...................
...................
ÇERKES ETHEM - SEFER BERZEG OLAYI

TLETSERUK Nahit Serbes

                         
 
...................
 
 

İngilizlerin desteğini arkasına alan, Padişah'ın Halifelik sıfatından ve Şeyhülislâm fetvasından yararlanan İstanbul yönetimi, M. Kemal Paşa'nın Ankara'da Birinci TBMM'ni açma çabalarını engelleme gayreti içine girer. Adapazarı, Düzce, Bolu ve Gerede’yi içine alarak Kızılcahamam civarına, bir taraftan da Taraklı, Mudurnu, Göynük, Beypazarı üzerinden Ayaş çevresine kadar yaygınlaşan isyanlar, Millet Meclisi'ni çepeçevre kuşatmıştı ve olaylar Ankara’da büyük endişe kaynağı olmuştu.

Ortaya çıkan bu ayaklanmalarda İngilizlerin ve İstanbul hükümetinin tertipleri ve kışkırtmaları etkili olmuştu. İngiliz uçaklarından Şeyhülislam mühürlü “Bolşevikler geliyor!” yazılı broşürler atılıyordu. Kışkırtılan halk Kuvay-ı Milliye'ye karşı silahlı eylemlere başlamıştı.

Buna paralel olarak, Düzce'de de 13 Nisan 1920'de Saray yanlısı bir ayaklanma başlamıştı. Ayaklanmanın lideri, Sefer Berzeg’ti. Sefer Berzeg henüz on dokuz yaşında iken, Süvari Birliği Komutanlığı yapan babası Mehmet Talustan Bey ile gönüllü olarak Balkan Savaşı'na katılmış ve babası Mehmet Talustan Bey, Sefer beyin gözleri önünde Çatalca’da atının üzerinde Bulgarlara karşı savaşırken başından vurularak şehit düşmüştü.

Sefer Berzeg, kişisel nüfuzu ile yörenin ileri gelen kişilerini bir araya getirerek Düzce'de geçici bir yönetim kurar. Sefer Berzeg/Kaymakam, Maan Ali/Jandarma Komutanı, Koç Bey de Belediye Başkanı olur.
 

Sefer Berzeg

Mustafa Kemal Paşa ile Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlatanlar arasında yer alan ve Paşa'nın yakın çalışma arkadaşı olan, Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey de isyancılara Milli Mücadele'nin önemini anlatmak için yirmi atlıyla Gerede’ye gelir. Fakat öfkeli halk “Ahali ve Padişah nerede ise biz de oradayız” diyerek onu taşlayıp, atından indirir ve yüzüne tükürüp, dövmeye başlar.

Binbaşı Hüsrev Bey ve arkadaşı Trabzon Milletvekili Osman Bey, boyunlarına zincir takılıp, elleri de kelepçelenerek, önce Gerede, daha sonra da Düzce hapishanesine götürülür. Sefer Berzeg, Binbaşı Hüsrev Bey ve Osman Bey'in idamını önler. Onlara eniştesi olan Çilimlili Mehmet Ağa vasıtası ile yiyecek, içecek, temizlik malzemeleri ve kendi giysilerinden gönderir. Daha sonra da Albay Refet Bey'in Mudurnu’daki Karargahına yani milli kuvvetlere teslim eder.

Ayaklanmayı bastırmak için Ethem Bey kuvvetleri de 26 Mayıs’ta Düzce’ye girmek üzere Mudurnu'ya gelmiştir. Kan dökülmesini istemeyen Sefer Berzeg ve arkadaşları, Ankara Hükümeti'nce Mudurnu’ya gönderilen Albay Refet Bey ve Kuvay-ı Milliye Komutanı Ethem Bey ile de anlaşırlar. 4 bin süvari ile Kuvay-ı Milliye'ye katılacaklarını bildirirler.

Ankara Hükümeti bu antlaşmayı onaylar. Mudurnu cephesinde yapılan bu anlaşmadan sonra Refet Bey, Sefer Beye Ethem Bey'e güvenip Düzce’ye gitmemesini tavsiye eder. Fakat buna rağmen Sefer Bey, üzerine bir çakı dahi almadan Düzce’ye gider. Çünkü M. Kemal Paşa'nın da kabul ettiği bir anlaşma yapılmıştır. Yapılan anlaşma üzerine, Ethem Bey hiçbir çatışma olmadan 26 Mayıs günü kuvvetleriyle Düzce’ye girer. Sabah yapılan anlaşmaya rağmen, Sefer Bey ve arkadaşlarını akşamüzeri tutuklatır.

Bu durumdan haberdar olan, M. Kemal Paşa, 26 Mayıs akşamı Ethem Beye acele bir telgraf çekerek hiç kimsenin idam edilmemesini ister. Postane memuru Tahsin Bey, telgrafın, M. Kemal Paşa'dan geldiğini bildiği için yalınayak ve koşa koşa doğru Gürcü Osman Bey'in evindeki karargaha götürür. Fakat Ethem Beyin hamamda olduğunu söylerler. Hemen hamama gider. Ethem Bey, belinde bir peştamal sarılı olduğu halde hamamdan çıkar. Adamlarına telgrafı okutur. Telgrafın içeriğinden haberdar olan Ethem Bey postacıya telgrafı yarın karargaha getirirsin der.

Ethem 27 Mayıs 1920’de sabaha karşı Sefer Berzeg, Maan Koç Bey, Kesebiy Abdulvahhap Bey’le birlikte on beş kişiyi çınar ağaçlarına, bir kişiyi de hanın kapı girişine astırır.

Kendisi de Sefer Bey'in idamını izler. Sefer Bey idam edildiğinde 28 yaşındadır ve kırk günlük bir bebeği vardır.

Görgü tanıklarından o zamanlar 15 yaşında olan ve Düzce'nin Arap çiftliği köyünden, Turkav Celal Esen’in 92 yaşında iken anlattığına göre: Ethem Bey‘in dayı tarafından akrabası olan Hamt-ı Kazbek "bu deli çocuk yanlış bir şey yapmasın” diye sabahın erken vaktinde Hatip Köyü'nden şehre gelir. Ancak olan olmuş, ağaçlarda asılmış insanlar sallanmaktadır. Dehşetle irkilir. Hamt-ı Kazbek, asabi, gözü kara bir kişidir. Yeğeni olan Ethem Bey'in yanına çıkar; Sen milletine ne yaptın? (Wi tlepkhım sıd yapş’ağer?) Utanmadın mı Allah’tan korkmadın mı, der.

Ayrıca Sefer Bey'in yeğeni Jale Hanım'ın anlattığına göre; yine Düzceli olan bir imamın asılış olayı da şöyle gerçekleşmiştir.
 

Jale Kuyumcu anlatıyor

Kuvay-ı Milliye'nin adamları, sabah vakti yaşlı bir imamın evine giderler ve hemen giyinip dışarı çıkmasını isterler. Yaşlı imam korkudan ve aceleden mestlerini ters giyer. Mahallenin çocukları da imamın mestlerini ters giydiği için, yürümekte güçlük çektiğini görüp, gülüşerek grubu takip ederler. Bir de bakarlar ki, imamın boynuna ip geçirilmiş hanın kapı girişine asılıyor.

Halk arasındaki yaygın bir söylentiye göre ikisi de Çerkes asıllı olan, Ethem Pşave ve Sefer Berzeg arasında delikanlılık dönemlerinden kalma bir kırgınlık vardır. M. Kemal Paşa'nın bile tasvip etmediği halde gerçekleşen idamlar da siyasi olmayıp, bu kırgınlığa dayandırılmaktadır.
 

Sefer Bey'in eşi Nuriye Burak (Brakiy) ve oğlu Mücahit

Geçmişteki bu meselenin perde arkasını bilen, Maksut Şanda Düzce’nin Köprübaşı Köyü'nde Melen Çayı'nın kıyısında, Mehmet Ağa çiftliğinde yaşıyor. Şimdiye kadar gizli kalmış bu olayın aslını Sefer Bey'in öz yeğeni olan Maksut Şanda Bey den dinleyelim: Sefer Beyin kız kardeşi Nuriye Hanım'ın beyi Çilimlili Mehmet Ağa benim babamdır. O zamanlar, M. Kemal Paşa'nın Bolşevik olduğu, Müslümanlığın yasaklanacağı gibi Şeyhülislam imzalı mühürlü ve hatta Albay İsmet’in kırmızı renk bant bulunan Bolşevik şapkası giydiğine varıncaya kadar yazılı broşürler uçaklardan atılıyor ve elden ele dolaştırılıyordu. Maalesef insanlar iki arada bir derede kalmışlardı. M. Kemal Paşa'nın bile; " Kuvay-ı Milliye'ye inanmayanlar da inananlar kadar haklıydılar" sözünü unutmamak gerekir. Onun için bu mesele hakkında pek konuşmak istemiyorum. Yalnız şunları da söylemeden geçemeyeceğim. Annem anlatırdı; dayım Sefer Bey, Düzce hapishanesinde tutuklu bulunan Binbaşı Hüsrev ve Osman Bey'in hayatını kurtarmış hatta onların gömleklerini bile anneme kolalattırmıştı.
 

Maksut Şanda anlatıyor

Sefer Bey'in hanımı Nuriye Hanım Eskişehirli Abaza asıllı, Brakiy bir ailenin kızıydı. Kendisini Burak olarak ifade ederdi. Ünlü karikatürist Ersin ve Sezgin Burak kardeşlerin akrabasıydı.

Ethem Bey'in yengemi genç kızlığında çok istediği, fakat yengemin ve ailesinin bu evliliğe razı olmadığı da doğrudur. O zamanlar İstanbul’a giden Sefer Bey, Sirkeci'de, Vakıf Han'ın altındaki, Borsa Kıraathanesi'nde otururdu.

Sefer Berzeg ve Ethem Bey bu konu hakkında, tartışırlar. Ethem Bey, Sefer Bey'e ''beni ötede beride çekiştiriyormuşsun'' diyerek sataşır ve adı geçen kıraathanenin içinde, herkesin gözü önünde kavga ederler.

Ethem Bey'in, ardı ardına yargısız idamlar yaptığı herkesçe bilinmektedir. Oldubitti ile Düzce'de yaptığı infazlar da bu kavga olayından kaynaklanmıştır. Hatta bu sebepten yengem Nuriye Hanım hayatı boyunca Sefer Bey'in idamından hep kendisini sorumlu tutmuştur.

Bu konular unutulacak gibi değildir. Sefer Bey sanki dün asılmış gibi, acısı hala içimizde saklıdır. Sefer Bey idam edildikten sonra bu husus evde tabu idi ve hiç konuşulmazdı. Babam kendi adamlarından olan Esat Bey'in kardeşi Hüseyin'i Yunanistan’a Ethem’i vurması için göndermişti. Ancak Hüseyin buna muvaffak olamadı.
 

O günlerde Ankara'da yayınlanan Hâkimiyeti Milliye Gazetesi'nde, Düzce İsyanı haberi

Sefer Bey'in kız kardeşinin yani annemin adı da Nuriye idi. Ethem atının üzerinde bizim evin önünden geçerken, annem yumrukları ile evin camına vurarak “katil herif!” diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Bileğinin bir damarı ve sinirleri kesildi. Bu yüzden annem sağ elinin parmaklarını hiçbir zaman tam olarak kullanamadı.
 

Çerkes Ethem
1919–1920 tarihleri arasında Anadolu'da tek önemli vurucu güç olan Gezici Kuvvetler (Kuvayi Seyyare) Komutanı

Sefer Bey'i asılı olduğu ipten kim alırsa onu da asacağız dediler. Fakat asarlarsa assınlar diyen Seyis, Mustafa ağabey ve Esat amca cesedi almak için gittiklerinde, Sefer Bey'in çok kıymetli olan yüzüğünün, parmağının derisi yüzülerek çalındığını gördüler. Cenazesi eski Düzce mezarlığına gömüldü, orası otopark yapılınca da kemikleri şehir mezarlığındaki annesinin mezarına nakledildi.
 

Albay Refet Bele
Sefer Bey'e, Düzce’ye gitmemesini tavsiye etti

Çerkes Ethem "Anılarım" adlı kitabında, Sefer Bey'in idam edilmesi konusunda şöyle demektedir: İdam hükmü benim yaşadığım zamanların zorunlu önlemlerindendi. Bununla beraber ben ikinci, üçüncü derecedeki suçluların idam edilmesine asla taraftar olmazdım. Daha çok ıslah edilmeleri gereğine önem verirdim. Düzce ihtilalı heyeti üyelerinden Sefer Bey için bazı şefaatçiler bana gelmişlerdi. Kendilerine yanıtım; "Hüküm ve af keyfiyeti, vicdanından başka şey tanımayan Divan-ı Harp'e aittir." Olmuş ve Divan-ı Harp'in adli olan idam hükmünü imzaladım.


KAYNAKÇA
1)
Adıvar, Halide Edip, Türk’ün Ateşle İmtihanı, Atlas Kitabevi, İstanbul,1995.
2) Önal, Sami, Hüsrev Gerede'nin Anıları, Literatür Yayınları, İstanbul, 2003.
3) http://www.paukaf.com/viewtopic.php?f=126&t=2378 01/06/ 2008 Saat,15,00
4) Şanda, Maksut, Köprübaşı Köyü, Mehmet Ağa Çiftliği, Düzce, 2008
5) Jale Kuyumcu,  Eski Düzce Belediye Başkanı Merhum Süleyman Kuyumcu'nun Eşi
6) Sabahattin Özel, Atatürk ve Atatürkçülük, Derin Yayınları, İstanbul 2006. s.105
7) Çerkes Ethem, Anılarım, Derfin Yayınları, İstanbul, 2005. s.37