...................
...................
‘’VATANA DÖNÜŞ ADİGELERİN EBEDİ VAROLMA YÜRÜYÜŞÜDÜR’’

ÇETAO Nadir Yağan
Maykop, 11 Nisan 2009

                         
 
...................
 

Zaur Paştı, 1964 yılında Nalçik’te doğdu. Kabardey Balkar Devlet Üniversitesi Tarih Fakültesi’ni bitirdi. Bitirme tezini Rus-Kafkas Savaşları üzerine hazırladı. Mezun olduktan sonra son altı yılı genel müdürlük  olmak üzere on iki yıl Nalçik Adige Ulusal Müzesi’nde görev yaptı. 2000 yılından beri Maykop’ta yaşıyor, matbaa  işiyle uğraşıyor. Karaçay Çerkesskli Adige halkbilimci Madina Paştı ile evli. Dane, Aşemez, Gupse isimlerinde üç çocukları  var.

Kendisiyle  diaspora  olarak  kendi aramızda en çok konuştuğumuz konularda söyleştik.

Zaur, sizce Adige halkının vatanda sosyal, kültürel, politik temel sorunları nelerdir?

Kafkasya’da farklı cumhuriyetlerde yaşayan tüm Adigelerin ortak sorunları olduğu gibi yaşadıkları cumhuriyetlere özgü birden fazla sorunları vardır.


Tüm cumhuriyetlerdeki Adigeler olarak geleneksel düşünme biçimimizle bugünkü dünyanın sorunlarıyla başedemediğimiz  için kültürel bir kriz yaşıyoruz. İnsan ne için yaşar? Nasıl davranmalıdır? gibi soruları geçmiş ve günümüz arasında bağ kurup  yorumlayabilmek değişiklik ve gelişmelere ayak uydurabilmek gerekir. Bugünkü Adige toplumu olarak geleneksel olanla yeni olanı birleştirip uygun hale getirmek konusunda sıkıntılarımız var.Toplumsal yapımızdaki  işleyişin değişmesi ve halkın beklenti düzeyinin giderek artmaya başlaması, bu değişimin zaman içinde  daha da hızlanacak olması bugünün ve yarının  ihtiyaçlarına çözüm bulabilmeyi  güçleştiriyor.

Toplum olarak ne yazık ki başkalarını etkilemek, kendini beğendirmek için olmayanı var, kendini de başkası gibi göstermek hevesimiz var.Örneğin artık  imkanlarımız kısıtlı da olsa aylar öncesinden borçlanarak da olsa  eskisi gibi sofralar kurarak düğünler yapmak, doğum günleri kutlamak istiyoruz.Sahip olmasak da sahipmişiz gibi yaptığımız gösterilerle  birbirimizle yarışıyoruz.

Adigeler olarak bir diğer  önemli sorunumuz dilimiz ile ilgilidir. Bilim adamları nüfusu yüz bin kişinin altında olan halklar ve yüz binden az  insanın konuştuğu diller önümüzdeki yüzyıl içinde tarih sahnesinden yok olacak diyorlar .

Kabardey Balkar’da halkımız kalabalık olduğu için durum daha iyi görünse de Kuzey Kafkasya coğrafyası  içindeki diğer cumhuriyetlerde nüfus olarak az olduğumuz için  böyle bir risk vardır. Adigeler arasında ortak bir yazı dili de yoktur maalesef. Sanki ayrı halklarmışız gibi birbirimizden “onlar” diye bahsediyor, kendi psikolojimizden kaynaklanan aşılması gereken engelleri aşamıyoruz.

Örneğin değişik cumhuriyetlerde yaşayan aynı soyadını taşıyan kişiler bile soyadlarını farklı biçimlerde yazıyorlar. Cumhuriyetler arasında standartlaştırabileceğimiz bu tür konularda bile girişimlerde bulunamıyoruz.

Adigey’de dilimizin giderek daha az kullanılıyor olmasının nedenlerini neye bağlayabiliriz?

Dilimizin Adigey’de giderek daha az kullanılıyor hale gelmesinin iki önemli nedeni olduğunu düşünüyorum. Temel sebep ekonomiktir. İnsan her yerde ekmeğini kazandığı işte hangi dile ihtiyaç duyuyorsa onu konuşur. Yabancı ülkelere iş için giden insanlar gittikleri ülkenin dilini öğreniyorlar çünkü ekmeklerini o dilden kazanıyorlar.

Adigebze'nin Adigeler arasında geriliyor olmasının  daha derin bir nedeni de  Adigelerin psikolojisidir.Adige insanı dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın harmoniye, ahenge önem verir, onu arar. Onun yaşadığı ortamda her şey uyum içinde olmalıdır. Nüfus olarak az olduğu yerlerde uyumlu insan olmanın kurbanı oluyor Adige insanı. Kendinden neler verdiğinin, verdiği değerli şeylerin başında da dilin geldiğinin farkına varmıyor. Çoğunluğa uyum sağlamanın en büyük aracı da dildir.

Adige nüfusunun az olması dilin az kullanılmasında  çok büyük bir rol oynuyor. Örneğin Nalçik’te büyük çoğunluk Adigebze konuştuğu için  böyle bir sorun yoktur. Orada yaşayıp da Adigebze  konuşmamanız imkansızdır. Konuşmuyorsan o topluma ait kabul edilmiyorsun. İşyerlerinde %70 oranında Adigebze konuşulur. Okuldan çıkıp evine giden çocukların kendi aralarında dilimizi konuştuklarını görmeniz şaşırtıcı değildir. Allah’a şükür ki Adigebze hala çoğunluğun dilidir orada. Babası İranlı birçok kişinin kendisini Adige toplumuna ait hissettiği için “Ben Kabardey'im“ dediğini gördüm.

Adigey’de böyle bir toplum yoktur. Adige nüfusu az olduğu için burada durum biraz daha özeldir. Birkaç duyarlı insanın kendi dilinde konuşmaya gayret etmesi dilin yaygınlaşmasına yarar sağlamıyor çünkü büyük kitle başka bir dilde konuşuyor.

Adigey’de eskiden Adigebze konuşulduğunda insanlar otobüslerden atılmıştır. Nalçik’te ben böyle bir şeyle hiçbir zaman karşılaşmadım. En fazla “Herkesin anlamadığı dilde konuşmak kültürsüzlüktür” gibi eleştirilerle karşılaşırdık. Nüfusunuzun çokluğu birçok sorunu kendiliğinden çözüyor.

Adige halkının, Adige dilinin  yararına bugünden ne gibi önlemler alınmalıdır?

Özellikle Adigey için en önemli sorunumuzun nüfus olduğunu söylemiştim. Nalçik dahil Türkiye’den, Ürdün’den Adigelerin yaşadığı her yerden insanlar gelip bu bölgeye yerleşmelidirler. Buradaki köyler şehre çok uzak. Nalçik’teki gibi şehre yakın Adige köyleri oluşturmalıyız. Mafehable güzel bir örnek.

Önce sayıca üstünlük sonra insan kalitesini  yükseltmek gerekir.

Adigey’de Adige toplumunun mensubu olmak başarılı ve prestijli olmak anlamına gelmelidir. Adige insanı işindeki başarısıyla, eğitimiyle, bilgisiyle diğerlerinden iyi olursa Adigelik prestij kazanır. İnsan mevcut koşulları değiştiremiyorsa bu koşullar içinde pozitif enerjiye sahip olarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalıdır.

Eskiden diaspora ve vatan arasında bilgi alışverişi,gidiş geliş mümkün değildi. Diasporadan ilk gelenleri koyacak yer bulamıyorduk. Bugün burada hayat öyle bir hale geldi ki insanlar bilgiye kolayca ulaşıyor. Dünyanın her yerine seyahate çıkabiliyorlar. Eskisi gibi gelenlere ilgi de kalmadı doğal olarak.

Kendimden örnek vermem gerekirse benim için diasporadaki kardeşimin nerede ne iş yaptığından çok buraya gelmiş olması önemlidir. Buraya ziyarete gelip de geldikleri ülkelere geri dönmüş kişilerin içinde çok arkadaşım vardır. Hepsi de vatanlarını seviyor ve halkları için endişe ediyorlar, coşkulu, güzel, iyi niyetli  düşüncelere sahipler. Benim için vatan sevgisinin, halkının geleceği  için endişe ediyor olmalarının en büyük göstergesi vatanlarına  dönmüş olmalarıdır. Vatana dönüş Adigelerin ebedi  varolma yürüyüşüdür. Kendi geleceklerini bu yürüyüşün geleceğinde görenler, mücadelenin gerçek sahipleridirler. Onlar hesapsız ve çıkarsızlar, sabırlı ve fedakarlar.

Bu ülkenin içerisinde yaşamaya karar vermiş, bu ülkenin,halkının  kaderini paylaşmaya gelmiş insanla bir dilim ekmeğim varsa paylaşabilirim. Buradaki çoğunluğun da benim gibi düşündüğünü açık yürekle söyleyebilirim.

Gelin Adige ülkesinin Adige nesillerinin geleceğine odaklanalım. Ülkemizi, halkımızı  bugün bulunduğu yerden daha yukarı taşıyacak hamleleri bu topraklar üzerinde yaşayarak atalım. Diaspora ve vatan olarak aynı gemide olma duygusunun yitirilmeye başlandığını hissettiğimiz bu noktada gelin toplumun tüm kesimlerini kucaklayan ortak bir değerler bütününü vatanda birlikte yaratalım. Unutmayalım ki topraklarımız üzerinde yaşayarak doğru yönde atacağımız her adım, gelecek nesillerin daha güçlü  bir Adige ülkesine  bir adım daha yaklaşması anlamına gelecektir.

Dönüş için devlet eliyle bir plan proje yapılması gerekmez mi? Vatandaşlık, iş, ev vb sorunlar nasıl çözülecektir? Dönüş nasıl organize edilmeli kimler tarafından ne gibi çalışmalar yapılmalıdır?

Evet Türk Devleti geçmişte kendi sınırları dışındaki Türkleri davet etti, yaşayacak yer gösterdi. Almanya'da perestroykadan sonra Rusya’daki Almanları davet ederek Almanya’ya götürdü. Rusya’nın da Rusya’dan göç etmiş kişilerle ilgili devlet programları var. Bütün bunları biliyoruz ama bizim bu tür imkanlarımız maalesef yok. Türkiye’nin de bu tür bir toplu harekete sıcak bakacağını sanmıyorum.

Bugün Rusya Federasyonu’nun kabul etmeye hazır olduğu miktarda Adige diasporadan buraya gelmiyor. Bizim için ayırdıkları sayıyı bile dolduramıyoruz. Böyle bir talepsizlik durumunda biz devlete ne diyebiliriz ki?

Ermenileri buraya kimse davet etmiyor. Her yıl geliyorlar da geliyorlar, geliyorlar da geliyorlar. Yaşayacak yer de buluyorlar, yapacak iş de.

Diasporadan talep olduğu takdirde çözümler aranır ve bulunur. Talep yok çözüm de yok durum budur. Arada bir vicdanlar sızlıyor, Adige ulusal meseleleri hatırlanıyorsa da ulusal meselelerin ölmesi ve zaten yokmuş gibi davranılması insanların işine geliyor.

Diasporadan çok fazla insan tanıdığım için biliyorum. Hayatındaki mevcut şartların değişmesi ihtimali diasporadaki Adige kadınını korkutuyor. Diaspora Adige kadını kendine güvenmiyor. Yaşadıkları  ülkelerde çocuklarına sağladıkları imkanları burada bulamayacaklarını düşünüyor kadınlar.

Hem diasporada hem burada dönüş konusunda fethedilmesi gereken kitle kadınlardır. Adige kadınlarının ulusal meselelerin fazla dillendirilmemesinde önemli rolleri olduğunu düşünüyorum. Adige kadınının bu konuda büyük bir gücü var. Daha önce de söylemiştim bu Adige insanının kendisinden verme pahasına da olsa alıştığı harmoninin, ahengin bozulmamasına verdiği önemle ilgilidir.

Adige toplumunda kadınlar akraba kadınlarla çok yakın ilişki içindedirler. Akraba erkekler arasında böylesine bir dayanışma yoktur. Bu sadece kadın hattında vardır. Kızı, annesi, anneannesi, babaannesi, kızkardeşi, teyzesi, halası, amca-teyze-dayı-hala kızları ve hatta komşu kadınlar, onların düşünceleri Adige kadını için çok önemli bir yer tutar. Onlarsız başka bir yerde yaşamak istemezler. Ben diasporanın vatana dönüş konusunda isteksizliğini büyük ölçüde buna bağlıyorum..

Diasporamızda sürgün ve soykırım Rusya tarafından tanınmadan, geri dönüş siyasal bir hak olarak kazanılmadan dönmeyi doğru bulmayanlar da var. Uluslararası platformlarda bu kazanımların savaşının verilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

Rusya’nın  kabul etmesi uzun zaman alacaktır. Bu süreyi neden vatanda geçirmeyelim? Diasporada kaldıkça asimile oluyoruz ve vatanın nüfusa ihtiyacı var.

Adigelerin yaşadığı trajedide Osmanlı İmparatorluğu’nun günahlarının Çarlık Rusya’sından daha az olduğunu düşünmüyorum. Bu duruma hiçbir şey demeden orada yaşayabiliyor insanlarımız.

Evet Çarlık Rusya'sı Adigelerle savaştı ama şu an Rusya Federasyonu içinde burada cumhuriyetlerimiz vardır. Mevcut haklarımızı nasıl kullanacağımız ve daha iyiye götürüp götüremeyeceğimiz bize  bağlıdır.

Biz soykırım ve sürgün için özür beklerken buradaki topraklar boş kalmayacaktır. Şu anki Adigey nüfusunun % 23'ü son on beş yıl içinde buraya gelmiştir. Çünkü burası iklimiyle, tarıma elverişli toraklarıyla birçok insan için caziptir. Başka halklar geliyorlar ve gelmeye de devam edeceklerdir.

Osmanlı İmparatorluğu Adigeleri topraklarına davet etti, farklı farklı bölgelere yerleştirdi, gittikleri yerlerde hastalıktan açlıktan öldüler, yetmedi savaşlara gönderdi. Onun mirasını devralan Türkiye Cumhuriyeti de Adigelere siyasal, kültürel haklar tanımadığı halde hiçbir özür beklenmeden orada yaşanabiliyorken vatana dönmek için Rusya Federasyonu’ndan özür beklenmesi de ayrıca  ilginçtir.

Bugün Ermeni diasporası da Türkiye’yi soykırımı kabule zorladığı kadar  Ermenistan’ın sorunlarıyla ilgilenmiyor. Durumu biraz ona benzetiyorum.

Rusya ile ilk askeri işbirliği anlaşmasının “gönüllü birliktelik“ olarak tanımlanması ve 450. yılının kutlanması diasporada tepkiyle ve üzüntüyle karşılandı. Bu durum diasporayı yaratan sebeplerin inkarı olarak görüldü. Birkaç istisna olsa da vatandaki aydınlar da bu konuda oldukça suskun davrandılar. Sizin düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Öncelikle, kutlamak için koşanlardan ve bu durumdan hoşnut olanlardan olmadığımı söylemek isterim.

450. yıl kutlamalarının altında yatan gerçekleri görebilmek ve olup biteni daha iyi anlayabilmek için Stalin’in ölümünden dört yıl sonra yapılan 1957’deki 400. yıl kutlamalarına bakmak, bu ülkenin tarihini iyi yorumlamak  gerekir.

Sovyetler Birliği’ni oluşturan cumhuriyetlerde yapılan çok büyük toplantılar sonucunda Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi resmi olarak kutlama kararını aldı. O dönemde otonom bölgelerin, küçük cumhuriyetlerin çok büyük değeri yoktu. Varsa yoksa birliği oluşturan büyük cumhuriyetler! Televizyonda bile sadece onlar gösterilirdi. Diğer bölgelerin temsilcilerini göremezdiniz. Kafkasyalı toplumlardan Gürcüleri  televizyonda gösterdiklerinde ne kadar çok sevindiğimizi hatırlıyorum. Bizim gibi küçük bir cumhuriyet için Sovyet arenasına girebilmenin tek yolu bu 400 yıl tiyatrosunu sergilemekti. Öyle bir yönetim vardı ki itiraz edebilmek Rus-Kafkas savaşlarından bahsedebilmek  gibi bir ihtimalimiz zaten mümkün değildi. Size bir örnek vereyim: 2. Dünya savaşı bittikten sonra 1946 yılında Avrupa ülkelerinde bulunmuş olan asker ve subaylar geri dönmüşlerdi. Bu askerler Avrupa’da kaldıkları sürece  insanların nasıl yaşadığını gördüler. Evlerine döndüklerinde oralarda gördüklerini anlatmaya başladılar. “Biz komünizm sistemiyle yaşayıp açlıktan fakirlikten ölüyoruz (1930’lardan söz ediyorlar) Avrupa’da insanlar bizden daha iyi yaşıyorlar” diyorlardı. Bu söylenceler üzerine Komünist Partisi Merkezi Yönetimi tarafından bir gecede sırf  kolhoz yöneticilerinden 10 bin kişi tutuklandı ve öldürüldüler.

400. yılın kutlandığı dönem böyle bir dönemdi. Komünist Partisi’nin kararlarına itiraz edemezdiniz. Her şeyin bir sebebi vardır. Eleştirirken bunları bilmekte yarar vardır. 450. yıl kutlaması da bu zihniyetin uzantısıdır.

Adigelerin yaşadıkları yerlerde Adigelerin vatanlarına dönmeleri için çalışan yoktur ama dönmemeleri için çalışan çok kişi olduğunu biliyorum. Dönüşü isteyenlerden kimse bu konuda çalışma işini kendine görev edinmiyor. Oysa vatana dönüşü istemeyenler her gün çalışıyorlar, 450 yıl kutlamaları başta olmak üzere gördükleri eksiklikleri dilden düşürmüyorlar. Çünkü bu, Adigelerin vatanlarında çoğalmalarını istemeyen bilerek ya da bilmeyerek  hizmet ettikleri birileri için gereklidir. Onların Adigelerin yarınları umurunda değildir. Tıpkı Çekoslovakya’da Adigece yayın yapan Özgür Radyo’nun Adigelerin çıkarlarının umurunda olmaması gibi.

Vatanda çoğalmak gibi bir sorunumuz varken başka sorunları dile dolayan insanları, ulusal sorunların ateşli savunucusu hatta Çerkes milli kıyafetleri giymiş olarak görebilirsiniz ama bilerek ya da bilmeyerek kriz yarattıkları için halklarının karşısında durdukları gerçeğini değiştirmez. Bu karakterle doğduklarını sanmıyorum birileri onlara “aferin” diyor. Adigeler severler kendilerine aferin denmesini.

Vatanı için gerçekten endişelenen ne yapsam da nasıl bir yol bulsam da oraya gidebilsem, gitmek isteyene faydalı olabilsem diyebilendir. Tuzaklara düşmeden dönüş yoluna devam edebilmek için sevgi, inanç, sabır ve cesaretle donanmış olmak gerek.

Birçok insan “Şamil Ruslarla savaştı savaştı ama sonunda esir düştü” der, bundan bahsetmeyi sever, portrelerini duvarlara  asarlar ama Rusya Devleti tarafından emekli maaşı bağlandığından, ömrünün sonuna kadar bu emekli maaşıyla  tiyatrolara giderek yaşadığından, savaşırken ölmediğinden, Ruslardan aldığı maaşla hacca gittiğinden kimse söz etmez. Çünkü gerçekler işlerine gelmez. Böylece yapılması gereken sorumluluklardan kurtulurlar.

Kasım ayında Çerkessk’te yapılan toplantıda Adigey, Kabardey Balkar ve Karaçay Çerkessk cumhuriyetlerinin tek bir cumhuriyet çatısı altında birleştirilmesi dile getirildi. Adigey Adige Xasesi’nin de desteklediği bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Hayal etmekten zarar gelmez ama mümkün olacağını sanmıyorum. Sebeplerden biri bu durum Rusya’nın çıkarlarına uygun değildir. İkincisi Karaçaylar, Balkarlar, Nogaylar, Asetinler Adigelerin bir zamanlar oldukları gibi güçlü olmalarını istemezler. Üçüncüsü biz Adigeler mevcut mentalitemizle zaten başlı başına bu duruma engelizdir. Bir zamanlar olması muhtemel Kabardey-Çerkessk edebiyat dilini kendi elimizle ortadan kaldırdık. Çerkessk’te yapılan toplantıda Kabardey ve Besleney diyalektleri arasında fark 12 kelimeyi geçmezken kendi bilim adamlarımız karşı çıktılar. İnsanlarımızın mevcut zihniyetle bir diyalekti seçip o diyalektle okuyup yazmaya ikna olacaklarını, Adige halkının bazı entelektüelleri istiyor diye birleşmenin mümkün olacağını düşünmüyorum. Henüz  farklı cumhuriyetlerde yaşayan Adigeler birbirlerini doğru düzgün tanımıyorlar. Halk ekonomik problemleri daha çok düşünüyor, cumhuriyetlerin birleşmesi gibi ulusal bir kaygı taşımıyor. Bugün üç cumhuriyetin sokaklarından  herhangi birini çevirip nasıl bir gelecek nasıl bir Kafkasya  hayal ettiğini sorun. Size karnını tasasız doyurduğu, iş, ekmek  endişesi duymadığı bir Kafkasya’yı  tarif edecek gelişmiş vatandaşlık haklarından ve iyi yaşam standartlarından yararlandığı bir ülkeyi anlatacaktır.

Cumhuriyetlerdeki organizasyonlar,kurum ve kuruluşlar  da bu birleşmeye sıcak bakmazlar. 

Peki bölgemizdeki halkların geleceğini  nasıl görüyorsunuz? Bağımsız, özgür, Birleşik Kafkasya erken söylenmiş bir gerçeklik midir? 1918 Dağlı Hakları Cumhuriyeti‘nden güç alan bu  idealin sizce Kuzey Kafkasya’da taraftarı, destekçisi var mıdır? Konuyla ilgili sizin görüşleriniz nelerdir?

Kuzey Kafkasya geçmişte ve bugününde ne ise gelecekte de o olacaktır. Yarınlar bugünlerin devamıdır. 1918 Dağlı Halkları Cumhuriyeti halkların seçimi değildi, liderlerin tercihiydi. Halkın iradesi olsaydı önünde kimse duramazdı.

Adigelerin, ellerindeki haritalarla kendi hayal dünyasını yaşayanlara, yanlış bir davranışı erdemli bir davranış gibi gösterenlere, kendisini dolduruşa getiren ajitatör kalemlere, önlerine “bağımsızlık, özgürlük“ gibi uzak hedefler koyup vatana dönüşü gelip gelmeyeceği belli olmayan ileri zamanlara erteleyenlere ihtiyacı olduğunu sanmıyorum.

Biz Adigelerin sorunu her şeyden önce bir ülke, bir kendi toprakları üzerinde yaşayamama, kendi ülkesinde demografik çoğunluğu sağlayamama, özyönetimini oluşturamama sorunudur. Bu gibi bir sorunu olan bir halkın bağımsızlık ve özgürlüğünü, başka halklarla birleşikliğini  dile getirmek, politikaları bu birlik üzerinden yapmak ne derece doğrudur?

Böyle bir durum isteniyorsa bile mücadele yeri Kafkasya’dır. Diasporanın eğer böyle bir özlemi varsa “olmazsa olmaz” dediği konuya, ettiği söze göre vaziyet alması, milletinin bekası uğruna şart gördüğü o hedefe varmak için vatanda vatan insanıyla birlikte mücadele etmesi gerekmez mi? Üstünde yaşamadığı bir coğrafyayı nasıl bağımsız kılacak, nasıl birleştirecektir?

Zaur sohbet için çok teşekkür ederim.