...................
...................
KAFKAS DERNEKLERİ FEDERASYONU KONUŞMASI

Onur Öymen
OnurOymen.Com, 06 Aralık 2009
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in Kafkas Dernekleri Federasyonunun Genel Kurulunda Yaptığı Konuşma

                         
 
...................
 

Kafkas Dernekleri Federasyonun Çok değerli Başkanı,
Değerli Dernek Başkanları ,
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Yurt dışından gelen değerli konuklar,
Çok değerli Çerkes kardeşlerim,
Hepinizi içten saygılarla, sevgilerle selamlıyorum.

Sayın Genel Başkan'ımız Deniz Baykal nazik davetinize maalesef bu yıl icabet edemiyor. Onun Kafkas toplumuyla ilgili sıcak duygu ve düşüncelerini biliyorsunuz. Onları sizlerle daha önceki toplantılarınızda paylaşmıştı. Çok arzu etmesine rağmen başka bir programı nedeniyle bugünkü toplantınıza maalesef katılamıyor ama Kafkas toplumuna en içten sevgilerini, selamlarını sizlere ulaştırmamı benden istedi. Bu görevi zevkle yerine getiriyorum.

Bu yılki toplantınıza Kafkas toplantılarında sık sık görmeğe alışmadığımız iktidar partisi temsilcisinin katıldığını da görmek bize ayrı bir mutluluk veriyor. İktidarıyla, muhalefetiyle Kafkas toplumunun sorunlarına sahip çıkmak hepimizin öncelikli görevleri arasında olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, uzunca zamandan beri sizlerin çeşitli toplantılarına katılarak Çerkeslerin, Abazaların güzel geleneklerini, zengin kültürlerini, müziğini, danslarını, güzel yemeklerini ve en önemlisi ülkemize yaptıkları katkıları daha yakından tanımak bana büyük mutluluk verdi.

Değerli kardeşlerim,

Geçen ay İzmit’teki derneğinizin bir toplantısına katılmak için Kocaeli'ne gitmiştim. Oradan arkadaşlarımız beni Kefken’e götürdüler. Babalı sahillerini ziyaret ettik. 1877 yılının 21 Mayıs günü atalarınızın çıktığı o sahili görmek, çok zor koşullarda sığındıkları mağaraları incelemek, Atalarınızda 1061 kişinin gömülü bulunduğu mezarlıkları ziyaret etmek beni çok duygulandırdı.

Geçmişte, o zamanın dünya koşulları içinde Çerkeslerin ne kadar büyük ıstırap çektiklerini hissetmek için o sahilleri dolaşmak gerekiyor. 1864 yılından itibaren Ata topraklarını yabancı istilasından korumak için kahramanca savaş veren 1,5 milyon insan hiçbir kusurları olmadığı halde doğdukları toprakları terk etmek zorunda bırakılmıştı. Bunların yaklaşık üçte biri Karadeniz'in hırçın sularında kayboldu veya güç. Koşullarda sahile çıktıktan sonra hayatını kaybetti. Sahillerimize çıkıp da hayatta kalabilenleri de büyük güçlükler, zorluklar bekliyordu. Ama onlar bütün güçlükleri aşarak önce bu sahillerde tutundular, varlıklarını sürdürdüler, daha sonra da Anadolu'nun çeşitli bölgelerine yerleşerek oraları yeni vatanları yaptılar, oralarda kökleştiler, yerleştiler ve Türk milletinin saygın bir parçası oldular.

Yerleştikleri yeni ülkelerinde sıkıntılar çekmediler mi? Zorluklarla karşılaşmadılar mı? Maalesef büyük sıkıntılar yaşadılar, büyük zorluklar çektiler, hak etmedikleri muamelelere maruz kaldıkları zamanlar oldu, ama onlar bütün bu sıkıntıları yüreklerine gömerek bu ülkede iyi insanlar, iyi vatandaşlarımız oldular.

Milli Mücadele ve cumhuriyetin kuruluşunda Atatürk’e destek olan Çerkeslerin yaptıkları katkıları unutamayız. Tarihimizde bazı üzücü olaylar da oldu. Çerkes Ethem olayını bütün Çerkes kardeşlerimiz hatırlarlar. O olayla ilgili olarak okul kitaplarında yer alan bazı ifadeler Çerkes toplumunu üzmüştür, incitmiştir. Ama o dönemde yaşanan sıkıntıları Çerkes kardeşlerimiz içlerine atma olgunluğunu gösterdiler ve Cumhuriyetin iyi ve sadık vatandaşları olma hedeflerinden hiç sapmadılar, tarihte yaşanan bazı olayların esiri olmadılar, tarihi tarihçilere bırakarak daima ileriye baktılar. Kin ve nefret duyguları beslemediler. Hiçbir koşulda şiddete başvurmadılar, haklarını elde etmek için zora başvurma, silaha başvurma yolunu hiç seçmediler. Onlar barış insanlarıydı. Silahlı mücadele onların lügatinde yoktu. Barış yoluyla, düşünce yoluyla, ikna yoluyla, demokrasi yoluyla sorunlarına çare aradılar.

Bizim dileğimiz, beklentimiz ülkemizde hiç kimsenin silah yoluyla çözüm arama yoluna gitmemesidir, silah yoluyla devlete çözümlerini dayatmaya çalışmamasıdır. Medeni ülkelerden hiçbiri silahla çözüm arayanları hoşgörüyle karşılamıyor. Çare demokrasi yoludur, barış yoludur, silahla değil, düşünceyle mücadele etme yoludur.

Çerkes ve Abaza kardeşlerimiz toplumun her kesiminde görev yaptılar. Siyasette, ekonomide, bilimde, askerlikte, devlet yönetiminde çok sayıda Çerkes ve Abaza en üst düzeylere kadar yükseldiler. Bu topluma yön verenler arasında yerlerini aldılar.

Biz geçmişte yaşanan bazı üzücü olaylarda yer alan insanların etnik sıfatlarıyla hatırlanmasının doğru bir yol olduğuna inanmıyoruz. Ülkemizin kurtuluş savaşında önemli rol oynayan Rauf Orbay da bir Çerkes değil miydi? Niçin ondan bahsederken Çerkes Rauf denilmiyor? O nedenle arkadaşlarım, ben Milli Eğitim Bakanına bir önerge vererek okul kitaplarında Çerkesleri ve diğer etnik toplulukları rencide edebilecek ifadelerin ve sıfatların silinmesini, yeni kuşakların zihninde hiçbir olumsuz iz bırakılmamasını önerdim. Sayın Bakan buna özen gösterdikleri yolunda bir cevap verdi ama uygulama tam onun söylediği gibi midir? Bilemeyeceğim. Eğer okul kitaplarında sizlerini üzecek, rencide edecek ifadeler hala yer alıyorsa lütfen bunu bize bildirin, biz de gerekli girişimleri yapalım.

Çerkesler, Abazalar, en zor koşullarda bile kültürlerine, geleneklerine sahip çıktılar. Kimliklerini bir zenginlik saydılar ve yeni kuşakları da bu geleneklere uygun biçimde yetiştirdiler. Bu gelenekler arasında büyüklere saygı özel bir yer tutuyor. Toplumun ileri gelenlerin sözlerine, telkinlerine uymak bütün Çerkeslerin, Abazaların hayatında vazgeçemeyecekleri bir kuraldır.

Size bir örnek vereyim. Ülkemizde maalesef düğünler silah atmak üzücü bir gelenek olmaya devam ediyor. Her yıl bazı vatandaşlarımız bu yüzden yaralanıyor, hatta hayatlarını kaybediyorlar. Birkaç yıl önce bir Çerkes düğününde de böyle bir üzücü olay yaşanmış. Bunun üzerine toplumun önde gelenleri bir araya gelmişler ve bundan böyle düğünlerde silah atılmaması kuralını koymuşlar. O gün bugün Çerkes düğünlerinde böyle üzücü olaylar olmuyor. Keşke toplumumuzun diğer kesimleri de bu güzel kuralı örnek alsalar.

Diğer önemli bir gelenek de ayıp duygusudur. Yasaktan daha önemlisi ayıp kavramıdır. Çerkesler, Abazalar, olumsuz bir davranışı yasak olduğu için değil, ayıp olduğu için yapmaktan çekinirler.

Çerkes toplumunda dürüstlük, doğruluk, başkalarının malına göz koymama da önemli gelenekler arasındadır. Çerkes köylerinde insanların evden ayrılırken kapılarını kilitlemediği söylenir.

Çerkesler dostluklarına bağlı insanlardır. İyi günde, kötü günde dostlarının yanında yer alırlar, onlara destek verirler. Bu dostluğu yaşayan bir arkadaşınız olarak kendilerine şükran borçlu olduğumu bu vesileyle ifade etmeliyim.

Çerkesler, çağdaş dünya görüşünü en çok benimseyen topluluklar arasında yer alırlar. O toplumda kadın erkek eşitliğine özen gösterilir. Kaç göç yoktur. Töre cinayetlerine rastlanmaz Kadının toplumda çok saygın yeri vardır. Kadınların çağdaş bir ülkenin insanları gibi yaşamaları Çerkes toplumunun özellikleri arasındadır. Bütün bu özellikleriyle Çerkesler, Abazalar örnek alınacak topluluklardır.

Çerkeslerin günlük hayatlarında, yaşam biçimlerinde bu güzel gelenekleri hep görürsünüz, hissedersiniz.

Özetle onlar hem geleneklerini, kendilerine özgün kültürlerini haklı bir kıskançlıkla korurlar, bunu bir zenginlik sayarlar hem de Türk milletinin bir parçası olduklarını içlerinde hissederler. Bizi mutlu eden de bu iki özelliği milyonlarca Kafkas kökenli vatandaşımızın birlikte yaşatabilmeleridir.
Kafkasya’dan gelip bu ülkeyi ikinci vatanları yapanlar Atalarının doğdukları topraklarla da bağlarını, ilişkilerini kesmemişlerdir. Orada yaşananlarla yakından ilgilenirler, oradaki insanların da güvenlik içinde, huzur içinde, özgürlük içinde yaşamalarını isterler. Onların mutluluklarını ve kederlerini paylaşırlar.

Maalesef dünyanın koşulları Kafkasya’yı barış ve huzurun egemen olduğu bir bölge haline getirmedi. Çok sıkıntılar, ıstıraplar yaşandı, hala da yaşanıyor. Bu sıkıntıların aşılmasında önemli bir bölge ülkesi olan Türkiye’ye de büyük görevler düşüyor. Biz bugün Kafkasya’da yaşanan sorunları insan hakları boyutuyla değerlendirirsek hiç kimseye söylenecek söz kalmaz. Çünkü bugün gerek Rusya gerek bütün Kafkas ülkeleri Avrupa Konseyi’nin üyesidirler. Avrupa Konseyinin en önemli özelliği insan haklarının en yüksek değer olarak tanınmasıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin kurallarına uymak bütün üye ülkelerin görevleridir. Bu kurallara uymayanlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde cezalandırılırlar.
Biz Kafkasya’daki sorunları, sıkıntıları insan hakları boyutuyla değerlendirip dünyanın gündemine taşıyabilirsek orada yaşayan bütün insanlara büyük hizmet etmiş oluruz. Değerli bir diplomatımızın bir süre önce Abhazya’yı ziyaret etmesi önemli bir adımdır. Ama daha da önemlisi sonuç almaktır. Bunun için bölgedeki ilgili bütün devletlerle Türkiye’nin yoğun temaslar yapması, sonuç alıcı girişimlerde bulunması gerekiyor. Maalesef bu girişimlerden şimdiye kadar beklediğimiz sonuçları alabildiğimizi söyleyemeyiz. Örneğin değerli milletvekili arkadaşlarım Atilla Kart ve Hikmet Erenkaya ile birlikte sarfettiğimiz bütün çabalara rağmen hala İstanbul veya Trabzon ile Sohum arasında uçak seferleri başlatamadık. Trabzonla Sohum arasında gemi seferleri başlatamadık. Efendim sadece bütün dünyanın tanıdığı devletler arasında uçak seferi olabilir diyenler çıkıyor. Bu doğru değil, geçerli bir mazeret sayılamaz. Bugün Tayvan’ı hemen hemen hiçbir ülke tanımıyor ama isteyen her ülke uçak seferi yapabiliyor.

Kosova bağımsızlığını ilan etmeden önce Priştine’ye Türk Hava Yolları dahil, birçok şirket uçabiliyordu. Niçin Abhazya’ya uçulamıyor? Bu sorunun süratle halledilmesi gerekiyor. Verdiğimiz soru önergelerine aldığımız cevaplarda ekonomik mazeretler ileri sürülüyor. Bunu geçerli saymıyoruz. Devlet yüksek insani ihtiyaçları göz önüne alarak bazen zarara katlanmayı da kabul edebilmelidir. Gemi seferleri için de durum böyledir. Maalesef Abhazya’ya yük götüren bir çok Türk gemisine Gürcü makamları tarafından açık denizde el konulmuş ve bu gemilerin kaptan ve mürettebatı tutuklanmıştır. Her defasında bu vatandaşlarımızın serbest bırakılması uzun ve zahmetli girişimleri gerektirmiştir. Bu konuların kalıcı ve kapsamlı çözümlere kavuşturulması gerekir.

Bir de öyle sorunlar var ki, bunları Türkiye tek başına çözebilir.. Örneğin bazı etnik grupların dillerinden radyo ve televizyon yayınları yapılıp da Çerkeslerin aynı doğrultudaki taleplerinin geri çevrilmesi bizce yanlış olmuştur. Bunun süratle düzeltilmesi gerekir.

Çifte vatandaşlık sorunu var. Dünyada bazı devletler vatandaşlık konusunda kan esasına uyarlar. Çifte vatandaşlığa izin vermezler ama Türk mevzuatında çifte vatandaşlık vardır, yasaldır, meşrudur. O zaman biz de Kafkas kökenli vatandaşlarımızdan isteyenlere bu hakkı tanımalıyız.
Diplomaların denkliği de çözüm bekleyen sorunlar arasındadır. Bütün bu sorunlar Türkiye’nin çözebileceği sorunlardır. Yeter ki, biraz ilgi
gösterilsin ve çare aransın. Şimdi demokratikleşmeden bahsedilen bir zamanda Kafkas kökenlilerin sorunlarına eğilmek için ne beklenmektedir?
Değerli arkadaşlarım, bu sorunların hepsinin çözümü vardır. Biz CHP olarak bu konuda ,üzerimize düşen bütün görevleri yerine getirmeye çalışıyoruz. Kafkas kökenli vatandaşlarımızın sorunlarını çözmek bütün iktidarlar için önemli bir görevdir. Biz Hükümeti bu şerefli görevi yerine getirmeye davet ediyoruz. Olumlu yönde atacakları adımlara da destek vereceğimize söz veriyoruz.

Değerli kardeşlerim,

Düşüncelerimi sizlerle paylaşma fırsatını bana verdiğiniz için Sayın Başkan başta olmak üzere bütün Federasyon yöneticilerine içtenlikle teşekkür ediyorum, hepinize sağlık, esenlik ve başarılar diliyorum.