Adige ve Abhazlar, 19 ncu yüzyılda zamanın bölgesel büyük
devletleri arasındaki çıkar çatışmalarının kurbanı olmuşlar, bunun
sonucu nüfuslarının büyük kısmı vatanlarını terk etmek zorunda
kalmış, bu durum ulusal varlıklarının geleceği için büyük sorunlar
doğurmuştur.
Günümüzde bu iki halkın anavatanlarındaki yönetimleri olan Adigey
ve Abhazya kendi isimlerini verdikleri cumhuriyetlerinde
nüfuslarının azlığından dolayı ciddi sorunlarla karşı
karşıyadırlar. Adigey’de Adige nüfusunun azlığı cumhuriyetin
Krasnodar Kray’a katılmasını arzu edenlerin cesaretlerini
artırmaktadır. Abhazya’da ise savaştan sonraki ekonomik
sıkıntılardan dolayı Rusya’ya göç olmuş, ülkedeki Abhaz nüfusu 70
binlere kadar düşmüş olup, bu durum Abhazya’nın bağımsızlığı için
çalışanların cesaretini kırmaktadır.
Nüfus azlığı sadece cumhuriyetlerin siyasi statüsü üzerinde
olumsuz etki yaratmakla kalmamakta, ulusal kültürün korunup
geliştirilmesi başta olmak üzere yaşamın her alanında olumsuz
etkisini göstermektedir.
Adige Abhazların en yoğun yaşadıkları Türkiye ve diğer diaspora
ülkelerine baktığımızda ise bu iki halkın hızlı bir yok oluş
sürecine girdikleri çıplak gözle dahi gözlemlenebilmektedir. Yok
oluş kendini dil ve kültürün günden güne kaybedilmesi, yerleşim
yerlerinin başka halklarla karışma sonucu Çerkes yerleşim yeri
özelliğini kaybetmesi, başka halklarla yapılan evlilikler sonucu
etnik karışma olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda 21 nci
yüzyılın diasporada Adige Abhaz halklarının son asırları olacağını
söylemek için kahin olmaya gerek yoktur.
Özetlemek gerekirse; bir yanda nüfus yetmezlikleri nedeniyle
siyasi konumları ve ulusal varlıkları risk altında olan iki
cumhuriyet, diğer yanda ise yok oluşları kaçınılmaz olan bir
diaspora ile karşı karşıyayız. Bu durumda bu halkların gelecekte
varolmalarını samimi olarak isteyen her ulusseverin aklına gelen
ilk çözüm doğaldır ki, diasporanın anavatanına dönmesidir. Zira
ulusal varlığımızın bu parçalı yaşama tahammülü kalmamıştır.
21 nci asırda anavatana dönüş için çalışmak halklarımızın
geleceklerini düşünen her ulusseverin birinci görevi olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu görevin başarılabilmesi dönüşün
doğruluğuna inanan herkesin hiç vakit kaybetmeden elbirliği ile
çalışmasıyla mümkündür.
Bu durum karşısında dönüş davasında en büyük sorumluluk payı olan
Türkiye diasporasının içinde bulunduğu durum ise son derece
düşündürücüdür. Türkiye’de bu halkların geleceği hakkında görüş
bildiren kişi ve kuruluşları iki başlık altında tanımlamak
mümkündür.
Birinci guruptakiler, genel olarak bu halklarla ilgili yukarıdaki
tespitin doğru olduğunu kabul etmekle birlikte bu düşüncenin
yaşama geçirilmesi için ciddi bir çalışmada bulunmayanlar, bu güne
kadar bu amaçla ciddi bir örgütlenme başaramamış olanlardır.
İkinci guruptakiler ise birleşik bağımsız Kafkasya idealini
paylaşanlardır ki; Rusya ile politik mücadele içinde olmayı
kendilerine öncelikli görev olarak seçmiş olduklarından, dönüş
hareketinin ulusalcı özünü görmezlikten gelerek işbirlikçilik
suçlaması ile olaya yaklaşmakta, diasporanın 21 nci yüzyılda
olması gereken en önemli davasına sırt çevirebilmektedirler.
Böylece halklarımızın varlığı için olmazsa olmaz koşul olan dönüş
ideali sahipsiz kalmaktadır. Dönüş olmazsa Adige ve Abhazların,
onlar olmadan da Kafkasya’nın olamayacağını unutmayalım.
Dönüş Kafkasya’nın geleceğini düşünen herkese lazımdır. |