Birinci bölümde
bahsettiğimiz olaylardan anlayacağınız üzere, o dönemler
kimin hangi kökenden olduğu gayet iyi biliniyordu. Ancak
milli mücadele kazanılana dek bu konuda kimseden bir ses
çıkmaması ilerde bir gün gücü eline almayı umanların
taktikleri olarak görülebilirdi ki, son dönemlerde
yaşanan olaylar ve sürtüşmeler buna işaret ediyordu. Bu öylesine bir taktikti ki; övgülere mazhar olanlar
ilerde başlarına gelecek sorunları akıl edecek ileri
görüşlülüğe sahip olamıyor ve gurur okşanmışlığı ile
halinden memnun bir şekilde her türlü faaliyete gönülden
sahip çıkıyorlar, verilen görev ve makamları ilerisini
düşünmeden kabul ediyorlardı. Çünkü onlar Osmanlı
idi ve bu kimlik belli bir döneme kadar herkesçe
muhafaza ediliyordu. Ancak saltanatın çökmesi ve
Osmanlılığın kimlik bazında darbe alması başka kimlik
arayışlarına illaki neden olacaktı.
Böylece Amerika’dan ithal demokratik cumhuriyet,
hilafetten yoksun Terakkiperver muhalefet karşısında
kendine has demokratlığı olan tek parti, Halk Partisi
iktidarı ile ortama hakim olmuştu. Askerlikten mebusluğa
geçenlerin karşısında askerlik görevinden feragat
edemeyen yada buna korkanlar karşı karşıya gelmişti.
Meclis koridorlarında bir mebus tarafından bir paşanın
öldürülmesi zaten bu korkunun yersiz olduğunu
gösteriyordu.
İşte “Türklük” fikri ve yeni cumhuriyet bu
sorunların gölgesinde ortaya çıkmıştı. Türk
milliyetçiliği kadrolaşmaya başlamış, her yerde Padişah
yanlısı olduğu düşünülen kişiler yakalandıkları yerde
linç edilmeye başlanmıştı.
Şimdi biraz gerilere gidiyoruz.
OSMANOĞULLARININ SON DÖNEMİ
Mustafa Kemal’in Ankara Hükümeti adına bu dönemlerde
verdiği demeçler milliyetçileri yatıştırmaya yönelikti.
Ayrıca bu uygulamaların akabinde temsilci bazında
seçtiği yada ön plana çıkarttığı kişiler ise genelde bu
kesimin hoşuna gidecek vasıfta kişilerdi.
Aynı dönemlerde Lozan’da bir Barış Konferansı başlayacak
ve bunun için bir delege seçmek gerekecekti. Gazi bu
görev için İsmet Paşa’yı uygun gördü. Ancak
meclis koridorlarında Çerkes Rauf Bey’in adı
söyleniyordu. Fakat Türkçülerin oranı daha fazlaydı.
Rauf Orbay’ı destekleyen Mebuslar İsmet Paşa’nın sadece
bir asker olduğunu, politikadan anlamadığını ve kurnaz
yabancı diplomatlar karşısında başarısızlığa
uğrayacağını söylüyorlardı. Aynı şekilde Kazım
Karabekir’in adaylığı da, konferansta bulunacak olan
Rusların kendisini sevmediği bahanesiyle
savuşturulacaktı. Rauf Bey, Başbakandı. Öteki devletler
konferansa Dışişleri Bakanlarını göndereceklerdi.
Türkiye’nin de buna uyması gerekiyordu. Bu tez Mustafa
Kemal’in işine geliyordu. Çünkü Avrupa’yı iyi tanıyan ve
işi kendince iyi bilen Rauf Bey, kendi bildiğini
okuyabilir ve bu nedenle de Mustafa Kemal tarafından
kolay idare edilemeyebilirdi. İsmet Paşa bu nedenledir
ki, bu konuda Mustafa Kemal için en uygun aday
olacaktı. Çünkü İsmet Paşa’yı istediği gibi
yönetebileceğini biliyordu. Diğer isim olan Çerkes
Refet Paşa’da önceleri Doğu Trakya’ya bir askeri
vali olarak atanmıştı zaten. Böylece Yusuf Kemal Bey Dış
İşleri Bakanlığından istifa ederek, oy birliği ile
yerine İsmet Paşa’nın geçmesini sağladı. Mudanya
Konferansı bile ona ağır gelen İsmet Paşa, kendisini
diplomat olarak görmese bile bu görevi kabul etmek
zorunda kaldı. Sonraları Mustafa Kemal, çeşitli
platformlarda sarf ettiği kişiye yönelik övgüler ile
seçmek istemediği arkadaşlarının gönlünü alacaktı. Refet
Paşa’nın İstanbul’da Padişah protokolü ile karşılanışı
ve omuzlara alınıp, aşırı ilgi görmesi de onu büyük
ölçüde tatmin etmiş ve coşup şu sözleri söylemesine bile
neden olmuştu: Beni öldürecekler, parça parça
edecekler. Öylesine seviyorlar beni. ”
Herkes mutlu. Vahdettin’in yerine geçirilmesi düşünülen
Veliaht Abdülmecit ise olup bitenlerden kuşku duymaya
başlamıştı. Bunda haklı olduğu her geçen gün
kanıtlanıyordu.
Padişah yanlıları her alanda kenara itilmeye ve ona
bağlı olduğu düşünülen kişiler milliyetçiler tarafından
yakalandıkları yerde tek tek linç edilmeye başlanmıştı
bile.
Padişah yanlılarının öldürülmesi Yıldız Saray’ın da
büyük paniğe neden olmuştu. Padişah Vahdettin Refet
Paşa’yı huzuruna kabul ederek Ankara ve İstanbul
hükümetlerinin birleşmesi konusunu düşünmeye hazır
olduğunu bildirmişti. Refet Paşa halkın sevgisini
almanın verdiği gururla ilerde Terakkiperver Parti
saflarında savunacağı kişisel görüşlerini şimdilik
Ankara’yı bağlamayan bir şekilde bugünden Padişah’a
bildirmiş oldu.
“Padişah meşruti bir hükümdar olacak, Meclis’in seçtiği
vekilleri atayacak, onları onaylama hakkını elinde
tutacak, fakat veto hakkı olmayacak.”
Bu görüşmeden pek istekli olmasa da memnun kalan
Vahdettin Ankara Hükümeti ile görüşme isteğini ve
Ankara’dan gelecek temsilci talebini açıkça bildirmek
için mektupla birlikte *Mabeyincisi Çerkes Cevat Bey’i(1)
Ankara’ya gönderdi. Bu haber Ankara’ya bildirilmişti ve
bu resmi mektubu bekleyen Mustafa Kemal ve Rauf Orbay
Vahdettin’den herhangi bir mektup alamadılar. Çünkü
Cevat Bey iyice koruma altında olan ve milliyetçi
ajanların da göz hapsinde tutulan Yıldız Sarayı’ndan
fazla uzaklaşamadan bir şekilde yakalandı ve elinde
bulunan mektubu yemesi sonucu linç edilerek idam edildi.
Bu olaydan sonra, mektubun Ankara’ya ulaşmadığını
öğrenen Vahdettin kaçma planları yapar ve İngilizlerin
yardımı ile hedef şaşırtarak maiyeti ile birlikte onu
Malta’ya götürecek olan İngiliz zırhlısı Malaya’ya
kaçmayı başarır. Mustafa Kemal’in Refet Paşa
denetimdeki saray ajanı(deniz yaveri) başarısız olmuştur
ve durumu da mahcup bir şekilde Refet Paşa’ya o haber
verir.
Böylece saltanatı kaldırmak için gerekli psikolojik an
gelmiştir ve bu olayların akabinde, Mustafa Kemal
mecliste şu sözleri söyleyecektir:
“Egemenlik ve sultanlık kuvvetle, kudretle ve zorla
alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milletinin egemenlik
ve sultanlığına el koymuşlardı; bu tasallutlarını altı
yüzyıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de, Türk milleti
bu saldırganların hadlerini bildirerek, egemenlik ve
sultanlığını başkaldırarak kendi eline, bilfiil almış
bulunuyor. Bu bir olupbittidir. Söz konusu olan; millete
sultanlığını, egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak
mıyız sorunu değildir. Mesele, zaten olup bitmiş bir
gerçeği açığa vurmaktan ibarettir. Bu, behemehal
olacaktır. Burada toplananlar , Meclis ve herkes
meseleyi tabii görürse, düşünceme göre, çok iyi olur.
Aksi taktirde, gerçek yine usulü dairesinde
belirtilecektir. Fakat ihtimal bazı kafalar
kesilecektir.”
Gazi Mustafa Kemal-NUTUK
DİPNOTLAR
(*)
Mabeyinci:
Osmanlılar zamanında, ııı.
selim'den itibaren, padişahın güvendiği kişiler
"mabeyinci" olarak göreve getirilirdi. Mabeyincilerin,
bugünkü genel sekreterlerinkine benzer bir görevleri
vardı. Sarayın, başka ilgili yerlerle koordinasyonunu
sağlarlardı. Mabeyinciler, padişahın buyruklarını
ilgili yerlere iletir, o yerlerden gelen istek ve
fikirleri de Padişaha aktarırlardı.
http://www. zamane-sozluk.
com/tr/sozluk. asp?x=mabeyinci
1) Cevat Bey (1895-1922):
Yalova’nın Örencik
(Hamidiye) köyünden Abzeghlerin Daur sülalesinden
Kocsav’ın Fatimet’ten olma tek oğludur. |