NTK Krasnodar televizyon
kanalı bu yakınlarda ilginç bir program sundu, program
Greklerin/Yunanlıların (урым) Kuban yöresine (Пшызэ шъолъыр)
asma kütüğünü (cэнашъхьэ) getiren kişiler oldukları
üzerineydi.
Bilindiği gibi yeryüzünün değişik
yörelerinde köken olarak 60-70 kadar asma çeşidi bulunuyor.
Kuzey Amerika, Avrasya, bu arada 8 kadar çeşidiyle de Kafkasya,
Kırım ve başka yerlerde de üzüm yetiştiriliyor. Bu kök
bitkilerden geliştirilen 8 bin dolayında kültür çeşidinin yer
aldığı bağlar, şimdi dünyanın değişik yörelerine yayılmış
bulunuyor.Bu arada, televizyon programı çerçevesinde Karadeniz
kıyısında yaşamış olan eski Grek koloni kentlerinden de,
reklamlar eşliğinde sık sık söz ediliyor.
Bu tür programları yoğun olarak sunan çevrelerin ne gibi
amaçlar gütmekte oldukları bizce belli değildir. İnsan ilkin
kuşku duyuyor, ancak olaya biraz derinlemesine baktığımızda…Tam
sırasıdır, eski Adige toprağına Greklerin gelişi olayının
tarihte nasıl yazılmış olduğunu öğrenmenin. Tarihsel belgelere
göre Grekler MÖ VIII-VI. yüzyıllarda Karadeniz’in kuzey
kıyılarına yerleştiler. Biliminsanlarının kanıtladıklarına
göre, Greklerin Adige topraklarına ayak basmalarından çok
önceleri de kıyılarımızda pazar yerleri bulunuyordu, yabancı
tüccarların gelip alışveriş yapmaları o zamanki Adige
önderlerince de destekleniyordu. Sadece destekle de
yetinilmiyordu. O sıralar Grekler iyi bir durumda değildiler,
ekime elverişli toprakları azdı/yetersizdi, bu nedenle
insanlar gurbete çıkıyor ve özgürce yaşayacakları çalışma
alanlarını araştırıyorlardı,bu arada Avrupalılar Hindistan’da
altın arıyorlardı. Grekler ise Kafkasya’da olduğuna inanılan
“Altın Postu” elde etmenin peşindeydiler.
Grekler tarımsal alanda başarılı değildiler, az ürün elde
edebiliyorlardı, bu durumda Grekler , kendilerinde bulunmayan
yeni teknik araçlarla gelip tarımsal alanda Adigelerle rekabet
edecek durumda değildiler ama ticaret işlerinde becerikli
idiler. Grek ülkesi
ekonomik bunalım içindeydi:Özgürlüğü,
malı ve mülkü bulunmayan insanları, köle olarak satın
aldıklarında, yani köle ticareti yoluyla küçük kent
devletlerinin nüfuslarını artırdıklarında güçlenip
zenginleşeceklerini, yaşamlarını daha iyiye götüreceklerini
anlamış ve bu doğrultuda çalışmalara başlamışlardı. Bunun için
elverişli/uygun yerlere göç etmeye başlamışlardı. Büyük
İskender’in istilaları sonucu Grekler Küçük Asya (şimdiki
Anadolu) ve Kuzey Afrika topraklarına yoğun biçimde
yerleştiler.
Şimdi yorumculara (ушэтакIо)
ilişkin birkaç söz söyleyelim. İlk Grek yorumcu-gezgini olarak
gördüğümüz yapıt Homeros’un “Odysseia” kitabında
yazılı olanlardır. “Argo” adlı gemiyle “Altın Postu”
( Дышъэ мэлышъом) aramaya çıkanların serüvenidir. Eski
Grek coğrafya ve tarih yazarı Strabon’un “Coğrafya”
adlı kitabı da günümüze erişti. Bu arada Strabon’nun şimdiki
Türkiye’nin Amasya kentinde doğmuş olduğunu da belirtmemiz
gerekir. Strabon elinden gediğince Karadeniz kıyılarına
ilişkin bilgileri derledi. Savaşa katılanların, tüccarların ve
gezginlerin anlattıklarını yazdı. Yapıtında gerçek olaylar
yanında, kendi varsayımları da yer alıyor.
Karadeniz kıyısındaki Adige
topraklarına yerleşen Grekler Küçük Asya topraklarından
geldiler. Grekler en çok Kırım ve Taman
yarımadalarına yerleştiler, o sıralar o yerlerde Adigeler
yaşıyorlardı. Azak ve Karadeniz kıyılarına Greklerin
yerleşmeleri sonucu, Kuzeybatı Kafkasya’da büyük bir
gelişmenin yaşandığı yadsınamaz. O çerçevede Adige
topluluklarının kültürü daha da gelişmeye başladı, bunda Grek/Yunan
uygarlığı ile kurulmuş olan toplumsal, ekonomik ve politik
ilişkilerin de yararı görüldü.
Bu ilişkilerden daha çok Grekler
yararlanıyorlardı, Azak Denizi ve Karadeniz kıyılarına, Adige
ülkesinin değişik yörelerinden gelen yollar ulaşıyordu, bu
yollar boyunca yapılan ticaretten büyük paralar (gelirler)
elde ediliyordu. Bir Grek kenti olan Trabzon’a çok
sayıda Adige tüccarı da gidiyordu. Aynı biçimde Grekler de
Adige pazarlarına geliyorlardı. Adigey kıyılarında Grek
ticaret kentleri (koloniler) kurulduğu gibi, Karadeniz
kıyısındaki Grek topraklarında da Adige ticaret kentlerinin
kurulmuş olduğunu söyleyebiliriz. Yanlış söylemiş de olmayız.
Grekler Adige yörelerine değişik
sanayi ürünleri (kap kacakar) getiriyorlar, Adigeler de Grek
pazarlarına buğday, balık ve gereksinilen diğer maddeleri
götürüyorlardı. Bugün çok reklamı yapılan şaraplar, daha
önceleri büyük seramik küpler/amforlar içinde Adige
yörelerinden ekzotik bir ürün, transit bir yük olarak alınıyordu. Çok
eskilerden beri üzüm (сэнашъхьэ) Adigelerin temel gıda
maddelerinden biriydi, Nart destanında da şarabın çok
içilmekte olduğu görülüyor, Greklerin toprağımıza gelişleri
sonrasında asma alanları ve şarap üretimi çok büyümüştü.
Adige Ülkesinde bulunan
Panticapea kenti (şimdiki Kerç yerinde) Greklerin başta
gelen emtia (ticari mal) pazarı idi, Karadeniz kıyısındaki
Phanagoria (Taman) ve daha başka kentler Adigelerin üretim
mallarının satıldığı pazarlar idiler. Ts’emez Irmağı (ЦIэмэз;
Novorossiysk) güneyindeki (ыхэкIэ щыIэ) limanlardan kumaş,
bal, хьакIур, keten, bu arada gemi ve konut inşaatında
kullanılan keresteler, kuzu postu (хъурышъохэр), deri, yün ve
benzeri maddeler ihraç ediliyordu. Ts’emez kuzeyindeki (ыпшъэкIэ
щыIэ) limanlardan da tarım ürünleri, balık, vb ihraç
ediliyordu. Adige toprağının bu zenginliğinden Grekler de
yararlanıyorlardı.
Attika (politik bir birlik olan
Afin/Atina yörelerindeki yerleşimler), ortalama 21 bin ton
ürün ithal ediyordu, başka bir anlatımla Attika’nın
gereksindiği tahılın yarısı bizim yörelerimizden götürülüyordu.
Bu da Greklerle Adigelerin tarımsal üretimlerinin ölçüsünü
göstermektedir.
İşte ilginç bir olgu (fakt):Yunanistan
denizle çevrili bir ada ülkesi konumunda, yine de
kilometrelerce uzaklıktaki yerlerden balık ithal ediyordu.
Burada şu kadarını söyleyebiliriz:Balık avcılığı ile gemi
yapım tekniği Greklerle Adigelerde birbirine benziyordu.
Strabon Adigelerin kendi tekneleriyle Karadeniz’de diğer
ülkelere ait gemilere saldırmakta/korsanlık yapmakta
olduklarını yazıyor.
Adige tekneleri kullanışlı ve
hızlıydılar, papirüsten yapılma Mısır gemilerini
andırıyorlardı. Norveçli etnograf ve arkeolog T. Heyerdal,
eski Mısırlıların Amerika’ya gitmekte olduklarını kanıtlamak
için böyle bir tekne yaptırmıştı. Bu konu pek bilinmez, ama
Adigelerin denizcilikte ve gemi yapımında uzmanlaşmış
oldukları, soydaşlarımızın yaşadıkları ülkelerde ünlü
denizcilerin, amiral, subay ve ticaret gemileri kaptanlarının
yetişmiş olmalarından kanıtlanmaktadır.
Dış ülkede yaşamış tarihçi
R. Traho’nun (*) yazdığına göre, “Grek beğeni ve
geleneğine uygun olarak Kafkasya’dan ithal edilen kumaşlar
Delfi kentinde kullanılıyordu. Apollon’un oğlu ve
İyonyalılar soyunun büyüğü olan
İon Parnas’ın başı
üzerinde kurulan çadıra bu kumaşın bir benzeri örtülüyordu. Bu
çadır, Herakles (Herkül) tarafından Çerkes Amazonlarından
çalınmıştı. Delfi eski bir Grek kentiydi, Orta
Yunanistan’daydı, Greklerin bir dini merkeziydi. Apollon
Tapınağı önünde ( Аполлон Пифийскэм ихрам дэжь) düzenlenen
oyunlar, taşıdıkları değer yönünden Olimpiyat oyunlarından
sonra geliyordu.
Kerç Boğazının her iki
yakasında her biri bir ticaret merkezi olan kentler
sıralanıyordu, en önemlileri de Panticapea denen şimdiki Kerç
kenti idi. Bu yörede MÖ 480 yılında Bospor (Bosporos)
Krallığı oluştu. Bu krallıkta Adige toplulukları ile bu
toplulukların başkanları etkili ve söz sahibiydiler. Bospor
Krallığı yıllarca Spartokidlerin Adige hanedanlığını temsil
etti. MÖ IV-III. yüzyıllarda Bospor’un büyük bir gelişme
göstermiş olması Adigelerin hanedanlığına (dynasty)
dayandırılmak istenmektedir. Adigelerin Kırım’ı terk
etmelerinden çok sonraları bile, Kırım’da yaşayanların çoğunun
Adige/Çerkes topluluklardan türeme insanlar oldukları
biliniyor. Kırım’da hala Adigelerle ilişkili yer adlarına
rastlanıyor, sözgelişi Kabarta Irmağı, Çerkes-Kermen
köyü, vb. Kırım’da bulunmuş Fransız konsolosu
Peysonelle (Пейсонель), Bospor Krallığı’nın Çerkesler
sayesinde büyük bir gelişme gösterdiğini yazıyor.
Ticaret her zaman için politika
ile bağlantılıdır, politikayı izler ve uygarlığın gelişmesinde büyük
bir pay taşır. Ancak ticaretle silahlı istilaları
karıştırmamak gerekir. Greklerin Adige topraklarını işgal
ettiklerini söylemek asla doğru değildir. Sayıca birkaç
düzineyi geçmeyen tüccarlar, ülkelerinden kilometrelerce
uzaklıkta, tepeden tırnağa silahlı ve savaşmak üzere yetişmiş
yerlilerle çarpışmayı göze alabilirler mi?Ayrıca Greklerin o
tür niyetleri de yoktu. Grekler bizim toprağımıza daha özgür
yaşamak amacıyla geliyorlardı.
Grekler köleci koloni kentleri
kurarken, yeni topraklar ele geçirirken ve konutlar inşa
ederken gereksindikleri köleleri (пщылIы;раб), kendileri
sayıca az olduklarına göre, nerelerden temin ediyorlardı?Doğu
pazarlarına satılmak üzere tutsaklar getiriliyorlardı.Komşu
halklar (Kimmerler, Sarmatlar ve İskitler) barış içindeki
insanları tutsak alıp satıyorlardı, koloni kentleri kurmada ve
değişik işlerde,Grek tüccarlar işte bu köleleri
çalıştırıyorlardı.
Sözünü
ettiğimiz o yerleşimlerde yeni pazar yeri kompleksleri
oluşturuluyordu. Ancak şunu da unutmamalıyız:Ünlü İpek Yolu’nun
Adige toprağı içinden geçtiği, kazılan yığma mezarlardan
çıkarılan kap kacak gibi arkeolojik eşyalardan kanıtlanmıştır.
Adigeler bir tek Greklerle olan ilişkilerin değil, Kuzeybatı
Kafkasya ticaret yollarının birleşme yerinde, merkezinde
yaşıyorlardı. Bu olgu,birçok yönüyle aydınlatılmıştır . Ancak
kimse Arap, Pers ya da Çinlilerin Adige toprağını istila etmiş
olduklarını söyleyemiyor. -Krasnodar’daki- NTK televizyonu
doğudan gelen bir girişimcinin, Perslerin, Arapların ya da
Çinlilerin olsun, yurdumuza/
Kafkasya’ya, ilk kez olmak üzere elmalar (мыIэрысэ),
erikler (къыпцIэ), armutlar ve kirazları getirmiş olduklarına
ilişkin bir program sunabilseydi gerçekten ilginç olurdu.
Tanınmış İngiliz gezgini E.
Spencer, dünya ticaretinde Çerkesya’nın geniş bir yer
tutmuş olduğunu kanıtlamıştır. Spencer’in yazdığına göre
Anapa’da yüzlerce dükkan/mağaza vardı, tahıl depoları da
bulunuyordu. Anapa’da Adige/Çerkesler dışında Türkler, Rumlar,
Ermeniler, 50 kadar Polonyalı, 8 Yahudi, 5 Fransız ve 4 de
İngiliz yaşıyordu.
Sözlerimiz şunları kanıtlıyor:Azak
Denizi ve Karadeniz kıyılarındaki Adige toprakları Grek
kolonileri (sömürgeleri) değildiler. Grekler Adige diyarına
geldiklerinde, ticaret, geniş boyutta gelişmiş durumdaydı.
Karadeniz kıyısındaki kentlerin çok eski dönem Grek koloni
kentleri oldukları biçiminde tarihçilerin yazmış olduğu şeyler,
sadece birer yakıştırmadan ibarettir, bu sözlerimizi
kanıtlayıcı olgularımız da vardır. İşin gerçeği, Aristo
ve Eflatun/Platon Adige/Çerkes kumaşından dikilme
giysiler (хитонхэp) giyiyorlar, Adige ekmeğini yiyorlardı
dersek abartmış olmayız, doğrusunu söylemiş oluruz. Adigeler
şarap içiyor idilerse, inanın, bu değer verdikleri Greklerin
ülkesinden getirilme şaraplar değildi, Adige toprağında bol
miktarda yetiştirilmiş olan iyi cins asmalardan (сэнэшъхьэ)
üretilmiş olan şarapları içiyorlardı Adigeler.
(*) Ramazan Traho’nun
sözü edilen kitabı “Çerkesler” adıyla Türkçe'ye de
çevrilip yayınlanmıştır. -HCY. |