1.
Çok saygıdeğer Piskopos Hazretleri ve İstanbul'daki
siviller kurulunun yüce üyeleri,
Gürün, 27 Temmuz 1878
Aşağıda imzası bulunan köylerden gelen son mektuplarda,
yakın köylerde yaşayan Çerkes nüfusun yaptığı tamamen
dayanılmaz soygunlar ve hırsızlıklar anlatılmaktadır.
Bu kötü insanların karakteri zaten patrikhaneye toplu
bir dilekçeyle anlatılmıştır. Şimdi biz de eziyet çeken
babalarımız ve kardeşlerimizle birleşerek üzüntüyle
sizden bu vahşete bir çare bulmanızı rica ediyoruz.
Bunun dışında başka bir yerden umudumuz yok.
Milletini seven beyler, acılarımız dayanılmazdır.
Yabancı diyarlarda ekmeğimizden keserek ailelerimizin en
temel ihtiyaçlarını temin edebilmek için bir miktar para
topluyoruz; o da Çerkeslerin eşkıyalıklarına kurban
gidiyor; sığırlar, atlar, koyunlar, saman ve buğday
çalıyorlar.
Dağıstan'dan bir grup Çerkes bundan altı yedi ay önce
bizim taraflara geldi. [Çerkesler] Boş bir yer bularak
oraya yerleşmek istediler. Bunların yaşadığı yerin
köylülerinin 8 ağılını ve oradaki köylülerin geçimlerini
sağladıkları bütün tarlaları harap edip, ekinleri
söktüler ve kendilerine ev inşa ettiler. Her şeyi
çaldılar. Bizi dövüp, yaralayıp kovdular. Biz de Sivas
valisine dilekçe vermeye mecbur kaldık, o da bize: "Bana
bile karşı koyuyorlar; onlara hakim olamıyorum" cevabını
verdi. İşte böyle tamamen umutsuzken aramızdan iki kişi
seçtik: Sarkis oğlu Krikor ve Manug oldukça uzun bir
süre İstanbul'da çalıştılar. Sadaret'e dilekçe verdiler.
O da cevaben bize 24 Nisan tarihli bir emir gönderdi,
ancak bu emir uygulamaya konulmamıştır. Yukarıda sözü
edilen işgal edilmiş toprakları 25 yıldır devlete
vergilerimizi ödeyerek kullanıyoruz ve 6 yıl önce
tapumuzu aldık. Eğer hakkımız elimizden alınırsa bizimle
ilgilenebilecek bir merci de yok.
Şimdi beyler, sizlere bu acılarımızı tekrar anlatarak,
bu kötü insanlara karşı bir çare bulmanızı rica
ediyoruz. Böylece bize rahatlık ve sulh bahşetmiş
olacaksınız.
(Mühürler)
Mütevazı hizmetkarlarınız (45 imza)
Sayın Piskopos Hazretleri,
17 Kasım 1878
Bundan bir yıl önce Dağıstan'dan bir grup Çerkes, Patrin
isimli köy taraflarına geldi ve orayı boş bulup yerleşti
ve Çerkesler o taraflara geldiklerinde Patrin ahalisine
ait 8 ağılı sökerek zorla götürüp kendilerine ev inşa
ettiler. Bununla da yetinmeyip orada serbestçe
köylülerin tarla, çayır ve bağlarına da zorla el
koydular. Bu konuyla ilgili olarak köylülerin tarafından
iki adam İstanbul'a gitti ve Sadaret'ten emir
çıkartılarak Sivas valisine gönderildi. Ancak
hazretleriniz bu emrin uygulanmadığını zaten telgrafla
öğrendiler.
Dolayısıyla sayın Patrik Hazretleri, bütün bu kayıplara
uğrayanlar oradadırlar. Bunlara bir çare bulmanızı rica
ediyorum. Ayriyeten bu insanlar da Yarhisarlılar gibi
serbestlik ya da istedikleri yerlerde oturma emri rica
etmektedirler.
İsa'nın Hizmetkarı
Zakarya Piskopos
2.
Sayın Patrik Hazretleri ve milli merkezi yönetim
kurulunun çok saygıdeğer üyeleri,
Gürün, 11 Aralık 1871
Bu piskoposluk bölgesindeki cemaat mensuplarını hedef
alan çevredeki Kürt, Çerkes ve Türklerin
gerçekleştirdiği feci soygunlar hakkında bundan önce
genel bir dilekçe verip zavallı ve dayanılmaz durumumuzu
çok saygıdeğer Hazretlerinize anlatarak, bir an önce bir
çare bulunacağını görmeyi umuyorduk. Ne yazık ki,
umutlarımız sanki boşa çıkarak, özellikle Ulaş köyündeki
cemaat mensuplarımızın maruz kaldığı soygunlar çok daha
şiddetlendi ve artık tahammül etme kabiliyetimiz
kalmadığından, çok saygıdeğer Hazretlerinize başvurarak
bize yardıma koşmanız için yalvarıyoruz. Zira mal ve
cana yönelik her türlü şiddet günlük hayatın bir parçası
haline gelmiş ve had safhada bir umutsuzluk bizleri
sarmıştır. Gerçi piskoposluk bölgemizin dini önderi,
sayın Zakarya Piskopos Sivas'a gidip valiye
şikayetlerini sunarak adaletin yerini bulmasını talep
etmektedir. Eğer dayanılmaz durumumuza bir an evvel bir
çare bulunmazsa bu işin sonu kötü olacak.
İşte maruz kaldığımız ve Hazretlerinize anlatacağımız
şiddet olayları ve soygunlar:
a) Çerkesler Manuel Reis'in dört mandasını zorla
götürüp kestikten sonra, tarlalarda çalışan erkek, kadın
ve çocukların üstüne bıçaklarla saldırıp, onların ödünü
koparıp kaçırarak tekrar Manuel Reis'e ait bir atı ve
Peder Nigoğos'un da üç atını yanlarına alarak
götürmüşlerdir.
b) Zaza Kürtleri Kevork Köseyan'ın bir mandasını
kestiler ve ağılı basarak, çobanlardan birini yüzünden,
diğerini de elinden ağır yaraladılar. Bu yaralılar bir
aydan beri yatakta yatmaktadırlar.
c) Arakel Kahya'nın bir mandasını Deliktaşlı
Güççük Ağa'nın çobanları ve Türkler kestiler. Adı geçen
şahsın ağılını basarak, ağıldaki çobanları bağladıktan
ve mümkün olduğu kadar çok sayıda koyunu götürdükten
sonra, ağıl çobansız kaldığından, kurtlar da birçoğunu
öldürmüşlerdir. Öyle ki, haydutların götürdüğü ve
kurtların parçaladığı koyun sayısı 150'yi bulmuştur.
d)
Avşarlar ve birkaç Türk Manug Torosyan'ın üç ineğini
gasp ettiler.
e)
Köyümüze üç saat mesafedeki Karasar adlı Türk köyünden
Ğazar Ğugasyan ve diğer birkaç kişinin ağılını basarak
çobanları yaralamışlardır. Hagop Yeranosyan'ın evinde
Sivaslı Sağatiyel adında bir Ermeni misafir olarak
bulunduğundan, üç Çerkes onu köyün içinde soyduktan
sonra, söz konusu kişinin atını da götürmüştür.
f) Yine Çerkesler köyümüzden 150 koyunu sürdüler
ve bunlardan ancak bir kısmı etrafa yayılarak geriye
kalanlarını alıp götürdüler.
g) Çevredeki Çerkesler ve Türkler birçok
tarlamızı zorla elimizden almışlardır ve almaya da devam
etme düşüncesindedirler.
h) On beş yıldır bizim mülkümüz olan otlak ve
ağılı Çerkesler zorla ele geçirdiler ve ağılı yaktılar.
i) Çerkesler köyümüzde önde gelen bir Ermeni’nin
evini gece basarak, içeride buldukları bütün eşya ve
mobilyaları gasp ederek, bıçaklar ve sopalarla aile
fertlerini dövüp, darbelere maruz bırakmışlar, iki kişi
de bu barbarlığa kurban giderek ölmüştür.
Şimdi, çok saygıdeğer Piskopos Hazretleri ve beyler, bu
içler acısı ve feci durumun üzerimizdeki etkisi çok
ağırlaşmış olduğundan, o derece bunalım ve korku
içerisindeyiz ki sanki köylerimiz her taraftan kuşatma
altında bulunmaktadır, zira köyden köye ve Sivas’a
yolculuklar durmuştur. Yollar her tarafta Çerkes, Kürt
ve Türkler tarafından tutulmuş olup seyahat edenleri
devamlı soymakta, yaralamaktadırlar. Bu olayları teker
teker saymayı fuzuli addederek, Tanrı aşkına sizden bize
yardıma koşmanız için yalvarıp yakarıyorum, zira
durumumuz dayanılmaz ve acıklıdır. Tekrar sizden
merhamet ve yardım elinizi uzatmanız için yalvarıyoruz.
Çok saygıdeğer Hazretlerinizin Ulaş köyündeki en
mütevazı hizmetkarları.
(Mühürler)
Peder Nigoğos
Peder Manug
3.
Saygıdeğer Patrik Hazretleri
Gürün, 4 Haziran 1879
Değerlilerin en değerlisi babamız olan sizin yardımsever
kutsal elinizi öperken, daha önce birçok kereler rapor
ettiğimiz aşağıdaki satırları mütevazı bir şekilde çok
saygıdeğer şahsınıza hatırlatmak istiyoruz. Konu
hakkında bize bir yazılı buyruk da gönderilmiş ama
sonuçsuz kalmıştır.
Bu şehre bir buçuk saat mesafedeki Şavah adlı, bundan
40-50 sene önce harabe durumunda ve ıssız bir yer olan
köy, 12 hane Gürünlü Ermeni çiftçi tarafından orada
evler inşa etmek ve tarlaları sürmek suretiyle
şeneltilmiştir. Aynı dönemde yaşamış olan Fettah Ağa
adındaki Gürünlü zorba Türk, "aşar benimdir" diyerek
oldukça uzun yıllar boyunca adı geçen köyün ondalığını
kendisi alırdı.
Dolayısıyla, bu zatın ölümünden hemen hemen on yıl
sonra, onun oğlu Hurşit Ağa "o köy babamın mülkü idi ve
bana da babamdan kalan mirastır" deyip, iki yalancı
şahitle, köyü haksız bir şekilde ele geçirdi ve zavallı
Ermeni köylülerin kan ter dökerek elde ettikleri
ekinlerine ve çok eskiden beri sahip oldukları ev ve
mülklerine el koydu.
Kızgın ve şaşkın durumdaki sefil köylüler içlerinden
okuma yazma bilen Hohan Ayloğluyan'ı dava açıp gereken
yerlere şikayet etmesi için kendilerine vekil olarak
seçtiler. O çok çalıştı, çok çabaladı ve birçok kez hem
bulunduğunuz yerden hem de Sivas valiliğinden yazılı
emirler getirtti. Büyük miktarlarda paralar harcadı ve
hem canını hem de malını tehlikeye attı ama ne yazık ki
bütün emirler soygun ve şiddeti önleyemedi ve hükümet ya
da onun yerel temsilcileri olaylar karşısında sağır ve
dilsiz kesildiler. Zira soygun ve tecavüze maruz
kalanlar Ermeni’ydi. Sonunda, sayın Patrik Hazretleri,
yukarıda adı geçen Hurşit, Sivas Valiliği'nden hatır,
gönül ilişkisiyle ilam aldı. Bunun sayesinde yalnız köyü
ele geçirmekle kalmayıp, onun yakınındaki sulak
tarlaları ve köyden bir saat uzaklıktaki tarlaları bile
elde etti. Sonuç olarak köylüler ve özellikle de Hohan
bugüne kadar çok direnip, çalıştılar, fakat bir örneği
bu mektubu getirenin yanında bulunan o mahkeme kararını
iptal ettiremeyip, mülklerini acımasız canavarın elinden
alamadılar.
Sonuç olarak, saygıdeğer Patrik Hazretleri, cemaatimizin
alt kesimlerindeki insanlar size yalvarıyor ve kutsal
unvanınız namına onların haklarını koruyarak bu çapraşık
soruna bir son vermeyi denemenizi rica ediyorlar.
Mütevazı hizmetkarlarınız,
(Mühürler)
(İmzalar)
4.
DİNİ ÖNDERLİK RAPORU
Soygunlar: İşte başlıca başlangıç konusu olarak
bunu seçerek, hakaret, gasp, cinayet ve soygunların
korkunç görüntüsünü az da olsa gözlerinizin önüne
seriyoruz. Bu görüntünün dayanılmaz sonuçları bugüne
kadar sürmektedir. 1874 yılında toplanan siviller
kurulunun kaydettiği ilerlemeler ortadan kaybolarak, bu
kurulun etkisi Türklerin fanatik tutkuları yüzünden
tamamen kayboldu ve bunun sonucu olarak kötülükler
Ermenilerin başına yıldırım ve dolu gibi yağmaya
başladı. Ermenilerin çektiği eziyetlerin yüzde birini
hatırlamaya değer bulduk.
Savaştan dolayı hükümetin kötü ve rüşvetçi memurlarının
bazılarından Ermeni nüfusun çektiği olağan eziyetleri ve
soygunları kısaca anlatıyoruz.
Eziyetler: Bu şehirdeki Ermeni katırcıların
gündelik kazançlarını sağlamak için besledikleri
katırların büyük bir kısmı temelli kaybedildi, küçük bir
kısmı da ücret ödenmeden geri verildi. Verilen bu büyük
zararı bir tarafa bırakırsak, her şeyi elinden alınan
Ermeni halkın ağlama ve sızlamaları hükümette hiç
merhamet duygusu uyandırmadı, tam aksine Ermeniler ağır
hakaretlere maruz kaldılar.
Bu şehirdeki Ermeni Protestan kilisesi komşu Müslümanlar
tarafından içindeki 50 bin Kuruş kıymetindeki eşyalarla
birlikte havaya uçuruldu.
1876 yılında atılan dayaklar: Zaptiyenin biri
sudan bir sebeple Minasyan Mez Bedros oğlu Hagop'un
üstüne saldırıp aşırı derecede dövdü ve bu Ermeni’ye
küfürler yağdırdı. Yarı ölü durumdaki o şahıs
doktorların üstün kabiliyetleri sayesinde ancak
iyileşebildi.
Hasan oğlu Hasan Satcığağ adlı köylü birkaç arkadaşıyla
Tolig Mısırlıyan ve Garabed Mez Kılhyan adlı şahıslara
rastlamış. İkinci Ermeni becerikliliği sayesinde
kaçarken, birincisi eli kanlı canavarlara yakalanıp sopa
ve bıçak darbelerine maruz kalmanın dışında, bir de
yüzüstü yerlerde sürüklenir, sonra öldürme denemesi
başarısızlığa uğradığından haydutların köyüne rehine
olarak götürülür. Bu şehirden hızla oraya ulaşan
kurtarıcılar sayesinde katır üstünde mahallesine,
ailesinin yanına getirilir. 15 gün boyunca ağzından ve
burnundan kanlar gelir ve iki ay yatakta kalır.
Adı
geçen serseriler Avedik Karayan'ı zevk için öldüresiye
döverler, sonra da karşılığını buğdayla ödeme sözü
vererek 60 Kuruş alırlar. Tabii bu meblağ ödenmez, çünkü
kendisi Ermeni ve Hıristiyan’dır.
Serseriler üç ay kadar geceleri Tavit Mısıryan'ın evine
taşlar atarak zavallının ailesini dehşet içinde
bıraktılar. Bir grup haydut Toros Minasyan'ın evine
saldırarak tüfekle ateş etti, [aile] komşuların
yardımıyla kurtulabildi.
Bir grup serseri Der Movsesyan Kapriyel'in evine gece
vakti girerek ailesine tecavüz etmek ister. Ancak kadın
karşı koyarak, bıçak darbeleriyle yaralanır ve
çocuklardan birinin feryatları sayesinde, serseriler
komşular tarafından kovulur.
Topalyan Kevork adındaki kişinin evini basan on beş
kadar serseri 40 bin Kuruş değerinde mobilya ve eşya
çaldı. Bunun üzerine, karısından başka hiç kimsesi
olmayan zavallı yaşlı adam, azıksız kalarak kötürüm bir
halde vefat etti.
Dayak, 1877: Serseriler gece vakti Muğamyan
Manug'u öldürmek için üstüne tüfekle ateş etmişler, ama
başaramamışlardır. Gündüz gözüyle, Henziryan Kevork
çoban Muhammed tarafından dövülerek on beş gün yatakta
kalmıştır.
Adam Kaçırma, 1877: Mısıryan Nazar, Borzagyan
Toros ve Topbaşyan Hamparsum Çamlıbaş, Ermenilere ceza
olsun diye kendi Müslüman arkadaşlarının kararıyla
dövülmüş, hakarete uğramış ve çırılçıplak
soyulmuşlardır.
Adam Kaçırma, 1877: Bu şehre 3-4 saat mesafedeki
Hezanlı vadisinde Seterekli hırsızlar sadece 8 Ermeniyi
ağır yaralayıp, diğerlerini döverek Halep'ten gelen
büyük bir kervanı soyup 10 bin Kuruşluk hırsızlık
yaptılar. Bu arada hükümet [olaylara] ilgisiz
uyumaktadır.
28 Ekim 1877: Bir grup serseri Mez Harutyun ve
Mez Hagop Ağa Çilingiryan'ın [evine] gece vakti
saldırarak ateş etti ve kapıları kırmayı denedi. Mahalle
sakinleri feryat seslerini duyup toplanarak
[saldırganları] kovdular.
Minasyan Kalusd'un evinin pencere ve kapılarını kırmaya
başladılar. Ancak imdatlarına yetişen komşulardan bir
kaçı yaralı bir şekilde evlerine döndü.
1877'de
bir serseri Bedros Minasyan'ın bahçesindeki fidanları
sökmüştür.
Dayak, 1877: İroyan adındaki şahıs gece vakti
başka bir mahalleden evine dönerken serseriler üstüne
saldırıp aşırı derecede döverek, iki yüz kuruşunu da
almışlardır.
Cinayet, 24 Ekim 1877: Arakel Cığılyan adındaki
cesur genç Mancılık yolunda birkaç vahşi Çerkes’in
kurşununa kurban gider ve 10 bin Kuruş değerindeki malı
da o canavarlar tarafından çalınır.
1877-1878: Bir grup serseri Toros İsrayelyan'ın
evine saldırarak, gece vakti kendisini yaraladıktan
sonra kaçar.
Haydutlar Der Nahabedyan'ın evine girerek mobilya ve
eşyaları çaldılar. Onun ailesi aşırı fukaralık
içerisinde eriyip gitmektedir.
Hagop Berecikliyan öğle vakti pazardan eve dönerken, iki
serseri tarafından dövülerek yaralanır ve Ermenilere
yapılan hakaretler karşısında ses soluk çıkarmadan
sabreder.
1878: Krikor Topalyan adındaki şahıs, kendi
ektirdiği tarlasının 600 tas buğdayını tarlasıyla
beraber zorla ele geçiren Ağdirmili Abuloğlu kardeşlerin
üçünden [kaybettiklerini] geri isteyememiştir.
Bu
köyden Cemo adındaki Kürt yukarıda adı geçen şahsın [Krikor
Topalyan] tarlasına el koymuştur. Ayrıca Kirklioğlu
Muhammed birkaç yıldan beri otlaktan ot topluyor ve iki
tarlada da otluyorlar. Bütün bu eziyetlerden başka,
burada bunun amcasının oğlu Mez Kevork'un evine iki kere
girerek 40 bin Kuruşluk ziyan vermiştir.
Soygun, 5 Haziran 1878: Davul Hüg köyünde
Boğosoğlu Kara Abo Reşit ve Muhammed, Tahmazyan
Tatyos'un evlerini yıkıp, ateşe vererek, 3 sığır ve bir
eşeği hırsızlara teslim ederek, karşılığında da bir at
getirtip, ata binerler, aynı köylülerin Hıristiyan
ortaklarına da oldukça fazla kötülükler etmişlerdir.
Aynı şeyleri Apkar Ağa'nın evine de yapmışlar ve olanlar
için köylüler [resmi makamlara] ihbarda bile
bulunmuşlardır. Ancak [suçlular] bugüne kadar ceza
almadan ortalıkta dolaşmaktadırlar. Ayrıca Rusumat
Çirkin sekizer banknotu kendisi alarak yüreğimizi yaktı:
Bizim hakkımızdı ama sonuçta Çirkin sahip çıktı.
1878:
Bu şehirden bir saat uzaklıktaki Telin denilen köyde
Koçunyan Tatyos Ağa'nın mülkü olan bir değirmeni ateşe
verdiler. Sivas Valisi'nin burada bulunması fayda
etmedi.
Sahsor mahallesi yakınlarında Demircioğlu Veli'nin oğlu
ve Ömer'in oğlu 18-20 yaşında bir serseri, yoldan
geçerken Papaz Der Mıgırdiç'in başına karlar yağdırıp,
dinine ve unvanına duyulmamış küfürler savururlar.
Zavallı papaz yolundan sapmaya mecbur kaldığında, adı
geçen serseriler birkaç silahlı arkadaşlarıyla onun
üstüne saldırırlar. Ancak bereket versin ki, papaz
sürati sayesinde yeterince yol katetmiş olduğundan
hayatını tehdit eden bir kazadan bir ermeni mahallesine
ulaşarak kurtulur.
18 Şubat 1878: Haznedar oğlu Emin adındaki eli
silahlı serseri gündüz gözüyle Cığılyan Mez Hagop
adındaki kişinin evinde kilden yapılmış kapları vahşice
kırdıktan sonra, elinde bıçakla onun genç yaştaki hamile
karısının üstüne saldırır. Bu dehşet verici görüntü
karşısında zavallı kadın korkudan düşük yapar.
Şehrimizdeki serseriler bu yıl birkaç aileye düşman
kesilip taşlar atarak, tabanca ve tüfeklerle evlerini
kurşun yağmuruna tutarak onları aylardır durmadan
geceleri rahatsız etmektedirler. Bu ailelerden birincisi
şehrimizin önde gelenlerinden olan Grb. Ağa
Mısıryan'ınkidir. Bir yıldır serserilerin gece gündüz
evini taşlamasından ve rahatsız etmesinden huzursuzdur.
Gerçi komşular ve tuttuğu adamlar nöbet tutmaktadırlar
ama boşuna. İkincisi, aynı şekilde Canik Mısıryan da üç
dört aydan beri benzer kazalara kurban giderek kendi
şahsını ve ailesini serserilerin tehditlerinden korumak
için bütün gecelerini uykusuz geçirmektedir. Üçüncüsü,
serseriler aybaşından beri belirli zaman aralıklarıyla
Tatyos Karayan'ın evine gitmektedirler. Onlar [Karayan
ailesi] ise kendilerini şaşırtıcı bir biçimde
savunmaktadırlar.
Burada Kaymakamlık görevini yürüten Edirneli Hüseyin Bey
adındaki şahıs, savaşın başladığı dönemde bir gece
Krikor Topalyan'a ait bahçenin duvarını aşarak evine
girer. Her türlü tehdidi savurduktan sonra "ya göç
edeceksin ya da Rus pasaportunu bize teslim edeceksin
yoksa sen bilirsin" diyerek, sonunda pasaportunu elinden
alamayacağını anlayınca, 40 Lira değerinde kıymetli bir
saat, altın ve gümüş takılar alarak dışarı çıkar.
İki serseri komşu Atanas adındaki Katolik bir Ermeni’nin
evine tüfekle ateş etti. Başka Ermeniler silahlı bir
şekilde yardıma yetiştiklerinde, bunlar direniş gösterip
[gelenlerin] silahlarını alarak onları aşırı derecede
dövdüler.
Birkaç haydut evin duvarını delerek Piranyan Mez
Tolig'in evine girmeyi başarır. O da bunu duyarak karşı
koyar ve kavgaya tutuşur. Haydutlar onu yenip öldürmek
için yere yatırırlar. Ancak karısı çığlıklar atarak
hemen yetişir ve komşular imdatlarına yetişerek onu zar
zor kurtarırlar.
27 Şubat 1879: Arabyan'ın kapısının kilidini
kırarak içeri girerler, ama neyse ki[evdekiler
haydutları] kaçırırlar. [haydutlar] İki gün sonra geri
dönüp pencerelerin demirlerini keserler ve tekrar fark
edilerek kaçarlar. Ancak bu defa iyice kuduran haydutlar
her gece sabaha kadar taşlar fırlatmaya ve tüfekle ateş
etmeye başlarlar. Sonunda bu konuyla ilgili olarak
Sivas'tan müfettiş gelir ama bu da [olayların] önünü
almakta faydasız olur. [Haydutlar] tekrar serbestçe
[eylemlerine] devam ederler. Arabyan umutsuzluğa
kapılmış bir halde göç etmeyi düşünmektedir.
22
Nisan 1878:
On beşe yakın haydut bu şehrin Ören mahallesindeki Aziz
Kevork kilisesine demirleri kırarak girer ve bütün altın
ve gümüş eşyaları çalıp, kitapları da yırtarak oradan
ayrılır. Bu olayı araştırmak için bir müfettiş geldi ama
faydası olmadı.
Bu şehrin Hasbağ mahallesinin Gregoryen Derneği'ne bağlı
okul altı aydır Müslüman çocuklar yüzünden kapalı
bulunmaktadır. Okula gelen öğrenciler devamlı dayak
yiyip, soyulduklarından, zavallı çocuklar okula gitmeyi
bırakmışlardır.
4 Şubat 1879: Kayserili, Der Movsesyan adındaki
şahıs dini önderin emriyle manastıra mali yardım temin
etmeye çıkmıştı. Pirçenli Büyük Nasif'in oğlu yanına
birkaç Çerkes yardımcı alarak önlerini keser ve "gavur
olan ayrılsın" diyerek onu soyar. Zavallı şahıs manastır
için 8 Mecit ve yüzlük 8 Osmanlı banknotu temin etmişti.
Günümüzden hemen hemen 45 yıl önce, Değirmenci Tolo ve
Değirmenci Kasbar adlı şahıslar Gürün'e bir saat
mesafedeki "Kavak" isimli köyü şenelterek, evler inşa
etmişler ve çevresindeki tarlaları sürmüşler ve yorucu
çalışmalarla çayırlar oluşturmuşlardı. Ancak Gürünlü
Fettah adındaki şahıs, [köy] benimdir diyerek adı geçen
kişilere müthiş bir şekilde zulmetti ve 20 yıl istediği
gibi aldı ve sattı. Ama yukarıda adı geçen Türk ölünce,
yerine oğlu Hurşit Ağa geçti. Bu da kendi babasının
yolundan yürüyerek haydut çiftçiler getirip aynı köyde
barındırarak büyük kötülükler yaptı. [Ermenilerin] Kırk
yıl boyunca sürüp, ektiği tarlaları iki yalancı şahit
yardımıyla "nizamsızdır" diyerek kendi malı yaptı. Bu iş
için Sivas valiliğinden yazılı emirler getirttiler ama
boş yere hürmet ettiler. Sonunda, birkaç yıl önce,
Burfurn'ın etkisiyle Sivas valisinden bu davanın nizamlı
bir biçimde görülmesi için etkili yazılı emirler geldi.
Fakat hükümet temsilcileri bunu da görmezden geldiler.
7-8 yıl önce, adı geçen Hurşit isimli kişi evkaf memuru
olunca tarlaların koçanlarını kendi adına çevirmiş. Aynı
şekilde gerekli gördüğü tarlaları da kendi üzerine
yaptırmış ve oradan buradan getirdiği serserilere emanet
etmiş. Bu nedenle adı geçen köyün 15 haneden oluşan
Ermeni nüfusu ne tarlalarına yaklaşabiliyor, ne de
çayırlarına.
Adı
geçen Ermenilerden temsilci olarak seçilen Ayloğluyan
Ohan adındaki kişi yılda 3-4 kere vilayet merkezine
seyahat ediyordu. Bir buçuk sene kadar önce yukarıda
sözü edilen Hurşit'in köşkünün kapısının önünden
geçerken Hurşit ve eniştesi Tavukkesen oğlu Ahmet,
çiftçisi Çatşaralı Ali ve onun kardeşi Hasan Ohan'ı
içeri çekiip, boğazını sıkarak, "sen bir daha bu davanın
içinde yer alacak mısın?" diyerek onu iyice döverler,
ancak sokaktan geçen toplanmış insanların seslerini
duyarak, aniden dışarı kaçarlar. Gene 30 gün önce, sözü
edilen tarlaya gittiği zaman Hurşit'in telkiniyle birkaç
Müslüman serseri kişi, çiftçilerle birlikte [Ohan'ı]
tutup döverler ve sonra da "sen daha bu köyden çıkmadın
mı?" diyerek tüfekle ateş ederler. Ama neyse ki
kurşunlar ona isabet etmez ve bunun üzerine köylüler
[olanları] görerek hemen [onu] kurtarırlar. Her neyse...
Hurşit bu yıl da yine tarlaları işlemek istiyor. Gerçi
hükümete şikayet etmiştik, ancak sesimizi duyuramadık.
İki yıl önce, burada Laz Ali diye anılan serseri,
Nahabedyan Mez Kevork'a "sana tütün verdim parasını öde"
diyerek ondan zorla iki Osmanlı lirası almıştır. İkinci
olay ise, bu şehirde İbrahim Bey adlı şahıs bir kucak
tulum satın alıp [karşılığı olan] iki buçuk Osmanlı
lirasını ödememiştir ve birkaç gece adı geçen şahsın [Nahabedyan
Kevork] kapısının önünde tüfekle ateş açılmıştır. Bunun
izleri şimdiye kadar kalmaktadır.
24 Ağustos 1878: bu şehre 2 mil uzaklıktaki
Sünnet Çayırı denilen yerde Hagop Der Hagopyan ve
arkadaşlarının üstüne 20'den fazla silahlı Müslüman atlı
saldırarak 6 eşek, bir inek, 10 bin Kuruşluk mal çaldı.
Halbuki yüce vali şehrimizde bulunmaktaydı.
26 Eylül 1878: On silahlı haydut sabah saat 1'de,
Ören mahallesine saldırır. Mahallelilerden Hayg Taylelu
ve Harmandayan Batar adlı şahsı dışarıda bularak, hemen
bıçaklarla darbeler indirir ve zavallının kafasını iki
yerinden delerek yaralar. Zavallı sesini ancak
yükseltmeyi başarır. Mahalleliler dışarı çıkarlar,
ortalık üç saat kadar savaş meydanına döner.
Mahallelilerden üçü kurşun yarası alır, ama Boğos
adındaki cesur genç aldığı ağır yaraların verdiği
acılara dayanamayarak gencecik karısını sefalet ve
gözyaşları içerisinde bırakarak hayata veda eder. Yerel
hükümet iki müfettiş görevlendirdi. İbrahim Efendi
adındaki şahıs hakkında araştırma yapılıp,
yaralananların yaraları görüldükten sonra bugüne kadar
henüz bir sonuç alınamamıştır.
1876-79:
Emin Ağa adındaki meşhur serserinin, yardımcısı Şaban
Ağa ve yeğeni Yusuf Ağa'nın yaptığı kötülüklerden sadece
birkaçını belirtiyoruz.
Köyüne giden Mez Tolig Piranyan'ın üzerine tabancayla
ateş açıp, korkunç bir şekilde dövdükten sonra, onu
sakalından tutup öyle bir sürüklerler ki, yakasını zar
zor kurtarır. Bunun sonucunda adı geçen Tolig Ağa
oldukça uzun bir süre yatalak kaldı. Ayrıca Ören
mahallesinden ergenlik çağındaki bir genci öldürenler de
bunlardı ve Şaban adındaki kişi bu şehirde serbestçe
evlere girerek Ermenilere şahsen birçok kötülükler
yaptı. Bunun dışında Yusuf Ağa da Kaçan Asmasyan Mez
Hagop'tan bir at, on beş tosun, 4 şişek koyun, 5 Osmanlı
Lirası almış, yandaşları 3 öküz götürmüşler ve Şaban da
Mez Hagop'tan 390 Kuruş almıştır. Sözü edilen Mez
Hagop'un maddi zararı hemen hemen 25 Lira’ya varmıştır.
Ayrıca 1879'un Ağustos ayında adı geçen Şaban oğlu
Mevlût Kavlakian Manug'un üzerine tabancayla ateş ederek
çok ağır yaralamıştır ve o hala yatalaktır. Ancak
hükümet istisnai kurallar işlettiğinden [eylemler]
cezasız kalmıştır.
1877'de Laz Ali denilen serseri yanındaki
arkadaşlarıyla bütün şehri soyacak noktaya gelmişti ve
birkaç yüz kişi toplayarak kiliseyi soymak niyetinde
olup o gün korkunç saldırılarla zavallı şehirlilerin
yüreğine korku saldılar ve bu Ermenilere birkaç eziyet
ve küfürler ettiler ve biz [bunlara] bugüne kadar hala
katlanıyoruz.
Aynı şekilde yatılı okul inşaatına engel olmaları ve hiç
kimsenin teker teker tarif edemeyeceği şeyler.
18
Eylül 1879:İşte
herkesçe bilinen bir olay: Necettin Bey'in hizmetkarı
Trabzon ve Karahisar'a giden yolcuların önünü keserek
aşırı derecede rakı içer ve sonra onlardan hediyeler
alarak ayrılır. Fakat şehre girmeden atından düşüp
başından yaralanır. Şehre geldiğinde "Ermeniler beni
bıçakla yaraladı" diyerek iftira atmaya başlar.
Mısıryan'ın üç masum evladı herhangi bir sebep
olmaksızın hapsedilir. Ancak en korkuncu,
"Hıristiyanları katletmek için iyi bir fırsat çıktı"
denerek büyük bir Türk grubu oluşturulması ve onların
Mısıryan'ın evine gitmesi, bir grubun da yukarıda adı
geçen yolcuların arkasından giderek bütün şehri dehşete
düşürmesiydi. Haşmetli Sultan'ın şefkatli iradesinin
aksine oldukça korkunç gürültü patırtılar Hıristiyan
cemaatin umutsuzluğa kapılmış yüreğini sarstı. Halbuki
böyle reforma muhtaç aydınlık bir çağda böyle bir şey
beklenmiyordu. Bu fırtınalı olayların elebaşları
şunlardır: Emin Ağa'nın oğlu Mehmet Mülazim, Haznedar
oğlu Emin, Avunduk oğlu Hasan, Yaldızlının oğlu Şerif,
Tavukkesen oğlu Ahmet. İşte bu beş şahıs belirsizlikten
doğan bir fırsattan faydalanarak bölgedeki masum
Ermenileri kendi fanatik tutkularına ve kıskanç
ruhlarına kurban etmek istiyorlardı. Hükümete verilen
bir şikayet dilekçesiyle ortalık yatıştı. Gerçi
hazırlanmasını rica ettiğimiz raporu elde etme
mutluluğuna henüz erişemedik.
*****
1874-1879 döneminde sevgili soydaşlarımızın hem burada,
hem de başka yerlerde oluşan zararları hakkındaki bu
raporu görgü tanıklarından ve el yazması belgelerden
elde edilen güvenilir haberlerden derleyerek, tasdik
ediyor ve milli merkezi yönetim kurulunun merhamet
ederek, acil çare bulmasını diliyoruz.
22
Eylül 1879
Cemaat Kurulu adına
Gürün Dini Önderliği
(mühür)
5.
Ermenilere karşı düşmanlık duyguları yaydığı için
bölgenin naibine karşı 27 Kasım 1887 tarihli, Papaz Der
Garabet imzalı Gürün'den gönderilmiş şikayet dilekçesi
6.
Çok Saygıdeğer Patrik Hazretleri Horen, İstanbul
20
Ağustos 1892
Yüce Patrik Hazretleri,
Gürün'ün ruhani ve sivillerden oluşan bu karma kurulu
çok saygıdeğer Hazretlerinizin 1149 sayılı ve 25 Haziran
92 tarihli yazılı emrini okuma şerefine nail oldu. Bu
emirle eski bir gelenek ve vazgeçilmez bir yükümlülük
uyarınca majesteleri çok merhametli hükümdar, Sultan
Abdülhamit Han'ın esenliği, mutluluğu ve başarısı için
majestelerinin tahta çıkışının bizlere sevinç veren on
altıncı yıldönümü vesilesiyle yüce Tanrı'ya içten
dualarımızı ve temennilerimizi sunmamız gerektiğini
bildiriyorsunuz. Biz bu emrinizi zevkli bir görev olarak
dün törenle yerine getirdik ve zaten biz de görkemli
Osmanlı tahtının tehlikelerden uzak kalması ve tahtta
oturan, tebaalarını seven hükümdarın ve bütün
Türkiye'nin huzur ve mutluluğu için hep dua ediyoruz.
Dolayısıyla Hazretlerinizin yukarıda belirtilen
mektubuna ilişik olarak 338 sayılı, 23 Temmuz 1892
tarihli genelgeyi kurulumuz almış bulunuyor. Bu
genelgeyle Milli Merkezi Yönetim Kurulu'na bağlı eğitim
kurulunun tavsiyesi uyarınca piskoposluk bölgemizdeki
bütün okullar hakkında bir rapor talep ediyorsunuz. Biz
raporu mümkün olduğunca doğru bir şekilde hazırlayıp,
buna göre gerekli ve uygun düzenlemelerin yapılmasını
kabul etmenizi, okullarımızın devamı ve işbu raporda
belirtilen yeni inşa edilecek okullar için gerekli
izinleri alarak engelsiz bir şekilde inşaata
başlayabilmemiz amacıyla, bunları acilen bize gönderme
lütfunda bulunmanızı rica ederek, Hazretlerinize
ilişikte yolluyoruz. Bu sayede hizmetkarlarınızı sonsuza
dek size müteşekkir kılacaksınız.
Dini ve sivil karma kurul adına en mütevazı
hizmetkarlarınız:
Katip adına
Başkan
Katip
Başkan
M. H. M. Koçunyan M. S. A. Minas
P.H. Vartabedyan
P. G. Partamyan
20 Ağustos 1892, Gürün Ermenileri Dini Önderliği
GÜRÜN PİSKOPOSLUK BÖLGESİNİN CEMAAT OKULLARI HAKKINDA
ERMENİ DİNİ ÖNDERLİĞİNİN RAPORU
22 Ağustos 1892, Gürün
Piskoposluk bölgesinde 10 tane okul bulunmaktadır.
Bunlar aşağıda belirtilmiştir:
1) Meryem Ana Okulu: erkek öğrencilere mahsustur.
Bu şehrin Meryem Ana'nın adını taşıyan kilisesine
bitişik ve 1862'de izinsiz olarak inşa edilmiş olup,
[okulun] katlarında 4 öğretmen birbirlerinden bağımsız
olarak, başlarında yasal bir yönetim ve bir cemaat
kurulu sorumlusu olmaksızın, cemaatin kurallardan yoksun
durumundan yararlanarak ders vermektedirler. Bu
öğretmenler şunlardır:
- Birinci katta 24 yaşındaki Harput Ermeni Protestan
Koleji mezunu Gürünlü Hagop K. Mırmıryan ders
vermektedir. Milli Merkezi Yönetim Kuruluna bağlı eğitim
kurulunun değiştirilmiş son müfredatını mümkün olduğunca
takip ederek 40 öğrenciye ders vermektedir. Bütçesi,
öğrenciler tarafından ödenen yıllık ücretten tahsil
ettiği 30 Osmanlı Lirası’dır.
- İkinci katta, eski Maranyan okulundan mezun, 24
yaşındaki Gürünlü Harutyun M.T. Tercanyan 45 öğrenciye
ders vermektedir. Milli Merkezi Yönetim Kuruluna bağlı
eğitim kurulunun değiştirilmiş son müfredatını mümkün
olduğunca takip etmektedir. Okulun yıllık bütçesi
öğrenciler tarafından ödenen yıllık ücretten tahsil
ettiği 15 Osmanlı Lirası’dır.
- Üçüncü katta, 20 yaşında ve yerli olan, Gürün'ün eski
Maranyan okulundan mezun Antreas Hosyan ders veriyor. 60
öğrencisi bulunuyor. Onlara keyfince ders öğretiyor.
Yıllık bütçesi öğrencilerin ödediği ücretlerden oluşan
12 Osmanlı Lirası’dır.
- Dördüncü katta, Meryem Ana Okulu mezunu ve yerli olan
19 yaşındaki Sdepan Panyan keyfince ders vermekte, 9
liralık ücreti öğrencilerden toplamaktadır.
2) Santıhdyan Cemaat Okulu: Meryem Ana kilisesine
bağlı Karatepe mahallesinde iki yıldır kiralanan bir
evde, izinsiz açılmıştır. Bu şehrin Sahsor
mahallesindeki Hayuhyas okulu mezunlarından 15'er
yaşında, yerli iki genç kız ders vermektedirler. Okulun
40 öğrencisi vardır. Öğrencilere özel bir yönetim
kurulunun gözetiminde Milli Merkezi Yönetim Kuruluna
bağlı eğitim kurulunun değiştirilmiş son müfredatı
mümkün olduğunca takip edilerek ders verilmektedir.
Yıllık bütçesi 8 Osmanlı Lirası’dır. Bunun 4'ünü
Samsun'dan yardım olarak Gürünlü tüccarlardan Mez Misak
Efendi Mısıryan göndermekte, geriye kalan 4 lira ise
öğrencilerin ödedikleri yıllık ücretlerden elde
edilmektedir.
3) Pakradunyan Okulu: Meryem Ana kilisesine bağlı
Yaş Tepe mahallesinde 1875 yılında izinsiz olarak inşa
edilmiştir. Okulun, özel bir yönetim kuruluna bağlı olan
23 yaşında Vartan H. Demirciyan adında, yerli, eski
Arabyan-Baronyan okulundan mezun bir öğretmeni
bulunmaktadır. Milli Merkezi Yönetim Kuruluna bağlı
eğitim kurulunun değiştirilmiş son müfredatını mümkün
olduğunca takip ederek ders vermektedir. Yıllık bütçesi
öğrencilerin ödedikleri ücretlerden oluşan 20 Osmanlı
Lirası’dır. Öğrenci sayısı 45'tir.
4) Lusavorçyan Karma Cemaat Okulu: 1872'de Meryem
Ana kilisesine bağlı Hasbağ mahallesinde izinsiz olarak
inşa edilmiştir. Eski Arabyan-Baronyan okulu mezunu, 25
yaşında, yerli, Mihran M. Çavuşyan adında bir öğretmeni
vardır. O 40 öğrenciye keyfince ders vermektedir. Yıllık
bütçe öğrencilerin ödediği ücretlerden oluşan 8 Osmanlı
Lirası’dır.
5) Mesrovbyan Cemaat Okulu: Sahsor mahallesinde
Aziz Kurtarıcı kilisesine bitişik olarak, 1864'te izin
alınmadan inşa edilmiştir. Okulda iki öğretmen, iki
yardımcı öğretmen ve bir de yönetici bulunmaktadır.
Birinci öğretmen, Giragos T. Unanyan, 24 yaşında yerli
ve Arabyan-Baronyan mezunudur. İkinci öğretmen Hamparsum
İ. Demirciyan, 20 yaşında, yerli ve eski Arabyan-Baronyan
okulu mezunudur. Yardımcı öğretmen Dikran V. Sapsızyan,
18 yaşında, yerli ve adı geçen okulun mezunlarındandır.
Yardımcı öğretmen Manuel Ohanyan 18 yaşında, yerli ve
adı geçen okulun mezunlarındandır. Yönetici, pedagog
Krikor H. Humatyan 28 yaşında, yerli ve eski Maranyan
okulundan mezun olmuştur. Bu kişiler Milli Merkezi
Yönetim Kuruluna bağlı eğitim kurulunun değiştirilmiş
son müfredatını takip ederek 210 öğrenciye ders
vermektedirler.
6) Hayuhyas Cemaat Okulu: Aziz Kurtarıcı
kilisesine 3 dakikalık mesafede, izinsiz olarak, 1880'de
kiralık bir evde açılmıştır. Okulun 25 yaşında eski
Sivas kız okulundan mezun, Manya D. Mesrovbyan adında
Sivaslı bir öğretmeni bulunmakta ve o, en başarılı iki
kız öğrencinin yardımıyla Milli Merkezi Yönetim Kuruluna
bağlı eğitim kurulunun değiştirilmiş son müfredatını
takip ederek 120 kıza ders vermektedir.
Sahsor'un Mesrovbyan ve Hayuhyas okulları aynı
mahallenin bireylerinden seçilmiş meşru bir yönetim
kurulunun yetkisi altında birleşmişlerdir. Bu okulların
yıllık bütçesi toplam 60 Osmanlı Lirası’dır. Bunun 20
Lirasını her yıl Gürünlü Topalyan kardeşler yardım
olarak göndermekte, 20 Lira da öğrencilerin ödediği
yıllık ücretlerden sağlanmakta, 15 Lira ise adı geçen
kilisenin gelirlerinin okula ayrılan bölümünden
oluşmaktadır. Geriye kalan 5 Lira ise muhtelif
hediyelerden oluşmaktadır.
7) Sahsor Cemaat Okulu: Adı geçen mahallenin
Mesrovbyan okulunun dar gelmesi yüzünden, 1883'te Aziz
Kurtarıcı kilisesine 2 dakika uzaklıktaki belli bir
yerde izinsiz inşa edilmiştir. Adı geçen okulun pedagogu
şimdi 35 öğrenciyle birlikte burada bulunmaktadır. Bu
kat inşa edilirken yerel belediye yönetiminden yazılı
izin olarak bir tezkere alınmıştır.
8) Cemaat Okulu: Bu şehrin Ören mahallesinin Aziz
Kevork Kilisesi’ne bitişik olarak, 1872'de izin
alınmadan inşa edilmiştir. Maalesef mahallelilerin aşırı
derecede fakir olmasından dolayı üç dört yıldan beri
kapalıdır.
9) Cemaat Okulu: 1877'de Şuğul mahallesinin Aziz
Hagop Kilisesi’ne bitişik olarak izinsiz bir biçimde
inşa edilmiştir. Bu okul da mahalleliler arasındaki
anlaşmazlık, özellikle de fakirlik yüzünden 7-8 aydır
kapalıdır.
- Ören ve Şuğul mahallelerindeki Ermeni cemaati
mensuplarının çocukları şimdilik Protestan okuluna
gitmektedirler. Bu mahallelerdeki Ermeniler, Birleşik
Ermeniler Derneğinin bu iki okula maddi ve manevi olarak
yardımda bulunarak onları açmasını ve derneğin koruması
altına almasını arzulamaktadırlar.
10) Cemaat Okulu: Bu şehirden 1 saat uzaklıktaki
Karahisar köyünde, Aziz Sarkis kilisesine bitişik olarak
1882'de izinsiz inşa edilmiştir. Bu okul da köylülerin
ilgisizliği ve özellikle de fakirliği yüzünden 2-3
yıldır kapalı bulunmaktadır.
-
Adı geçen okulda ders veren görevlilerin Milli Merkezi
Yönetim Kurulu'ndan onaylı resmi sertifikaları
bulunmamaktadır. Bunlardan sadece Giragos T. Unanyan,
Hamparsum G. Demirciyan, Harutyun M. T. Tercanyan,
Mihran M. Çavuşyan ve Sdepan H. Panyan'ın ellerinde
yerel eğitim kurulu tarafından resmen onaylanmış 20
Temmuz 1888 tarihli sertifikalar bulunmaktadır.
Bu şehre 2 saat uzaklıktaki Kavak adında bir köyümüz
vardır. Burada had safhada olan fakirliği yüzünden ne
kilisesi ne de bir okulu olan 15 hane Ermeni nüfus
yaşamaktadır. Yılda sadece 3-4 kere bu şehirden bir
papaz giderek onları manen teselli etmektedir.
- Aşağıdaki okulları yeniden inşa etmek için gerekli
yazılı izinleri elde ederek göndermenizi rica ediyoruz.
Masraflar kurulumuza bildirildiğinde ödenecektir:
1) Meryem Ana kilisesine bağlı Karatepe
mahallesinde kiralanmış bir evde zaten faaliyette olan
Santıhdyan okulu için yazılı bir izin.
2) Sahsor'un merkezinde kiralanmış bir evde zaten
faaliyette olan Hayuhyas Okulu için yazılı bir izin.
3) Meryem Ana kilisesine bağlı Yaş Tepe
mahallesinde yeni açılacak Hripsimyans okulu için yazılı
bir izin.
4) Bu şehre iki saatlik mesafedeki Kavak köyünde
açılacak karma okul için yazılı bir izin. Bunları
tedarik ederek bizi sonsuza kadar size müteşekkir
kılacaksınız.
Katip adına
Başkan
Katip
Başkan
M. H. M. Koçunyan M. S. A. Minas
P.H. Vartabedyan
P. G. Partamyan
7.
Çok Saygıdeğer Patrik Hazretleri
13 Mayıs 1893, Gürün
Çok
önemli nedenler bizi, halkın haklarının koruyucusu ve
bütün Ermeni toplumuna sevecen bir baba olan size
başvurmaya mecbur etmektedirler. Biliyoruz ki siz
çeşitli yerlerden ve çeşitli durumlarda Hazretlerinize
yöneltilen farklı sorunları dinlemeyi hep kabul
etmişsinizdir. Bugün, bizim de aynı türden bir sorunumuz
bulunuyor ve onu bu mektupla Hazretlerinizin bilgisine
sunmaya cesaret ediyoruz.
Geleneğe uygun olarak bu yıl da yerel Mahkeme-i İntikap
yapıldı ve oyların mutlak çoğunluğunu Ermenilerin adayı
aldı. Ancak herhangi bir neden olmaksızın aldığı 59 oyla
ikinci sıraya geriletildi ve onun makamını Katoliklerin
sadece 39 oy almış olan adayı işgal etti. Bu olay yerel
cemaat mensuplarına büyük üzüntü verdi. Buradaki
Hıristiyan ve Müslüman halkın genel olarak ifade
ettiğine göre Ermenilerin adayı Mateos Efendi Kürkçüyan
öyle bir şahsiyettir ki, uysal ve mütevazı karakteri,
aydın kişiliği, hukuksal alandaki yetenekleri ve
Haşmetli Sultan'ın iradesine uygun özverili
gayretleriyle halk arasında sempati kazanmış ve iki yıl
boyunca o hassas görevi yürütürken tek bir kişiyi bile
gücendirmemiştir. Şimdi Ermeni halkı olarak şaşkın bir
şekilde gözlemliyoruz ki 1500 hane olmamıza rağmen
yalnız Mahkeme'de değil, İdare içinde de hiçbir üyemiz
bulunmamakta, halbuki 40 haneden oluşan papalık
mensuplarının[Katolik Ermeniler] o iki kurumda da
üyeleri bulunmaktadır. Cemaatimiz adaylarının o iki
kurumdan uzaklaşması haklarımıza büyük ve telafisi
mümkün olmayan bir darbe indirecektir. O hakkı elde
etmek için ilimizdeki sayın valiye başvurduk ama elimiz
boş döndük. Şimdi İstanbul'da hem Dahiliye Nezaretine
hem de Adliye Vekaletine, hatta şefkatli, adilane ilgisi
sayesinde hep huzur içinde yaşadığımız ve mutlu bir
hayat sürdüğümüz ve değerli sağlığı için Tanrı'ya hep
gönülden dua ettiğimiz Haşmetli İmparator Yüce
Sultanımız'a başvuruyor ve bu yazıyla da Hazretlerinize
müracaat ediyoruz.
Dolayısıyla, çok saygıdeğer Patrik Hazretleri, kendisine
emanet edilmiş inananlar topluluğunun haklı isteklerinin
karşılanması için hep gösterdiği ve herkesçe bilinen
gayretle, Hazretlerinizin bu defa da yerel cemaat
mensuplarının hayati önem arzeden ve dokunulmaz bir
hakkını savunmayı kabul etmesi için yalvarıyoruz. Bu
sayede size ebediyyen minnettar olacağız.
Hazretlerinizin çok mukaddes elini mutevazı bir şekilde
öpüyoruz.
Gürün Sivil Cemaat Kurulu adına
Katip
Başkan Adına
Sahag G. Tercanyan
(okunamıyor)
8.
Gürün'ün Türk makamları kiliseye giden köprüyü yıkmış
olduklarından, Ermeni cemaati mensuplarının şikayeti ve
önceki durumun yeniden tesis edilmesi için rica
dilekçesi: 8 Temmuz 1894
8b.
9.
Çok saygıdeğer Başpiskopos Mağakya Hazretleri, Ermeni
Patriği, İstanbul
29
Nisan 1899, Gürün
Yabancı öksüzler yurtlarında öğrenim gören öksüz erkek
ve kız çocukları hakkında Hazretlerinizin gönderdiği
genelge uyarınca, geçen gün müdür, Protestan rahip
Kevork Demirciyan'la müzakerelerde bulunduk ve
genelgenin hükümlerinin yerine getirilmesi ricasını
ilettik. O başlangıçta dedi ki, "öyle bir genelge
şimdiye kadar elimize ulaşmış değil, gerçi Patrik
Efendi'nin genelgesinde o tür bir düzenleme bulunmuş
olması gerekir ve olması da doğaldır. Ancak Sivas'a yazı
yazıp, öksüzler yurdunun baş müdiresi Bayan Hubert'tan
bilgi ve izin alana dek, bu hükümleri uygulamaya
koyamam." Biz ona dedik ki, "bu bir oyalama taktiğidir
ve genelgeyi mutlaka almış olmalısınız. Baş müdire şu
sıralarda kocasının ölümü nedeniyle yaslı olduğundan, 6
aydan önce cevap vermeyecek olması tabiidir ve sorun
askıda kalacak." Sonuçta ne dedikse fayda etmedi ve
belki de kendisine emanet edilen öksüz çocukları baskı
altında Protestanlaştırmak amacıyla önceki
söylediklerinde ısrar etti. Bunun örnekleri zaten
görülmeye başlandı. Birkaç öksüz kız çocuğu kendi
Protestan hocalarının fanatik tekliflerine dini açıdan
boyun eğmedikleri için, casus, ispiyoncu ve fanatik
Ermeni oldukları ve öksüzler yurdunda olan biten her
şeyi bize ve cemaat mensuplarına anlattıkları
gerekçesiyle yurttan atıldılar.
Bu olaydan sonra halkımız çok üzüldü, çok kızdı ve
öksüzleri koruma altına almamız için dini önderliğimize
başvurdu. Karma kurul Protestan rahibin bizi oyalamak
istediğini görüp, müdürlüğe zorlama ve baskı yaparak
genelgenizin içeriğini aşan bir uygulamayı yürürlüğe
koydurmaya karar verdi. Tam üç gün bu mesele hakkındaki
görüşmelere heba edildikten sonra, Protestan rahip
ilişikteki şartları geçici olmaları koşuluyla, kendisi
hem misyonerlere hem de yüce Hazretlerinize doğrudan
başvurup, şahsen açık emrinizi alarak söylenen şekilde
uygulamaya koyuncaya kadar, kabul etmeye mecbur kaldı.
Şartlardan görüleceği üzere birkaç madde genelgenin
manasını aşmaktadır. Mesela yönetim kurulu üyesi
sıfatıyla kabul etmeyi kesinlikle reddettiği iki
ziyaretçi konusu, [çocukları] bizim Paskalya
bayramımızdan ayrı tutmak için Paskalya Pazarı'nın
sabahı onlara yemek(soğuk suyun üzerine soğanlı mercimek
çorbası ve zeytin) yedirmeleri vesilesiyle gündeme gelen
oruç meselesi ve Büyük Perhiz'in çarşamba günü de yemek
yedirmeleri ve Pazar akşamları öksüzleri Protestan
kilisesine göndermemeleri şartımız. Bu son hususta o
kadar baskı yaptı ki, İsviçre'ye rapor göndererek bizi
öksüzler yurdunu kapatmakla tehdit etti, vs.
Saygıdeğer Patrik Hazretleri, bu şartların çeşitli
maddeleri biraz katı görünseler de onları uygulatmak
lazım gelmektedir. Zira bilmeliyiz ki yönetim kurulunda
bizi temsilen iki üye bulunması vazgeçilmez bir şarttır.
Çünkü onların yönetim kurulunda bulunmaması durumunda
çocukları Ermeni mezhebinde tutmak, öksüzlerin acıları
konusunda bilgi edinmek ve şartları doğru bir şekilde
uygulatmak imkansız olacaktır(zira [Protestanlar] söz
verip, tutmamaktadırlar, bu onların "iyi" bir
alışkanlığıdır). Dini önderlik kendi temsilcileri
aracılığıyla içeride olan biten her şeyden haberdar
olmalıdır.
Çocukları Protestan kilisesine götürmeleri konusuna
gelince, bu çok zararlıdır, zira orada Kutsal Kitabı
kendi yanlış öğretileri doğrultusunda Pazar günleri din
dersi olarak çocuklarımıza yorumlamakta ve karşı
propagandayla kilisemizin kurallarını, ayinlerini ve
dinsel hizmetlerini masum öksüz yavrularımızın önünde
eleştirmektedirler. Çocuklarımız geleneksel kiliselerine
bağlılıklarını mercimek çorbası karşılığında satma
kötülüğünü yapmaya tenezzül edecek yesavlar*
mıdır? Bu konuda halk çocukların Protestan kilisesine
götürülmesini engellemek için her yola başvurmaya yemin
etti.
Eğer taleplerimizi sınırlandırıp, sadece müdürlüğün
hoşuna gidecek şartları kabul edersek, yine eminiz ki bu
şartlar da tam olarak ve layıkıyla yerine getirilmeyecek
ve böylece görüşmeler, ertelemeler ve zaman kaybıyla
zavallı öksüzlerimizi avlama fırsatını elde edip kendi
insan avcılığı amaçlarına ulaşacaklardır.
Bu üzücü hususları yüce Hazretlerinizin dikkatine
sunuyorum.
Dini
Önderlik
En
mütevazı evladınız
Papaz Hesu Vartabedyan
Gürün Dini Önder Vekili
*
Yesav: Mmuhtemelen Rusça "yasavul" yani "assubay"
kelimesinden geliyor.
İşte şartlar:
26 Nisan 1899, Gürün
İsviçreli yardımseverler sayesinde buradaki yabancı
öksüzler yurdunda barındırılan öksüz Ermeni erkek ve kız
çocuklar hakkında dini önderliğimiz ve müdürlük
tarafından kabul edilmiş geçici şartlar aşağıdakilerdir:
a) Öksüz Ermeni çocuklar Cumartesi akşamları,
Pazar sabahları ve akşamları ve bayram günleri hep
birlikte dua etmek için kiliseye gitmeye, ayrıca her
önemli dini bayramda Ermeni kilisesinin kurallarına
uygun olarak günah çıkarmaya mecburdurlar.
b) Öksüz Ermeni çocuklar Ermeni kilisesinin
bayram günlerine, ayin usullerine uymak, oruç tutmak ve
Ermeni kilisesinin geleneklerine göre dua etmek
zorundadırlar.
c) Öksüz Ermeni çocuklar Protestan kilisesine
gitmeye mecbur değildirler, ama telkin olmadan
istedikleri takdirde gidebilirler.
d) Öksüz Ermeni çocuklara din dersi Ermeni
kilisesinden bir din öğretmeni tarafından haftada bir
kere verilecektir.
e) Dini önderliğimiz tarafından görevlendirilen
iki ziyaretçi, Hovhannes Borzagyan Efendi ve Kapriyel
Çokgaryan Efendi öksüz Ermeni çocukların okullarını
ziyaret edip, eğer bir şikayetleri olursa düzenleme
yapılması için müdüre bildireceklerdir.
Bu anlaşma iki örnek olarak düzenlenmiş olup, her iki
tarafın onayıyla kabul edilerek, aramızda değiş tokuş
yapıldı.
Öksüzler Yurdu Müdürlüğü
Gürün Dini Önder Vekili
Kevork T. Demirciyan
Papaz Hesu Vartabedyan
Saygıdeğer Peder, Gregoryen Kilisesi Mütevelli Heyeti
Mensubu Beyler
Gürün,
20 Mayıs 1899
Beyler,
Gregoryen çocuklarımızla ilgili emirlerimizi almış
olduğumuzdan şartlarınızın mühletinin dolmuş olduğunu ve
yurtlarımızdaki çocukların artık derslerinize
gelmeyeceklerini size bildirmek durumundayım. Onlara
vermeyi kabul etmiş olduğunuz dersler için sizlere
teşekkür ediyorum.
Bütün 26 Nisan şartları bugünden itibaren iptal
edilmiştir. Dolayısıyla sizden gelen hiçbir emri
tanımayacağım.
Gregoryen çocuklara Cumartesi akşamları, Pazar sabahları
ve bayram günleri kiliselerine gitme izni verilecektir.
İçten ve Hıristiyanlık selamlarımı kabul edin.
Gürün,
S.
Linder
Ermeni Patriği Hazretlerine
Istanbul
Saygıdeğer Peder,
Hazretleriniz bilmelidirler ki 9 yıl önce, büyük acılar
çekmiş Ermenilere yardım etmek için bir komite
oluşturuldu. Tabii ki bu bir yardım komitesidir ve
misyoner kuruluşu değildir. Hali vakti yerinde olmayan,
hatta fakir birçok insan sefalet içindeki kardeşlerimiz
ve özellikle de şu masum çocuklar için onların hangi
kiliseye mensup olduklarını sormadan duygulandırıcı bir
şekilde para biriktirdi.
Bir yıldır İsviçre Komitesi'nin temsilcisi olarak
burada, Gürün'de, bulunuyorum. Kesin olarak belirtiyorum
ki zavallı öksüzlerimizin mutluluğundan başka hiçbir şey
düşünmüyor, çocuklarımızın namuslu Hıristiyanlar
olduklarını görmekten ve şerefleriyle ekmeklerini
kazanmalarından başka hiçbir şey arzulamıyoruz. Bu
amaçla öksüzler yurdunda iki atölye açtık: biri
kunduracılar, diğeri doğramacılar için, ama ne yazık ki
bunlar daha çok yeni başlayanlara hitap etmektedirler.
Amasya yakınlarında, içinde kunduracı, terzi, doğramacı
ve saraç atölyeleri bulunan, bahçıvanlık ve tarım
kursları verilen bir Alman çiftliği var. Saygıdeğer
komitenin bir kararı uyarınca en büyük yaştaki oğlanları
yurttan çıkarmamız gerekirdi, ama bilgilerinin hayata
atılmak için yeterli olmadığını görerek, onları iki
yıllığına adı geçen çiftliğe gönderme iznini elde ettim.
Bu süre sonunda ekmeklerini bağımsız bir şekilde
kazanabileceklerdir.
Ben buraya vardığımda öksüzler yurdunu tek başına idare
eden Protestan rahip bu konuda saygıdeğer papaz Der Hesu
ile konuştu. O da çok memnun oldu.
7
oğlan göndermem gerekiyordu. Dün dört tanesini, bugün de
biri Gregoryen olmak üzere üçünü gönderdim. Oğlanları
Protestan yapmak istediğimiz için Der Hesu'nun onların
ayrılmasına izin vermediğini söyleyen ve oğlanları
taşıyan arabanın yola çıkmasına engel olan bir kalabalık
toplandı. Buraya geldiğimden beri bütün her şey bu
şekilde gelişiyor. Kış geçince "Patrik Hazretlerinin
iradesidir" denilerek bize akılalmaz şartlar dayatıldı.
Böyle bir saçmalığa inanamayarak genelgeyi istedim ve
elime geçtiğinde ise sadece bizim uzun süredir kabul
ettiğimiz en doğru maddeleri gördüm. Şu zavallı Gürün ne
kadar büyük bir yalan ve aşağılık düşünceler uçurumu.
Saygıdeğer Patrik Hazretleri anlamalıdırlar ki hiç de
layık olmadığımız benzer bir düşmanlık Gürün'de yardım
görevimizin devamını imkansız kılıyor. Sevgili
evlatlarımızı size geri vermeye zorlanıyoruz. Mümkün
olduğu kadar uzun bir süre bunu yapmayı kabul etmediğim
için, bu vakayı size ayrıntılı bir biçimde anlatmaya
karar verdim. O halde Hazretleriniz benim 1-2 soru
sormama izin versin ve ben de bunun cevabını en kısa
sürede alabileyim.
Hazretleriniz olayların bu yönde gelişmesine izin
veriyorlar mı?
Siz, saygıdeğer Peder, yaptığımız iyiliğe karşı bize bu
kadar kötülük yapılmasını, Ermeni çocuklarımızı bu
şekilde bırakmaya zorlanmamızı onaylıyor musunuz?
Yoksa lütfen evlatlarınızı, çok değerli kardeşlerimizi
aydınlatın ki yapılanların şu çocukların yararına
olduğunu anlasınlar! Ah, Hıristiyanlık ve hakikat aşkı
hiç durmadan saçma yalanlarla çalkalanan şu zavallı
yüreklerde yerini bulsun.
Bu
ilkbahar 14-15 yaşlarında bir erkek çocuğu bana itaat
etmeyi reddediyordu. Her gün aynı odayı dağınık bir
halde buluyordum. Dört oğlan seçip, kimin sorumlu
olduğunu sordum. Oğlanlardan birisi oda temizliğine
katılmayı açık ve net bir şekilde reddediyordu.
Saygıdeğer Peder, iki hafta boyunca çalışmayı
sevmediğine dair cevabını alarak sabrettim. Bir gün,
artık itaatkar davranırsa, onu affetmek istediğimi
söyledim. Kesinlikle "hayır" dedi. Aynı soruyu sınıf
öğretmenine ve Protestan rahibe de sordurdum, hep aynı
sonucu aldım. Islahevimiz olmadığı için çocuğu dayısının
yanına gönderdim. Yurttan ayrılmadan evvel bize
defalarca söylediğini tekrarlıyordu.
Herkes, ister Protestan rahip olsun, ister sınıf
öğretmeni olsun, bu vakayı biliyordu ama bu, Gürün'ün
Gregoryen okulunda öğretmen olan Bay Keğam
Antikacıyan'ın Protestan rahip Kevork'un bu yaramazı
Protestan olmayı kabul etmediği için kovduğunu gazete
yoluyla duyurmasına engel teşkil etmiyordu. Bu beyin
Protestan rahip Kevork hakkında Ermeni gazetesinde
yazdığı her şeyin yalan ve iftira olduğunu bildiriyorum.
Şimdi sevgili ve saygıdeğer Peder, Tanrı size
isteklerini iletsin, size orada, bize de burada rehber
olsun ki hepimiz de sevgili çocuklarımızın mutluluğunu
isteyelim.
Değerli Peder, bu kadar çok vaktinizi aldığımdan ve ne
yapacağımı bilebilmem için bana birkaç satır
göndermenizi rica ettiğimden dolayı beni affedin.
Değerli Peder size yürekten bağlı olan şahsımın en iyi
dileklerini kabul edin.
Gürün, 21 Eylül 1899
Bayan S. Linder
Çok Saygıdeğer Mağakya Başpiskopos Hazretleri Türkiye
Ermenileri Patriği
13 Mayıs 1899
Yabancı öksüzler yurtlarında barındırılan öksüz erkek ve
kız çocuklarımız hakkında Yüce Hazretlerinizden gelen
genelgeye cevap olarak yazdığımız 29 Nisan 1899 tarihli
mektubumuzu içindeki anlaşmayla doğruluyoruz. O
anlaşmayı burada bulunan öksüzler yurdu müdürü Protestan
rahip Kevork Dökmeciyan'la yeni bir emre kadar geçerli
olmak üzere geçici olarak imzaladık. Şimdi o şartların
sadece 8 gün yürürlükte kaldığını size aceleyle
bildiriyoruz. Zira Protestan rahip kendi yıllık taşra
toplantılarında hazır bulunmak için Kayseri'ye gitti ve
burada kendisini temsil eden ve öksüzler yurdunun
yöneticisi olan İsviçreli bayan Linder, ilişikteki
mektupla, yapılan anlaşmayı nice boş ve asılsız
nedenlerle iptal olmuş sayarak, kabul etmeyi tümüyle
reddetti. Bunları okuyarak öğreneceksiniz. Cemaat kurulu
ve halk bunun üzerine çok üzüldü ve öksüzleri yurttan
çekip çıkarmaya karar verdi, yerel hükümet makamları da
olayı duyarak, Ermenilerin meşru haklarını ve
taleplerini korumaya dolaylı olarak söz verdiler. Ancak
biz halkla hemfikir olmayıp meseleyi olumlu bir neticeye
eriştireceğimize onu ikna ederek, kızgın halkı
yatıştırdık ve adı geçen bayan ve onun danışmanlarıyla
tekrar günlerce görüşerek onlar yukarıdan emir alana dek
bugüne kadar Sivas'a da ulaşmadığı söylenen malum
genelgeyi geçici anlaşma olarak yeniden kabul ettirdik.
Zararlı vaazlar verilmemesi için bizim tarafımızdan
görevlendirilecek iki ziyaretçi yönetici eşliğinde ve
gözetiminde öksüzlerin Pazar akşamları Protestan
kilisesine gitmesine(çok direndiği için) müsaade etmek
zorunda kaldık.
Sonuç ne olursa olsun, öksüzler yurdu yöneticilerinin
samimiyetinden emin değiliz ve verdikleri sözlere
güvenmiyoruz. Zira amaçları, fırsat buldukları takdirde
öksüzleri "avlamaktır". Bu konuda sabırsızlıkla yüce
emirlerinizi bekliyoruz.
Saygıdeğer Başpiskopos Hazretleri, bir vukuat da papalık
taraftarı[Katolik] Ermenilerin rahibiyle yaşandı. O
öğretmenlerimizden birine okuması için Yasak Defter'den
bir nüsha vermiş ki sözde Aziz Krikor Lusavoriç'in de
Papalık taraftarı olduğunu anlasın. Biz bunu duyunca, o
deftere bizimkiler tarafından el konulmasını sağladık.
Rahip çevresindekilerle beraber çok tedirgin oldu ve
defterin geri verilmesini isteyerek hükümete bir nota
gönderdi. Kaymakam beye sizin genelgenizi takdim ettik
ve o defterin İmparator'un iradesiyle dolaşımdan
kaldırıldığını hissettirdik. Hükümet öyle bir emirden
haberdar değilmiş gibi davrandı, ama defterin de
kendisine teslim edilmesini rica etti. Defteri komiser
efendiye teslim ettik, o da alıkoydu ve şimdiye kadar
onu Katoliklere vermiş ya da teslim etmiş değildir.
Papalık taraftarı rahip bunun üzerine kızarak,
dağıtılmak üzere telgrafla 30 nüsha sipariş vermiş.
Saygıdeğer Hazretlerinizin en mütevazı hizmetkarları,
Siviller Kurulu Başkanı
Gürün Dini Önder Vekili
Apkar Mh. Tahmazyan
Papaz Hesu Vartabedyan
Çok Saygıdeğer Mağakya Başpiskopos Hazretleri Türkiye
Ermenileri Patriği, İstanbul
9 Eylül 1899, Gürün
Aziz ve değerli elinizi öperek, size acilen bildiriyoruz
ki buradaki Protestan öksüzler yurdunun yönetimi yurtta
barındırılan öksüzlerimizden dördünü Amasya'da bulunan
Almanların çiftliğine meslek öğrenmeye gönderme
bahanesiyle Sivas'a doğru gizlice yola çıkardı.
Hizmetkarınız olan ben bu hareketi birkaç gün önce
hissederek Protestan rahibe Patrik Efendi
Hazretlerinizin emrine göre öksüzlerimizin doğum
yerlerinden uzaklaştırılmayacağını söyleyerek onları
göndermemesi için yazılı olarak uyarmıştım. Fakat birkaç
gün ara vererek ve yerel hükümet ya da Kaymakam'a kendi
isteğini kabul ettirerek izin almıştı. Gerçi biz
kaymakamımıza başvurarak bu konuda bir takrirle
[öksüzlerin naklinin] yasaklanmasını rica etmiştik,
fakat fayda etmedi. Kaymakam olaya müdahale etmek
istemedi. Dün, halk olan biteni işiterek çok üzüldü ve
biz bunu duyar duymaz öksüzlerin geri gönderilmesini
sağlamak için tekrar bir takrir yazdık. Ama nafile.
Sonunda yüce Hazretlerinize ve Sivas'ta bulunan Bedros
piskopos Hazretlerine telgraf çekmek ve Mancılık'a adam
göndererek öksüzleri alıkoyması ve geri göndermesi için
rahip Karekin'e bir mektup yazmak zorunda kaldık. Sonuç
henüz belli değil ve halk sizin yüce kararınızı veya o
öksüzler yurdu konusunda bizim size yazdıklarımıza bir
cevap vermenizi bekleyerek ve şimdiye kadar bir cevap
alamayarak umutsuzluğa kapıldı ve yarın öksüzleri
Protestan okulundan alıp kendi aralarında dağıtarak,
bizim okullarımıza teslim etmeye karar verdi.
Hagop Yeğiseyan Efendi henüz buradadır. Dahiliye
Nezareti’nin emri henüz yerel makamlara iletilmiş
değildir, dolayısıyla adı geçen kişinin Kayseri
Manastırı'na iade edileceğini ummuyoruz. Sonuç olarak
Yüce Hazretlerinizden onun için kendi doğum yerinde ders
verme izni almanızı rica ediyoruz, zira yerel hükümet
ona iyi gözle bakmıyor ve cemaat okullarında görev
yapmasını bizim arzulamamıza rağmen istemiyor, hükümetin
nabzını gayri resmi yollardan yokladık fakat ne yazık ki
cevabını olumsuz bulduk.
Saygıdeğer Hazretlerinizin en mütevazı hizmetkarı,
Gürün Dini Önder Vekili
Papaz Hesu Vartabedyan
Not: Az önce Kaymakam bizi çağırarak dedi ki, o
yasaklama ya da öksüzlere kendi ortamlarında eğitim
verme ve dışarı göndermeme emri Dahiliye Nezareti
tarafından resmi olarak bütün makamlara iletilmelidir ki
hükümet temsilcileri tarafından doğru bir şekilde
uygulansın.
Gürün Dini Önder Vekili
Papaz Hesu Vartabedyan
10.
Çok saygıdeğer Mağakya Başpiskopos Hazretleri
Türkiye Ermenileri Patriği, İstanbul
21 Ekim 1899, Gürün
Merhametli, aziz elinizi öperek, tevazuyla bildiriyoruz
ki Hazretlerinizin buradaki Protestan öksüzler yurdu
meselesini konu alan 5 Ekim 1899 tarihli ve 10007/1722
sayılı değerli mektubunu almış bulunuyoruz. Bu mesele
için müdire Bayan S. Linder Hazretlerinize şikayet
etmişmiş, işte gerçekleri acilen belirtiyoruz.
Buradan Amasya'ya gönderilmiş 4 çocuğun nakli konusunda
hizmetkarınızın onayını verdiği gerçektir. Ancak en
sonunda (onlar henüz yola çıkarılmadan) yakışıksız
olayların doğacağını ve halkın onların gönderilmesine
kesinlikle karşı olduğunu göz önüne alarak ve halkın
öfkesini yatıştıramadığımı görünce, yalnız kaldığımdan
ve kişisel liberal görüşlerimin bir önemi kalmaması ve
kendi şahsımın ve fikirlerimin değil de halkımın
görüşlerinin temsilcisi olduğum için, gerçi o[halk]
yanlış düşünüp olayları farklı algılıyordu, hatta bana
bile öfkeli ve benim hakkımda bile kafasında şüpheler
oluşmuş olduğundan, öksüzler yurdunun müdüriyetine ya o
öksüzlerin başka yere naklini ertelemesi ya da bu işten
temelli vazgeçmesi için yazı yazmaya mecbur kaldım.
Ancak müdürlük (Protestan rahip) yazımızı önemsemeyerek,
onları [öksüzleri] gizli bir şekilde ve zorla yola
çıkararak işini hükümet yoluyla görmeye başladı. Bunun
üzerine hem Cemaat Kurulu hem de bütün Ermeni toplumu
kızarak, bizim aracılığımızla hükümete başvurdu ve
çocukları, hem [daha önce] gönderilmiş 4 öksüzü, hem de
öksüzler yurdunda bulunan ve erkenden başka yerlere
gönderilmiş olan kız ve erkek bütün öksüzleri, ki
bunların sayısı 80 kadar vardı, geri istedi. Böylece
olay büyüdü. Yerel makamlar müdahale ettiler ve biz
cemaatin onurunu korumak zorunda kaldık, yani açıkça
öksüzleri geri istedik. Bir kısmını geri aldık.
Gönderilmiş 4 çocuğun [orada kalmasına] Sivas dini
önderi Bedros Piskopos aracılığıyla engel olduk ve
Gürün'e geri getirttik ve böylece halkın onurunu mümkün
olduğunca koruduk, bununla beraber biliyorduk ki halkın
yaptığı yanlıştı, ya da yanlış yöntemler kullanılıyordu.
Öksüzleri Protestanlaştırma düşüncesine gelince,
doğrudan ya da dolaylı olarak o doğrultuda çalıştıkları
doğrudur, zira tabii ki halk o yüzden üzülüyor ve vuku
bulan anlaşmazlıklar sadece o vesileyle doğmaktadır.
Bayan Linder'in şahsi onuruna ve görevine karşı hiçbir
saldırı olmamıştır ve o konuda bayan tarafından
yazılanlar tamamıyla yanlıştır. Gerçekten de kurul ve
halk aşırılığa başvurdu. Ancak, Protestan öksüzler yurdu
yönetiminin düşüncesizce hareket edip halkın onurunu
zedeleyerek, hatta öksüzler ve fakirler için İsviçre'den
gönderilmiş yardımı da alıkoyup, "dini önderliğinize
gidin, Ermeniler size bakarlar, onların parası çoktur,
vs." deyip o yardımı sefillere vermeyerek bunlara yol
açtığı da bir gerçektir.
Sonunda karşılıklı denemelerle, atılan bu adımın yanlış
olduğunu ve yanlış yöne doğru gittiklerini hissederek,
misyonerler Ermenilerin taleplerinin büyük ölçüde meşru
olduğunu anlayarak isteklerimizi karşılamak zorunda
kaldılar ve dün mektubunuzu almadan, aramızda bir
anlaşma sağlandı ve bu mesele her iki tarafın da kabul
etmiş olduğu ve birkaç gün içerisinde yürürlüğe
konulacak olan aşağıdaki şartlar altında kapanmıştır.
A. Hazretlerinizin genelgesi uyarınca, her
Cumartesi Ermeni bir öğretmen ya da papaz öksüzler
yurdunu ziyaret ederek, iki buçuk saat süreyle ders
verecektir.
B. Cumartesi akşamları ve Pazar sabahları Ermeni
öksüzler mutlaka kiliseye gelecekler ve dini ayinlerde
hazır bulunacaklardır, ancak Protestan kilisesine gidip
gitmemekte serbesttirler.
C. Yılın beş büyük dini bayramında Ermeni
kilisesinin geleneklerine uygun olarak günah
çıkaracaklardır.
D. Kilisenin önemli günlerinde ve pazar günleri
öksüzler yurdunda Ermenilere has usul ve kurallara
uyarak dua edeceklerdir.
E.
Her cemaat mensubu öksüzler yurdunu ziyaret etmekte ve
dersleri dinlemekte serbest olacaktır.
F.
Dini önderliğin bilgisi olmadan dışarıya çocuk
gönderilmeyecek ve gönderilenler de kaybolmamaları için
gelecekte getirilerek sahiplerine ya da cemaate teslim
edileceklerdir.
G. Öksüz çocuklarımızın dini duygularını
yaralamamaları, onları inançlarından ve Ermeni
kilisesinden uzaklaştırmamaları için yurt müdürlüğü
tarafından bütün görevlilere kesin talimat verilecektir.
H. Geri alınan öksüzler eğer gitmek isterlerse,
bizim tarafımızdan iade edileceklerdir. Aksi takdirde
serbest bırakılacak ve Cemaat Öksüzler Yurduna ya da
Cemaat Okuluna kabul edileceklerdir.
İşte
Piskopos Hazretleri, Protestan öksüzler yurdunun
yönetimiyle yukarıda sözü edilen şartlarda anlaşmış
bulunuyoruz ve umuyoruz ki, yönetim şartları tam olarak
yerine getirecektir. Gerçi aşırı yöntemlere başvurduk,
ama yetkileri de elde ettik, baskı olmadan bu maddeleri
asla kabul etmezlerdi ve doğal olarak çocuklar Protestan
olacaklardı. Bu şartların nasıl uygulandığını görünce
bozulan ilişkileri düzeltmeye, iyileştirmeye, eskiden
olduğu gibi gönüllerini alarak çağın, koşulların, fakir
ve öksüzlerin durumunun ve çeşitli ihtiyaçlarının
gerektirdiği şekilde kardeşçe yaşamaya çalışacağız.
Sözünü uzattığı için özür dileyen, çok saygıdeğer
Hazretlerinizin mütevazı hizmetkarı
Gürün Dini Önder Vekili
Papaz Hesu Vartabedyan
11.
Çok saygıdeğer Mağakya Başpiskopos Hazretleri Türkiye
Ermenileri Patriği, İstanbul
27 Nisan 1900, Gürün
Aziz
elinizden öperek ilişikteki defteri acilen yüce
Hazretlerinize ve ruhaniler kurulunun derin dikkatine
sunuyorum.
Bu defterin içeriği, buradaki Protestan Ermenilerin
rahibi Kevork Demirciyan'ın geçen yıl bu zamanlarda
hazırlayıp Kayseri'de kendi derneklerinin toplantısında
yaptığı ve misyoner adayı Protestan rahipler tarafından
alkışlarla karşılanarak oradaki herkesin onayını almış
olan, kutsal Ermeni kilisesine karşı yapılmış sinsi bir
konuşmadır. Değerli ve aziz Ermeni kilisesi karşısında
bu konuşmanın çizdiği yönde yürünmesi
kararlaştırılmıştır. Gerçi [konuşma metnini] yayınlaması
için "Avedaper"in yazı işleri sorumlusuna göndermişlerse
de o dini bir iç tartışmayı su yüzüne çıkarmayı ve karşı
tarafa kendi planlarını duyurmayı ihtiyatlı addetmemiş
ve bir yazı yazıp dernek kurulu üyelerinin gizli bir
şekilde çalışmasını önermiştir. Biz bunu tedbirsiz
Protestan vatandaşlardan duyarak kitabı elde etmeyi
istiyorduk ve aslı beklenmedik koşullarda bugünlerde
elimize geçtiğinden, bıkkınlıkla onu okuduk ve bir
kopyasını da Hazretlerinizin bilgisi ve uygun
düzenlemeleri yapabilmesi için gönderiyoruz. Eğer bizim
iyi yürekli Protestan rahibimiz böyle sinsilikler
düşünüyor ve aziz kilisemize karşı tuzak kuruyorsa,
diğer tanınmış vaizler ve aziz Ermeni Kilisesini yıkmak
isteyen kötü niyetli misyonerler neler yapmazlar, Ermeni
Kilisesine karşı kafalarında ne tür fikirler
oluşturmazlar ki?...
Biz burada uyanarak, Protestan fanatizmine karşı savunma
konumuna geçtik. Başka yerlerde de ne yapılması
gerektiğini üstün aklınıza ve en yüce emirlerinize
bırakarak,
Çok saygıdeğer Hazretlerinizin mütevazı bir evladı
olarak kalıyorum,
Gürün Dini Önder Vekili
Papaz Hesu Vartabedyan
İşte
defterin bir sureti:
Ermeni[Gregoryen] kilisesine karşı tavrımız ne
olmalıdır?
Saygıdeğer Beyler,
Tecrübeli dinadamlarının olgun tavsiyelerinin ve
eğitilmiş vaizlerin yeni ve taze fikirlerinin bizim
fikirlerimize ve karanlık teorilerimize canlılık,
bereket ve nitelik kazandıracağına güvendiğimden bana
teslim edilen konuya sadece bir göz atmakla yetineceğim.
"Ermeni[Gregoryen] kilisesine karşı tavrımız ne
olmalıdır?" sorusu günümüzün Ermeni Hıristiyan zihnini
meşgul eden bir sorundur. Bizim kilisemizin hemen
dışında karşılaşılan ovadır Ermeni kilisesi. O sadece
bir konu olmakla kalmayıp, şimdi onu incelemekle meşgul
olduktan sonra, meseleyi daha yetenekli zihinlere ve
kuruluşlara teslim etmek, derin bir teoriyle onun iç ve
dış tüm görüntülerini gün ışığına çıkarıp, topluma
sağduyulu neticeler sunmaya değer.
Bu konu üzerinde konuşurken çıkan iki güçlü sonuç beni
şaşırtmaktadır: birincisi, meşguliyetlerimin
fazlalığından ileri gelen benim kudretsizliğimdir.
Konuyu daha tecrübeli dinadamlarına ve sürekli
kolejlerde bulunanlara teslim etmeye değerdi. Bu yüzden
korkarım sizi yoracağım. Fakat Gürün kasabasında görev
yapan birinden büyük bir beklentiniz olmayacağına
güvenerek, teorilerimi cesaretle sunuyorum. Bir tür dini
tolerans, bazılarının dar görüşlülüğü, veya ilericilerle
ilerici olmayanların görüşleriyle fikirleri beni
şaşırtmaktadır ve zihnimde belirsiz düşünceler bile
doğurmaktadırlar. Bu yüzden konu hakkında sanki net bir
görüşe bile sahip olamıyorum. Kilisenin yüzyıllık
deneyimine sahip olmadığımdan, konu hakkında nihai ve
kesin teoriler bile üretemiyorum. Her ne olursa olsun,
siz toplantıya bütün katılanların işbirliğine,
istişarelerine ve sempatisine güvenerek konuya
giriyorum.
A.
1)
Niçin "Ermeni kilisesine karşı tavrımız" diyoruz da
"Papalık[Katolik]" ya da "rum kilisesine karşı tavrımız"
demiyoruz. Bu daha dar bir alan seçme anlamına gelmiyor
mu? Bunu daha ziyade zaafımızın ya da güçsüz
faaliyetlerimizin bir işareti olarak addedemez miyiz?
Niçin daha uzakları düşünerek daha fazla güç
kazanmayalım? Hayır, bu asla Katolik ya da Rum
kiliselerine veyahutta putperestlere karşı bizim sahip
olduğumuz sorumluluğa ve düzenleyeceğimiz faaliyetlere
engel değildir. Bunun önemli nedenleri çabalarımız ve
güçlerimizin meşru işleyişi için bize önderlik
etmelidirler.
İş önce Ermeni Gregoryen kilisesinde başlamıştır.
Misyonerliğin Ermeniler arasında başlamasını ve
özellikle de bu başlangıçta kullanılan yöntemleri
eleştiren bazı yayınlanmış yazıları asla doğru, mantıklı
ve faydalı saymıyorum. "İşe niye burada başladılar,
halbuki daha geniş alanlar mevcuttu" ya da "niye yanlış
yöntemlerle çalıştılar ve sözde iyi amaca ulaşamadılar"
gibi soruları gereksiz, hatta zararlı görüyorum.
Fikirler insanlar için kutsaldır. Onlar konuşsunlar, biz
tersini düşünelim. Geçmiş bizim için önemli değil,
tecrübeden faydalanalım, geçmişi başka bir vesileyle
inceleyelim, gelecek için öngörülü olalım. Bizim aziz ve
en semavi yükümlülüğümüz, "şimdi, şimdi bizim
yükümlülüğümüz nedir ve davranış tarzımız ne olmalıdır?"
demektir. İşe başlanmıştır, inanın Tanrı başlamıştır,
inanın ki Tanrı bizim aracılığımızla işe Ermenilerin
içinde başlamıştır. Şimdi biz bu işi yapıyoruz, biz. Biz
ne yapmamız gerektiğini düşünmekle yükümlüyüz.
Bırakalım, misyonerler bize yardım etsinler, İncil'in
öğretilerini yayma görevini biz üzerimize alalım, uzak
bir gelecekte Tanrı davranış tarzımızı ve bizi sorumlu
olarak tanıyacaktır. Tanrı bize yol göstersin.
2)
Protestanlık kendi temiz öğretilerini, ruhları yenileyen
vaazlarını sadece İncil'den alır, zira Protestan,
İncil'in aydınlık ve aziz öğretilerini ve inanç
ilkelerini Dünya'ya sağlayanın ta kendisidir. Ayrıca bu
teoriler, kiliseyi ve inananı daha büyük, güçlü ve
hayatını feda etmeyi gerektiren çabalarla hayatta hüküm
süren her türlü yıkıcı ve kötü alışkanlıklara ve
sapkınlıklara karşı koymaya ve onları ortadan
kaldırmaya, içkiye düşkünlük, kumarbazlık, ahlaki
bozulma ve söylemeye dilimin varmayacağı daha başka
mikropluklara karşı savaşmaya, hayatı tehdit eden her
türlü tehlikeyi ortadan kaldırmaya ve insanlığı tekrar
ayağa kaldırmaya götürmektedir. Protestanlık toplumsal
hayattaki kirlenmenin ortadan kaldırılması ve sefaletin
artmasına karşı mücadele ederek yenilenmiş ve mutlu bir
insanlık oluşturmayı amaçlıyor. Niçin biz Protestanlar
olarak bu düşünce tarzıyla ve düşünce tarzını yayma
arzusuyla, duruşumuzu hızla belirginleştirme, erkek ve
kız kardeşlerimize yardım etme ve gerçek ve katıksız bir
sevginin kanıtlarını sunma gibi daha doğal, evet doğal
bir yükümlülüğü hissetmeyelim? Eğer Dünya'nın öteki
ucunda bile olsaydım Ermenilere karşı dini açıdan bir
yükümlülük duygusu hissetmeliydim.
3) Minnetarlığımız bize çağrıda bulunmaktadır.
Minnetarlık duygularımız bizi Ermeni kilisesine karşı
duruşumuzu belirginleştirmek ve sağlamlaştırmakla
yükümlü kılmaktadır. İnkar edilemez bir gerçektir ki biz
İncil'i amerikalılardan almadık. Amerikalılar bize İncil
hakkında vaazlar verdiler, fakat bize İncil'i
vermediler. İncil kilisemizde vardı ve oradan aldık. Bu
mütevazı bir itiraftır ve 15 asırlık zorlu uzun dönem
boyunca, Ermeni kilisesinin yerel her tür olaya rağmen,
ölümler ve kanlar içinde İncil'i koruduğunu unutamayız.
"Bugün biz Hıristiyanız". Atalarımızın kanları içinde
şehit bir milletiz. Biz şehit Ermeni Kilisesine minnetar
olalım ve bu minnettarlık duygularını her yerde yaymakla
yükümlü olalım.
Nedir bu minnettarlık? Başkalarından alıp
faydalandığımız şeyleri tanımak, takdir etmek ve bunu
itiraf etmektir, ama bu minnettarlık kendi anlayışımız,
inancımız ve fedakarlığımızla, pratikte minnettar olmaya
yönelmek demek değildir. Minnettarlık hayırseverin
hatasını ve kusurunu körükörüne kabullenmek değildir. Bu
alçaklıktır ve kaybetmeye teşvik etmektir. Kör
babalarımızın elinden tutmak ve doğru olana götürmek
minnettarlığımızın gerçek işaretidir. Ekonomik krizler,
değişken siyasi durumlar ve yabancı ülkelerde öğrenim
görme gerekliliği nedeniyle Ermeni kilisesi İncil'in
yolundan çıkarak Katolik, Rum ve Ermenilerin düştüğü
hataları yaptı. Bizim görevimiz acı bir biçimde de olsa
ondan ayrılarak, Ermeni kilisesine karşı
minnettarlığımızı ve ona olan saygımızın teminatını ona
hissettirmek ve eğer mümkünse kiliseyi havarilerin
yoluna döndürerek...onunla birleşmekti ve bu halen de
görevimizidir.
4) Yaklaşık olarak faaliyet alanı budur. Yukarıda
da belirttiğim gibi bizim Ermeni kilisesinde propaganda
yapma gibi bir işimiz bulunmamaktadır. Niyetimiz iyiydi
ve şimdi de iyidir. Ancak sağlam bir duruşa sahip
olmaya, bizim kabul ettiğimiz gerçekleri ve bunlarla
beraber sevgi ve minnettarlığımızı anlatmaya mecburuz.
Ermeni kilisesi bize göre ahlaki, dini, zihinsel ve
maddi bakımdan muhtaç durumdadır. Eğer yapabilirsek, biz
cömert ve minnettar hayırseverler olmalıyız. Yapılacak
iş büyük ve kapsamlıdır, bizim yanımızda, içimizde,
çevremizdedir. Biz kardeşlerimize daha fazla yaklaşmaya
mecburuz.
B.
Bu meseleyi bizim için daha somut kılacak bilgiler
vardır:
1)
Gregoryen Kilisesi nedir? Bu sorunun derinliklerine
inmek bizim görevimiz değildir. Bazıları eskiden, o
derece yolunu şaşırmış ve o derece kaybolmuş sayıldılar
ki, birçok sıkıntı, zorluk ve eziyet arasında kiliseden
ayrıldılar ve belki de istemeksizin Protestan adını
kabul ettiler. Bazıları ise, özellikle şu son
zamanlarda, Protestan kilisesinin kucağında doğup,
büyümüş olarak Ermeni kilisesini öyle bir övdüler ki,
gerçekten de öyle olduğu sanıldı. Ayrılanlar veya
ayrılmalara sebep olanlar alenen ya da tek tek
suçlandılar, hakaretlere uğradılar; gayesiz, uzağı
göremeyen ve dar görüşlü diye adlandırıldılar. Bunlardan
hangisi doğrudur? Ermeni Gregoryen kilisesiyle Protestan
kilisesi arasındaki fark niye bu kadar belirsizdir?
Farkın sanki Prezbiteryen ve Sinodik veyahutta Baptist
ve Metodist kiliseleri arasındaki fark kadar belirsiz
olduğunu düşünebiliyor musunuz? Bir Katolik rahip "Bizim
Ermenilerin mezhebi" adlı defterinde "Ermeni kilisesi
eskiden beri latin kilisesidir" diyor. Niye bu
defterdeki iddiaları güçlü kanıtlarla yalanlamadılar?
Protestan rahip M. G. Papazyan "Avedaper"de açık ve net
kelimelerle şöyle yazdı: "Ermeni kilisesi
papalık[Katolik] kilisesinin kızkardeşidir". Niçin
Protestan rahip Manase'nin dediklerini tekzip etmediler?
Fikirler niçin belirgin değil? Niye Ermeni Gregoryen
kilisesi mensupları bunları bilmesinler ve biz bunları
onlara bildirmeyelim? Ermeni Gregoryen mezhebinin,
inancının ne olduğunu bilmemiz gerekiyor ve bunu din
derslerinden değil de, kilise ayinlerindeki usullerden,
işaretlerden, ilahilerden, dinsel işlemler sırasında
okunan sözlerden, Ana Maşdos'tan, eski dinadamlarının
yazdıklarından elde etmek gerekiyor. Keşke içimizden
yetenekli bir şahıs böyle bir girişimde bulunsa da,
derneğimiz de ona her bakımdan yardımcı olsa.
2) Protestanlığın ne olduğu, niçin ayrı olduğumuz
ve amacımızın ne olduğu yazılarla, vaazlarla, yüzyüze
konuşarak ve alenen öğretilmeli, cemaatimizin her
bireyinin aklı ve yüreği bu bilgiyle dolmalı.
Ayrılığımız tamamen dinsel kökenlidir, vicdanımızın ve
yüreğimizin bir şikayetidir. İncil bizi ayırdı ve ayrı
tutmaktadır. Bizim İncilimiz var ve İncil fikirden,
kiliseden, katolikostan, gelenekten üstündür. Biz fikir
özgürlüğü ve İncil'İn kurtarıcı öğretileriyle beslenmek
için ayrıldık. Biz başkasını takip etmiş değiliz ve
takip etmeyeceğiz. Başkaları aziz amaçlarımızı
lekelesinler, her türlü iftiraya tahammül etmeye, aynı
zamanda da prensiplerimize sımsıkı bağlı kalmaya
hazırız. Amacımız bulunduğumuz ya da bulunmadığımız her
yerde İncil'in tanrısal kurtuluş ülküsünü dinsel
şartlarda yaymaktır. Niyetimiz, iyilik ve kardeş
sevgisiyle iyi amacımıza İncil'deki manada örnek
olmamızdır. Başkaları Protestan isminden bıksınlar, aynı
İsa'nın çarmıhını kendimize şeref olarak addettiğimiz
gibi, biz onu prensipleriyle kendimiz için bir onur
kaynağı olarak görüyoruz.
C.
Şimdi bize, bu konularda Ermeni kilisesine karşı
tavrımızın ne olması gerektiğini kısaca belirtmek
kalıyor.
1) Sanıyorum her Gregoryen ve Protestanın
takınacağı tavırla ilgili görüşü üzerinde, bulunduğu
yerin oldukça önemli bir ağırlığı olacaktır.
Çeşitli yerlerde Protestanlar Gregoryen dostlar
tarafından eziyetlere, sansüre ve saldırılara maruz
bırakılmaktadırlar. Gürün'ün Protestan kilisesi de bu
konudaki tavrını belirlemelidir. Yerel koşullar genel
prensipleri değiştirmezler ama özel olanlarını
sınırlandırırlar. Saldırgan, çok saldırgan, savunma
konumunda ya da sabırlı olmak gibi tutumlardan birini
takınmamız bulunulan yerlerde hüküm süren düşünsel ve
ahlaki durumlara bağlı olacaktır.
2)
Protestan kilisesinin konumunu güçlendirmeliyiz. Bir
konuma sahip olduktan sonra, başka kiliselere karşı
tutum takınabiliriz. Size güç, akıl, zenginlik ve
konumumuzu sağlamlaştırmak için verebileceğiniz ne varsa
vermeniz için yalvarıyorum. Özellikle yaşadığımız şu
zamanlarda her türlü olayda dini açıdan güçlü bir cemaat
olmanın en aşırı imkanlarını kullanmalıyız. Şunu iyi
bilmeliyiz ki sadece akıl, zenginlik ve başka imkanlar
değil maneviyat, ateşli ve kurtarıcı bir inancın halk
arasında gelişip yayılması da bizi güçlü kılar. Eğitim
ve [misyonerlerden] organizasyon bağımsızlığının en
ilkel ve temel şartlarında başkalarından farklı ve güçlü
olmalıyız. Küçük fakat güçlü bir cemaat olmalıyız.
Birliğimiz kiliselerinin, evet, Türkiye'deki bütün
Protestan kiliselerinin en ufak üyesinden en yetenekli
görevlisine kadar, bir cemaat mensubundan birliğimizin
bütün mensuplarına kadar herkes bu amacı
gerçekleştirmenin ateşli ve inanca dayanan ama
körükörüne ve taklitçi olmayan gayretleriyle dolmalıdır.
Durumumuz ne kadar umutsuz olursa olsun gücümüzü
Tanrı'dan alıyoruz. Bizim yardımcımız onun sağ koludur.
"Korkma küçük cemaat, Tanrı bu Krallığı size verme
lütfunda bulundu." Çölde yılana bakanlar gibi, biz de
gözlerimizi o hedefe, Protestan kiliselerinin sağlam ve
güçlü olmasına, dikerek göz kırpmadan bakalım.
3) Gregoryen ve Protestan kiliseleri arasındaki
önemli farklılıklar üzerinde belirgin ve sağlam bir
tavrımız olmalıdır. Önemli farklılıklar konusunda
hoşgörüsüz ve uzlaşmaz olmalıyız. Tanımak ve tanınmak,
Protestanların esasen ve temelde neyle farklı
olduklarının açık bir şekilde bilinmesi ve bu hususlarda
hiç fikir değiştirilmeden ısrar edilmesi gerekmektedir.
Özgürlük bu dünyada yaşamak ve sosyalleşmek için en iyi
yoldur, fakat fikir ve inanç insandan büyüktür. Eğer bir
kere ikna olursak kabul etmiş sayılırız, aynı dünyadaki
Protestanların o kilisenin yönetiminde ruhani ve
sivillerin eşit olmasını, Kutsal Kitapların yegane inanç
ve yaşayış tarzı kuralı olmasını kabul ettiği gibi, ya
da yalnız inanç ve iyilikle ruhların kurtulduğunu,
dinsel ve doğal öğretilerin yenilenmesini, Hıristiyanlık
hayatının değişimini, İncil'in kavranması ve yayılması
konusundaki fikirleri kabul ettiği gibi. Ayrıca mevcut
koşullarda temel ve önemli bilgileri gizleyecek ve bizi
eski duruma döndürecek her usul ve ayin kuralına karşı
hoşgörüsüz olalım.
4) Uymak mı yoksa sempati duymak mı? Şimdi,
sempati duymak başlangıçta asla fedakarlık
gerektirmediği için, sempati duyanları eleştirmeye gerek
yok, gerçi bazen, bazıları yanlış anlamayla,
duygusallıkla, körükörüne amacına ulaşma gayretiyle
hareket ederek sempati duymak yerine uyuyor. İnsanlar,
Hıristiyan Protestanlar her konuya her yerde sempati
duysunlar ve kendi sempatilerini kelimenin tam anlamıyla
belli etsinler, en iyi, güçlü ve umut verici tutumu
takınmış olacaklarından hiç şüphem yok. Uyma konusuna
gelince, geniş anlamlı bir kelime olduğu için şu ya da
bu yönde bir şey söylemek olgun bir yargıya varmak
anlamına gelmez. Uymanın sempati duymaya eşdeğer olduğu
durumlar vardır. Mesela, bir gün tesadüfen [Ermeni]
kilisesine giderek haç çıkarmak ve diz çökerek dua etmek
gibi. Ama ayrım gözetmeden günah çıkarmak, devamlı
birçok şeye uyum sağlamak ya inançlarda bir
istikrarsızlık ya da inançların gevşemesidir. Başkaları
ne der bilmiyorum, ama ben derim ki, akıllar henüz
olgunlaşmamış olduğundan, bizimle Gregoryenler
arasındaki temel farklılıklar ve ayrılık nedeni belirsiz
olduğundan, kafalar cahil ve önyargılı olduğundan(zira
Katoliklik ve Ortodoksluk ve bunların usulleri kendi
hareket tarzlarıyla içimizde ve çevremizdedirler)
sempati duymak lazım ama uymak gerekmez, veyahutta öyle
konularda uyum sağlanmalı ki bunun uyum için olduğu ve
inanç olmadığı açık bir şekilde anlaşılsın ve cahillerin
fikirleriyle karıştırmasınlar. İnanıyorum ki sempati
duymakla beraber inançlarımızı başkalarına
belirtmeliyiz. Sempati ve muhafazakarlık insanı gerçek
ve sağlam inançlara götürür. Halbuki başkalarına uyum
sağlamak aldırmazlığa ve kısmen de belirsiz bir
aydınlanmaya götürür, ki bunun üzücü sonucu gelecekte
görülecektir.
5)
Protestan kilisesinin konumunu sağlamlaştırmak için
muhafazakar bir tutum takınmak gerekir. Sempati
konusunda ve daha önce sözü edilen başka hususlarda
muhafazakarlık fikri zaten kısmen ortaya konulmuştur.
Biliyoruz ki şimdi kiliselerde, pazarlarda, mahalle ve
gazetelerde saldırıya geçecek durumdayız. Okullar,
kolejler, kürsüler, yardım kuruluşları ve öksüz
yurtlarının ardarda gelen hareketleri sonucunda oluşan
fikirler zamanımızın düşünsel durumunu oluşturmaktadır.
Nasıl ki zaten yer yer başlamış ise, lehte ya da alehte
fikir akımı çabuk doğacaktır. Büyük Gregoryen topluluğu
teorilerinden bazılarını Protestan eğitimi almış
şahıslardan elde ederek Gregoryen kilisesini korumak ve
Protestanlığı yıkmak için hızla mücadeleye atılacaktır.
Biz kendimizi korumalıyız. Bizim doğal olarak daha
saldırgan olduğumuz yanlıştır. Onlar saldırgandır ve
saldırgan olacaklardır, yani doktrin ve inanç açısından.
Uyanık olalım ve dikkatli, işimiz çok kapsamlıdır.
Tanrı'ya şükür, şunu memnuniyetle ve gururla söylüyorum
ki Protestanlık bugün Türkiye Ermenileri arasında en
yetenekli, bilgi sahibi, kalemine ve diline hakim
kişiliklerine sahiptir. Bu hazırlıktan faydalanmalıyız.
6) Saldırgan bir tutum takınmak dahi affedilmez
değildir. Ben bu tavrı hiçbir zaman övmüyorum, fakat
bize "itiraf etmek iyidir" denilmemeli. İsa semavi
gerçekleri öğrettiği zaman her türlü ulusal ve dini
suistimali, kötü alışkanlık ve yanlış öğretiyi söküp
attı, yıktı ve fırtına estirdi. Reformcular yalnız
gerçekler üzerine vaazlar vererek ikna etmediler,
Katolik kilisesinin Hıristiyanlık karşıtı davranışını da
gün ışığına çıkardılar. Ya kiliseye dönmeliyiz, ya da
onun yanlışlarını ortaya çıkarmayı Hıristiyanlık karşıtı
diye nitelememeliyiz, özellikle de buna mecbur
bırakıldığımızda.
D.
Ermeni kilisesinin bugünkü ve gelecekteki konumu
duruşumuzu belirlememiz için bizi daha uyanık
kılmalıdır.
Şimdi Ermeni kilisesinin çevresinde Rum, Katolik ve
Protestan kiliseleri dönmektedir. Maharetli Rum kilisesi
en büyük rolü oynamak istemektedir ve belki de
başaracaktır. Fakat şunu söyleyebilirim ki Ermeni
kilisesi mensuplarının en üst sınıfının zihinleri
Protestan prensipleriyle doludur. Dört kolej, yüksek
okullar, sıradan okullar, Protestanların candan
ilişkileri, binlerce gencin amerikan eğitimi alması,
halkın eğilimleri bize başlangıçta yön verecektir. Öyle
ki iyi bir konuma sahip olmaya mecburuz. Yakın gelecekte
belki de kilise büyük zorluklar ve üzüntüler
yaşayacaktır. Sürpriz bir reform hareketi yerine, belki
kendi üyelerine bile eziyet edecek durumda olabilir.
Zihinler bu durumda nereye yönelecek? Bana göre kilise
reformu umut verici değil.
Şimdi bize şunları yapmak kalıyor:
Protestan kilisesini birlik, sevgi ve gelişime götürerek
onu ahlaki, maddi ve dini açılardan en sağlam konuma
eriştirecek olan geleceğin sorumluları bizleriz.
Protestanlık ve İncil'in prensiplerini belirgin, sağlam
ve halkın gözleri önünde tutup, Ermeni ve Hıristiyan
olarak Ermeni kilisemize sempati duyabilir, mecbur
kalmadıkça onu yaralamayabiliriz. Burada söylemek
gerekir ki Ermeni kilisesinin ulusal ve dini bir takım
usul ve şarkılarını almak için fazla beklemiş
bulunuyoruz.
Ve gene Gregoryen kilisesinin büyük reform meselesini
aklımızda tutarak onu hedeflemekle veya onun[Gregoryen
kilisesi] üyelerini aydınlatmakla yükümlü olalım.
Ermeni Dini Önderliği
OKULLAR VE KİLİSELER
12.
Çok saygıdeğer Başpiskopos Mağakya Hazretleri Türkiye
Ermenileri Patriği, İstanbul
9 Mart 1902
Hazretlerinizin bu yılın 5 Ocak tarihini taşıyan
genelgesi uyarınca, bu şehrin, çevredeki Karahisar ve
Kavak köylerinin, ayrıca yabancı mezhepten Ermenilerin
nüfus sayımını şimdi yüce Hazretlerinize sunuyoruz. Ne
yazık ki Mancılık ve ona bağlı piskoposluk bölgelerinin
sayımı irademizden bağımsız nedenlerle ertelenmiştir.
A. Meryem Ana Kilisesi’ne bitişik olarak
imparatorluk beratıyla 1840 tarihinde inşa edilmiş olan
okulda üç papaz bulunmaktadır. Okulda 6 öğretmen ve
300'e yakın öğrenci vardır. Öğrencilerin ödediği yıllık
ücretler, kilise tabaklarından elde edilen gelirler ve
Vahanyan şirketinden yıllık olarak gönderilen 60 liradan
ayrılan yardım payı sayesinde idare edilmektedir. Meryem
Ana kilisesinin avlusunda 1 Eylül 1900'da izinsiz
açılmış olan bir de özel okul bulunmaktadır. Okulun 50
öğrencisi ve 2 öğretmeni vardır. Okulun ihtiyaçları iki
hayırsever cemaat mensubu tarafından karşılanmaktadır.
Bu kiliseye bağlı 6 mahalle vardır: 1. Karatepe: erkek
ve kadınlardan oluşan 1671 şahsın ikamet ettiği toplam
293 ev vardır. Bu mahallede 1896'da açılmış olan bir kız
okulu vardır. Okulun bir bayan öğretmeni ve 30 öğrencisi
bulunmaktadır. İhtiyaçları, öğrencilerin ödediği yıllık
ücretlerden ve Vahanyan şirketinin gönderdiği 60 liradan
verilen yardım payından karşılanmaktadır. 2. Hasbağ: 895
kişinin ikamet ettiği toplam 190 ev vardır. Burada 1876
yılında izinsiz açılmış Tarkmanças adlı bir okul
bulunmaktadır. Şimdi yanmış harabeye dönmüş bir
haldedir. Gerçi bu okul bir yıl varlığını sürdürdü fakat
şimdi kapalıdır. 3. Cemcem ve Ferman mahallesinde 327
kişinin ikamet ettiği toplam 76 ev vardır. 1896'da
burada bir kız okulu bulunuyordu, iki yıl faaliyetlerine
devam ettikten sonra kapandı. 4. Yaştepe: 500 kişinin
ikamet ettiği toplam 75 ev vardır. Burada 1881'de
Pakradunyans adı altında izinsiz olarak açılmış ve şimdi
yanmış harabeye dönmüş bir halde olan bir okul
bulunmaktadır. 5. Seray Dere: mahallede 175 kişinin
ikamet ettiği toplam 60 ev vardır. Burada 1896'da
izinsiz olarak bir kız okulu açılmışsa da şimdilerde
kapanmıştır. 6. Sağ Mahallesi: burada 120 kişinin ikamet
ettiği toplam 24 ev bulunmaktadır.
B.
Sahsor Aziz Kurtarıcı Kilisesi: 1857'de
imparatorluk beratıyla inşa edilmiş ve 1881'de belediye
izniyle onarılmıştır. İki papazı vardır. Bitişiğindeki
Aziz Mesrovbyans Cemaat Okulu belediye izniyle 1890'da
inşa edilmiştir. Üç öğretmeni ve 130 öğrencisi
bulunmaktadır. Mahallede müze adında 1886'da belediye
izniyle inşa edilmiş ve şimdi kapalı olan bir okul da
vardır. Bu okulun ihtiyaçları öğrencilerin ödediği
yıllık ücretler, kilise tabaklarından elde edilen
gelirler ve Vahanyan şirketinin gönderdiği 60 liradan
verilen yardım payıyla karşılanmaktadır. 1900'da açılmış
olan ve Topalyan hayırsever kardeşlerin yardımlarıyla
ihtiyaçları karşılanan Topalyan yatılı öksüzler yurdu da
Aziz Mesrovbyan okulunun katlarından birinde
bulunmaktadır. Okulda üç erkek ve bir bayan öğretmen, 60
erkek ve 30 kız öğrenci vardır. Cemaate ait öksüzler
yurdu ise Hasbağ mahallesinde, 1 Nisan 1899'da
açılmıştır. İki öğretmen, 40 yatılı öksüz ve 20 paralı
gündüzlü öğrencisi vardır. Okulun ihtiyaçları büyük
hayırsever Canlıyans tarafından karşılanmaktadır.
Sahsor şimdi 4 mahalleye bölünmüştür. Bunlar
aşağıdakilerdir.
1) Sahsor Çayır: 450 kişinin ikamet ettiği toplam
78 ev bulunmaktadır.
2) Sahsor Bala
3) Sahsor Vasa, ve
4) Kilise mahallesi: son üç mahallede toplam 2700
kişinin ikamet ettiği 460 ev vardır.
C.
Şuğul Aziz Hagop Kilisesi 1852'de imparatorluk
beratıyla inşa edilmiş ve 1876'da gene beratla
onarılmıştır. Şimdi yangın sonucu tahrip olmuş bir
haldedir. Gerçi papazları yoktu, ama Karahisar köyünün
papazı, son zamanlarda tayin edildiği köyü bırakmış,
burada görev yapmaktadır. Kilisenin bitişiğindeki
Nersesyan okulu kiliseyle inşa edilmiş olup, şimdi
yanmıştır. Kilisenin yakılmamış odalarından biri okula
dönüştürülmüştür. Okulun 50 öğrencisi ve bir öğretmeni
bulunmaktadır. Okulun ihtiyaçları öğrencilerin ödediği
ücretlerden ve Vahanyan şirketinin gönderdiği 60 liradan
ayrılan yardım payıyla karşılanmaktadır. Bu mahalle
Yukarı ve Aşağı Şuğul olmak üzere ikiye bölünmüştür.
Aşağı Şuğul'da Merkezi Okul adında, 1896'da izinsiz
açılmış, 40 öğrenci ve bir öğretmeni olan bir okul
vardır. Bu okulun ihtiyaçları öğrencilerin ödediği
ücretler ve Vahanyan şirketinin gönderdiği 60 liradan
ayrılan yardım payıyla karşılanmaktadır. Yukarı Şuğul'da
650 kişinin ikamet ettiği toplam 100 ev bulunmaktadır.
Aşağı Şuğul'da ise 525 şahsın ikamet ettiği toplam 95 ev
vardır.
D. Ören mahallesinin Aziz Kevork Kilisesi ve
bitişiğindeki Aziz Sahagyan okulu 1864'te imparatorluk
beratıyla inşa edilmişlerdir. Şimdi hem kilise hem de
okul yanmış durumdadırlar. Kilisenin yanmamış
odalarından birisi şimdi okula dönüştürülmüştür. Burada
40 öğrenci ve bir öğretmen bulunmaktadır. Okulun
ihtiyaçları öğrencilerin ödediği ücretler ve Vahanyan
şirketinin gönderdiği 60 liradan ayrılan yardım payıyla
karşılanmaktadır. Papazları yoktur. 7 yıl önce
Darende'nin Aşot köyünden bir papaz getirtmişlerdi.
Fakat kilise yandığından, aynı papaz şimdi Meryem Ana
kilisesinde görev yapmaktadır. Ören'de 330 kişinin
ikamet ettiği toplam 80 ev bulunmaktadır.
E. Karahisar Ermeni köyünün Aziz Sarkis
Kilisesi ve bitişiğindeki okul 1862'de imparatorluk
beratıyla inşa edilmiştir. Yanıp, 1901'de imparatorluk
beratıyla yeniden inşa edildi. Bir papazı vardı, ama
şimdi köyü terkederek Şuğul'a taşınmıştır. Okulda 50
öğrenci ve bir öğretmen vardır. İhtiyaçları
patrikhaneden gönderilen yıllık 12 lirayla
karşılanmaktadır. Burada 380 kişinin ikamet ettiği
toplam 66 ev vardır.
F.
Kavak köyünün kilisesi yoktur.
Okulu izinsiz açılmıştır ve 20 öğrencisi olup,
öğrencilerin ödediği ücretler ve başka hediyelerle
finanse edilmektedir. Bu köyde 80 kişinin ikamet ettiği
15 ev vardır.
Bu şehirde 380 kişinin ikamet ettiği toplam 77 Ermeni
Katolik evi ve 570 kişinin ikamet ettiği toplam 100 tane
de Ermeni Protestan evi vardır. Katolik Ermenilerin iki
kilisesi ve 1850'de imparatorluk beratıyla yapılmış bir
okulu bulunmaktadır. Okulun 50 öğrencisi ve bir
öğretmeni vardır. Protestan Ermenilerin Şuğul'da bir dua
yeri ve bitişiğinde 1882'de belediye izniyle inşa
edilmiş karma bir okulu vardır. Okul harabe halindeydi
fakat imparatorluk beratıyla tekrar inşa edilecektir.
Okulun, büyük bir bölümü Ermeni olan 100'e yakın erkek
ve kız öğrencisi vardır.
Protestanların Hasbağ'da belediye izniyle 1894'te
açılmış bir erkek okulu bulunmaktadır. Öğrencilerin
sayısı 100'e yakın olup ve bunların büyük bir kısmı
Ermeni çocuklardır. Ayrıca Karatepe'de 1895'te izinsiz
açılmış olan bir kız okulu bulunmaktadır ve büyük bir
kısmı Ermeni olan kız öğrencilerin sayısı 50'ye
yakındır.
Protestan Ermenilerin bir süre İsviçreli hayırseverler
tarafından yönetilmiş olan bir de öksüzler yurdu
bulunmaktadır. Şimdi ise misyonerler yönetmektedirler.
Öksüzlerin sayısı 40'a yakındır. Bu istatistiki
bilgileri çok saygıdeğer Hazretlerinize sunan ve değerli
ve aziz elinizden öpen,
Ermeni Dini Önderliği, 9 Mart 1902, Gürün
Dini
önder vekili, mütevazı evladınız
Başrahip Hagop Göneşliyan
ÖKSÜZ YURTLARI HAKKINDA
13.
Çok Saygıdeğer Başpiskopos Mağakya Hazretleri Türkiye
Ermenileri Patriği
Geçen Kasım ayı sonunda yüce Hazretlerinizin 22 Ekim
1902 tarihli ve 4757 sayılı genelge-mektubunu aldık. Bu
genelgeyle bu öksüzler yurdunun açılış tarihinden bu
yılın sonuna kadarki yönetim hesaplarını, detaylı bir
rapor ve bu öksüzler yurdundaki öğrencilerin durumunu
gösteren bir listeyle birlikte hemen hazırlamamızı
emrediyordunuz. Kurulumuz istenilen hesapları ve raporu
hemen hazırlamak için acilen işe koyuldu. Fakat bu
yörede hemen hemen bir aydır hüküm süren korkunç soğuk
ve aşırı kar yağışı nedeniyle, ancak üç haftada bir
posta geldiği için, istemeyerek bu raporu bugüne kadar
geciktirmeye mecbur kaldık, bunun için de
Hazretlerinizin bizleri affetmesini diliyoruz.
Bu öksüzler yurdu bundan hemen hemen dört yıl önce, 1
Nisan 1899 tarihinde, çok saygıdeğer Hazretlerinizin
emriyle, 4 yıllık bir okul olarak açılmıştır.
Başlangıçta bu şehrin bütün mahallelerinden ve Karahisar
ve Kavak köylerinden toplanmış, ebeveynsiz kalmış 30
kadar yatılı öksüz olmuştur. Daha sonra iki yatılı
ücretli öğrenci ve birkaç ay sonra da buradaki "İsviçre"
adlı Protestan öksüzler yurdundan ayrılıp, ortada kalmış
8 öksüzün de bu öksüzler yurduna alınmasıyla, öksüzlerin
sayısı 40'a ulaşmıştır. Bu ilk dönemde bu öksüzler
yurdunun düzenli gidişatı bazı veliler tarafından
takdirle karşılanarak kendi teklifleri üzerine, sözü
edilen velilerin çocuklarından 7 gündüzlü öğrenci daha
her biri yarım altın yıllık ücretle kabul edilmiştir.
Bununla bu öksüzler yurdunun ilk döneminde 40 yatılı ve
7 gündüzlü öğrenci olmuştur. İkinci dönemde, öksüzlerin
sayısı değişmeyerek, gündüzlülerinki 14'e ulaşmıştır.
Aynı şekilde üçüncü dönem boyunca, gerçi öksüzlerin
sayısı aynı kalmıştır, ama gündüzlülerin sayısı 20'ye
ulaşmıştır. Mevcut dördüncü dönemde ise, ilişikteki
öksüzlerin listesinden de görüleceği üzere bu öksüzler
yurdu 35 parasız yatılı öksüz barındırmaktadır, buna
göre bu dönemde Garabed Çitbaşyan, Arsen Panyan ve
Hovhannes Kalaycıyan adlı öksüzler kendi istekleriyle bu
öksüzler yurdundan ayrılarak kendi akrabalarının
koruması altında bir işe yerleştirildiler. Bu öksüzler
yurdunda Toros Karoğlanyan'a yardımcı öğretmen olarak
görev verildi. Aynı şekilde iki yatılı ücretli öğrenci
olan Piranyan kardeşler de bu öksüzler yurdundan istifa
ettiler. Bu şekilde toplam 6 öğrenci
eksilerek,öksüzlerin sayısı 34'te kaldı, fakat hizmetçi
bayanın oğlu Vartan T. Mırmıryan da alınarak, öksüzlerin
sayısı 35'e ulaştı. Gündüzlülerin sayısı ise bu dönemde
16'ya inmiştir. Bu öğrenciler 5 sınıfa ayrılmış ve
kademeli olarak Milli Merkezi Yönetim Kurulu'na bağlı
eğitim kurulunun eğitim programı hükümlerine mümkün
olduğunca uyarak din, yeni ve klasik Ermenice, Türkçe,
matematik, tarih ve coğrafya öğrenmektedirler.
Meselenin maddi yönüne gelince, ilişikteki dört yıllık
bilançoda görüldüğü gibi, bu öksüzler yurdunun geçen üç
dönem süresince, yani 1 Nisan 1899'dan, 31 Mart 1902'ye
kadar toplam 56244 kuruş geliri ve 550031/8 kuruş gideri
olmuştur. Bundan dolayı 12407/8 kuruş artmıştır. Gerçi 9
ay önce Hazretlerinize sunduğumuz raporumuzda 18527/8
kuruş fazla göstermiş idik, fakat 6 lira henüz tahsil
edilmeye muhtaçtır, bunun 5 lirası bu öksüzler yurdundan
istifa eden Piranyan kardeşlerin ücretinden, bir lirası
da Samsun'da bulunan Misak Efendi Mısıryan'ın
evlatlığının ödeyeceği ücretten. Sebepleri ise aşağıda
açıklanmıştır.
Piranyan kardeşler ilk iki yıl dörder lira ücretle bu
öksüzler yurduna kabul edilmişlerdi, ancak üçüncü
dönemde kurul ödeyecekleri ücreti 5'er liradan 10 liraya
yükseltti ve bunu onların akrabalarına iletti, onlar da
kabul ederek İstanbul'da tüccar olan ve adı geçen
çocukların okul ücretlerinin ödenmesine kefil olan
Kevork Piranyan Ağa ve oğullarının aracılığıyla ilk altı
aylık 5 osmanlı lirasını ödediler. İkinci altı ayın 5
lirası için ise bu kurul adı geçen Kevork Piranyan ve
oğullarına senet göndererek karşılığını burada peşin
olarak tahsil etmişti. Üçüncü dönem raporunu
Hazretlerinize sunduğumuz zaman, orada aynı çocukların
yıllık ücreti olan 10 osmanlı lirasını tamamıyla tahsil
edilmiş olarak göstermiştik. Fakat Kevork Piranyan ve
oğulları senedimizi kabul etmeyerek, kendilerinin sadece
ilk altı ay için kefil olduklarını iddia ederek, ikinci
altı ay için ödeme yapamayacaklarını söyleyip senedi
iade ettiler. Bu kurul da bu öksüzler yurdunun şerefine
leke sürdürmemek için 5 lirayı senedin sahibine iade
etti ve hem aynı öğrencilerin babası ve kardeşleriyle,
hem de kefil Kevork Piranyan ve oğullarıyla görüşmeler
yürütmeye başladı. Birincileri nice asılsız sebepler
göstererek üçüncü dönemde çocukların ücretlerine eklenen
2 lirayı kabul etmemektedirler, geriye kalan [meblağ]
içinse "biz zaten kefile ödeme yaptık, o ödeyecek" diye
yazıyorlar. Kevork Piranyan ve oğulları ise herhangi bir
meblağ almamış olduklarını ifade edip, bilinen
itirazlarında diretmektedir.
Mısıryan Efendi'nin bir lirasına gelince, adı geçen
şahsa 5 liralık mobilyacı aletleri sipariş vermişlerdi,
fakat sadece dört liralık malzeme göndermiş olduğu için,
tabii işlerinden dolayı geri kalanını gönderememiş
olmalı, umuyoruz bunu mevcut dönemin yıllık ücretiyle
beraber ödeme lütfunda bulunacaktır.
Mevcut dördüncü dönemin gelir ve gider durumuna gelince,
bu öksüzler yurdu dokuz ayda, yani 1 Nisan 1902'den 31
Aralığa kadar 123601/2 kuruş gelir elde etmiş, bunun
üstüne önceki üç yıl boyunca artmış olan 12407/8 kuruş
eklenerek, 136013/8 kuruşa ulaşmıştır. 13603 kuruş da
gideri olmuştur, demek ki gelir ve gider birbirine hemen
hemen eşit olduğundan, şu anda borç ya da fazla para
bulunmamaktadır. Fakat dönemi kapatmak için, yani 31
Mart 1903'e ermek için henüz Ulusal Patrikhane'den üç
aylık 37.5 osmanlı lirası alacağız. Aynı şekilde Gayzag
Arabyan, Tatyos Arabyan ve kardeşleri, Misak Mısıryan
evlatlıklarının yıllık ücretini henüz göndermiş
değildirler. Demek ki eğer geçen yıldan kalan 50-55 lira
kadar tutan alacaklarımızı tahsil etmeyi başarırsak daha
gelir elde edebileceğiz.
Atölyeye gelince, öksüzler yurdunun bitişiğindeki
atölyede iki bölüm var: kunduracılık ve mobilyacılık.
Bunlardan birincisi öksüzler yurdunun ikinci döneminde
kurulmuş, yani 1 Nisan 1900'de, ikincisi ise üçüncü
dönemde yani 1 Haziran 1901'de. Şimdi, ilişikteki
listeden görüldüğü gibi, öksüzler yurdu öğrencilerinden
15 çocuk kunduracılık, 10 çocuk da mobilyacılık bölümüne
gitmektedir. Kunduracılıkla uğraşanlardan 4'ü Kalusd
Sefilyan, Hagop Piranyan, Vahan Aşodyan ve Krikor
Değirmenciyan bu yıl, yılbaşında mezun olabilirler,
geriye kalanların ise mesleği mükemmel bir biçimde
öğrenmeleri için henüz iki seneye ihtiyaçları var. Aynı
şekilde mobilyacılıkla uğraşanlardan ikisi, Yenovk
Sefilyan ve Sarkis Boğosyan iki yıldan, geriye kalanlar
da ancak 3-4 yıldan mesleklerinde mükemmelliğe
erişebilirler.
Öksüzlerin gelecekteki güvenliği konusuna gelince, zaten
bu önemli noktayı göz önüne aldığı içindir ki, mütevelli
heyeti 31 Ekim 1902 tarihli mektubuyla Hazretlerinizden
öksüzler yurdunun bitişiğindeki atölyeleri bir süre daha
açık tutmasını rica etti. Bunlardan elde edilecek
gelirle belki bir takım tamamen sahipsiz kalmış
öksüzlere, onlar kendi kendilerine bakacak duruma
erişinceye dek bir süre daha bakmak mümkün olacak. Sonuç
olarak mütevelli heyeti şu anda öksüzlerin geleceğini
güvence altına alacak herhangi bir düzenleme konusunda
kendini çaresiz hissetmektedir.
Aziz ve değerli elinizden öpen, çok saygıdeğer
Hazretlerinizin en mütevazı evlatları,
Gürün Cemaati Öksüzler Yurdunun Mütevelli Heyeti
Mali
Sorumlu
Sekreter
Başkan
Başkan
M. Tercanyan H.
Yeğiseyan
Papaz O. Zvaryan
Papaz H. Vartabedyan
GÜRÜN ERMENİ DİNİ ÖNDERLİĞİ
Sayı 788
Gürün, 11 Ekim 1912
14.
Çok saygıdeğer peder, Piskopos Hovhannes Arşaruni
Hazretleri
Türkiye Ermenileri Patriği, İstanbul
Bu dini önderlik Hazretlerinizin 11 ve 12 Eylül tarihli
ve 3 sayılı çifte genelgelerini almış ve Hazretlerinizin
yüce emrine uygun olarak piskoposluk bölgesinin karma
kurulu toplanarak, onları dikkate almış ve işbu raporla
Eylül 1912 tarihli ve 3 sayılı genelgenize acilen cevap
vermektedir.
Bu karma kurulun görüşlerine göre "Ermeni nüfuslu
vilayetlerde", bizim buralarda arada bir, Ermenistan'da
da devamlı cereyan eden cinayet ve soygunların
azaltılması için uygulanabilir ve esaslı önlemlerin ve
çarelerin aşağıdakiler olduğu düşünülmektedir:
Evvela, soygunlar ve güvensizlikten bahsederken müşahade
ediyoruz ki, herhangi bir arazi sorununda bireysel
davalarda bir Ermeninin bir Türkle sorunu olup, o Türkün
yaptığı haksızlık ve soygunlara karşı şikayet ederek
adaletin yerine getirilmesini talep ettiğinde hükümet
tarafgirliğiyle Türklerle Ermeniler arasında ayrımcılık
yapıyor. Bunu gerektiğinde örneklerle ispat edebiliriz.
İkincisi, Gürün ve çevresinde Ermenilere karşı
cinayetler ve suçlar bundan önce de işlenmiş ve hala da
işlenmektedir, gerçi Ermenistan'daki gibi sürekli olarak
değil. Ama Ermeni nüfusa sahip vilayetlerde ve
Kilikya'da Türk ve Kürt çapulcular veya çeteciler
tarafından soygunlar yapıldığında, hadiseler vuku
bulduğunda veya memleket savaştayken, burada ve çevrede
bulunan Ermeniler kendilerini hep güvensizlik içinde ve
tehlikede hissetmekte ve Demokles'in, ya da daha
doğrusu, Abdülhamit'in kılıcının her zaman kafalarının
üzerinde asılı olduğunu görerek korku ve dehşete
kapılmaktadırlar. Zira, "iştah yiyerek açılır" sözünü
doğrularcasına Türk çapulcu toplulukları Ermenilerin
canına kıymak, malını gaspetmek ve namusuna tecavüz
etmek için hep uygun fırsat aramaktadırlar.
Üçüncüsü, arazilerin işgal edilmesine ve ırza geçme
olaylarına gelince, hem eski rejim hem de anayasal
dönemde(tabii bunu "anayasal" diye nitelemeye değerse)
bu olaylar cereyan etmiş, hala da cereyan etmektedir.
Toprak meseleleri zaten 3 sene evvel dini önderlikten
Ulusal Patrikhane'ye kısmen rapor edilmişti ve eğer
gerekirse işgal edilmiş topraklar hakkında daha rapor
edeceğimiz şeyler de vardır. Irza tecavüzler hakkında da
burada olaylar cereyan ettiğinde yerel hükümete
başvurular yapılmış, fakat maalesef dikkate
alınmamıştır, zira Ermeni namusunun Türklerin hatta
hükümetin bile gözünde değeri yoktur.
Karma kurulun kanısı itibarıyla eğer anayasal hükümet
aşağıdaki tedbirleri alma lütfunda bulunursa yukarıda
sözü edilen kötülüklere köklü bir çare bulmak mümkün
olur:
1) Ermeni nüfuslu bölgelerde namus, can ve mal
güvenliğini teminat altına almak için valilerin,
yöneticilerin, vekillerin, yargıç ve polis
komiserlerinin aydın kişilerden ve çok adil olması ve
ayrım gözetmeksizin hoşgörülü ve liyakatli Türk ve
Ermeni osmanlılara görev verilmesi ve polislerin
çoğunluğunun Ermenilerden oluşması zorunludur. Zira Türk
polisi gevşek ve beceriksiz olduğundan rüşvet alarak
gerçekleri örtbas etmeyi öğrenmiştir. Mesela bir süredir
bu taraflara gelmiş ve bir grup çeteciyi kovalayan
polisler cesur bir biçimde haydut grubunu takip
edecekleri yerde, köylülerin "haydutlar filanca
yerdedir" uyarılarına rağmen köyden köye dolaşıp zavallı
köylüleri rahatsız ederek beceriksizliklerini
gösterdiler.
2) Mümkünse hükümetin faaliyetlerini gözetim
altında tutacak ve kontrol edecek vicdanlı Türklerden ve
Ermenilerden oluşan karma bir heyet kurmak, ki yapılan
soygunları ve suistimalleri merkezi hükümete, dikkate
alması için, günü gününe rapor etsin.
3) Gerektiğinde hükümete yardımcı olmaları için,
hükümet tarafından Ermenilere silah verilmesi veya
kendilerini koruma imkanlarına sahip olmaları için
Ermeni Osmanlılara silah taşıma izni verilmesi, zira
Ermeni cemaat silahsızdır, dolayısıyla da hep
tehlikededir.
4) Şimdi "aşiret" olarak anılan "Hamidiye" süvari
alayı bu memleket için imtiyazlı bir bela haline gelip
Ermeni ve Türk topluluklarına korku ve dehşet
saçmaktadır. Onu tamamen ortadan kaldırmak veya
lağvetmek gerekmektedir. Aksi takdirde Ermeninin canını,
namusunu ve malını Ermeni nüfuslu vilayetlerde korumak
imkansız olacaktır, zira onlar hükümetin önünde
sorumludurlar.
5) Irka bağlı bireysel etkilerin engellenmesi ve
o çapulcu elebaşlarının körü körüne Ermeni düşmanı olan
kendi yandaşlarıyla birer derebeyi gibi fanatikçe
Ermenilerin üstüne saldırmamaları için feodal düzeni
ortadan kaldırmak. Bu saldırıların acı örnekleri
herkesin bildiği felaketler sırasında görüldü.
6)
Eğitimin yaygınlaştırılması ve Müslüman öğretmenler gibi
Müslüman olmayan öğretmenleri de eğitimden ve zihinsel
gelişimden mahrum bırakmamak için her unsurun nüfusuna
orantılı olarak ayırım gözetilmeksizin Maarif
vergisinden faydalanması ve Ermeni okullarının da kendi
paylarına düşeni almaları, fakat maalesef bilinmektedir
ki Ermeni nüfuslu vilayetlerin çoğunluğu bu lütuflardan
henüz faydalanmamıştır ve Ermeni okullarının bütçeleri
çok dar olduklarından, onlar doğal olarak devlet
okullarının meşruiyetine sahip olamayacak ve
kendilerinden beklenen sonucu veremeyeceklerdir.
7) Hemen yolların yapımına başlamak ve iletişimi
kolaylaştırmak ve Ermeni nüfuslu vilayetleri merkeze
demiryollarıyla bağlamak. Bunun ekonomik, sosyal ve
manevi birçok faydası olacak ve güvenlik önlemlerine
katkısı da olacaktır.
Yukarıda sözü edilen hususları yüce Hazretlerinizin
derin dikkatine sunarak, gereken başvuruyu yapmanızı
rica ediyoruz.
Aziz ve değerli elinizden öpen, Hazretlerinizin mütevazı
hizmetkarları
Gürün Ermeni Ruhani Kurulu
Üye
Sekreter
Başkan
Papaz Atte Manugyan
Papaz İknadiyos Panyan
Papaz Sahag Yakubyan
Gürün Ermeni Siviller Kurulu
Mali Sorumlu
Sekreter
Başkan
Haçer M. Nahabedyan
Hamparsum M. Boyacıyan
M. Mıgırdiç Karayan
Üyeler
Vartan Demirciyan
Yesayi Antikacıyan
Hagop T. Hırıdyan
Bu
raporun içeriğini ve Karma Cemaat Kurulu'nun imzalarının
gerçekliğini tasdik ediyorum
Ermenilerin Dini Önder Vekili
Papaz Hesu Vartabedyan
5486/388
Hacın,23 Aralık 1914
15.
Gürün Dini Önderi HOREN PİSKOPOS'a
22 Kasım tarihli ve 1081 sayılı yazınızı 16 Aralık'ta
aldım. Kiliseyi çevreleyen bahçedeki 300 metrekare
yüzölçümlü hükümetin istimlak kanunuyla kamu yararı için
satın almak istediği araziden herhangi bir öneriyle
vazgeçemez misiniz? Özellikle de eğer orada bulunan
Ermenilere karşı iyi niyetli ve candan bir tutumu olan
Kaymakamı gücendirmek istemiyorsanız. Yalnız şunu
dikkate almak lazım ki, adı geçen yerde mezarlar
bulunuyorsa, iş daha karmaşık bir hal alır. Gerçi
hükümet mezarların nakledilmesini önerebilir, böyle bir
durumda yazı yazmamız ve nakil izni elde etmemiz için,
verilmiş olan bir yıllık mühleti uzatmak gerekebilir.
Mezarları izinsiz olarak naklederseniz, başka davalara
yol açmış olursunuz. Tabii İstanbul'daki Pera mezarlığı
meselesini hatırlarsınız: Patrikhane mezarlığı
Katolikosluk'tan emir almadan hükümetin aldığı tüm sert
tedbirlere rağmen korumuştu.
Eğer boş bir arsaysa, bedelini tahsil ederek onu iade
edin, paranın günlük ihtiyaçlara tahsis edilmemesine,
bunun yerine aynı meblağla yeni bir arsa satın
alınmasına dikkat edin. Selamlarımla, sizin için dua
eden
SAHAG KATOLİKOS
Bakınız: Sahag Katolikos'un arşivleri, Antilyas
5980/22
Hacın, 3 Şubat 1915
16.
Gürün Dini Önderi HOREN PİSKOPOS'a,
Oradaki korkunç ekonomik krizi ve hüküm süren had
safhadaki sefaleti canlı renklerle tasvir ettiğiniz 21
Ocak tarihli ve 1946 sayılı yazınız zaten yaralı
yüreklerimizi yeniden yaraladı.
Sabır hayat demektir, sanmayın ki başka yerlerdeki hayat
toz pembe ve gül kokuludur. Osmanlı vatanının geneli
aynı kriz ve ıstırap içerisindedir. Allah ve hükümet
sayesinde bu karanlık günler geçer ve en iyi ve neşeli
günlere layık olursunuz.
Hükümete her şekilde yardım etmeliyiz, zira
vatanseverlik bunu gerektirir. Asker kaçaklarının
evlerinin ateşe verilmesi yüreklerimizi yaktı, keşke
sadece kaçaklar cezalandırılsaydı ve masum akrabaları bu
kış mevsiminde sokakta kalarak cezalandırılmasaydı.
Bugün bir takrirle sefil halkın dayanılmaz durumunu yüce
valiye anlatmaya çalışıyoruz. Umuyoruz ki faydalı olur,
zira valinin duygularını ve temiz vicdanını yakından
tanıyoruz. Aşırılıklar belki de kendi kişisel
çıkarlarını gözeten alt seviyedeki memurların işidir.
Askere çağrılanlara vatani görevlerini vicdanlarıyla
yapmalarını telkin edin, akrabalarına acısınlar ve
askerden kaçmasınlar, böyle bir tutum bütün halkın
alnına leke sürmektedir.
Sizleri sevgiyle selamlayan, duacınız
SAHAG KATOLİKOS
5880/59
Adana, 25 Mart 1915
17.
Gürün'deki HOREN PİSKOPOS'a
8 Mart tarihli mektuba Patrikhane genelgesinin bir
örneğini ekleyerek, Darende ve Aşodiye ve benzer
yerlerin kiliselerinin bir listesini acilen
Patrikhane'ye ulaştırmanızı tavsiye etmiştik.
Sivas’a gidiş ve dönüşünüzü gazetelerden öğrendik.
Tabii, önemli işler bu seyahati mecbur kıldılar.
Oradaki olaylar hakkında, sizin de bildiğiniz gibi,
ekselansları valiye yazmıştık. Kendisinden geçenlerde
cevap aldık, kendilerini takip edenlere karşı silah
kaldırmaya cüret eden asker kaçakları doğal olarak
tutuklanıp, kanunların hükümlerine göre yargılanarak
cezalandırılacaklardı. Bu hususta acı olan şudur ki,
özel ajanların faaliyetleri cemaatin genel sadakatine
leke sürmektedir. Din adamlarımızın kutsal görevi bunu
devamlı ilan etmek, aynı zamanda halkı kendi şerefi ve
sadakati konusunda bilinçlendirmeye çalışmaktır.
Eğer biz genel olarak aldırmazlığımızla hükümetin gözüne
şüpheli görünürsek, bizimle birlikte halkın
sorumluluğunu da ağırlaştırmış ve görevimizin icrasını
zorlaştırmaktan başka bir sonuç elde etmemiş oluruz.
Vatanın tehlikede olması istisnasız hepimizi vatandaşlık
görevimizi tam olarak ve vicdanımızla yerine getirmeye
teşvik etmelidir.
Sizleri sevgiyle selamlayan, duacınız
SAHAG KATOLİKOS |