|
|
................... |
|
................... |
İNGİLTERE'NİN KAFKASYA SİYASETİ |
Osman Çelik
İngiliz Belgelerinde Türkiye ve Kafkasya, Ankara, 1992, Sayfa
121 |
|
|
................... |
|
|
Türkler Kafkasya'da
İstanbul, 1453 yılında Osmanlı Hükümdarı II. Mehmet tarafından
fethedilmişti. Böylece, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının
kontrolü Türklerin eline geçmişti. Ancak Kırım, Kafkasya ve
Anadolu sahillerinde birçok kale şehir İtalyanların elinde
bulunuyordu. Cenevizliler, Kırım Hanlığı'na
rağmen Kefe, Azak, Anapa, Taman, Kaplu gibi sahil şehirlerinde
varlıklarını sürdürüyor, ticaret yapıyorlardı. Kırım
Hanzadeleri arasındaki taht kavgalarından yararlanarak
durumlarını koruyorlardı.
Taht için kardeşleriyle savaşan Mengli Geray, zor duruma
düşünce, Kefe'deki Cenevizlilere sığındı. Ne var ki, yardım
göreceğini ümit ederken, çok geçmeden esir durumuna düştüğünü
anladı. Bunun üzerine, kale dışındaki adamlarını İstanbul'a
gönderdi. Fatih Sultan Mehmet'ten yardım istedi.
Osmanlı Donanması, 1475 yaz aylarında Kefe önlerine geldi.
Kaleyi kuşattı. Cenevizliler, kurtuluş ümidi görmeyince,
şartlı teslim oldular.
Osmanlı Donanması, o yıl ve daha sonraki yıllar hareketini
sürdürdü. Anapa, Taman, Kaplu ve Azak Kalelerini tek tek
düşürdü. Kırım Hanlığı, Osmanlı himayesine alındı.
Kırım ve Kafkasya sahillerinde bulunan, ticari fonksiyonları
büyük kale şehirleri Osmanlıların elinde bulunacak, bunların
dışında kalan geniş alanlar Kırım Hanlığı'nın denetimi altında
kalacaktı. Halkının çoğu göçebe olan hanlık için, bu idari
taksimat son derece uygundu.
Ortaya çıkan bu durum, Kabardey prenslerini rahatsız etmişti.
Artan Tatar baskısı üzerine, Çar IV. İvan'dan yardım istemek
durumunda kalmışlardı. Çar"ın bu davete uyarak, Terek
Boylarına inmesi, daha büyük tepkiler doğurdu. Bir Osmanlı
Ordusu, güneyden yürüyerek, Dağıstan ve Kabardey bölgelerini
işgal etti. Terek Boyu'ndaki Kazak Koloni Merkezlerini
dağıttı.
Böylece Kafkasya, Kırım ve Osmanlı hakimiyeti altına girdi.
Stratejik mevkilerde Osmanlı garnizonları bulunacaktı. Kırım
yarımadası, geniş bozkırlar ve Kuzey Kafkasya Hanlık
tarafından yönetilecekti. Bundan sonra, Kafkasya'nın dış dünya
ile olan ilişkileri, Kırım Hanlığı, özellikle Osmanlı Devleti
vasıtasıyla olacaktı.
İngiltere'nin Akdeniz Ufkunda Görünmesi
Türklerin İstanbul’u fethetmeleri, Karadeniz ve Akdeniz'e
hakim olmaları Avrupa ile Asya arasındaki ticari ilişkileri
kontrolleri altına almaları, dünyadaki siyasi hedef ve güç
dengelerine değişik bir boyut kazandırmıştı. Avrupalılar, Uzak
Doğu'ya gitmek için yeni çareler aramışlar; zorlu denemeler
sonunda o güne kadar bilinmeyen yollar ve kıtalar
keşfetmişlerdi.
Amerika'nın ve Afrika'nın güneyinden geçen deniz yolunun keşfi
ile okyanusların ötesindeki bilinmeyen yerler, gün ışığına
çıkmıştı.
Ancak, elde edilen bu yeni imkanlara rağmen, hiçbir Avrupalı
devlet, Akdeniz ve Orta Doğu ticaretinden vazgeçemezdi. Bunun
için de Osmanlı Devleti'nin onayını almak ve anlaşmak
zorundaydı. Zira, Karadeniz'i ve Akdeniz'i birer içdeniz
haline getiren Türklerin rızasını almadan buralarda ticaret
yapmak mümkün değildi.
İlk adımı, Fransızlar attı. Osmanlı Hükümdarı Kanuni Sultan
Süleyman'dan, Akdeniz limanlarında ticaret yapmak için izin
aldılar.
İngiltere, Fransa'nın elde ettiği bu imkanın ne demek olduğunu
çabuk farketmişti. Buna benzer imtiyazları, kendisi de almak
istiyordu. Fakat.dini duygularla Müslümanlara düşman olan Papa
ve Hıristiyan fanatikler, Avrupalıların Türklerle ilişki
kurulmasına karşıydılar.
İngiliz Hükümeti, bu tür baskılara rağmen, 1575 yılında John
Wright ve Joseph Clements adında iki tüccarı İstanbul’a
gönderdi. Polonya yoluyla Osmanlı Taht Merkezi'ne gelen
İngilizler, bir yıldan fazla burada kaldılar. Türkleri
tanımaya çalıştılar, ticari çıkarlarının ne olacağını
araştırdılar.
Gelip gitmeler devam etti. İngiliz ve Osmanlı hükümdarları
arasında karşılıklı mektuplar getirilip götürüldü. William
Harborne, Edvvard Osborne, Richard Staper adlarındaki İngiliz
elçileri, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa'yı Padişah'ın hocası
Saadettin Efendi’yi ikna ettiler.
Nihayet, 1580 yılında Padişah III. Murat ile Kraliçe Elizabeth
arasında yazılı bir ticaret antlaşması imzalandı, İngilizce ve
Türkçe metinler, her iki devletin arşivlerine girdi.
Bu antlaşmaya göre; İngiliz bayrağı taşıyan gemiler Osmanlı
ülkesinin bütün limanlarına girebilecek ve ticaret
yapabileceklerdi.
İngiltere, sadece ticari münasebetlerle yetinmedi. Bir tüccar
olan ve Osmanlı Padişah'ından ticari imtiyazlar koparan
William Harborne'u, 1583 yılında daimi elçi olarak İstanbul’a
gönderdi.
İlk ticari antlaşma, kısa süreliydi. İki ülkenin birbirini
tanıması için bir deneme idi. Ancak, bunun arkası devam etti.
1580-1799 yılları arasında geçen 219 yıllık zaman içinde,
ticari antlaşmalar on bir defa yenilendi.
İngiltere’nin Karadeniz Limanlarına Girmesi
İngiltere, antlaşmalara dayanarak Akdeniz'de büyük ölçüde
ticari faaliyette bulunuyordu. Büyük ihtimalle, İngiliz
ticaret gemileri boğazlardan geçerek, Karadeniz'de de
dolaşıyorlardı, İngiltere’nin Karadeniz ticaretinden ne kadar
pay aldığını, buradaki ticari yoğunluğun ne ölçüde olduğunu
bilmiyoruz.
Ancak, siyasi gelişmeler İngiltere'nin Karadeniz'de de geniş
ölçüde boy göstermesine neden olmuştur.
Bir zamanlar Moskova Prensliği’nden ibaret olan Rusya, Osmanlı
Devleti aleyhine gelişerek büyük bir devlet olmuştu. Türklerle
Ruslar arasında, 25 yıl süren altı büyük savaş olmuş, iki
devlet barışması mümkün olmayan zorlu cepheler
oluşturmuşlardı.
Fransa ihtilali, ardından Napoleon'un iktidar olması,
Avrupa'daki siyasi hudutları değiştirmiş, güç dengelerini
bozmuştu. Fransa, kuzeyden Rusya'yı, güneyden Osmanlı
Devleti'ni tehdit eden bir unsur haline gelmişti.
Napoleon'un Mısır'ı işgal etmesi, Rusya ile Osmanlı Devleti'ni
birbirine
yaklaştırmıştı. 1798 yılında iki devlet arasında, dostluk ve
ortak savunma andlaşması imzalandı.
Bu antlaşmanın bizi ilgilendiren en önemli maddesi, şu şekilde
kaleme alınmıştı.
"(...) Her iki devlet, Karadeniz'i kapalı bir deniz sayarlar.
Hiçbir devletin (Rusya ve Osmanlı hariç) savaş ve ticaret
gemileri Karadeniz'e giremez."
Fransa ile savaş halinde olan İngiltere, bu özel durumunu öne
sürerek, Rusya ile Osmanlı Devleti arasında yapılan anlaşmaya
katılmak istedi. Nitekim, müzakereler sonunda, ittifaka
İngiltere'de dahil edildi. 5 Ocak 1799
tarihinde Osmanlı Padişahı III. Selim ile İngiltere Kralı III.
Jorj arasında bir anlaşma imzalandı.
Anlaşmanın birinci maddesinde; "Rusya imparatorluğuna anlaşma
ile bağlı İngiltere Krallığı, Osmanlı Rus anlaşmasına
katılmıştır denilmiştir.
Böylece, diğer Avrupa devletlerine kapatılan Karadeniz, bu
şekilde İngiltere'ye tekrar açılmıştı. Sözde üçlü ittifakla,
cephe güçlendirilmişti.
Barışa ve Dostluğa Rağmen Sürdürülen Düşmanlık
Yukarıda ifade edildiği gibi, Fransız tehlikesine karşı
İngiltere, Rusya ve Osmanlı Devleti ortak bir güç
oluşturmuşlardı. Sözde dost olacaklar, her türlü tehlikeye
karşı müşterek savunma yapacaklardı.
Ancak, Rusya ve İngiltere, dostluk perdesinin arkasında
düşmanlıklarını sürdürdüler.
Rusya, Karadağlıları ve Sırpları ayaklandırdı. Doğuda da Kral
Heraklis ölünce, Gürcistan’ı ilhak etti. Ardından, Balkan
halklarını korumak bahanesiyle, 1806'da Romanya'ya girdi. Bir
saldırı beklemeyen Osmanlı kaleleri tek tek düşürüldü.
Kalelerde bulunan Müslüman halk, kanlı bir şekilde kılıçtan
geçirildi.
Osmanlı Devleti, zor durumda olmasına rağmen; 3 Ocak 1807'de
Rusya'ya savaş ilan etti. Başta İngiltere olmak üzere, savaşın
nedenlerini birer nota ile bütün Avrupa devletlerine bildirdi.
İngiltere, üçlü paktın yıkılması, Osmanlı Devleti'nin
Fransa'ya yönelmesi ihtimalini düşünerek, savaşı önlemek
istedi. Bu maksatla Rusya'ya değil, Osmanlı Devleti'ne baskı
yapmaya kalktı.
İngiltere’nin İstanbul’daki elçisi Lord Arbutnot, Osmanlı
Devleti savaştan vazgeçmediği takdirde, İngiliz Donanması'nın
işe müdahale edeceğini bildirdi.
Türk Hükümeti, İngiliz tehdidine aldırmadı. Bunun üzerine,
İngiliz Donanması Çanakkale Boğazı'nı geçerek İstanbul
önlerinde demir attı.
İstanbul halkı, galeyana gelmişti. Savunma için tedbirler
alındı. Türk Hükümeti de İngiliz Donanması'nın, Marmara
Denizi'ni derhal terk etmesini istedi. Aksi halde, karşı
saldırının kaçınılmaz olacağını bir ültumotanla bildirdi.
İngiliz Donanması, başarının kolay olmayacağını anlamıştı.
Hezimete uğramamak için, Marmara Denizi'nden çıktı. Ancak; bu
defa Mısır'a, İskenderiye Limanı'na çıkarma yapmaya teşebbüs
etti. İngiliz Deniz piyadeleri, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa
tarafından geri püskürtüldü.
İngiltere, büyük itibar kaybına uğramıştı. Üstelik, Osmanlı
limanlarında ticaret yapma hakkını da yitirmişti.
Rusya ile Fransa arasında bir yakınlaşmanın olduğunu sezen
İngiltere, Osmanlı Devleti’ne karşı olan düşmanca tavam
değiştirdi. Barışa razı oldu. Yeni bir ortak savunma anlaşması
imzaladı. Böylece, Karadeniz ticareti ile ilgili eski
imtiyazlarını tekrar elde etti (5 Ocak 1809).
İngiltere’nin Kafkas Halkları'nın Varlığından Haberdar
Olması
İngiliz ticaret gemileri, Akdeniz ve Karadeniz sahillerindeki
limanlara uğruyor, ticaret yapıyorlardı. İngiliz devlet
adamları da Orta Doğu olaylarına, Türk Rus savaşlarına ilgi
gösteriyorlardı. Ancak, Türk-Rus savaşlarında, Kafkas
Cephesindeki farklılığı fark etmiyor ya da fark etmek
istemiyorlardı. Kuzey Kafkasyalıların, Ruslarla yaptıkları
bağımsızlık savaşlarından haberleri yokmuş gibi
davranıyorlardı.
Oysa, 1828-1829 Osmanlı Rus Savaşı'nda, Osmanlı Devleti
yenilmiş, Kuzey Kafkasya'dan tamamen çekilmişti. Kuzey
Kafkasyalılar, vatanlarını kendileri savunuyorlardı.
Ruslar elli yıl önce, Kuban ve Terek nehirlerinin kuzeyinde,
Karadeniz'den Hazar Denizi'ne kadar uzanan bir askeri hat
oluşturarak, Kafkasya'yı kordon altına almışlardı. O zamandan
beri, bu hat boyunca aralıksız karşılıklı saldırılar oluyor,
kanlı çarpışmalar sürüp gidiyordu. Devrin Avrupa basını, zaman
zaman Kafkas-Rus savaşlarından birbirini tutmayan haberler
veriyorlardı.
Şüphesiz, Kafkas savaşlarını en iyi izleyen ve olaylardan en
iyi haberdar olan Türk Hükümeti idi. Osmanlı Ordusu'nun Kuzey
Kafkasya'dan çekilmiş olmasına rağmen, iki ülke arasındaki
organik bağ devam ediyordu.
Bu arada, İstanbul'da bulunan yabancı elçilikler de çeşitli
kaynaklardan bilgi almak imkanını buluyorlardı. En iyi haber
alma vasıtaları, Karadeniz'e açılan ticaret gemileriydi.
1830'lu yıllarda, İngiltere’nin, İstanbul’daki elçisi Lord
Ponsonbi (İngilizce yazılış tarzı "Ponsonby"dir), elçi katibi
de Urkhart isminde dinamik bir adamdı.
Urkhart, Osmanlı Devleti'nin çekilmiş olmasına rağmen, Rusya
gibi büyük bir devlete karşı direnen Kuzey Kafkasyalıları,
merakla izliyordu. Eline geçen her belgeyi okuyor, Avrupa
basınını takip ediyordu. Bu arada, yardım istemek ya da Türk
makamları ile görüşmek üzere İstanbul’a gelen Kuzey
Kafkasyalılarla konuşuyordu. Karadeniz'de dolaşan ticaret
gemilerinin kaptanlarından bilgi alıyordu.
İngiliz devlet adamları gibi Elçi Lord Ponsonbi, Rusya'nın
büyümesinden güneye Hindistan Yolu'na doğru sarkmasından
endişe duyuyordu. Bu maksatla, Türk-Rus hududundaki
olaylardan, Kafkas Berzahı'nda sürüp giden savaş hakkında
hükümetine sık sık rapor sunuyordu.
Elçilik Katibi Urkhart ise, Lord Ponsonbi'nin görüşlerini
paylaşmasının yanı sıra, daha da ileri giderek, olayların
ifade ettiği manayı başka türlü yorumluyordu. Ona göre; Kuzey
Kafkasyalılar, bağımsız ruhlu, demokrat, cesur insanlardı.
Özlü bir kültürleri vardı. Başka bir devletin esareti altında
olmadan yaşamaya layıktılar. Onların haklı davalarına, yardım
edilmesinin gerekli olduğuna inanıyordu.
Urkhart'ta böylesine bir kanaatin meydana gelmesine neden
olan, İstanbul’da görüp tanıdığı Kuzey Kafkasyalılardı.
Onlardaki asaleti, yurtlarını görmeden teşhis etmişti.
Urkhart, zamanla Elçi Lord Ponsonbi'ye düşünce ve duygularını
kabul ettirdi. Kuzey Kafkasyalıları daha iyi tanımanın gerekli
olduğuna efendisini inandırdı.
Lord Ponsonbi, öylesine ikna olmuştu ki, neticede Urkhart'ın
Kafkasya'ya giderek olayları yerinde tetkik etmesi için resmen
görevlendirdi. Bir ticaret gemisiyle, Kafkasya sahillerine
gitmesi için izin verdi.
Urkhart, 1834 yılı yaz sonu Kaptan Lyon idaresindeki bir
yelkenliyle yola çıktı. Tsemez (bugünkü Novorossiysk)
sahillerinde karaya çıktı. Elinde başta Zanıko Sefer olmak
üzere (1), İstanbul’da bulunan Çerkeslerin tavsiye mektupları
vardı.
Urkhart, hiç tahmin etmediği şekilde, büyük bir ilgiyle
karşılandı. Geleneklerin şekillendirdiği Kafkas terbiye ve
disiplinini, halkın misafirperverliğini yerinde görüp tanıdı.
Kafkasyalı liderler, Urkhart'ın sıradan biri olmadığını
anlamışlardı.
(1) ZANIKO Sefer, Rusya'nın ısrarı üzerine, Türkiye'de ikamete
mecbur edilmişti.
O'na gerekli olan bilgileri sunmak için, Tuaps civarında Aguy
Vadisi'nde büyük bir toplantı düzenlediler, içinde
bulundukları durumu izah ettiler. Rusya'nın hiçbir hakkı
olmadığı halde, binlerce yıllık vatanlarını işgal etmeye
kalktığını, bunu önlemek için sayısız şehit verdiklerini
anlattılar.
Urkhart, bir hayal adamı değildi. Toplantıda söz aldığı zaman
gerçeği söyledi. Özetle şunları ifade etti:
Rusya ile mücadelenizde, her şeyden önce kendi gücünüze
güveniniz.
Ancak, gördüm ki, birlik içinde değilsiniz. Başarı için
birleşmelisiniz. Hepiniz tek merkezden emir ve kumanda
almalısınız!
Urkhart, sözlerini şu şekilde tamamladı.
Ben, size yardım edebilecek, büyük kuvvetleri Kafkasya'ya sevk
edebilecek biri değilim. Buna karşılık, durumunuzu çok iyi
anladım. Hükümetime,
her şeyi anlatacağım. Size faydalı olmak için elimden geleni
yapacağım.
Urkhart, Kuzey Kafkasya sahillerinde iki hafta kaldıktan
sonra, İstanbul’a döndü. Gördüklerini ve duyduklarını,
yapılması gerekenler hakkında elçiye bilgi verdi.
Lord Ponsonbi, Urkhart'tan aldığı bilgilere dayanarak,
hükümetine bir rapor gönderdi. Hariciye Bakanı Lord Palmerston
son derece sinirlendi, İngiltere ile Rusya'nın arasını açacak
böylesine bir harekete asla müsaade etmeyeceğini cevabi bir
yazıyla bildirdi.
Lord Palmerston'un ne kadar etkilendiğini anlamak için, şu
sözlerini
değerlendirmek yeter.
''Çerkezistan’ı_ziyaret eden Efendi Avrupa'nın emniyetini
tehdit et
miştir!"
Elçi Lord Ponsonbi, Katibini savunmak zorunda kaldı. Konunun
yanlış anlaşıldığını beyanla, ikinci bir rapor daha yazdı.
Hariciye Bakanı'nı iknaya çalıştı.
Ne var ki, İngiliz Hariciye Bakanı'nı ikna etmek mümkün
değildi. Çünkü O, bir Rus taraftarıydı, İngiltere’nin Rusya
ile yaptığı ticarette büyük çıkarları olduğunu düşünen bir
cephenin aşını çekiyordu. Rusya'nın büyük bir tehlike olduğunu
söyleyenlere karşı devamlı direniyordu. Urkhart'ı
İstanbul’daki görevinden aldı.
Urkhart, azmi ve fikirleri bilenmiş olarak İngiltere’ye döndü.
The Portfolio isminde İngilizce-Fransızca bir dergi çıkarmaya
başladı. Lord Palmers Ton'u hedef alan, yazılar yazdı.
Hariciye Bakanı'nı, İngiltere'nin gerçek çıkarlarını bilmeyen
zayıf milletleri ezen ve Rusya ile işbirliği içinde olan biri
olarak suçladı.
Bu arada, İngiltere’nin birçok yerinde, "Kuzey Kafkasyalılara
Yardım" dernekleri kurdu. Kuzey Kafkasyalılar gibi Rusya'nın
zulmüne uğrayan ve İngiltere’ye iltica eden Polonyalılarla
ilişki kurdu. General Zamoyski'nin kurduğu, "Lehistan
Dostlarının Cemiyeti"ne asıl üye olarak kaydoldu.
Urkhart o kadar etkili oldu ki, İngiliz siyasi ve basın
çevrelerinde, Kuzey Kafkasya ve Polonya'yı devamlı tartışılır
bir konu haline getirdi. Zamanla, resmi özelliği olan "The
Diplomatic Revievv" yani "Siyasi Dergi'yi", konu seçmede
yönlendirdi.
Urkhart, Kuzey Kafkasyalılar için faydalı olacak her yolu
deniyordu. Bu maksatla, tüccarları da konunun içine çekmeye
çalıştı. Onları bir kurye, yani bir nevi haberleşme aracı
olarak kullandı.
Kuzey Kafkasyalıların ihtiyaç duydukları şeyleri, tespit
etmişti. Bunlardan birincisi silah, ikincisi tuz idi.
Çerkesler, Kırım işgal edildiğinden beri, Azak Denizi
sahillerinde üretilen tuzdan mahrum kalmışlardı. Rusya, Kuzey
Kafkasyalıları zor durumda bırakmak için, "Tuz Olayı'na" silah
kadar ehemmiyet veriyordu.
Urkhart, bir ithalat ve ihracat firmasına sahip olan bay ve
bayan Bell ikilisine, Kafkasya ile ticari münasebet kurdukları
takdirde, karlı çıkacaklarını anlattı.
James Bell, bilgili bir tüccardı. Uluslararası ticaret
hukukunu çok iyi biliyordu. Hariciye Bakanlığından görüş
almadan hemen harekete geçmedi.
Kafkasya'daki savaşın, uluslararası hukuka uygun olup
olmadığını, Rusların Kafkasya sahillerinde bütün dünyaya ilan
edilmiş bir kuşatmaları bulunup bulunmadığını sordu.
Rus Hükümeti, bütün Kafkasya'nın kendilerine ait olduğunu
savunuyordu. Onlara göre, Kafkasya'daki savaş, bağımsız bir
devlete ya da topluluğa açılmış bir savaş değildi. Kendi
Çarlarına ve hükümetlerine başkaldırmış bir avuç haydudun
takibinden ibaretti.
Gerçek ise, böyle değildi. Hiçbir zaman Rus idaresini kabul
etmemiş bir halkın, direnişi vardı. Ruslar, "Savaş yok, biz
yönetime başkaldıran eşkıyayı takip ediyoruz!" diyerek, bütün
dünyaya yalan söylüyorlardı.
Hariciye Bakanı Palmerston, Tücaar James Bell'in yazılı
başvurusuna,
devlet ciddiyeti içinde cevap vermek zorunda kaldı. "Kafkasya
sahillerinde, resmen savaş nedeniyle ilan edilmiş bir kuşatma
yoktur Karadeniz, uluslararası ticarete açıktır" şeklinde
gerçeği ifade eden, bir açıklamada bulunmuştur.
James Bell ve Vixen Gemisi Olayı
James Bell, Urkhart'ı uzun süreden beri dinlediği için, Kuzey
Kafkasya'yı merak ediyordu. Kendi hükümetinden böylesine açık
bir cevap alınca kolları sıvadı.
Bay ve bayan Bell'in bir ticaret büroları vardı. Ancak,
gemileri yoktu. Vixen Gemisi'ni kiraladılar. Silah ticaretinin
tehlikeli olacağını düşünerek, kargo olarak tuzu seçtiler.
James Bell, çok istemesine rağmen bu ilk yolculuğa katılmadı.
Malını, muhtemed bir adamıyla Vixen Gemisi'nin kaptanına
emanet etti.
Vixen, uzun yolu rahatlıkla aldı. Türk gümrüğünden izin
alarak, Karadeniz'e açıldı. 21 Aralık 1836'da Tsemez Limanına
ulaştı. Soğucak Kalesi açıklarında demir attı. Ne var ki, üç
gün sonra daha yükü boşaltılmadan, bir Rus savaş gemisi
gelerek Vixen'e el koydu. Savaş gemisi eşliğinde, Kırım
sahillerine çekildi. Gerekçe olarak, savaş hali olduğunu,
kuşatmanın yarıldığını öne sürmüşlerdi. Ama, Rus Donanma
Komutanlığı bilerek veya bilmeyerek büyük bir pot kırmıştı.
Olay İngiltere’de duyulunca, yer yerinden oynadı. Hükümet,
özellikle Hariciye bakanlığı şiddetle tenkit edildi,
İngiltere’nin itibarını düşünenler, muhalefetle birlikte adeta
bayrak açtı.
Urkhart, Lord Palmerston'un en zayıf tarafını yakalamıştı.
Keskin kalemiyle, bakanın yüzüne gerçeği haykırdı. Halkın
anlayacağı bir dille, olayı açık bir şekilde anlattı.
Ruslar, "Kafkasya sahillerinde kuşatma yok!" diyorlardı. Sayın
Bakan, siz de buna inanıyordunuz. Vixen Olayı, Rusların ne
büyük yalan söylediğini ortaya koymuştur!
James Bell Kafkasya Sahillerinde
Vixen Olayı, İngiltere ile Rusya arasında, diplomatik bir konu
olmuştu. Rus Hariciyesi, donanma komutanlarının kırdığı potu
düzeltmeye çalıştı. "Kuşatma yarıldığı" sözünü geri aldılar.
Kafkasya sahillerinin tehlikeli olduğunu, güvenlik nedeniyle
Vixen'e el konduğunu söyleyerek, ilkinden daha gülünç bir
savunma yolunu seçtiler.
Rus muhalifi İngilizler ve basın ateş püskürüyordu. Söz ve
yazıyla; tazminat istenmesini, hatta Rusya'ya savaş açılması
gerektiğini dile getirdiler.
Mançester kumaşlarını Rusya'da pazarlayan ünlü tüccarlar,
böylesine büyük bir pazarı kaybetmek istemiyorlardı. Olayı
büyütmemek konusunda, hükümeti çabuk etkilediler.
James Bell ise, Urkhart'ın telkinleri ve Vixen Olayı ile iyice
bilenmişti.
Kafkasya'yı görmeye karar verdi. 1837 baharı yola çıktı. Nisan
ayı başında,
İstanbul Boğazı'ndan geçti.
Kaptan Watsaz ve Khader yönetiminde olan Arundel Gemisi,
İstanbul’dan bazı Türk ve Kafkasyalı yolcular almıştı. Çerkes
yolcular, kaptanlara bir nevi kılavuzluk yaptılar.
Vixen Olayı'nı duymayan yoktu. Gemideki Kafkasyalılar, bir yıl
önce tevkif edilen İngiliz gemisinin sahibi olduğunu
öğrenince, O'na büyük ilgi gösterdiler.
Arundel, Vixen Gemisi gibi, Rus karakol gemilerinin engeliyle
karşılaştı. Ancak gemideki Kafkaslılar, "dur" emrine karşı
silahla karşılık verdiler. James Bell, topla donatılmış Rus
gemilerine ağızdan dolma tüfekle karşı konulduğunu ilk defa
görüyordu. Tabii ki, çok şaşırdı.
Geminin ikinci kaptanı Khader dümeni sahile kırdı. Bu şekilde,
karadan da destek görme imkanı buldular.
James Bell, kışı Kuzey Kafkasya'da geçirdi. Anapa'dan Sohum'a
kadar sahil kesimini gezdi. HACIMUKO Muhammed, BASTIKO Pşimef,
HAVDUKO Mansur, ŞURUHUKO Tuğuj, Hacı Huzbek ve benzerleri
birçok halk liderleriyle tanıştı. Günlük tutarak, gördüklerini
duyduklarını bir bir tespit etti. İngiltere’ye dönünce de
Kafkasya'yı ve Kafkasyalıları İngiliz aydınlarına tanıtmak
için hatıralarını bir kitap şeklinde yayınladı.
Diplomatik Manevralar
Gerek Urkhat'ın makaleleri gerekse, James Bell'in kitabı
İngiltere'de büyük yankı yapmıştı, İngiliz aydınlarının
dikkati Kafkasya konusuna çekilmişti.
Urkhart ve James Bell'in ziyaretleri, Kafkasyalıları büyük
ölçüde ümitlendirmişti. Halk liderleri Karadeniz'in ufkunda,
İngiliz gemilerini beklerken başka hadiseler ortaya çıktı.
Kafkasya'da yaşayan acı olayları dünya efkarına belli bir süre
unutturdu. Şüphesiz bu Kafkasyalıların talihsizliğini bir defa
daha ortaya koymuştur.
Osmanlı Devleti'nin Mısır Valisi M. Ali Paşa isyan etmişti.
Valinin oğlu İbrahim Paşa komutasındaki Mısır Ordusu,
padişahın ordusunu bozmuş, Anadolu içlerine kadar girmişti.
1839'da Osmanlı Ordusu'nun Mısır Ordusu karşısında Nizip'te
yenilmesi, Padişah II. Mahmut'un ölümüne neden olmuştur.
Yerine geçen Abdülmecit daha önce olduğu gibi Rusya'dan yardım
istemek zorunda kalmıştır.
Rus donanması İstanbul’u korumak üzere boğazı geçti. Marmara
Denizi'ne demir attı. Her şey Rusya'nın istediği şekilde
gelişiyordu.
Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere bütün Avrupa ülkeleri
telaşlandılar.
İngiltere ve Fransa Rusya'nın Akdeniz'e inmesini önlemenin
hesabı içindeyken, o boğazlardan geçmeyi başarmıştı.
İngiltere, Avusturya ve Prusya devreye girdi. Kuvvet kullanmak
suretiyle M. Ali paşa durduruldu. Mısır, devlete vergi veren
bir eyalet haline getirildi (1840).
Ancak, Avrupalıları heyecanlandıran asıl konu henüz askıda
duruyordu, İngiltere’nin öncülüğünde "Boğazlar Konusunu"
görüşmek üzere Londra'da diplomatik bir toplantı düzenlendi.
Toplantıya Fransa, Avusturya, Prusya, Rusya ve Osmanlı
Devletlerinin temsilcileri çağrıldı (13 Temmuz 1841).
Uzun tartışmalardan sonra, Boğazlar Anlaşması adı altında bir
metin hazırlanarak delegeler tarafından imzalandı.
Boğazlar Anlaşması'na göre; barış zamanında hiçbir yabancı
devletin savaş gemileri boğazlardan geçmeyecekti. Böylece
Rusya, tekrar Karadeniz'e çekilmek zorunda bırakılmıştı.
İngiliz siyaset adamları, Kafkasya'yı unutmuşlardı. Boğazları
kapamak suretiyle, Rusya'nın Hindistan Yolu'na inmesini
önlemiş olduklarına inanmışlardı.
Kırım Savaşı ve Kafkasya
Londra'da imzalanan Boğazlar Anlaşması Rusya'nın canını
sıkmıştı.
Osmanlı Devleti varoldukça, Akdeniz'e inmenin mümkün
olmadığını biliyordu. Bu yüzden yeni fırsatlar kollamaya
başladı.
Macarlar bağımsızlık için Avusturya'ya başkaldırmalardı.
Avusturya, Rusya'nın yardımıyla Macar ayaklanmasını bastırdı.
Bu esnada altıbin kadar Macar aydını Osmanlı Ülkesi'ne
sığındı.
Rusya ile Avusturya Osmanlı Ülkesi'ne sığınan Macarları geri
istediler. Geri verilmediği takdirde bunun savaş sebebi
olacağını bildirdiler.
Osmanlı Devleti, savaş tehdidine rağmen iki devletin isteğini
reddetti.
Osmanlı Devleti'nin bu tutumu, İngiltere ve Fransa'da olumlu
karşılanmıştı. Türkler lehine Paris ve Londra'da büyük
mitingler düzenlendi.
Rusya, bu oyun tutmayınca, "kutsal yerler konusunu" gündeme
getirdi. Osmanlı Ülkesi'nde yaşayan Ortodoksların hamisi
olduğu hususunda Osmanlı Devleti'nin onayını istedi. Bu
maksatla; Çar Nikola, "Büyük Elçi" sıfatıyla Prens Mençikof'u
İstanbul’a gönderdi.
Osmanlı Devleti, Rus ultümatonunu reddetti.
Rusya'nın beklediği, böylesine bir davranıştı. Çar Nikola
ordularını Eflak ve Buğdan'a şevketti (1853).
Savaşın ilk ayları, Rusların başarısız saldırılarıyla geçti.
Saldırgan Rus ordusu, Osmanlı ordusu tarafından yer yer
bozguna uğratıldı.
Ancak, savaş uzadığı takdirde durumun ne olacağı belli
değildi. Osmanlı Devleti, İngiltere ve Fransa ile "dostluk ve
müşterek savunma anlaşması" imzaladı (12 Mart 1854).
Anlaşmanın hemen ardından Fransa İmparatoru III. Nepoleon ile
İngiltere Kraliçesi Viktorya, Rusya'ya birer ultümatom vererek
savaşı durdurmasını ve işgal ettiği yerlerden çekilmesini
istediler. Olumlu cevap alamayınca, donanmalarını harekete
geçirdiler.
Deniz harekatı, hem Baltık Denizi'nde hem de Karadeniz'de
başladı. Karadeniz'deki Rus donanması, kısa sürede yokedildi.
Kerç, Yenikale, Birleşik Güçler'in eline geçti. Sivastopol
bombalandı. Deniz piyadeleri, Rus mevzilerine girdiler.
Savaşın daha başında Kuzey Kafkasya, liderlerle münasebet
tesisine çalışmıştı.
1854 Mart ayında, İngiliz savaş gemisi Samson, Adigey
sahillerine yanaştı. Gemideki askeri heyet, Wubıh kabilesi
liderlerinden İsmail Bey ile görüştü. Onunla birlikte Amiral
Lyens Muhammed Emin ile görüşmek üzere Vardan'a gitti.
Muhammed Emin'i Vardan'da bulamayınca Yüzbaşı Brock'u sahilde
bırakıp gemisine döndü. Yüzbaşı yanındaki erlerle Muhammed
Emin'le ilişki kuracak, imkan olursa imam Şamil ile görüşmek
üzere Çeçen-Dağıstan Bölgeleri'ne kadar gidecekti.
Kafkasyalı liderlerle ilişki kurmak isteyen sadece İngilizler
değildi. Türk ve Fransız heyetleri de harekete geçmişlerdi. Üç
müttefik devlet, Kafkasya'da nüfuz sahibi olmak için adeta
rekabete girmişlerdi. Muhammed Emin ve diğer liderler,
birbirini tutmayan birçok teklif aldılar. Bu ise güven yerine
tereddüde sebep oldu.
İngiliz donanma komutanı, Muhammed Emin ile münasebet tesisi
için Albay Willams'ı görevlendirdi. 1855 yılında da, İngiliz
hükümeti Kafkasya konusunda deneyim sahibi olan Longvvort'u
temsilci olarak Kafkasya’ya gönderdi. Longvvort, daha önce
Urkhart tarafından özel olarak Kafkasya'ya gönderilmiş, bir
süre Çerkeslerin arasında kalmıştı.
Osmanlı Devleti'nin doğudaki kara harekatı iyi gitmiyordu.
Ruslar Kars'ı almışlardı.
Daha savaşın başında, Osmanlı Devleti Dağıstanlıların
Gürcistan’da bir cephe açmasını istemişti, imam Şamil'in oğlu
Muhammed Gazi, Tiflis dolaylarına saldırdı. Rus Ordusu'nun
moralini bozacak bir çevirme hareketi yaptı.
Birleşik Güçler aynı şeyi Kuzey Batı Kafkasya'daki liderlerden
de istemişlerdi. Çerkes Süvari Birlikleri'nin Kırım'a
saldırması şeklinde bir planla teklifi götürmüşlerdi.
Çerkes liderler, yapılan teklifi şartlı olarak olumlu
karşıladılar. Birleşik güçlerin, Kafkasya sahillerine çıkarma
yapmalarını, Çerkes süvarilerinin topçu bataryalarıyla
desteklenmesini istediler.
Kuban'ın kuzeyindeki Rus savunma hattı yıkılmadan, bir süvari
hareketinin yeterli olmayacağını bildirdiler.
Çerkes liderlerin görüşü doğru idi. Ancak, Birleşik güçler,
zahmetsiz fedakarlık istiyorlardı. Çerkeslerin, Rus kalelerini
arkalarında bırakarak neticesi belirsiz bir maceraya
atılmalarını çıkarları açısından uygun buluyorlardı.
Kuzey Batı Kafkasyalı liderler, özellikle Muhammed Emin,
Birleşik devletlerin Kırım'a süvari birlikleri,gönderme
tekliflerini geri çevirmişlerdi. Fakat bu, Kırım Savaşı'na
tamamen ilgisiz kalındığı anlamını taşımıyordu. Savaş
boyunca, Kuban ve Terek Nehirleri'nin kuzeyindeki Rus
Hatları'na devamlı saldırılar düzenlendi. Rusların hat
boyundan asker çekip Kırım cephesine göndermelerine fırsat
vermediler. Böylece, Birleşik güçlere büyük bir destek vermiş
oldular.
Savaş esnasında Çar Nikola ve Prens Mençikof ölmüştü. Rusya
zor durumdaydı. Avusturya ve Prusya'nın devreye girmesiyle
barışı kabul etti.
Bu esnada, İngiltere ve Osmanlı Donanma Komutanları, Kuzey
Kafkasyalıları silah ve cephane bakımından desteklemeye karar
verdiler. Donanmada bulunan hafif silahları onlara vermek için
prensip kararına vardılar. Ancak, geleceğe dönük çıkar
hesapları yüzünden bu karar, tartışmalara neden oldu.
Çerkeslere karşı kimin muhatap olacağı gibi basit bir sebep,
rekabet yarattı. Çerkes liderleri ile temas kurulamadan
Birleşik Donanma geri çevrildi.
İngiltere için, Kafkasya'nın geleceği önemli değildi. Orta
Doğu'da ve Hindistan Yolu'nda kendisine rakip olacak bir Rusya
istemiyordu. Bunu önlemek O'nun için yeterli idi.
30 Mart 1856'da toplanan Paris Konferansı'nda da aynı politika
izlendi, işgal edilen Sivastopol, Balıklava, Kamış, Gözleve,
Kerç, Yenikale, Kılburnu şehir ve limanları Rusya'ya geri
verildi. Bu limanların bazıları Kafkasya sahillerinde
bulunuyordu.
İstanbul ve Çanakkale Boğazları 1841'de yapılan anlaşma
gereğince, bütün yabancı devletlerin savaş gemilerine kapalı
olacaktı. Rusya ve Osmanlı Devleti, Karadeniz'de tersane
kurmayacaklardı. Karadeniz tarafsız bölge olarak her devletin
ticaret gemilerine açık tutulacaktı, İngiltere’nin istedikleri
de evvelemirde bunlardı.
Konferansta savaşa ortak edilen Kuzey Kafkasya hakkında tek
kelime söylenmedi. Rusya ile Rusya arasındaki doğu hududu
belirlenirken, Kafkasya'da bağımsızlık savaşı veren halklardan
hiç söz edilmedi.
Kırım Savaşı'ndan Sonra İngiltere'de Durum
Kırım Savaşı, Avrupa milletleri için çok ilgi çekici bir
olaydı. Rusya yüzyıllardan beri din duygusunu sömürmüş,
Müslüman olan Türkler aleyhine her zaman Avrupa'nın desteğini
elde etmişti. Dünyanın geleceğini tehdit eden Rusya karşısında
ilk defa batı, din ve ırk gibi farklılıkları bir yana atmıştı.
Osmanlı Devleti ile ittifak ederek Rusya ile savaşmayı göze
almıştı.
Kırım Savaşına neden olan davranışlar bilhassa İngiltere’nin
gözünü açmıştı. Osmanlı Devleti'nin yıkılmasında bir sakınca
görmezken, O'nu savunur hale gelmişti. Rusya'yı Karadeniz'e
hapsedecek "Boğazlar Anlaşması'na" bu yüzden büyük önem
vermişti. "Boğazlar Anlaşması" tabiri caizse, İstanbul ve
Çanakkale boğazlarına bir nevi kilit vurmuştu.
Paris Konferansı'ndan sonra, İngiltere'de büyük bir siyasi
fırtına koptu. Rusya'ya karşı olanlar, söz ve yazı ile
Hariciye Bakanlığını adeta bombardımana tutmuşlardı.
Urkhart'ın The Portfolio Dergisi, The Time, The Diplomatic
Review gibi yayın organları siyasi tartışmaları konu alan
yazılarla dolup taşıyordu.
İngiliz aydınlarının Hariciye Bakanlığına ısrarla sordukları
şeyler şunlardı:
Rusya, savaşı kaybettiği halde, konferans masasından neden
karlı kalktı?
Savaşın en ağır yükünü çeken ve en çok zarara uğrayan Türklere
neden tazminat ödenmedi?
Hindistan Yolu'nu tehdit eden Rusya, fırsat ele geçmişken
neden, Karadeniz'den tam olarak çekilmeye zorlanmadı?
Kuzey Kafkasyalılara neden bağımsızlık hakkı verilmedi.
Ruslar, neden Kafkasya'dan çekilmeye zorlanamadı?
İngiltere’de heyecan gerçekten doruk noktasına çıkmıştı. Paris
Anlaşması tasdik için Avam Kamarası'nda görüşülürken, muhalif
muhafazakarların lideri Stanley Derbry, şiddetle hükümete
çattı. "Paris Anlaşması’nın Çerkes meselesine hiç temas
etmediğini görüyor, bunu esefle karşılıyorum." Demiştir.
Malmesbury'de, Lordlar Kamarasında şunları söyledi:
"Lordlarım açık söylemek lazım, Biz Çerkesleri bırakarak
kaçtık Onları olağan olmayan müthiş kaderleriyle başbaşa
bıraktık. Halbuki onlardan savaş esnasında yardım istemiştik.
Müsaadenizle itiraf edeyim: Onların yardımlarından çok
istifade ettik."
Manner, Loyord ve Hamilton gibi Lordlar kamarası üyeleri,,
Çerkeslerin mukadderatı halledilinceye kadar anlaşmanın tasdik
edilmesi aleyhinde bulunacaklarını ifade etmişlerdir.
Rus aleyhtarı siyaset adamları ve aydınları kızdıran, onları
heyecanlandıran sebepler çoktu. Karadeniz'e açılan İngiliz
ticaret gemilerinin kaptanları
savaş sonrasına ait birçok yeni haberler getiriyorlardı.
Bu haberler şöyleydi:
Sözde, Karadeniz'de savaş gemisi bulunmayacak, sahilde bulunan
savaş amaçlı kaleler kullanılmayacak, yenileri yapılmayacak,
eskileri tamir edilmeyecekti. Ruslar, bu yasaklara
uymuyorlardı. Ticaret bandıralı Rus gemileri, Kafkasya
sahillerindeki askeri amaçlı kalelere silah taşıyor yıkılan
kaleler yeniden onarılıyordu. Kafkasya tekrar, Askeri kordon
altına alınıyordu.
ingiliz hariciyesinin mimarı Palmerston, ne yazık ki, Rusya'yı
gözden çıkarmak istemiyordu. Ustaca bir manevra ile Paris
Anlaşmasını hem Avam Kamarası'ndan hem de Lordlar
Kamarası'ndan geçirmesini başardı.
Böylece, Kafkasya tekrar kendi kaderine terkedildi.
Kafkasya'daki Bağımsızlık Direnişinin Zayıflaması ve Son
Ümitler:
Kırım Savaşı'ndan sonra Kafkasya Genel Valiliğine Prens
Baryatinski tayin edilmişti. Kırım cephesinden çekilen 250.000
kişilik deneyimli ordu, Prens'in emrine verilmişti. Rus
birlikleri, gelişmiş silahlarla donatılmıştı.
Hazırlıklar tamamlandıktan sonra askeri harekat başladı. Önce
Çeçen bölgesi işgal edildi. Silah üstünlüğü, seri hareket eden
Kafkas süvarilerini etkisiz hale getirmişti.
Rus harekatı, 18581859 yıllarında da devam etti. İmam Şamil,
Gunip Dağı'nda çembere alınarak, teslime zorlandı. Sıra, Batı
Kafkasya'ya gelmişti.
İmam Şamil'in esir düşmesi, Batı Kafkasya'nın tam bir çember
içinde kalması liderlerin ve halkın moralini bozmuştu.
Muhammed Emin, mücadeleye devam etmenin mümkün olmadığını,
sonucun felaket olacağını düşünerek, Ruslarla anlaşmak istedi.
Fakat, diğer liderler onun bu düşüncesine katılmadılar.
Muhammed Emin'in liderlikten çekilmesine rağmen, İngiltere’ye
son bir defa daha yardım etmesi için ricada bulunmaya karar
verdiler.
Kırım Savaşı esnasında 1854 yılında, İngiltere'ye bir heyet
gönderilmişti. Bu heyet, bol vaatler ve geleceğe dönük
ümitlerle geri dönmüştü.
Bu defa; 1862 yılında Hadji Hayden Hasan ve KUSTARUKO İsmail
başkanlığında bir heyet gönderildi.
Daha önce, İstanbul’da bir toplantı yapılmış, İngiliz Elçiliği
ile temas
sağlanmış, Kafkas halkları adına temsil yetkisine haiz heyet
seçilmişti.
Temsil Heyeti, Londra'da yabancılık çekmediler. Kafkasya'nın
dostları tarafından karşılanıp, misafir edildiler.
Kırım Savaşı esnasında; Kafkasya ve Kafkasyalılar, bilinmeyen
bir kavram olmaktan çıkmışlardı. Londra'da ve bazı büyük
şehirlerde, "Kafkasya'ya yardım komiteleri" kurulmuştu.
Komitenin genel merkezinde, Lord Earl Russell ve Urkhart gibi,
konuyu derinlemesine bilen kişiler vardı. İngiliz dostlar
oturup, Kafkasyalı temsilcilerin ağzından çıkmış gibi bir
bildiri (Layiha) hazırladılar.
Bildiri, oldukça detaylı hazırlanmıştı. Kafkasyalıların
geçmişi anlatılmış; Çerkeslerin binlerce yıldan beri bu
topraklarda bağımsız olarak yaşadıkları dile getirilmişti.
Ayrıca, son yıllar özetlenmiş; özellikle Kırım Savaşı
esnasında, Kafkasyalıların Birleşik Güçlere yaptıkları
yardımlar ifade edilmişti.
Bildirinin son bölümü, Kırım Savaşı hatırlatılarak, şu
şekilde tamamlanıyordu
"Biz dahi yardım etmedik mi? Yüz bin kişilik bir kuvveti sizin
için hazırladık. Rusya, yıllardır bizimle savaştığı halde
zayıflayacağına kuvvetlendi. Eğer bağımsızlığı esarete tercih
etmeseydik, yüz bin kişilik kuvvetimiz şimdi Rusların elinde
olacaktı. Eğer ülkemizi müdafaa etmeseydik Rusya'nın sınırları
Batum'da kalmayacaktı.
Niçin bu savaştan sıkıntı duyuyoruz? Çünkü Rusya, Hindistan ve
İstanbul’un kapısını aralamak istiyor. Eğer bunların
gerçekleşmesine kadar bekleyecekseniz, geç kalacağınız gibi
bizden beklenen yardımı alamayacaksınız. Eğer bugün bize uygun
bir cevap vermezseniz, halkımıza gidip İngiliz halkının Rusya
ile birleştiğini söyleyeceğiz. Böylece Rusya'yı etkilemeyen
ama kendi iftiracılarından etkilenen İngiltere’yi göreceğiz.
Bütün bunları sizlere anlatıyoruz. Eğer gerçekleri anlamak
istiyorsanız, bizim yaptığımız gibi toplantı yapın ve
gerçekleri ortaya çıkarınız. Eğer böyle bir toplantı
yapmayacaksanız, onlara söyleyeceğiniz herhangi bir gerçeğiniz
yok demektir. Avrupa ve İngiltere’nin bize yardımcı olmadığı
gerçeği anlaşılır. Eğer İngiltere bir gerçek ve bu ülkede
adalet varsa, bunun küçük bir parçasını bulacağımızı ümit
edersek, her zaman ziyarete geliriz."
Bildiri, hükümete ve Kraliçe'ye sunuldu. Kraliçe, Rusya ile
Kafkasya arasındaki ihtilaf ve sürüp giden savaşa müdahale
etmek niyetinde olmadıklarını ifade ederek karşılık verdi.
Kafkasya'nın dostları, fazla ileri gidemiyorlardı.
İngiltere'nin kaderini elinde tutanlarla başedecek durumda
değillerdi. Lord Russell, Kraliçe'nin cevabını yumuşatarak,
anlaşılmaz bir kılıfa sokarak, Kafkasyalı temsilcilere
aktardı.
Kafkasyalılara yardım komitesi, ortaya çıkan ümitsizliğe
rağmen, bir toplantı yaparak çeşitli kararlar aldı. Bunların
arasında şu maddeler vardı:
Kafkas heyetinin İngiliz gemileri ile Rus deniz
devriyelerinden zarar görmeden ülkelerine dönmesi hususunun
sağlanması.
Şayet Kafkasya cephesi çökerse. Kafkasyalıların arzu ettikleri
yerlere göç etme kolaylıklarının sağlanması.
Kafkasyalı temsilciler, sağsalim ülkelerine döndüler. Ancak,
beklenen son, acı bir şekilde ufukta görünmüştü.
Heyettekiler ülkelerine döndükten iki yıl sonra, Kafkasya’daki
son direnme noktası da çöktü.
İngiltere'nin sözden öteye geçmeyen vaatleri bir işe yaramadı.
Karadeniz'in karanlık ufuklarını gözleyen Kafkasyalıları
gerçek olmayan hayallerin peşinde sürüklendiği için, iyilik
yerine, aksine kötülük etmişti.
Büyük Göç ve Sonrası
Kırım savaşı esnasında, Avrupalılar; özellikle İngiliz ve
Fransızlar, Kafkasyalıları daha iyi tanıma fırsatı
bulmuşlardı. Onların cesaretlerine, güzel geleneklerine,
bağımsız ruhlu kişiliklerine hayran kalmışlardı. Bu
vasıflarıyla, çıkarcı politikaları için kullanılacak bir
topluluk olarak görmüşlerdi.
Fransa ve İngiltere, son üç yüzyıl içinde geniş müstemlekeler
edinmişlerdi. Elde ettikleri topraklarda koloniler
kurmuşlardı. Kolonilerini güçlendirmek için Kafkasyalılar gibi
vasıflı insanlara ihtiyaçları vardı.
Fransızlar Kırım Savaşı esnasında, Kafkasyalıların Cezayir'e
göç etmeleri gibi, son derece gülünç bir teklif getirmişlerdi.
Kafkasyalı liderler, durumlarına uygun olmayan böylesine bir
teklifi nezaket kurallarını çiğnemeden geri çevirmişlerdi. .
Şimdi ise, İngilizler sahnede idi.
Urquhart, James Bell, Lord Russell gibi samimi dostlar zorunlu
göçten dolayı üzgündüler. Göç kaçınılmaz bir olaysa;
muhacirler fazla zarar görmeden, uzağa götürülmeden,
Kafkasya'ya yakın Osmanlı ülkesinde barınmalarını
istiyorlardı.
Devlet adamları ise, muhacirleri politikalarına uygun şekilde
kullanmak istiyorlardı. Gücü zayıflayan Osmanlı Devleti'ni
muhacirlerle takviye etmeyi düşünüyorlardı.
İngiltere, Osmanlı Devleti'ni adeta vesayeti altına almıştı.
Rusya'nın Karadeniz'in kuzeyinde kalması için onun varlığını
sürdürmesi gerekiyordu. Kafkasyalı muhacirler çökmekte olan
imparatorluğa taze kan verecekti.
Bu amaçla, İstanbul’da bulunan elçilerine Anadolu ve
Balkanlardaki konsoloslarına, göçü yönlendirmek için emirler
verildi.
Rusya kesin hakimiyet sağlamasına rağmen, her an başkaldırması
muhtemel olan Batı Kafkasya halklarının yerlerinde kalmasına
razı olmadı. Onları mecburi göçe zorladı. Böylece, İngiliz
politikasının tatbikini kolaylaştırdı.
Muhacirlerin önemli bir bölümü Tuna boyuna, Türk-Rus hududuna
yerleştirildi. Bir kısmının, Anadolu'nun doğu sınırında
kalması istendi.
Daha iskan işleri tamamlanmadan 1877'de Osmanlı-Rus Savaşı
patlak verdi. Muhacirler yeniden yollara düştü.
Savaşta, Osmanlı Devleti yenik düşmüştü, İngiltere diplomatik
destek vaadiyle, Kıbrıs'a elkoydu. Balkanlar'daki Kafkasyalı
muhacirlerin önemli bir bölümü, İngiliz gemileriyle önce
Kıbrıs'a oradan da Suriye ve Filistin sahilleri'ne çıkarıldı.
Kafkasya'nın muhtelif yerlerinden, Anadolu'ya yeni göçler
oldu. İngiltere’nin savaş ve ticaret gemileri, göç trafiğini
yönlendiren bir unsur olarak görevlerini sürdürdüler.
İngiltere, I. Dünya Savaşı ve sonrası, Osmanlı Ülkesi'nden ve
Kafkasya'dan elini çekmemişti. Mütareke esnasında, İngiliz
gemiler ve askerleri Karadeniz sahillerini boş bırakmadılar,
İstanbul, Samsun, Sinop, Trabzon, Batum şehirlerinde İngiliz
diplomatları ve ordu mensupları gene görev başındaydı.
Rusya içinde, Kafkasya'da kızıllarla beyazlar hesaplaşırken
tekrar İngilizleri görüyoruz. Beyaz Ordu'yu ayakta tutmak,
Kafkasya halklarını yönlendirmek gibi önemli bir görevde gene
onlara pay düşmüştü.
Sonuç
Her insan ve her milletin vazgeçilmez bir bencilliği vardır.
Bazıları için
bu özellik, sınır tanımaz bir güç kazanır. Sadece kendilerini
düşünürler. Çıkar ve saadetlerini, başkalarının acı çekmesi
pahasına sürdürürler.
İngiliz diplomasisi, böylesine bir politikayı üç yüzyıla yakın
bir süre bu şekilde sürdürmüştür. İkinci Dünya Savaşı'nda kan,
hüzün ve acının ne demek olduğunu ilk defa tanımıştır. Çünkü
ilk defa, Alman, hava saldırılarının yakıcı ateşini evinde
tatmıştır.
İngiltere, yakın ve uzak doğu ülkelerindeki müstemlekelerini
elinde tutabilmek için her vasıtaya başvurmuştur. "İngiliz
Siyaseti" diye ün yapan kaypak politikasını, acımasızca
kullanmıştır.
Öylesine ki, Ruslara Hindistan Yolu'nu kapamak için Afgan ve
Kafkas halklarını bir kalkan gibi kullanmıştır. Yardım eder
gibi görünmüş, vaatlerde bulunmuş; ancak, hiçbir zaman gerçek
bir dost gibi davranmamıştır.
Şüphesiz, bir milletin bütün fertleri acımasız ve kötü olamaz.
Nitekim bu hal, İngilizler içinde geçerlidir. Urkhart, James
Bell ve Lord Russell birer İngiliz idi. Ancak, onlar Kafkas
halklarının gerçek dostlarıydı. Hem de hiç bir çıkarları
olmadan, dostluklarını sürdürmüşlerdi.
Urkhart, Kafkasyalılar için hariciyedeki görevinden olmuş,
hayatının sonuna kadar "Kafkasya Davası"nı savunmuştur.
James Bell, bir tüccardı. Belki kazanmak hırsıyla yola
çıkmıştı. Fakat, Kafkasyalıları tanıdıktan sonra, tavrı
değişmiştir. Çekinmeden sonu meçhul, Karadeniz’in karanlık
sularına açılmıştır. Tuttuğu günlüklerde, İngiliz siyasetinin
ikiyüzlülüğünü görmek mümkün değildir. Gördüğü ve tanıdığı
değerleri aynen aktararak, hem kendi zamanının İngiltere'sini
aydınlatmış, hem de bizlere değerli belgeler bırakmıştır.
Lord Russell ve birçok İngiliz aydını; Kafkasya'yı
görmedikleri halde "Kafkasyalılara yardım komiteleri" kurarak,
zamanın İngiliz ve diğer Avrupa hükümetlerini etkilemeye
çalışmışlardır.
Bu değerli insanlar, bilerek veya bilmeyerek Kafkasyalılara
boş yere ümit vermiş olsalar dahi, kusurlarını affettirecek
bir tutum içinde olmuşlardır. "Kafkasya gerçeği nedir,
Kafkasyalılar kimlerdir?" tezini hem ülkelerine hem de bütün
dünyaya duyurmuşlardır.
Onları şükranla anmak gerekir.
KAYNAKÇA:
Tarihte Kafkasya, İsmail Berkok, İstanbul, 1958
Rusya Tarihi, Dr. Akdes Nimet Kurat, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1948
Dağıstan ve Dağıstanlılar, Şerafettin Erel, İstanbul,
1961
Türk-İngiliz İlişkileri Tarihi, Ali Kemal Meram,
Kitapçılık Ticaret Limited Şirketi, İstanbul, 1969
Birleşik Kafkasya Dergisi, Muhtelif Sayılar
The Diplomatic Review, Muhtelif Sayılar (Siyasi Dergi) |
|
|
|
|
|
|
|
|