Türk milliyetçisi anlayışına sahip çevrelerin iktidarı
ele geçirmesinden sonra Çerkesler üzerinde bir baskı
yaratılmaya başlanmıştı. Bu baskı genelde Marmara
Bölgesi Çerkes köyleri üzerinde daha belirgin bir hal
alıyordu.
Köylerin yerleri değiştiriliyor, insanlar ikinci bir
sürgüne Anadolu topraklarında tabii tutuluyordu. Rus
Çarlarının yaptığının bir benzeri, bir kağnı arabasına
sığabilecek mal varlığı haricinde hiçbir şeyini alamadan
istenilen ve gösterilen yerlere insan yığınlarını
yerleştirmek uygulaması yapılmaya başlanmıştı.
“Savaş
durumunun ve belki biraz da siyasal ve sosyal
bilinmezlerin gereksinme gösterdiği, geçici bir özel
durum ortaya çıkmış ve bunun gereği olarak bazı köylerin
yerleri değiştirilmiş olabilir. Bu genele yönelik
sayılmamalıdır. Olağanüstü durumların, olağanüstü
uygulamaları olup geçici şeylerdir.” diyordu Çerkes
aydını ve Kafkas milliyetçisi Mehmet Fetgerey Şoenü. (1)
Akabinde bu işin sorumlularını birkaç kafasız diye
nitelendirdiği Çerkeslere bağlıyor.
“Bu
sorunun suçlusu onlardır ve bu olay tüm millete mal
edilemez” diyordu. Ancak Çarların zulüm politikasını
Türk kardeşlerimiz demi örnek alıyor yoksa diyerek,
Kafkasya’da 1864 yılında benzer bir sürgüne neden olan
sebepleri görmezden gelebiliyordu. Türkiye’de olduğu
gibi orada da sürgünden önce verilen mücadelelerde
tümden bağımsız bir devlet hayali yoktu
Çerkeslerde(Adigeler). Ayaklanmalarının nedeni de bu
bahsedilen olayda da gördüğümüz gibi sadece kışkırtmalar
ve korku mekanizmasından dolayı, kapısına gelen silahlı
orduya karşı evini, ailesini, milletini savunma
olayından ibaretti.
Demek ki; anavatanda da zamanında kafasız Çerkesler çok
vardı ki, her türlü kışkırtmaya, desteğe kanıp Rus
ordusuna yıllarca kafa tutmuştu. Neden bu tüm millete
mal edildi peki? Türk milliyetçilerinin yaptığı makul
gösterilirken, zamanında Rus milliyetçilerinin
yaptıkları ya da yapmak zorunda kaldıkları şeyler neden
makul gösterilemiyordu? Cevabı kısmen belli olsa da bunu
anlamak gerçekten çok zor ve mantığa uymuyor.
“11
Mayıs(1917), Kafkasya dağlılarının resmen devlet
bağımsızlığını ilan ettiği bir gündür. O gün, Kuzey
Kafkasya kardeş millettaşları federal bir cumhuriyet
çatısı altında birleşerek bağımsızlık bayrağını
açmışlardır.
Bunun gerekliliğini anlatmak için, Kuzey Kafkasya'da
Rus hükümetinin 70 yıl boyunca sürdürdüğü Ruslaştırmanın
sonuçlarını göstermek yeterlidir. Asimile edilen
dağlıların sayısı yılda bir kişiyi bile zor bulur. Bu,
inancın, tarihi bir öç almanın ne kadar güçlü olduğunu
göstermekte değil midir ve tarih öcünü almıştır.” (2)
Mehmet Fetgerey Şoenü
İlk bölümde alıntıladığımız gibi Osmanlı coğrafyasında
Türklük asimilasyonuna birinci dereceden onay veren ve
verdiği öneriler ile ilerde 3. kuşak Çerkeslerin
Türk’ten çok Türkçü olacaklarını savunan Çerkes
aydını Fetgerey Şoenü, Kafkasya adına farklı bir
dilde açıklama yapma huyunu devam ettiriyor:
“Bunlar; Çar saraylarının cilalı parkeleri üzerinde çın
çın çınlayan ‘altın kakmalı” mahmuzlarının çıkardığı
çıngırtıyı hala kulaklarından silemeyen bu ‘Çar’dan
çok Çarlığa tapınanlar’, son hareketleriyle
insanlık âlemine bir kez daha ilan etmiş oldular ki,
özgürlükten, bağımsızlıktan çok, kara kartallı Çar
armalarının dilini söylerler. Başka dil anlamazlar.
Altın, sırma, haşmet ve debdebe vicdanlarını bir
örümcek ağı gibi bütünüyle sarmıştır (…) ”
Mehmet Fetgerey Şoenu, 1922
Anavatana dönüşü aciz girişimler olarak sayan,
diasporayı bilinçten yoksun gören ve onları asimile
edilmiş bir grup olarak lanse edenler, bütün bunları
makul ve olması gerekli şeklinde göstermesine rağmen
Kafkas milliyetçisi olarak gördükleri bu şahsın Osmanlı
Çerkeslerinin nasıl asimile edilebileceği hakkındaki
sözlerini nedense görmezden gelmektedirler. Çar
armalarının dilini söyleyenlere karşı çıkıldığı halde,
Türk ülkücülerinin sesi olmaya aday insanlarımız değil
midir bunlar? Zaten anavatanda ulusal mücadelesi darbe
yemiş bir halk, diasporada da asimile edilerek özünden
tamamen uzaklaştırılmış ve artık kendini diasporalı
değil tamamen Türk olarak kabul etmiş ve böylece de
anavatanları benliklerinden silinmiş olmuyor mu?
“Diaspora örgütsüz, güçsüz ve yılgındır. Diaspora
kendi topraklarından uzakta, dillerinden yoksun ve bin
parçadır. Diaspora bağrında yaşadığı ülke rejimlerinin,
milli varlığı aleyhine geliştirdiği politikalara karşı
tepkisiz ve yetersizdir. Diaspora kendi potansiyelinden
bihaber olmakla beraber, bu büyük kütlenin, diaspora
sıfatına sahip oluşu dahi şüphelidir.”
Atrışba Murat Bolat –Kafkasya Forumu
Peki bu diasporanın birliği Türklük ile mi sağlanacak?
Daha doğrusu anavatan ayağında Kafkasyalı, Türkiye
ayağında Türk olarak mı sağlanacak? Evet bu büyük
Türkiye diasporasının, diaspora sıfatına-daha doğrusu
Çerkes adına yakışır bir bilince sahip olamamasının
nedenlerini zaten yukarıda ve birinci bölümde verdiğimiz
örnekler ile gözler önüne sermeye çalışmıştık. Anavatana
dönüşün önündeki en büyük engelinde bu olduğunu
bilmeyenlerimiz yoktur. Şunu diyemiyoruz en azından:
“Diasporadaki durumların bu konudaki faaliyetleri
Kafkasya için vakit vakit kendini gösteren bir met ve
cezirden ibarettir sadece.” Mehmet Fetgerey Şoenü
Evet, özellikle 3. kuşak gençlerin nazarında durumun
böyle olması şaşılacak şey değildir.
“Mehmet Fetgerey Şöenu’nun yanı sıra, hayli geç
keşfettiğimiz Aytek Kundukh ve Balo Bilatti’yi Birleşik
Kafkasya geleneğinin oluşumu için efor sarf eden önemli
isimler arasında görüyorum.”
(3)
Hepinizin bildiği üzere 3. kuşak Çerkesler olarak
bizlere Çerkeslik adına kalan ne varsa hepsi bizden
öncekilerin köylülüğünden ve dayanışmasından kalmadır.
Dillerini biliyorlar, adetlerini yaşıyorlar ve
kendilerini Adige-Çerkes olarak görüyorlardı. Ancak bazı
çevrelerin tehlike olarak gördüğü bu “köylülük”
hali istenilen asimilasyonun gerçekleşmesi için en büyük
engel teşkil ediyordu. İstenen şey Çerkesler adına
siyasallaşma idi ama bunun için hiçbir şey yapılmamıştı.
Sadece kente göç, içi doldurulamayan bir çözüm olarak
bizler tarafından insanlara sunulmuştu. Bunun öncesinde
de Türk okullarının 100 nüfusluk köylere kadar bile
girmesi söz konusu idi. Bu uygulama özellikle Türkçe
konuşmayan unsurların Türkleşmesi için hayati önem arz
ediyordu. Din adamları göndererek Müslümanlaştırma ve
akabinde de köy okulları ile yeni nesili Türkleştirmek
siyaseti güdülüyordu.
A.
K. : “Kültürel bakımdan köylerin şehirlere nazaran daha
avantajlı olduğuna dair iddia ve inançlar için ne
diyorsunuz?”
“O çeşit iddialar halüsinasyondan kaynaklanabilir.
Anakronik gözükse de, sosyolojik kategori olarak
“köylülük”, hala sosyo-politik analizlerin anahtar
kavramlarından biri. Önce bazı kritik soruları sormak
lazım. Acaba, göreli kapalı sosyal birimler olarak
“köy/köylülük” denilen alan nedir, ne boyutlara
sahiptir? Değerlerin üretimine katkısı var mıdır?
Hayır. ”
– Aydın Turan
Ancak bir şeyi unutuyorlar. Asimile edilmiş bir milletin
kentli olmasının değerler üretimine katkısı nasıl
olabilir? Bu katkı ancak mevcut baskın kültüredir ve
günümüze kadar olanda budur zaten. Yani istenilen şey
gerçekleşmiş, köyünden fazlaca uzaklaşıp kentleşen
Çerkesler ve onların nesilleri asimilasyona kurban
edilip “Türk’ten daha Türk” hale böylece
getirilmiş oldular. 1990 yılına kadar köylerinin
tamamı nüfus itibariyle “0” kişiye kadar düşen
birkaç önemli ilin* Çerkes köylerine mensup
insanları bu kentleşme ve siyasileşme, değerler üretimi
düşüncesine ne kadar katkı yapabilmiştir?
Kentlerde organize olan Çerkesler, gerek kültür gerekse
dil, tarih anlamında köylerine geri beslemeyi (feed-back)
hangi oranda gerçekleştirmeye çalışmış, köylerine
yönelik bir üretim ve bilinçlenme sağlamışlardır?
Çerkesler dışındaki bazı bilinen etnik gruplar
asimilasyona ve köylülükten kentleşmeye karşı aldıkları
önlemler ile şuan ne duruma gelmişlerdir? Sanırım bunu
hiçbir modern eğitim, bilim dalı ve kent kültürü ile
açıklayamayız. Bunun adı ancak, cahil halkı en az
zararla asimilasyondan uzak tutma başarısı olabilir.
“Türkiye’de Türk ırkından başka diğer tüm ırklar asli
unsur değil, sadece bu ülkenin ve Türklüğün
hizmetçileridirler. ”
anlayışına karşın bu ülkede 100 yıldan bu yana etkisiz
kalanlar en büyük asimilasyonu kendi halklarına
yapmışlar ve 3. nesil, bu tanıma uyan bir yaşayış
düzeni içinde sadece adı Çerkes bir hizmetçi konumuna
düşürülmüştür.
“Unutulmamalıdır
ki, Rusya Federasyonu, ulusal-kültürel haklar
konusunda dünya genelinde çağdaş uygarlık düzeyini
temsil edebilecek birkaç temel uygulamadan birini,
belki İsviçre’den sonra ikinci sırada örnek
gösterilebilecek bir uygulamayı ve anlayışı temsil
etmektedir. Slav şovenisti küçük bir marjinal grup
dışında genel olarak Rus halkı, özellikle
1917 sonrası dönemden itibaren şoven duyguları önemli
ölçüde geride bırakmış, halklara ve haklarına saygı
gereğinin bilincine varmış, farklılıkları birer
zenginlik olarak görebilmeyi başarabilmiş bir halktır. ”
Fahri Huvaj, 2006
DİPNOTLAR
1) Çerkes sorunu hakkında Türk kamuoyu ve TBMM’ne
İkinci Sunu. İstanbul; 15 Kasım 1923. M. Fetgerey Şoenü
2) 11 Mayıs 1927 tarihinde Kuzey Kafkasya
Cumhuriyeti'nin bağımsızlık ilanının 9. yıldönümü
dolayısıyla Kafkasya Dağlıları Halk Partisi'nin (KDHP)
törenli oturumu düzenlenmiş, oturumda alınan karara
göre Fetgerey Şoenu'nun Türkçe yaptığı konuşmanın
tercümesi ayrı bir broşür halinde yayınlanmıştı.
3)
Aydın Turan ile Ajans Kafkas söyleşisinden(Hüseyin Tok,
Mevdudi Bayçora)
(*) Birkaç önemli ilin-
Örneğin; Samsun ili Bafra ve Çarşamba ilçesi Çerkes
köyleri gibi… (Son 5 yılda ise büyük oranda tam tersi
bir köye dönüş yaşanıyor.) |