Binlerce yıl aynı topraklarda yan yana yaşamış, birbirleriyle
ilişki içinde olmuş Kuzey Kafkasya halkları olan Adige, Abhaz,
Oset, Çeçen ve Dağıstanlılar, bundan 146 yıl önce yine acı bir
kaderin sonunda topraklarını terk ederek zorunlu olarak Orta
Doğu, Anadolu ve Trakya’daki Osmanlı topraklarına yerleştiler.
Türkiye’nin birçok bölgesinde; Kayseri Uzunyayla’da,
Kahramanmaraş Göksun’da, Düzce’de, Yalova’da Adige, Abhaz,
Çeçen ve Dağıstanlılar birbirlerine bir taş atımı mesafesinde
yan yana yaşadılar.
Acılarını, sevinçlerini birbirleriyle
paylaştılar. Birbirlerinin cenazelerinde ve düğünlerinde her
zaman yan yanaydılar. Türkiye’de Kafkasya’dan daha da
yakınlaşmışlardı birbirlerine. Onlar çevrelerindeki
topluluklar tarafından Çerkesler olarak biliniyor ve
tanınıyorlardı.
Çerkes Ethem nedeniyle yaratılan baskı ortamında Çerkesler ,
“Çerkes Kültür Derneği” olarak örgütlenemediler. 1923’de
kapatılan Çerkeslerin derneği, 30 yıl sonra 1953’de Kafkas
Kültür Derneği olarak yeniden açıldı. Hangi klan kökeninden
olursa olsun diasporada kırk yaş ve üstü kuşaktan kime
sorulursa sorulsun, Türkiye’de yaşayan Çerkesler ya da Kuzey
Kafkasyalılar kimlerdir denildiğinde hiçbir ayrım olmaksızın
akla Adigeler, Abhazlar, Osetler, Çeçenler ve Dağıstanlıların
tümünü kapsayan büyük bir topluluk geliyor. Bu topluluğun adı
“Çerkes diasporası”dır.
Bu, diasporadaki kader birliği içindeki bir durumu yansıtan
çok anlamlı bir tanımlama. Cumhuriyet dönemi öncesinde, 1908
de kurulan Çerkes Teavün Cemiyeti ile 1918 de kurulan Çerkes
Kadınları Teavün Cemiyeti’nin klan popülasyonu ne ise, 1953
sonrasındaki Kafkas Kültürü Derneğini oluşturan üyelerin
popülasyonu da o olmuştur.
Tüm diasporada yaşayan Çerkesler Kafkasya’ya dönük yüzlerini
bu derneklerin çatısı altında korudular. Özellikle 1990’lara
kadar Çerkes benliğinin korunması ve geliştirilmesi konusunda
tüm çalışmaları bu derneklerde birlikte yaptılar. O dönem
dernek etkinliklerine katılmış, Çerkes kimliğiyle bir arada
olmanın heyecanını ve birbiriyle kenetlenişini yaşamış 40 yaş
ve üzeri olan kuşak bu bahsettiğim tablonun önemini çok daha
iyi anlayacak ve anlatacaktır. 1970’li yıllarda dernek
binasında , aynı masa etrafında hararetle Çerkes sorununu
konuşan, Çeçen, Oset, Adige ve Abhaz kökenli insanlarımız
Çerkes diasporasının ta kendisiydi. Ruhları ve varlıklarıyla
tam bir bütünlüğü yansıtıyor ve temsil ediyordu.
Ben de bu kuşağın temsilcisi olarak kendimi bir “Çerkes
diasporası” üyesi olarak görüyorum. Bu anlamlı görüntünün
yıllar içinde ayrışmaya dönüşme eğilimi beni çok ürkütüyor.
Kurulan Abhaz, Alan, Çeçen ve Dağıstan dernekleri ile ayrışma
süreci büyük ivme kazandı. Önceleri öz kültürün bu tür
kurumlarda daha iyi korunabileceği savıyla yola çıkan bu
derneklerimiz, süreç içinde diğer dernek ve topluluklardan
ayrıştı. Sorunları, Kafkasya’ya bakışları aynı olan bu
derneklerimiz giderek daha mikro düzeyde bir anlayışın
mekanları oldular. Birbirleriyle olan dayanışma ilişkileri
(organik bir iletişiminde zaman içinde geçerliliğini yitirmesi
nedeniyle) azaldı. Bu dayanışmanın en son ve canlı olarak
yaşandığı dönem 1993 ve sonrasındaki Abhaz- Gürcü savaşındaki
dönemdir. O zaman tüm “Çerkes diasporası” bu konuda Abhazya
sorununun çözümlenmesi konusunda tam bir dayanışma içinde
olmuş ve savaşan Abhazya birliklerine yardımcı olmak için tüm
gereken çabayı göstermiştir.
Ancak daha sonrasında yaşanan Çeçen- Rus savaşında bu
dayanışma gerçekleşmemiş ve bölünme, ayrışma hızlanmıştır.
Çeçenlerin Rusya’ya yenilmeleri, diğer yandan Abhazya
Cumhuriyeti’nin Rusya destekli olarak kurulması diasporadaki
bakış açılarını değiştirdi ve bölünme çabalarını hızlandırdı.
Diaspora içinde Çeçenistan’da yaşanan olaylar karşısında
Rusya’nın tepkisinden çekinilerek kararlı ve anlamlı bir duruş
sergilenemedi. Çeçenlerin maruz kaldıkları duruma hala seyirci
kalmaya devam ediyoruz. Bunun en canlı örneği hala İstanbul’un
tam ortasında olanaksızlıklar içinde yaşamaya çalışan Çeçen
kamplarındaki Çeçenlerdir. Bu sahipsizlik tüm Çeçenlerin
görüşlerini ve diasporadaki temsilcilerine yönelik bakışlarını
derinden etkilemiş ve bu sorunun hala çözümlenmemiş olması,
büyük bir güvensizlik yaratmıştır.
Diğer yandan Abhazya Cumhuriyeti’nin kurulması ve cumhuriyet
ilanı şenliklerine tüm diaspora büyük sevinçle katıldı. Şenlik
konvoylarında gerçek diasporayı görebiliyordunuz. Bu dayanışma
ve sevgi seli ile birbirlerine kenetlenen Çerkesler, kendi ata
vatanın bir parçası olarak gördükleri Abhazya’ya gitmeye, iş
yapmaya ve bir kısmı da orada yaşamaya başladılar. Önceleri
tüm kardeşlik duygularıyla kapılarını açanlar, onlara
pasaport, oturma izni veren yetkililer giderek daha mikro
düzeyde bir politika içinde sadece Abhaz kökenlilere bu imkanı
tanır oldular. Kalplerini bir ayrımcılık düşüncesi içinde
olmadan tümüyle Abhazya’ya yöneltmiş olan Çerkesler bu tutum
değişikliğini anlamakta zorluk çektiler. Bu tutum
değişikliğinin Abhazya resmi yetkililerinden mi, yoksa
diasporada artık giderek ayrışma isteklerini gündeme getiren
Abhaz temsilcilerden mı geldiğini anlamaya çalışırken, Kafkas
Federasyonundan başka bir Abhaz Federasyonu kurulma
gayretlerini ve bu konuda atılmış adımları öğrenince gerçeği
kavramış olduk.
Bazı web sayfalarındaki köşelerinden yazan yazarlarımızın,
İstanbul Abhaz Derneği Başkanlığı’nın ve en son Abhaz
milletvekili olan ama aslında Türkiye diasporasının gerçek
üyesi olan Soner Gogua’nın bu sürece verdiği hararetli
desteğin ne gibi sonuçlara neden olacağını görür gibiyim. Bir
yandan son günlerde gelişen ayrışma isteklerine destek
verirken (ayrı federasyonlaşma), diğer yandan da “Abhazya’nın
en büyük gücü , diasporası ve kardeş Kafkas halklarının
desteğidir,” gibi fikriyle çelişen bir söylem içinde olması
ilginçtir. Bir yandan ayrışmayı isteyecek, diğer yandan da bu
ayrışma isteğini gözden kaçırarak Kafkas Halklarından desteğin
devam etmesini isteyeceksin. Ayrışma isteklerinin yaratacağı
olumsuz etkinin şiddetini azaltmaya yönelik Çerkes
diasporasının ağzına “bir parmak bal çalma” harekatı olmaktan
öte bir amacı olmadığı açık olan bu söylemi iyice analiz
etmemiz ve içindeki samimi duyguları anlamamız gerekiyor.
Burada eğer desteğinden bahsedilen diasporadan kasıt sadece
“Abhaz diasporası” ise bu durum, korkarım ki ayrışmanın
fitilini daha da çabuk ateşleyecektir.
Gerek yönetimsel , gerekse son dönemde yaşanan açılım
politikalarında aktif bir tutum sergileyemeyen Kafkas
Federasyonun sorunlarını, ayrışmanın gerekçesi olarak hedef
seçenler, diasporada süreç içinde yaşanması muhtemel karamsar
tablo gerçekleştiğinde bu sürecin mimarları olarak
sorumlulukları kendilerine hep hatırlatılacaktır. Bu tutum,
Abhazya Cumhuriyeti’nin bağımsızlık sürecinde yan yana, omuz
omuza olmuş insanlarımızı üzecek ve bu ayrışmanın Abhazya
Cumhuriyeti’nin kuruluşu sonrasında gündeme getirilişini çok
manidar bulacaklardır.
Eğer Kafkas Federasyonu dışında Abhaz Federasyonu ya da Oset
Federasyonu kurulursa ne olur? Artık Türkiye’de bir Çerkes
diasporası kalmaz ve bu diasporanın 4-5 milyon olarak görülen
temsil gücü hiçbir zaman gündeme getirilemez, bu güç yaralanır
ve parçalanır. Ayrışma tavrı en çok kendilerini “Çerkes”
olarak gören ve ortak soruna karşı ortak tutum ve kültürel
benlik duygusuyla bağlı olan toplulukları birbirinden
ayrıştırır. Birbirlerini ötekileştirme süreci hızlanır.
Ayrışma sonunda derneklerimiz “saf” Abhaz, Oset, Dağıstan,
Çeçen dernekleri olarak kalır. Birbirlerinin dernek ve
etkinliklerine katılım giderek azalır. Zor günlerdeki maddi ve
manevi dayanışmanın yerini “kendi başına kalış” alır.
Ortak kadere ve ortak vatana sahip halklarımızın gündeme
sokulan bu ayrışma isteklerini mahkum etmesini ve üzerimizde
zaten varolan parçalama gayretlerini boşa çıkaracak bir
bilinci oluşturmalarını diliyorum. Diliyorum ki bu hatadan
dönülür, halklarımızın arasına sokulmak istenen ayrımcılık
oyunu teşhis edilerek, zaten hasar vermeye başlamış olan bu
süreçten vazgeçilir. Bu konuda heyecanlı dernek başkanlarından
öte sağduyu sahibi diasporanın kanaat önderlerinin çabalarına
ihtiyaç var.
Vatanından koparılmış bizlerin yaşama bağlanmamızı sağlayan,
gücümüzü oluşturan ‘’Çerkes diasporası’’nın tüm birlik ve
bütünlüğü ile korunması konusundaki çalışmalar anlamlı ve
kutsaldır. İlerde asıl hatırlanacak ve miras bırakılacak, bu
konudaki gayretler olacaktır. |