Osmanlı yüzyıllardan beri etnik azınlıkları imparatorluğun
tartışmalı yerleri olan en hareketli ve en çok tehdit altında
olan uzak taşra bölgelerine keyiflerinin istediği gibi
gönderiyorlar ve kullanıyorlardı. Kafkas Memluklarını
Mısır'da, Kürt milislerini Mezopotamya'da, hatta Dürzileri
gözetleyici olarak Suriye ve Lübnan'da kullanıyorlardı.
19. yüzyılın ortalarına kadar her olayda sadece on ile yirmi
bin paralı asker söz konusu oluyordu ama Türkiye'nin Çerkes ve
Abhaz toprakları üzerindeki egemenliğini Ruslara bıraktığı
1829 Edirne anlaşmasından itibaren, Türk görevliler bu bölge
halklarını doğdukları toprakları terk edip, yerleşmek üzere
Türkiye'ye gelmeye teşvik ediyorlardı. Öne sürdükleri
gerekçeler, ya dini gerekçelere dayanıyordu ya da aslında
teorik olsa da nispeten yakın bir geçmişte bu toprakların
Kırım Hanlığı'na ait olmalarına gönderme yapıyorlardı.
Aralarından bazıları gençlik çağlarında düzgün bir İslami
eğitim almak için İstanbul'a gönderilmiş olan kabile reisleri
Türklerin onlara toprak, bir miktar hareket özgürlüğü,
aralarından en ateşli olanlarına da imparatorluk sınırlarında
paralı asker olarak şöhret kazanma olanağı vaat ettikleri bu
propagandadan çok etkilendiler.
Kuşkusuz birçoğu ülkelerini terk etmekte tereddüt ediyorlardı
ama Rusların tutumu ve son Çerkes kabilelerinin teslim
olmasından sonraki olaylar gönüllü sürgün taraftarlarının
büyük çoğunlukta olmalarına yol açıyordu.
Bağlılık yemini ettikten bir yıl sonra hala bağımsızlıklarını
istemeyi sürdüren Abzeghlerin görünüşte kalan itaatleri,
Ruslar açısından Çerkes kabilelerinden bir boyun eğme
anlaşması elde etmek bölgede barışı sağlamaya yetmediğini
gösteren kesin bir kanıttı.
Kafkasya'daki Polonyalılar
Bu soruna Çerkesler safında mücadele eden Polonyalı askerlerin
varlığının da eklenmesi onları köklü önlemler almaya sevk
ediyordu.
Kafkasya Savaşı'nın başından beri çok sayıda Rus ve Polonyalı
asker kaçağı dağlara çıkmıştı. Genellikle doğdukları yerlerden
zorla alınıp, yeni fethedilen Kuban ve Anapa bölgelerine
yerleştirilmiş köylüler söz konusuydu. Gerçekten de yeni ele
geçirilen toprakların halklarının yerine başka bölgelerden
gelen Hıristiyan köylülerin yerleştirilmesi öncelik taşıyordu.
Ruslar, Moskovalı, Polonyalı, Litvanyalı, Yunanlı ve Ermeni
köylülerini Kırım, Kuban ve Çeçenistan'da fethettikleri
yerlere çekmişler, hatta Gürcistan'da ve Tatarların terk
ettikleri bozkırlarda Alman göçmen topluluklarının
yerleşmesini kolaylaştırmışlardı.
Ruslar Kafkasya'da ünlü Karadeniz hattının bir parçası olan
Gelincik ve Sucuk kalelerini inşa ettikten sonra, bir ara
buraya İsviçreli dağlılardan bir göçmen topluluğunu
yerleştirmeyi bile düşünmüşlerdi. Bu fikir, bir İsviçreli ile
birlikte buraları ziyaret eden Kafkasya Genel Valisine aitti!
Ancak Ruslar tarafından gelen her yerleştirme girişimine
sistemli bir biçimde karşı koyan Çerkeslerin bitmek bilmeyen
düşmanlıklarının yarattığı güvensizlik karşısında bu proje
terkedilmişti.
Sömürgeye sürülen tüm bu Avrupalılar arasında kendilerine
toprak, ev, kadın, hayvan sürüsü, araç gereç ve tohumluk vaat
edilen köylüler vardı ama tek gördükleri şey, subayların gelip
onları sudan bir bahaneyle zorla askere almalarıydı. Sık sık
eski efendilerinden kaçmış ve yasadışı duruma düşmüş olmakla
suçlanıyorlardı.
İlk fırsatta kaçıyorlardı. Düşman safına geçen bu askerler,
dağlılar için çok önemli bir katkı sağlıyorlardı ve bazıları
da Çerkes kadınlarıyla evleniyorlardı.
Dağlıların safına geçen asker kaçakları arasında, Ruslar
tarafından zorla askere alınmış Polonyalıların sayısı binlerle
ölçülüyordu. 18. yüzyılın sonunda Ruslar Kafkasya'nın fethine
başladıklarında, Polonya'nın parçalanıp bölünmüş olduğunu
anımsayalım.
25 Temmuz 1772'de Prusyalı II. Frederik, Avusturyalı Marie
Therese ve II. Katerina bu ülkeyi paylaşmışlardı. Ardından yüz
binden fazla Polonya soylusu Sibirya'ya sürülmüştü.
19. yüzyılın başında, Kral Stanislas Auguste'ün tahttan
çekilmesinden sonra Polonya artık Avrupa haritasında
bulunmuyordu. Polonya eyaletleri Rus ordularına gıda maddesi
ve asker sağlamak zorundaydılar.
Napoleon Savaşları sırasında, Avusturya, Rusya veya Fransa
bayrağı altında askere alınmış olan Polonyalılar, ya
birbirlerine karşı savaşmak ya da yakalanıp idam edilmeyi göze
alarak kaçmak zorundaydılar.
Vahşice bastırılan büyük 1830 ayaklanmasından sonra on
binlerce Polonyalı silahtan arındırılıp imparatorluğun en ücra
köşelerine sürüldü veya korkunç koşullarda Çarlık alaylarına
alındı.
1836'da Portfolio dergisinde yayınlanan bir rapora göre
Polonya ordusundan artakalanlar uzak bölgelere dağıtılmıştı.
Yaklaşık yirmi bin Polonya askeri savaşmak veya ölmek için
Kafkasya'ya gönderilmişti. Hemen hemen tüm subayların rütbesi
sökülmüştü.
Tüm umutlan kırıldığı halde ruhen boyun eğmiyorlardı. Rusların
haksızlıkları, aşağılamaları ve küçümsemeleri nedeniyle tam
bir ruhsal çöküntüye düşmektense, cephelerde yaşamlarım hiçe
sayan eşsiz ve şaşırtıcı bir cesaret gösteriyorlardı.
Her Rus alayında yüz, yüz yirmi kadar Polonyalı asker ve subay
vardı ve bu da birliklerin yaklaşık onda birini oluşturuyordu.
Her Polonyalı, yetkileri hemen hemen sınırsız olan iki Rus
askerinin gözetimine veriliyordu. Bunlar Polonyalıların kendi
aralarında ve kendi dilleriyle konuşmalarını önlemekle
görevliydi.
Polonyalılar, yine aynı gardiyanlarının sürekli gözetimi
altında en aşağılık işlerde ve odun toplamak gibi en berbat
angaryalarda çalıştırılıyorlardı.
Tayınları olan kara arpa ekmeği Ruslarınkinden daha kötüydü ve
öteki askerlere dağıtılan domuz yağı ve domuz etinden yeme
hakları da yoktu. Üstelik her alayın kendi hesabına
yetiştirmek zorunda olduğu domuzların bakımı ve beslenmesi de
onlara düşüyordu.
Üzerlerindeki çok sıkı gözetim önlemlerine karşın
Polonyalılar, kaçmayı ve çok iyi kabul gördükleri dağlılara
katılmayı başarıyorlardı. Şarkılarından birçoğu Çerkes diline
çevrilmişti.
Çerkeslerin Tevfik Bey adını verdikleri Theophile Lapinski'nin
komutası altında çoğunluğu Polonyalılardan meydana gelen bir
birlik 1857'de Batı Kafkasya dağlılarının arasından ortaya
çıkıverdi.
Aynı yıl Gazette de Trieste (Trieste Gazetesi) ve La
Presse d'Orient (Doğu Basını) da yayınlanan raporlarda
Çerkeslerin adını Mehmet Bey olarak değiştikleri Bangya adında
bir Macar döneğini en üst şefliğe getirdiklerini yazdı. Bu
kişi kısa bir süre sonra Macar arkadaşlarından birini Sultanın
hizmetine bağlı olarak Londra'ya silah ve cephane satın almaya
gönderdi. Kanguru gemisiyle gönderilen bu silahlar
İstanbul'a geldi. Bu arada Mehmet Bey sadece Polonyalı ve
Macar mültecilerden meydana gelen 450 kişilik bir tabur
topladı ve ikinci bir gemi kiraladı. Buharlı bir römorkör bu
iki gemiyi Çerkesya kıyısındaki Tuapse'ye getirmekle
görevlendirildi, ama durumdan haberdar olan Ruslar, Pruth
adındaki buharlı gemiyi bu girişimi önlemeye gönderdiler.
Bir zamanlar, özellikle iyi örgütlenmiş bir kolordu
kurulmasına yardım etmek için gelen İngiliz ajanları Urquhart,
Bell ve Longworth gibi başka yabancılar Çerkesler tarafından
çok iyi kabul görmüşlerdi.
Tevfik Bey ve Mehmet Bey'in Polonyalı-Macar birliklerinin ve
İngiliz ajanlarının daha da zarar veren yıkıcı eylemleri
Ruslara aşırı derecede endişe vermiyordu ama Avrupa ile savaş
halinde olan Rusya'nın düşmanlarının Çerkesleri müttefik
olarak kullanmalarını ve 1854'te Kırım Savaşı'nda olduğu gibi
Karadeniz kıyılarında onlarla birleşmelerini bu eylemler
sağlamıştı.
Bu durum, Şamil'i de teslim almış olan Kafkasya orduları
komutanı ve Genel Valisi, Prens Alexandre Bariiatinski'yi
Çerkeslerin ve Abzeghlerin işini artık bitirmek kararını
almaya sevk etti. Bu sorunu kesinlikle çözmenin yolunun şöyle
olmasına karar verdi:
a) Kafkas sıradağlarının kuzey batı kesimindeki tüm
eteklerini ve dağ sırtlarını tamamen sömürgeleştirmek;
b) Çerkesleri ve Abhazları yüksek vadilerden ve
Karadeniz kıyısına hakim yüksek dağ kesimlerinden çıkarmak ve
onları, Kazak köyleriyle kuşatılmış olacakları için artık
kimseye karşı tehlike oluşturamayacakları Kuban ovalarına
zorla yerleştirmek.
Bunu kabul etmeyenlere ülkeyi terk etme ve Türkiye'ye gitme
izni verilecekti.
Bu planı uygulamakla. Eylül 1860'da Kafkas ordusu sağ kanat
komutanlığına yeni atanmış olan General Kont Evdomikov
görevlendirildi.
Çerkeslere vadilerini bir ay içinde terk etmeleri, yoksa savaş
esiri işlemi görecekleri kararname ile bildirildi. |