Kafkas
Halklarının yaşadığı Kafkasya diye adlandırılan bölge, Kafkas
Sıradağları doğrultu-sunda (kuzeybatı-güneydoğu), kuzeybatıda
bir Karadeniz liman şehri olan Anapa'dan, Hazar Denizi
kıyısındaki Bakü ve Lenkoran'a kadar uzanır. Kafkas
Halkları yüzyıllar boyunca gerek ataları sayılan İskitler,
Alanlar ve Sar-matlar; gerekse işgalci Hunlar, Moğollar,
Tatarlar ve Araplardan (hatta Yunanlı ve Roma-lılardan)
etnografik olarak etkilenmişlerdir. Bu etkiler genelde Abhazya
ve Gürcistan gibi dağların sıklığının nispeten az olduğu
yerlerde ve sıradağların yamaçlarında olmuştur.
Kafkas halklarının tarihini üç dönemde özetleyebiliriz:
Birinci Dönem: M.Ö. 1200'de Kimmeryalılar ile başlayıp,
19. yüzyılın başında Rusya'nın Gürcistan'ı ilhakı ile sona
eren 3 bin yıllık işgaller dönemidir.
İkinci dönem: Çeçenlerin 18. Yüzyıl sonunda Rusya'ya
başkaldırmasıyla başlayan ve yaklaşık altmış yıl boyunca tüm
Kafkasya Halklarının katıldığı ve 1858'de Şeyh Şamil'in teslim
olmasıyla sona eren direniş dönemidir.
Üçüncü dönem: 1859'da Ruslarla barışın kabul edildiği
tarihten günümüze kadar süren ve kimi tarihçilerin Kafkas
Savaşı'nın asıl başladığı dönem olarak nitelendirdikleri zaman
dilimidir.
KAFKAS SAVAŞI
Kafkas Savaşı, 1780'de başladı ve tüm Kafkas Halklarının
olağanüstü çaba ve kahramanlıklarına rağmen 1864'de
Çerkeslerin ve Abhazların yenilmesi ile son buldu. Kafkas
Savaşı'nın temelinde Rusların, Avrupa ve Asya'yı birleştiren,
stratejik önemi büyük olan Anadolu'ya ve dolayısıyla önemli
ticaret yollarına yakın olmak istemeleri ve iki büyük denize;
Hint Okyanusu ve Akdeniz'e açılma arzuları yatmıştır. Ancak
Ruslar bu amaçlarının karşısında, kendilerini on yıllar boyu
uğraştıracak üç cesur Kafkas Halkı'nı bulacaklardı: Çerkesler,
Çeçenler ve Dağıstanlılar.
Özellikle Çerkesler ve Dağıstanlılar, Müslümanlığın verdiği
birlik olma dürtüsüyle Gazi Molla ve Şeyh Şamil gibi
önderlerle, “Müridizm” diye adlandırılan ideolojiyi kullanarak
dağınık halkları bir araya toplamayı başarmış ve Rusların
korkulu rüyası olmuşlardır. Bu iki ismin yanında “Nakşibendi”
tarikatına mensup olan Şeyh Mansur da Tatarları yanında
toplamayı başarmış ve Kafkas Halkı'nı Rusya'ya karşı ayağa
kaldırmıştır.
Kafkasların bu olağanüstü direnişlerine Avrupa'dan da destek
gelmiyor değildi. Özellikle İngiliz David Urquhart (Portfolio
adlı dergisi aracılığıyla) ve James Stanislas, Fransız şövalye
Taitbout de Marigny gibi türlü mesleklerden yabancılar konuyla
yakından ilgiliydiler. Hatta David Urquhart, 1837'de
yayınladığı “Avrupa Saraylarına Yönelik Çerkesistan Halkları
Bağımsızlık Bildirgesi” ile, dönemin dışişleri bakanı
tarafından konsolos yardımcılığı görevinden alınmayı göze
almıştı.
Bu gezgin ve düşünürlerin çabaları, Gazi Molla ve Şeyh
Şamil'in örgütlemeyi başardığı Kafkas ordusu Rusları
durdurmaya yetmiyordu. Bunun yanında Şamil'in şeriatta ısrarı
ve Çerkeslerin geleneksel hukuku olan “adat” ı terk etmemeleri
gibi ince ayrıntılar da Kafkaslara güç kaybettiriyordu.
Nihayet 1858'de Şeyh Şamil, Rus prensi Bariatinski'ye teslim
oldu ve Kafkas Savaşlarının sonu başladı. Bu olay ardından
Ruslar hızlı bir asimilasyon politikası uygulamaya başladılar.
Kafkaslara verdikleri toprağın beş mislini ezeli düşmanları
Kazaklara vererek halkın Kazaklar arasında erimesini
amaçladılar. Bunu reddedenler ise çok kötü şartlar altında
gemilerle Samsun ve Trabzon'a göçe zorlandılar. Türkiye'nin
karşılığında para yardımı aldığı bu göçün son konukları
Çeçenler, Çerkesler ve Abhazlardı. Artık Kafkasya'nın
egemenliği Rusya'daydı.
KAFKASYA HALKLARININ RUHU
Çerkesler: Çerkesler Kafkas Savaşlarından önceki zamanlarda
Adigeler denilen ve aynı dili konuşan kabileler arasında
yaşayan, açıkça belli bir grubu ifade etmeyen dağlılardı.
Savaşın başlangıcıyla birlikte diplomatik raporlarda ve tarihi
kayıtlarda Çerkesler ve Çerkesistan adları geçmeye
başlamıştır. Etnograflar Çerkesleri iki gruba ayırmışlardır:
Sıradağların kuzey eteklerinde, Terek Irmağı'nın doğusunda
bulunan Kabartay kabilesi. Ve Adige Halkı (Abazalar, Şapsığlar,
Natuhaylar, Bjeduğlar ve Ubıhlar).
Çerkeslerin kökeniyle ilgili çeşitli savlar ortaya atılmıştır.
Bir olasılık Karadeniz kıyısında Abhazlarla birlikte oturan en
eski halk olan Yunanlılardan geldikleridir. Diğer görüşler
arasında bazı Çerkes ailelerinin Sarmallardan, bazılarının da
İskandinavya'dan gelen Gotların etkisinde kaldıkları vardır.
Dünyanın en güzel ırklarından biri olarak nitelendirilen
Çerkesler için atları ve silahları, çok değer verdikleri
kadınlarından daima daha önemli olmuştur. Kincal denilen kısa
kılıçlarına, gümüş ya da çelikten zırhlarına ve çift
tabancalarına her zaman özen göstermişlerdir. Mükemmel
bindikleri atlarını daima özel cins olarak üretir ve
yetiştirirlerdi.
Diğer birçok Kafkas Halkı'nda olduğu gibi Çerkesler de önce
Hıristiyanlığı ardından Şeyh Mansur ile Müslümanlığı
benimsemiş ancak gelenek ve göreneklerinin etkisiyle bu dini
tam anlamıyla yaşatamamışlardır.
Abhazlar ve Svanlar: Abhazlar Karadeniz'in doğu kıyısında
yaşayan halkların en eskilerindendir. İki bin yıldan fazla bir
zamandır Kafkas Sıradağları'nın güneydeki dar sahil şeridinde
yaşamışlardır. Abhazların kökeniyle ilgili çok ilginç savlar
ortaya atılmıştır. Abhaz dili olan Adigece ile, Bask dili
arasında şaşırtıcı benzerlikler tespit edilmiştir. Ama yine de
en sık sunulan teori, bu halkın kökeninin Mısır'la ilgili
olduğudur. Heredot'a göre, Firavun Fatih Seostris İskitlere
olan seferinden dönerken bir kısım Mısırlı Elbruz dağından
çıkıp Karadeniz'e dökülen Rion yakınlarında yerleşmişler.
Abhazların dili ve bazı adetleri Mısırlılarla hatta
Etiyopyalılarla benzerlikler gösterir.
Svanlar, Abhazların Çerkeslerden de daha tehlikeli olan
düşmanlarıydılar. Suhumi'nin art ülkesindeki dağlarda yaşayan
savaşçı ve aşırı derecede kıyıcı bir kavimdir.
Osetler: Hint-Avrupa ırkından olan Osetler, tıpkı Germenler
gibi sarışın mavi gözlüdürler. İron ve Digor dillerini
konuşurlar. Kökenlerinin Medlere dayandığını belirten
etnograflara göre Osetler kuzeyden göç ederek İranlılarla
karışmışlardır. Daha sonra Osetler'in en yakın atalarının
İran-Ari kökenli Alanlar olduğu kanıtlanmıştır. Osetler,
Gürcüler gibi Müslümanlıktan çok önce Bizanslılar vasıtasıyla
Hıristiyanlıktan etkilenmişlerdir.
Çeçenler: Rus etnografları, Çeçen Halkı'nın M.Ö. 8. ve 9.
Yüzyılda bugünkü Ermenistan'ın, doğu Türkiye'nin ve İran
Azerbaycan'ın dağlık kesimlerine yayılan Urartu İmparatorluğu
olduğunu ileri sürmüşlerdir. Çeçenlerin, Gürcüler vasıtasıyla
Hıristiyanlıktan etkilendikleri görülmüşse de Şeyh Mansur ve
Şamil'in etkisiyle yayılan Müslümanlık inancı kalıcı olmuştur.
İnguşlar: İnguş toprakları, Küçük Kabardey ile Çeçenistan
arasında Terek'in iki kolu olan Sunja ve Asse'nin kaynaklarına
yakın dağlık bir bölgede bulunur. İnguşlar, Kafkas Halkları
arasında İslamiyet'i en geç (1860-70) benimseyenlerden
olmuşlardır. İslamiyet'e inanmaları Dağıstan'dan gelen
“Kadiriyye” mezhebinden sufi misyonerler sayesinde olmuştur.
Dağıstan Halkları: Kafkas Sıradağları'nın doğu ve
kuzeydoğusunu kapsayan bu dağlık bölgede yaşayan halklar:
Lezgiler (Laklar), Avarlar ve Gazi Kumuklardır.
Lezgiler: Doğu Kafkasya'da, Çeçenistan'ın güneyi sayılan
Dağıstan'ın büyük çoğunluğunu oluşturan halktır. Lezgiler
yağma yaparak geçinen, aşırı çetin iklim koşullarına göğüs
gerebilen ve düşmanlarına dehşet saçan saldırganlıklarıyla
tanınırlar.
Avarlar ülkesi: Kuzeyden güneye tüm Dağıstan dağları
arasından, kuzey eteklerinde Sulak kıyısındaki Çir-Yurk'tan
160 kilometre daha güneyde Gürcistan sınırına kadar uzanır.
Efsanelerin anlattığına göre Avarlar da bir zamanlar bazı
Kafkas Halkları gibi kuzeydeki ovalarda göçebe yaşamı
sürüyorlardı. Tüm Avarlar arasında en etkili kabile Hunzallar
kabilesiydi. Bu kabile Dağıstan'ın ortasındaki stratejik
yerleriyle ve savaştaki maharetleriyle Avarlar arasında
dikkati çekmiştir.
Gazi Kumuklar Hazar Denizi kıyısında Terek'in denize döküldüğü
yerle Derbent kenti arasından, Hunzallar ülkesinin
güneydoğusunda Dağıstan'ın ortasındaki Kumuk'a hakim olan 3
bin metre yüksekliğindeki tepelere kadar yayılırdı. Batıdaki
komşuları Avarlar ve Çeçenlerdi. Gazi Kumuklar, Dağıstan'da
Müslümanlığı seçen ilk gruptular ve Lak dilini konuşurlardı.
Gürcistan: 1801'de Rus ilhakından önce Gürcistan, sınırları
hiç bir zaman tam olarak çizilemeyen bir ülkeydi. Gürcüler,
İranlıların buyruğundan çıkarak Rus hakimiyetini kabul
ettiklerinde Hıristiyanlığın serbestçe yayılmasına da izin
vermişlerdir. Kuzeyinde Osetler, güneyinde Ermenistan,
doğusunda Dağıstan ve batısında da İran ile komşu olan
Gürcüler, tarih boyunca İranlılar, Mısırlılar, Yunanlılar,
Hazarlar, Ermeniler, Araplar, Türkler, Bizanslılar, Alanlar ve
son olarak da Ruslar tarafından işgal edilmişlerdir.
|