Özet
Kurulduğundan beri Karadeniz ve Kafkaslara doğru yayılmacı bir
politika izleyen Rus Çarlığı, Kırım ve 93 Harpleri ile
beklediği fırsatın geldiğini düşünerek, bölgenin sahipleri
olan Türk ve sair Müslümanları Osmanlı Devleti’nin
işbirlikçileri olmakla suçlayıp, yurtlarından sürmüştür.
Osmanlı Devleti'ne sığınmak zorunda kalan yüz binlerce göçmen
iskan edilmek üzere Rumeli, Anadolu ve Suriye’deki eyaletlere
gönderilmiştir.
İskan yeri olarak seçilen vilayetlerden birisi de Adana’dır.
Bunun nedeni buranın hem diğer Osmanlı vilayetlerine oranla
daha az nüfus yoğunluğuna sahip olması hem de çok verimli
arazilerinin bulunmasıdır. Bu bağlamda 1869–1907 yılları
arasında Adana Vilayetine 19 binden fazla Kırım ve Kafkas
göçmeni yerleştirilmiştir. Göçmenler vilayetin daha çok
Cebel-i Bereket ve Kozan Sancaklarına olmak üzere boş olan her
tarafına çoğu kere her köye bir iki hane olmak üzere karışık
olarak yerleştirilmişlerdir.
Karışık iskan göçmenler tarafından hoş karşılanmamışsa da
onların yeni yurtlarına uyumlarını, yerli halk ile
kaynaşmalarını hızlandırmış ve böylece bir kopuntunun da önüne
geçilmiştir. Göçmenlerin iskanıyla birlikte ıslah edilen
araziler sayesinde tarımsal istihsal artmış ve Adana Vilayeti
şenlenmiştir. Her biri ayrı çile ve sıkıntıya neden olan bu
savaşlar, aslında yeni ve daha güçlü bir yaşamın temellerinin
atılmasını da sağlamıştır.
Göç ve iskan;
“birey veya toplumların yer değiştirmesi ve bunların
yerleştirilmeleri (1)” gibi basit tanımlamaların çok ötesinde
sosyal, kültürel, ekonomik, yasal, yönetsel ve insani
boyutları olan çok karmaşık bir sorundur. Bu sorunun çıkış
nedenlerini ekonomik, dini ve milli gibi sebeplere
dayandırmak; soruna muhatap olanları yani göçmenleri de
anlaşmalı, tahliye olunanlar, mülteciler ve uluslararası
göçmenler gibi gruplara ayırmak mümkündür (2). Bu tanımlamayla
göç, bir toplumun veya bir devletin sorunu olmaktan çıkıp
uluslararası bir nitelik kazanmaktadır.
Osmanlı Devleti de Kırım Savaşı sonrası yoğun göçlere sahne
olmuştur. Her biri ayrı trajedilerin yaşanmasına neden olan bu
göçler aslında yeni ve dinamik bir toplumun ortaya çıkmasına
da zemin hazırlamıştır. Bu itibarla göç ve iskanların
incelenmesi bugünkü Türk toplumunun kültürel, toplumsal ve
düşünsel yapısının anlaşılabilmesi için son derece önemlidir.
Biz de bu düşünceyle
Kırım ve Kafkasya’dan Adana Vilayeti’ne yapılan göç ve
iskanlar üzerinde durmak istiyoruz. 1859-1861 yılları arasında
yapılan Nogay göçlerini daha önceki bir çalışmamızda ele
aldığımız için burada müstesna tuttuk.
Göçlerin Nedenleri:
Göçlerin temel nedeni Rusya’nın Kırım ve Kafkaslara doğru
yayılmacı bir politika izlemesidir (3). Bu coğrafyaları elde
tutabilmek için yerli Türk ve sair Müslümanları bölgeden
uzaklaştırılıp, yerine Hıristiyan Rus nüfusunun
yerleştirilmesi gerektiğini çok iyi bilen Rus Çarlığı, Kırım
Savaşını müteakip Kırım ve Kafkasya’da kolonizasyon
faaliyetlerine hız vermiştir. Diğer taraftan bölge halkları;
Ruslar tarafından zorla Hıristiyanlaştırılan Nogaybaklar (4)
ve Urumlar (5) gibi asimile olmamak ve topraklarını Rus
işgalinden kurtarmak için Kırım Savaşı sırasında ayaklanmış,
bu durum ise bölgeyi Ruslaştırmayı düşünen Çarlığın elini
kuvvetlendirmiştir. Bunu fırsat bilen Ruslar, bölge halkını
sindirebilmek ve göçe zorlamak için şiddete başvurmuş, yerli
halkın topraklarına el koymuş ve aşırı vergilerle de bölge
insanının fakirleşmesi sağlamıştır (6). Nitekim yerli halkları
bölgeden sürüp çıkaran Rusların, Tataristan’a 2–3, ve
Kafkasya’ya 3 milyon Rus yerleştirmiş olmaları işgal ile
niyetinin bölgeyi ilhak edip Ruslaştırmak olduğunu ortaya
koymaktadır (7).
Ayrıca açlık ve kıtlıklar da göçün önemli nedenlerinden
biridir. Nitekim 7 Aralık 1863’te Kafkaslarda 4 aydan beri
Ruslarla mücadele eden Abhazlar arasında kıtlık baş göstermiş
ve ağaç kabuğu yiyerek hayatta kalabilen binden fazla aile
Osmanlı Devleti’ne iltica etmek zorunda kalmıştır (8).
Yine Kırım Savaşı sonrası, özellikle Rusların 1874’te Kırım
Türklerinin askere alınacağını ilan etmesi ve “Osmanlıya
kurşun sıkmam” diyen Rusya Türklüğü arasında başlayan
milliyetçilik akımı, Rusya’yı rahatsız etmiş ve bu da yeni bir
göç dalgasının başlamasına neden olmuştur (9).
Ruslar, 1864’e doğru yurtlarını savunan Kafkas halklarını
Avrupa nezdinde isyancı gösterip, yardımların önüne geçmeye
çalışmıştır (10). 1864 Ağustosunda da Batı Kafkasya ve Kuban
bölgelerinde bulunan Müslüman halkın bir ay içerisinde bölgeyi
terk etmeleri emrini vermişlerdir (11). 1867’de bölge halkının
sindirilmesi için Kafkas sahilleri boyunca sürülmelerine karar
vermiştir (12). İngiltere ve Osmanlı Devleti bu sürgünleri
engellemeye çalışmışsa da bunda başarılı olamamışlardır.
Adana Vilayeti’ne İskanın Nedenleri
Aslında müttefikimiz İngiltere muhacirlerin, Avrupalıların da
yardım edebilmelerini gerekçe göstererek Erzurum, Van ve
Hakkari taraflarına toplu olarak yerleştirilmelerini istiyordu
(13). Ancak hem Rusya bunu istemiyor (14) hem de Osmanlı
Devleti toplu iskan halinde meydana gelecek ekonomik
zorluklardan, güvenlik sorunlarından ve oluşacak
gruplaşmaların Osmanlı toplumuna uyumu engelleyeceği
düşüncesiyle buna sıcak bakmıyordu. Yine Lübnan taraflarındaki
demiryolu güzergahına iskan edilme düşüncesine de Fransa ve
İtalya karşı çıkmıştır (15). Bu nedenle Rumeli, Suriye ve
Anadolu’daki vilayetlere dağınık olarak iskan kararı
verilmiştir.
Niçin Adana sorusuna gelince; bu soruya cevap vermeden önce
iskan sırasında Adana Vilayeti’nin idari ve demografik
yapısına bakmanın yerinde olacağı kanaatindeyiz. Adana,
1865’te Payas ve Kozan Sancaklarıyla birlikte Halep Vilayetine
sancak olarak bağlanmıştır (16). 1867’de Halep Vilayetinden
ayrılarak bağımsız bir vilayet olan Adana, Adana, Payas ve
Kozan Livalarından meydana gelmektedir (17). Bu dönemde Adana
Vilayetinde 139 bin 480’i İslam ve 21 bin 690’ı Hıristiyan
olmak üzere toplam 156 bin 170 kişi yaşamaktadır (18). 1892’de
de 345 bin 551’i İslam, 44 bin 951’i Gayrimüslim olmak üzere
toplam 390 bin 502 kişiden meydana gelmektedir (19). 1897’de
ise Adana Vilayeti Adana, Mersin, İçil, Kozan ve Cebel-i
Bereket Sancaklarından oluşmaktadır (20). Bu dönemde eyalet
toplam 1629 köy ve 404 bin 929 kişiden oluşmaktadır.
Cevdet Paşa 1866 Adana’sı hakkında bilgi verirken,
Mersin-Adana arasının nispeten imar edilmiş olduğunu, Hemite
kalesinden Misis’e kadar iki bin haneyi aşkın Nogay
muhacirinin iki taraflı olarak yerleştirilerek buraların
imarına çalışıldığını, buna rağmen geriye kalan büyük bir
kısmın aşiretlerin dolaştığı boş alanlar olduğunu
söylemektedir (21). Yani iskan sırasında Adana oldukça tenha
bir vilayettir. Haddizatında bunca göçe rağmen 1897’de bile
Adana Eyaletinde kilometre kareye ortalama 10,8 kişi
düşmektedir. Bu 12,15 kişilik Türkiye ortalamasının bir hayli
gerisindedir. Aynı dönemde Halep Eyaletinde kilometre kareye
12,65; Karaman Eyaletinde 11,87; Hüdavendigar Eyaleti’nde
19,11 ve Kastamonu’da 33,66 kişi düşmektedir (22).
Diğer taraftan Adana Vilayeti, ortasında Seyhan ve Ceyhan
Nehirlerinin geçtiği Çukurova ile Göksu Nehrinin Akdeniz’e
döküldüğü Göksu Deltası gibi oldukça geniş ve verimli
arazilere sahiptir. “Define-i servet (23)” olarak tanımlanan
arazisi, pek çok vilayetin tarıma uygun arazilerini geride
bırakacak genişlikte ve verimliliktedir. Adana Vilayetinin bu
durumu o dönemde de takdir edilmiştir.
14 Kasım 1903 tarihinde Adana Maliye müfettişleri tarafından
hazırlanan bir raporda Mersin, Cebel-i Bereket, İçil
Sancaklarından müteşekkil olan Adana Vilayetinde, dağlık ve
kayalık Haçin ve Ermenek kazalarında dahi orman ve ekilebilir
arazinin bulunduğu ve bu arazilerin milyonları besleyecek
kadar çok olduğu ifade edilmiştir (24). Oysa Adana bunca göçe
rağmen tahmini 400 bin civarında bir nüfusa sahiptir. Bundan
dolayı ziraat mevsiminde dışarıdan 50-60 bin mevsimlik işçi
gelmektedir. Yine de arazinin ancak yarısı ekilebilmektedir
(25).
Kaldı ki halk elindeki 100 dönümlük tapuya karşılık
işleyemediği 500 dönüme hükmetmektedir. Bu şekilde binlerce
dönüm arazi işlenmeksizin atıl halde durmakta, ne tasarruf
sahibi ne de başkası istifade edememektedir. Aynı şekilde
vilayetteki nehirlerden gereği gibi istifade sağlanırsa
hazinenin darlığına çare olabilecek tarımsal istihsal mümkün
olduğu ifade edilmektedir (26).
Gerçekten de Adana dönemin Osmanlısının en önemli tarımsal
istihsal merkezlerinden biriydi. Adana’da büyük çiftlikler
vardı ve bu çiftliklerde bazı zirai aletler de imal
edilmekteydi. Ayrıca Avrupa’dan büyük zirai aletler
getirtilmekte, bu da tarımsal üretimi önemli ölçüde yüksek
tutulmaktaydı (27). Yani devlet, muhacirleri Adana’ya iskan
ederken tarımsal istihsalin arttırılması amacını da gütmüştür.
Ancak unutmamak lazımdır ki gelirin arttırılması sadece
devletin değil muhacirlerin de arzuladığı şeydir.
Adana’ya iskanın bir diğer nedeni de ulaşımın kolay oluşudur.
Doğu-batı yönünde uzanan Adana Eyaleti’nde Taşucu, Mersin ve
İskenderun limanları, gelen muhacirlerin daimi iskan
mahallerine ulaşımını kolaylaştırmaktadır. Ayrıca yüzyılın
sonuna doğru Mersin-Adana arasına döşenen demir yolu da
muhacirlerin nakliyesinde büyük kolaylıklar sağlamıştır.
Nitekim muhacirlerin demir yolu güzergahına yerleştirilmeleri
istenmiştir (28).
1865’de Fırka-i İslahiye Ordusu’nun göçer aşiretleri iskanıyla
bölgede güvenlik ve huzur ortamının sağlanması da Adana’ya
iskanın önemli nedenlerinden biri olmuştur. Zira geniş ve
verimli bunca araziye rağmen göçer aşiretler yüzünden bölgede
zirai hayat sekteye uğramaktaydı (29). Yeni iskan edilecek
nüfusla birlikte aşiretlerin hayvanlarını otlatacağı alanlar
azalacağından onların bölgede başıboş dolanmalarının da önüne
geçilmiş olunacaktı.
Hükümet muhacirlerin iskanı konusuna bir çözüm olmak üzere
iskan olunabilecek yerlerin mahalli idarelerine sık sık yazı
göndermekte ve bölgelerinde iskan için boş arazilerin olup
olmadığı ile ilgili bilgi istemekteydi. Bu istek üzerine 13
Ekim 1887 tarihinde Cebel-i Bereket Sancağından Muhacirin
Komisyonuna gönderilen bir yazıda; sancağın arazisinin mümbit
ve geniş olduğu ve 1-2 bin hane göçmenin
yerleştirilebilineceği bildirilmiştir (30). 1889 tarihinde ise
Adana’da 3–5 bin hanelik boş iskan arazinin bulunduğu ifade
edilmiştir (31). Yine Kafkasya’da Kuban Kazakları arazisinden
120 bin nüfusun Osmanlı’ya göç istekleri üzerine 05 Şubat
1890’de Muhacirin Komisyonu’ndan eldeki boş arazilerin dökümü
istenmiştir (32). 25 Şubat 1890 tarihinde muhacirlerden 2 bin
hanesinin Adana Eyaletine iskanı kararlaştırılmış ve her
haneye 50’şer dönüm verilmesi halinde 100 bin dönüm arazinin
gerekeceği hesap edilmiştir. Ayrıca Cebel-i Bereket Sancağı
Payas Kazası’na bağalı Yumurtalık Nahiyesi’nde Hamzalı Burun
ve Zeytinbeli mevkilerinde muhacirlerin iskan edilebileceği 11
bin 078 dönüm arazi daha olduğu bildirilmiştir (33). Ancak
bunların Adana Vilayetine getirilmeleri 4–5 yılı bulacaktır.
30 Mart 1897’de de Adana Vilayetine 4 bine yakın Girit
muhaciri iskanına rağmen Adana’nın daha 5–10 bin muhacir
hanesi alabilecek kapasitede olduğu ifade edilmektedir (34).
Yine 1903’te de 300 bin göçmeni kaldıracak genişlikte olduğu
belirtilmektedir (35). 28 Mart 1906’da hızla artan göçmenler
için Adana’daki Taylan arazisi de muhacirlere tahsis
edilmiştir (36). 1910’larda bile Cebel-i Bereket Sancağında
Muhacir iskanı için oldukça geniş araziler olduğu ifade
edilmektedir (37). Görüldüğü gibi inceleme dönemimizde Adana
bu iskanlarla hemen dolacak bir yer değildir. Bütün bunların
niçin Adana Vilayeti sorusuna yeterinde cevap verdiği
kanaatindeyiz.
Muhacirlerin Geldiği Coğrafya, Etnik Kökenleri ve Kabul
Şartları Kırım, Karadeniz’in kuzeyinde bir yarım adadır. Tarih
boyunca çeşitli milletlerin, uğrağı olan Kırım’da ilk Türk
varlığı M.Ö. VIII. yüzyılda Bozkırlardan gelmiş olan
İskitlerle (Saka) başlar (38). Bunları Hun, Göktürk, Hazar,
Altın Orda, Kırım Hanlıkları takip etmiştir. Bölgedeki ilk
Osmanlı varlığı 1454’te Kefe’nin alınması ile başlar.
Kırım’dan Adana’ya gelenlerin hemen hepsi Anadolu Türkçe’sine
yakın bir lehçe konuşan Kırım-Tatar Türkleri’ydi. Haddizatında
1850’lerde Kırım’da Türk nüfus 275 bin 822 kadar iken
1860–1863 yılları arasındaki göçlerden sonra 100 bine kadar
düşmüştür (39).
Kafkasya ise yüzlerce dilin konuşulduğu ve diller dağı olarak
adlandırılan bir coğrafyadır (40). Burası tarih sahnesinden
silinmiş birçok kavmin sığınak yeri olmuştur. Bilim adamları
burada Kaslar, İndo-Avrupa kavimleri ve Türkler olmak üzere üç
büyük etnik gruptan bahsetmektedir (41). Ancak Osmanlı
Devleti, Kafkaslardan gelen çoğu Türk ve Adige boylarını
herhangi bir ayrıma tabii tutmaksızın Kafkas veya Çerkes
muhaciri olarak adlandırmıştır (42). Bunun Rus işgaline karşı
bütün Kafkas kavimlerini bünyesinde toplamasını bilen Müridizm
hareketiyle yakın ilişkisi olduğu düşünülmektedir (43). Bu
durum, gelenlerin etnik kökenlerinin ortaya konmasını
güçleştirmekte ve zaten kültürel benzerliğin yakınlığı da
ayrımları gereksiz kılmaktadır (44).
Mesela 1869 senesinde Osmanlıya iltica etmek isteyen bin 500
nüfustan oluşan Çerkes ve Karaçay hanesinden bahsedilmektedir
(45). Ancak ne kadarının Çerkes, ne kadarının Karaçay olduğu
belirtilmemektedir (46). Yine bir başka belgede Çerkes
muhacirleri reisi Abaza Hüseyin olarak geçmektedir (47). Aynı
şekilde Tiflis, Batum, Bakü, Dağıstan, Karabağ gibi coğrafi
veya İzabetol ve Dostof gibi Vilayetlerdeki ilticalardan
bahsedilmekte, ancak bunların hiç birinde muhacirlerin etnik
kimlikleri belirtilmemektedir (48). Zira Osmanlı Devleti için
Kafkaslardan gelen muhacirlerin kabulünde temel ayırım
Müslüman olup olmamasıdır. 03 Şubat 1904 tarihinde Batum
Başşehbenderliği’nden gönderilen bir telgrafta, Batum ve
Tiflis’te 3 binden fazla kişinin Osmanlı topraklarına hicret
etmek istediği bildirilmiş ve bunun üzerine özel görevle
gönderilen bir memur ile bunların tamamının Müslüman oldukları
tespit edildikten sonra kabulü kararlaştırılmıştır (49). Yine
Batum Başkonsolosluğu vasıtasıyla 25 Mayıs 1905 tarihinde
iltica etmek isteyen bin kadar göçmenin mutlaka Müslüman
olması gerektiği vurgulanmıştır (50). İşte biz de bu
nedenlerden ötürü muhacirleri geldikleri coğrafya adıyla veya
verildiği ölçüde etnik adlarla
andık.
Adana’ya İskan Olunan Muhacir Grupları, Miktar ve İskan
Tarihleri Adana’ya biri doğrudan Kırım ve Kafkasya’dan diğeri
önce Rumeli’ye daha sonra Adana’ya olmak üzere iki tür
Kırım-Kafkas göçü vardır (51). Ancak biz burada doğrudan Kırım
ve Kafkasya muhacirini ele almakla yetineceğiz. Kırım
Savaşı’nı müteakip doğrudan Kırım ve Kafkaslardan Adana’ya
iskan edilen ilk göçmen grubu 1859–1861 yılları arasında
Nogaylar olmuştur (52). Bu sürede 20 bini aşkın Nogay,
Adana’ya yerleştirilmiştir (53). Aynı dönemde Çerkesler Konya,
Kütahya ve Ankara taraflarına yerleştirilmiştir (54).
Nogay iskanından 1869’a kadar Adana’ya toplu iskana
rastlanılmamaktadır. Kanaatimizce bunun nedeni hem gelen
Nogayların bir hayli kalabalık oluşu ve uyumlarının
beklenilmesi, hem de bölgedeki asayişsizliklerdir. Nitekim
1865’te başlayıp 1868’e kadar devam eden Fırka-i İslahiye’nin
faaliyetleri ile asayiş sağlanmış ve 1869’dan itibaren de
yeniden iskana açılmıştır (55). Bu tarihte Dostof’ta bulunan
bin 500 Karaçay ve Çerkes kendi istekleriyle evlerini
barklarını satıp her türlü fedakarlığı göze alarak Osmanlı
Devleti’ne iltica talebinde bulunmuşlardır.
Bu istek kabul görmüş ve 1869 Haziranında Adana’ya
gelmişlerdir (56).
Yine 1869–1877 yılları arasında muhacir gönderildiğine dair
bir belgeye rastlamadık. Bunun da nedeni bölgede baş gösteren
kıtlıklar olsa gerektir (57). Bu kıtlık tam olarak ancak
1891’de bitmiş (58), ancak 1890’da (59) ve 1894’te de Kolera
salgını başlamıştır (60).
Kırım ve Kafkas halkları için yeni trajedilerin yaşanmasına
neden olan ikinci büyük göç dalgası 93 Harbi de denilen
1876–1877 Osmanlı-Rus Savaşı ile olmuştur. Karpat, 1881–1914
yılları arasında Kafkaslardan 500 bin kişinin göç ettiğini
belirtmektedir (61).
Bu bağlamda Ruslar tarafından açlığa mahkûm edilen ve ağaç
kabuğu yemek zorunda bırakılan Abhazlar, Trabzon’a iltica
etmek zorunda kalmışlardır (62). Trabzon’a gelen muhacirlerden
önemli bir kısmı 28 Kasım 1877 tarihinde Adana’ya
gönderilmiştir (63). Bunlar birer ikişer hane olarak köylere
yerleştirilmiş, ancak muhacir vekili Abhaz Hüseyin şimdilik
bir birlerine yardımcı olabilecekleri ve ileride kabilenin
topluca iskan edilebileceği boş arazi bulunabileceği
gerekçesiyle köylere 10’ar 15’er hane olarak
yerleştirilmelerini istemiştir. Fakat bu istek, iskanın
merkezi hükümetin iskan iradesine uygun yapıldığı gerekçesiyle
reddedilmiştir (64). Biz bunların miktarını bilmiyoruz. Ancak
her köye 10–15 hane yerleştirilmekten bahsedilmesi, bir hayli
kalabalık olduklarını göstermektedir.
19 Aralık 1888’de Vilademir adlı Rus gemisiyle doğu
vilayetlerine iskan edilmek üzere Trabzon’a gidecek olan 109
adet Çerkes muhaciri mevsimin doğuda iskan için uygun olmaması
gerekçe gösterilerek Trabzon’a uğramadan Adana’ya
gönderilmiştir (65). Aslında bu kafilenin başlangıçta Erzurum,
Van ve Hakkari’ye yerleştirilmesi düşünülmüş, ancak buralara
Kuban Nehri boylarındaki Tatarların yerleştirilmesine karar
verildiğinden, bunların Adana’ya iskanları
kararlaştırılmıştır. Karar değişikliğinin nedenlerinden biri
de Ruslarla yapılan göç anlaşmalarında Çerkeslerin doğu
vilayetlerine yerleştirilmemeleri ile ilgili verilen
taahhütlerdir (66).
24 Mart 1891 tarihinde Adana’ya 5 bin yeni Çerkes muhaciri
daha gönderilmiştir. Çerkes muhacirleri adına kabile reisleri
Arslan, Ahmet ve Harun adlı şahıslar hükümete çektikleri bir
telgrafta; Kozan veya Cebel-i Bereket Sancaklarının havasının
ve suyunun kendileri için uygun olduğunu, sıcakların
yaklaştığını ve hastalıklara giriftar olduklarını belirterek
bir an önce iskan edilmek istediklerini ifade etmişlerdir
(67). Aslında bu kafilenin iskanı 1890’da başlamış, ancak
kolera ve kıtlıktan dolayı aksamış, 1891’de iskan işlemi
tekrar kaldığı yerden devam etmiştir (68).
16 Mart 1902 tarihinde 35 hane ve 181 Kırım ve Karabağ
muhaciri daha gönderilmiştir (69). Yine 28 Mayıs 1902’de
Rusya’nın Kafkasya, Dağıstan ve Karabağ taraflarından gerek
buralardaki Osmanlı konsolosluklarından alınan göç tezkiresi
gerekse Osmanlı topraklarına geldikten sonra komisyonun izni
ile Adana’ya bir kısım muhacir daha gönderilmiştir.
Karabağ’dan gelmiş olan 300 küsur muhacir Çukurova’da
Çiftlik-i Hümayun denilen bölgedeki köylere geçici ve karışık
olarak yerleştirilmişlerdir (70). Bunlar için yardım kararı
henüz verilmediğinden iaşeleri uzun zaman halk tarafından
karşılanmıştır (71).
03 Şubat 1904 tarihinde Batum Başkonsolosluğundan gönderilen
bir telgrafta, Batum ve Tiflis’te 3 binden fazla kişinin
Osmanlı topraklarına göçmek istediği bildirilmiş ve Müslüman
oldukları tespit edildikten sonra kabul ile Adana’ya iskanları
kararlaştırılmıştır (72).
09 Şubat 1904 tarihi itibariyle Adana’ya pey der pey gelen
Kırım muhacirleri sayısı ise 700 küsur haneyi bulmuş ve daha
da artacağı tahmin edilmektedir (73). Ayrıca Muhacirin
Komisyonu tarafından Adana’ya yerleştirilmesi kararlaştırılan
800 Kırım göçmeni Konya’ya iskan olunmak istemiş ve bu
istekleri uygun bulunarak, Adana’ya gelmeden Konya’ya
gönderilmişlerdir (74). Bununla birlikte 10 Şubat 1904 tarihi
itibariyle muhacir komisyonunca alınan karar gereği olarak 150
hanesi İskenderun’a gönderilmiş ve bunların iskan masrafları
için Adana Valisi Bahri Paşa tarafından para talebinde
bulunulmuştur (75). Böylece 1904 senesinde yaklaşık 900 hane
Kırım göçmeni daha Adana’ya iskan edilmiş oluyordu. 16 Şubat
1904 tarihi itibariyle de 150 hane İskenderun’dan Adana’ya
gelmiştir (76).
21 Mayıs 1900 tarihinde de Humus’a gönderilen muhacirlerden
Adana, Konya ve Halep’e gitmek isteyen 15–20 ailenin emsalleri
gibi istedikleri yere gitmelerine müsaade edilmiş (77),
istekleri doğrultusunda Adana’ya gönderilmişlerdir. 25 Mayıs
1905’te Osmanlı Devleti Batum Başkonsolosluğu vasıtasıyla
Osmanlı Devleti’nin ve Rusya’nın izniyle pasaportlu olmak
üzere Dağıstan, Tiflis, Bakü, eyaletlerinden gelecek olan bin
kadar göçmenin mutlaka Müslüman olması gerektiği vurgulanmış,
bunlardan 25 Mayıs 1905 tarihinde İzabetol Vilayeti Vanodi
köyünden Erzurum’a gelen 100 hanesinin bir süre burada
kaldıktan sonra, Adana’ya iskanları kararlaştırılmıştır (78).
13 Şubat 1907’de de Kuyuraklı mevkiine 100 hane muhacir iskan
edilmiştir (79). Muhacirlerin iskan şekilleri konusunda tek
bir uygulamadan bahsetmek oldukça zordur. Uygulamalar daha çok
günün koşulları dikkate alınarak belirlenmektedir. Adana
Vilayetinde göçmenlerin iskanını kolaylaştırmak üzere bir
Muhacirin Komisyonu bulunmaktaydı. Bu komisyonun görevi
muhacirlerin iskanını sağlayıp, ihtiyaçlarını karşılamaktı.
1892’de Adana Muhacirin Komisyonu Başkanı: Muhacirin-i İskan
Memuru Hacı Ali Ziya Efendi, İkinci başkan Osman Efendi;
azalar: Arifzade Ömer Efendi, Harputluzade Hoca Halil Efendi,
Ganizade Lütfi Efendi, Kocazade Mehmet Ağa idi (80).
Ancak muhacirler Adana’ya hep Muhacirin Komisyonu bilgisi
dahilinde gelmemişlerdir. Perakende ve izinsiz olarak gelen
önemli bir muhacir nüfusu daha vardır. 28 Mayıs 1902’de
Karabağ’dan gelmiş olan 300 küsur muhacir bu şekilde gelmiş ve
Çukurova’da Çiftlik-i Hümayun denilen bölgedeki köylere geçici
olmak üzere karışık yerleştirilmişlerdir (81). Yine 1891’de de
Kars/Kürekdere’den 6 hane 39 kişi daha gelmiş ve Karaisalı
Kazası köylerine yerleştirilmişlerdir (82). Bunlar Muhacirin
Komisyon-ı Alisi’nin bilgisi olmaksızın gelmişlerdir. Bu
nedenle kendilerine tahsisat verilmediğinden
yerleştirildikleri köylülerin yardımları ile geçinmişlerdir.
Çiftlik-i Hümayun tarafından bu muhacirlere arazi ve evlerinin
inşası için kamış temin etmiş, ancak miri ormanlardan kereste
temini, öküz, zirai aletler ve tohumluk zahire
sağlanamamıştır.
Muhacirlerin çok büyük kitleler halinden gelmeleri, onlar için
gerekli hanelerin inşası ve köylerin kurulması zaman
alacağından, önce geçici olarak iskan edilmişlerdir. 28 Kasım
1877 tarihinde Hükümet Çerkeslerin karışık olarak her köye
birer ikişer hane olarak yerleştirilmelerine ve
tahsisatlarının kesilmesine karar vermiştir. Vilayet de bu
kararı uygulamıştır (83). Devlet böylece muhacirleri
yerleştirildikleri köy ahalisine baktıracak ve karşılamakta
zorlandığı masrafların bir kısmından kurulmuş olacaktı. Ancak
muhacirler bu geçici iskan mahallerine de; birbirimize yardım
edebiliriz gerekçesiyle birer hane değil köyün büyüklüğüne
göre 10 ile 15’er hane olarak yerleştirilmek istemişlerdir.
Fakat devlet bu isteği reddetmiş ve her köye bir iki hane
olmak üzere yerleştirilmelerine devam edilmesini istemiştir.
Ayrıca kesilen yevmiyelerin bir süre daha verilmesini
kararlaştırmıştır (84). Aynı şekilde 1891’de gelen 5 bin
Çerkes muhacir de köylere birer ikişer hane olarak
yerleştirilmişlerdir (85).
Gelen göçmenlerin önemli bir kısmı mevcut yerli köylerine
karışık olarak yerleştirilirken bir kısmı için de yeni köyler
kurulmuştur. Yine artan nüfusa paralel bazı köyler kasabaya ve
bazı kasabalar da kazalara dönüşmüşlerdir. 1859–1861 yılları
arasında yerleştirilen Nogay muhaciri için Hemite kalesinden
Misis’e kadar onlarca köy kurulmuştur (86). Ayrıca 11 Haziran
1894 tarihinde Çerkes muhacirleri için Feke Kazasına bağlı
İnderesi adlı yerde Babaköy ve Ademi mahalleleri
birleştirilerek Burhaniye köyü oluşturulmuştur (87). Ayrıca
Hamidiye Kazasında Ahmediye, Haliliye, Hilmiye, Mahmudiye,
Saidiye, Salihiye, Sıddıkiye; Misis Kazasında Şerefiye; Payas
Kazasında Bahriye, Hamidiye, Hüseyniye, Kızlarçalı, Kuyuluk ve
Ümran; Sis Kazasında Hamidülasar, Mahmudiye, Mecidiye,
Orhaniye, Osmaniye; Tarsus Kazası’na bağlı Nemrut Nahiyesi’nde
ise Tokane (Tavkane) adlarında köyler kurulmuştur (88).
Köyler ve kasabalar başlangıçta bir muhacir grubu tarafından
kurulmuşsa da bilahare yeni gelen gruplar yerleştirilerek
hızla büyümüştür. Nogay muhacirlerinin kurduğu Yarsuvad Köyü
hızla büyümüş ve Muhacirin adıyla Nahiye haline gelmiştir
(89).
Kırım ve Kafkas muhacirlerinin de iskanıyla hızla büyüyen
Muhacirin Nahiyesi, 26 Haziran 1887’de Adana Vilayeti Taksim
Komisyonu tarafından Cerid Nahiyesi ile birleştirilerek üçüncü
sınıftan bir kaza teşkil edilmesi kararlaştırılmıştır (90).
Bunun üzerine Muhacirin ve Cerid Nahiyeleri birleştirilerek 12
Aralık 1893’te Hamidiye (Ceyhan) Kazası kurulmuştur (91).
Bilahare bu kaza Örfiye (Ceyhan) adını alacaktır (92). Masrafı
hazineye ait aşar vergisinden karşılanmak üzere bir cami, bir
medrese, bir rüştiye mektebi ile bir hükümet konağının
inşasına karar verilmiştir (93). Bu kaza çok kısa bir sürede
büyümüş ve diğer kazalardan çok daha ileri bir duruma
gelmiştir (94). Bu da bize gelen muhacirlerin ziraata ve
sanayiye ilgi ve istidatlarının yüksek olduğunu ve yeni
vatanlarına kısa sürede alışıp, kendilerinden beklenen
faydaları sağladığını göstermektedir.
Yıldız Sadaret Hususi tasnifindeki bir belgede 1879–1891
tarihleri arasında İstanbul’a gelen göçmenlerden 11 bin
181’inin Adana Eyaleti’ne yerleştirildiği belirtilmektedir
(95). Buna 1869’da gelen bin 500 Karaçay ve Çerkes’i, 1877’de
gelen bin civarında Abhaz’ı da eklersek 1869–1891 yılları
arasında toplam 13 bin 681 göçmenin geldiği görülecektir.
1892’de 181 Kırım ve Karabağ, yine aynı sene içerisinde
Komisyon’dan izinsiz gelen 300 küsur Karabağ, 1894’te 3 bin
Batum ve Tiflis, yine 1894’te 700 Kırım, 1894’te Halep’ten
gelen 150 Kırım, 1900’de 15–20 hane yani yaklaşık 60–80 kişi,
1905’te İzabetol’tan gelen 100 hane yani yaklaşık 500 kişi,
1907’de yine 100 hane yaklaşık 500 kişi olmak üzere toplam 19
bin 092 Kırım ve Kafkas göçmeninin Adana Vilayetine iskan
edildiğini söyleyebiliriz. Kuşkusuz bunlar, sadece bizim
belgelerden tespit edebildiklerimizdir. Hem bizim belgelerden
gözümüzden kaçanlar, hem de belgelere yansımayanların da
dikkatten kaçmamalıdır. Bunlara 1859–61 yılları arasında gelen
20 bini aşkın Nogay’ı da eklersek 40–45 bin civarında Kırım ve
Kafkasyalının göç ettiğini söyleyebiliriz. Zaten vilayetin
nüfusu da 1867–1897 yılları arasında 156 bin 170’den 404 bin
929’a çıkmıştır. Ancak bu artışın hepsini Kırım ve Kafkas
muhacirleri meydana getirmemekteydi. Bunların yanı sıra Rumeli
ve Girit göçmenleri ile yerli göçer aşiretlerinin iskanı da
artışta etkili olmuştur. Bununla birlikte Kırım ve Kafkas
göçmenlerinin miktarının çok ciddi boyutlar olduğu da bir
gerçektir.
Kafkaslardan Anadolu’ya yapılan göç Osmanlı’nın özendirmesiyle
ve gönüllü gerçekleşmemiştir. Osmanlı Devleti’nin öncelikli
hedefi bölge halkını olduğu yerde korumaktı. Nitekim Viyana
Konferansı’na memur olan Ali Paşa’ya verilen talimatta;
“Kırım, Çerkesya ve Dağıstan’ın Rusyalının pençe-i kahrından
kurtarılmasının” politik ve insani açıdan en doğru yol olacağı
belirtilmektedir (96). Yani Osmanlı Devleti’nin temel hedefi
bölge insanını yerinde korumaktı. Bununla birlikte gelenlerden
de rahatsız olduğunu söylemek oldukça zordur. Kuruluş
dönemindeki dışa dönük iskan politikasının tersine bu dönemde
içe dönük bir iskan politikası güdüldüğünü söyleyebiliriz
(97).
Muhacirlere Yapılan Yardımlar:
Muhacirlere yapılan yardımları nakil masrafları, yevmiye,
iskan evleri, arazi, öküz ve tohumluk yardımları gibi birkaç
başlık altında toplamak mümkündür. Yapılan bu yardımları
Muhacirin Komisyonu yürütmekteydi. Ancak bu komisyon
tarafından yapılan harcamalardan başka, gönderildikleri
vilayetlerde yerel yönetimler ve halk tarafından da önemli
miktarda yardımda bulunulmuştur.
1865–1907 tarihleri arasında vilayette iskan olunan
muhacirlerin umumi masrafları için toplam 44 milyon 258 bin
897 Kuruş harcanmıştır (98). En büyük harcama kalemini tayinat
denilen yevmiyeler ve hane inşa bedelleri oluşturmaktadır.
İskan edilecek her göçmen aileye nüfuslarına uygun birer hane
inşa edilmiştir. İskan evlerinin nitelikleri iskan
tarihlerine, yerleştirilen bölgeye ve geliş şartlarına göre
değişmektedir. Mesela 28 Mayıs 1902’de Muhacirin Komisyonu
bilgisi dışında kendi istekleri ile gelmiş olan Karabağ
muhacirleri için Adana’da Hamidiye Kazasında ottan ve kamıştan
imal edilen ve “huğ” olarak adlandırılan ve her biri 300
Kuruş’a mal olan 50 hane inşa edilmiştir (99). 17 Mart 1906’de
Hamidiye Kazasında 2 bin 500 Kuruş’tan 152 hane inşa
ettirilmiştir (100). Buna karşılık Adana ve Misis’te de 3 bin
Kuruş’a, Cebel-i Bereket’te ahşaptan yapılan her bir hane 3
bin 750 Kuruş’a mal olmuştur (101). Bu bedellerin hepsi devlet
tarafından karşılanmamış, bir kısmı muhacirler, bir kısmı da
yerli halkın öküz yardımıyla karşılanmıştır (102).
Başlangıçta iskan sırasında ve inşaatların yapılmasında bir
plan güdülmemiş, gelişi güzel yapıldığından umulan fayda
sağlanamamıştır (103). Ancak 1897’de yayınlanan “Muhacirin
Komisyon-ı Alisi’nin Suret-i Teşkiline Dair Nizamname
(104)’’de daha önce gelişi güzel yapılan köyler yerine caddesi
ve sokakları olan muntazam köylerin inşa edilmesi istenmiş ve
bununla Komisyonun ilgileneceği ifade edilmiştir. Yine 14
Kasım 1903 tarihli bir raporda gönderilecek göçmenlerin hem
buranın havasına uygun yerlerden gönderilmesi, hem de evlerin
kerpiç, tuğla ve taştan yapılması gerektiği vurgulanmıştır
(105).
Aslında devlet hane inşası için çok büyük meblağlar tahsis
etmiştir. Ancak yolsuzluk ve suiistimaller nedeniyle bu
paralar muhacirlere ulaşmamıştır. Adana’da yapılan
yolsuzlukları araştırmak üzere 21 Haziran 1906 tarihinde bir
teftiş heyeti gönderilmiştir. Heyet, Adana, Cebel-i Bereket,
Kozan ve İçel Sancaklarını tek tek dolaşmış ve buralarda
yaptırılan yüzlerce hane inşaatında milyonlarca Kuruşun
yöneticilerin zimmetlerine geçirdiklerini tespit etmiş ve
birçok yöneticinin tutuklanmasına karar vermiştir. En büyük
suiistimal, hane bedellerinin olduğundan fazla gösterilmesi
ile yapılmıştır. Yine Misis Kazasıyla Adana merkezde
yaptırılması kararlaştırılan hanelerin bütün masrafları devlet
tarafından tahsis edilmiş olmasına rağmen, masrafların önemli
bir kısmı muhacirlere karşılattırılmış, ancak hazineye masraf
gösterilerek alınan paralar zimmetlerine geçirilmişlerdir
(106). 1906’da Hamidiye Kazasında 104 bin 016 Kuruş harcandığı
halde oturulabilir ancak 20 hane yaptırılabilmiştir. Oysa bu
parayla en iyisinden 50 hane inşa edilebilirdi.
Bunlardan başka 1906’da Hamidiye Kazasında Burhaniye Köyünde
inşa edilen 27 hane hak sahiplerine teslim edilmiştir (107).
Misis Kazasında Ümranlı ve Cebel-i Bereket Kazasında Hasanlı
köylerinde 20’er hane, Cebel-i Bereket Sancağı Payas Kazasında
Kurtkulağı ve Belen’de 14 hane, İkizdeğirmen adlı yerde 50
hane, yine Turunçlu köyünde Tarsus ve Mersin Kazalarında
yüzlerce hane inşa edilmiştir.
İskan edilen göçmenlere yapılan yardımlardan birisi de arazi
dağıtımıdır. Bu bağlamda aile başına 50’şer dönüm arazi
verilmesi kararlaştırılmış ve Mersin’den Payas’a, Kozan’dan
Feke’ye kadar vilayetin her tarafında boş araziler tespit
edilmiş ve muhacirlere dağıtılmıştır (108). 1890’da Kazak
arazisinden gelecek olan 2 bin hane muhacir için Adana
Sancağında 100 bin dönüm, Cebel-i Bereket Sancağı Payas
Kazasına bağalı Yumurtalık Nahiyesinde Hamzalı Burun ve
Zeytunbeli mevkilerinde 11 bin 078 dönüm arazi tespit
edilmiştir. Büyük tahıl ziraatının yapılacağı arazilerden
başka yine tapulu olmak kaydıyla bahçe ve avluların da
verilmesi kararlaştırılmıştır (109). Perakende ve izinsiz
olarak gelen muhacirlere de arazi dağıtılmıştır. Ayrıca tarım
arazilerinin sulanabilmesi için bentlerin yapılması ve
kanalların açılması da kararlaştırılmıştır (110).
Gelen muhacirler oldukça fakirdiler ve yalnızca arazi
verilmesi sorunlarını çözmeyecekti. Zira göçmenlerin ne bu
arazileri işleyecek tarımsal donanımı, ne de ekebilecekleri
hububatları vardı. Bu nedenle alet ve tohumluk yardımı da
yapılmalıydı. Bu amaçla 28 Kasım 1877 tarihinde her bir
muhacir hanesi için tohumluk yardımı olarak 4’er kile buğday
ve arpa dağıtılmıştır (111). Adana’da Hamidiye Kazasına
gönderilen Karabağ muhacirleri için her biri 22 Kuruş olan 250
külek buğday için 5 bin 500 ve her biri 10’ar Kuruştan 250
külek arpa için 2 bin 750 Kuruş harcanmıştır (112).
Günümüz traktörlerinin işlerini yapan ve tarımsal hayatın
olmazsa olması öküz ve tarımsal alet yardımları da
yapılmıştır. 28 Mayıs 1902’de Hamidiye Kazasına gönderilen ve
burada Karabağ muhacirleri için çifti bin Kuruş’tan 25 çift
öküz için 25 bin Kuruş’un gönderilmiştir (113). 17 Mart
1906’da Hamidiye Kazasında bulunan 152 hane muhacir için birer
çift hayvan için yerli olmak üzere 121 bin 600 ve tohumluk
için 33 bin 300 ve zirai alet için 7 bin 600 Kuruş tahsis
edilmiştir (114). Ancak bu yardımların istenilen ölçüde
olduğunu söylemek oldukça güçtür. Nitekim 14 Ocak 1900
tarihinde Adana’da bulunan muhacirlerin iskan evleri ve
tarımsal alet temini için 100 bin Lira’ya karşılık ancak 35
bin Lira gönderilebilinmiştir (115).
Devlet, muhacirlerin yerleşip üretici duruma gelmelerinden
sonra da gerektiğinde yardımda bulunmaktan kaçınmamıştır. 17
Eylül 1886 tarihinde Adana’da Muhacirin Nahiyesine bağlı
Sarıkız’da Sarıbahçe adlı yerdeki köyde yangın çıkmış ve 35
muhacir hanesi için hane başına 5’er İstanbul kilesi buğday
yardımının yapılması kararlaştırılmıştır (116). Yine 29
Haziran 1906 tarihinde Adana Vilayeti’nde Haçin Kazasında
Kuzcağaz ve Kayapınar Köylerinde iskan olunan Kabardey
muhacirlerine dilekçeleri üzerine Meclis-i Mahsus-ı Vükela
kararıyla tohumluk verilmiş, ancak havaların kötü gitmesinden
dolayı ürün alınamamış, bu durumun iki sene daha devam etmesi
büyük sıkıntıların yaşanmasına neden olmuştur. Tekrar tohumluk
yardımında bulunulmuştur.
Ancak ilk sene hibe olarak verildiği halde son verilenler borç
olarak verilmiş ne var ki, havaların kötü gitmesi ile yine
ürün alınamamış ve borçları devlet tarafından affedilmiştir
(117). Adana’ya gönderilen ilk muhacir grubu olan Nogaylara
gerek devlet ve gerekse halk tarafından çok büyük yardımlar
yapabilmişken, bilahare muhacirlerin artarak devam etmesi ve
ekonomik zorluklar yardımların önemli ölçüde azalmasına neden
olmuştur. Mesela 1859 senesinde 15 yaşına kadar olanlar için
1’er ve 15 yaşından büyükler için 2’er Kuruş yevmiye
verilmişken (118); 22 yıl sonra
1891 tarihinde büyükler için 1/2, küçükler ¼ Kuruş yevmiye
ödenmiştir (119).
Yevmiyeler Adana Mal Sandığı aracılığı ile on beş günde bir
dağıtılmaktadır (120). Bu para muhacirlerin ihtiyaçlarını
karşılayacak miktarda değildi. Bu nedenle bir an önce daimi
iskanlarının gerçekleştirilmelerini ısrarla istemişlerdir
(121). Ayrıca ilk gelenlerden ellerinde fakirlik pusulası
bulunanlara kişi başına günlük yarım kıyye un veya bedeli
dağıtılırken, bilahare bundan da vazgeçilmiştir (122). Kısa
bir sürede sayıları yüz binleri bulan muhacirlerin
ihtiyaçlarının sadece devlet imkanıyla karşılanması mümkün
değildi. Halkın da yardımına ihtiyaç vardı. Bu bağlamda
Adanalılar daha işin başında muhacirlerin kalıcı iskanına
kadar, geçici olarak yerleştirildikleri han ve dükkan kiraları
için bağışta bulunmuşlardır. Ayrıca bölge halkı tarafından
bağışlanan öküzler göçmenlerin imdadına yetişmiştir. Hanelerin
inşa bedellerinin bir kısmı da yerli halkın bağışladığı
öküzlerin satılması ile elde edilen parayla karşılanmıştır
(123).
YAŞANAN OLUMSUZLUKLAR, GERİ DÖNME GİRİŞİMLERİ VE
OSMANLI DEVLETİ’NİN TAVRI
Göç ve iskan sırasında bir takım zorluklar yaşanmıştır.
Yaşanan zorlukları; nakil sırasında yaşanan zorluklar, iklim
şartları, salgın hastalıklar, yerli aşiretlerle meydana gelen
sürtüşmeler ve yaşanan toplumsal uyum problemleri gibi birkaç
başlık altında toplamak mümkündür. Bütün bunlar da göçmenlerin
geri dönme isteklerini arttırmıştır.
a. Nakil Sırasında Yaşanan Zorluklar:
Mersin’e kadar yaşanan zorluklar bir tarafa, Mersin’den
Adana’ya ve buradan daimi iskan mahallerine kadar yaşanan
nakliye sıkıntıları muhacirleri canından bezdirmiştir. Aslında
iskan edilmek üzere Adana’ya gönderilen muhacirler henüz
Mersin’e gelmezden önce yerleştirilecekleri yerler tespit
edilmişti. Gelecek olan muhacirin sayısı belli olduğundan
Mersin’den Adana’ya kadarki nakliye araçlarının da temini
emredilmişti. Ancak Adana Valisi’nin ilgisizliği ve
beceriksizliği yüzünden işler planlandığı gibi gitmemiş,
muhacirler takım takım Mersin’e geldikten sonra 15–20 gün
boyunca aç ve perişan bir halde burada beklemek zorunda
kalmışlardır (124).
Adana’daki geçici iskan yerleri olan cami, mescit, medrese ve
hanlarda kalan muhacirler kalıcı iskan mahallerine birkaç
araba ile ancak bir haftaya kadar yerleştirilebilmiştir.
Muhacirler bu süre zarfında tren istasyonunda yağmurun altında
beklemek zorunda kalmışlardır. Soğuk ve yağmurlarda açıkta ve
ateşsiz yerlerde canlarından usanmışlardır. Tedarik edilebilen
birkaç araba ve deveyle ve bir arabaya 15–20 çoluk çocuk ve
birbiri üstüne yığılmak sureti ile Misis ve Muhacirin
nahiyelerine misafir olarak gönderilebilmişlerdir. Misis
köprüsünün şehir tarafındaki dükkanlarda yer kalmadığından
birkaç aile yol üstünde yağmur altında çamur içinde
kalmışlardır.
O sırada yol içinde kalan ailelerden doğum yapan bir kadının
durumu muhacirlerin içinde bulunduğu çaresizliği gözler önüne
sermektedir. Sıcak bir yere ihtiyacı olan loğusa kadının
ailesinden bir erkek gelerek dil de bilmediği için ancak
işaretle yalvarmış ve kapalı bir mekan istemiştir. Adana Tali
Taburu binbaşısının araya girmesi ile misafirlere bir yer
bulunabilmiş ve biraz rahatlamışlardır. Kafkas muhacirlerinin
bu sefil durumu Müslümanları büyük bir üzüntüye sevk etmiştir
(125).
b. Adana’nın İkliminden Kaynaklanan Olumsuzluklar:
Oldukça serin bir coğrafyadan gelen muhacirler için en büyük
zorluk Adana’nın yazları rutubetli ve sıcak ikliminden
kaynaklanmıştır. Bu iklim yapısı muhacirlerin bölgeyi terk
etme isteğindeki en önemli nedenini oluşturmaktadır. Aslında
yalnız Adana’ya yerleştirilenler değil, Üsküp’e yerleştirilen
Çerkesler, Aydın’a yerleştirilen Çeçenler, Konya’ya
yerleştirilen Nogaylar da yerleştirildikleri bölgenin hava ve
suyuna uyum sağlayamamışlar ve buraları terk etmişlerdir
(126). Bu durum 14 Kasım 1903 tarihli rapora da yansımış ve
göçmenlerin buranın havasına uygun yerlerden gönderilmesi
gerektiği ısrarla vurgulanmıştır (127).
Ocak 1891’de Mersin iskelesine inen muhacirlerin marttan önce
daimi iskan mahallerine gönderilmeleri, aksi halde serin bir
coğrafyadan gelmiş olan muhacirlerin havanın vahametiyle Misis
ve Muhacirin Nahiyelerine ulaşamadan yolda vefat
edebilecekleri endişesi bu yüzdendir (128).
Ayrıca arazinin her tarafında ufak dereler, sazlık ve
bataklıkların bulunması buraların havasını bozmaktadır (129).
Bu nedenle bir defada 20 bin kadar Nogay, bir o kadar Kırım ve
Kafkas ve dört bin civarında Girit muhaciri iskan edilmiş ve
bunun için devlet birçok fedakarlık yapmış olasına rağmen,
bütün bu muhacirler havasına alışamadıklarından genellikle
dağılmışlardır. Bu da bunlardan beklenilen faydanın ortadan
kalkmasına neden olmuştur. 1910’da bölgeyi dolaşan Anadolu’da
Tanin Gazetesi yazarı Ahmet Şerif de Hamidiye Kazasına
yerleştirilen muhacirlerin iklimle uyuşamadıklarından bugün
pek azının kaldığını ifade etmektedir (130)”.
Ancak geçici iskan mahallerinde perişan durumda bulunan
muhacirler havasına ve suyuna bakmaksızın bir an önce iskan
edilmek istemişlerdir. Nitekim 1890’da iskanına başlanan 5 bin
Kafkas göçmenin kolera ve kıtlıktan dolayı iskanın
aksamasından sonra Adana’ya iskan için bekleyen muhacirler
çaresizlikten Adana’nın havasının ve suyunun kendilerine uygun
olduğunu ifade ederek, bir an önce iskanlarının yapılmasını
istemişlerdir (131).
c. İskan Mahallerini Beğenmeme:
Memnuniyetsizlik konularından biri de yerleştirilen bölgenin
beğenilmemesi olmuştur.
03 Şubat 1904 tarihinde bini aşkın Kırım muhacirinden 23
hanesi isteklerine bakılmaksızın sahilde Akçay mevkiine, 14
hanesi de Arsuz’a iskan edilmek üzere gönderilmişlerdir. Ancak
bunlar İskenderun havalisindeki arazinin taşlık ve her suretle
arzularına muvafık olmadığı gerekçesiyle iskana karşı
çıkmışlardır. Bunun üzerine kendilerine Rakka veya Maarra
kazalarında arazinin verimli olduğu gösterilmiş ve buralara
yerleştirilmesi teklif edilmiş, fakat muhacirler buna da razı
olmamışlar ve akrabalarının bulunduğu Hüdavendigar ve Konya
iskan edilmek istemişlerdir. Ancak Hüdavendigar Vilayeti’nin
başka muhacirler için tahsis edildiği, Konya’da ise yeni
muhacirler için iskan mahallerinin kalmadığı, ancak Adana’nın
Hamidiye Kazasında bir hayli Kırım muhacirinin bulunduğu ifade
edildikten sonra buraya gönderilebilecekleri bildirilmiştir
(132).
16 Şubat 1904 tarihi itibariyle İskenderun’dan Adana’ya ancak
150 hane yerleştirilebilmiştir (133). Çerkes muhacirler ise
başlangıçta Adana’yı istememiş ve Uzunyayla’ya yerleşmek
istemişlerdi. Devlet de bu isteğe uyarak onları buraya
yerleştirmiştir.
Ancak 10 Şubat 1869 senesine gelindiğinde Çerkes Beyleri
önceleri sadece kışın şiddetli geçmesinden ve hayvanlar için
kışlak amacıyla Adana’ya gitmek için izin almışlar, bilahare
izinsiz olarak ve daimi kalmak amacıyla Adana, Kozan ve Payas
taraflarına gitmeye başlamışlardır. Bu Çerkeslerle birlikte
Avşar Aşireti de aynı yolu izlemiştir (134). Ancak bu durum
yerleşiklere zarar verdiğinden 19 Ocak 1869 tarihili bir
telgrafla hem Çerkes muhacirlerinin hem de Avşar Aşiretinin
Adana, Payas ve Kozan taraflarına inmeleri men edilmiştir.
Avşar ve Çerkes muhacirlerden eğer bu yerlere yerleşen varsa
derhal ve zorla çıkartılması Aziziye, Gürün ve Kozan
kaymakamlarından sayımların yapılması ve bunlardan hiç
kimsenin eski yerlerinin dışında sayımının yapılmaması
istenmiştir (135). Başına buyruk bir hayat sürmeye alışmış
olan muhacirlere konan bu yasaklar geri dönme isteklerinin
artmasına neden olmuştur.
Muhacir iskanlarının 1885’te baş gösteren kuraklık ve kıtlığın
hemen akabinde ve henüz yerli halk üzerinde olumsuz izlerinin
ortadan kalkmadığı bir zamanda yapılmış olması da bölgeye
uyumlarını zorlaştırmıştır (136). Bu durum yerli halkın
göçmenlere olumsuz yaklaşmasına neden olmuştur.
d. Salgın Hastalıklar:
Muhacirlerin hayatını zorlaştıran bir diğer neden de 1890’da
(137) ve 1894’te meydana gelen kolera salgınıdır (138). Bu
nedenle Mersin’e gelen muhacirler bir süre burada karantina
altında tutulmuştur. Bu ise onların daha da perişan olmalarına
neden olmaktaydı (139). Ayrıca Çerkes muhacirler Adana’nın
alışık olmadığı havasından dolayı hastalanmışlar ve bu durum
pek çok ölümlere neden olmuştur. Adana’daki mevcut iki
doktorun yetmediğinden buna bir çözüm olarak, maaş ve
masrafları devlet tarafından karşılanacak ve gerekli yerlerde
çalıştırılacak Şükrü, Ali, Rıza ve Galanti adlarında dört
tabip gönderilmiştir. Ayrıca eczacıların Adana’da tedarik
edilmeleri, eğer Adana’da sağlanamazsa İstanbul’dan 2 biner
Kuruş maaşla gönderilecekleri, ecza masraflarının da devlet
tarafından karşılanacağı bildirilmiştir. Bunlardan Galanti
Efendi Mersin’e İbrahim Mekki Bey Adana’ya, Ali ve Rıza
Efendiler de Kozan’a gönderilmiştir (140).
Yaşanan ufak çaplı bu olumsuzluklar bir kısım muhacirlerin
geri dönme isteklerini arttırmıştır. 1879 senesinde Anadolu ve
Arabistan’a gönderilen Çerkeslerin, vapurlarla bulundukları
yeri terk etmeleri üzerine bunların vapurlara alınmaması için
talimat verilmiştir. Mersin Limanında bazı Çerkeslerin
vapurlarla İstanbul’a gittikleri anlaşılmış ve bunun önüne
geçilebilmesi için çalışılmıştır (141). Adana’ya alışamayan
Çerkesler Rumeli veya İstanbul taraflarına gidebilmek için
uğraşmışlardır. 17 Mayıs 1879 senesinde 30–40 hane Çerkes
muhacir Mersin’de toplanmış, yeterli kolluk kuvvetinin
olmaması bunların tekrar iskan yerlerine gönderilmelerinde çok
büyük sıkıntı yaşanmasına neden olmuştur.
Geri dönme teşebbüsleri karşısında devletin yaklaşımına
gelince; Rusya’yı terk ile Osmanlıya iltica eden muhacirlerin
geri dönme isteği ile ilgili bir gazete haberi karşısında
yayınlanan bir makale zannederiz Osmanlı Devleti’nin ve
toplumunun hislerini yansıtmaktadır. Bu makalede değil
dönmeye kalkışmak, gitmeyi hatırlarına bile getirmelerinin
dehşet ve nefretle karşılanacağı ifade edilmiştir (142).
Yine yaşanan bu zorluklar muhacirleri Osmanlı uyruğuna
geçmekte tereddüde düşürmüş ve ağır davranmalarına neden
olmuştur. Muhacirlerin tabiiyet değiştirme işlemini ağırdan
almaları devleti sertleştirmiş ve 03 Şubat 1904. tarihinde
Meclis-i Vükela Adana’da iskan edilecek Kırım ve diğer
muhacirlerin Osmanlı uyruğuna geçmemeleri halinde geldikleri
mahallere iade edilecekleri bildirilmiştir (143).
e. Muhacirlerin Uyum Konusu:
Muhacirlerle Osmanlı Devleti arasında büyük çatışmalar ve
kültürel kimlik arama gibi ciddi manada bir uyum sorunu
yaşanmamıştır. 1864 senesinde bir Avşar Beyi’nin adının
“Çerkes Bey-zade Hacı Bey (144)” olması toplumlar arası uyumun
da ne kadar çabuk sağlandığını göstermesi bakımından
önemlidir. Muhacirlerin ve daha çok bey kesiminin yaşadığı
küçük çaplı uyum sorunu da kısa süre sonra aşılmıştır.
Zira kendi toplumu üzerinde mutlak bir otoriteye sahip Çerkes
beyleri aşiretlerini bir arada tutabilmek için çok
uğraşmışlardır (145). Ancak Osmanlı Devleti bunun mahzurlu
olacağını ve uyumu zorlaştıracağını düşündüğünden, köylere
karışık olarak birer ikişer hane şeklinde yerleştirmiştir.
Ancak beyler toplu olarak iskanda ısrar etmişlerdir (146).
Aynı durum Abhazlar için de geçerlidir (147). Bununla birlikte
son dönem Osmanlı Hükümdarları’nın anne veya hanımlarının
Çerkes olması ve Osmanlı bürokrasisinde önemli noktalarda
Çerkeslerin yer alması bu grubun devlette etkin olmasını ve
rahatlıkla merkezi otoritelere ulaşıp dertlerini dile
getirebilmelerini sağlamıştır (148). Bu da uyumlarına olumlu
katkı sağlamış, ancak taşkın davranmalarına da neden olmuştur
(149).
Çeçenlerde ise Çerkesler gibi sınıflı bir toplum yapısı
görülmez ve her Çeçen eşittir (150). Sınıfsal toplum
olmayışlarının uyumlarını kolaylaştırdığını düşünüyoruz. Yine
Kafkas dağlarının kuzey eteklerinde yaşayan ve Kara Çerkes
olarak da adlandırılan Karaçaylar da Çerkesler gibi toplumsal
sınıflara ayrılmışlardır. Ancak Karaçay toplumunda mollaların
da önemli bir yeri vardır (151). Bunun ise onların imam
önderli Osmanlı toplumsal yapısına uyumlarını kolaylaştırdığı
kanaatindeyiz. Tiflis, Bakü ve Karabağ taraflarından
gelenlerin şikayetleri ile ilgili fazla belgeye rastlamadık.
Bu da onların uyum sorununu en az yaşayanlar olduklarını
göstermektedir diye düşünüyoruz.
Bice’nin de dediği gibi Kırım Savaşı sonrası Kırım, Kafkas ve
Hazar Türklüğünün uğradığı bu trajik sürgünler, Osmanlı’da
Türk Milliyetçiliğinin yeşermesine vesile olarak çok önemli
bir başlangıcı da ortaya koymuştur (152). Kırım Türkleri
Çarlığın sürgünleri olarak yeni ülkelerine gönülden bağlanarak
en sadık yurttaşları olmuşlardır (153). Türkiye’de büyük fikir
ve devlet adamları yetiştirmişlerdir.
Bundan başka Anadolu köy hayatına ilk defa demir saban, harman
ve diğer ziraat makineleri gibi yeni teknoloji ve usuller de
getirmişlerdir. Osmanlı Devleti’ni milli devletleri olarak
gören Çerkesler de bu yüzden Ermeni çetelerinin öncelikli
hedefi olmuşlardır. Zira Nisan 1909 tarihinde Adana’da
meydana gelen Ermeni isyanın nedenlerinden biri de Sisliyan
Avadis’in evinde Mehmet isminde bir Çerkes Müslüman’ı şehit
etmesidir (154). Yine Reji Kolcusu Çerkes Arslan Bey, hükümet
binası önündeki kahvede otururken bir Ermeni Papazı gelmiş
önce Arslan Bey’in ısmarladığı kahveyi içmiş sonra üzerindeki
silahla Arslan Bey’e ateş ederek onu ağır bir şekilde
yaralamış, Arslan Bey de ağır yaralı iken Ermeni’yi vurmuş ve
Arslan Bey şehit olurken, Ermeni de ölmüştür (155).
Sonuç
Kırım ve 93 Harpleri, Kırım ve Kafkasya’da yaşayan Müslümanlar
için bir dizi trajik hadiselerin de başlangıcı olmuştur.
Osmanlı Devleti, Ruslar tarafından Osmanlı Devleti’nin
işbirlikçileri olmakla suçlanan ama gerçekte sadece Müslüman
oldukları ve vatanlarını savundukları için vatanlarından
sürülen yüz binlerce Kırım ve Kafkas halklarının iltica
talebiyle karşı karşıya kalmıştır. Osmanlı Devleti bu göçmen
sorununa bir çare olmak üzere bunları kendi topraklarına
iskana karar vermiştir.
Bu bağlamda 1867–1907 yılları arasında Adana Vilayetine Tatar,
Kazak, Karaçay, Azeri, Kabardey, Çerkes, Çeçen, Abhaz ile
Dağıstanlı, Karabağlı, Tiflisli, Bakülü, İzabetol ve Dostoflu
20 bine yakın göçmen Adana’ya iskan edilmiştir. Adana’ya
iskanın temelinde, buranın oldukça tenha olması ve verimli
arazilerinin bulunması yatmaktadır. Diğer taraftan Adana’ya
kadarki ulaşım kolaylığı da önemli bir neden olarak
görülmektedir.
Adana’nın rutubetli ve sıcak havası muhacirlere hayatı zehir
etmiş, bu iklim ve salgın hastalıklar karşısında çaresiz kalan
binlerce muhacir hayatını kaybetmiştir. Devletin muhacirleri
rahat ettirmek için olağan üstü bir çaba sarf ettiği
görülmüştür. Muhacirlere, arazi, tarımsal alet, tohum ve öküz
yardımından başka haneler inşa edilmiş ve yeni köyler
kurulmuştur. Bir kısım muhacir yaşadıkları zorluğa
dayanamayıp, burayı terk etmeye çalışmışsa da bilahare yeni
iskan yerlerini
benimsemişlerdir.
Son olarak Osmanlı Devleti’nin sosyal, kültürel, ekonomik,
yasal, yönetsel ve insani boyutlarıyla çok karmaşık bir sorun
olan göç ve iskanı o dönemde günümüz insan hakları
standartlarını da aşacak ölçüde medeni bir tavırla çözmeye
çalıştığını söyleyebiliriz. Bunca göçe rağmen muhacirler
arasında dağılma anlamına gelen ve temel niteliği ana
vatanlarına geri dönmeyi amaçlayan bir kopuntunun (diaspora)
oluşmamış olması bunun açık bir delili olsa gerektir. Bütün
Müslümanların doğal ülkesi durumundaki Osmanlı Devleti’nin
samimi tavrı bir kopuntunun oluşmasını engellemiştir. Ayrıca
sosyo-kültürel benzerlik yerli Türk halkıyla göçmenlerin
kaynaşmasını hızlandırmıştır.
DİPNOTLAR:
1 Örnekleriyle Türkçe Sözlük, MEB Yay., C. 2, Ankara
1995, s.1018-1019
2 Nedim İpek, “93 Muhaceratı”, Osmanlı, (Editör: Güler
Eren, Bilim Editörü: Doç. Dr. Kemal Çiçek, Cem Oğuz), C. IV,
Yeni Türkiye Yay, Ankara 1999, s. 661.
3 Ahmet Gündüz, “Rusya’nın Türk İllerinde Yayılması ve
Osmanlı Devleti’ne Yapılan Göçler”, Türk Dünyası Araştırmaları
(TDA), Sayı: 161, Nisan 2006, s. 171–182.
4 Fatih Ünal, “Rusya’nın Misyonerlik Politikaları ve
İdil-Ural Türklerinde Hıristiyan Türk Cemaati “Nogaybaklar”,
TAD, Sayı: 162, Haziran 2006, s. 117–142.
5 Erdoğan Altınkaynak, “Ukrayna-Kırım Notları:
Urumlar”, TAD, S. 147, Aralık 2003, s. 87-98.
6 Von P. Goç, Beynel Milel Usul-ı Temsil İskan-ı
Muhacirin, Tercüme eden: Habil Adem, Tab’ ve Naşiri Kitabhane-i
Sudi, İstanbul 1334, s.125; Ali Fuat Yılmazel, 19. Yüzyılda
Kafkasya’dan Osmanlı Topraklarına Göç ve İskan Hareketleri,
Basılmamış YLT, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Eskişehir 2000, s. 26-27.
7 Von. P. Garç, age, s. 125.
8 Tasvir- i Efkar, 25 Cemaziyelahir 1280 ( 7 Aralık
1863 ), Numro:151, s:3
9 Nadir Devlet, “Rusya Türklerinde Milliyetçilik
(Türklük) Şuurunun Gelişmesi”, TDA, Sayı: 14, Ekim 1980, s.
148–160; Nadir Devlet, “Topyekun Sürgünün 40. Yılı Kırım
Türklerinin Sürgün Sonrası Faaliyetleri, TDA, Sayı: 33, Aralık
1984, s. 102-130.
10 Tasvir-i Efkar 8Rebiyülevvel 1280 ( 23 Ağustos 1863
) Numro 121/4,
11 Ahmet Cevat Eren, Türkiye’de Göç ve Göçmen
Meseleleri Tanzimat Devri, İlk Kurulan Göçmen Komisyonu,
Çıkarılan Tüzükler, Nurgök Matbaası, İstanbul 1966, s. 68.
12 Musa Şaşmaz, “Imigration and settlement of Abhasians
in The Ottoman Empire On British Documens, 1864-67”, OTAM,
Sayı:13, Ankara 2003, Ayrı basım, s. 6. (1-14).
13 İngiltere İstanbul Büyükelçisi H. Bulwer, Kafkas
halklarının Ruslara karşı verdiği efsanevi mücadeleyi takdiri
etmekte, Osmanlı Devleti’nin muhacirlere gösterdiği
konukseverliği övmekte, ancak karışık iskan şeklini
beğenmemekteydi. Buna göre muhacirler Erzurum taraflarına
toplu olarak yerleştirilmeliydi. Ancak bunun nedeni Kafkas
halklarını düşünmesi değil, Hindistan yolu güvenlik altına
alma gayretiydi; Musa Şaşmaz, Imigration and Settlement of
Circassians In The Ottoman Empire On British Documens,
1857–1864, S.9, OTAM, Ankara 1999.s. 362. (331-366).
14 Ruslar göçmenlerin kendi sınırlarına hayli uzak
noktalara yerleştirilmesini istemiştir. Bkz. Kemal Karpat,
Osmanlı Nüfusu (1830–1914) Demografik ve Sosyal Özellikleri,
Çev. B. Tırnakçı, Tarih Vakfı Yurt Yay, İstanbul 2003, s. 112.
15 Ali Fuat Yılmazel, a.g. e., s. 33; BOA. A.MKT. MHM,
nr, 524/22.
16 Ahmet Cevdet Paşa; Tezakir, Tezkire 31, Yayınlayan
Cavit Baysun, TTK Yay., Ankara 1991,s. 200.
17 Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir, Tezkire 36, s. 223–224.
18 Hane sayısı 5 ile çarpılarak elde edilmiştir.
19 H. 1309 Tarihli Adana Vilayeti Salnamesi, s. 4.
20 Ali Cevad, Memalik-i Osmaniye'nin Tarih ve
Coğrafyası Lügatı, Kısm-ı Evvel Lugat-ı Coğrafya, Dersaadet,
1313. s. 11.
21 Cevdet Paşa; Tezakir, Tezkire 21–39, s. 124.
22 Ali Cevad, a.g. e., s. 11.
23 H. 1309 Tarihli Adana Vilayeti Salnamesi, s. 19.
24 BOA. A.MKT. MHM, nr, 523/51.
25 Agb.
26 Ahmet Şerif, Anadolu’da Tanin, Hazırlayan: Mehmet
Çetin Börekçi, C. I, TTK Yay., Ankara 1999, s. 165.
27 H. 1309 Tarihli Adana Vilayeti Salnamesi, s. 19.
28 BOA. İ.HUS. nr, 136/1323 L-18.
29 Fırka-i Islahiye’nin bölgedeki faaliyetleri hakkında
daha geniş bil için bkz.; A.Cevdet Paşa; Tezakir, 27, 28 ve
29. tezkireler.; Yusuf Halaçoğlu, “Fırka-i Islahiye ve Yapmış
Olduğu İskan”, TDA, Sayı: 27, 1977, s. 1-20.
30 BOA. DH. MKT, nr, 1454/8.
31 BOA. DH. MKT, nr, 1581/24.
32 BOA. Y. Mtv, nr, 42/14.
33 BOA. Y.EE, nr, 33/29.
34 BOA. Y.PRK. KOM, nr, 10/52.
35 BOA. A.MKT. MHM, nr, 523/51.
36 BOA. İ.HUS, nr, 140/1324 S-006.
37 Ahmet Şerif, age, C. I, s. 165.
38 Mirza Bala, “Kırım”, İA, C. 6, Eskişehir 1997, s.
741–762.
39 Karpat, age, s. 119; Ethem Feyzi Gözaydın, Kırım:
Kırım Türklerinin Yerleşmeleri ve Göçmeleri, Vakit Matbaası,
İstanbul 1948, s. 27-35.
40 John F. Baddeley, Rusların Kafkasya’yı İstilası ve
Şeyh Şamil, Çeviren: Sedat Özden, Kayıhan Yay., İstanbul 1989,
s. 22.
41 Alexandre Grigoriantz, Kafkasya Halkları Tarihi ve
Etnografik Bir Sentez, Çerkesler, Abhazlar, Svanlar, Osetler,
Çeçenler, İnguşlar, Gürcüler, Dağıstanlılar, Türkçesi: Doğan
Yurdakul, Sabah Kitapları Yay. İstanbul 1999; Mehmet Yılmaz,
Konya Vilayeti’nde Muhacir Yerleşmeleri, S.Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı A.İ.İ.T Bilim Dalı, basılmamış
Doktora Tezi, Konya 1996, s. 31.
42 Cahit Aslan, “Bir Soykırımın Adı 1864 Büyük Çerkes
Sürgünü, Uluslararası Suçlar ve Tarih, Sayı: 1, Asam
Yayınları, 2006.
43 Hayati Bice, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, Türkiye
Diyanet Vakfı Yay. Ankara 1991, s. 45. 44 Osmanlı-Türk
kimliği için bkz. Kemal Karpat, age, s. 16-24; Ayrıca kültürel
benzerliklerin yakınlık derecesi için bkz: Yaşar Kalafat;
“Anadolu Türk Halk Sufizminde Çerkesler”, , TDA, Sayı: 109,
Ağustos, 1997, s. 9-28.
45 BOA. HR. TO, nr, 336/15.
46 Karaçaylarla ilgili olarak bkz. Ufuk Tavkul,
“Karaçay-Malkar Türklerinin Kökeni Üzerine Düşünceler”, TDA,
Sayı: 43, Temmuz 1990, s. 56-58; Ufuk Tavkul, “Avrupa ve Rus
Kaynaklarında Karaçay-Malkar Türkleri ”, TDA, S. 50, Şubat
1991, s. 47-51.
47 BOA. DH. MKT, nr, 1325/11.
48 BOA. Y.Mtv, nr, 255/133; BOA. A.MKT. MHM, nr,
527/32; BOA. A.MKT. MHM, nr, 527/32; BOA. A.MKT. MHM, nr,
527/9.
49 BOA, Y.Mtv, nr, 255/133.
50 BOA. A.MKT. MHM, nr, 527/9.
51 1860–63 yılları arasında Rumeli’ye yerleştirilen
Kırım göçmenleri 1878 (senesinde tekrar göçe tabi
tutulmuşlardır. Bu bağlamda 150 bini aşkın Türk göç etmiştir.
Bunlardan 5.000 hane ve 25.000 nüfus Adana’ya gönderilmiştir.
Ancak biz bunların ne kadarının Kırım-Kafkas göçmeni, ne
kadarının gerçek Rumelili olduğunu bilmiyoruz; Karpat,age,s.265-266.
52 BOA. A.MKT. NZD, nr, 308/26.
53 Bu göçleri ayrı bir çalışmada ele aldığımız için
burada tekrar etmeyeceğiz.
54 Adana’ya 1869’a kadar nadiren de olsa Çerkes
muhacirler de gönderilmişti. Ancak bunların çoğu kısa süre
sonra burayı terk etmişlerdir. 14.10.1861’de Çerkes
muhacirlerinden Hacı Uğurlu Adana’ya iskan edilmiş, ancak
ailesinin Adana’nın havasına alışamadığını gerekçe göstererek
Sivas’a iskanını istemiş ve bu istekleri olumlu karşılanmıştır
A. Cevdet Paşa, a.g. e., Tezakir, 13–20, s. 89. BOA. A. MKT.
TD, nr,
205/74.
55 A.Cevdet Paşa, Tezakir, 27, 28 ve 29. tezkireler.;
Yusuf Halaçoğlu, “Fırka-i İslahiye ve Yapmış Olduğu İskan”,
TDA, S27 (1977), s. 1-20.
56 BOA. HR. TO, nr, 336/15.
57 Mehmet Yavuz Ereler, Ankara ve Konya Vilayetlerinde
Kuraklık ve Kılık (1845 ve 1874), On dokuz Mayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, Samsun
1997; BOA. Y. PRK. MYD, nr, 6/42.
58 BOA. Y.PRK. UM, nr, 19/76.
59 Nedim İpek, İmparatorluktan Ulus Devlete Göçler,
Serander Yay., Trabzon 2006, s. 65.
60 BOA. HR. SYS, nr, 28/35.
61 Karpat, a.g. e., s.113.
62 Tasvir-i Efkar, 25 Ramazan 1279 ( 16 Mart 1863 ),
Numro:75.
63 BOA. DH. MKT, nr, 1325/11.
64 Agb.
65 BOA. DH. MKT, nr, 1576/37.
66 08 Eylül 1865’te Çeçen muhacirleri Rus hududuna
yakın yerlerde iskan edilmek istenmesine Ruslar büyük tepki
göstermiş, bu nedenle Van ve Muş’a iskandan vazgeçilmiştir,
BOA. A.MKT. MHM, nr, 341/27; BOA. MM, nr, 4851; BOA. DH. MKT,
nr, 1581/24.
67 BOA. İ. MMS, nr, 119/5129.
68 14.Z. 1304 tarihinde Padişah kıtlıklardan dolayı
Adana, Konya ve Ankara vilayetlerine 360 bin kıyye un
göndermiştir; BOA. Y.PRK. UM, nr, 10/22; Nedim İpek, age,
Serander Yay., Trabzon 2006, s. 65.
69 BOA. A.MKT. MHM, nr, 508/7.
70 Bu çiftliğin bir kısmı daha sonraları Fransızlara
kiralanmış ise de Balkan Harbi sonrasında gelen Rumeli
göçmenlerine verilmiştir. Ahmet Halaçoğlu; Balkan Harbi
Sırasında Rumeli’den Türk Göçleri (1912-1913), TTK Yay.,
Ankara 1994, s. 119.
71 Komisyon-ı Ali Birinci Azası tarafından hükümete
gönderilen 15 Mayıs 1318 tarihli arz; BOA. A.MKT. MHM, nr,
508/7.
72 BOA. Y.Mtv, nr, 255/133.
73 BOA. A.MKT. MHM, nr, 524/22.
74 Agb.
75 Agb.
76 Agb.
77 BOA. İ.HUS, nr, 82/1318. M–50.
78 BOA. A.MKT. MHM, nr, 527/9; BOA. A.MKT. MHM, nr,
527/32.
79 BOA. Y. Mtv, nr, 294/137.
80 H. 1309 Tarihli Adana Vilayeti Salnamesi, s. 67.
81 Halaçoğlu; age, s. 119.
82 BOA. A.MKT. MHM, nr, 508/7.
83 BOA. DH. MKT, nr, 1325/11.
84 Agb.
85 BOA. İ. MMS, nr, 119/5129.
86 Cevdet Paşa; a.g. e., Tezakir 21–39, s. 124.
87 BOA. İ.DH, nr, 1311.Z.18
88 BOA. İ. MMS, nr, 119/5129; BOA. Y. MTV, nr, 69/48.
89 BOA. İ.DH, nr, 587/40871; BOA. A. MKT. MHM, nr,
436/86.
90 BOA. DH. MKT, nr, 1427/30; BOA. DH. MKT, nr, 144/5.
91 BOA. İ.DH. nr, 1311/1311.N.15; Ahmet Şerif; a.g. e.,
s. 130.
92 Ahmet Şerif; a.g .e, s. 130.
93 BOA. İ.DH, nr, 587/40871
94 H. 1309 Tarihli Adana Vilayeti Salnamesi, s. 77.
95 BOA. YA. HUS, nr, 255/64
96 Bu Ali Fuat Türkgeldi; Mesail-i Mühime-i Siyasiye,
C. III, (Yayına Hazırlayan: Bekir Sıtkı Baykal), TTK Yay.,
Ankara 1987, s. 9; Necdet Hayta, Tarih Araştırmalarına Bir
Kaynak Olarak Tasvir-i Efkar Gazetesi (1278/1862-1286/1869),
Kültür Bakanlığı/2879, Kültür Eserleri Dizisi/371, Ankara
2002, s. 344
97 Mehmet Yılmaz, “XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin
Muhaciri İskan Politikası", Osmanlı, C. 4, Yeni Türkiye Yay.
Ankara 1999, s. 587-602.
98 BOA. A.MKT. MHM, nr, 529/43.
99 Komisyon-ı Ali Birinci Azası tarafından hükümete
gönderilen 15 Mayıs 1318 tarihli arz; BOA. A.MKT. MHM, nr,
508/7.
100 BOA. A.MKT. MHM, nr, 529/8.
101 BOA. A.MKT. MHM, nr, 529/43.
102 BOA. A.MKT. MHM, nr, 529/43.
103 Agb.
104 “Muhacirin Komisyon-ı Alisi’nin Suret-i Teşkiline
Dair Nizamname”, md. 12, BOA. İD, nr, 1315, B/8.
105 BOA. A.MKT. MHM, nr, 523/51.
106 BOA. A.MKT. MHM, nr, 529/43.
107 BOA. Y.Mtv. nr, 290/68.
108 BOA. Y.EE, nr, 33/29.
109 BOA. A. MKT. NZD, nr, 288/14.
110 BOA. A.MKT. MHM, nr, 523/51.
111 BOA. DH. MKT, nr, 1325/11.
112 Komisyon-ı Ali Birinci Azası tarafından hükümete
gönderilen 15 Mayıs 1318 tarihli arz; BOA. A.MKT. MHM, nr,
508/7.
113 BOA. A.MKT. MHM, nr, 508/7.
114 BOA. A.MKT. MHM, nr, 529/8.
115 BOA. MV, nr, 99/25.
116 BOA. DH. MKT, nr, 1366/30; BOA. DH. MKT, nr,
1386/13.
117 BOA. İ.HUS, nr, 143/1324.Ca.043.
118 BOA. A. MKT. NZD, nr, 288/14
119 BOA. İ. MMS, nr, 119/5129.
120 BOA. A. MKT. UM, nr, 399/71.
121 BOA. İ. MMS, nr, 119/5129.
122 BOA. A. MKT. NZD, nr, 298/105; BOA. A. MKT. NZD, nr,
328/79
123 BOA. A.MKT. MHM, nr, 529/43.
124 BOA. Y.PRK. AZJ, nr, 18/30.
125 Agb.
126 Tasvir-i Efkar, 23 Muharrem 1284 ( 27 Mayıs 1867 ),
Numro:486; Tercüman-ı Ahval 25 Cemaziyelevvel 1278 ( 28 Kasım
1861 ), Numrı:111/3,
127 BOA. A.MKT. MHM, nr, 523/51.
128 BOA. Y.PRK. AZJ, nr, 18/30.
129 BOA. A.MKT. MHM, nr, 523/51.
130 Ahmet Şerif, age, C. I, s. 130.
131 İpek, age, s. 65.
132 BOA. İ.DH, nr, 1419/1321 Z.-04.
133 BOA. A.MKT. MHM, nr, 524/22.
134 BOA. A. MKT. MHM, nr, 434/79.
135 Agb.
136 BOA. DH. MKT, nr, 1454/8.
137 İpek, a.g. e., s. 65.
138 BOA. HR. SYS, nr, 28/35.
139 BOA. Y. PRK. AZJ, nr, 18/30.
140 BOA. İ.ŞD, nr, 40/2123.
141 Bilal N. Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri Belgeleri,
C. II, TTK Yay, Ankara 1989, s. 27.
142 Tasvir-i Efkar, 23 Muharrem 1284 ( 27 Mayıs 1867 ),
Numro:486, s:2-3
143 BOA. MV, nr, 108/46.
144 A.Cevdet Paşa, a.g.e ., Tezakir 21–39, s. 157.
145 1605 senesinde Kuzey Kafkasya’ya bir seyahat yapan
Fransız seyyah Tavarnier, bütün Çerkesleri yaşadıkları yerin
beyinin esiri gibi olduğunu ifade etmektedir. Jean Baptiste
Tavernier, Tavernier Seyahatnamesi Stefanos Yerasimos Anısına,
(Çev. Teoman Tunçdoğan), Kitapyanıevi, İstanbul 2006, s. 321;
A. Grigoriantz, a.g. e., s. 105-134.
146 BOA. DH. MKT, nr, 1325/11.
147 Agb.
148 Mesela, Abdülhamit’in ikinci hanımının kardeşi
Çerkes Hasan Paşa’dır; Cevdet Paşa, a.g. e., Tezakir Tetimme,
s. 159.
149 BOA. İ.DH, nr, 587/40871.
150 John F. Baddeley, a.g. e., s. 31.
151 Ufuk Tavkul, “Avrupa ve Rus Kaynaklarında…” s.
47-51.
152 Hayati Bice, age, s. 66.
153 Bursalı Tahir; İdare-i Osmaniye Zamanında Yetişen
Kırım Müellifleri, İstanbul 1335.
154 Abdurrahman Şeref, Son Vak’anüvis Abdurrahman Şeref
Efendi Tarihi II. Meşrutiyet Olayları (1908-1909),(Haz.
Kodaman-Mehmet Ali Ünal),TTKYay,Ankara 1996, s. 83.
155 Abdurrahman Şeref, a.g. e., s. 88.
KAYNAKLAR
A- Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
A. MKT. MHM, nr, 434/79. A. MKT. MHM, nr, 436/86.
A. MKT. NZD, nr, 288/14 A. MKT. NZD, nr, 298/105;
A. MKT. NZD, nr, 328/79 A. MKT. TD, nr, 205/74.
A. MKT. UM, nr, 399/71. A.MKT. MHM, nr, 529/43.
A.MKT. MHM, nr, 341/27; A.MKT. MHM, nr, 434/79.
A.MKT. MHM, nr, 508/7. A.MKT. MHM, nr, 523/51.
A.MKT. MHM, nr, 524/22. A.MKT. MHM, nr, 527/32.
A.MKT. MHM, nr, 527/9. A.MKT. MHM, nr, 529/43.
A.MKT. MHM, nr, 529/8. A.MKT. NZD, nr, 308/26.
DH. MKT, nr, 1325/11. DH. MKT, nr, 1427/30
DH. MKT, nr, 144/5. DH. MKT, nr, 1325/11.
DH. MKT, nr, 1366/30 DH. MKT, nr, 1386/13.
DH. MKT, nr, 1454/8. DH. MKT, nr, 1576/37.
DH. MKT, nr, 1581/24. HR. SYS, nr, 28/35.
HR. TO, nr, 336/15. İ. MMS, nr, 119/5129.
İ.DH, nr, 1311.Z.18 İ.DH, nr, 1419/1321 Z.-04.
İ.DH, nr, 587/40871 İ.DH. nr, 1311/1311.N.15;
İ.HUS, nr, 140/1324 S-006. İ.HUS, nr, 143/1324.Ca.043.
İ.HUS, nr, 82/1318. M–50. İ.HUS. nr, 136/1323 L-18.
İ.ŞD, nr, 40/2123. İD, nr, 1315, B/8.
MM, nr, 4851; MV, nr, 108/46.
MV, nr, 99/25. Y. Mtv, nr, 294/137.
Y. MTV, nr, 69/48. Y. PRK. AZJ, nr, 18/30.
Y. PRK. MYD, nr, 6/42. Y.EE, nr, 33/29.
Y.Mtv, nr, 255/133. Y.Mtv, nr, 255/133.
Y.MTV, nr, 42/14. Y.Mtv. nr, 290/68.
Y.PRK. AZJ, nr, 18/30 Y.PRK. KOM, nr, 10/52.
Y.PRK. UM, nr, 10/22; Y.PRK. UM, nr, 19/76.
YA. HUS, nr, 255/64
B- Süreli Yayınlar
Tasvir-i Efkar, 23 Muharrem 1284 ( 27 Mayıs 1867 ), Numro:486.
Tasvir-i Efkar, 25 Ramazan 1279 ( 16 Mart 1863 ), Numro:75.
Tasvir- i Efkar, 25 Cemaziyelahir 1280 ( 7 Aralık 1863 ),
Numro:151.
Tasvir-i Efkar, 8 Rebiyülevvel 1280 ( 23 Ağustos 1863 ), Numro:
121/4
Tercüman-ı Ahval, 25 Cemaziyelevvel 1278 ( 28 Kasım 1861 ),
Numro: 111/3
TÜRK_YAT ARASTIRMALARI DERG_S_ • 433
Ahmet Şerif Anadolu’da Tanin, , Hazırlayan: Mehmet Çetin
Börekçi, C. I, TTK Yay., Ankara
1999, s. 165.
H. 1309 Tarihli Adana Vilayeti Salnamesi
C- Yazmalar Kronikler ve Genel Mahiyetteki Eserler:
Abdurrahman Şeref; Son Vak’anüvis Abdurrahman Şeref Efendi
Tarihi II. Meşrutiyet
Olayları (1908–1909), (Haz. Bayram Kodaman-Mehmet Ali Ünal),
TTK Yay., Ankara
1996, s. 83.
Ahmet Cevdet Paşa: Tezakir, Yayınlayan: Cavit Baysun, TTK
Yay., Ankara 1991, s. 223–
224.
Ali Cevad: Memalik-i Osmaniye'nin Tarih ve Coğrafyası Lügati,
Kısm-ı Evvel Lugat-ı
Coğrafya, Dersaadet, 1313. s. 11.
Altınkaynak, Erdoğan: “Ukrayna-Kırım Notları: Urumlar”, TAD,
S. 147, Aralık 2003, s.
87-98.
Aslan, Cahit: “Bir Soykırımın Adı 1864 Büyük Çerkes Sürgünü,
Uluslararası Suçlar ve
Tarih, Sayı: 1, Asam Yayınları, 2006.
Bala, Mirza: “Kırım”, İA, C. 6, Eskişehir 1997, s. 741–762.
Bice, Hayati: Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, Türkiye Diyanet
Vakfı Yay. Ankara
1991, s. 45.
Bursalı Tahir; İdare-i Osmaniye Zamanında Yetişen Kırım
Müellifleri, İstanbul 1335.
Devlet, Nadir: “Rusya Türklerinde Milliyetçilik (Türklük)
Şuurunun Gelişmesi”, TDA,
Sayı: 14, Ekim 1980, s. 148–160;
Devlet, Nadir: “Topyekûn Sürgünün 40. Yılı Kırım Türklerinin
Sürgün Sonrası Faaliyetleri,
TDA, Sayı: 33, Aralık 1984, s. 102–130.
Ereler, Mehmet Yavuz: Ankara ve Konya Vilayetlerinde Kuraklık
ve Kılık (1845 ve
1874), On dokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Basılmamış Doktora
Tezi, Samsun 1997;
Eren, Ahmet Cevat: Türkiye’de Göç ve Göçmen Meseleleri
Tanzimat Devri, İlk Kurulan
Göçmen Komisyonu, Çıkarılan Tüzükler, Nurgök Matbaası,
İstanbul 1966, s. 68.
Gözaydın, Ethem Feyzi: Kırım: Kırım Türklerinin Yerleşmeleri
ve Göçmeleri, Vakit Matbaası,
İstanbul 1948, s. 27-35.
Grigoriantz, Alexandre: Kafkasya Halkları Tarihi ve Etnografik
Bir Sentez, Çerkesler,
Abhazlar, Svanlar, Osetler, Çeçenler, İnguşlar, Gürcüler,
Dağıstanlılar, Türkçesi:
Doğan Yurdakul, Sabah Kitapları Yay. İstanbul 1999;
Gündüz, Ahmet: “Rusya’nın Türk İllerinde Yayılması ve Osmanlı
Devleti’ne Yapılan Göçler”,
TDA, Sayı: 161, Nisan 2006, s. 171–182.
Halaçoğlu, Yusuf: “Fırka-i Islahiye ve Yapmış Olduğu İskan”,
TDA, Sayı: 27, 1977, s. 1-
20.
Halaçoğlu; Ahmet: Balkan Harbi Sırasında Rumeli’den Türk
Göçleri (1912-1913), TTK
Yay., Ankara 1994, s. 119.
Hayta, Necdet: Tarih Araştırmalarına Bir Kaynak Olarak
Tasvir-i Efkar Gazetesi
(1278/1862-1286/1869), Kültür Bakanlığı/2879, Kültür Eserleri
Dizisi/371, Ankara
2002, s. 344
İpek, Nedim: “93 Muhaceratı”, Osmanlı, (Editör: Güler Eren,
Bilim Editörü: Doç. Dr. Kemal
Çiçek, Cem Oğuz), C. IV, Yeni Türkiye Yay, Ankara 1999, s.
661.
İpek, Nedim: İmparatorluktan Ulus Devlete Göçler, Serander
Yay., Trabzon 2006, s. 65.
John F. Baddeley, Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil,
Çeviren: Sedat Özden, Kayıhan
Yay., İstanbul 1989, s. 22.
Karpat, Kemal: Osmanlı Nüfusu (1830–1914) Demografik ve Sosyal
Özellikleri, Çev.
B. Tırnakçı, Tarih Vakfı Yurt Yay, İstanbul 2003, s. 112.
Örnekleriyle Türkçe Sözlük: MEB Yay., C. 2, Ankara 1995,
s.1018-1019
Şaşmaz, Musa: “Imigration and settlement of Abhasians in The
Ottoman Empire On
British Documens, 1864-67”, OTAM, Sayı:13, Ankara 2003, Ayrı
basım, s. 6. (1-14).
Şaşmaz, Musa: Imigration and Settlement of Circassians In The
Ottoman Empire On
British Documens, 1857–1864, S.9, OTAM, Ankara 1999.s. 362.
(331-366).
Şimşir, Bilal N.: Rumeli’den Türk Göçleri Belgeleri, C. II,
TTK Yay, Ankara 1989, s. 27.
Tavernier, Jean Baptiste: Tavernier Seyahatnamesi Stefanos
Yerasimos Anısına, (Çev. Teoman
Tunçdoğan), Kitapyanıevi, İstanbul 2006, s. 321; A.
Grigoriantz, age,, s. 105-
134.
Tavkul, Ufuk: “Avrupa ve Rus Kaynaklarında Karaçay-Malkar
Türkleri ”, Türk Dünyası
Tarih Dergisi, S. 50, Şubat 1991, s. 47–51.
Tavkul, Ufuk: “Karaçay-Malkar Türklerinin Kökeni Üzerine
Düşünceler”, Türk Dünyası
Tarih Dergisi, Sayı: 43, Temmuz 1990, s. 56–58;
Türkgeldi; Ali Fuat: Mesail-i Mühime-i Siyasiye, C. III,
(Yayına Hazırlayan: Bekir Sıtkı
Baykal), TTK Yay., Ankara 1987, s. 9;
Ünal, Fatih: “Rusya’nın Misyonerlik Politikaları ve İdil-Ural
Türklerinde Hıristiyan Türk
Cemaati “Nogaybaklar”, TAD, Sayı: 162, Haziran 2006, s.
117–142.
Von P. Goç: Beynel Milel-i Usul-ı Temsil İskan-ı Muhacirin,
Tercüme eden: Habil
Adem, Tab’ ve Naşiri Kitabhane-i Sudi, İstanbul 1334, s.125;
Yaşar Kalafat; “Anadolu Türk Halk Sufizminde Çerkesler”, , TDA,
Sayı: 109, Ağustos,
1997, s. 9–28.
Yılmaz, Mehmet: “XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Muhaciri
İskan Politikası", Osmanlı,
C. 4, Yeni Türkiye Yay. Ankara 1999, s. 587–602.
Yılmaz, Mehmet: Konya Vilayeti’nde Muhacir Yerleşmeleri, S.Ü.
Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Tarih Anabilim Dalı A.İ.İ.T Bilim Dalı, basılmamış Doktora
Tezi, Konya 1996, s.
31.
Yılmazel, Ali Fuat: 19. Yüzyılda Kafkasya’dan Osmanlı
Topraklarına Göç ve İskan Hareketleri,
Basılmamış YLT, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Eskişehir
2000, s. 26–27. |