|
|
................... |
|
................... |
ÇERKES
KABİLELERİNİN OLAĞANÜSTÜ BİRLİĞİ VE LONDRA'DA ÇERKES
TEMSİLCİLİĞİ |
Alexandre
Grigoriantz
Kafkasya Halkları kitabından |
|
|
................... |
|
|
Şamil'in 1859'da Dağıstan'da
teslim olmasından sonra Çerkes kabilelerinin batıdaki
direnişleri birkaç yıl daha sürdü. Birlik ve bağımsızlık
fikrinden etkilenen Terek ile Karadeniz arasındaki tüm
kabileler, Adigeler, Kabardeyler, Wubıhlar, Shapsughlar,
Abzeghler ve Abhazlar, bağımsızlıklarını korumak için düşmana
karşı ortak bir strateji ortaya koyma gereğinin bilincinde
olarak Ruslara karşı çetin bir mücadele sürdürüyorlardı.
Direnişi örgütlemek üzere yapılan
son girişim için 13 Haziran 1861'de Soçi'de toplanan Shapsugh,
Abzegh ve Wubıh kabilelerinin delegeleri 'Çerkes kabilelerinin
olağanüstü birliği'nin kurulmasını ve Çerkesya Devleti'nin en
üst iktidarının bu birliğe verilmesini oybirliğiyle kabul
ettiler.
Birliği yönetmek için, görevleri düzeni sağlamak ve savunmak
olan on beş "Ulema'dan oluşan ve 'Büyük Özgür Meclis' veya
'Çerkesya Özgürlükler Meclisi' adını verdikleri bir parlamento
seçtiler.
Bu parlamento Çerkesya topraklarını on ikiye ayırdı ve her
birine birer müftü (fetva verme, yani şeriata göre karar ve
yargı verme hakkı vardır), birer kadı (yargıç) ve birer muhtar
(belediye reisi) atadı.
Çerkesyalılar (tüm bu ülke içi yönetim kararlarını alırken ve
sağlamlaştırırken, ne sayıda olursa olsun bu önlemlerin
düşmanı püskürtmek için yeterli olmadığını ve
bağımsızlıklarının uluslararası düzeyde tanınmasının zorunlu
olduğunu anladılar.
Bu yüzden Rus ordularının topraklarına tecavüzü konusunda
hızla Türkiye'nin ve İngiltere gibi batılı güçlerin dikkatini
çektiler.
Suhumi'deki Büyük Britanya Konsolosu M. Dickson'a bir rapor
verdiler ve İstanbul, Paris ve Londra'ya, olağanüstü
diplomatik bir yetenek gösteren Çerkes Yurtsever İsmail
Barakay Okua Djaps yönetiminde bir temsilcilik gönderdiler.
Avrupa'ya krallar ve hükümetlerle konuşmak için gönderilmiş
olan değişik Çerkes kabilelerinden delegeler, gittikleri her
yerde kendi ülkelerinde olduğu gibi kıdemliler meclisleri
tarafından kabul edilmeyi umuyorlardı.
Ama görüşme taleplerini diplomatik kurallara göre formüle
etmedikleri gerekçesiyle hiçbir hükümdar onları kabul etmedi,
İngiltere'de Kraliçe Victoria ile görüşme elde etmeyi
denediler ama Kont Russel'dan beklemedikleri bir yanıt
aldılar. Bu kısa ve kesin bir retti. Parlamentoda sempati
gösteren birkaç kibirli ses duyuldu. Resmen baştan savılmış ve
düş kırıklığına uğramış Çerkes elçileri doğrudan halka
yönelerek ve İngiltere'yi baştan başa dolaşarak kamuoyunu
ayaklandırmayı denediler. Başka bir halkın sıradan
temsilcilerinin Avrupalı bir halka başvurmasına Londra
basınında kuşaklardan beri ilk kez bu vesileyle tanık
olunuyordu.
Böylece, Londralı bir avukatın öncülüğünde bir “Çerkeslere
yardım komitesi” kuruldu ve bir gemi donatıp Çerkeslerin
ülkesine onlarla birlikte gitmesi ve onlarla ticari ilişkiler
kurması projesi oluşturuldu. (Bu komitenin toplantıları
Charing-Cross otelinde yapılıyordu.)
Çerkes delegeleri İngiltere'de aylarca konuk edildiler ve
Edinburgh, Newcastle, Preston, Manchester gibi kentlerde
yapılan mitinglere katılmaya davet edildiler. Yerel gazeteler
onlardan coşkuyla söz etti ve Çerkes temsilcileri gittikleri
her yerde çok iyi ağırlandı. Sheffield'de sorulan, "Ruslar
size nerelerde saldırıyor?" sorusuna karşılık heyetten biri
şöyle diyordu: "Nerede saldırmıyorlar ki?"
Kayıplarının ne kadar olduğu sorulduğunda, erkekler, kadınlar
ve çocuklar dahil yılda yirmi beş bin insan yaşamına vardığı
yanıtını veriyorlardı.
Leeds'de, aralarından Hacı Hasan Efendi söz aldı ve şunları
söyledi: "Çerkes halkı ilk kez dış dünya ile iletişim kurmaya
çalışıyor, bizim Avrupa'daki varlığımız gerçek bir felaket
çığlığıdır ve mutlak bir zorunluluk duymasak, ülkemizden
kalkıp buralara gelmezdik."
Çerkesler 'gelin ve bizimle ticaret yapın' önerisinde
bulunuyorlar. "Kara tarafında Ruslardan korkumuz yok. Onların
işgal selini her zaman durdurabiliriz, yeter ki siz Rusların
yasal ticaret yapma hakkınızı elinizden almasını kabul ederek
denizi de bize düşman etmeyin" diyorlar.
Lehlerine çıkan bütün yazılara ve Londra, Birmingham, Leeds,
Sheffield veya Edinburgh'da katıldıkları mitinglerde
söyledikleri bütün ateşli sözlere rağmen Çerkesler, boş
dileklerin belirtisi olarak sempati gösteren birkaç lütuftan
başka bir şey elde edemediler.
O dönemde ülkelerindeki durum umutsuzdu. 18 Eylül 1861'de bir
Meclis heyeti son bir umutla Çardan görüşme istedi. Dağlı
delegeler Hanketyet kalesi yakınındaki Mamruk-Ogay'da bizzat
II. Alexandre tarafından kabul edildiler ve Çerkesler
Birliğinin ondan ülkelerinde kalmalarına izin vermesini
isteyen memorandumunu verdiler.
Ama imparator bu isteklerini reddetti ve işte o zaman onlara
bir ay içinde dağları terk etmeleri bildirildi. Onlara ya
Kazakların gözetimi altında Kuban ovalarına yerleşmek ya da
Türkiye'ye gitmekten başka seçenek bırakmıyorlardı.
Bu durum karşısında Çerkeslere başvurulacak kahramanca bir yol
kalmıştı: kitle halinde ayaklanmak ve sonuna kadar direnmek.
Ama sayıca çok üstün olan Evdomikov'un ordusu kuşatmayı iyice
daralttı. Birlikleri boyun eğmeyen bölgelere dalarak
Çerkesleri sığınaklarından çıkıp geri çekilmeye zorladı.
Kalmaya karar vermiş olanlar, yol yapımında, ormanda yol
açılması için ağaç kesme veya bu bölgelerde sömürgeciliğin
hazırlanması için arazilerin duvarlarla çevrilmesi işlerinde
zorla çalıştırıldılar, çünkü sömürgeye yerleştirilecek olanlar
ordunun arkasından geliyorlar ve terk edilen topraklara el
koyuyorlardı.
Dağlılar topraklarını savunmak için bir süre daha umutsuzca
savaştılar ama büyük kayıplar ve görülmemiş acılardan sonra
kuzeyden güneye, Karadeniz kıyılarına çekilmek zorunda
kaldılar. Ama o taraftan da artık hiçbir çıkış kalmamıştı,
çünkü deniz yoluyla gönderilmiş olan Rus birlikleri kıyıda
onları bekliyordu.
Savaşta en son kalanlar, Abzeghlerin teslim olmasından sonra
direnişin başına geçen ve Rusların az tanıdığı, çok sert bir
kabile olan Wubıhlardı. Çerkesler arasından en gururlu ve en
cesurları olmakla ün yapmışlardı. Kafkas Şaşının sonuna kadar
gelenekleri ve kökenleri hakkında türlü türlü teori ve caneler
anlatıldı. Karadeniz kıyılarına bakan dağlarda oturdukları
için bazıları onların bir zamanlar fırtına yüzünden kıyıya
sürüklenmiş bir grup haçlıdan geldiklerini öne sürüyorlardı.
1864 Mayıs ayının ortasında kuzeyden gelen Rus birlikleri
Wubıhların topraklarına girdiler ve güney kıyılarından
gelenlerle birleşme operasyonu yaptılar.
Bu birleşme denize atmış kilometre uzakta, Abzegh
topraklarından çok uzak-olmayan Mzimta yüksek vadisindeki
Akşipsu topraklarında yapıldı ve orada, 21 Mayıs 1861'de,
Çerkesler için kutsal sayılan Kbaad yaylalarında toplanan tüm
askerlerin önünde Kafkasya Genel Valisi Grand Dük Michael
Nicolayeviç, imparatorun Kafkasya Savaşı'na son veren
mektubunu okudu, (sözde) kesin zaferin şerefine bir açık hava
ayini yapıldı.
Soçi'nin iç taraflarındaki bu yere günümüzde kızıl düzlük
anlamına gelen Krasnaya Poliana dendi ve Rusların sevdiği
sayfiye yerlerinden biri haline geldi. |
|
|
|
|
|
|
|
|