Diasporadaki Çerkes halkı
(özellikle de Abhaz halkı) bugünlerde çok önemli tarihsel bir
sınavdan geçiyor. Bu tarihsel sınavın sonucunda Abhaz (ya da
Abaza ne derseniz deyin) halkı, kendi tarihinin öznesi mi
yoksa basit bir nesnesi mi olduğuna karar verecek. Daha somutlaştıracak olursak
Çerkes halkı tarihte daha önceleri olduğu gibi (Kafkas -Rus
Savaşlarında) birilerinin oyuncağı haline mi gelecek yoksa ilk
defa olarak kendi kaderini kendisi mi belirleyecek?
Evet, hepinizin anladığı gibi bugün birilerince pişirilip
toplumumuzun önüne getirilen Adige-Abhaz (Abaza) kardeşliğine
kama sokma hareketinden başka bir şey olmayan “Abhaz
Federasyonu” kurma girişiminden söz ediyorum. Oysa bugün
oluşmuş olan Abhaz-Adige birlikteliği yılların ürünüdür. Bu
birliktelikte aramızda bulunan veya artık yaşamayan birçok
değerli insanın beyin emeği ve çabası vardır.
Lafı eğip bükmeden şurasını açıkça belirtelim ki; aslında,
Adigelerin çoğunun çok önceden bildiği Abhaz-Adige
kardeşliğini, -Adapazarı yöresi Abhazlarının önemli bir kısmı-
ancak Abhazya’nın bağımsızlık savaşımı sırasında tanımış ve bu
kardeşliğin ne demek olduğunu, nasıl ölümüne bir birliktelik
olduğunu bizzat yaşayarak görmüştür. Adige-Abhaz kardeşliği o
zor süreçte gerek Kafkasya gerek diasporada ateş çemberinden
geçerek sınanmış ve her gün kendini yeniden üreterek
pekişmiştir.
O sıcak süreç içerisinde, başta bugün Adige ağırlıklı diye
eleştirmeye kalktığımız Ankara Kafkas Derneği’nin Adige
yöneticilerin ve tabandaki sıradan üyelerin, Abhazya için daha
fazla ne yapabilirim çırpınışlarını birçok insan gibi biz de
biliyoruz. Kuşkusuz, şimdi burada bu insanları tek tek
anlatacak değiliz. Çünkü onlar bu çabalarını ileride birileri
bizi anlatsın diye yapmadılar. Onlar bugün de o günde harekete
geçiren şey; Adige-Abhaz kardeşliğine sarsılmazlık bağlılık ve
haklı davalarına olan inançtı.
Şimdi birileri Adigeleri ayırarak “Abhaz Federasyonu” adı
altında yeni bir oluşuma gitmek istiyor ve gerekçe olarak da
bu şekildeki örgütlenmenin daha büyük güç sağlayacağını ve
Abhazya’nın buna ihtiyacı olduğunu söylüyorlar.
Şimdi düşünmek gerekir, madem Abhazya’nın böyle bir
örgütlenmeye ihtiyacı vardı. Bu şekilde daha güçlü olunuyordu
da bu girişimin sahipleri neden şimdiye kadar beklediler. Daha
önce yani savaş sırasında ya da sonrasında bir federasyon
haline gelip Adigelerden (hatta sevmedikleri şimdilik mecburen
katlandıkları kimi Abazalardan) ayrı bir şekilde ortaya çıkıp
da Abhazya için ve onun bağımsızlığı için uğraşmadılar da,
Abhazya’nın bağımsızlığını Rusya’nın ve bazı ülkelerin
tanıması arifesinde hemen harekete geçtiler? Sahi niye bu
kadar(on yedi sene) beklediler? Vakitleri mi yoktu? Başka
işlerle mi uğraşıyorlardı ya da şimdi mi akılları başlarına
geldi; değişen ne? Bu ve benzeri sorular çoğaltılabilir.
Aslında değişen bir şey var; o da şu: O zamanlar Abhazya’nın
daha ne olacağı belli değildi. Durumu muğlaktı. Abhazya alaca
karanlık bir yolda yürüyordu. O zamanlar Abhazya için
uğraşanların tek düşüncesi: ‘’Ben Abhazya’ya ne gibi katkıda
bulunabilirim’’ yani ‘’Abhazya’ya ne verebilirim’’ idi. Şimdi
ise düşünceler çeşitlendi, ticarilendi. “Abhaz Federasyonu”
kurma girişimi ile “Abhazya için uğraşan”ların uğraşısının
başına “Abhazya bana ne verebilir” düşüncesi de eklendi. İşte
(bir amacı da kişisel egoları tatmin etmek olan) şimdiki
örgütlenmenin itici gücü, motoru da bu düşüncedir.
Kuşkusuz herkesi aynı kefeye koyup, bu sürece katılan iyi
niyetlileri de toptancı bir yaklaşımla karalamak istemiyorum.
Ama bilelim ki bu işin başını çekenlerin temel düşüncesi,
itici gücü budur. Tabandaki insanlar iyi niyetli olabilir. Ama
unutmayalım “Cehennemin yolu iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir”
diye bir de atasözü vardır.
Ancak Abhaz halkı bu kadar vefasız değildir. Abhaz halkının
hafızasını balık hafızası sananlar ve biz onları istediğimiz
gibi yönlendiririz diyenler yanılıyor ya da yanıldıklarını
mutlaka görmeleri lazım ki bir daha birileri böyle şeylere
tevessül etmesin.
Ayrıca şunu bilelim ki bu güne kadar Abhazya ile Türkiye’nin
ilişkileri, Abhaz Dayanışma Komitesinin şimdiye kadar yaptığı
gibi kafakol ilişkileri sayesinde ne bir adım ileri gitmiştir
ne de gidebilir. Üçüncü sınıf emniyet müdürleri ve
bürokratlarla, onların sırt sıvazlamasıyla, Osmanlının daha
önce tarihte benzerlerini yaptığı gibi “Aslan Çerkes, Kaplan
Çerkesler, siz önce aranızdaki yaramaz adamları uzaklaştırın.
Biz siz tanırız” aldatmalarıyla bu işler olmaz ve
olmayacaktır. Olay tamamen kendi içinde maddi olguları olan ve
birçok değişkeni barındıran bağlamsal bir süreçtir. Değişen
dünya koşulları ve dengeler zaten çok yakın bir süreç
içerisinde Türkiye Cumhuriyeti’ne Abhazya’yı tanımayı
dayatacaktır.
Öte yandan biz örgütlerimiz aracılığıyla yapacağımız çeşitli
çalışmalarla bu sürece etki yapıp şekillendirir ve süreci
kısaltabiliriz. Şuna kadar Kaf-Fed’in yaptığı da eksiği
fazlasıyla (birçok engellemelere rağmen) budur. Yoksa bu işler
kişisel ilişkiler ve kapalı kapılar ardında verilen sözlerle
olmaz. Örgütlülüğe inananların çok iyi bildiği gibi hak
verilmez alınır.
Şu anda “Abhaz Federasyonu” girişimi çevresinde duyulan
sesler, daha çok ticari ve kişisel kaygıları ön planda olan
bir korodur. Oysa bizlerin çok daha net berrak ve güçlü
seslere ihtiyacımız vardır. Bu sesler de var olan yığınsal
örgütleri zayıflatmak ve parçalamakla olmaz. Tam tersi safları
sıklaştırmakla olur
Yaşanmakta olan bu süreç aklı başında ve sağduyulu
davranmamızı gerektiren tarihsel bir süreçtir. Tarih denilen
şey tamamen toplumların dışında kendiliğinden gelişen bir olgu
olmadığı gibi, Abhaz toplumu da birilerinin gördüğü ya da
sandığı gibi saçta piştikçe diğer yüzü çevrilen bir Türkmen
bazlaması değildir. Onun için de Adige-Abhaz kardeşliğinin
zararına olduğu çok açık olarak belli olan bu oluşuma karşı
ayağa kakıp söylenecek tek bir sözcük vardır. O da kocaman bir
hayırdır.
Herkesi bu “hayır”ı söylemek ve bu sınavdan yüz akıyla
çıkabilmek için toplumsal sorumluluğunu almaya ve örgütsel
birliğimize sokulmaya çalışılan bu kamayı kırmaya çağırıyorum.
|