YURTLARINI SEVEN USTA ASKERLER
Kurtuluş savaşı dönemlerinin kader birliği yapmış
askerleriydi onlar. Mustafa Kemal, Rauf Orbay, Ali Fuat,
Refet Bele, Kazım Karabekir ve diğerleri… Peki
demokrasi, özgürlük ve hürriyet parolası ile yola çıkan
bu arkadaşlar isteklerine ulaşma noktasında neden
birbirlerinden kopmuşlardı? Mustafa Kemal’i bu kader
arkadaşlarından soğutan neydi? Demokrasi sevdalıları
demokratik görüş farklılıklarından dolayı neden düşman
olmuşlardı?
SOSYAL DURUMLARI VE KİŞİLİKLERİ
Mustafa Kemal’e göre Rauf Orbay idealist, prensip sahibi
ama dar görüşlü, Ali Fuat elinden her iş gelen ama
zekası fazla işlek olmayan, Refet Bey de atılgan ama
itiyatsız kişilerdi.
Aynı şekilde, idealist Rauf Orbay Mustafa Kemal’i milli
mücadele için yararlı biri olarak görüyor ama gelecek
için gerekliliğine pek inanmıyordu. Ali Fuat Paşa onu
bir eylem adamı olarak kabul ediyor ve (aynı okuldan
mezun)eski bir arkadaş gözüyle bakıyordu. Refet Bey ise
onun yeteneklerine değer vermekle beraber niyetlerinden
kuşkulanıyor ve kendisine ötekilerden daha az saygı
gösteriyordu. Kazım Karabekir diğerlerine olduğu gibi
ona da büyük saygı duyuyor ama Kemal’in kişisel üstünlük
hırsı onu korkutuyordu.
Mustafa Kemal itiyatlı bir kişiliğe sahipti ve bu tavrı
kendisine yakın bu arkadaşlarına karşı daha belirgindi.
Çünkü Kazım Karabekir dışında her birinin Çerkes kökenli
olmasını bir yana bırakırsak bu arkadaşları türlü sosyal
tabakalardan gelme kişilerdi. Rauf Bey soylu bir
ailedendi. Ali Fuat birkaç kuşak öncesinden beri saygı
duyulan bir asker ailesindendi. Refet Bey’in ataları da
özgür toprak beyleriydi. Mustafa Kemal de orta tabakadan
bir aileden geldiğini biliyor ve bu nedenle de kendi
gücünü ve kişiliğini daha çok belli etmek için çaba sarf
ediyordu. Arkadaşlarının bu durumu onu kamçılayan bir
durum halini alıyordu.
Bütün bunların dışında önemli olan hepsinin ülkelerine
karşı besledikleri köklü ve derin sevgi idi.
GÖRÜŞ FARKLILIKLARI
Ülke büyük savaşlardan neredeyse kurtulmuş durumdadır,
halk ilerde ne olacağını umursamadan o güne dek sadece
özgürlük için, vatanları için savaşmıştı ve artık yorgun
düşmüş bir haldeydi. Bağımsızlık kapıda beklenen bir
umut halini almış ve artık iktidar olma sevdası sarmıştı
herkesi ve halkın temsilcilerinin önder aramakta
oldukları bir döneme giriliyordu.
Rauf Orbay, Ali Fuat, Refet Paşa ve Kazım Karabekir gibi
şahsiyetler, ülkenin bir kişinin elinde bir olup bitti
ile şekillenmesine karşı çıkıyorlardı.
İki
ayrı görüş ortaya çıkmaya başlamıştı:
1)
İngiliz yönetim sisteminin bir benzerinin Osmanlı bekası
bu millete daha uygun olacağı görüşü. Mevcut halifenin
başa geçeceği ancak yetkilerinin tamama yakınının
kısıtlanacağı halkın egemenliğine dayanan meşruti
krallık benzeri bir sistem.
2) Fransa ve Amerika’da ki gibi bir demokrat
cumhuriyet görüşü. (Mustafa Kemal)
Kazım Karabekir bu durumda şöyle diyecekti: “Ben
cumhuriyetten yanayım fakat uzlaşmasız kişisel yönetime
karşıyım.”
Böyle bir ortamda M. Kemal diğer kader arkadaşlarını
karşısına almış bir görüntü veriyordu. Bu bölünmeler
yaşanırken M. Kemal rahatsızlık geçirerek yatağa
düşecektir. Mecliste farklı görüşlerden dolayı
bölünmeler ve tartışmalar yaşanmaya başlamıştı. Mustafa
Kemal’in yokluğunda İsmet İnönü sazı eline almış ve
diğer komutanları bölücülük suçlaması ile eleştirme
noktasında ayarı kaçırıp uzlaşmaz bir tutum
sergilemişti.
Eleştirilen sözlerden biri Rauf Orbay’a aitti.
“Kuvvetli bir hükümetten söz ediyorsunuz. Benim bundan
anladığım şey, direk halkın egemenliğine dayanan,
görev ve yetkilerini iyice kavramış olgun bir
kabinedir. Birtakım kimselerin kuvvetli hükümet
deyiminden ülkeyi yumruk zoruyla, tek elden yönetmeyi
anladıklarını işitince çok şaşırdım.”
Bu demeci ile Rauf Orbay’ın, cumhuriyeti güçten
düşürmek amacı taşıyıp, muhalif bir parti kurmak
niyetinde olduğu ileri sürülüyordu. Böyle bir niyeti
başta olmasa dahi bunu düşünmesi gayet doğal bir hareket
olurdu. Çünkü kimse Mustafa Kemal’in görüşünden yana
olmak zorunda değildi ve Rauf Orbay’ın böyle bir
harekete kalkışması onun en doğal hakkı olacak bir
durumdu. Buna hakkı olabileceğini Mustafa Kemal şu
sözleriyle zaten kendisine açıklamıştı.
“Sizin ülkeye ettiğiniz hizmetler benimkinden aşağı
kalmaz.”
“ATALARIN NEREDEN GELDİYSE ORAYA GİT”
Ancak Rauf Orbay ve arkadaşları Atatürk’ü
desteklemelerine rağmen en ufak eleştirilerinde demokrat
olmayan bir ortamda sözlü saldırılara uğruyor, etnik
kökenleri dahi mevzu bahis edilerek karalama
kampanyasına maruz bırakılıyorlardı.
Bu saldırgan şahıslar M. Kemal’in de kulağını
dedikodular ile dolduruyor ve onun Refet Paşa ile Rauf
Orbay aleyhine sözler söylemesine neden oluyorlardı.
Alman tipli, sert tabiatlı bir adam olan Dahiliye
Vekili Recep Peker de Gazi’ye yaranmak için birtakım
önlemlere girişmiş; İstanbul gazetelerine verdiği
demeçte, devrimlere karşı hareketlerin İstiklal
savaşındaki gibi cezalandırılacağını söylemekten geri
kalmamıştı.
Bunun dışında bir meclis tartışmasında karşıt görüşteki
kişilerin sözlü saldırısı etnik kışkırtmaya kadar
varmıştı.
“Ataların nereden geldiyse oraya git.” (Rauf Orbay’a
karşı)
İKİ PARTİ, İKİ GÖRÜŞ
Rauf Orbay henüz ayrı bir parti kurma niyetinde değildi
ancak, buna zorlanıyordu. İşte bu son kıvılcım sabrını
taşırdı ve arkadaşları ile birlikte Halk Fırkasından
istifalarını vererek başkanlığını Kazım Karabekir’in
yapacağı Terakkiperver Fırkasını kurmak durumunda
kaldılar. Bu fırka Halk Partisi gibi herkesin kabul
edebileceği bazı temel ilkelere değil daha kapsamlı
konulara giriyordu ve bunun içinde tam bir parti
programı ve iç tüzük hazırlamışlardı.
TERAKKİPERVER FIRKANIN TÜZÜĞÜ:
1)
Görevi denge sağlamak ve Anayasa düzeni içerisinde
zorbalığa karşı koymak.
2)
Kişi
ya da zümre üstünlüğü karşısında milli birliği ve fert
özgürlüğünü korumak.
3)
Dinle siyaset birbirinden ayrılacak. Dini görüş ve
inançlara saygı gösterilecek.
4)
Cumhurbaşkanının partiler üstü bir durumu olacak ve
seçildiği anda mebusluktan ayrılacak.
5)
Anayasa, seçmenlerden yetki alınmadan
değiştirilmeyecek.
6)
İki
dereceli seçimin yerini tek dereceli seçim alacak.
7)
Dar
ve bölgesel seçim sistemi uygulanarak halkın
demokrasiyle daha fazla kaynaşması sağlanacak.
8)
Yalnız yasanın sözü geçerli olacak. Yargıçlar kendi
istekleri olmadan ne yerlerinden oynatılabilecek, ne de
değiştirilebilecek.
9)
İdare ademi merkeziyetçi olarak, belediye başkanları
atama ile değil, oylama ile seçilecek.
10)
Özellikle eğitim alanında yerel makamlara daha çok yetki
tanınacak.
11)
Ekonomi alanında serbest girişime daha çok yer verilecek
ve yabancı sermaye yatırımları da desteklenecek.
12)
Basın özgür olacak. Parti içindeki tartışmalarda özgür
olacak.
13)
Toplantılar Avrupa’da ki partiler gibi açık olarak
yapılacak. (Halk partisi toplantıları gizli olurdu.)
Tüm bunlara rağmen Halk partisi, kendi içinden ayrılan
Terakkiperverlere karşı başta takındıkları tutumu
sürdürüyor ve onları henüz gerçekleşmemiş bir
Cumhuriyetin güvenliğini tehlikeye sokan, şüpheli
kişiler olarak görüyorlardı. Bunda tabii ki etnik
kökenleri etki yaratıyordu.
ORTAMI YATIŞTIRMA ÇABALARI
Mustafa Kemal ortamı yatıştırmak için
Terakkipervercilerin sevmedikleri İsmet Paşa’yı hastalık
bahanesiyle Başbakanlıktan uzaklaştırmayı uygun
bulmuştu. Yerinede, daha liberal görüşleriyle tanınmış
Fethi Bey’i getirdi. Terakkiperverler bu adam
değişikliğinin bir zihniyet değişikliğine yol
açabileceğini ummuşlardı. Ancak, Halk partisinden aşırı
uçlar Fethi Bey ile Terakkiperver muhalefetinin
ilişkisine engel olmaya çalıştılar fakat başarılı
olamadılar. Böylece kısmen de olsa ortam yatıştırılmış
oldu. Ancak, baskılar ortamı germek üzerine devam
ediyordu.
Basın özgürlüğünden yana olan Terakkiperverler, Fethi
Bey’in Halk Partisi’ni eleştiren bir gazeteyi uğradığı
baskıya dayanamayarak kapatmasıyla çılgına dönmüşlerdi.
İLK HORTUMCULUK ÖRNEĞİ
Muhalifçilerden Halit Paşa, Mustafa Kemal’in
yandaşlarından bir grubun -ki bunların arasında Albay
Arif de vardı- devlete ait bir sanayi kuruluşundan para
sızdırdıklarını ve Gazi’nin düşmanlarına karşı açtıkları
gizli bir siyasi kampanyayı bu parayla beslediklerini
ortaya çıkardı. Bunu meclis koridorunda onların yüzüne
vurdu; arkadan şiddetli bir kavga koptu ve silahlar
çekildi. Çabuk öfkelenen biri olan Halit Paşa,
karşısındakilerden birini yere yıktı ve arkadaşları
araya girmese öldürecekti. Kavgayı görmek için salondan
çıkan Halk Partisi’nden başka bir mebus, yanındakilerin
de kışkırtmasına uyarak tabancasını çekti ve Halit
Paşa’yı arkasından vurarak 5 gün sonunda ölmesine neden
oldu.
Meclis’teki güçlü protestolara rağmen, suçluya, kendini
savunma durumunda olduğu gerekçesiyle hiçbir işlem
yapılmadı. Bu nedenle bu adaletsiz olay kolay kolay
örtbas edilecek bir şey olmadığından büyük bir
huzursuzluk yarattı.
“Bu ülkede muhalefet ihtilal demektir.”
İsmet Paşa. |