NATKHO Hülya, Konya’nın Ilgın ilçesine bağlı bir Shapsugh köyü
olan Ormanözü köyünden. Liseyi bitirip HUVAJ İbrahim ile
evlendikten sonra dönüş heyecanının en yüksek olduğu yıllarda
(1994) Adigey’e yerleşti.
Yirmi yaşında Yerstem adında bir oğlu ve on üç yaşında Reyyan
adında bir kızı var.
Kendisiyle, o yılların vatana dönüş planını bireysel
planlarının önüne koyan bir grup diaspora Çerkes gençliğinin
çalışmaları üzerine söyleştik.
Vatana dönmeden önceki yaşamınızdan, İzmir’deki Adige
gençlerin kurduğu dönüş dayanışma evinden biraz bahseder
misiniz?
İzmir’de yaşadığımız dönemde içlerinde eşimin
de olduğu bir grup, Çerkeslerin vatanlarına dönüşünün
halklarının yararına , gerekliliğine inanıyor ve savunuyordu.
Aynı fikirdeki bu Adige gençler dönüşün imkansızlığını
kanıtlayacak söylemler geliştirmek yerine etkili kılacak
eylemler için çalışıyorlardı. Gelecek
için üretilmiş somut fikirler etrafında birleşip pratik
adımlar atmanın zamanının geldiğini söylüyorlardı.
Örneğin dönecekleri güne kadar tasarrufta
bulunup maddi güçlerini birleştirerek buraya topluca gelmeyi
planlıyorlardı. Dayanışma evi fikri böyle bir zamanda ortaya
çıktı. İzmir’in Bornova semtinde altlı üstlü iki daire ve bir
dükkan tutuldu. Bu dairelerde vatana dönmeyi isteyen on kişi
kadar insan topluca yaşamaya başladık. Dükkan çalıştırılacak
dönüş için gerekli para kazanılacaktı. Amacımız vatana dönene
kadar ekonomik imkanlarımızı birleştirmek, dayanışma ve
yardımlaşma sağlamaktı.
Hangi yaşlarda ve kaç kişiydiniz? Kiraları nasıl ödüyor, ev
işlerini nasıl yürütüyordunuz? Dayanışma evlerinde nasıl bir
yaşam vardı?
20-30 yaşlarında yaklaşık on kişiydik. Aramızda bizden başka
bir evli çift daha vardı. Yemek, temizlik dahil ev işlerine
evli-bekar herkes yardım ediyordu. İlk etapta maddi imkanı
daha yüksek olanlar evlerin kirasını karşıladılar. Zaten
herkes iş güç sahibiydi, çalışıyordu. Sonraki zamanlarda kira
paylaşıldı.
Ben Adigebzeyi anlıyordum ama konuşamıyordum. Dil bilenlerin
evde Adigece konuşma zorunluluğu vardı. Yeme içme, misafir
ağırlama törenlerini tam Adige xabzeye göre yapmaya
çalışıyorduk. Akşamları sofrada toplanıyor, huaholar eşliğinde
yemek yiyorduk. Gündüz Adige şarkıları ezberliyor, akşam
sohbetlerimizde söylüyorduk. O evin içinde gece gündüz
Adigelik, Kafkasya, vatan konuları hakimdi. Tabii ki oğlum
Yerstem de vardı yanımızda ve daha bir yaşında bile değildi.
Bekar arkadaşlar biz yemek yaparken Yerstem’e çok baktılar.
İzmir Derneği’nden başka şehirlerdeki derneklerden bizi merak
edip ziyaretimize gelenler oluyordu. Bir yıldan fazla zaman
böyle yaşandı çok güzeldi.
Peki çevrede nasıl karşılandınız? Destek ya da tepki aldınız
mı?
Eşim ve benim her ikimizin de ailesi de Kafkasya’ya
döneceğimiz fikrine daha önceden alışmıştı o yüzden kimse
karşı çıkmadı.
Çerkes camiasından da destek ve ilgi gördük. Grubumuz
kulaktan kulağa yayıldı. Başka şehirlerdeki derneklerden merak
edip gelen giden hiç eksik olmazdı. Hafta sonları kendimiz de
topluca derneğe gidiyorduk ama dernek eve uzaktı. Bazen
paramız bitiyordu topluca gidemezdik. Bu hafta filanca gitsin
öbür hafta falanca gibi tedbirler alıyorduk.
Yalnız başka yerlerden tepki geldi, örgüt evi zannedilip polis
baskınları oldu.
Grup amacını gerçekleştirebildi mi? Herkes
Kafkasya’ya döndü mü?
Evet hepsi vatana döndüler. Halen de Kafkasya’nın çeşitli
şehirlerinde yaşamaya devam ediyorlar. O yıllarda Abhazya
savaşı çıkmıştı. Çoğu Abhazya savaşına gittiler. Hatta
içimizden biri savaş haberini duyunca yol parasını
çıkartabilmek için çok değerli deri montunu bir gecede satıp
ertesi gün yola çıkmıştı.
Kafkasya’ya gelip de sonradan Türkiye’ye geri dönen de oldu.
Kafkasya’ya döndükten sonra da aranızdaki
dayanışma devam etti mi?
Artık kardeş gibi olduğumuz için aynı şehre dönenler herkes
kendi düzenini kurup ayakları üstünde durana kadar
yardımlaşmaya devam ettiler.
Geldiğinizde ne hissettiniz? Hayalinizdeki gibi miydi
Kafkasya? Nasıl karşılandınız? Ne tür zorluklarla
karşılaştınız?
İbrahim bir yıl önceden geldi .Yerstem ve ben sonradan geldik.
Burada yaşayabilir miyim rahat eder miyim gibi herhangi bir
tereddüt, endişe yaşamadım. Aklıma bile gelmedi. Olası bütün
sorunlarla pes etmeden peşinen mücadele edeceğimizi zaten
gruptayken kararlaştırmıştık.
Maykop’a ilk girdiğim, gördüğüm zaman
çok seveceğimi hissetmiştim ama bu kadar seveceğimi,
bağlanacağımı tahmin edememiştim. Gerçi Adigeleri, Adigeliği
hatırlatan görüntüleri daha fazla göreceğimi, dilimizi daha
çok duyacağımı sanıyordum. Biraz şaşırdım tabii. Bir de bu
kadar çok güvercin olması, yerlerde dolaşıp durmaları,
insanlardan kaçmamaları ilgimi çekmişti.
Yerli Adigelerin kimi milliyetçi ve bilinçliler onlar çok
sevindiler. Sevincini bize gösteren muhteşem, can ciğer
insanlarca karşılandık ama güzel karşılamayan da vardı.
Geldiğimin üçüncü günü pazarda elma alacaktım. Rusça
bilmiyordum. Adige bir kadından yardım istemiştim. “Sana niye
yardım edeceğim? Niye geldin Cehennem'in dibindeki
Türkiye’den? Sizi kim çağırdı, diye öyle bir söylendi ki neye
uğradığımı şaşırmış kalakalmıştım.
Türkiye’den alışkın oluğumuz yaşam tarzını, ihtiyaç
maddelerini bulamamak zordu. Kim Türkiye’ye gidiyorsa
deterjan, şampuan, sabun, dişmacunu vs siparişi veriyor,
kendimiz gidip geldikçe bir yıl yetecek kadar yanımızda
getiriyorduk. Bir dükkanda sıvıyağ var diye bir haber
geliyordu herkes oraya koşuyordu. O gün onun mutluluğu
sürüyordu ama bu şekilde Türkiye’den ihtiyaç malzemesi
getirerek yaşamanın sonu yoktu. Zamanla alışkanlıklarımızı
bura koşullarına uydurduk mecburen. En önemli zorluk, ticari
konulardaki girişimlerimizin gerek ülke koşullarından gerekse
kendi gençliğimizden ve deneyimsizliğimizden kaynaklanan
başarısızlığıydı.
Benzer zorluklardan yılıp geldikleri ülkelere
geri dönenler oldu. Geriye dönüp hayatınıza devam etme
imkanınız vardı. Siz neden dönmediniz? Sizi burada tutan sebep
neydi?
Buraya geldiğimizde ekonomik durumumuz çok
iyiydi. Şartlar bizi zorladı, başlattığımız işleri
yürütemedik, maddi olarak zor durumlara düştük. İşsiz ve aç
kaldığımız, eve ekmek alamadığımız çok günler oldu. Böyle
günlerde arkadaşlarımız desteklediler. Onların evinde kaldık.
Arkadaşlarımız olmasaydı dayanamazdık. Zamanı geldiğinde de
biz onlara yardım e
Türkiye’ye geri dönme ihtimalini hiç düşünmedik ki. Olursa
kalırız olmazsa gideriz diye gelmemiştik buraya. Öyle bir şık
yoktu bizim için.
Adigebzeyi kolay öğrendiniz mi? Çocuklarınız dilimizi
konuşabiliyorlar mı?
Kolay öğrendim. Zaten anlıyordum. Adigebze
konuşacağımı hayal ederek gelmiştim o yüzden Rusça'ya tepki
duydum. Hala da Rusça'yı iyi bilmiyorum. Sıkıntı çekmiyor
muyum çekiyorum. Bazen resmi dairelerde Adigebze bilen biri
olmayınca sorun oluyor.
Çocuklarımın ikisi de tabii ki konuşabiliyorlar. Özellikle
Yerstem çok iyi biliyor.
Türkiye’ye gidip geliyor musunuz? Gittiğiniz zaman ne
hissediyorsunuz?
Kardeşlerimi görmek için birkaç yılda bir gidip geliyorum.
Herkes el üstünde tutuyor buna rağmen gittiğim zaman
daraldığımı, bunaldığımı söylesem yalan olmaz. Sebebini
bilmediğim bir şekilde Türkiye’de huzursuzum. Oradaki
Çerkeslerin konuştukları, sevindikleri, üzüldükleri temalar da
bana çok yabancı geliyor. Sanki orası Matrix. Orası ya da
burası ikisinden birisi matrix mi desem. Ya biz çok
farklılaşmışız ya da hep faklıydı
Mesela geçmişte vatana dönüşü savunanların şimdi öyle bir
derdi kalmamış. İkinci, üçüncü evi almak, arabasını yenilemek
daha önemli.Hala derneklerdeler hala Nalmes’i konuşuyorlar
hala dil kurslarından bahsediyorlar. Bunları görünce içim
soğuyor.
On gün orada kalmak yetiyor da artıyor bile. Bir an önce
Maykop’a geri dönmek istiyorum. Uçaktan bu toprakları gördüğüm
zaman neredeyse aşağı atlayacağım. Kirada yaşıyorum hayat
şartlarım da süper değil belki ama dolmuşunda, sokağında,
pazarında rahat ettiğim yer Maykop. Vatan olması, doğal
güzellikleri ya da ikisi birden. Burayı ne şekilde sevdiğimi
de tam tarif edemem.
Bu yazıyı okuyan diaspora Adigelerine başka ne
söylemek istersiniz?
Burayı her şeyiyle kayıtsız şartsız kabullenip sevmeyecek
olanlar orada kalsınlar. Onlardan buraya yar olmaz. Bunu
özellikle yazmanı istiyorum gelmesinler buraya!
Dönerek bu ülkeye ne gibi bir faydamız olmuş olabilir diye
düşünüyorum. Bir yerlerde Adigelerin var olduğunu, halkımızın
parçalanmışlığını buradakilerin akıllarına getirdik. Adige
haklarının savunucularına moral gücü verdik. Diaspora Adige
halkının geleceğiyle ilgili ilk adımları da bizim attığımızı
düşünüyorum.
İdealleri için çalışanların dünya nüfusuna
oranları küçüktür.
İnsanlık tarihi
boyunca da hep küçük olmuştur ama insana dair bahsetmeye
değer olan ne varsa korunmasında ve gelişmesinde payı olan
insanlardır.
Sohbet için teşekkür eder, vatandaki yaşamından
duyduğun memnuniyetin artarak devam etmesini dilerim. |