Giriş
Stratejik öneminden dolayı tarih boyunca pek çok
medeniyetlerin etki alanında kalmış bulunan Kafkasya, her
devirde bir sınır ülkesi olmuştur. (1) Coğrafi açıdan
bakıldığından dünyanın en çok engebeli, dağlık kesimlerinden
biri olarak görülür. (2)
Kafkasya aynı zamanda, Rusya’nın sıcak denizlere inme
politikasında, elinde bulundurması gerekli önemli coğrafi
mekanlardan birini teşkil etmektedir. XIX. yüzyılın
başlarından itibaren Kafkaslar, Rusya’nın Osmanlı Devleti ve
İran ile olan güney sınırını teşkil etmesi bakımından önemli
idi. Özellikle bu yüzyılın ilk başlarından itibaren Rusya,
Kafkasya hanlıklarıyla temaslarını artırmaya başladı. Çarlık
Rusya’sı bu bölgedeki politikasını uygulamaya koyarken, ilk
önce kendine İran’ı daha sonra da Osmanlı Devleti’ni rakip
olarak gördü ve siyasetini bu devletlerin durumuna göre
belirledi. (3)
Çar I. Petro döneminde 1722 yılında Hazar sahillerine inen
Ruslar, Şirvan
üzerinden Kafkaslara uzandılar. (4) Rus ilerleyişi karşısında
bu sırada Osmanlı Devleti’nden yardım talebinde bulunan
Azerbaycan hanlıklarına olumlu cevap verildi ve Köprülülü
Abdullah Paşa komutasında bir kuvvet gönderilerek Güney
Kafkasya bölgesi büyük ölçüde Osmanlı Devleti’ne bağlandı. (5)
Belirtilen yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı-Rus
ilişkileri daha da gerginleşti. XVIII. yüzyılın ikinci
yarısındaki Osmanlı-Rus savaşının (1768-1774) sonucu olarak,
Rusların Kırım hanlığını Osmanlı Devleti’nden koparmak için
başlattıkları çabalar olumlu netice verdi.
Kırım’ın Rusya’ya bağlanması ile Osmanlı Devleti’ne kuzeyden
gelecek tehditlere karşı engel teşkil eden bir kalesi düşmüş
oldu. Böylece Ruslara Kafkasya kapıları da açılmış oldu. (6)
Ruslar, Kuzey Kafkasya’da elde ettikleri araziyi korumak için
Kafkasları takiben Hazar’dan Azak’a uzanan hatta kaleler inşa
ettiler. Bölgeye Kozakları yerleştiren Ruslar, Azak Denizinden
Hazar Denizine uzanan 700 km.lik hatta pek çok kale inşa
edip buralara asker yerleştirerek “Kozak Hattı” denilen
hattı oluşturdular. (7) Kozaklarla birlikte bölgeye Rus
asilzadeleri de yerleştirilerek Kafkasya hakimiyeti için
önemli bir adım atılmış oldu. Kısa bir süre sonra da
demografik yapı Ruslar lehine gelişmeye başladı. Yüzyılın
sonlarına doğru Ruslar, Kafkas ana sıradağları kuzeyindeki
nehir hudutları boyunca bölgeye sağlamca yerleşerek, Kabardey
ve Osetya taraflarında ve ana
sıra dağların güneyinde Mingreli, İmereti, Kartli ve Kaheti
Gürcü prenslikleri üzerinde de nüfuz ve kısmen kontrollerini
yaydılar. (8) Öte Yandan Gürcistan’ın güney ve doğu kesiminde
nüfuzunu güçlendirmek isteyen Kaçar hanedanına mensup İran
şahlığı ile Rusya arasında da bölgenin kontrolü meselesinden
dolayı anlaşmazlıklar XVIII. yüzyılın sonlarına doğru giderek
artmaya başladı. (9)
1801 yılında Rusya’nın Gürcistan’ı ilhak etmesi ile başlayan
gelişmeler, Rusların Kafkasya’ya yayılmasında bir dönüm
noktasını teşkil eder. Bir başka ifadeyle Ruslar, Gürcistan’ı
kendi topraklarına katmak suretiyle Kafkasya’da bir sömürge
yönetiminin de temellerini atmış oldular. Nitekim, bölgeye
geniş yetkilerle tayin edilmiş bulunan General Tsisianov
Rusların güneye yayılma politikasının da mimarı olarak tarihe
geçti. (10) Rusya
XIX. asrın başlarında Karabağ, Şeki ve Şirvan hanlıklarıyla
temaslarda bulunarak, onları endine bağlamaya çalıştı. Öteden
beri Çar I. Petro’nun siyasi hedefine ulaşmak isteyen Ruslar,
XIX. yüzyılın başlarında süratli bir askeri harekâta
giriştiler.
de Osmanlı denetimine geçmişti. Kilise, Osmanlı Devleti’nin
güçlü bulunduğu dönemlerde her hangi bir karşı faaliyette
bulunmamışken; XVIII. yüzyıldan itibaren Ruslarla yapılan
gizli görüşmelerle amacını açığa vurmaya başlamıştır.
Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne yönelik politikası
hakkında geniş bilgi için bk., Akdes Nimet Kurat, Aynı
eser, Türkiye ve Rusya, Ankara 1970, s. 23. Ayrıca bk.,
Ali Arslan, “Rusların Güney Kafkasya’da Yayılmalarında Ermeni
Eçmiyazin Katogigosluğu’nun Rolü, Kafkas Araştırmaları,
sy: II, İstanbul 1996, s.19 vdd.
XIX. Yüzyıl Başlarında Güney Kafkasya’da Meydana Gelen
Gelişmeler
XVIII. yüzyılın sonu, XIX. yüzyılın başlarında Güney Kafkasya
bölgesi
siyasi açıdan bakıldığında çok karışık bir durumda idi. (11)
Aynı zamanda etnik açıdan bakıldığında bölgenin son derece
karmaşık bir kültürler mozaiği sergilediği görülür. (12) Etnik
yapının karmaşıklığı, siyasi birliğin sağlanmasını da büyük
ölçüde olumsuz yönde etkilemiştir. (13)
XIX. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nin doğu
sınırlarındaki valilerin
gönderdikleri raporlarda bu durum açık bir şekilde
belirtiliyordu. Çıldır valisi Mehmet Sait Paşa’nın (gurre
R.evvel 1215/23 Temmuz 1800) devlet merkezine gönderdiği
raporda Güney Kafkasya’da bulunan hanlıkların birbirleriyle
olan çıkar kavgaları, İran şahlığının bölgede otorite tesis
etmek için harcadığı çabalar özetleniyordu. (14) Buna rağmen,
hanlıkların
zaman zaman bir araya gelerek birleşme arzusunda bulundukları
da görülmekte idi.
Azerbaycan hanlıklarından ilk önceleri Kuba ve Şeki
hanlıklarının birleşerek güçlü bir oluşum meydana getirmek
amacıyla başlattıkları çabalar bir sonuç vermedi. Bu sırada
İran şahlığı ile Rus Çarlığı’nın Kafkaslar bölgesine hakim
olmak için başlattıkları faaliyetler, hanlıkların birleşmesine
engel olmuştu. Gerçi XIX. yüzyılın başlarında Hazar Denizi’ni
bir iç deniz haline getirmek isteyen Rusya, hem Kafkaslardan,
hem de Ortaasya bölgesinden güneye doğru yayılma stratejisini
uygulamaya koymuş; ardından da bu bölgeye güçlü ordular
göndermeye başlamıştı. Öte yandan, Rusların güneye doğru
yayılmaları ise bu sırada Batı dünyasını endişelendirmekte
idi. Özellikle İngiltere Rusya’nın Gürcistan’a girmesi üzerine
Sir John Malcolm’u İran’a elçi olarak gönderdi ve şayet Rusya
ile savaşa girerse silah ve para yardımında bulunacağını vaat
etti. (15)
Nitekim İngiltere, bu sırada İran ile bir ticaret antlaşması
imzalayarak aradaki yakınlığı güçlendirmeye çalıştı. Hatta bu
antlaşma ile İngiltere, İran’a başka bir devlet tarafından
yapılacak olan saldırılarda taraf ülke olarak her türlü askeri
yardımda bulunmayı da taahhüt etmişti. (16) Bu sırada
İngiltere ile arası açık olan Fransa da bu gelişmeler
karşısında İran’ı destekleyerek bir yandan Rusların güneye
doğru inmelerini engellemek, diğer yandan da İngiliz
müstemlekesi olan Hindistan’a karşı İran’ı
kışkırtarak üstünlük elde etmek amacında idi. Hatta Fransa bu
maksatla İran’a 1807 yılında bir elçilik heyeti göndermiş
fakat, Tilsit mağlubiyeti üzerine heyet bir başarı elde
edemeden geri dönmek mecburiyetinde kalmıştı. (17)
XVIII. yüzyılda Kafkasların kuzey kesiminde büyük ölçüde
otoritesini
sağlamlaştıran Rus Çarlığı, ardından güneye doğru sarkmaya
başladı. Nitekim Rus Çarlığı, 1801 yılında Gürcistan’ın
kuzeyini ele geçirdi. Yine ayni tarihte Azerbaycan’ın kuzey
kesiminde yer alan Kazak ve Şemşeddil Sultanlıkları da
Rusya’ya bağlandı. Bu tarihten sonra Rus orduları
istikametlerini Azerbaycan üzerine yönlendirdiler. Gürcistan’a
hakim olan Rus çarlığı bölgedeki komutanlara gönderdiği
fermanda, etrafta bulunan hanlıklarla ilişkilerin
artırılmasını ve Rus idaresine bağlanmaları konusunda
propaganda yapmalarını istemekte idi. Çar, ayrıca İran şahı
Fethali Han’ın idaresine geçmemiş bölgelerdeki Rus nüfuzunun
da artırılması için gerekenin yapılmasını; Revan, Şeki,
Şirvan, Gence ve Bakü hanlıkları başta olmak üzere diğer küçük
birimlerde de Rus etkisini hakim kılmak gerektiğini
hatırlatıyordu. (18) Rusların bu isteklerinden endişe
duyan Azerbaycan hanlıkları da İran şahlığına meyletmeye
başladılar. Diğer yandan Kuba ve Lenkeran hanları Rus
idaresine geçtikleri takdirde, Rusya’nın himayesinde
varlıklarını sürdürebilecekleri düşüncesi ile Çar’a elçi
göndererek hakimiyetini tanıdılar.
Bir süre sonra Bakü hanlığı da Çar’ın otoritesini kabul etti.
Gürcistan hanlıkları bu sırada Rus baskısından son derce
bunalmışlardır. Nitekim, Rus baskısından bunalan Gürcü
kralları çaresizlik içerisinde İran şahından da zaman zaman
yardım isteğinde bulunmuşlardır. Gürcüler Rusların yaptığı
bütün baskılara rağmen, kilise papazlarının teşviki ile
mücadelelerine devam etmişlerdir. Ruslar da bu sırada ele
geçirdikleri Gürcü prenslerini sürgüne göndererek bir daha
siyasi bakımdan birleşmelerine engel olmaya çalışmışlardır.
(19) Rusların bu politikalarını diğer Kafkas hanlıklarına
karşı da uyguladıkları bir gerçekti.
Bu arada belirtmek gerekirse, Doğu Anadolu sınır boyunda
görevli sivil ve askeri memurları vasıtasıyla Kafkaslar
bölgesindeki gelişmelerden Osmanlı idarecileri zamanında
haberdar oluyorlardı. Nitekim, Sohum muhafızı Keleş Ahmet
tarafından 23 Ağustos 1803 tarihinde devlet merkezine
gönderilen bir yazıda Tiflis hanının oğullarından alınan bir
mektuptan çıkan sonuca göre, Rusların bölgeye hakim olmak için
yoğun bir faaliyet içerisine girdikleri belirtiliyor; Osmanlı
Devleti’nin bu bölgeye yönelik politikası belirlenirken yeni
gelişmelere göre hareket edilmesi gerektiği hatırlatılıyor,
ayrıca Rusların Kabardey ve Gürcistan bölgesindeki
faaliyetleri izah
ediliyordu. (20) Gerçi sınır boyundaki valilerden aksatılmadan
bu raporlar gönderilmesine rağmen, ülkenin batı kesiminde
(Balkanlar’da) baş gösteren karışıklıklar, iç sorunların
artmasına ve buna bağlı olarak yeni bunalımların doğmasına
zemin hazırladığından, Kafkaslar bölgesine yeterince ilgi
gösterilmesini engelliyordu.
Öteden beri Kafkasya’nın Rus Çarlığı için önemini kavramış
bulunan Çar I.
Aleksandr bölgeye büyük önem veriyordu. Nitekim Çar, General
Tsitsianov’u Şubat 1803 tarihinde Güney Kafkasya’ya yönelik
olarak başlatılacak olan sefer için görevlendirdi. (21) Çarlık
Rusya'sı irili ufaklı hanlıkları kendi tarafına çekmek ve
himayesi altına almak amacıyla işgal ettiği yerlerdeki
hanlıkların kuvvetlerinden de istifade yoluna gitti.
Tsitsianov, Gürcistan’dan doğuya doğru ilerleyerek yolunun
üzerinde
bulunan hanlıkları da kuvvet kullanarak Rus çarlığına bağladı.
General Tsitsianov, bu sırada Çar’a gönderdiği raporda,
Karabağ bölgesinin stratejik önemine dikkat çekmiş; bölgenin
Azerbaycan’a, Doğu Anadolu’ya ve İran’a hakimiyet için önemli
bir müstahkem mevki olduğu kadar, önemli bir kilit noktası
konumunda bulunduğunu da belirtmiştir. (22) Bu arada doğuya
doğru ilerleyen Rus kuvvetlerinin önünde en büyük engel, Çar-Balaken
topluluğu idi. 1803 yılı yazında Rus kuvvetleri Alazan (Kanık)
çayı
geçidinde Çar-Balaken topluluğunu mağlup ettiler. Çar-Balaken
topluluğunun önde gelen yöneticileri Tiflis’te bir araya
gelerek Rusya’nın idaresi altına girdiklerini belirten
mukaveleyi imzaladılar. Bu antlaşmaya göre Çar-Balakenliler
her yıl Rus hazinesine 220 Pud (23) ipek vermeyi taahhüt
etmekte idiler. (24)
Bu sırada Güney Kafkasya’da bulunan Rus generali Tsitsianov,
stratejik açıdan önemli olan Gence şehrini ele geçirmek
niyetinde idi. İlk önce Tsitsianov tarafından, Gence Hanı
Cevat Han’a Rus idaresini tanıması ve Gence’yi teslim etmesi
teklif edildi. Red cevabı alınınca, 1803 yılı sonlarına doğru
Tsitsianov, kuvvetlerini Gence’ye yöneltti. Gence önlerinde
yapılan çarpışmalarda sayıca çok üstün durumda bulunan Rus
kuvvetleri galip geldi. Cevat Han Gence kalesine çekildi.
Gence kalesini kuşatan Rus kuvvetleri 2-3 Ocak 1804 gecesi
kaleye girdiler. Cevat Han ve oğlu Rus ordusu ile yapılan
savaşta öldü. Gence hanlığı arazisi ile birlikte Rusların
eline geçti. (25) Gence’nin adı da değiştirildi. Çar’ın eşi
Elizabeth’e istinaden Yelizavetpol olarak adlandırıldı. Şehrin
eski adından, yani Gence isminden bahs edenlere bir manat ceza
ödeyecekleri ilan olundu. Böylece
Ruslar, Kafkaslar bölgesine yerleşirken, şehir ve yerleşim
birimlerinin adlarını da değiştirerek, kalıcı olduklarını ilan
ediyorlardı. Gence ile birlikte hanlığa tabi olan Samih
Sultanlığı da Rus idaresine geçmiş oldu. (26) Böylece Ruslar
Güney Kafkasya’daki hakimiyetini oldukça genişletmişler; Bakü
hanlığı hariç olmak üzere Karadeniz’den Hazar Denizi’ne kadar
olan bölgeyi kontrolleri altına almışlardı. (27)
Rusların Güney Kafkasya’nın önemli merkezlerini ele geçirmesi
hem Osmanlı Devleti’ni, hem de İran şahlığını endişeye
düşürdü. Gerçi bu sırada Fransa ile Mısır meselesinden dolayı
arası açık bulunan Osmanlı Devleti’nin Güney Kafkasya’da
kontrol alanını genişletmek isteyen Rusya ile mücadele edecek
gücü ve durumu da bulunmuyordu. Bundan başka 1804 yılında
patlak veren ve büyük ölçüde de Rusya’nın kışkırtmasının
etkisi bulunan Sırp ısyanı da ülkede iç huzurun zedelenmesine
neden
olmuştu. Belirtilen bu nedenlerden dolayı Osmanlı Devleti, dış
politikasında
Kafkasya’yı geri plana atmış olmakla birlikte sınır boyunda
bulunan valiler aracılığıyla Rusların bölgedeki
faaliyetlerinden haberdar edilmekte idi. (28)
Bu sırada Rusların Güney Kafkasya’da büyük bir hızla
ilerlemeleri, İngiltere ve Fransa tarafından da hoş
karşılanmıyordu. Nitekim, Rusları Güney Kafkasya’dan
uzaklaştırmak amacıyla adı geçen devletler, Osmanlı Devleti
ile İran şahlığını kullanmak istiyorlardı. Mısır sorunundan
dolayı Fransa ile arası açık bulunan Osmanlı Devleti bu arada
İngiltere ile münasebetlerini artırmıştı. Bu sırada
İngiltere’nin kışkırtmaları amacına ulaşmış olup, siyasi ve
askeri açıdan gerekli desteği sağlayan İran Şahlığı,
1804 yılı ortalarına doğru Rusya’ya savaş ilan etmişti.
Bugünkü Ermenistan coğrafyası üzerinde iki devlet arasında
mücadele başladı. Belirtilen tarihte Erivan
kalesini ele geçirmek için harekete geçen Rus Generali
Tsitsianov ile İran kuvvetleri karşı karşıya kaldı; Rus
birlikleri İran süvarileri karşısında yenilince geri
çekildiler. Fakat, oldukça yıpranan İran kuvvetleri bunları
takibe cesaret edemedi. Rusya-İran savaşı başlayınca İran
kuvvetlerinin Karabağ hanlığına girmesinden endişeye kapılan
Karabağ hanı İbrahim Halil Han, Tsitsianov’a müracaat edip
ondan yardım istedi. İbrahim Halil Han şayet yardım edilirse,
Rusya’ya sadık kalacağını da açıkladı. General Tsitsianov da
Rus hakimiyetini kabul etmesi durumunda kendilerini
yine hanlığının başında tutacaklarını vaad etti. İran
şahlığının ülkesini istila edeceği endişesi İbrahim Halil
Han’ı Rusya’ya yaklaştırmıştı. Fakat yine de Rus idaresine
bağlanmak yönünde endişeleri vardı. Bu durumdan haberdar olan
İran şahlığı, Karabağ’a kuvvet gönderdi. Gerçi bu kuvvetleri
İbrahim Halil Han mağlup etmişse de, İran’dan endişesi
olduğundan Tsisianov ile görüşmeyi kabul etmiştir. 14 Mayıs
1805 tarihinde Gence’de Kürekçay’ı yakınlarında General
Tsitsianov ile bir araya gelen İbrahim Halil Han, Karabağ’ın
Rus idaresine bağlanmasını kabul etti. (29) Karabağ hanlığı
gibi Şeki hanlığı da Rus idaresini kabul etmek durumunda
kaldı. Rusya’ya bağlanma konusunda imzalanan antlaşmalara
göre, hanlıkların her yıl Çar hazinesine 7-8 bin Manat vermesi
karşılığı Rus kuvvetleri tarafından hanlıkların korunması
taahhüt edilmiş oldu. Diğer taraftan hanlıklarının dahili
işlerinde serbest olan hanlar, harici işlerde ise Ruslara tabi
olmayı taahhüt ettiler. Bu sırada iki taraflı bir politika
takip eden Tiflis hanı
İraklı Han (30) ise, Osmanlı Devleti’ne gönderdiği bir
mektupta bağlılığını belirterek; Rus ilerleyişi karşısında
hanlığını muhafaza edebilmek için bir destek sağlayabileceğini
ümid ediyordu. (31)
Kürekçay antlaşmasından sonra, Çarlık Rusya’sı Karabağ’da
hakimiyetini
güçlendirmek için Hıristiyan unsurları özellikle Ermenileri
bölgeye yerleştirme politikasını benimsemiştir. Nitekim, 1805
Yılından sonra yapılan Osmanlı-Rus, İran-Rus savaşları
sırasında Anadolu’dan ve İran’dan Rus topraklarına kaçan veya
göç eden Ermenilerin büyük bir bölümü Karabağ’a iskan
edilmişlerdir. (32) Nitekim, son yıllarda gündemde bulunan
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ meselesinin
tarihi
kökenlerinde Rusların Karabağ’ı Hıristiyanlaştırmak gayesiyle,
bölgeye dışardan getirttiği Ermenilerin iskanı yatmaktadır.
Kafkaslarda Rus-İran Çatışması, Osmanlı Devleti’nin Tutumu
Karabağ ve Şeki hanlıklarının Rusya’ya tabi olmasından bir ay
sonra İran
kuvvetleri Karabağ’a saldırdılar. Lakin burada ve Gence’de bir
başarı kazanamayıp Tiflis’e yöneldiler. İran şahlığı bu sırada
yol üstünde bulunan ve İran tabiiyetini ret eden Kazak
topluluğu üzerine yürüdüler. İran şehzadesi Abbas Mirza
idaresindeki kuvvetler Kazakların hücumu üzerine dağılıp geri
çekildi. (33)
General Tsitsianov da bu sırada bir kuvvet hazırlayarak İran
birliklerine karşı
harekete geçmeyi düşünüyordu. Karabağ ve Şeki hanlıklarından
da süvari desteğini temin etmişti. İran’la savaşa girişmekle
birlikte Çarlık Rusya’sı aynı zamanda Azerbaycan’ın diğer
hanlıklarını da kendine bağlamak arzusunda idi. General
Tsitsianov, ileri harekata geçerek ilk elden Şemahı, Bakü ve
Kuba hanlıklarını Rusya’ya bağlamak fikrinde idi. Aslında
General Tsitsianov’un bu sıradaki amacı Karadeniz ile Hazar
Denizi arasındaki
arazisi Rus idaresi altında birleştirerek Güney Kafkasya’nın
tamamını Rusya’ya bağlamak şeklinde idi.
Şemahı üzerine yürüyen Tsitsianov ile Şemahı hanı Mustafa Han
arasında Karabağ ve Şeki hanlıklarının imzaladıkları gibi bir
antlaşma imzalanması gündemde iken son anda Mustafa Han böyle
bir antlaşmayı imzalamaktan vaz geçti. Tsitsianov güçlü bir
ordu ile Şemahı’ya yürüyünce Mustafa Han teslim olmak zorunda
kaldı. Azerbaycan hanlıkları arasında en geniş sınırlara sahip
olan Şemahı hanlığının Rusya açısından hem ticari, hem de
stratejik önemi bulunuyordu. Tsitsianov oradan Bakü hanlığı
üzerine
yürüdü. Hazar Denizinde bulunan Rus donanması da Bakü önlerine
geldi. Rus donanması tarafından topa tutulan Bakü şehri zor
durumda kaldı. Bakü hanı Hüseyinkulu Han teslim olmak için
Tsitsianov’la görüşmeyi kabul eder. Bu görüşme sırasında
Tsitsianov öldürülür. Bir rivayete göre Tsitsianov, Bakü hanı
Hüseyinkulu Han tarafından öldürülmüştür. Tsitsianov’un
öldürülmesi Rus kuvvetlerinin Bakü önlerinden çekilmesine
neden olmuştur. (34)
General Tsitsianov’un öldürülmesini fırsat bilen İran
kuvvetleri de Karabağ’a
yaklaşır ve Şuşa kalesini kuşatırlar. Karabağ Hanı İbrahim
Halil Han da bu sırada ailesini alıp Şuşa yakınlarındaki
Hankenti’ne yerleşmiştir. Onun buraya yerleşmesinden şüpheye
düşen Rus kuvvetleri komutanı Binbaşı Lisaneviçki bir gece
baskını ile İbrahim Halil hanı beşikteki küçük çocuklarına
varıncaya kadar vahşice katlettirdi. (35)
İbrahim Halil Han’ın yerine tesadüfen sağ kurtulan Mehdi Kulu
Han geçti. Bu olay bölgeye yakın bulunan Şeki hanlığında
Rusya’ya karşı halkın isyan etmesine neden oldu. Şeki hanı bu
olay üzerine çabucak Rus kuvvetlerini arazisinden kovmuştur.
Bir süre sonra yeni takviye kuvvet alan Rus birlikleri tekrar
ilerlemiş; İran kuvvetlerini de geri püskürterek bölgedeki
otoritelerini büyük ölçüde kabul ettirmişlerdir. Kısa bir süre
sonra da 1806 yılı Ekim ayı başında Rus kuvvetleri Bakü
önlerine gelerek kaleyi
kuşatma altına almışlardır. Bakü kalesi 1807 yılında Ruslara
teslim olmuştu. Rusya 1809 yılında da Taliş hanlığını
himayesine aldı. (36) Bu arada, Rusların idaresi altındaki
yerlerde çıkan isyanlar, onları endişeye sevk ettiği gibi
bölgedeki durumlarına yeniden çeki düzen vermelerini gerekli
kılmıştır.
Rusların Kafkaslara hakim olmak için başlatmış oldukları
askeri ve siyasi
faaliyetler devam ederken, bir taraftan Napolyon idaresindeki
Fransa da Osmanlı Devleti ile Rusya’yı karşı karşıya getirmeye
çalışıyordu. XIX. yüzyıl başlarında Avrupa’ya hakim olmak
isteyen Napolyon, Rusya’ya bir sefer de düzenlemek
düşüncesinde idi. Nitekim 1806 yılı sonlarına doğru Rusya ile
Osmanlı Devleti yeni bir savaşa girişti. Savaş hem Balkanlar,
hem de Kafkas cephelerinde cereyan etti.
Gürcistan’ın Karadeniz’e açılan Faş ve Anakara arasındaki
Kemhal Boğazı’nın Ruslar tarafından zapt edilmesi Osmanlı
Devleti’nin bölgedeki Gürcü prensliklerini yaptığı lojistik
desteğin artırılmasını gündeme getirdi. Trabzon valisi Şerif
Mustafa Paşa bir miktar askerle Gürcistan’a girmiş, Rize Ayanı
Tuzcuoğlu da kendi askeriyle Faş bölgesine giderek Rusların
geri çekilmesini sağlamışlardır. Fakat bu sırada Osmanlı
Devleti’nin sınır boyu valileri arasındaki anlaşmazlıklar,
cephede Ruslara karşı
yürütülmekte olan başarılı harekatı önlemiş; Ruslar tekrar
Faş’ı geri almışlardır. (37)
Nitekim, Faş’ın Rusların eline geçmesi, Trabzon, Batum ve
Sohum limanlarında Osmanlı Devleti’nin güçlü bir donanma
bulundurması gereğini ortaya çıkarmıştır. Anapa muhafızı
Hüseyin Paşanın gayretleri sonunda Dağıstan hanları Ruslara
karşı yönlendirilmiş; böylece Rus kuvvetlerinin bölgede ikiye
bölünmesi sağlanmıştır. (38) Yaklaşık altı yıl süren yorucu
savaşlar Rusların üstünlüğü ile sonuçlanınca, Kafkaslarda Rus
hakimiyeti de perçinlenmiş oldu. Osmanlı Devleti ile Rus
Çarlığı arasında yapılan
antlaşma ile Kafkaslarda zapt ettiği yerlerin Rusya’ya ait
olduğu ilkesi kabul edildi. (39) Böylece Ruslar, Abhazya
bölgesini büyük ölçüde kontrolleri altına almış oldular. Poti
ve Anapa kaleleri Türklerin denetiminde kaldı. (40) Bu arada
İran şahı Abbas Mirza, 1810 yılında Ruslara karşı Osmanlı
Devleti ile birlikte bir ittifak kurmayı teklif etti. İran’a
giden Osmanlı elçisinin de gayretleri ile gerçekleşen ve
Ruslara karşı ortak hareket
etmeyi amaçlayan bu ittifak, sınır boyundaki İran ve Osmanlı
ordu komutanlarının arasının açılması ile hedefine varamadı.
Osmanlı Devleti bunun üzerine Kafkaslar bölgesindeki Abaza ve
Çerkes toplulukları ile diğer kabilelere lojistik destek
sağlayarak bölgedeki etkinliğini devam ettirmeye çalıştı. (41)
Bu yardımlar sayesinde Osmanlı Devleti, Kafkasların, bugünkü
Gürcistan kesiminde kalan Faş, Kemhal ve Sohum
bölgesindeki topraklarının Ruslara karşı güvenliğini temin
etmiş oldu. 1812 yılında Rus askerlerinin tekrar ileri
harekata geçmesiyle birlikte Gürcüler buna dayanamayarak isyan
ettiler. Gürcü kraliyet ailesinden Prens Grigol, bir kısım
halkı yanına toplayarak mücadeleye girişmişse de güçlü Rus
orduları karşısında pek başarı sağlayamamışlardı.
Ekim 1812’de Rus ordularına yenilen Gürcüler, daha önceki
yıllarda olduğu gibi, yer yer kilise papazlarının etrafında
birleşerek mücadelelerine devam etmişlerdir. XIX. yüzyılın ilk
yarısından itibaren Gürcistan ve Abhazya bölgesinde Çarlık
Rusya’sının otoritesi büyük ölçüde hissedilir olmuştu. (42)
Öte yandan Osmanlı Devleti ile Rusya arasında cereyan eden
yeni bir savaş bölgedeki nüfuz mücadelesinde de hissedilir
derecede etkili oldu. Nitekim, Ruslarla sürdürülen savaşın
ardından 1812 yılında imzalanan Bükreş antlaşması ile Ruslar,
işgal ettikleri Osmanlı topraklarından
çekilmeyi kabul ettiler. (43) Ancak Ruslar böyle yapmakla
Kafkaslar bölgesinde Osmanlı Devleti ile olan sürtüşmesini
sona erdirmeyi, Azerbaycan hanlıkları ve İran ile mücadeleyi
sürdürmeyi amaçlıyordu. (44)
1812 yılında Rus orduları Avrupa’da Fransa ile mücadele
ederken İran kuvvetleri de Kafkaslardan kuzeye doğru hücuma
geçti. Fakat Lenkeran yakınlarında yapılan Aslandüz Savaşında
Rus kuvvetleri İran kuvvetlerini mağlup etti. Tebriz’e doğru
İran kuvvetleri takip edilince Şah, Rusya ile antlaşma
imzalamayı kabul etti. 13 Ekim 1813 tarihinde Karabağ’ın
Gülistan kentinde barış antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya
göre,
Erivan ve Nahçivan hanlıklarından başka Aras çayının kuzeyinde
olan Azerbaycan arazisindeki bütün hanlıkların (Gence, Karabağ,
Şeki, Lenkeran, Şemahı, Bakü, Kuba, Derbent) Rusya’ya ait
olduğu kabul edildi. Yine bu antlaşmaya göre Hazar Denizinde
yalnız Rusya’nın donanması bulunacak, İran’da ticaret yapan
Rus tüccarlarından gümrük vergisi alınmayacaktı. Böylece
Gülistan antlaşması ile Rusya’nın Güney
Kafkasya’ya hakim olması hususu kabul edilmiş oluyordu. (45)
Ruslar, Gülistan antlaşması ile Lenkeran hanlığına kadar
uzanan Hazar Denizi kıyılarının tamamını kontrol altına
almışlardı; fakat, İran şahlığı Akstafa vadileri ve Borçalı
nehirleri üzerinden süratle Tiflis’e ve orta Kura vadisine
karşı ilerleye bilecekleri Erivan ve Nahçivan hanlıklarını
elinde bulunduruyordu. Kafkaslar bölgesinde Çerkesya
dağlarının batısı ile
Dağıstan’ın doğusunda bulunan kabileler Rus idaresine
alınamadığından kendi otoritelerini Ruslara karşı
sürdürüyorlardı. Dağıstan bölgesi bu tarihten sonra devam
edecek 50 yıllık bir süre zarfında Rus İmparatorluğu’nun büyük
bir askeri meselesi olarak kalacaktı. (46)
Gülistan Antlaşması, İran’ın Kafkasya’daki hakimiyeti sona
erdirmiş; Dağıstan bölgesinin Ruslar tarafından abluka altına
alınmasını kolaylaştırmıştı. Rusya bu sırada Kafkas Orduları
komutanlığına General Yermolof’u getirerek, Kafkasların
tamamını almayı hedeflemişti. Yermolof’un fikrine göre bu
sırada Kafkasların tamamı Rusların
denetimine geçmeli idi. Bu hedefe ulaşmak için Yermolof
bölgede geniş çaplı bir harekata girişti. (47) Nitekim Çar’ın,
Rus idaresine boyun eğmek istemeyen Kafkas topluluklarının
kılıçtan geçirilmesi yolundaki direktifine Yermolof büyük bir
sadakat göstermiştir. Yermolof sistemi diye anılan stratejiye
göre; Kafkasya’da başkaldıranlara karşı en zalimce yollarla
mücadele etmek ve yerli halkı dağlara sıkıştırmak, onları
bereketli topraklardan uzaklaştırmak, böylece silahlı
mücadeleden vazgeçirmek
gerekiyordu. (48) Kafkaslarda Rus tazyik ve baskıları
arttıkça, buradaki toplulukların da mücadeleci karakteri daha
belirgin bir şekilde açığa çıkıyordu. Kafkas toplulukları
Ruslara yaptıkları baskın tarzı taarruzlarla daha fazla
ilerlemelerini engellemeye çalışmışlardır. (49) Fakat bu
plansız yapılan akınlar, Kafkaslara kesin olarak hakim olmak
isteyen Rusların ilerleyişi biraz geciktirmiştir.
Gülistan Antlaşmasından Türkmençay Antlaşmasına Geçen Sürede
Rusların Kafkas Siyaseti
Gülistan Antlaşması ile Rusların Güney Kafkasya’daki
hakimiyetini tanımak zorunda kalan İran şahlığı bu durumdan
hiç memnun kalmamıştı. İran, bu sırada fırsat kollamaya
çalıştı; ayrıca Avrupa devletlerinden İngiltere’nin de
desteğini sağlayarak 1814 yılında bir ittifak antlaşması
imzaladı. Bu antlaşma ile İran ordusunun İngilizler tarafından
yeniden düzenlenmesi kararlaştırıldı. İran ordusunu ıslah için
İngiltere’den
subaylar gönderildi. Başta Tebriz olmak üzere diğer şehirlerde
yeni sisteme göre ordunun teşkiline başlandı. Şah hükümeti
ordunun modernizasyonunu tamamladıktan sonra, Gülistan
antlaşmasını yeniden gündeme getirerek Rus hükümeti ile bu
konuda görüşme yapmayı teklif etti. Fakat bu tekliflerden bir
sonuç çıkmadı. Şah hükümeti Osmanlı Devleti’ni de Rusya’ya
karşı sevk etmek, girişimlerde bulundu. İran şahı,
kendine sığınan Azerbaycan hanlarını da yanına alarak tüm
Azerbaycan ahalisini Rusya’ya karşı ayaklandırmak amacını da
güdüyordu. (50)
1826 yılı başında Rus Çarlığının başkenti Petersburg’da bir
isyan çıkmış; İran şahlığı bu isyanın bütün Rusya’yı
kaplayacağı bilgisini aldığından Güney Kafkasya’yı tekrar geri
almak için harekete geçti. İran şahlığını harekete geçiren
nedenlerden birisi de Çar I. Aleksandr’ın Aralık 1825 yılında
ölümü idi. (51) İran şahı Abbas Mirza Gülistan antlaşmasını
bozarak, 16 Temmuz 1826 tarihinde ordusuyla Kuzey Azerbaycan
arazisine girerek 60 mil kadar ilerledi. Bu arada Karabağ ve
Lenkeran ahalisi de Rusya’ya karşı isyan etti. Kısa bir zaman
sonra Rusya da bölgeye asker sevk edince savaş başladı. İran
şahı eskiden olduğu gibi, ilk önce Karabağ’a saldırdı. Şah’ın
kuvvetleri 48 gün kadar Şuşa kalesini kuşattılarsa da Rus
kuvvetleriyle birlikte kale halkının gayretleri sonunda geri
çekilmek zorunda kaldı. (52) Bu sırada bir kısım İran
kuvvetleri Lenkeran ve Salyan’ı alıp halkının büyük bir
kısmını esir ettiler. Rusların Güney Kafkasya’ya inmesinden
sonra İran’a sığınan ve bu seferde Şah kuvvetleri yanında
harekata katılan Gence, Şemahı, Şeki ve diğer hanlıkların eski
hanları kendi şehirlerini ele geçirebilmek için bölgedeki
ahaliye acımasızca saldırılarda bulundular. Bu savaş sırasında
Şirvan eyaletinin tamamının yağmalandığı dönemin kaynakları
tarafından belirtilmektedir.
Rus-İran savaşının başlamasından bir süre sonra Ruslar
tarafından bölgeye
gönderilen taze kuvvetler savaşın kaderini de değiştirmiştir.
1826 yılı Eylül başlarında bölgeye gelen yeni kuvvetler,
Rusların yeniden hücuma geçmesine imkan vermiştir. Şemkir
yakınlarında karşı karşıya gelen Rus ve İran kuvvetleri son
derece çetin bir mücadele yapmışlar; İran kuvvetleri yenilmiş
ve geri çekilmek zorunda kalmıştır. Rus kuvvetlerinin hücumu
Abbas Mirza’nın kuşatma altında tuttuğu Şuşa kalesinden
çekilmesine ve Şemkir tarafına doğru hareket etmesine sebep
olmuştur. Abbas Mirza
kuvvetleri ile Rus kuvvetleri Gence yakınlarında karşı karşıya
gelmişler; yapılan savaşta Rus kuvvetleri üstünlüğü
sağlamıştır. Bundan sonra İran şahlığı bir daha Güney Kafkasya
bölgesine harekatta bulunmamak üzere geri çekilmek zorunda
kalmıştır. Kısa sürede, Revan ve Nahçivan hanlıkları da Rus
egemenliğine girmiş oldu. Öte yandan Gürcistan ve Açıkbaş
hakimi olan Vahtik Han 1243/1827-1828 tarihinde gönderdiği bir
mektupta Rus ordusunun büyük bir bölümünün İran ile muharebede
bulunduğundan, şimdiki durumda ülkesinde pek Rus askeri
kalmadığını belirterek, Gürcistan’a askeri yardımda
bulunulmasını teklif ediyor; şayet bu yardım yapılırsa Osmanlı
Devleti’nin sadık bir bendesi olarak kalacağına söz veriyordu.
Vahtik Han, mektubunda ayrıca, halkının da Osmanlı
hakimiyetinden yana olduğunu belirtiyordu. (53) Bu tür
istekler
zaman zaman Osmanlı yöneticilerini umutlandırmışsa da,
bölgedeki hanlıkların zaman zaman Rusya ve İran şahlığının
otoritesine meyl etmelerinden dolayı -şimdilik- tedbirli bir
politika izlemesini gerekli kılıyordu. Öte yandan Kafkaslar
bölgesinin ehemmiyetinden
dolayı da bölgenin tamamen Osmanlı Devleti’nin ilgi alanının
dışında tutulması da uygun görülmüyordu. Nitekim II. Mahmut’a
hitaben yazılan bir mektupta (R.1243/1827-1828) Gürcistan
bölgesindeki Acaralıların desteklenmesi gerektiği
hatırlatılarak, bölgenin büsbütün Rusya’ya bırakılmasının da
hoş olmadığı ifade ediliyordu. Padişah bu sırada
Güril hanı David Han’a altın kabzalı bir kılıç hediye
edilerek, isteklerinin dikkate alınmasını ve uygun bir emir
gönderilmesini de istemekte idi. (54) Nitekim, II. Mahmut’un
bu istekleri yerine getirilmiş; David Han’a ulaştırılmak üzere
gönderilen 1.000 tüfek ve 500 adet kılıç Trabzon vilayetinde
saklanmak üzere depolanmış; vakti geldiğinde bunun
Gürcülere dağıtılacağı Trabzon vilayetinden 8 Ekim 1828
tarihinde gönderilen yazıda belirtilmiştir. (55) II. Muhmut’un
Kafkaslarda muhtemel bir Osmanlı-Rus savaşı sırasında
Gürcüleri, Osmanlı Devleti tarafına çekmek için önceki
yıllarda başlatmış olduğu Çabalar (56), aslında ince
düşünülmüş bir politikanın sonucu idi.
1827 yılı başlarında General Paskevich idaresindeki Rus ordusu
süratli bir şekilde ilerleyerek Güney Kafkasya’da kontrolü
sağladı. Haziran ayında Ruslar Erivan’ı aldı. Rus kuvvetleri
oradan da Ermenilerin kutsal şehri Eçmiyazin’i ile geçirdi.
(57) Osmanlı Devleti bu kilisenin ruhani reislerinin
belirlenmesi hakkını Kanuni döneminden bu yana elinde
bulundurmakta iken bu olayla birlikte yitirmiş oldu. Bundan
böyle Ruslar, Eçmiyazin
Kilisesi vasıtası ile Ermenileri kendi amaçları doğrultusunda
kullanmaya başladılar. 1827 yılı sonlarına doğru Rus
kuvvetleri Güney Azerbaycan’a geçip İran topraklarına
girdiler. (58) Rus kuvvetleri Hoy ve Tebriz önlerine geldiler.
Rus kuvvetlerinin bölgeye gelişi halk tarafından İran
baskısından kurtuluş olarak yorumlandı. Gerekli yardımlar da
yapıldı. Rus kuvvetleri Tebriz yakınlarında halk ve Mir Fettah
tarafından karşılandı. Mir Fettah,
iktidarda bulunan Kaçar hanedanının baskısından kurtulmak
amacıyla halkı Rus ordusunun yanına çağırdı. 12 bin kişilik
bir kuvvetle Mir Fettah, Rus birliklerine katıldı.
15 Ekim 1827’de Rus birlikleri Tebriz’e girdi. Bu sırada İran
tarafından ortaya atılan sulh görüşmeleri bir sonuç vermedi.
Öte yandan bölge halkının desteğini sağlayan Rus kuvvetleri
kısa sürede Urmiye ve Erdebil’e ulaştı. Tahran yolu Ruslar’a
açıldı. İran şahı, Rus ordusu karşısında daha fazla
tutunamayarak anlaşma yapmak mecburiyetinde kaldı. İran ile
Rusya arasında 10 Şubat 1828 tarihinde (59) Türkmençay barışı
imzalandı.
Türkmençay antlaşmasına Rus yazarlarından A. S. Griboyedov ile
Azerbaycanlı tarihçi A. A. Bakühanov da iştirak etmişlerdir.
Yapılan antlaşmaya göre Rus kuvvetleri Güney Azerbaycan’dan
çekilecek; Erivan ve Nahçivan hanlıkları Rusya’ya bağlı
kalacak; İran şahlığı Kuzey Azerbaycan hanlıklarının Rusya’ya
bağlanmasını kabul edecekti. Yine bu
antlaşma ile Gülistan Antlaşmasında Rus tüccarlarına tanınan
haklar, Hazar Denizi’nde sadece Rus donanmasının bulunması
hususları tekrar kabul edildi. Türkmençay antlaşmasına göre
İran şahlığı Rusya’ya ayrıca, 30 milyon Ruble harp tazminatı
vermeyi kabul ediyordu. Bir diğer antlaşma maddesine göre de,
İran, tazminatı ödeyene kadar Rus kuvvetleri Güney Azerbaycan
bölgesinde bulunacaktı. Ayrıca, Rusya’ya gitmek isteyen
Ermenilere izin verecekti. (60) General Paskeviç, Ermenilerin
göç ettirilmesi hususunda Albay Lazarev’i görevlendirmiştir.
Ruslar, Ermeni asıllı Lazarev’i kullanarak İran şahlığı
arazisindeki Ermenilerin tampon bölge olarak oluşturmayı
düşündükleri coğrafyaya göç ettirme işini kolaylaştırmak
istiyorlardı. Nitekim, Lazarev, göçün organize edilmesinde
Ermeni ruhban kesiminden büyük destek bulmuştu. Ruhban sınıfı
bu göç olayına kutsal bir hava da vermiştir. (61)
Rusya ile İran arasında imzalanan Türkmençay antlaşması ile
Ruslar, Güney Kafkasya’daki hakimiyetlerini takviye etmiş
oldular. Nitekim 1722 yılından beri siyasi ve askeri
stratejilerini Kafkasların güneyine inerek bölgenin stratejik
noktalarını ve hammadde kaynaklarını ele geçirerek sıcak
denizlere ulaşma düşüncesini safha safha uygulamaya koyan
Ruslar, yüz yıllık bir süreç içerisinde hedeflerinin bir
bölümüne ulaşmış oluyorlardı. Ruslar her ne kadar 1828
tarihinde Aras nehrine kadar ulaşmışlarsa
da Kafkas Dağlarının yüksek bölgelerinde otoritelerini tam
olarak sağlayamamışlardı.
Kafkas dağlıları daha uzun yıllar Rusya’yı bölgede
uğraştıracaklardı. Bu antlaşma Kafkaslar dağlarındaki Müslüman
toplulukların Osmanlı Devleti ile olan direkt temasını da
koparmış oldu. İran yaklaşık olarak iki bin sene boyunca
siyasi ve kültürel bakımlardan Kafkasya’yı daima etkisi
altında bulundurmuştu. Bundan sonra Kafkasya’daki Müslüman
topluluklar yardım için yalnız Türklere başvurmak durumunda
kalacaklardı. (62) Fakat, XIX.
yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kafkas dağlılarının yardım
isteklerine Osmanlı Devleti tarafından pek de yerine
getirilemeyecek; bölgede Rus baskısından bunalan topluluklar
kurtuluşu Osmanlı ülkesine göçmekte bulacaklardı. Nitekim, XIX.
yüzyıl başlarından itibaren pek çok Kafkaslı topluluk Osmanlı
Devleti’ne sığınmış; Osmanlı padişahları da Kafkas kızlarıyla
yaptıkları evliliklerle hanımları yoluyla akraba oldukları bu
toplulukları imparatorluğun başkentine yakın bölgelere
yerleştirmişler; önemli mevki ve makamlara getirmişlerdi. Bu
arada belirtmek gerekirse, 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşından
sonra, Rusların işgal ettiği Doğu Anadolu bölgesindeki Ermeni
halkın büyük bir bölümü (100 bin civarında) Rusya’ya göç
ettirildi. Bugünkü başkent Erivan başta olmak üzere
İran ve Türkiye sınırlarına yerleştirilen Ermenilerle Rusya
tarafından tampon bir Ermenistan oluşturulmuş oldu. Rusya’ya
göç ettirilen bu reaya, daha sonra Osmanlı Devletine yönelik
olarak yapılacak savaşlarda önemli bir güç olarak
kullanılacaktı. (63) Nitekim, bu Ermeni nüfusunun Rusya
denetiminde bulunan bölgelere yerleştirilmesinde Eçmiyazin
Katogigosluğu’nun da önemli bir rolü olmuş (64), Eçmiyazin
Katogigosluğu her zaman Rusya’dan yana bir tavır sergileyerek
bölgedeki Rus nüfuzunun artmasında etkili olmuştur. (65)
Sonuç
Rusya’nın Güney Kafkasya’yı ele geçirmesi ile, XIX. yüzyıldan
itibaren bölgedeki insanlar hızlı bir şekilde yer değiştirmeye
başladılar. Nitekim, bu yüzyıldan itibaren yapılacak olan her
Türk-Rus savaşı, Doğu Anadolu’daki Ermenilerin Rusya’nın
teşviki ile Kafkasların içlerine doğru göç etmeleriyle
sonuçlanmıştır. Ruslar, bu seferler sırasında, bölgeye yönelik
iskan politikasını büyük bir incelikle uygulamışlar; Kafkas
kökenli generaller sayesinde (Tsitsianov gibi) hakimiyetlerini
güçlendirmişler; diğer
taraftan da Kafkasların kozmopolit yapısına uygun tarzda
yerleşimlerin oluşumuna önem vermişlerdir. Özellikle Karabağ
örneği bu görüşü en iyi biçimde doğrulayan konuma sahiptir.
(66) XIX. yüzyılın sonlarına doğru Ermeniler, Erivan’dan sonra
hızla büyüyen Tiflis ve Bakü’de de önemli bir nüfusa
ulaşmışlardır. (67) Ermenilerin bölgede etkinliklerinin
artmasında Rus Çarlığının önemli bir rolü olmuştur.
Osmanlı Devleti ise iç sorunlarla uğraştığı bir dönemde ortaya
çıkan Sırp ve Yunan isyanları ve Mısır sorunu nedeniyle
Kafkaslar bölgesine yeterince önem verememiş, bölge ile
gerektiği şekilde ilgilenememiş, Kafkasya’daki küçük
hanlıkları sınır valileri yoluyla kendi yanına çekmeye
çalışmıştır. Osmanlı Devleti, hanlıklara Ruslarla yaptıkları
mücadelelerde zaman zaman lojistik destek yardımında bulunmuş;
fakat bu yardımlar son
derece sınırlı kalmıştır. Zaten bölgedeki hanlıkların da güçlü
olanın yanında yer almaya meyilli oldukları bilgilerinin de
sınır boyu valilerinden gelmesi üzerine, Osmanlı Devleti’nin
Güney Kafkasya’daki etkinliği pamuk ipliğine bağlı bir şekilde
yürütülmüştür.
Osmanlı Devleti’nin Kafkasya’ya özel bir önem vermesi ise
Kırım’ın elden çıkması olayından sonradır. Rusların bölgeye
gelişi üzerine, Osmanlı Devleti’nin, Kafkaslı toplulukları
Rusya ve İran’a karşı teşvik ederken, gerekli yardımlarda
bulunmayışı o toplulukların kendisine olan
özgüvenlerinin de sarsılmasına sebep olmuştur. Daha açık bir
şekilde belirtmek gerekirse, Rus baskısı nedeniyle
Kafkasya’dan Anadolu’ya yönelik göçler çerçevesinde Osmanlı
Devleti bölgeyle olan bağını devam ettirmiştir. (68)
XIX. yüzyılda Ortadoğu ve Kafkaslar bölgesinde etkinliğini
artırmak isteyen
Avrupa’nın güçlü devletlerinden İngiltere ve Fransa ise İran’ı
kendi amaçları etrafından kullanmışlardır. Rusların,
Kafkasların güneye inmelerini engellemek isteyen İngiltere ve
Fransa, İran şahlığına az da olsa askeri yardımlarda bulunmuş;
Ruslara karşı kışkırtarak Avrupa cephesinden Rusları
uzaklaştırarak bir yerde üstünlük sağlamaya çalışmışlardır.
İngiltere ve Fransa’nın XIX. yüzyıl başlarında Rus tehdidi ve
yayılmacılığını önlemek amacıyla İran’a karşı uyguladıkları
politika, XX. yüzyıl başlarında Almanlar tarafından Türklere
yönelik olarak uygulamaya konulacak politikayla büyük ölçüde
örtüşmektedir.
Sonuç olarak belirtmek gerekirse, Rus Çarlığı XIX. yüzyılın
ilk çeyreğinde
varlığını Güney Kafkasya’da kabul ettirmiş oldu. Türkmençay
Antlaşması ise, bu varlığı perçinleyen en önemli mukavele
olmuştur. Osmanlı-Rus savaşının sonunda imzalanan 14 Eylül
1829 tarihli Edirne antlaşması ile Osmanlı Devleti tarafından,
Rusya ile İran arasında imzalanan Türkmençay barışı ile ilgili
hükümler de kabul edilmiş oldu. (69) Böylece Kafkasya, Rus
siyasi ve askeri hakimiyetinin batıda Anadolu üzerinden
Akdeniz’e, güneyde İran üzerinden Hint Okyanusuna ve doğuda
Hazar Denizi üzerinden Asya’nın kalbine çevrildiği bir üs
haline gelmiştir. Öte yandan, Rus işgaliyle birlikte Güney
Kafkasya bölgesinde yaşayan Türklerle birlikte diğer Müslüman
topluluklar, her türlü politik, sosyal, kültürel ve ekonomik
haklardan mahrum edilmeye başlanmış; Gürcü ve Ermenilere ise
fazla dokunulmamıştır (70).
Rusya’nın Güney Kafkasya hakimiyeti bir süre sonra Osmanlı
Devleti ile yapılan 1829 Edirne antlaşması ile de tekrar
gündeme gelmiş ve bölgedeki Rus hakimiyeti, öteden beri
Kafkaslar bölgesinde etkin bir güç konumunda bulunan Osmanlı
Devleti tarafından da kabul edilmiş oldu. Osmanlı Devleti ise
bu tarihten yıkılışına kadar geçen sürede Kafkasya’dan gelen
göçmenlere her zaman kapısını açık bırakarak bölgeyle olan
bağını,
göçmenleri kabul eden ülke rolünü üstlenerek devam
ettirmiştir. Kafkasya’dan Anadolu’ya göç eden aileler ise
genellikler başkentin civarındaki vilayetlere
yerleştirilmişlerdi. Osmanlı Devleti, Kafkaslar bölgesinde
uzun yıllar sürecek olan savunma ve geri çekilme döneminden
sonra, ancak Birinci Dünya Savaşı sonlarına doğru Kafkasya’ya
yönelik askeri bir harekâta girişecekti. Her ne kadar,
zamanlama hatası, lojistik destek yetersizlikleri ve diğer
eksiklikler olsa da, bu teşebbüste büyük ölçüde başarı
sağlayarak kısa süreli de olsa Güney Kafkasya’da gelişmeleri
kendi lehine dönüştürmeyi başaracaktı.
EKLER
EK-1)
Çıldır Valisi’nin Kafkaslardaki gelişmeler hakkında 23 Temmuz
1800 tarihinde
devlet merkezine gönderdiği rapor. (İran şahlığının
Kafkaslardaki Azerbaycan ve Gürcü
hanlıkları üzerinde nüfuz mücadelesini artırdığı
belirtilmektedir.)
BOA. HH. nr: 6721-F
Saadetlü, devletlü, mürüvvetlü, atufetlü, re’fetlü, daver-i
valâşanım sultanım, ağayı
celilü’ş-şan hazretleri, Canib-i İran’da serzede-i saha-i
zuhur olan keyfiyat bundan çend rûz mukaddem hak-pay-ı
kaimmakam-ı âli makam-ı rikab-ı hümayuna ve cenab-ı
mürüvvetnisablarına tatarımız kullarıyla arz olunduğu üzre
yine keyfiyet canib-i mezkûre asl ü esasıyla istiknah ve
tecessüs daiyesiyle birûn agavatımızdan emin-i şairimiz
bendeleri Karabağ ve Tebriz canibine irsal ve Devlet-i Aliyye
daimü’l-karar ile Devlet-i İran beyninde mün’akid olan esas
sulh ü salahın esbab-ı resaneti ale’d-devam matlub-ı kat’iyye-i
şahane idigünden bahisle Tebriz’e vürud eden Şehzade Abbas
Mirza ve Süleyman serdarın sefa-âmedi civariyeti havi ve evan-ı
mezkurede canib-i ordu-yu hümayundan şeref-ara-yı vürud olan
beşaret-i feth-i Kahire-yi mutazammın emr-i celilü’ş-şanım
tebşirini muhtevi mekâtib-i dostane-i halisanemiz tesyir
olunmuş idi. Merkum bendeleri Abbas Mirza ve Süleyman
serdarıyla Tebriz’de mülakat ve mekâtib-i halisanemizi isal
eylediğinde bais-i inşirah ve huzuz-ı derunları olduğundan
nezdinde meks ve
69
BOA., Name-i Hümayun Defteri, nr: 10, s. 409-414. 70
Rusların Gürcü ve Ermenilere fazla dokunmamasının arka
planında, Rus ordusunda bulunan bu milletlere ait generallerin
olmasıdır. Ermeni asıllı Lazarev, Gürcü Tsitsianov gibi pek
çok Kafkaslı hristiyan toplumlara mensup subay Rus ordusunda
görev yapmıştır.
Mumaileyhimaya olan mekâtibimizi der-akab şahları rikabına
irsal ve takdim ve haber-i
zuhuruna nazaran ademimizi nezdinde meks ve şahın bir kıt’a
namesiyle Hüseyin Bey
namında bir sefiri mahall-i mezkura zuhur etmek hasebiyle
name-i şahi ve
mumaileyhimanın nameleriyle ve sair vükelasının ve Şuşi ve
Gence hanlarının ve sair
hanân-ı Azerbaycan’ın mekâtibiyle mumaileyhe terfikan mezkur
Hüseyin Bey ve asl-ı
nezd-i hulûs-veri olmagla şahlık namesi ve Abbas Mirza ve
Süleyman serdarın
mektupları ayniyle kaimmakam-ı âli makam-ı rikâb-ı hümayuna
takdim olunmak içün
Kapı Kethüdamız saadetlü ağa-yı semakârlarına irsal olunmagla
isticlab-ı hadisat-ı
cevanibe muvaffak olduğumuz mecd ve hidemat-ı Devlet-i
Aliyye’de sıdk-ı
taviyyetimizden iktiza etmiş idüğü mutekad ve meczum-ı
halisanem olup şahın Kabil ve
Kandehar’a dahi malik olduğu ve Farzendin’i otuz bin asakir
ile Gürcistan ve Şirvan ve
Dağıstan nizamına memur kıldığı ve devleteyn beyninde
cay-gir-i istihkam olan
bünyan-ı muvalatın teşyid-i lazime-i zimmet salâh-endiş-i
canibeyn idüğü namelerinden
müsteban ve şair eminimiz bendelerinin takrir eylediği ihbar-ı
şehzade Abbas Mirza ve
Süleyman serdar maiyyetlerinde olan asakir-i salifü’l-beyanıyla
Makû üzerine gelip
Cafer Kulu Han’ı beş on gün mahsur ve ba’dehu Cafer Kulu
Han’ın kızını şahzade
kendüye tezvic edip beyinleri musalaha ve han-ı mumaileyhi
kemagân Hoy hanlığıyla
Bekam ve Revan üzerine hareket ettiklerinden naşi Revan’ın il
ve ahalisinin ekseri
Arpaçay ve Kars hududu olan Alaca nam mahalle göçüp firar ve
Revan hanının
şahzadeye ve serdar-ı mumaileyhe ba-hedaya giden sefirinin
avdet ve haberine nazaran
Revan hanı ve ahalisi ikamet üzre oldukları ve niyaz
eyledikleri amânları kabul
olmadığının haberi zuhur eylediği surette herbiri bir canibe
firar etmek kaydında
olduklarını ve el-haletü-hazihi şahzade ve serdar-ı
mumaileyhin maiyyetinde otuz bin
asakir mevcud idüğü beynlerinde şöhret-yâb ise de hakikati
elyevm yirmi bin miktarı
asakir ancak mevcut olup mugayeretinde olan hanihi ibtida-i
esalib ile telif kaydında
oldukları ve sarahaten isyanlarını anlamadıkça peşin
külliyetli asakir ile Azerbaycan’ı
tazyikten tehazzur olduklarını ve etrafta mürettep asakir-i
sairesini canib-i vahidden
kemal-i mugayeret vuku’una müterabbisen yer-be-yer hıfz
eylediklerini ve Revan’ı bir
surete rabt ettikten sonra Gürcistan’ın tedbirine şüru’
edeceklerini ve Tiflis hanının
biraderi Aleksandr’a dahi mumaileyhimayı esna-yı rahda
istikbal edip islamı kabul
etmek şartıyla Tiflis hanlığını iltimas ve cüz’i asakir ile
Gürcistan’ı teshir edeceğini
taahhüd ve iltizam ve el-haletü-hazihi mersum ve nezd-i
mumaileyhimada olduğu ve
sair hadisat-ı salifülbeyanın vech-i mücerred üzre olduğunu
sırrane istiknah ve tahkik
eylediğini sahihen takrir etmekle el-haletü-hazihi canib-i
mezkurenin keyfiyeti bu suret
üzre olup bundan böyle dahi her ne hey’et kesb eder ise
tashih-gerde-i halisanem olduğu
vechile arz ve ifade olunacağı ve işbu hususat bir kıt’a ariza-i
bendeganem ile hak-pay-ı
veliyyü’n-ni’amiye arz ü takdim kılındığını inba ve tab-ı
me’ali-nihadlarını istiksa
sıyakında hakime-i hulûs-âlâme tahririne ibtidar ve tatar
hazret-i kaimmakamı ile
firistade-i nadi-i mürüvvet mesirleri kılınmıştır. İnşaallahu
Teâlâ leda-es’adü’l-vüsul
malum-ı mürüvvet-meczumları buyruldukta canib-i mahlas-ı la-rabylerin
fuad-ı
mekarim nihadlarından dûr u ib’ad buyurmaları me’mul-ı
halisanemizdir.
Fi
Gurre-i Rebiü’l-evvel 215/(23Temmuz 1800)
Mühür
Mehmet Sabit
(Çıldır Valisi)
EK-2)
Sohum Muhafızı Keleş Ahmet tarafından devlet merkezine yazılan
5
Cemaziyelevvel 1218/23 Ağustos 1803 tarihli tezkire.
BOA. Hariciye nr: 4193
Devletlü, inayetlü, merhametlü, atûfetlü, veliyyü’n-ni’am
menba’ul-cûd ve’l-kerem
efendim, sultanım hazretleri, Devlet-i ikbal-i ebedi ve mecd-ü
iclâl-i sermedi ile sağ olsun. Cenâb-ı beravende-i makasıd-ı
kâinat celle şanühû hazretleri, mübarek vücud-ı şeriflerin
ekdar-ı kevniyyeden masûn vee mahfûz eyleyüp sâye-i inayet-nemvaye-i
mürüvvetlerin furûk-ı çâkeranemde benabet-nümûn eyleye, Amin.
Bi-hürmeti Tâhâ ve Yâsin. Efendim, bu
def’a Tiflis hanı oğullarından vürud eden mektuplarını
ademimiz Hasan Efendi
kullarıyla hâk-pây-ı veliyyü’n-ni’amanelerine gönderilmiştir
ki, Rusya mel’unun bu
havalide ne gûne hareketleri olduğu efendimizin malûm-ı
devletleri buyurula. Zira, bu
senelerde Tiflis hanları memleketlerini bi’l-külliye zabp edüp
ve Kabartay’ın içine bu
senede müceddeden bir kale ihdas eyledikte, ahali-yi Kabartay
cümlesi dağlara
çekilmiştir. Encamı bir türlü mukavemet edemeyip teslim
olurlar; veyahut, hicret edüp
memleketlerimize gelirler ise halimiz neye müncer olur? Tiflis
hanlarının bazısını zayi
edüp ve bazısını kayd ü bend edip içeriye göndermiştir. Ve
Açıkbaş hanları dahi
Kutayis ve Şurban ve Bağdatçık kal’alarını matlup etmededir ve
Açıkbaş-ı mel’un dahi
Dadyan’ın memleketini zabt etmek kaydında idi. Bendeniz
tesahüp edip zapt ettirmedik.
Ancak, han ve Dadyan ittifak etseler dahi Rusya-yı mel’un ile
mukavemet edemezler.
El-iyazen-billâhi
Te’ala anları dahi zapt eder ise ba’dehu Ahısha ve Batum ve
Sohum
üzerlerine üç koldan hücum edeceği zâhirdir. Devlet-i Aliyye
ile barışığım diyerek her
meramını ve her hilesini bi’t-tamam rü’yet edip ve kenar
yerlerini muhkemleyip
ba’dehu bu havalilere hücum eyledikte mukavemet eden kim ola
ne gûne olacaktır deyu
leyl ü nehar fikr ü endişede havf ve haşyette kalmışızdır.
Rusya-yı mel’unun bu
havalilere hareketlerini çend defa Devlet-i Aliyye ebediyyül
karara arz ü ilâm edip ve
muhafazasına memur olduğum kal’a-i Sohum’un iktiza eden
mühimmat ve edevât-ı
muharebe ve zahire niyaz olunmuş idi. Bir eser-i zuhur etmedi.
Hin-i iktizada mesafe-i
baidede bulunduğumuz hasebiyle Der-Aliyye’ye halimizi ifade
edip malzemelerimiz ne
vakitte ulaşır. Rusya-yı mel’un ise gerek Kabartay tarafı ve
gerek Gürcistan tarafı ikişer
üçer konak karib mesafemizdedir. Efendim, Tiflis han-oğulları
taraf-ı bendelerine tahrir
ve
niyaz eylediler ki, Sohum’a gelelim bizim ahval-i
perişanlığımızı Devlet-i Aliyyeye
arz
eyle deyü, ancak anları efendimize mi gönderelim, ne cevap
edelim? Emriniz ne
gûne ise, taraf-ı kullarına iş’ar buyrulup bu maddeleri ve bu
havaliler keyfiyetlerini
münasip üzre Devlet-i Aliye-i ebediyyü’l-karara tahririyle
muhafız olduğum kal’a-i
merkumenin malzemesini vaktiyle acileten ulaştırmasını
hasbeten lillahi teala himem-i
âsâfaneleri mebzul buyrulması niyazıyla arz-ı hal-i rakiyyet-mealim
tahririne ictisar
kılınmıştır. Olbabda emr ü ferman lütf u ihsan devletlü,
inayetlü, merhametlü, atufetlü,
veliyyü’nniam menba’ül-cûd ve’l-kerem efendim sultanım
hazretlerinindir.
Bende
(mühür)
Keleş Ahmet Mir-i Muhafız-ı Sohum
Fi:
5 Cemaziyelevvel 1218/23 Ağustos 1803.
DİPNOTLAR
1) Karadeniz’in doğusundaki Taman yarımadasından Hazar
Denizi’nin batısındaki Apşeron
yarımadasına kadar uzanan dağlık bölge Kafkasya olarak
adlandırılmaktadır. Kafkasya’nın
doğusu (Circaucasie) Asya kıtasında, batısı (Transcaucasie)
Avrupa kıtasında yer almaktadır. Bilgi için bk., Cemal Gökçe,
Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti,
İstanbul 1979, s. 5 vd.
2) Yaklaşık 1.200 km. uzunluğundaki Kafkas dağları,
Karadeniz’in Novorossisk kıyılarından
başlar, Hazar Denizi’nin batısında yer alan Bakü’ye kadar
uzanır. Bu silsilenin 650 km.lik
bölümü tamamen dağlarla kaplı olup, bunların yüksekliği de
4.000-5.000 m. arasında
değişmektedir. Kafkas dağlarının kuzey tarafları tatlı bir
eğimle yükselirken, güney tarafları dik ve sert yamaçlarla
çevrilidir. Derbent veya Demirkapı, Daryal, Mamison ve Klukhor
gibi geçitler dağlardan geçişi sağlayan önemli noktalardır.
Kafkasların coğrafi konumu hakkında bilgi için bk., Jan K.
Lagutt, Kafkas Mücadelesi (Çev. Yzb. Fazıl Güneş),
Askeri Matbaa, İstanbul 1945, s. 6-7; Ahmet Suat Ener, Süel
Coğrafya, Harp Akademileri Yay., İstanbul 1951, s. 341 vdd.
Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri (1856-1876),
Ankara 1997, s. 14-15. Ansiklopedik bilgi için bk., Meydan
Larousse, “Kafkasya”, c. VI, s. 768-769; Türk
Ansiklopedisi, “Kafkasya”, c. XXI, s. 109-110.
3) W. E. D. Allen-Paul Muratoff, Kafkas Harekâtı,
1828-1921 Türk-Kafkas Sınırındaki
Harplerin Tarihi,
(Çev.
Yok), Gnkur. Basımevi, Ankara 1966, s. 3-17.
4) Rusların Güney Kafkasya’ya inmelerinde Çar I. Petro’nun
XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinde
Ermeni kilisesine geniş yetkiler vermesinin önemli etkisinin
olduğunu burada belirtmek gerekir. Kanuni Döneminde büyük
ölçüde Osmanlı idaresine giren Güney Kafkasya’da Eçmiyazin
kilisesi
5) Zekeriya Türkmen, “Karabağ Hanlığı’nın Rus İdaresine
Bağlanması Meselesi”, Avrasya
Etüdleri,
TİKA İlkbahar 1996, s. 114-115.
6) Hatta bazı tarihçiler bu sırada Osmanlı Devleti’nin
üzerine düşeni yapmadığından dolayı
Ruslar’ın Kırım’ı ele geçirdiklerini belirtirler. Ahmet Cevdet
Paşa da Osmanlı Devleti’nin ileriyi
göremediğini eserinde dile getirir ve şöyle der: “...Ruslar’ın
bu kadar büyük bir devlet teşkil edip
de
dünyanın başına bela olacaklarını kim hatıra getirirdi...”,
Bk., Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir , c. I, (Yay. Hz. M.
Cavit Baysun), Ankara 1986, s. 91. Ayrıca bk., Cemal Gökçe,
Aynı eser, s. 63. Türk-Rus ilişkileri hakkında detaylı
bilgi için bk., Akdes Nimet Kurat, Aynı eser.
7) Ali Arslan, “Don-Kuban-Terek; Birleşik Kozak
Devleti’nin Kuruluşu ve Bağımsızlığının
Tanınması, Osmanlı Devleti’ne Müracaatı (1917-1921)”,
Kafkas Araştırmaları, Sy: IV, İstanbul 1998, s. 132.
8) Abdullah Saydam, Aynı eser, s. 33-34.
9) Allen-Muratoff, Aynı eser, s. 18.
10) Tadeusz Swietochowski, Müslüman Cemaatten Ulusal
Kimliğe Rus Azerbaycan’ı 1905-
1920,
(Trc:
Nuray Mert), İstanbul 1988,s. 22-23.
11) Burada kısaca belirtmek gerekirse, Safevi hükümdarı
Nadir Şah’ın 1747 yılında
öldürülmesiyle birlikte Kafkasya ve Azerbaycan bölgesinde
merkezi otorite zayıflamış; bölgede çeşitli Türk hanlıkları
ortaya çıkmıştır. Bu hanlıklar Rusya’nın bölgeye gelişine
kadar geçen süre içerisinde Safevi Devleti ile Osmanlı Devleti
arasında denge politikası ile varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Türkler bu hanlıklar döneminde huzurlu bir hayat bulmuşlardır.
Azerbaycan hanlıklarının belli başlıları şunlardır: Bakü,
Gence, Erivan, Nahçıvan, Karabağ, Şeki, Şirvan, Taliş ve Kuba
hanlığı. Hanlıklar Rus istilası dönemine kadar iç ve dış
işlerinde bağımsız hareket etmişlerdi. Bk., Timuçin Kodaman,
“Türkiye ve Dağlık Karabağ Olayları”, SDÜ., Fen-Edebiyat
Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi,
sy:5, Isparta 2000, s. 118.
12) Nazmi, Kafkasya ve Türkistan, İstanbul Matbaa-i
Askeri 1334, s. 9-11; ayrıca bilgi için
bk., Cemal Gökçe, Aynı eser, s. 6-9. Abdullah Saydam,
Aynı eser, s. 17-24.
13) Kafkaslardaki etnik yapı hakkında kendisi de bir
Kafkas kökenli olan İsmail Berkok’un
tespitleri hakkında bk., İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya,
İstanbul 1958, s. 130-159.
14) Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Hatt-ı
Hümayûn Tasnifi (HH), nr: 6721-F.
15) Standford J. Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı
İmparatorluğu ve Modern Türkiye, c. II, İstanbul 1983, s.
43.
16) Mahmut Ismayil, Azerbaycan Tarihi, Bakü 1993,
s. 206-207. (Kril Alfabesi ile basılmıştır)
17) Standford J. Shaş, Aynı eser, s. 43.
18) Mahmut İsmayil, Aynı eser, s. 207.
19) Mehmet Saray, “Gürcistan ve Gürcüler”, Kafkas
Araştırmaları, sy: III, İstanbul 1997, s.
17-18.
20) BOA., Cevdet Hariciye, nr: 4193.
21) General Tsitsianov, Gürcü asıllı idi. Rusların
Gürcistan üzerinden Güney Kafkasya’ya
inme politikasını, Gürcülerin sempatisini kazanarak
gerçekleştirmeyi amaçladıkları anlaşılıyor.
22) Mirza Cevanşir Karabağlı, Karabağ Tarihi,
Ankara 1990, (Çev. Tahir Sünbül), s. 12-23.
23) Pud, Rus ağırlık ölçü birimidir. 1 pud 16 kg.dır. 220
pud: 3.520 kg. ipektir.
24) Mahmut Ismayil, Aynı eser, s. 207.
25) Mustafa Budak, “Osmanlı-Rus İlişkilerinde Kafkasya”,
Avrasya Etüdleri, sy: 4, Kış 1995, s. 111; ayrıca bk.,
Timuçin Kodaman, Aynı makale, s. 118.
26) Mahmut Ismayil, Aynı eser, s. 208.
27) John F. Baddeley, Rusların Kafkasya’yı İstilası ve
Şeyh Şamil, (Çev. Sedat Özden),
İstanbul 1989, s. 88 vd.
28) Mustafa Budak, Aynı makale, s. 111.
29) Rusya’nın Karabağ hanlığını kendine bağlaması hakkında
yapılan Kürekçay Antlaşması
metni için bk., Zekeriya Türkmen, Aynı makale, s.
117-120; bu antlaşmanın İngilizce metni için de bk. Zekeriya
Türkmen, “A Sad Episode From Azerbaijan History: The Problem
of Joining Karabakh Khanate to the Russian Administration”,
Aurasian Studies, TICA, Spring 1996, s. 114- 120. Ayrıca
bk., Mirza Cevanşir Karabağlı, Aynı eser, s. 26.
30) Gürcü kaynaklarında Heraklius olarak geçmesine rağmen
Osmanlı kaynaklarında İrakli
Han
olarak kayıtlıdır.
31) BOA., Cevdet Hariciye, nr: 7552/4.
32) İgrar Aliyev, Dağlık Karabağ, Bakü 1989, s. 86;
ayrıca bk., Yasin Aslan, Karabağ’da
Talan Var,
Ankara 1990, s. 51. Dağlık Karabağ bölgesinde tarihi süreç
içinde meydana gelen nüfus hareketleri ve diğer gelişmeler
hakkında bilgi için bk., Nesrin Sarıahmetoğlu, Azeri-Ermeni
Münasebetleri ve Dağlık Karabağ Olayları,
(Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1989.
33) Mahmut İsmayil, Aynı eser, s. 209.
34) Mahmut Ismayil, Aynı eser, s. 210.
35) Timuçin Kodaman, Aynı makale, s. 120.
36) Mustafa Budak, Aynı makale, s. 113.
37) Ahmet Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, c. IX,
İstanbul 1309, s. 146-147. Ayrıca bk., Cemal Gökçe, Aynı
eser, s. 200-202.
38) Ahmet Cevdet Paşa, Aynı eser, s. 172.
39) Ahmet Cevdet Paşa, Aynı eser, s. 220 vd.
40) Allen-Muratoff, Aynı eser, s. 19.
41) Ahmet Cevdet Paşa, Aynı eser, s. 223-224.
42) Mehmet Saray, “Gürcistan ve Gürcüler”, Aynı dergi,
s. 17-18.
43) BOA., HH., nr: 34665, 50329, 42056 numaralı
belgelerde Bükreş antlaşmasına göre
Rusların Kafkaslarda işgal ettikleri bölgelerden 1813 yılında
çekilmesi ile ilgili bilgiler yer
almaktadır.
44) Bükreş antlaşmasıyla ilgili bilgi için bk., Nihat
Erim, Devletlerarası Hukuk ve Siyasi
Tarih Metinleri,
c.I, Ankara 1953, s. 250-251; Baddeley, Aynı eser, s.
106-107.
45) Sir Percy Sykes, A History of Persia, c.II,
London, 1921, s. 314; Baddeley, Aynı eser, s.
109. Ayrıca bk., Mahmut İsmayil, Aynı eser, s. 211-212.
46) Allen-Muratoff, Aynı eser, s. 19.
47) Mustafa Budak, “Osmanlı-Rus İlişkilerinde Kafkasya”,
Avrasya Etüdleri, sy: 4, Kış 1995, s. 114’de
Yermalof’un şu ifadelerine yer verilmektedir: “Ben
istiyorum ki, adımın sebep olacağı
korku, sınırlarımızı kalelerimizden daha iyi korusun. Benim
sözüm (Kafkaslı) Dağlılar için ölümden daha kaçınılmaz bir
ferman olmalıdır...Bir dağlının idamı yüzlerce Rus askerinin
hayatını kurtarırken binlerce Müslüman'ın bize ihanet etmesini
önler!”
48) Abdullah Saydam, Aynı eser, s. 43.
49) Anapa Muhafızı Seyit Ahmet Paşanın bu konuda
gönderdiği 19 Cemaziyelahir 1234/25
Nisan 1819 tarihli raporu. Bk., BOA., HH., nr: 49325.
50) Mahmut Ismayil, Aynı eser, s. 212.
51) Allen-Muratoff, Aynı eser, s. 20.
52) Mahmut Ismayil, Aynı eser, s. 212.
53) BOA., HH., nr: 42796.
54) BOA., HH., nr: 43435.
55) BOA., HH. nr: 44613, fi selh-i Cemaziyelevvel
1244/8 Ekim 1828.
56) BOA., HH., nr: 44106, fi 19 Cemaziyelevvel
1244/27 Kasım 1828 tarihli Trabzon valisi
Esseyyid Osman’ın devlet merkezine gönderdiği yazıda,
Gürcülere gerekli desteğin sağlanması konusu anlatılmaktadır.
57) Ali Arslan, “Eçmiyazin Ermeni Katogigosluğu’nun
Osmanlı Denetiminde ve Rus
Kontrolündeki Statüsü”, Kafkas Araştırmaları, sy: 2,
İstanbul 1996, s. 39-49.
58) Allen-Muratoff, Aynı eser, s. 20.
59) Allen-Muratoff, antlaşmanın 18 Şubat’ta imzalandığını
belirtir. Bk., Aynı eser, s. 20.
60) Sir Percy Sykes, Aynı eser, c.II, s. 315-321;
ayrıca bk., Mahmut İsmayil, Aynı eser, s. 213-214.
61) 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşı esnasında Osmanlı
ülkesinden pek çok Ermeni Rusya’ya göçürüldü. Rusya’ya göç
ettirilen bu Ermeniler daha sonra Osmanlı Devleti’ne yönelik
politikalarda son derece etkili olacaklardı. Rusyaya göç
ettirilen Ermeniler hakkında geniş bilgi için bk., Kemal
Beydilli, “1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anadolu’dan
Rusya’ya Göçürülen Ermeniler”,
Türk Tarih Kurumu Belgeler Dergisi,
c. XIII, sy: 17’den ayrı basım. Ankara 1988, s. 374-380.
62) Allen-Muratoff, Aynı eser, s. 21.
63) Kemal Beydilli, Aynı makale, s. 370-407.
64) Ali Arslan, “Rusların Güney Kafkasya’da Yayılmalarında
Ermeni Eçmiyazin
Katogigosluğu’nun Rolü”, Aynı Dergi, s. 32.
65) Bu konuda Başbakanlık Osmanlı Arşivinde pek çok belge
bulunmaktadır. Bk., Erzurum
valisi Galip Paşa’nın yazısı, 27 Mayıs 1827, BOA., HH.,
nr: 36207-D; Kars muhafızının Erzurum valisine yazısı, 30
Nisan 1827, BOA., HH., nr: 36207, BOA., HH, nr:
36645; 36667.C
66) XIX. yüzyılda bölgeye iyice yerleşen Ruslar; etnik
yapının korunmasına hatta daha da
güçlendirilmesine büyük önem vererek; ayni millete mensup
toplulukların içerisine diğer ulusları yerleştirerek ileriye
yönelik sistemli bir iskan siyaseti takip etmişlerdir. Karabağ
sorununun bugünlere uzanmasının arka planında bu sistemli
iskan siyasetinin izleri bulunmaktadır. Bilgi için bk.,
Cemalettin Taşkıran, Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi,
Ankara 1995.
67) Paul Henze, “Türkiye ve Ermenistan: Eski Sorunlar Yeni
Beklentiler”, Avrasya Dosyası,
TİKA İlkbahar 1996, s. 45.
68) Kafkasya’dan Anadolu’ya yapılan göçler hakkında geniş
bilgi için bk., Abdullah Saydam,
Aynı eser,
s.
63 vdd. |