...................
...................
TÜRKLÜK VE ASİMİLASYON DERSLERİ   -2 FETGEREY ŞOENÜ

Soner Kocsav

                         
 
...................
 

Türk milliyetçisi anlayışına sahip çevrelerin iktidarı ele geçirmesinden sonra Çerkesler üzerinde bir baskı yaratılmaya başlanmıştı. Bu baskı genelde Marmara Bölgesi Çerkes köyleri üzerinde daha belirgin bir hal alıyordu. Köylerin yerleri değiştiriliyor, insanlar ikinci bir sürgüne Anadolu topraklarında tabii tutuluyordu. Rus Çarlarının yaptığının bir benzeri,  bir kağnı arabasına sığabilecek mal varlığı haricinde hiçbir şeyini alamadan istenilen ve gösterilen yerlere insan yığınlarını yerleştirmek uygulaması yapılmaya başlanmıştı.

Savaş durumunun ve belki biraz da siyasal ve sosyal bilinmezlerin gereksinme gösterdiği,  geçici bir özel durum ortaya çıkmış ve bunun gereği olarak bazı köylerin yerleri değiştirilmiş olabilir.  Bu genele yönelik sayılmamalıdır. Olağanüstü durumların,  olağanüstü uygulamaları olup geçici şeylerdir.” diyordu Çerkes aydını ve Kafkas milliyetçisi Mehmet Fetgerey Şoenü. (1)

Akabinde bu işin sorumlularını birkaç kafasız diye nitelendirdiği Çerkeslere bağlıyor.  

Bu sorunun suçlusu onlardır ve bu olay tüm millete mal edilemez” diyordu. Ancak Çarların zulüm politikasını Türk kardeşlerimiz demi örnek alıyor yoksa diyerek,  Kafkasya’da 1864 yılında benzer bir sürgüne neden olan sebepleri görmezden gelebiliyordu. Türkiye’de olduğu gibi orada da sürgünden önce verilen mücadelelerde tümden bağımsız bir devlet hayali yoktu Çerkeslerde(Adigeler). Ayaklanmalarının nedeni de bu bahsedilen olayda da gördüğümüz gibi sadece kışkırtmalar ve korku mekanizmasından dolayı, kapısına gelen silahlı orduya karşı evini, ailesini, milletini savunma olayından ibaretti.

Demek ki; anavatanda da zamanında kafasız Çerkesler çok vardı ki,  her türlü kışkırtmaya, desteğe kanıp Rus ordusuna yıllarca kafa tutmuştu. Neden bu tüm millete mal edildi peki? Türk milliyetçilerinin yaptığı makul gösterilirken,  zamanında Rus milliyetçilerinin yaptıkları ya da yapmak zorunda kaldıkları şeyler neden makul gösterilemiyordu? Cevabı kısmen belli olsa da bunu anlamak gerçekten çok zor ve mantığa uymuyor.

“11 Mayıs(1917), Kafkasya dağlılarının resmen devlet bağımsızlığını ilan ettiği bir gündür. O gün, Kuzey Kafkasya kardeş millettaşları federal bir cumhuriyet çatısı altında birleşerek bağımsızlık bayrağını açmışlardır.

Bunun gerekliliğini anlatmak için,  Kuzey Kafkasya'da Rus hükümetinin 70 yıl boyunca sürdürdüğü Ruslaştırmanın sonuçlarını göstermek yeterlidir.  Asimile edilen dağlıların sayısı yılda bir kişiyi bile zor bulur.  Bu,  inancın,  tarihi bir öç almanın ne kadar güçlü olduğunu göstermekte değil midir ve tarih öcünü almıştır.” (2)

Mehmet Fetgerey Şoenü

İlk bölümde alıntıladığımız gibi Osmanlı coğrafyasında Türklük asimilasyonuna birinci dereceden onay veren ve verdiği öneriler ile ilerde 3. kuşak Çerkeslerin Türk’ten çok Türkçü olacaklarını savunan Çerkes aydını Fetgerey Şoenü, Kafkasya adına farklı bir dilde açıklama yapma huyunu devam ettiriyor: “Bunlar; Çar saraylarının cilalı parkeleri üzerinde çın çın çınlayan ‘altın kakmalı” mahmuzlarının çıkardığı çıngırtıyı hala kulaklarından silemeyen bu ‘Çar’dan çok Çarlığa tapınanlar’,  son hareketleriyle insanlık âlemine bir kez daha ilan etmiş oldular ki,  özgürlükten,  bağımsızlıktan çok,  kara kartallı Çar armalarının dilini söylerler.  Başka dil anlamazlar.  Altın,  sırma,  haşmet ve debdebe vicdanlarını bir örümcek ağı gibi bütünüyle sarmıştır (…) ”
Mehmet Fetgerey Şoenu,  1922

Anavatana dönüşü aciz girişimler olarak sayan, diasporayı bilinçten yoksun gören ve onları asimile edilmiş bir grup olarak lanse edenler, bütün bunları makul ve olması gerekli şeklinde göstermesine rağmen Kafkas milliyetçisi olarak gördükleri bu şahsın Osmanlı Çerkeslerinin nasıl asimile edilebileceği hakkındaki sözlerini nedense görmezden gelmektedirler. Çar armalarının dilini söyleyenlere karşı çıkıldığı halde,  Türk ülkücülerinin sesi olmaya aday insanlarımız değil midir bunlar? Zaten anavatanda ulusal mücadelesi darbe yemiş bir halk, diasporada da asimile edilerek özünden tamamen uzaklaştırılmış ve artık kendini diasporalı değil tamamen Türk olarak kabul etmiş ve böylece de anavatanları benliklerinden silinmiş olmuyor mu?

“Diaspora örgütsüz,  güçsüz ve yılgındır.  Diaspora kendi topraklarından uzakta,  dillerinden yoksun ve bin parçadır.  Diaspora bağrında yaşadığı ülke rejimlerinin,  milli varlığı aleyhine geliştirdiği politikalara karşı tepkisiz ve yetersizdir. Diaspora kendi potansiyelinden bihaber olmakla beraber,  bu büyük kütlenin, diaspora sıfatına sahip oluşu dahi şüphelidir.”

Atrışba Murat Bolat –Kafkasya Forumu

Peki bu diasporanın birliği Türklük ile mi sağlanacak? Daha doğrusu anavatan ayağında Kafkasyalı, Türkiye ayağında Türk olarak mı sağlanacak? Evet bu büyük Türkiye diasporasının, diaspora sıfatına-daha doğrusu Çerkes adına yakışır bir bilince sahip olamamasının nedenlerini zaten yukarıda ve birinci bölümde verdiğimiz örnekler ile gözler önüne sermeye çalışmıştık. Anavatana dönüşün önündeki en büyük engelinde bu olduğunu bilmeyenlerimiz yoktur. Şunu diyemiyoruz en azından: “Diasporadaki durumların bu konudaki faaliyetleri Kafkasya için vakit vakit kendini gösteren bir met ve cezirden ibarettir sadece.” Mehmet Fetgerey Şoenü

Evet,  özellikle 3. kuşak gençlerin nazarında durumun böyle olması şaşılacak şey değildir.

“Mehmet Fetgerey Şöenu’nun yanı sıra,  hayli geç keşfettiğimiz Aytek Kundukh ve Balo Bilatti’yi Birleşik Kafkasya geleneğinin oluşumu için efor sarf eden önemli isimler arasında görüyorum.” (3)

Hepinizin bildiği üzere 3. kuşak Çerkesler olarak bizlere Çerkeslik adına kalan ne varsa hepsi bizden öncekilerin köylülüğünden ve dayanışmasından kalmadır. Dillerini biliyorlar, adetlerini yaşıyorlar ve kendilerini Adige-Çerkes olarak görüyorlardı. Ancak bazı çevrelerin tehlike olarak gördüğü bu “köylülük” hali istenilen asimilasyonun gerçekleşmesi için en büyük engel teşkil ediyordu. İstenen şey Çerkesler adına siyasallaşma idi ama bunun için hiçbir şey yapılmamıştı. Sadece kente göç,  içi doldurulamayan bir çözüm olarak bizler tarafından insanlara sunulmuştu. Bunun öncesinde de Türk okullarının 100 nüfusluk köylere kadar bile girmesi söz konusu idi. Bu uygulama özellikle Türkçe konuşmayan unsurların Türkleşmesi için hayati önem arz ediyordu. Din adamları göndererek Müslümanlaştırma ve akabinde de köy okulları ile yeni nesili Türkleştirmek siyaseti güdülüyordu.

A. K. : “Kültürel bakımdan köylerin şehirlere nazaran daha avantajlı olduğuna dair iddia ve inançlar için ne diyorsunuz?” 

O çeşit iddialar halüsinasyondan kaynaklanabilir.  Anakronik gözükse de,  sosyolojik kategori olarak “köylülük”,  hala sosyo-politik analizlerin anahtar kavramlarından biri.  Önce bazı kritik soruları sormak lazım. Acaba, göreli kapalı sosyal birimler olarak “köy/köylülük” denilen alan nedir, ne boyutlara sahiptir? Değerlerin üretimine katkısı var mıdır? Hayır. ” – Aydın Turan

Ancak bir şeyi unutuyorlar. Asimile edilmiş bir milletin kentli olmasının değerler üretimine katkısı nasıl olabilir? Bu katkı ancak mevcut baskın kültüredir ve günümüze kadar olanda budur zaten. Yani istenilen şey gerçekleşmiş,  köyünden fazlaca uzaklaşıp kentleşen Çerkesler ve onların nesilleri asimilasyona kurban edilip “Türk’ten daha Türk” hale böylece getirilmiş oldular. 1990 yılına kadar köylerinin tamamı nüfus itibariyle “0” kişiye kadar düşen birkaç önemli ilin* Çerkes köylerine mensup insanları bu kentleşme ve siyasileşme, değerler üretimi düşüncesine ne kadar katkı yapabilmiştir?

Kentlerde organize olan Çerkesler,  gerek kültür gerekse dil, tarih anlamında köylerine geri beslemeyi (feed-back) hangi oranda gerçekleştirmeye çalışmış,  köylerine yönelik bir üretim ve bilinçlenme sağlamışlardır?

Çerkesler dışındaki bazı bilinen etnik gruplar asimilasyona ve köylülükten kentleşmeye karşı aldıkları önlemler ile şuan ne duruma gelmişlerdir? Sanırım bunu hiçbir modern eğitim, bilim dalı ve kent kültürü ile açıklayamayız. Bunun adı ancak,  cahil halkı en az zararla asimilasyondan uzak tutma başarısı olabilir.

“Türkiye’de Türk ırkından başka diğer tüm ırklar asli unsur değil,  sadece bu ülkenin ve Türklüğün hizmetçileridirler. ” anlayışına karşın bu ülkede 100 yıldan bu yana etkisiz kalanlar en büyük asimilasyonu kendi halklarına yapmışlar ve 3. nesil,  bu tanıma uyan bir yaşayış düzeni içinde sadece adı Çerkes bir hizmetçi konumuna düşürülmüştür.

Unutulmamalıdır ki,  Rusya Federasyonu,  ulusal-kültürel haklar konusunda dünya genelinde çağdaş uygarlık düzeyini temsil edebilecek birkaç temel uygulamadan birini,  belki İsviçre’den sonra ikinci sırada örnek gösterilebilecek bir uygulamayı ve anlayışı temsil etmektedir.  Slav şovenisti küçük bir marjinal grup dışında genel olarak Rus halkı, özellikle 1917 sonrası dönemden itibaren şoven duyguları önemli ölçüde geride bırakmış,  halklara ve haklarına saygı gereğinin bilincine varmış, farklılıkları birer zenginlik olarak görebilmeyi başarabilmiş bir halktır. ”

Fahri Huvaj,  2006


 
DİPNOTLAR

1) Çerkes sorunu hakkında Türk kamuoyu ve TBMM’ne İkinci Sunu. İstanbul; 15 Kasım 1923. M. Fetgerey Şoenü
2) 11 Mayıs 1927 tarihinde Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti'nin bağımsızlık ilanının 9.  yıldönümü dolayısıyla Kafkasya Dağlıları Halk Partisi'nin (KDHP) törenli oturumu düzenlenmiş,  oturumda alınan karara göre Fetgerey Şoenu'nun Türkçe yaptığı konuşmanın tercümesi ayrı bir broşür halinde yayınlanmıştı.
3)
Aydın Turan ile Ajans Kafkas söyleşisinden(Hüseyin Tok,  Mevdudi Bayçora)

(*) Birkaç önemli ilin-
Örneğin; Samsun ili Bafra ve Çarşamba ilçesi Çerkes köyleri gibi… (Son 5 yılda ise büyük oranda tam tersi bir köye dönüş yaşanıyor.)