Osmanlı-Rus Sınırı
Karadeniz olayı üzerine Ruslar Anadolu’nun kuzey-doğu
sınırında saldırıya başlamışlardı. Bu bölgede Osmanlı-Rus
sınırı Ayastefanos (Yeşilköy) ve Berlin Antlaşmalarıyla
saptanmış bulunuyordu. Karadeniz’in kuzeyinde bir
noktadan hareketle güney doğuya zikzak bir biçimde ilerlemekte
olan sınır, Artvin, Oltu ve Baradız’ın güneyinden geçerek
bundan sonra daha da güneye kayıp doğuya yönelmekte ve
Ağrı’nın doğusunda bir noktada İran sınırına ulaşmakta idi ve
buna göre de Batum, Ardahan ve Kars da Rusya’da kalmaktaydı.
Birinci Dünya Savaşı’nda bu sınırın ötesinde yani Rus
topraklarına ve berisindeki Türk topraklarına yapılacak olan
hareketlere “Kafkas Hareketleri” denilmesi, Kafkasya’nın
coğrafya alanını pek de karşılamamaktadır. Aslında bu
hareketler Kafkasya dağlarının güneyinde ve Anadolu’nun
doğusunda yer almaktadır.
Osmanlıların Kafkasya’da giriştikleri savaşların amacı üç
kademeli olarak gelişecektir: Birinci kademe 877-78 Savaşı
sonunda Ruslara bırakılmış olan Batum, Ardahan ve Kars’ın geri
alınmasıdır, ikinci kademe de daha önceki savaşlarda Ruslara
kaptırılmış olan Kafkas halkını ve en çok Müslümanları Rus
boyunduruğundan kurtarmaktır. Üçüncü kademeye gelince Hazar
Denizi dolaylarında Orta Asya’da yaşayan Türklerle temasa
geçerek Pan Turancılık planını gerçekleştirmektir. Bu üç
kademeli amaçtan birincisi, aynı zamanda Doğu Anadolu
vilayetlerinin savunmasını sağlayan bir nitelik taşıdığından
gerçekçidir, ikincisi ve üçüncüsü ise gerçekten çok hayal
ürünüydü.
Kafkasya’da Osmanlı Amaçları
Rusya’nın Kafkasya’dan Osmanlı İmparatorluğuna yönelmiş olduğu
ve Birinci Dünya Savaşı’nda da yönelteceği savaşların amacı da
üç aşamalıydı. Birinci aşama Doğu Anadolu’yu istila ederek
Güneyde İskenderun’dan Akdeniz’e ulaşmak. İkinci aşama
Karadeniz’de Trabzon’u aldıktan sonra kıyı yolu ile İstanbul’a
kadar uzanmaktı. Üçüncü aşamaya gelince, Doğu Anadolu yönünden
ve Dicle-Fırat havzasından Basra Körfezi’ne çıkmaktı. Birinci
ve ikinci aşamalarda Rusya, Balkanlarda yaptığı gibi
Hıristiyan halkın ve en çok Ermenilerin avukatlığını
yapmaktadır. Üçüncü aşamada ise çıkarları İngiliz çıkarları
ile çatışmaktadır. Bu nedenle Rusya, uzlaşma devletleri
tarafında bulunduğu için bu amaçtan vazgeçmiş gibi
görünmekteydi.
Kafkasya’da Rus Kuvvetleri
Dünya Savaşı’nın başlarında Rusların Kafkasya’da önemli
kuvvetleri yoktu. Ruslar da Almanlar gibi savaşın kısa
süreceğine ve sonucun Avrupa’da alınacağına inanmakta idiler.
Rus Başkomutanlığı’na göre İstanbul’a giden yol Berlin’den
geçmekteydi. Nitekim aniden Osmanlıların savaşa girecekleri
kuşkusunun başlaması üzerine Kafkas ordusuna önem verilmeye
başlandı. Ekim ayı sonunda bu ordunun bütün kuvveti, 100 tabur
ile 117 bölük ve 250 toptan ibaretti. Bu, insan sayısı
itibarıyla 100 bin er ve 15 bin atlı demekti. Bunların dışında
geri hizmetlerde ve yedek olarak kullanılacak 150 bin kişilik
bir kuvvet de vardı. Savaşın başlayacağı günlerde bu
kuvvetlere 4 Ermeni taburu ile 2 Gürcü taburu katılacaktır.
Kafkas Ordusu görünürde Genel Vali Varantsov Dashkov
komutasındaydı. Gerçekte ise komutan, Kafkasya’yı çok iyi
tanıyan Kurmay Başkanı General Yudiniç idi. Genel Vali’nin
karargahı ve kurmay heyeti Tiflis’te bulunuyordu. Kafkas
ordusunun savaş planı, savunma esasına ve sınır yakınlarında
bölgesel saldırı hareketlerine girişmek üzere düzenlenmişti.
Osmanlı Kuvvetleri
Yukarıda da belirtildiği gibi Ekim ortalarına kadar Osmanlı
Başkomutanlığı kesin bir savaş planı düzenlememişti. 20
Ekim’de Bronzard tarafından esasları saptanan ve Enver Paşa
tarafından kabul edilen savaş hareketleri planında,Kafkas
cephesinde Osmanlı ordusunun Rus kuvvetlerini oyalamakla
yetineceği belirtilmişti. Bu görev de 3. Orduya verilmişti. 3.
Ordu, 8, 9 ve 10. kolordularla nizamiye ve yedek süvari
tümenleri ve sınır birlikleri ile kale birliklerini kapsamakta
idi. Bütün bu kuruluş ve birlikler, savaş başlayacağı sırada
sayı bakımından 190 bin insan gücü, 60 bin hayvan, 168 top ve
44 makinalı tüfekle derme çatma birkaç atlı birlikten
ibaretti. 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa, Kurmay Başkanı da
Gazi Bey’di. Ordugahı da Erzurum’daydı.
Görünürde Osmanlı kuvvetleri Rus kuvvetlerine üstündü. Fakat
bu üstünlük ancak sayı ve moral bakımdandı. Kaldıki 190 bin
olarak gösterilen askerden eğitim görmüş ve savaşacak durumda
olanlar bu miktarın yarısı kadardı. Üstelik de ordu
yiyecek-giyecek ve taşıt araçlarından yoksundu. Doğu Anadolu’
nun da korkunç kışı başlamak üzereydi. Kar yüksek dağlara
düşmüş, derece sıfırın altına inmişti. Bu durumda 3. Ordu Komu-tanlığı’nın
ilk kararı, savunmada kalmaktı.
İlk Rus Saldırıları
1 Kasım’da, Karadeniz olayından üç gün sonra, Rus
birlikleri sınır boylarında Osmanlı karakollarına saldırmaya
başladılar. 2 Kasım’da General Bergman komutasında önemli Rus
birlikleri Karaurgan, Oltu, Kağızman’dan hareket ederek sınırı
aştılar. Zivin, Doğu Beyazıt ve Diyadin’i ele geçirdiler.
3. Ordu Komutanı Hasan izzet Paşa, Rusların üstün kuvvetlerle
büyük saldırıya geçtiklerini sanarak önceki kararını yürütmek
üzere birliklerine emir verdi. Buna göre ordunun bütün
kuvvetleri Erzurum dolaylarında toplanacak ve Erzurum
Kalesi’nden de faydalanarak burada savunma savaşı yapılacaktı.
Ne var ki, 4 Kasım’da Rus birliklerinin yürüyüşü yavaşlamamış
ve amaçlarının Erzurum istikametinde büyük bir saldırı
geliştirmek olduğu yolunda tahminler zayıflamıştı.
Birinci Köprü Muharebesi
5 Kasım’da Hasan İzzet Paşa’ya Genel Karargah’tan Köprü Köy
dolaylarına gelmiş olan Rus kuvvetleri üzerine saldırıya
geçmesi emri verildi. 6 Kasım’da Rus ve Osmanlı kuvvetleri
arasında temas hasıl oldu.
Ertesi günü savaş başladı. Rusların 22 taburuna karşılık
Osmanlıların 26 taburu vardı. Ne var ki, Osmanlı birlikleri
arasında bağlantı sağlanamadı. Düşman üzerine yürümekte olan
Osmanlı birliklerinden kimileri keşif yapamadıklarından
baskına uğradı. Eğitimsiz ve disiplinsiz asker, tüfeklerini ve
çantalarını bırakarak kaçmaya başladı. Bu durumu düzeltmek
için epeyi zahmet çekildi. 8 Kasım’a kadar devam eden
muharebede iki taraf da kesin bir sonuç sağlayamadı. Yedekleri
bulunmayan düşman birlikleri önceden hazırlamış oldukları
savunma mevzilerine çekildiler.
İkinci Köprü Muharebesi
Hasan İzzet Paşa da düşmanı kovalamak niyetinde değildi.
Mevzilerini kuvvetlendirmeye ve yeni saldırı için birliklerine
çeki düzen vermeye koyuldu. Enver Paşa ise Birinci Köprü
Muharebesi’nin yarattığı olumsuz havayı dağıtmak için de
düşmanın kendisini toparlamasına meydan vermemek amacıyla
Hasan İzzet Paşa’ya, bütün kuvvetleriyle düşmana saldırmasını
ve bir kolordu kadar tahmin edilen kuvvetinin yok edilmesini
emretti. Hasan İzzet Paşa böyle bir saldırı için hazırlıklı
olmamakla beraber verilen emre uyarak, 10 Kasım’da düşmanın
Köprü Köy dolaylarındaki mevzilerine saldırıya geçti. Osmanlı
saldırısına Ruslar, bütün kuvvetleriyle karşı koymaya
çalıştılar. Osmanlıların iki kolordusu karşısında
kuvvetlerinin yüzde kırkını kaybedince geri çekilmeye
başladılar. İki yanlarından izlenme devam etmekteydi. Çekilme
Azap bölgesindeki eski mevkilerine kadar devam etti. 17
Kasım’da Osmanlıların bu mevkileri de ele geçirmek için
yaptıkları saldırılar başarıya ulaşamayınca Hasan İzzet Paşa,
savaş hareketlerini durdurmak zorunda kaldı.
Osmanlılarda Memnunsuzluk
3. Ordu’nun Rus kuvvetlerini yok etmekteki başansızlığı Enver
Paşa’yı çok üzmüştü. İttihat ve Terakki Genel Merkezi ile
Erzurum, Van ve Trabzon valileri ve Teşkilat-ı Mahsusa (Özel
Teşkilat) da üzgün ve Enver Paşa’ya karşı küskündü. Bunlara
göre dinamik ve cesur komutanlarla saldırıya geçildiği
takdirde Rus Kafkas ordusu bozguna uğratıldıktan başka
Kafkasya bile alınabilirdi. Sözü edilen başarısızlıktan Alman
İmparatoru ile Genelkurmayı da her halde hayal kırıklığına
uğramıştı. Şöhretini ve mevkiini ataklığına borçlu olan Enver
Paşa, şöhretinin yıpranmasına katlanamazdı.
Kafkasya’yı İstila Planı
Bu başarısızlıklardan Kafkasya’yı istila etmek planı canlandı.
Gerçi bu düşünce daha öncede tartışılmıştı. Fakat Genel
Karargahtaki Türk kurmayları, harekete geçilmesi için
Karadeniz’de üstünlük kurulmasını, Bulgaristan yolunun
açılmasını ve ilkbahar mevsiminin beklenmesini şart
koşmuşlardı. 17 Kasım’dan beri bu şartların gerçekleşmesi bir
yana bırakılarak söz konusu planın esasları şu suretle
saptandı: Kafkas Rus Ordusu, cepheden 3. Osmanlı Ordusu
tarafından tespit edilecek İran’dan ve Karadeniz’den
gönderilecek kuvvetlerle iki yandan sarılacak. Iran
kuvvetlerinden bir kısmı ile Teşkilat-ı Mahsusa birlikleri
Türk yerli halkını ayaklandırarak Rus Kuvvetlerini arkadan
vuracaktır. Bu esaslar, Enver Paşa ile Alman yardımcıları
arasında tartışıldı ve varılan genel kanı şu oldu: Yapılacak
hareketler imkansız olmamakla beraber tehlikelidir.
Planın yürütülmesi ile ilgili olarak Wangenheim Alman yüksek
komutanlarına şu tavsiyede bulundu: “Arkadaşça fakat ihtiyatlı
davranmalı ve bütün sorumluluk Türk Genelkurmayı’na ve en çok
Enver Paşa’ya yükletilmelidir”. Sözü edilen planın ilk başarı
koşulu gizli tutulmasında idi. Bu nedenle plan, genel
karargahtaki görevli Türk kurmaylarının bilgisi dışında
hazırlanmıştı. Planın yürütülmesi için gerekli incelemelerin
yapılmasına sıra gelince, Hafız Hakkı Paşa plandan haberdar
edilerek onayı alındı. 24 Kasım’da Teşkilat-ı Mahsusa’dan Rıza
Bey, birliğinin Artvin’i alması planının olumlu gerçekleşeceği
yolundaki umutları kuvvetlendirdi.
Bir gün sonra Hafız Hakkı Paşa sözde 3. Ordu’nun durumunu
incelemek, aslındaysa Enver Paşa planın gerçekleştirme
koşullarını bildirmek üzere Mecidiye Kruvazörü ile Trabzon’a
gönderildi.
2 Aralıkta Hafız Hakkı Paşa, Köprü Köy’deki karargahında Hasan
izzet Paşa ile görüşerek onu Ruslarla karşı saldırı
yapabileceğine inandırdı. Oysaki ne Kurmay Başkanı ne de
kolordu komutanları böyle bir saldırıya geçilebileceğine
inanmamışlardı. Ordu araç ve gereçlerinin sağlanması şartını
öne sürmüşlerdi. Hafız Hakkı Paşa bu hususu sezmiş, her ne
bahasına olursa olsun saldırıdan yana olduğu için iki kolordu
kumandanlığının da kendisine verilmesini istemişti. Henüz bir
kolorduya değil, bir tümene bile komuta etmemiş olan Hafız
Hakkı Paşa’nın bu isteği Enver Paşa’yı tedirgin etmişti. Kendi
düşüncesi ürünü olan bir planın yürütülmesinde Hafız Hakkı’nın
kazanacağı bir başarı, Enver’in şöhretini gölgelendirebilirdi.
Enver Paşa 3. Ordu’da
Belki de bu nedenle 6 Aralık’ta Enver Paşa Bronzard Paşa ile
Yavuz Zırhlısına binerek Erzurum’a gitmek üzere Trabzon yolunu
tutmuştu. 8 Aralık’ta Trabzon’da karaya ayak basmış, oradan da
Erzurum’a geçerek 13 Aralık’ta 3. Kolordu karargahının
bulunduğu Köprü Köy’e ulaşılmıştı. 3. Ordu Komutanı Hasan
İzzet Paşa ile yaptığı görüşmeler sonunda girişilecek saldırı
hareketleri üzerinde onunla fikir birliğine varmıştı. 17
Aralık’ta da Erzurum’a dönmüştü.
Bu arada yapılacak büyük saldırı hareketleri ile ilgili olmak
üzere yüksek komuta heyetinde önemli değişiklikler olmuştur.
Enver Paşa’nın eniştesi ve İstanbul Merkez Komutanı Halil Bey,
kurulacak bir tümenin başında İstanbul’dan Tebriz yönünde
harekete memur edilmişti. Bu tümenin görevi, Tebriz üzerinden
Dağıstan’a yürümek, Kafkas İslam memleketlerini Ruslara karşı
ayaklandırmak ve 3. Ordu’nun karşısında bulunan Rus ordusunu
arkadan vurmaktı.
Genel karargahta Haberleşme Şube Müdürü Kazım (Karabekir) Paşa
da İran, Turan ve Hindistan’da faaliyetlerde bulunacak bir
başka tümenin başına getirilmişti. Kazım Karabekir’in
görevinin ayrıntıları, iran’a yürüyerek Tahran’ı işgal etmek,
İran’ı, Rus etkisinden kurtarmak ve mümkünse Türkistan ile
Afganistan’da ayaklanmalar çıkartarak bu yerlerde İngilizlerle
Ruslara karşı propaganda faaliyetlerinde bulunmaktı. Genel
Karargah kurmaylarından Ali İhsan Paşa’ya gelince o da 2. Ordu
Kurmay Başkanlığı’na atanmıştı.
3. Ordu’daki değişiklikse şöyleydi: Enver Paşa İstanbul’dan
hareket ettiği gün, X. Kolordu Komutanı Ziya Paşa’yı emekliye
sevk ederek yerine Albay Hafız Hakkı Paşa’yı atamıştı. Bundan
bir müddet sonra da Doğu Anadolu savaş bölgelerini iyi tanıyan
IX. Kolordu Komutanı’nı saldırıya aykırı düşüncelerinden ötürü
emekliye ayırmıştı. Enver’in bu çalımlı hareketlerinden ürken
ve onun ordunun hiçbir ihtiyacını sağlamaya önem vermeden “Ya
settar!” diye saldırıya geçmesinden kuşkuya düşen 3. Ordu
Komutanı Hasan İzzet Paşa da 18 Aralık’ta “Ben bu hareketleri
yürütmeye kendimde kuvvet ve güven görmemekteyim” diyerek
istifa etmişti. Bir gün sonra da Enver Paşa, 3. Ordu
Komutanlığı’nı üzerine aldı (19 Aralık).
Sarıkamış Savaşı
Enver Paşa’nın girişeceği ve Sarıkamış Savaşı adını taşıyacak
olan savaş hareketlerinin amacı 1878′de Ruslara bırakılmış
olan Kars, Ardahan ve Batum’u geri almaktı. Bu, fikir
bakımından ulusal ve gerçekçi bir amaçtı. Almanlar bunun
yerine Odessa’ya bir çıkartma yapılmasını veya Osmanlı
kuvvetlerinin Galiçya’ya çıkartılıp Avusturya cephesinde
savaşmasını önermişlerdi. Enver Paşa kabul etmemişti. Kabul
etmemekte haklıydı, çünkü Ruslar er geç Kafkasya ve İran’daki
durumlarından faydalanarak Doğu Anadolu’yu istila etmeye
kalkışacaklardı. Enver Paşa Kafkasya üzerine tarafımızdan
yöneltilecek bîr savaşta, bu bölgedeki Türk ve Müslüman
halkının ayaklanıp, Osmanlılara destek olacağını
varsaymaktaydı.
Savaş Koşulları
Savaşa katılacak Osmanlı kuvvetlerinin esasını 3. Ordu teşkil
ediyordu. Üç kolorduyu kapsayan bu ordunun savaşa yarar
kuvveti 90 bin kadardı. Biri Irak’tan, diğeri İstanbul’dan
gönderilecek iki tümenle bu mevcudun 120 bine
çıkartılabileceği düşünülmüştü. Ayrıca Batum civarında da bir
çıkartma yapılması da hesaplanmaktaydı. Rus kuvvetlerine
gelince, Osmanlı 3. Ordusu cephesi karşısındakiler 60 bin
kadardı.
Osmanlı kuvvetlerinin sayı üstünlüğüne eklenecek başka bir
üstünlükleri daha vardı, O da askerin cesareti, yürüyüşe,
yoksulluğa katlanma kudreti ve yaptıkları savaşın ulusal
nitelik taşıdığı yolundaki kanılarıydı. Ne var ki, bu
üstünlüğü gölgelendiren faktörler hiç de az değildi. Askerin
çoğu büyük bir savaş planını gerçekleştirmek için manevralarla
yetiştirilmiş değildi. Yiyecek, giyecek bakımından yeteri
kadar donatılmış da değildi. Geri ve sağlık hizmetleri
Tanrı’nın yardımına bırakılmıştı. Savaşılacak bölgede yol
şebekesi, bir tek yolun dışında da yok gibiydi. Yollar da
karla örtülüydü. Kimi yerlerde karın kalınlığı bir buçuk
metreyi bulmaktaydı. Isı da -20, -25 derece arasında
oynamaktaydı. Nihayet bütün bunlara Başkomutan Vekili ve 3.
Ordu Komutanı Enver Paşa’nın da toptancılığı eklenmekteydi.
Paşa cesur, vatansever ve zekiydi. Fakat büyük savaşlar
yönetmek tecrübesinden yoksundu. Ne askere ne de komutanlara
karşı hiçbir merhameti yoktu. Sınırsız ve sert bir disiplinle
her şeyin çözülebileceği gibi bir mantığın kurbanıydı.
Osmanlı Saldırısı
Enver Paşa bu koşullar içinde 3. Ordu’nun bütün kuvvetleriyle
saldırıya geçmeye karar verdi. Saldırı Rus kuvvetlerini bir
çember hareketi ile savaşa zorlayarak yenmek esasına
dayandırılır işti. Bu maksatla XI. Kolordu ve süvari tümeni
Aras’ın güney ve kuzeyinde bulunan ve yaklaşık olarak bir
kolordu ile bir süvari taburundan ibaret olan Rus kuvvetlerini
gösteri saldırılarla oyalayarak yerinde mıhlayacak, bu esnada
IX ve X. Kolordularla da Bardız ve Oltu üzerinden düşmanın sağ
kanadını çevirerek Araş vadisine atıp, Sarıkamış ve Oltu
hattından uzaklaştıracaktı.
22 Aralık’ta çevirme saldırısı, plan gereğince başladı. IX.
Kolordu Bardız; X. Kolordu Oltu yönünde ilerledi. Zayıf Rus
kuvvetlerine karşı başarılar kazanıldı. Bu arada bir Rus
saldırısı da püskürtüldükten sonra Osmanlı kuvvetleri Oltu ile
Bardız’a girdiler. Bir yandan da Ardahan ve Kars üzerine
yürüdüler. Ne var ki bu başarılar, sonra gölgelenmeye başladı.
Enver Paşa’nın kuşatma kollarını 15 kilometre doğuya
kaydırması, ordu ile kolordular ve birlikler arasında
haberleşmenin normal bir biçimde yapılamaması, yorgun askerin
bir gün bile istirahat ettirilmemesi saldırı gücünü
yıpratmaktaydı.
Enver Paşa 25 Aralık’ta IX. Kolordu’nun bir tümeni ile
Bardız’dan yoluna devam ederek, Sarıkamış’a 6 kilometre
yaklaştı. Bir Rus birliği yolunu kapamaktaydı. Bu esnada Rus
karargahında Sarıkamış’ı boşaltmak ve geri çekilmek
tartışılıyordu. Ruslar X. Osmanlı Kolordusu’nun Allahüekber
Dağı’ndan ilerlemekte olduğunu, XI. Kolordu’nun da kendilerine
karşı saldırıya geçtiğini öğrenmişler ve kötümserliğe
kapılmışlardı. Enver Paşa 26 Aralık’ta olumsuz sonuçlanan iki
saldırıdan sonra X. Kolordu, nun gelmesini beklemeye
başlamıştı. X. Kolordu’nun gelmesiyse hiç de kolay değildi. 25
kilometrelik Allahüekber yaylasında kar bir metreyi aşıyordu.
Asker saatte ancak bir kilometre ilerleye-bilmekteydi. Gece ve
gündüz yürünerek ve yolda soğuk, açlık ve yorgunluktan 10 bin
can kırıldıktan sonra ancak 3 bin kişi Sarıkamış’a ulaşabildi
(27 Aralık). Bu koşullar altında 30 Aralık’ta Rusların 22 yaya
taburuyla 12 süvari bölüğüne ve 22 topuna karşılık X.
Kolordu’nun giriştiği iki saldırıdan önemli bir sonuç
alınamadı. Bu sıralarda IX. Kolordu’nun gerisini örten tümen
de mevzilerini bırakmak zorunda kalmıştı.
Osmanlı Çekilişi
4 Ocak’ta Sarıkamış’ın kuzey sırtlarında 20 kilometrelik geniş
bir cepheyi tutan yaklaşık 7 bin kişilik Osmanlı kuvvetine
karşılık Ruslar 30 bin kişiyle saldırıya geçtiler. Saldırı
planı Osmanlı kuvvetlerini doğudan ve batıdan kesmek, bir
süvari tümeni ile de sol yanın gerisine sarkmaktı. Enver Paşa
için bundan sonra çözülmesi gerekli olan sorun 3. Ordu
kalıntısını geri çekmekti. Sarıkamış’taki kuvvetlerin
komutasını, rütbesini Orgeneralliğe yükselttiği Hafız Hakkı
Paşa’ya bırakarak cepheden ayrıldı (5 Ocak). Aynı gün IX ve X.
Kolordulara geri çekilme emri verildi. Bu emrin verilmesinde
geç kalınmıştı. Geri çekiliş sırasında Bronzard kolundan
yaralandı. Ali İhsan Paşa ve IX. Kolordu esir düştü. Hafız
Hakkı Paşa’da atını dört nala sürerek canını zor kurtarabildi.
X. Kolordu da ağırlıklarını ve bu arada 12 sahra topunu
uçuruma yuvarlayarak geri çekilmeye devam etti. 8 Ocak’ta
Enver Paşa, 3. Ordu Komutanlığı’nı Hafız Hakkı Paşa’ya
bırakarak Erzurum üzerinden İstanbul yolunu tuttu. Bundan
sonra Osmanlı kuvvetleri çekilmelerinde büyük kayıplar
vererek, 18 Ocak’ta Sarıkamış’tan önceki mevkilerine döndüler.
Düşman kuvvetleri de sarsılmış ve yorulmuş bulundukları için
duraklamak zorunda kaldılar. Sarıkamış Savaşı artık sona
ermişti.
Sarıkamış Savaşı Sonucu
Büyük ümitlerle girişilen Sarıkamış çevirme saldırısı üç hafta
kadar sürmüş ve büyük kayıplarla sonuçlanmıştır. Enver Paşa,
lakonik bir sözle bu olayı şöyle anlatmıştır: “Gittik, gördük,
saldırdık, geri döndük”. Doğru, fakat ne bahasına! 3. Ordu’nun
kahramanlıkları, Ruslardan çok yüksekti. Fakat kara kışın
karşısında mevcudunun yarısını (70-80 bin kişi), toplarıyla
silah ve taşıt araçlarının da yarısından fazlasını
kaybetmişti. IX. Kolordu Komutanı ve karargâhı esir düşmüştü.
Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa tifüse yakalanmış, sonra da
ölmüştü. Enver Paşa’ya gelince, geri çekilme sırasında bir
aralık büyük bir bunalım geçirmiş, Türk ulusundan özür dileyen
vasiyetnamesini yazarak intihar etmeye karar vermişti. Talat
Paşa’nın etkisiyle ve zorlukla bu fikrinden vazgeçirilmişti.
Ordunun nesnel ve moral kayıplarına, savaşılan bölgenin Türk
ve Müslüman halkının kayıplarını da eklemek gerekir: Birçok
köy savaş kuralları gereği yakılmış veya harap edilmiştir.
Halk Rusların ve en çok Ermenilerin zulmünden korkarak varını
yoğunu bırakıp, Erzurum doğrultusunda göç etmeye koyulmuştur.
Bu trajedi niteliğini taşıyan görüntüsüne rağmen Sarıkamış
Savaşı, Balkan Savaşlarından ayrı bir ruh ile yönetilmiş ve
yapılmıştır. Gençleştirilmiş olan komutanlar ve subaylar,
yüksek bir disiplin ve vatanseverlik duygusu ile
savaşmışlardı. Erlerde, birçok olumsuz olay dışında, bin bir
güçlük ve yoksulluğa rağmen, ulusal bir savaş yaptıklarının
bilinci ile görevlerini yerine getirmişlerdi. Sarıkamış
Savaşı’nın olumlu sayılabilecek bir sonucu da nasıl olsa
Osmanlılara karşı günün birinde saldırıya geçecek olan Rus
Kafkas Ordusu'nu yıpratmış olması (30 bin kayıp) ve bu
cephedeki saldırıların gerçekleştirilmesi olmuştur.
Sarıkamış Savaşı’nın siyasal sonuçları da olmuştur. Bunların
başında Rusların müttefiklerine Çanakkale’de Türklere karşı
bir cephe açmak ve Osmanlı İmparatorluğu’nu aralarında
paylaşmak fikrini kabul ettirmeleri gelir.
Sarıkamış Savaşandan sonra 3. Ordunun Kafkas Sarıkamış’tan
Sonra Cephesi’ndeki yeni bir büyük saldırıya geçmesi artık söz
konusu değildi. Bu ordunun 1915 yılı içindeki görevi Doğu
Anadolu’yu savunmak olacaktı. Bunun için de ordunun yeniden
örgütlenilmesine girişildi. Rus Kafkas Ordusu da bir yıl sonra
Erzurum üzerine saldırıya geçmek için hazırlıklara başladı. Şu
da var ki, Ruslar, 1915 yılında boş durmadılar. Birkaç sınır
bölgesinde saldırılar yaptılar. Bir aralık da Malazgirt
dolaylarına kadar gelmeye muvaffak oldularsa da
püskürtüldüler. Bu son saldırılarında Ermenileri de
ayaklandırıp savaşa sürüklemişlerdi. |