...................
...................
ATATÜRK ve ÇERKESLER    -2

Soner Kocsav

                         
 
...................
 

Birinci bölümde bahsettiğimiz olaylardan anlayacağınız üzere, o dönemler kimin hangi kökenden olduğu gayet iyi biliniyordu. Ancak milli mücadele kazanılana dek bu konuda kimseden bir ses çıkmaması ilerde bir gün gücü eline almayı umanların taktikleri olarak görülebilirdi ki,  son dönemlerde yaşanan olaylar ve sürtüşmeler buna işaret ediyordu. Bu öylesine bir taktikti ki; övgülere mazhar olanlar ilerde başlarına gelecek sorunları akıl edecek ileri görüşlülüğe sahip olamıyor ve gurur okşanmışlığı ile halinden memnun bir şekilde her türlü faaliyete gönülden sahip çıkıyorlar, verilen görev ve makamları ilerisini düşünmeden kabul ediyorlardı. Çünkü onlar Osmanlı idi ve bu kimlik belli bir döneme kadar herkesçe muhafaza ediliyordu. Ancak saltanatın çökmesi ve Osmanlılığın kimlik bazında darbe alması başka kimlik arayışlarına illaki neden olacaktı.

Böylece Amerika’dan ithal demokratik cumhuriyet,  hilafetten yoksun Terakkiperver muhalefet karşısında kendine has demokratlığı olan tek parti, Halk Partisi iktidarı ile ortama hakim olmuştu. Askerlikten mebusluğa geçenlerin karşısında askerlik görevinden feragat edemeyen yada buna korkanlar karşı karşıya gelmişti. Meclis koridorlarında bir mebus tarafından bir paşanın öldürülmesi zaten bu korkunun yersiz olduğunu gösteriyordu.

İşte “Türklük” fikri ve yeni cumhuriyet bu sorunların gölgesinde ortaya çıkmıştı. Türk milliyetçiliği kadrolaşmaya başlamış,  her yerde Padişah yanlısı olduğu düşünülen kişiler yakalandıkları yerde linç edilmeye başlanmıştı.

Şimdi biraz gerilere gidiyoruz.


OSMANOĞULLARININ SON DÖNEMİ


Mustafa Kemal’in Ankara Hükümeti adına bu dönemlerde verdiği demeçler milliyetçileri yatıştırmaya yönelikti. Ayrıca bu uygulamaların akabinde temsilci bazında seçtiği yada ön plana çıkarttığı kişiler ise genelde bu kesimin hoşuna gidecek vasıfta kişilerdi.

Aynı dönemlerde Lozan’da bir Barış Konferansı başlayacak ve bunun için bir delege seçmek gerekecekti. Gazi bu görev için İsmet Paşa’yı uygun gördü. Ancak meclis koridorlarında Çerkes Rauf Bey’in adı söyleniyordu. Fakat Türkçülerin oranı daha fazlaydı. Rauf Orbay’ı destekleyen Mebuslar İsmet Paşa’nın sadece bir asker olduğunu, politikadan anlamadığını ve kurnaz yabancı diplomatlar karşısında başarısızlığa uğrayacağını söylüyorlardı. Aynı şekilde Kazım Karabekir’in adaylığı da,  konferansta bulunacak olan Rusların kendisini sevmediği bahanesiyle savuşturulacaktı. Rauf Bey,  Başbakandı. Öteki devletler konferansa Dışişleri Bakanlarını göndereceklerdi. Türkiye’nin de buna uyması gerekiyordu. Bu tez Mustafa Kemal’in işine geliyordu. Çünkü Avrupa’yı iyi tanıyan ve işi kendince iyi bilen Rauf Bey,  kendi bildiğini okuyabilir ve bu nedenle de Mustafa Kemal tarafından kolay idare edilemeyebilirdi. İsmet Paşa bu nedenledir ki,  bu konuda Mustafa Kemal için en uygun aday olacaktı. Çünkü İsmet Paşa’yı istediği gibi yönetebileceğini biliyordu. Diğer isim olan Çerkes Refet Paşa’da önceleri Doğu Trakya’ya bir askeri vali olarak atanmıştı zaten. Böylece Yusuf Kemal Bey Dış İşleri Bakanlığından istifa ederek, oy birliği ile yerine İsmet Paşa’nın geçmesini sağladı. Mudanya Konferansı bile ona ağır gelen İsmet Paşa,  kendisini diplomat olarak görmese bile bu görevi kabul etmek zorunda kaldı. Sonraları Mustafa Kemal,  çeşitli platformlarda sarf ettiği kişiye yönelik övgüler ile seçmek istemediği arkadaşlarının gönlünü alacaktı. Refet Paşa’nın İstanbul’da Padişah protokolü ile karşılanışı ve omuzlara alınıp, aşırı ilgi görmesi de onu büyük ölçüde tatmin etmiş ve coşup şu sözleri söylemesine bile neden olmuştu: Beni öldürecekler, parça parça edecekler. Öylesine seviyorlar beni. ”

Herkes mutlu. Vahdettin’in yerine geçirilmesi düşünülen Veliaht Abdülmecit ise olup bitenlerden kuşku duymaya başlamıştı. Bunda haklı olduğu her geçen gün kanıtlanıyordu.

Padişah yanlıları her alanda kenara itilmeye ve ona bağlı olduğu düşünülen kişiler milliyetçiler tarafından yakalandıkları yerde tek tek linç edilmeye başlanmıştı bile.

Padişah yanlılarının öldürülmesi Yıldız Saray’ın da büyük paniğe neden olmuştu. Padişah Vahdettin Refet Paşa’yı huzuruna kabul ederek Ankara ve İstanbul hükümetlerinin birleşmesi konusunu düşünmeye hazır olduğunu bildirmişti. Refet Paşa halkın sevgisini almanın verdiği gururla ilerde Terakkiperver Parti saflarında savunacağı kişisel görüşlerini şimdilik Ankara’yı bağlamayan bir şekilde bugünden Padişah’a bildirmiş oldu.

“Padişah meşruti bir hükümdar olacak, Meclis’in seçtiği vekilleri atayacak, onları onaylama hakkını elinde tutacak, fakat veto hakkı olmayacak.”


Bu görüşmeden pek istekli olmasa da memnun kalan Vahdettin Ankara Hükümeti ile görüşme isteğini ve Ankara’dan gelecek temsilci talebini açıkça bildirmek için mektupla birlikte *Mabeyincisi Çerkes Cevat Bey’i(1) Ankara’ya gönderdi. Bu haber Ankara’ya bildirilmişti ve bu resmi mektubu bekleyen Mustafa Kemal ve Rauf Orbay Vahdettin’den herhangi bir mektup alamadılar. Çünkü Cevat Bey iyice koruma altında olan ve milliyetçi ajanların da göz hapsinde tutulan Yıldız Sarayı’ndan fazla uzaklaşamadan bir şekilde yakalandı ve elinde bulunan mektubu yemesi sonucu linç edilerek idam edildi.

Bu olaydan sonra, mektubun Ankara’ya ulaşmadığını öğrenen Vahdettin kaçma planları yapar ve İngilizlerin yardımı ile hedef şaşırtarak maiyeti ile birlikte onu Malta’ya götürecek olan İngiliz zırhlısı Malaya’ya kaçmayı başarır.  Mustafa Kemal’in Refet Paşa denetimdeki saray ajanı(deniz yaveri) başarısız olmuştur ve durumu da mahcup bir şekilde Refet Paşa’ya o haber verir.

Böylece saltanatı kaldırmak için gerekli psikolojik an gelmiştir ve bu olayların akabinde,  Mustafa Kemal mecliste şu sözleri söyleyecektir:
“Egemenlik ve sultanlık kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milletinin egemenlik ve sultanlığına el koymuşlardı; bu tasallutlarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de,  Türk milleti bu saldırganların hadlerini bildirerek, egemenlik ve sultanlığını başkaldırarak kendi eline, bilfiil almış bulunuyor. Bu bir olupbittidir. Söz konusu olan; millete sultanlığını, egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız sorunu değildir. Mesele,  zaten olup bitmiş bir gerçeği açığa vurmaktan ibarettir. Bu, behemehal olacaktır. Burada toplananlar ,  Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, düşünceme göre,  çok iyi olur. Aksi taktirde, gerçek yine usulü dairesinde belirtilecektir. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.”

Gazi Mustafa Kemal-NUTUK


DİPNOTLAR
(
*) Mabeyinci: Osmanlılar zamanında,  ııı.  selim'den itibaren,  padişahın güvendiği kişiler "mabeyinci" olarak göreve getirilirdi.  Mabeyincilerin,  bugünkü genel sekreterlerinkine benzer bir görevleri vardı.  Sarayın,  başka ilgili yerlerle koordinasyonunu sağlarlardı.  Mabeyinciler,  padişahın buyruklarını ilgili yerlere iletir,  o yerlerden gelen istek ve fikirleri de Padişaha aktarırlardı.  
http://www. zamane-sozluk. com/tr/sozluk. asp?x=mabeyinci

1) Cevat Bey (1895-1922):
Yalova’nın Örencik (Hamidiye) köyünden Abzeghlerin Daur sülalesinden Kocsav’ın Fatimet’ten olma tek oğludur.