, Binbaşı Hüsrev
Bey ve Osman Bey'in idamını önler. Onlara eniştesi olan
Çilimlili Mehmet Ağa vasıtası ile yiyecek, içecek,
temizlik malzemeleri ve kendi giysilerinden gönderir.
Daha sonra da Albay Refet Bey'in Mudurnu’daki
Karargahına yani milli kuvvetlere teslim eder.
Ayaklanmayı bastırmak için Ethem Bey kuvvetleri de 26
Mayıs’ta Düzce’ye girmek üzere Mudurnu'ya gelmiştir. Kan
dökülmesini istemeyen Sefer Berzeg ve arkadaşları,
Ankara Hükümeti'nce Mudurnu’ya gönderilen Albay Refet
Bey ve Kuvay-ı Milliye Komutanı Ethem Bey ile de
anlaşırlar. 4 bin süvari ile Kuvay-ı Milliye'ye
katılacaklarını bildirirler.
Ankara Hükümeti bu antlaşmayı onaylar. Mudurnu
cephesinde yapılan bu anlaşmadan sonra Refet Bey, Sefer
Beye Ethem Bey'e güvenip Düzce’ye gitmemesini tavsiye
eder. Fakat buna rağmen Sefer Bey, üzerine bir çakı dahi
almadan Düzce’ye gider. Çünkü M. Kemal Paşa'nın da kabul
ettiği bir anlaşma yapılmıştır. Yapılan anlaşma üzerine,
Ethem Bey hiçbir çatışma olmadan 26 Mayıs günü
kuvvetleriyle Düzce’ye girer. Sabah yapılan anlaşmaya
rağmen, Sefer Bey ve arkadaşlarını akşamüzeri
tutuklatır.
Bu durumdan haberdar olan, M. Kemal Paşa, 26 Mayıs
akşamı Ethem Beye acele bir telgraf çekerek hiç kimsenin
idam edilmemesini ister. Postane memuru Tahsin Bey,
telgrafın, M. Kemal Paşa'dan geldiğini bildiği için
yalınayak ve koşa koşa doğru Gürcü Osman Bey'in evindeki
karargaha götürür. Fakat Ethem Beyin hamamda olduğunu
söylerler. Hemen hamama gider. Ethem Bey, belinde bir
peştamal sarılı olduğu halde hamamdan çıkar. Adamlarına
telgrafı okutur. Telgrafın içeriğinden haberdar olan
Ethem Bey postacıya telgrafı yarın karargaha getirirsin
der.
Ethem 27 Mayıs 1920’de sabaha karşı Sefer Berzeg, Maan
Koç Bey, Kesebiy Abdulvahhap Bey’le birlikte on beş
kişiyi çınar ağaçlarına, bir kişiyi de hanın kapı
girişine astırır.
Kendisi de Sefer Bey'in idamını izler. Sefer Bey idam
edildiğinde 28 yaşındadır ve kırk günlük bir bebeği
vardır.
Görgü tanıklarından o zamanlar 15 yaşında olan ve
Düzce'nin Arap çiftliği köyünden, Turkav Celal Esen’in
92 yaşında iken anlattığına göre: Ethem Bey‘in dayı
tarafından akrabası olan Hamt-ı Kazbek "bu deli çocuk
yanlış bir şey yapmasın” diye sabahın erken vaktinde
Hatip Köyü'nden şehre gelir. Ancak olan olmuş, ağaçlarda
asılmış insanlar sallanmaktadır. Dehşetle irkilir.
Hamt-ı Kazbek, asabi, gözü kara bir kişidir. Yeğeni olan
Ethem Bey'in yanına çıkar; Sen milletine ne yaptın? (Wi
tlepkhım sıd yapş’ağer?) Utanmadın mı Allah’tan
korkmadın mı, der.
Ayrıca Sefer Bey'in yeğeni Jale Hanım'ın anlattığına
göre; yine Düzceli olan bir imamın asılış olayı da şöyle
gerçekleşmiştir.
Kuvay-ı Milliye'nin adamları, sabah vakti yaşlı bir
imamın evine giderler ve hemen giyinip dışarı çıkmasını
isterler. Yaşlı imam korkudan ve aceleden mestlerini
ters giyer. Mahallenin çocukları da imamın mestlerini
ters giydiği için, yürümekte güçlük çektiğini görüp,
gülüşerek grubu takip ederler. Bir de bakarlar ki,
imamın boynuna ip geçirilmiş hanın kapı girişine
asılıyor.
Halk arasındaki yaygın bir söylentiye göre ikisi de
Çerkes asıllı olan, Ethem Pşave ve Sefer Berzeg arasında
delikanlılık dönemlerinden kalma bir kırgınlık vardır.
M. Kemal Paşa'nın bile tasvip etmediği halde gerçekleşen
idamlar da siyasi olmayıp, bu kırgınlığa
dayandırılmaktadır.
|
Sefer Bey'in eşi
Nuriye Burak (Brakiy) ve oğlu Mücahit |
|
Geçmişteki bu meselenin perde arkasını bilen, Maksut
Şanda Düzce’nin Köprübaşı Köyü'nde Melen Çayı'nın
kıyısında, Mehmet Ağa çiftliğinde yaşıyor. Şimdiye kadar
gizli kalmış bu olayın aslını Sefer Bey'in öz yeğeni
olan Maksut Şanda Bey den dinleyelim: Sefer Beyin kız
kardeşi Nuriye Hanım'ın beyi Çilimlili Mehmet Ağa benim
babamdır. O zamanlar, M. Kemal Paşa'nın Bolşevik olduğu,
Müslümanlığın yasaklanacağı gibi Şeyhülislam imzalı
mühürlü ve hatta Albay İsmet’in kırmızı renk bant
bulunan Bolşevik şapkası giydiğine varıncaya kadar
yazılı broşürler uçaklardan atılıyor ve elden ele
dolaştırılıyordu. Maalesef insanlar iki arada bir derede
kalmışlardı. M. Kemal Paşa'nın bile; " Kuvay-ı
Milliye'ye inanmayanlar da inananlar kadar haklıydılar"
sözünü unutmamak gerekir. Onun için bu mesele hakkında
pek konuşmak istemiyorum. Yalnız şunları da söylemeden
geçemeyeceğim. Annem anlatırdı; dayım Sefer Bey, Düzce
hapishanesinde tutuklu bulunan Binbaşı Hüsrev ve Osman
Bey'in hayatını kurtarmış hatta onların gömleklerini
bile anneme kolalattırmıştı.
Sefer Bey'in hanımı Nuriye Hanım Eskişehirli Abaza
asıllı, Brakiy bir ailenin kızıydı. Kendisini Burak
olarak ifade ederdi. Ünlü karikatürist Ersin ve Sezgin
Burak kardeşlerin akrabasıydı.
Ethem Bey'in yengemi genç kızlığında çok istediği, fakat
yengemin ve ailesinin bu evliliğe razı olmadığı da
doğrudur. O zamanlar İstanbul’a giden Sefer Bey,
Sirkeci'de, Vakıf Han'ın altındaki, Borsa
Kıraathanesi'nde otururdu.
Sefer Berzeg ve Ethem Bey bu konu hakkında, tartışırlar.
Ethem Bey, Sefer Bey'e ''beni ötede beride
çekiştiriyormuşsun'' diyerek sataşır ve adı geçen
kıraathanenin içinde, herkesin gözü önünde kavga
ederler.
Ethem Bey'in, ardı ardına yargısız idamlar yaptığı
herkesçe bilinmektedir. Oldubitti ile Düzce'de yaptığı
infazlar da bu kavga olayından kaynaklanmıştır. Hatta bu
sebepten yengem Nuriye Hanım hayatı boyunca Sefer Bey'in
idamından hep kendisini sorumlu tutmuştur.
Bu konular unutulacak gibi değildir. Sefer Bey sanki dün
asılmış gibi, acısı hala içimizde saklıdır. Sefer Bey
idam edildikten sonra bu husus evde tabu idi ve hiç
konuşulmazdı. Babam kendi adamlarından olan Esat Bey'in
kardeşi Hüseyin'i Yunanistan’a Ethem’i vurması için
göndermişti. Ancak Hüseyin buna muvaffak olamadı.
|
O günlerde
Ankara'da yayınlanan Hâkimiyeti Milliye
Gazetesi'nde, Düzce İsyanı haberi |
Sefer Bey'in kız kardeşinin yani annemin adı da Nuriye
idi. Ethem atının üzerinde bizim evin önünden geçerken,
annem yumrukları ile evin camına vurarak “katil herif!”
diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Bileğinin bir damarı
ve sinirleri kesildi. Bu yüzden annem sağ elinin
parmaklarını hiçbir zaman tam olarak kullanamadı.
|
Çerkes
Ethem
1919–1920 tarihleri arasında Anadolu'da tek
önemli vurucu güç olan Gezici Kuvvetler (Kuvayi
Seyyare) Komutanı |
Sefer Bey'i asılı olduğu ipten kim alırsa onu da
asacağız dediler. Fakat asarlarsa assınlar diyen Seyis,
Mustafa ağabey ve Esat amca cesedi almak için
gittiklerinde, Sefer Bey'in çok kıymetli olan yüzüğünün,
parmağının derisi yüzülerek çalındığını gördüler.
Cenazesi eski Düzce mezarlığına gömüldü, orası otopark
yapılınca da kemikleri şehir mezarlığındaki annesinin
mezarına nakledildi.
|
Albay
Refet Bele
Sefer Bey'e, Düzce’ye gitmemesini tavsiye etti |
Çerkes Ethem "Anılarım" adlı kitabında, Sefer Bey'in
idam edilmesi konusunda şöyle demektedir: İdam hükmü
benim yaşadığım zamanların zorunlu önlemlerindendi.
Bununla beraber ben ikinci, üçüncü derecedeki suçluların
idam edilmesine asla taraftar olmazdım. Daha çok ıslah
edilmeleri gereğine önem verirdim. Düzce ihtilalı heyeti
üyelerinden Sefer Bey için bazı şefaatçiler bana
gelmişlerdi. Kendilerine yanıtım; "Hüküm ve af
keyfiyeti, vicdanından başka şey tanımayan Divan-ı
Harp'e aittir." Olmuş ve Divan-ı Harp'in adli olan idam
hükmünü imzaladım.
KAYNAKÇA
1) Adıvar,
Halide Edip, Türk’ün Ateşle İmtihanı, Atlas Kitabevi,
İstanbul,1995.
2) Önal, Sami, Hüsrev Gerede'nin Anıları,
Literatür Yayınları, İstanbul, 2003.
3) http://www.paukaf.com/viewtopic.php?f=126&t=2378
01/06/ 2008 Saat,15,00
4) Şanda, Maksut, Köprübaşı Köyü, Mehmet Ağa
Çiftliği, Düzce, 2008
5) Jale Kuyumcu, Eski Düzce Belediye
Başkanı Merhum Süleyman Kuyumcu'nun Eşi
6) Sabahattin Özel, Atatürk ve Atatürkçülük,
Derin Yayınları, İstanbul 2006. s.105
7) Çerkes Ethem, Anılarım, Derfin Yayınları,
İstanbul, 2005. s.37 |