1960 yılında
Maykop’a iki kilometre mesafede açık gri renkli yerel
kuvarstan yaklaşık 220 cm2 büyüklüğünde, derin çizgilerle,
birbirine eşit olmayan yedi kısma ayrılmıştı. Orta bölmeye bir
şehir veya kale planı yerleştirilmişti. Bu ilginç kitabe
tesadüfen bulundu. Birçok
çözümleme girişimi sonuçsuz kaldı. Yazıt nihayet Prof. Georgiu
Tourçaninov tarafından okundu. Yazıt, Karadeniz’in doğu
sahillerinin yerleşik halkı olan ve tarihi, efsanevi Kolkhi’ye
uzanan Abhazca ile yazılmıştı.
Kitabenin
metni:
Bu (şehir veya kale) büyük bir krala aittir. Kralımız Mrn’a.
A/y/a şehri (onun) mülkiyetindedir. Khz onu yirmi bir yılının
(Mrn’nın hükümdarlığının) Ekim aylarında Dağlar ülkesine sınır
olarak inşa etti.
Yazıtta ilk geçen isim efsanede tanrılaştırılan Kral Aiet’in
babası Helios yani güneştir. Maykop yazıtındaki Kral Mrn
sözüne ‘’a’’ seslisi eklendiğinde (Abhaz alfabesi 80 adet
sessiz harften oluşur, sesli harfleri yoktur.) Abhazca’da
güneş tanrı olan Maran ya da Amran olur. Bu da eski Abhazlarda
Kral Mrn’nin adının kutsal olduğunu gösterir. Helios’un
(güneşin) oğlu Kral Aiet’in efsanesi böyle doğmuştur. Kenti
belirleyen ikinci sözcük A/y/a Kral Aiet’in ismi ile doğrudan
ilgilidir. (‘’T’’ eki Abhazca’da aitlik belirtir.) Bundan
dolayı “Aiet” “ Aya’da doğan” “ Aya’nın oğlu” olarak
yorumlanabilir. Maykop yazıtına göre, Aya kenti, Aiet’in
babası Helios’un hükümdarlığında inşa edilmiştir. Daha da
önemlisi, Maykop yazıtının Argonot efsanesinin (Altın post)
tarihi kanıtı olmasıdır. Bu durumda Mrn ve Aya isimleri,
Kolkhi’den Grek gemicilerle M.Ö. 2.yy.’da Helen dünyasına
taşınmıştır. Bu taş, efsanenin Kolkhi’nin zenginliği ile
ilgili bölümüne tarihi bir dayanak olmaktadır. Yunan
mitolojisinde sıkça geçen “Kolkhi” sözcüğü ne Yunanca ne de
Gürcüce bir anlam taşımaktadır. Oysa yaşayan Abhaz dilinde
Kolkhi, “parça altın memleketi” “parça altınlı ülke” anlamına
gelmektedir. Aynı şekilde, Helios yani Aiet’in babası, yazıt
metninde geçtiğine göre, bu yazıt Argonotlardan daha eskidir.
Paleografik, tarihi ve kültürel veriler ışığında Maykop
yazıtının 32 – 33 asırlık bir ömrü olduğu anlaşılmaktadır.
Maykop taşındaki Abaza yazısı: Modern alfabenin atası
durumunda olan, günümüze dek bulunmuş en eski kaynak
olmaktadır.
Prof. Tourçaninov yazıtın Sovyetler Birliği’nde yaşayan
halklara ait, en eski yazı metni olmasının yanında ‘’yazı
bilimi açısından olağanüstü bir önem taşıdığını’’
vurgulamaktadır. Maykop taşındaki yazı karakterlerinin
bazıları günümüzde Adige-Abhaz aile (sülale) nişanı olarak
kullanılmaktadır.
GÜMÜŞ KUPA
Maykop tepesinden çıkarılan en ilginç eserlerin başında bir
gümüş kupa gelir. Bu gümüş kupanın üzerindeki motifler müthiş
bir kompozisyon oluşturur. Bu ilginç kompozisyon, farklı
konular ve figürler içermektedir. Bunların en büyüğü
Kafkasya’nın coğrafi görünümüdür (Dünya’nın en eski
haritalarından biri).
Harita, aynı zamanda bölgenin bitki örtüsünü ve bölgede
yaşayan hayvanları göstermektedir.Bu kupanın ağız kısmı geniş,
karın kısmı şişkindir. Üç sıra halinde art arda dizilen dağlar
vardır. Bunların en yükseği olan çatallıdır (Elbruz dağı).
Dağların arasından iki ağaç ve art ayakları üzerine dikilmiş
bir ayı görünüyor. Dağların zirvelerinden doğan iki ayrı ırmak
var. (Terç-Kuban ırmakları) Bu iki ırmağın yatağı yılankavi
bir şekilde dağdan denize doğru iniyor ve gümüş kupanın alt
kısmında yuvarlak bir büyük suya katılıyor. Her iki ırmak
kupanın kulp kısmından başlıyor. Gümüş kupanın göbeğinde
Kafkasya’daki hayvanlar iki sıra halinde görünüyor. Birinci
sırada bir at, bir kaplan,iki boğa simetrik bir şekilde yer
alıyor. İkinci sırada ise dağ keçisi,yaban domuzu, dişi aslan
ve yaban koçu var. Su kıyılarındaki yüzücü kuşların yanında
başka bir kuş da aslanın tepesinde uçuyor.
Bu ilginç kupanın yansıttığı görünümler sıradan bir dekoratif
anlam taşımaz. Bunlar tasarlanmış ve önemli sembolik anlamlar
yüklenmiştir. Bu eski zaman düşünürü olan usta, o topraklarda
yaşayan canlıları, suyu, dağı, denizi ve bunların üstünde yer
alan gökyüzünü resmetmiştir. Tüm bunlardan hareketle bu ilginç
gümüş kupa sıradan bir kapkacak değildir, demek mümkündür.
Sanatçı, kült bilimine engin bir katkıda bulunduğunun da
bilincindedir.
BRONZ AYNA-TAKVİM
1987’de Prof. Leskov tarafından Adigey topraklarında yapılan
kazılarda ortaya çıkarıldı. M.S. 1. yy’da yapıldığı kabul
edilmektedir. Proto Adıgeler’e (Meotlar) aittir.
Bu esere her ne kadar ‘’Bronz Ayna’’ adı verilmişse de bir
yüzü ayna, diğer yüzü takvimdir. Takvimin ortasında bir güneş
sembolü vardı.Güneş’in çevresinde 12 köşe çizilmişti. Bu
köşeler 12 ayı gösteriyordu. Bu 12 ayı çevreleyen ikinci
dairede 3’erli 4 ayrı çizgi grubu vardı. Bu gruplar mevsimleri
oluşturuyordu. Böylece herbiri 3 aydan oluşan 4 mevsimi
simgeliyordu.
Bunların etrafında daire şeklinde sıralanan 9 adet simge
vardı. Bu simgelerden şu ana kadar yalnızca 3 tanesi okunup
anlamlandırılabildi. Spiral şeklinde olan iki tanesinden kulpa
yakın olanı 21 Mart’ı, üst kısımda yer alanı ise 21 Aralık’ı
göstermekteydi. İkisinin arasında yer alan alev simgesi ise
Adige ritüelinde yer alan enerjinin simgesidir. Mafeşhatıh
(Ateş sunma günü) gününün yer aldığı aydır. Bu günde kara
(kötülüğün simgesi) bir tavuğu kurban etme geleneği vardı.
Diğer simgelerin ise Adıge ritüelinin sembolleri olduğu
kesindir. Fakat bunların neyi simgelediklerini -en azından şu
an için- bilmiyoruz.
KOBAN VE KOLHİDE KÜLTÜRÜ
Bronz çağında M.Ö 1000 yılında Kafkasya’da birbiriyle akraba
iki kültür doğdu. Bu iki kültürün tek etnik özden
kaynaklandığı oldukça belliydi: Koban ve Kolhide.
Bu kültürleri yaratan halklar Kafkasya’nın otokton
halklarıydı. Dünya biliminin kabul ettiği ve onayladığı
şekliyle bu halklar günümüz Abhaz-Adige halklarının
atalarıydılar.
Bölgede bulunan balta, silah, süs eşyası gibi bronzdan
yapılmış eşyalar çoktu. Bunların bazıları dinsel törenlerde
kullanılan eşyalardı. Arkeologlar ilk çalışmalarını günümüzün
Kuzey Osetya’sında yaptılar. Bu buluntuların çıkarıldığı yer
bir Oset köyü olan Koban’a yakındı. Bu yüzden Koban Kültürü
adı verildi.
Bu buluntulardan anlaşıldığına göre, bu eşyaları yapan
insanlar bronz işçiliğinin son aşamasına gelmiş usta
insanlardı.
Dünya müzelerinde şu anda sergilenen Koban ve Kolhide bronz
eşyaları o dönemde yeryüzünde yapılan en mükemmel eşyalardı.
Bu eşyaların çoğunun yüzeyinde dövme ve kakma yöntemiyle
işlenmiş hayvan figürleri vardı.Bunların dışında bronzdan
yapılmış yaban hayvanları, antropomof (birden çok canlının tek
bedende birleşmiş) heykelcikleri bulundu. O dönemin
savaşçıları ve çobanları bu heykelcikleri takı olarak
kullanıyorlardı. İnsan formunda, insan hayatını anlatan pek
çok bronz heykelcik de bulundu. İnsan şeklindeki figürler de
cinsel organları (üretkenlik) açıkta görülen heykelciklerdi.
Bunun sebebi üretkenliği ve gücü simgelemekti.
Kolhide Kültürü, Koban Kültüründen çok az bir zaman sonra
ortaya çıktı. Bu kültür bir öncekine o kadar çok benzemektedir
ki ikincisinden ayrıca söz etmeyi adeta gereksiz kılmaktadır.
Kolhide Kültürünün elimizdeki ilk buluntuları Abhazya’da
ortaya çıkarıldı. Bu iki kültürün de temeli Maykop
Kültürü’dür.
ADİGE-ABHAZ FOLKLORUNUN BAŞLANGICI
(Not: Adige-Abhaz folkloru ciltler doldurulacak bir
araştırma ve bilimsel çalışma konusudur. Biz burada sadece
başlangıcını ve bunda etkili olan faktörlerin sözünü edeceğiz.
Aşağıda folklorla ilgili pek az örnek verilmiştir.)
Adige-Abhaz folklorunun kökü Kafkasya’da ve Anadolu’nun Hatti
dönemindedir. Adige-Abhaz folklorunun tarihi – bugünkü
bilgilerimizle- M.Ö.3000 yıllarında başlamaktadır. Bu
folklorun özünü yiğit Nartların Destanları oluşturmaktadır.
Nart Destanları binlerce yıl öncesinde başlamaktadır. Nart
müzikalitesi –Dünya folklor bilimine göre – son aşamaya gelmiş
(tekamülünü tamamlamış) kabul edilir. Nart Destanlarının bu
anlamda başlangıcı anaerkil (anagemen toplum) dönem,
tamamlanışı ise ataerkil (erkekegemen toplum) dönemdir.
Adige-Abhaz Efsaneleri,eski Adige-Abhaz ezgilerinde çok önemli
bir yer tutar. Eski Adige-Abhaz şarkıları 4 gruba ayrılır.
1. İŞLE İLGİLİ ŞARKILAR
- Toprağı sürmeyle ilgili şarkılar
- Bahçe tarımıyla ilgili şarkılar
- Hasatla ilgili şarkılar
- Harmanla ilgili şarkılar
- Ot biçmeyle ilgili şarkılar
- Araba (at veya öküz) sürücüsüyle ilgili şarkılar
- Çobanlıkla ilgili şarkılar
- Arıcılıkla ilgili şarkılar
- Yün eğirmeyle ilgili şarkılar
- Dokuma tezgahlarıyla ilgili şarkılar
- Tekstille ilgili şarkılar
- Değirmencilikle ilgili şarkılar
- Demircilikle ilgili şarkılar
- Dibek dövmeyle ilgili şarkılar
- Darı öğütmeyle ilgili şarkılar
2. İŞ DIŞI HAYAT VE ÇALIŞMALARLA İLGİLİ ŞARKILAR
a) Avla ilgili
- Vahşi Hayvan Tanrısıyla ilgili şarkılar
- Avcı Tanrısıyla ilgili şarkılar
- Orman Tanrıçasıyla ilgili şarkılar
b)Yağmur Duası
- Yağmur duasına çıkanlarla ilgili şarkılar•
- Yağmur Tanrısıyla ilgili şarkılar•
c) Yeni Yıl Şarkısı (Hurome)
d) Su Duası: Suda boğulup kaybolanları bulmak için
söylenen şarkı (Psiheğe)
3. AİLE HAYATIYLA İLGİLİ ŞARKILAR
- Düğün dernekle ilgili şarkılar•
- Damatla (gerdekle) ilgili şarkılar•
- Beşikle ilgili şarkılar•
- İlk adımla ilgili şarkılar•
- Yaşlıları oyalayıp eğlendirmek için söylenen• şarkılar.
4. HASTALIKLARI İYİLEŞTİRMEKLE İLGİLİ ŞARKILAR
- Çiçek hastalığı ile ilgili şarkılar.•
- Yaraları ve kırıkları iyileştirme ile ilgili• şarkılar.
Bu örneklerden hareketle şunu da eklemek mümkündür.
Adige-Abhaz toplumu hangi işe başlarsa (ezgisiz de olsa) bir
dua (Xoxu) söylemiştir, söylemektedir. Ama en eski Xoxumuzu
oluşturan şu Hatti duası oldukça ilginçtir:
‘’Tanrımız,
Yüce Tanrı
Anadolu
Altın koyu
Sağ elle başla
Sol elle bitir!’’
Bu duadan hareketle şunu da eklemek mümkün: Anadolu, Hatti
için hayatın başlangıcıydı,vatandı: En kutsal varlıktı.
Adige-Abhaz dansları (Bunun içinde çok tanrılı hayat, pagan
yaşantısı ve tüm bunlarla ilgili ritüeller yer alır. Ritüel
sözü de Adige-Abhaz dilinde ‘’Wuc’’ dır) folklorda- eskiden de
şimdi de önemli bir yere sahiptir. Bu dansların biçimsel
görüntüsü, bu halkların düşünce tarzını, yaşayışını,
davranışlarını ve tarihsel gelişimini (serüvenini) yansıtan
beden dilidir.
Bu dansların çıkış noktası, dünyadaki ilk insanın
korkusudur.Bu korkuya direnme gücüdür.Bu korkuyu yenme
cesaretidir. Korkuyu yaşama uygulama ve dönüştürmedir.
Yukarıda sözünü ettiğimiz folklorik ögelerin tümü günümüze
gelememiştir. Günümüze kalan, korunan ve halen Adige-Abhaz
halklarının günlük hayatında pek çoğu gelenek olarak
yaşamakta, pek azı da sanat olarak icra edilmektedir. Wuc’leri
(Ritüel) ve estetik dansları yöneten kişi ‘’Hatiyakue’’ olarak
adlandırılırdı. Bu sözcük Hat yani Hatti’nin Wuc’lerini (Ritüel)
profesyonel olarak (Yakue) yapan kişi anlamındadır. Hat-Yakue
iki sözcükten oluşuyor.
Hatişu sözcüğü ise, Adige-Abhaz şövalyeleri savaşa giderken
ordunun yanında alaca giysiler giyen, ala ata binen, şarkılar
söyleyerek onları cesaretlendiren kişidir. Hati yani Hatti
insanı ve Şu yani atlı sözcüklerinden oluşmaktadır.
I- Kozmik olaylarla ilgili ritüeller ‘’Wuc’’ler:
1. Güneşle ilgili wucler (ritüel)
a) Wuchurey
b) Huraşe
c) Awraşa
2. Şıblewuc:Yıldırımla ilgili wucler: (Yıldırım düşer
de bir hayvanı öldürürse 3 gün, bir insanı öldürürse 7 gün
dans ediyorlardı. Bunda amaç tanrı olarak kabul edilen ve
memnun edilmek istenen yıldırımı kutsamaktı.) Şı, üç; Blı ise
yedi demektir.
II. Tanrılarla ilgili wucler:
a) Thaşho wuc
b) Thagalec (Bereket Tanrısı)
c) Şeratın (Hem dans hem oyun hem de dini ritüeldir.
Güneş Tanrısı Ra için yapılır)
d) Amşa (Avcılık tanrısı ile ilgilidir. ‘’Amşa’’
Adigece ‘’Mışa’’ yani ‘’ayı’’ demektir.)
e) Ajağafe: Bireyin iç dünyasını, gizlerini topluma
açma dansıdır. Dansçı ters çevrilmiş bir kürk giymekte,
keçeden yapılmış keçi başı maskesi takmaktadır.Bu oyun sadece
bir dans değil, aynı zamanda bir tiyatrodur. Eski dönemlerde
totem kabul edilen keçinin kutsanması anlamını taşır.Adige-Abhazlar’ın
her türlü düğün-derneklerinde sergilenen bir ritüeldir.
f) Wezrec ve Wezırmec: Her ikisi eski ritüellerdir. Wez-enerji
Wez-dığa sözcüğü enerji veren güneş anlamındadır.
g) Wezırmes: Hem insan ismidir hem de Wez-enerji, Mes-yanmak
anlamlarına gelir. Wezrec, Wezırmec ve Wezırmes
sözcüklerindeki ‘’R’’ sesi tanrı RA’dan gelmektedir. Amra
sözcüğü günümüz Abhazca’sında da ‘’güneş ‘‘ anlamındadır.
III. Doğum, yaşam ve vatan sevgisi ile ilgili ritüeller (Wucler)
a) Guaşewuc: (Gelin alma töreninden önce gelinin yedi taze
gelin tarafından altın ipliklerle sarılması dansıdır. Bu dansa
katılan gelinlerin hem anne babaları hem eşleri hem de
eşlerinin anne babaları sağ olacaktı. Her gelinin de en az
birer çocuk sahibi olması koşulu vardı. Bu dansa yedi gelinin
kayınvalideleri de katılacak ve altın ipliklerin sarılması
işlemine katılacaklardı. (7 sayısı inanca göre gelinin
evliliğinde, mutluluğunda katkısı olacak bir güçtü)
b) Wezcen: Bu wuc, erkek çocuk dünyaya geldiğinde
yapılırdı. Kadınlar katılmazdı. Sayısız genç erkek tarafından
oynanırdı. Güneşi, enerjiyi temsil ederdi.Doğan erkek çocuğun
kendi toplumuna enerji katacağına,kendi vatanına hizmet
edeceğine olan inancı yansıtan ataerkil dönem wuc’dır. Bu wuc
sonradan, torun sahibi olan dede ve nenelerin sergilediği bir
dans haline dönüşmüştür. Wezcen sözcüğünün; Wez=Enerji, Cen=Çağırmak
anlamları vardır.
c) Psewuc: Mağlup Savaşçının Wuc’i:Adiyağa ve Apsuwara
içinde yaşayamayacağını, Xabzesini ve vatanını yitirdiğini
anlayan savaşçının dansıdır.Savaşta yenilen savaşçı düşmanına
canını teslim etmeden önce tüm onurunu ve gururunu koruyarak
bu ölüm dansını yapar. Bu ölüm wuc’inde Hatiyakue savaşçıların
yanında bulunur ve hem pşine çalar hem de şarkı söyleyerek
onlara cesaret verir.
IV-Estetik Danslar:
(Gerekçesi veya kaynağı günümüzde bilinmeyen danslardır.)
a) Wucheş (Hatiyakue tarafından dansa davet edilen
damın, kavalyeye teslim edilirken yaptığı wuc’dir)
b) Wucpıuh (Tek sıra halindeki wuc’ın başında yer alan
çiftin sıranın sonuyla birleşerek (bütünleşerek) yaptıkları
danstır.
Aşemez doğduğunda bu dans yapılmış, doğumu bu dansla
kutsanmıştır. Aşemez, Nart Eposunda müzik tanrısı olarak
adlandırılır.
Adige-Abhaz Danslarının en çarpıcı örnekleri Nart
mitolojisinde görülmektedir. Örneğin; Bedınokuo, ilk kez
Narthase’ye gittiğinde, yiğitlik, cesaret, ok ve kılıç dövüşü,
sınavlarından geçmişti. Fakat Sosırıkuo ile Bedınokuo
birbirlerine üstünlük sağlayamayınca dans sınavına girdiler.
Sosırıkuo masanın üstüne çıkıp masayı devirmeden parmaklarının
ucunda dans etti. Çanağın içindeki eti ve sosu dökmeden
çanağın kenarında oynadı. Bedınokuo buna çok sinirlendi ve
kılıcını kabzasından toprağa dikti. Kılıcın keskin ağzından
yukarıya doğru dans etti. Kılıcın ucunda da parmaklarında dans
etti.
Bütün bunlar-mitolojide olsa- wuc’ın başlangıcını göstermesi
açısından önemlidir.
Yine Nart mitinde, demirin ve demirciliğin tanrısı Tlepş,
kendisiyle bu konuda yarışan rakibi Gurdımıj ile yenişemeyince
Gucewuc’e başlar ve 7 gün 7 gece dans eder. Tlepş bu dansla
rakibini yener. Fakat Tanrısal bir sır olarak saklanan
demircilik, artık sıradan insanların bildiği bir iş alanına
dönüşmüştür.
19. yy’ın başlarında iki şair Paşe Beçmırze ile Ağınoko Laşe
şiir, şiir dili ve şiirin açıklık özelliği üzerine doğaçlama
söyledikleri şiirlerle yarıştılar. Bu konuda yenişemeyince
şiir söyleyerek wuc yaptılar. Sonuçta bir gün bir gece devam
eden bu yarışma Ağınoko Laşe’nin bayılıp yarışma dışı
kalmasıyla sonuçlandı.
Keza Ordu komutanı, büyük savaşçı, şair ,müzisyen, Pşı
Hatokşoko Muhammed Aşe (Çolak) Adige-Abhaz feodallerinin eski
bir geleneğini sürdürerek her yıl festivaller
düzenlenmektedir. Bu festivale Çahe (Adigey,Abaza) oyuncuları
davet edilmekte, yarışmalar bir ay boyunca devam etmektedir.
Bu oyunlar; at oynatma, cambazlık, şiir,beste, enstrüman
çalma, dans(Ajegafe), yalan söyleme, tiyatro (rol ve
taklit,kukla oynatma) alanlarında yapılan yarışmalardı.
KAYNAKÇA:
Prof. Dr.E. Forrer,
Prof. Dr. M. Duyenevski
Prof. Dr. M. Diyakonov,
Prof. Dr. V. İvanov,
Prof. Dr. G. Tourçaninov,
Prof. Dr. V.Ardzınba,
Prof. Dr. Ancaparidze,
Prof. Dr. Melikoşvili,
Prof. Dr. Wunej Kaşif,
Prof.Dr. Nalo Zaur,
Prof. Dr. Hadağatle Asker,
Prof. Dr. Betroj Ruslan |