|
|
................... |
|
................... |
OYUNUN KURALI |
Sönmez Baykan
Marje Dergisi, Ocak 1993 |
|
|
................... |
|
|
1992 yılı Çerkes halkı açısından
kötü hatırlanacak bir yıl. 1993 yılı da zorlu geçeceğe
benziyor Biz yine de yeni yılın halkımıza ve dünyaya iyi
şeyler getirmesini diliyoruz.
Evet 92 yılı özellikle Türkiye Çerkesleri açısından
bakıldığında hayal kırıklıklarıyla dolu. Bunların en önemlisi Gürcistan
tarafından işgal edilen ve üstünde yaşayanlarla birlikte dünya
haritasından silinmek istenen Abhazya'ya yeterli desteğin
verilememesiydi.
İkincisi bir türlü birleşemeyen ve güçlü bir örgütlülüğe sahip
olamayan Türkiye Çerkeslerinin tek bir çatı altında
toplanmalarının ve birleşme umutlarının bir başka bahara
kalmış olması.
Diğer bir çarpıcı örnek ise çok partili döneme geçildiğinden
beri sürekli olarak büyük bir çoğunlukla merkezdeki partilere
oy-veren (hem sağ, hem sol) Türkiye Çerkeslerinin kendi
oylarıyla seçtikleri ve iktidara getirdikleri hükümetin
Kafkasya ve Abhazya'ya yönelik politikalarıydı.
Her ne kadar bu örneklerin çoğaltılması mümkünse de biz bugün
ağırlıklı olarak Türkiye Çerkeslerinin bakışlarının yavaş
yavaş değiştiği siyasi partilerle ve hükümetle olan
ilişkilerine değineceğiz.
92 yılında yaşanan ve zaman zaman yüzümüze bir tokat gibi
çarpan gerçeklerden yola çıkarak geleceğin falına bakmayacağız
ama olması gereken ve olabilecek şeylerin altını çizmeye
çalışacağız.
Şimdi biraz geri dönelim Ağustos ayı ve sonrasında konumuz
çerçevesinde Türkiye'de neler olup bittiğine şöyle bir
bakalım.
14 Ağustos günü başlayan bir işgalle Abhazya, Gürcistan
tarafından yutulmaya çalışılmaktadır. Türkiye ve dünya
Çerkesleri büyük bir infial içindedirler. Muhaceret ve
anavatandaki diğer cumhuriyetlerden bir soykırımla karşı
karşıya kalan kardeşlerine yardım eli uzatılmaya
çalışılmaktadır.Türkiye Çerkesleri de karınca kararınca
ellerinden geleni yapmaya çalışmakta Türkiye'nin ve dünyanın
dikkatini buraya çekmeye çalışmaktadırlar.
Kurulduğundan beri, bu ülkenin iyi vatandaşları olmuş olan
Çerkesler. Ötesinde bu ülkenin kurtuluş savaşında yüz binlerce
insanını şehit olarak toprağa vermiş olan Çerkesler,
Abhazya'nın işgali söz konusu olunca, yıllarca oylarıyla
destekledikleri, siyasetten özürlü sayıldıkları 12 Eylül
döneminde ve daha sonraki muhalefet yıllarında hiç yalnız
bırakmadıkları, seçim sandığı önlerine geldiğinde oylarını hiç
esirgemedikleri ve yine kendi oylarıyla iktidara getirdikleri
hükümetten ve onun ortağı olan siyasi partilerden çok şey
beklediler.
Öyle ya kendilerinin yıllarca sahip çıktığı, seçimlerde
altından bile değerli olan oylarıyla destekledikleri Paşanın
oğlu ve özellikle Baba onları böyle bir günde yalnız bırakmaz,
Abhazya'daki kardeşlerini kendi kaderlerine terkedemezdi.
Hem de Türkiye büyük ve muktedir bir ülkeydi. Olayın boyudan
ve de vahameti yeterli derecede anlatılabilirse; hükümet ve
onun başı ve de yardımcısı hem de Hariciye Bakanı,
Gürcistan'ın kulağını çeker meseleyi hallederlerdi.
Baksanıza Şevardnadze'yle telefonla konuşmuşlar mektup bile
yazmışlardı. Meseleyi büyütüp oyunlara gelmemek lazımdı.
Varsın birkaç yüz kişi Ankara'da 12 Eylül sonrasının ilk
pankartlı yürüyüşünü gerçekleştirsin, varsın Başbakanlığın
kapısına dayansın Paşa’nın oğlu suratını bile dönüp bakmaz
yürür. Baba da onlara içinde kendisini hiç bir şekilde siyasi
olarak bağlamayacak birkaç güzel söz olan bir nutuk çeker ve
aldığı alkışlar karşısında kendisi bile hayretler içinde
kalırdı.
Olsun yine de hükümeti karşımıza almamak gerekirdi.
Siyasetten özürlü olduğu dönemde Antalya'da meydanlara
sokulmayan ve konuşturulmayan ve de iktidara gelince bunun
acısını hemen çıkaran Baba; İstanbul'da Çerkes halkının
infialini yatıştıracak ve
almasını sağlayacak, sivil toplum düzeninde son derece
demokratik bir eylem hakkı olan, yasal bir mitingi
yasaklayabilirdi. Öyle ya babası bu ülkenin gelmiş geçmiş
ikinci büyük adamı olan , Paşa’nın Oğlu bile, bir dönem
yasaklı ve sakıncalı sayılmamış mıydı?
Daha da ötesi Hariciye’nin değerli teknisyenleri Türkiye'nin
çıkarları için Gürcistan'ı desteklemek gerektiğini
söylüyorlardı.
Hatta Türkiye ve dünya Çerkeslerinden, anavatanın diğer
bölgelerinden Abhazya'ya ulaştırılan askeri ve ekonomik
yardımlarla birlikte Abhazya'da tarih yazan şanlı
direnişçiler; önemli mevzileri geri almaya başlamışlar ve işte
Gagra düşmüş, Başkent Sohum'un da geri alınması an
meselesiydi.
Olur mu canım! Bu önemli, dost ve kardeş Gürcistan'ın iç
huzurunun bozulması demekti. Hem de bu ülkenin başında
demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş, dünyaca da önemli bir
şahsiyet olan Şevardnadze vardı. Hemen işgalcilerin moralleri
düzeltilmeliydi. Mesela açlıkla karşı karşıya olan ve yiyecek
sıkıntısı çeken bu komşuya 50 milyon Dolar gibi bir yardım
yapılabilirdi... Savaşacak silahı ve ona yatıracak parayı
nerden mi buluyordu... Aaa... Bu komşunun iç meselesiydi o
kadarına da karışmaya haklan yoktu. Peki niye 50 milyon
Dolar’dı da farklı bir rakam değildi? Canım alışkanlık işte
daha öncede 50 milyon kilogram buğday yardımı yapmamışlar
mıydı?
Alışkanlık işte...
Evet yukarıda çizmeye çalıştığımız tablo kara bir mizah örneği
değil. Bu tablo hükümetin ve onu oluşturan siyasi partilerin
Türkiye Çerkeslerine bakış açısı.
Bu güne kadar hükümet üyeleriyle yapılan tüm görüşmelerde
ortaya iyi niyet senaryoları konsa da resmi politika, Marje'de
yayınlanan Meclis Tutanakları’nda Paşa’nın Oğlu'nun da altını
çizdiği satırlarda açık seçik görülüyor.
Öyleyse Türkiye Çerkesleri ne yapmalı? Hükümetin ve onu
oluşturan siyasi partilerin bu tutumunu sineye çekip, ne
yapalım büyüklerimiz böyle düşünüyor deyip ilk seçimde
oylarımızı yine onlara mı vermeli.
Türkiye Çerkesleri; Abhazya'da anavatanları için Türkiye'den
ve dünyanın dört bir köşesinden savaşmaya koşan, şehit düşen,
Çerkes gençlerine daha çok kurşun yağdırsın diye, işgalci
Gürcistan yönetimine kredi açan bu hükümete alkış tutmayamı
devam mı etmeli.
Türkiye Çerkesleri;
Bütün bu olanlara rağmen DYP grup başkan vekilliğine devam
eden, kendisine onlarca dosya verilmiş olmasına rağmen
Abhazya'daki işgal ve savaş konusunda yeterli bilgiye sahip
olmadığını söyleyen Adana milletvekili Bekir Sami Daçe'yle
hemşehrilimiz diye iftihar etmeye devam mı etmeli?
Türkiye Çerkesleri;
Talimatlarla tepkilerini ortaya koymaktan kendilerini men eden
İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'in, dağılan Sovyetler
Birliği'nden gelen köçekleri bile törenle kabul eden ama
Abhazya lideri V. Arzınba'yla görüşmemek için Ankara'dan kaçan
Kültür Bakanı Fikri Sağlar'ın, Bosna için Amerikalı
meslektaşına kafa tutan ama Abhazya için kılını bile
kıpırdatmayan, katil Şevardnadze'yle televizyonlarda kol kola
pozlar veren Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin'in içinde! Birinin
iyi adamı, birinin kötü adamı oynadığı şen ortakların, yani
Baha'nın ve Paşa’nın Oğlu'nun başında (!) bulunduğu bu
hükümete bizim hükümetimiz diyebilirler mi? Yoksa Türkiye
Çerkesleri ilk seçimlerde bu hükümeti oluşturan ortaklara
gereken cevabı verirler mi?
Bunu zaman gösterecek.
Bizim katıldığımız tüm resmi görüşmelerde altını çizdiğimiz,
yazdığımız yazılarda, katıldığımız tüm toplantılarda,
panellerde açık oturumlarda dile getirdiğimiz gibi; Türkiye
açısından Abhazya meselesinin sadece bir dış politika olayı
olmadığı, Türkiye'de yaşayan yüz binlerce oya sahip
milyonlarca Çerkes açısından bu politikalar izlenmeye devam
ederse bunun aynı zamanda bir iç politika meselesi haline
geleceği savı gerçekleşecek mi?
Bunu da zaman gösterecek.
Ancak artık bir gerçek tüm çıplaklığıyla kendini göstermeye
başladı... Bu politikaları uygulayanlar; Çerkeslerin yoğun
olarak yaşadıkları bölgelerde seçim meydanlarına eskisi kadar
kolay çıkamayacaklar.
Artık Türkiye Çerkesleri.
Kendilerine ve meselelerine sahip çıkanlarla, çıkmayanlar ve
ucuz politikalarla kendilerine sırt çevirenler arasındaki
farkı anlamaya başladı...
Türkiye'deki bütün siyasi partiler bunu dikkate almalı.
Oyunun kuralı bu.
Bizde öğreniyoruz artık.
Ve oynamak istiyoruz. |
|
|
|
|
|
|
|
|