Muharrem bey kendinizi tanıtır
mısınız?
Otuz dört yaşındayım,
Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesi Panlı köyündenim. Abzeghlerin
Haşko sülalesindenim. Buraya on dört yıl önce yirmi yaşındayken Kaf-Der’in
organizasyonuyla Kabardey Balkar Devlet Üniversitesi‘nde
okumak üzere geldim. Burslu kontenjandan değil, kendi
imkanlarımla okudum. Filoloji Fakültesi İngiliz Dili ve
Edebiyat Bölümü’nden 2001 yılında mezun oldum. On dört kişi
gelmiştik. Çoğu okulu bitiremeden geri döndüler. Ben dahil üç
kişi Kafkasya’da kaldık.
Okulu bitirdikten sonra RF’nun çeşitli bölgelerinde birkaç yıl
çalıştım ve sonunda Adigey’e yerleştim. Halen Maykop’ta
yaşıyorum. Burada evlendim, Perit adında üç buçuk yaşında bir
oğlum var. Maykop’a yaklaşık 40 km uzaklıkta eski bir Adige
köyü olan Dondukovskaya’da (Hajemıkohable) çiftçilik ve
hayvancılıkla uğraşıyorum.
|
Bu çiftliği ne zaman ve nasıl kurdunuz? Biraz anlatabilir
misiniz?
Burası 160 dönüm üzerine kurulu, içinde suyu, elektriği olan
on üç binadan oluşan bir tesistir. Dört yıl önce satın
aldığımda domuz çiftliğiydi. Belirli bir plan çerçevesinde
domuzları elden çıkarttıktan sonra on dört tane damızlık,
cins inek aldım. Bir ineğin fiyatı yaklaşık 85 bin Ruble’dir.
(Bir Dolar bugün 36 Ruble) İneklerin hepsi yavruladı. On dört tane
buzağıyla birlikte çiftlikte koyun, tavşan, at gibi hayvanlar
da var ama ticareti inekler ve tarlalardan aldığımız ürün
üzerinden yapıyoruz. Diğer hayvanlar ticari amaçla
bulundurmuyoruz.
On bin metrekareye yakın kapalı alanımız mevcuttur. O zamanlar
devlet destekli tarım kredileri veriliyordu. Ben de bu
krediden yararlandım. Ayrıca devletten kırk dokuz yıllığına
biri çiftliğin yan tarafında diğeri arka tarafında olmak üzere
toplamı 1400 dönüm olan iki tarla aldım. Onları da ekmeye
başladık.
Şimdi vatandaşlığım var ama buraları aldığımda henüz
vatandaşlığım yoktu. Tarımsal toprakları alım-satım
işlemlerini vatandaş olmayanlar yapamıyordu, halen de öyle.
Bu nedenle resmi işlemleri kayınpederimin üzerine yaptık. Bir
aile şirketi gibi de çalışıyoruz zaten.
|
Bir inekten günde ne kadar süt alıyor, sütü nasıl
değerlendiriyorsunuz?
İnekleri satın alırken bize “Günde 15-22 litre arası süt
alabilirsiniz” demişlerdi. İneklere iyi bakmaya çalışıyoruz ve
bu nedenle bize söylenen rakamdan daha fazla süt alıyoruz.
Her bir inek günde ortalama 25 litre süt veriyor.
Eski bir Adige köyü olan Dondukovskaya (Hajemukohable)
Adigey’in en gelişmiş ilçelerinden bir tanesidir. On üç bine
yakın nüfusu var. Burada yaşayan yüz yirmi sekiz aile
mandıracılık yapıyor. Süt ve süt ürünlerini işliyorlar. Yeter
ki süt olsun. Onlar alıyorlar. Stavropol’e, Krasnodar’a bile
gidip süt getiriyorlar.
Tarlalarınıza ne ekiyorsunuz?
Geçen sene ikisine de arpa ektik. Bu sene birine yine arpa
ektik, diğerine Nisan ayında ayçiçeği ekmeyi düşünüyoruz.
Bütün dünyada humuslu topraklar tarım için en elverişli toprak
kabul ediliyor. Dondukovskaya (Hajemukohable) dünyanın en
zengin humuslu topraklarına sahip yerlerden biridir. Yedi
metre derinliğinde Rusların meşhur “kara toprak “ dedikleri
humuslu topraklar var burada. Verim çok iyi. Bu tür topraklar
koyu renkte oldukları için çabuk ısınıyor ve çok iyi su
tutuyorlar. İşlemesi de kolay oluyor. Hitler’in ikinci dünya
savaşı zamanında buradan vagonlarla toprak götürdüğü
söyleniyor. Sadece arpa, buğday değil sebze de ekilebilir.
Besin maddeleri zengin bir topraktır. Karpuz, kavun
yetiştirenler de var çevrede. İklim de tarıma çok müsait.
Yaptığınız işten, kazancınızdan memnun musunuz?
Memnunum. Bir litre sütü 12 Ruble’den veriyoruz. Bir inek
günde 25 litre süt verdiğine göre bu demektir ki tarlalardan
elde ettiğim gelir hariç bir inekten günde 300 Ruble gelir
sağlıyoruz.
Yatırımımı henüz bitirmiş değilim. Yatırımımı tamamlar ve
istediğim hayvan sayısına ulaşırsam her şey daha net ortaya
çıkacak. Türkiye’de çiftçi bir aileden geldiğim için orada
yapılan çiftçiliği de çok iyi biliyorum. Buradakiyle arasında
dağlar kadar fark var. Burada çiftçilik yapan emeğinin
karşılığını çok daha iyi alır, iyi kazanır, iyi yaşar.
Türkiye’de bizim yaşadığımız Uzunyayla bölgesinde verim 1’e 10
olduğunda iyi kabul edilir. Buradaysa 1’e 20’nin üzerindedir.
1400 dönüm olan tarlalardan ortalama olarak yıllık 700 ton
buğday alınabiliyor. Buğdayın tonu şu an için 4000 Ruble
civarında. Geçen sene çok daha yüksekti. Ürünü pazarlamakta
zaten sorun yok. Mazot Türkiye’nin 1/3 fiyatına. İşçilik,
elektrik vb maliyetler de Türkiye’den ucuz.
|
Çiftlikte sizden başka kaç kişi çalışıyor?İşleri nasıl
yürütüyorsunuz?
Burası organize işleyen bir yer. Bekçi, muhasebeci,
elektrikçi, veteriner başta olmak üzere benden başka altı kişi
çalışıyor. Kendim Maykop’tan gelip gidiyorum. Ben olmadığım
zamanlarda da zaten kayınpederim ilgileniyor.
Ben burayı satın aldığımda kayınpederim Kolhoz’un hayvancılık
bölümünün yöneticisiydi. Başlangıçtan itibaren birçok sorunu o
halletti ve hallediyor.
Güvenlik için bekçi yeterli oluyor. İlçe belediye başkanı da
tanır bizi. Onlar da çok yardımcı oluyorlar ama Rus işçilere
ne kadar da bir şey götürmeyin deseniz de orda bir parça demir
görüyorsa alıp götürüyor. Bu tür şeyler olabiliyor tabii.
Türkiye’deki Çerkeslere ne söylemek istersiniz?
Kafkasya’ya yönelik organize bir dönüş hareketi öğrencilik
dışında ben göremiyorum. Buna rağmen Kafkasya genelinde bizim
köylüler yaklaşık on kişi oluyoruz. Herkes birbirinden
cesaret, örnek alarak eş dost, tanıdık dayanışmasıyla
gelmiştir. Önce gelenler diğerlerine örnek oldular. Ben ilk
gelenlerdenim. Kötü örnek olmadığımızı düşünüyorum.
Adigece’yi burada öğrenmedim, geldiğimde de biliyordum.
İletişim sorunum olmadı. Gelen herkes gibi ben de Rusça
bilmiyordum. Dünyanın neresine giderseniz gidin iyi derecede
dil öğrenebilmek için iyi sosyal ilişkileriniz olmalı.
Geldiğim günden beri ısrarla buralılarla arkadaşlık etmeye
çalıştığım için Rusça’yı da iyi öğrendim. İlle de Adigelerle
görüşeceğim diye bir saplantım olmadı. Adige, Rus, Türkiyeli
birçok arkadaşım var. Eşimin de buralı olması yerli
Adigelerle sürekli bir iletişimi gerektiriyor zaten.
Oğlum Perit’le Adigebze konuşmaya çalışıyorum. Rusça’yı
nasılsa büyüdükçe öğrenecek. Perit için birinci dil Adigece.
Türkçe bilmiyor. Öğrenmesi için de özel bir çaba sarfetmeyi
düşünmüyorum. Büyüdüğünde eğer ihtiyaç duyarsa kendisi
öğrenir. Ben öğrenmesi için bir şey yapmayacağım.
Türkiye’deki köyüme eşim ve çocuğumla ailemi ziyarete
gidiyoruz. Gittiğim zaman sanki o köyde doğup
büyümemiş, hep Kafkasya’da yaşamış gibi hissediyorum,
yabancılaşmışım sanki doğup büyüdüğüm yerlere. Bundan sonra
dünyanın hiçbir yerinde kendimi Kafkasya’daki kadar iyi
hissedeceğimi sanmıyorum.
Köyümüzde artık Adigece’nin daha az konuşulduğunu üzülerek
gördüm. Yeni kuşaklar bilmiyorlar. 3, 5 yaşındaki oğlum
çocukların arasında Adigece konuşacak kimse bulamıyor.
Kardeşlerim ve köydeki yaşıtlarım da en az benim kadar Adigece
bilirler. Buna rağmen çocukları Adigece konuşamıyorlar.
Eşim Türkiye’deki köylerimizin yoksulluğuna, dil
bilmezliklerine üzülüyor. Yetişkinlerin kendileri bildikleri
halde çocuklarıyla neden Adigece konuşmadıklarını anlamakta
zorlanıyor.
Kafkasya’ya önce okumaya gittiğim, sonra da yerleştiğim için
memnunum.
Türkiye’de yaşayan Çerkeslerden çiftçilikle uğraşanlara gelip
yatırım yapıp yerleşirlerse pişman olmayacaklarını aynı
zamanda Adigeliklerini koruyabileceklerini söylemek isterim.
Muharrem bey sohbet için teşekkür ederim. |