...................
...................
’’İDEALLER ULAŞILMAK İÇİNDİR’’

ÇETAO Nadir Yağan
Maykop, 16 Mart 2009

                         
 
...................
 

NATKHO Hülya, Konya’nın Ilgın ilçesine bağlı bir Shapsugh köyü olan Ormanözü köyünden. Liseyi bitirip HUVAJ İbrahim ile evlendikten sonra dönüş heyecanının en yüksek olduğu yıllarda (1994) Adigey’e yerleşti. Yirmi yaşında Yerstem adında  bir oğlu ve on üç yaşında Reyyan adında bir kızı var. Kendisiyle, o  yılların vatana dönüş planını bireysel planlarının önüne koyan bir grup diaspora Çerkes gençliğinin çalışmaları  üzerine söyleştik.

Vatana dönmeden önceki yaşamınızdan, İzmir’deki  Adige gençlerin kurduğu dönüş dayanışma evinden  biraz bahseder misiniz?

İzmir’de yaşadığımız dönemde içlerinde eşimin de olduğu  bir grup,  Çerkeslerin vatanlarına dönüşünün halklarının yararına , gerekliliğine inanıyor ve savunuyordu. Aynı fikirdeki bu Adige gençler dönüşün imkansızlığını kanıtlayacak söylemler geliştirmek yerine etkili kılacak eylemler için çalışıyorlardı. Gelecek için üretilmiş somut fikirler etrafında birleşip pratik adımlar atmanın zamanının  geldiğini söylüyorlardı. Örneğin dönecekleri güne kadar tasarrufta bulunup maddi  güçlerini birleştirerek  buraya topluca gelmeyi planlıyorlardı. Dayanışma evi fikri böyle bir zamanda ortaya çıktı. İzmir’in Bornova semtinde altlı üstlü iki daire ve bir dükkan tutuldu. Bu dairelerde vatana dönmeyi isteyen on kişi kadar insan topluca yaşamaya başladık. Dükkan çalıştırılacak dönüş için gerekli para kazanılacaktı. Amacımız vatana dönene kadar ekonomik imkanlarımızı birleştirmek, dayanışma ve yardımlaşma sağlamaktı.

Hangi yaşlarda ve kaç kişiydiniz? Kiraları  nasıl ödüyor, ev işlerini nasıl yürütüyordunuz? Dayanışma evlerinde nasıl bir yaşam vardı?

20-30 yaşlarında yaklaşık on kişiydik. Aramızda bizden başka bir evli çift daha vardı. Yemek, temizlik dahil ev işlerine evli-bekar herkes yardım ediyordu. İlk etapta maddi imkanı daha yüksek olanlar evlerin kirasını karşıladılar. Zaten herkes iş güç sahibiydi, çalışıyordu. Sonraki zamanlarda kira paylaşıldı.

Ben Adigebzeyi anlıyordum ama konuşamıyordum. Dil bilenlerin evde Adigece konuşma zorunluluğu vardı. Yeme içme, misafir ağırlama törenlerini tam Adige xabzeye göre yapmaya çalışıyorduk. Akşamları sofrada toplanıyor, huaholar eşliğinde yemek yiyorduk. Gündüz Adige şarkıları ezberliyor, akşam sohbetlerimizde söylüyorduk. O evin içinde gece gündüz Adigelik, Kafkasya, vatan konuları hakimdi. Tabii ki oğlum Yerstem de vardı yanımızda ve daha bir yaşında bile değildi. Bekar arkadaşlar biz yemek yaparken Yerstem’e çok baktılar.

İzmir Derneği’nden başka şehirlerdeki derneklerden bizi merak edip ziyaretimize gelenler oluyordu. Bir yıldan fazla zaman böyle yaşandı çok güzeldi.


Peki çevrede nasıl karşılandınız? Destek ya da tepki aldınız mı?


Eşim ve benim her ikimizin de ailesi de Kafkasya’ya döneceğimiz fikrine daha önceden alışmıştı o yüzden kimse karşı çıkmadı.

Çerkes camiasından da destek ve ilgi  gördük. Grubumuz kulaktan kulağa yayıldı. Başka şehirlerdeki derneklerden merak edip gelen giden hiç eksik olmazdı. Hafta sonları kendimiz de topluca derneğe gidiyorduk ama dernek eve uzaktı. Bazen paramız bitiyordu topluca gidemezdik. Bu hafta filanca gitsin öbür hafta falanca gibi tedbirler alıyorduk.

Yalnız başka yerlerden tepki geldi, örgüt evi zannedilip polis baskınları oldu.

Grup amacını gerçekleştirebildi mi? Herkes Kafkasya’ya döndü mü?

Evet hepsi vatana döndüler. Halen de Kafkasya’nın çeşitli şehirlerinde yaşamaya devam ediyorlar. O yıllarda Abhazya savaşı çıkmıştı. Çoğu Abhazya savaşına gittiler. Hatta içimizden biri savaş haberini duyunca yol parasını çıkartabilmek için çok değerli deri montunu bir gecede satıp ertesi gün yola çıkmıştı. 

Kafkasya’ya gelip de sonradan Türkiye’ye geri dönen de oldu.

Kafkasya’ya döndükten sonra da aranızdaki dayanışma devam etti mi?

Artık kardeş gibi olduğumuz için aynı şehre dönenler herkes kendi düzenini kurup ayakları üstünde durana kadar yardımlaşmaya devam ettiler.   


Geldiğinizde ne hissettiniz? Hayalinizdeki gibi miydi Kafkasya? Nasıl karşılandınız? Ne tür zorluklarla karşılaştınız?


İbrahim bir yıl önceden geldi .Yerstem ve ben sonradan geldik. Burada yaşayabilir miyim rahat eder miyim gibi herhangi bir tereddüt, endişe  yaşamadım. Aklıma bile gelmedi. Olası bütün sorunlarla pes etmeden  peşinen mücadele edeceğimizi zaten gruptayken kararlaştırmıştık.

Maykop’a ilk girdiğim, gördüğüm zaman çok seveceğimi hissetmiştim ama bu kadar seveceğimi, bağlanacağımı tahmin edememiştim. Gerçi Adigeleri, Adigeliği hatırlatan görüntüleri daha fazla göreceğimi, dilimizi daha çok duyacağımı sanıyordum. Biraz şaşırdım tabii. Bir de bu kadar çok güvercin olması, yerlerde dolaşıp durmaları, insanlardan kaçmamaları ilgimi çekmişti.

Yerli Adigelerin kimi milliyetçi ve bilinçliler onlar çok sevindiler. Sevincini bize gösteren muhteşem, can ciğer insanlarca karşılandık ama güzel karşılamayan da vardı. Geldiğimin üçüncü günü pazarda elma alacaktım. Rusça bilmiyordum. Adige bir kadından yardım istemiştim. “Sana niye yardım edeceğim? Niye geldin Cehennem'in dibindeki Türkiye’den? Sizi kim çağırdı, diye öyle bir söylendi ki neye uğradığımı şaşırmış kalakalmıştım.

Türkiye’den alışkın oluğumuz yaşam tarzını, ihtiyaç maddelerini bulamamak zordu. Kim Türkiye’ye gidiyorsa deterjan, şampuan, sabun, dişmacunu vs siparişi veriyor, kendimiz gidip geldikçe bir yıl yetecek kadar yanımızda getiriyorduk. Bir dükkanda sıvıyağ var diye bir haber geliyordu herkes oraya koşuyordu. O gün onun mutluluğu sürüyordu ama bu şekilde Türkiye’den ihtiyaç malzemesi getirerek yaşamanın sonu yoktu. Zamanla alışkanlıklarımızı bura koşullarına uydurduk mecburen. En önemli zorluk, ticari konulardaki girişimlerimizin gerek ülke koşullarından gerekse kendi gençliğimizden ve deneyimsizliğimizden kaynaklanan başarısızlığıydı.

Benzer zorluklardan yılıp geldikleri ülkelere geri dönenler oldu. Geriye dönüp hayatınıza devam etme imkanınız vardı. Siz neden dönmediniz? Sizi burada tutan sebep neydi?

Buraya geldiğimizde ekonomik durumumuz çok iyiydi. Şartlar bizi zorladı, başlattığımız işleri yürütemedik, maddi olarak zor durumlara düştük. İşsiz ve aç kaldığımız, eve ekmek alamadığımız çok günler oldu. Böyle günlerde arkadaşlarımız desteklediler. Onların evinde kaldık. Arkadaşlarımız olmasaydı dayanamazdık. Zamanı geldiğinde de biz onlara yardım e

Türkiye’ye geri dönme ihtimalini hiç düşünmedik ki. Olursa kalırız olmazsa gideriz diye gelmemiştik buraya. Öyle bir şık yoktu bizim için.


Adigebzeyi kolay öğrendiniz mi? Çocuklarınız dilimizi konuşabiliyorlar mı?

Kolay öğrendim. Zaten anlıyordum. Adigebze konuşacağımı hayal ederek gelmiştim o yüzden Rusça'ya tepki duydum. Hala da Rusça'yı iyi bilmiyorum. Sıkıntı çekmiyor muyum çekiyorum. Bazen resmi dairelerde Adigebze bilen biri olmayınca sorun oluyor.

Çocuklarımın ikisi de tabii ki konuşabiliyorlar. Özellikle Yerstem çok iyi biliyor.


Türkiye’ye gidip geliyor musunuz? Gittiğiniz zaman ne hissediyorsunuz?


Kardeşlerimi görmek için birkaç yılda bir gidip geliyorum. Herkes el üstünde tutuyor buna rağmen  gittiğim zaman daraldığımı, bunaldığımı söylesem yalan olmaz. Sebebini bilmediğim bir şekilde Türkiye’de huzursuzum. Oradaki Çerkeslerin konuştukları, sevindikleri, üzüldükleri temalar da bana çok yabancı geliyor. Sanki orası Matrix. Orası ya da burası ikisinden birisi matrix mi desem. Ya biz çok farklılaşmışız ya da hep faklıydı

Mesela geçmişte vatana dönüşü savunanların şimdi öyle bir derdi kalmamış. İkinci, üçüncü evi almak, arabasını yenilemek daha önemli.Hala derneklerdeler hala Nalmes’i konuşuyorlar hala dil kurslarından bahsediyorlar. Bunları görünce içim soğuyor.

On gün orada kalmak yetiyor da artıyor bile. Bir an önce Maykop’a geri dönmek istiyorum. Uçaktan bu toprakları gördüğüm zaman neredeyse aşağı atlayacağım. Kirada yaşıyorum hayat şartlarım da süper değil belki ama  dolmuşunda, sokağında, pazarında rahat ettiğim yer Maykop. Vatan olması, doğal güzellikleri ya da ikisi birden. Burayı ne şekilde sevdiğimi de tam tarif edemem.

Bu yazıyı okuyan diaspora Adigelerine başka ne söylemek istersiniz?

Burayı her şeyiyle kayıtsız şartsız kabullenip sevmeyecek olanlar orada kalsınlar. Onlardan buraya yar olmaz. Bunu özellikle yazmanı istiyorum gelmesinler buraya!

Dönerek bu ülkeye ne gibi bir faydamız olmuş olabilir diye düşünüyorum. Bir yerlerde Adigelerin var olduğunu, halkımızın parçalanmışlığını buradakilerin akıllarına getirdik. Adige haklarının savunucularına moral gücü verdik. Diaspora Adige halkının geleceğiyle ilgili ilk adımları da bizim attığımızı düşünüyorum.

İdealleri için çalışanların  dünya nüfusuna oranları küçüktür. İnsanlık tarihi boyunca da hep  küçük olmuştur ama insana dair bahsetmeye değer olan ne varsa korunmasında ve gelişmesinde payı olan insanlardır.

Sohbet için teşekkür eder, vatandaki yaşamından duyduğun memnuniyetin artarak devam etmesini dilerim.