1923 yılında
Amerikalı profesör Reginald Aubrey Fessenden "The Deluged
Civilization of the Caucasus Isthmııs" (Kafkasya Berzahının
Batık Uygarlığı) adıyla, altı bölümden oluşan bir eseri
Boston'da yayınlandı. 1927'de buna beş bölüm daha eklenmiştir.
Ayrıca bu konuda ölümünden önce 13
bin referansı kapsayan, bin daktilo sayfası bilgi,belge ve not
bırakmıştır. Fessenden'in araştırması ve sonuç olarak iddiası
kendine göre kanıtları olan bir nazariyedir. Müspet bilimle
kesinlikle kanıtlanması belki bazılarınca olanaksız
görülebilir.
Fakat H. Schiiemann askeri müteahhit iken Truva'yı
keşfetmişti.
F. Grotefend ise Gottingen Akademisinin kendisini on altı yıl
sonra doğrulamasından önce, Kuniform yazıtlannın doğru
çevirilişlerini keşfetmişti.
Bir pamuk imalatçısı olan P. Dobson, profesyonel
biliminsanlarından on yedi yıl önce, 1825'de buzulların
hareketi teorisini ortaya atmıştı.
Prof. Fessenden de profesyonel bir arkeolog değildi, fakat
teorisi Sir Flinders Petrie, Prof. A. T. Clay, Kafkasolog W.
E. Allen ve Prof. Meşaninov gibi birçok ciddi bilimadamı
tarafından kabul edilmiştir.
Ayrıca Çerkeş araştırmacı ve yazar Mehmed Ali Pçıhaluk'un 1920
ve 1922'de yazdığı "Tarihçilere Uyan" adlı eseri, Abhaz
araştırmacı ve yazar Beygua Ömer Büyüka 'nin "Abhaz Mitolojisi
Anaç mı ?" (İst. 1971) île "Kafkas Kaynaklanna Göre ilk
Yaradılışlar - İlk İnsanlık - Kafkas
Gerçekleri" (İst. 1985) adlı eserlerindeki iddialar ile Prof.
Pessenden'in teorisi büyük benzerlikler göstermektedir. Bu
yazarlar Fessenden'i tanımamış ve yazdıklarım okumamışlardır,
tersi durumda kitaplarında buna değinirlerdi. Prof.
Fessenden'in kitabinin ikinci kısmı, ilgilenen bilimisanlarına
takdim edilmek üzere sadece yüz adet basılmıştır. Bu kitabın
uzunca bir özetini sizlere aktarıyorum:
"Kafkasya ve Kafkasya berzahı diye adlandırdığımız bölge, eski
Babil ve Mısır uygarlıklarından önce oluşan çok büyük bir
uygarlığın beşiğidir. Bu uygarlık konu edilen uygarlıklardan
binlerce yıl önce oluşmuştu, ki kalıntılarına Terek ve Sunja
ırmakları ile yukarı Alizon vadisinde rastlanabilir. Bu konuda
arkeolojik araştırmalar yapılmaktadır.
"Mısır hiyerogliflerinde, eski Mısırlı rahip Manetho'nun,
Fenikeli tarihçi Sanchuniathon'un kayıtlarında, Ammianus
Marcellinus ve Musevi tarihçi Josephus'un yazılarında tufandan
önceki insanların bir tufanla yok olacakları kehanetini
bildiklerini, geride iz ve kayıt bırakmak için biri tuğladan
diğeri taştan iki sütun inşa ettiklerini bunların üzerine o
güne kadar olan insanlığın tarihini ve buluşlarını
kaydettiklerinden bahsedilir. Bu sütunlara Herakles Kolonları
adı verilir.
Atlantis efsanesinde adı geçen kolonlar da bunlardır. (Antiquities
kitabı l, bölüm 2.) O zamanlar Ballık Denizi, Orta Asya'da
bulunan ve Asya Akdenizi diye anılan bir denizle birleşmiş
olup, kutup okyanusunun bir parçası idi. Şimdi bunlardan
geriye kalan su parçaları Hazar Denizi, Aral
ve Balkaş gölleridir.
Tufandan sonra o zamanki insanlık için ortada kalan yer, en
yüksek kara Seriadik ülkesi olarak anılır. Bu ise güneş ülkesi
Seirios da olabilir ki gerçekte burası Kuzey Kafkasya
berzahıdır, yani Sarmatya. Strabon'a göre orası Seres veya
Serketes ülkesidir. Onların krallığı Hypanis (Kuban) İrmağının
ağzından başlardı, (Müller'in Ptolemy'si sayfa 905). Yine
Strabon'a göre Babil'e kervan yolları ilk olarak buradan
açılmıştır.
"Çok ilginçtir ki eski Mısırlıların "Ölüler Kitabı"nın 147 ve
149.bölümleri incelendiğinde, çok detaylı olarak Kafkasya
bölgesinin bir rehberi olduğunu görüyoruz. Kabilelerin,
bölgelerin adları aynen verilmektedir. Örneğin halk olarak
Kimmerler, Seresler; yer olarak Tiber ve Keft gibi. Eski
coğrafyacılar Herakles sütunlannın Cebelitarık'da olduğu
şeklinde yanlış bir kanıya kapılmışlardır. Aslında Herakles,Karadeniz'in
kuzeyinde, kuzey kıyılarında bulunmuş ve kolonlar buraya
dikilmiştir (Bkz. Megasthenes, Strabon ve Herodotus)
Fenikeliler ise yanlış olarak boşuna kolonları Cebelitarık'da
aramış ve bulamamışlardır. Herakles Kolonlan'nın gerçek yeri
Kuzey Kafkasya'dır.
"Ünlü Yunanlı coğrafya alimi Ptolemy bu bölgede "İskender'in
Kolonlarından bahseder, fakat iskender bu kadar uzağa
gitmemiştir. Taman yarımadasının asıl adı Ta Manu'dur ve
"Tanrının Ülkesi" anlamına gelir.Eski Yunancada bu Temenos'dur.
Eski Yunan efsanelerine göre Uranüs doğuda, Kronus batıda ve
Zeus da Amaithea'nın yanındadır. İskitler, diğer hakim ırklar
ve maden işleyenler, Taauti adlı bir tanrıya taparlardı.
Dağlıların ise Theoi adlı tanrısı vardı. Anapa yarımadası
büyücü Circe'nin yuvasıdır. O bölgede Circetaeler yaşar, onlar
Taman'in ünlü okçularıdır.
Kabardi'nin anlamı başın sol tarafında bulunan bir bağdan
gelir. Soylular saçlarını bununla bağlarlar. Bu aynı zamanda
Sind balkının tanrısının simgesidir. Gerçek Altın Post'un
ülkesi aslında güneyde değil, Taman yarımadasındadır.
Kafkasya'nın antik ve tufan öncesi uygarhğının kalıntıları
bugün tamamen yeraltındadır.
Bunların bulunup keşfedilmesi de ilgili arkeologlara
düşmektedir.
"İnsanlığın yaradılışından beri anlatılagelen efsaneleri, yani
mitoloji, eski kelimeler yoluyla araştırarak bulgulara
ulaşmaya "mitarkeoloji" denmektedir. Bu yöntem, fosilleşmiş
töreler ve adlar sayesinde yeni bilimsel bulgulara
ulaşmaktadır.
İnsanlık ilk olarak Kafkasya berzahında oluşmuştur. Berzahın
güney kısmında esmer ve zenci ırklar meydana gelmiş,Kuzey
Kafkasya'da ise büyük beyaz ırk oluşmuştur. Gerçekte
Kafkasyalı olan eski Mısır Tanrısı Osiris'de güneyden gelen
bir tanrıdır ve mavi bir maske takar.
Eski Mısır uygarlığının Kafkasya'dan geldiğini anlamak için
Mısır'm Ölüler Kitabı'nı incelemek yeter.Onlar için anavatan
Kafkasya'dır ve Kafkas sıradağlarının güneyine düşen Siris
vadisinden gelmişlerdir.
Ölüler Kitabı'nda güneş bir denizin üzerinden, Bakhu'ya doğar
(Baku) ve Ta Manu'da (Taman) bir diğer denizin üzerinde
batar.Fakat Mısır coğrafyasında böyle doğulu batılı denizler
yoktur. Kitapta bahsedilen yer besbelli Kafkasya'dır. "Eski
Mısırlı din adamları kutsal bilgileri herkese vermediler,
sadece seçkin bir grup bunlara vakıftı. " Ölüler Kitabenin 17,
18, 64, 125, 149 ve 150. bölümlerinde bu bilgiler elinde
anahtarı olana sunulur ve sadece bu seçkin grup esas anlamı
öğrenebilir.
Antik coğrafya bilginleri Mısırlılarla Güney Kafkasya vadileri
balkının aynı ırktan geldiklerini bilmekteydiler. MÖ 450'de
Herodot şöyle yazar: (2, 104) "Hiç şüphe yoktur ki Kolhis
halkı ile eski Mısırlılar aynı ırktandırlar." Mısırın eski adı
Aetia idi. Kafkasya'da aynı adı taşıyan bir bölge bulunurdu.
Sirisk ise Nil nehrinin eski adıdır. Kafkasyada'ki nehrin adı
ise Cyrus'dur (Kur).
"Ölüler K.itabı"nda "ufuk" kelimesiyle yine Kafkasya
kastedilmektedir. Güneşin doğduğu Bakü'den, güneşin battığı
Taman arasında ülke dünyanın ufkudur. Buranın batı kısmında
ise, yani Kuban'da ve Taman'da Kimmerler veya Khemuri halkı
yaşardı (Strabon 11; 11; 5.).
Bu bölgede sis bazen öyle yoğun olurdu ki, adına "Kimmerlenn
Karanlık Ülkesi" adı verilmişti. Azak denizinin eski adı olan
Maeitis'in anlamı ise "Karanlıklar Ülkesi Tanrısızda. Bu
ülkede sonradan yaşayan, Kimmer ahfadı olan halk kendilerinin
Aed veya Aeti, Haeti ırkından geldiklerini söylerler ve Thaem
tanrısına taparlardı.
"Eski Fenikeliler de bu ırktan gelirler. Asıl vatanları Terek
ve Sunja arasında, Kuzey Kafkasya'daydı. Sonradan güney
ülkelerine inmişlerdir. Ama Kuban'ın en eski yerlilerinin
Kimmerler olduğu kesindir; onlara kutsal ateşin insanları da
denirdi, bazıları da Gimri diye anarlar. "İsa'dan 11 bin yıl
önce Azak denizinden gemiyle Aral gölüne ve Faizabad'a kadar
gidilebilirdi. Bu deniz kuruduktan sonra buradan doğuya kervan
ve ticaret ulaşımını ilk yapan halk Seresler veya Circetaeler
idi.
"Arkeolojik araştırma ve kazılar tamamen yapılmadan, Asya
Akdeniz! adım taşıyan ve Balkaş gölünden Çalantaş denizine
kadar uzanan büyük denizin varlığım tam olarak kanıtlayamayız.
Fakat büyük Rus bilimadamı Prof. Rostovsev, eski Çalantaş
denizinin kuzeybatısına düşen Altay bölgesinde, Kuban'dakilere
çok benzeyen mezarlar bulunduğunu belirtir. Yine Baykal
gölünün güneyine düşen Tarım bölgesinde, Avrupalılarca
yapıldığı sanılan kalıntıları keşfeden Sir Aurel Stein'ın
bulguları ilginçtir. Bir deniz ve hatta okyanus büyüklüğünde
bir deniz kuruduğunda, onun eski kıyı yerleşim alanlarından
başlayarak araştırmalar yapılabilir. Örneğin bugünkü Atlas
Okyanusu kurursa, Amerika'nın doğu kıyılarındaki kentler
tetkik edilir ve buraya insanların bir zamanlar İngiltere'den
deniz yoluyla geldiği belirlenebilir, îşte Orta Asya'da da
Kafkasya berzahından geldiği sanılan birçok emareler bulunur.
MÖ 6000 yılına kadar geri giden, sonra MÖ 2500 ve hatta 1000
yılına kadar gelen bazı yer adları bu kanıyı
güçlendirmektedir. Selentuş Okyanusu adı verilen bu Orta Asya
denizi zamanla kurumuştur, ilk olarak bunun sonucu Balkaş
gölünün Kafkasya ile olan bağlantısının kopmasıdır. Strabon'a
göre MÖ 250 yılında Aral ile Hazar Denizi arasındaki su
bağlamışı artık kurumuştu. O dönemde Kuzey Kafkasya'da yaşayan
Sirici adlı bir kavim Hindistan ve Babil'e kervan yollarım
oluşturmuşlardır (Strabon, 11).
"Aslen Kafkas kökenli olan Zelençuk, Olançuk, Alontas,
Aslantis adlarına Orta Asya ve hatta Çin'de bile
rastlanmaktadır, ipeği Çin'de ilk üreten Çin imparatoriçesinin
adı Selintçi'dir. Selentuş Okyanusu batıdan Kafkasya berzahına
dayanıyordu.
"Amerikan Bilim Geliştirme Demeği'ne 1899 yılında verilen bir
raporda, Eski Yunanlıların ve Samilerin mitolojik ülkeler
hakkındaki efsanelerine konu olan bölgenin Kafkasya berzahı
olduğu iddia edilmiştir. Araştırmalar sonucu bu rapor sonradan
genişletilerek 1922 yılında son şeklini almıştır.
Kafkasya'nın kuzey ve güneyinde yapılacak kapsamlı arkeolojik
kazıların kanıtlar oluşturacağı da belirtilmişti. Ben bunu
1923 yılında yazdığım kitapta belirttim. Eusebius, Berossus ve
Josephus gibi eski biliminsanlarının tufandan öncesini anlatan
kayıtları ve Ölüler Kitabi'nın gizli anlamının anahtarım
belirten bir yazı l Mart 1924 ve 26 Temmuz 1924 tarihli Nature
dergisinde yayınlanmıştı. Yine bu konuda çok ilginç bir yazı "Christian
Selence Monitör" dergisinin 24 Şubat 1924 tarihli sayısında
çıkmıştır,
"Tevrat Törelerinin Aslı" adlı kitabın yazarı ve Babil ile
Sami Filolojisi Profesörü Arkeolog Dr. Albert T. Cley, gerek
eserinde ve gerekse benimle olan yazışmalarında bu teorilerin
çok mümkün olduğunu ve kendisinin de inandığım belirtmiştir.
Mısır bilimleri uzmanı (egyptolog) Sir Flinders Petrie de aynı
fikirdedir.
"Eski bilginlerin yazdıklarına göre dünyada ipek ilk defa
Dağıstan'daki Gadira yöresinde üretilmiş ve oradan Selentuş
Okyanusu yoluyla Çin'e götürülmüştür. Çin'de împaratoriçe
Selintçi tarafından geliştirilmiştir. Argonotlar'ın Altın
Postu'da bir tür sarı ipek üretimidir.
Büyük İskender ölümünden önce Hazar Denizi'nde bir donanma
kurar ve askerlerine bu denizin Hindistan'ın doğuşu ile
irtibatlı olduğunu anlatır.
"Binlerce yıldan beri Kafkasya'nın iç bölgelerine girmek
olanaksızdı. istilacılar kıyılardan ve ovadan girdiler, fakat
çetin bir direnişle karşılaştılar.Gerektiğinde yerliler
dağlara çekildi ve tehlike geçince tekrar aşağıya indiler,
iskender kısa bir süre Hirkaniya'yı işgal etti. Türkler ise
Derbent ve çevresini bir süre ellerinde tuttular. 1829 yılında
Osmanlı imparatorluğu Kafkasya'nın batı kıyılarındaki bir iki
üssünden ötürü buraları Rusya'ya terk etti.
Fakat tamamen bağımsız olan yerli Çerkes halkı Ruslara karşı
koydu ve uzun yıllar bu savaşlar devam etti. Rusya bütün
gücüyle bu bölgeyi istilaya çalıştı ve yöreye askeri casuslar
gönderdi. 1848 yılında Kafkasya berzahının ilk Rus askeri
haritası yapıldı.Bu harita çok ilginç ve önemlidir. Rus
işgalinden önceki yerleri, yerleşimleri ve coğrafi isimleri
gösterir, yani orijinal Kafkas yerli adlarıyla kaydedilmiştir.
Ben, Britanya Savaş Dairesi'nin ince bir davranışıyla bu
haritadan bir tane elde ettim. Şimdi size Kafkasya konusunda
araştırmalar yapabilmek için kesinlikle gerekli olan en eski
haritalardan bahsedeceğim. Eski Yunanlı coğrafya bilgini
Ptolemaios (Ptolemy) tarafından çizilmiş, yaklaşık olarak
miladi 130 yılı tarihini taşıyan Kafkasya haritası, Strabon'un
kayıtları,Londra'da Kraliyet Coğrafya Derneği'nde bulunan bir
seri çok kapsamlı Kafkasya haritası, ingiltere'nin Nottingham
kentindeki Mr. Felix Osvvaid'ın jeolojik Kafkasya haritası,
İngiliz Ordnance Survey Office tarafından Southampton'da
basılmış 5 Verst Kafkasya haritası ve Stielers Atlası.
"Uzun süre yaptığım kapsamlı araştırmalar sonucu eski Yunan
efsanelerinde adı geçen yer adları konusunda bazı boşluklar ve
yanlışlıkları saptadım. Örneğin şimdiki Atlantik Okyanusu
Yunanlılara çok uzaktı, fakat Selentuş denizi yakındı,
ispanya'da İberya bulunduğu gibi Kafkasya'da da İberya vardı.
Batıda Albanya olduğu gibi Kafkasya'da Dağıstan'ın adı Albanya
idi. Herakles'in sütunları Cebelitarık'tadır denilir, fakat
onlar Kafkasya'daydılar.
Sonuç olarak Yunan mitolojisindeki Atlantik Denizi'nin
gerçekte Selentuş Denizi olduğu ve bu denizin de gerçek
Atlantik Okyanusu olduğu sonucuna vardım. Yani eski
efsanelerde adı geçen Atlantik Okyanusu'ndan anlaşılması
gereken Selentuş Okyanusu'dur.
"Babil ve Mısır uygarlıklarının çıkış noktası Apsu veya Apsu-anaki
diye anılan Kafkasya bölgesidir. Yine bu bölgenin adı Gılgamış
Destanı'nda geçer. Yunan kahramanı Uiysses'in gerçek yeri de
Kuban'dadır.
"Hititler dahi Kafkasya'da bulunmuşlardır. Alazan vadisinde
Hitit yerleşim merkezleri bulunurdu. Tufandan sonra Mısırlılar
tekrar buralara geldilerse de soğuk iklime dayanamayıp Batı
Kafkasyalı dağlı halk tarafından geriye püstürtüldüler.
"Mısırın Ölüler Kitabı'ndaki birçok yazı Kafkasya'yı anlatıyor
gibidir. Ölüler Kitabındaki yer adları ve dünyanın ölçümünü
içeren kayıtlar, güneşin doğuşu ve batışı Kafkasya berzahının
bu kitapta anlatılan yer olduğuna işaret etmektedir.
Yine 1923, 1924 ve 1926'da yazdığım yazılarda sunduğum ve
burada bahsettiğim kanıtlara dayanarak Kafkasya'nın eski
Yunanlıların, Mezopotamyalılann (Sümerler, Keldaniler,
Fenikeliler), Semitlerin ve Aryanlarm anavatanı olduğu
kanısına vardım. Mısır Ölüler Kitabı'nın Mısır hanedan
ailelerinin başlangıcından önce yazıldığı da bir gerçektir.
"MÖ 428 yılında doğan ve 348 yılında ölen Platon (Eflatun)
Kritias adlı eserinde Atlantis efsanesini anlatır. Ona göre
eski Yunan bilgini Solon'a Mısırda Sais rahipleri tarafından
tufandan önce var olan bir büyük uygarlıktan bahsedilir. Bu
Atlantis uygarlığıdır. Dünyanın ilk ve en eski uygarlığı olan
Atlantis tufan sonucu yok olur ve batar. Sağ kalanlar yüksek
yerlere sığınırlar. Bence bu yüksek yerler Kafkas sıradağları
ve yamaçlarıdır, insanlık tekrar burada oluşur ve dünyaya
yayılır, isimlerin, kelimelerin birbirleriyle benzerlikleri ve
ilişkileri numeroloji bilimiyle araştırılmaktadır.
Örneğin, Eumeles Mısır dilindeki Gadeirus ile aynı kişidir.
Eumeles'in numerolojik sayışı 728 olup, Gadeirus ile aynı
(728) çıkmaktadır. Yunan Klito 1160 çıkarken, Mısırlı Naphthys
de aynı şekilde 1160 çıkar. Klito deniz Tanrısı Poseidon'la
evlenir, Poseidon Atlantis'in tanrısıdır. Mısır dilindeki adı
ise Typhon'dur. Bu şekilde adların birbirleriyle aynı
oluşundan. Mısır ve Yunan mitolojisinden ve eski Kafkas
haritalarındaki otokton isimlerden varılan sonuca göre gerçek
Atlantis, Atlas Okyanusu'nda batan bir ada değil, tufandan
önce Kafkasya'da, bugünkü Pyatigorsk ve Daryal geçidi arasında
bulunan bölgedir. Güney doğusunda Gadria vardır. Atlantı
Selentş Denizi ve Karadeniz arasında kısmen ada bir ülkeydi.
Buna göre tufan öncesi insanlık Kafkasya'da bulunan
Atlantis'de oluşmuş ve büyük bir uygarlık kurulmuştur.
"Babil'in insanlığın yaradılışı efsanesinde bahsi geçen dağlar
Lakamu, Lakmu, Kingu, Anshar, An, Marduk ve Gaga Kafkas
sıradağlarının en belirginlerinin adlarını oluşturur. Bu
adlardan sadece Kingu bugün Elbruz ve Anshar da Kazbek
olmuşlardır. Bu bilgiyi Brittanica Ansiklopedisi de doğrular.
"Mısır efsanelerine göre dünyada ilk ülke, doğudan güneşin
Baku üzerine doğduğu denizden, Ta-Manu üzerine battığı deniz
olarak anlatır ki önceden de değindiğimiz gibi bu ülke
Kafkasya berzahıdır.
"Hint efsanelerine göre Hindi kelimesi, çok eskiden Kuban
kıyılarında yaşamış Sindi-Sind halkından gelirmiş.
Çin efsanelerine göre ise, Çin halkının ataları Kafkasya'nın
Seres halkından gelirmiş.
Her halkın ve ülkenin efsanelerinde bahsi geçen yer
Kafkasya'dır veya Kaf Dağı'dır.
"18 Mart 1924'de yayınlanan, "Christian Selence Monitör"
gazetesinde çıkan bir makalemde Kafkasya berzahının eski Mısır
ve Aryanların anavatanı olduğunu belirtmiştim. Yine aynı
gazetenin 8 Mart 1926 tarihli sayısında, Kafkasya'nın eski
Yunan, Mısır ve Mezopotamyalıların anavatanı olduğunu
açıklamıştım.
Kafkasya'nın eski yerli halklarından Circetae ülkesi, Taman
Yarımadasi'ndan Kuban'a uzanır. Bu halkın bir başka adı da
"Büyük Evin Bölgesi"veya "Güneşin Halkı"dır.
"Pliny'nin "Quad ante, Cerberium vocantur" adlı eserinde,
Kimmerlerin kenti "Kimmur"dan bahsedilir. Bu kent Taman
Yarımadası'nın girişindeydi (Strabon 11,2, 4.).
"Hirth ve Rockhill'in yazdıkları "Arap Ticareti ve Çin" adlı
eserde,Herkül'ün sütunlarının Kuzey Kafkasya'da Taman'da
olduğu yazılıdır.
Başka ilginç bir olay, Mısır Tanrısı Osiris'in tacı eski
Kimmerya olan Rostov'da bulunmuştur. Bu tacın resmi Zaharov
tarafından yazılan"Antik Mısır" (Eylül 1926,USA) eserinde
çıkmıştır.
"Eski Mısır'ın Ölüler Kitabı'nda Kafkasya, isim zikrederek
"Üzerinde tufandan sığınanları barındıran çok büyük bir tekne"
olarak anılır (Bölüm 99).
"Ünlü Yunanlı coğrafya bilgini Ptolemaios'un (Ptolemy)
haritasında Kuban nehri eski adıyla, "Vardanus" olarak
gösterilmiştir.
"Sonuç olarak vardığımız kanı şudur: Eskiden genel olarak
Kafkas kabilelerinin oraya sığınmış, bilinmeyen büyük bir
uygarlığın ahfadı olduğu kabul edilirdi. (Kennan, Nat. Geog.
Mag., Oct 1913, Childe, The Aryans, sayfa 176 Enc. Brit.
makalesi Georgia, et. al.) ve bundan ötürü başka kanıt
aranmazdı.
Fakat bizim araştırmalarımız sonucunda, Kafkas kabilelerinin
atalarının eski Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Aryan
uygarlıklarım oluşturanlar oldukları ve günümüzdekilerin de
onların ahfadı oldukları kanıtlarla kesinleşmiştir ve bu
buluşu destekleyen arkeolojik bulgular gelmektedir.
Bu yazıların yayınlanmasından bir yıl sonra (aynı zamanda, 8
Mart 1924'de "Monitör" gazetesinde çıkmıştır), "Antik Mısır"
(Haziran 1927, USA) adlı eserin yazarı ünlü egyptolog Sir
Flinders Petrie de bu tezi doğrulamıştır.
Genelde sonuç olarak vardığımız kanıları şöyle
sıralayabiliriz:
- Kafkasya dünyanın sabahının ülkesidir.
- Kafkasya insanlığın beşiği ve anavatanıdır.
- Tufan öncesinde ilk insanlık uygarlığı (Atlantis gibi)
Kafkasya'da oluşmuştur.
- Kafkas kavimleri bu uygarlığın yanaşması değil aslıdır.
- Bugünkü Kafkas kavimleri de onların ahfadıdır.
İleride yapılacak kapsamlı arkeolojik araştırmalar bu tezi
daha iyi kanıtlayacaktır. Bu satırların yazarı uzun
araştırmalarının sonucu olan bu iddialarına yardımcı olan ve
destek veren yüzlerce biliminsanı ve araştırmacıya
teşekkürlerini sunmayı borç bilir.
Bunların basında özellikle Egyptolog Sir Flinders Petrie, Sami
filolojisi ve arkeoloji profesörü Dr. Albert T. Clay, Sir
Robert Hart ve grubu, Kafkasolog W.E. D. Allen, Prof.
Meşaninov, Prof. T. A. Olmstead. E. Chiera, E. A. W.Budge, J.
H. Breasted, Jansen, Peters, Rawlinson ve E. Giichrist gelir."
"The Delılged Civilization ofthe Caucasus Isthmus". Bölümler
7, 8. 9, 10 ve bölüm 11, New York, USA, 1927, 1933. yazan,
Prof. Reginald Aubrey Fessenden.
Yüzyıllardan beri Çerkesya'da hayret, şaşkınlık ve korku
yaratan bir şey de ölüm dağıdır. Zirvesinde birkaç kuru
ağaçtan başka hiçbir şey bulunmayan bu dağın tepesine çıkan
her canlı derhal veya kısa bir süre sonra ölmektedir.
Çerkesya'da seyahatler yapan Şövalye Taitbout de Marigny bu
dağdan bahseder. Anlattığına göre, Pşiate'den beş fersah
uzaklıkta, koni şeklinde bir dağdır. Tepesinde sadece birkaç
tuhaf ağaç vardır.
Bu dağın zirvesine çıkan herkes, her canlı mutlaka
ölmüştür.Bazıları indikten kısa süre sonra fenalaşıp
ölmüşlerdir. Bu tepeye hiçbir hayvan çıkmadığı gibi üzerinden
kuş bile uçmazmış.
Bu anılan yazılışından yüz yıl kadar sonra, 1924 yılında
Paris'te yayınlanan "Beis: Hommes et Dieux" (Hayvanlar,
insanlar ve Tanrılar) adlı kitabında Ossendowski bu dağı
konu eder ve dağın esrarım araştırır. Fakat kesin bilimsel bir
kanıt bulamaz. Sonuçta bu dağın doğaüstü ve inanılmaz olay
olduğuna karar verdiğini kitabında yazar. |