...................
...................
FAZIL SAY: GERÇEK BİR FAŞİZM YAŞANIYOR

Can Dündar  
Milliyet
Gazetesi, 05 Mayıs 2013

                         
 
...................
...................

Can Dündar: Şu meşhur Twitter davasında ‘dini değerleri aşağılama’dan mahkum oldun. İnançlı insanlara ne demek istersin?

Fazıl Say: İnançlı insanlarla hiçbir derdim yok. Pek çok dostum dindar insanlardır. İnançlarına saygı duyarım. İnanç, zaten yaşamımızda en mühim konudur. Bu kimisinde dine inançtır, kimisinde yaşamaya ya da aşka, sanata veya bilime inançtır. Ama ‘din sömürüsü’ başka bir konu...

Dini kullanarak insanlara sataşanlar, baskı uygulayanlar var. Bunlar bence hem dinlere çok zarar veriyor hem de gerçek dindarlara... Farklı düşünenler sindiriliyor.

Can Dündar: Her şey geçen yıl 4 Nisan gecesi yaşanan yazışmalarla başladı. Ne oldu o gece? Ne yazmıştın orada?

Fazıl Say: Ben o geceki dört cümle yüzünden yargılandım. Bu dört cümlenin en çok tartışılan iki tanesi , ‘Hayyam’ ve ‘Allahçı’ retweetleri bana ait değildi. Başkalarının mesajını yönlendirmiştim. Ayrıca benden başka 160 kişi daha aynı tweeti, retweet etmişti. Asıl kendi tweetlerim ise konu bile olmadı. Yani sonuçta, bana ait olmayan iki cümle yüzünden 10 ay hapis cezasına çarptırıldım. 1000 yıl sonra Türkiye’de Hayyam cezalandırıldı. Ne asıl tweet’i atanlar ne de diğer 160 kişi hakkında dava açıldı. Dolayısıyla benimkisi, özelinde beni cezalandırmaya yönelik bir emsal davadır. Ama sanal medya kullanan herkesi ilgilendiren bir cezadır.

Can Dündar: Şimdi dönüp baktığında dindarları rencide ettiğini düşünüyor musun?

Fazıl Say: ‘Hislerin incinmesi’ konusunu bir de başka açıdan düşünsenize: Her gün ne kadar çok kere hislerimiz inciniyor; ne kadar çok konuda inciniyoruz yaşamımızda... Bunların hepsiyle ilgili mahkemelere çıkmaya kalksak bütün Türkiye adliye sarayından oluşsa, yine yetmez... Hislerin incinmesi konusunu başka mecrada tartışmamız lazım. Belki de tamir edilir o incinen hisler... Peki ya bizlerin incinen hisleri ne olacak? Benim davanın emsal olması dolayısıyla başlayan otosansürün hayatımızdaki birçok hissi incitmesine nasıl çare bulunacak?

Can Dündar: Var mı sosyal medyada böyle bir otosansür hali?

Fazıl Say: Başladı bile... Bu, bir emsal dava haline geldi. Ben ceza aldıktan sonra birçok twitter kullanıcısı, söylemek istediklerini söyleyemez, düşündüklerini yazamaz hale geldi. Kazanan kim oldu? Kazandılar da ne oldu? Bir korku iklimi yayıldı. Nasılını bilmiyorum ama bunu yenmemiz lazım.

Aslında bu ceza, sosyal paylaşım alanlarının bir özgürlük adası olduğu zannını da yıktı, öyle değil mi?

Elbette... Bütün dünyada aldığı tepki biraz da o yüzden...

Can Dündar: Mahkumiyetin dünyada nasıl yankılandı?

Fazıl Say: Büyük tepki çekti. Dünyanın her köşesinde, on binlerce gazete haberi çıktı. Bir tanesi bile yoktur ki ‘Çok doğru bir karar verilmiş’ desin... Dünyadaki müzikseverlerin yakından bildiği Fazıl Say, iki cümle retweet yüzünden 10 ay hapis cezasına çarptırılınca, dünyaya Mevlana’nın hoşgörüsünü anlatanlar ne kadar inandırıcı olacaklar?

Can Dündar: Cezadan sonra yurt dışında gittiğin konserlerde nasıl karşılanıyorsun? Soruyorlar mı bu konuyu?

Fazıl Say: Sormazlar mı? İnsanların Türkiye algısını çok değiştiren bir olay oldu bu... Türkiye’nin imajı için berbat bir durum oluştu. Bundan böyle, Türkiye’de yapılan diğer haksızlıklara da dikkatleri çekmeye başlayacaktır. Dünya, ürktü bu işten... Eğer Türkiye’ye haksızlık olsun istemiyorsak, bu yaralarımızı tedavi etmeliyiz.

Can Dündar: Diğer haksızlıklar derken, sanata yönelik diğer baskıları mı kastediyorsun?

Fazıl Say: Tabii... Madımak katliamı, Kars’ta ki heykelin yıkılması, Emek sinemasının yıkılması, baleye ‘belden aşağı sanat’ denmesi, tiyatroculara uygulanan baskılar, klasik müziğin umursanmaması, Fazıl Say’ın konserlerine sansür uygulanması, iptaller... Zaten bütün bunlar birikmişti. Türkiye’de sanata dönük baskılar ne benle başladı, ne de sonuncusu benim...

Can Dündar: Basının tavrını nasıl karşıladın?

Fazıl Say: Bu konu, Türkiye’deki kamuoyuna hep bulanık aktarıldı. Suçsuz olduğum anlaşılmadı. Yüzlerce köşe yazarının hakkımda yazdıkları dolayısıyla endişe içindeyim. Bahsettiğim iki cümleyi o kadar manipule ederek medyaya taşıdılar ki, sanki yeni Ogün Samast’lar yaratmak, beni hedef göstermek ister gibiydiler. İnsan hayatı değerli mi? Bir sanatçının hayatı değerli mi? Bu tarzadamlar için konu değildir. Her tür manipülasyonla elde ettikleri güç, onların tek varlığı... Bu da bana çok ama çok uzak... İyi hissetmiyorum. Yaşamım da değişti, memleket de...

Can Dündar: Ama yanında yeralanlar da çok oldu?

Fazıl Say: Onlara müteşekkirim. Ve onlar her zaman dostum kalacaktır. Ayrıca bütün dünya da yanımdadır.

Can Dündar: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç senin için “Hırt” dedi. Ali Babacan geçen gün bir yabancı TV kanalında az bile ceza aldığını söyledi. Genelde Hükümet’in tavrını nasıl değerlendiriyorsun?

Fazıl Say: AKP’liler mahkeme kararını iyi ve doğru buldular. Halbuki konuyu anlamadılar bile... Ya da anlamak istemediler. Başbakan Yardımcısı hayli ağır hakaret etti. Dışişleri Bakanı, Kültür Bakanı, milletvekili, elbirliği etmişçesine aleyhimde açıklamalarda bulundular. Bu işi bir zafere, bir güç gösterisine dönüştürdüler. “İyi oldu cezalandırıldı” dediler. Ama bu işin yarını da var. Aynı AKP’liler yarın bir yere gittiklerinde, dostluk, hoşgörü, kültür köprüleri, diyalog gibi konuları kimle konuşacaklar? Kime inandırıcı olacaklar?

Can Dündar: Nefret söylemi, medyadan başlıyor, internete yayılıyor ve genç dimağlarda intikam, nefret hisleri yaratıyor. Hepimizi zehirliyor. Bununla nasıl baş edebileceğiz?

Fazıl Say: Goethe’nin çok güzel bir sözü var: “Dünyadaki en büyük tehlike eyleme dönüşmüş cehalettir.” Bundan korkuyoruz. Hep de korktuk. Örneklerini yaşadık. Çare, aydınlanmadır.

Can Dündar: Bestelediğin İstanbul Senfonisi’nde “Sultanahmet Camii” diye bir bölüm var. Orada sufi müziği selamlayarak ney ve kudüm kullanıyorsun. Ben de birkaç kez gözledim, konserde ezanokunduğunda ara veriyorsun. Müezzin dostların olduğunu biliyorum. Doğu-Batı arasında kültür elçisi seçildin. Bu tartışmayı başlatırken bunların sorumluluğunu hissetmedin mi?

Fazıl Say: İnsanlığı ileri taşıyan yüksek kültürün her türlüsü benim için kıymetlidir; doğuda olsun, batıda olsun. Hayyam, Mevlana, ney, kudüm, saray musikisi çok iyi bildiğim konulardır; bütün eserlerime yansır. Ait olduğum topraklardan müzisyen olarak hiçbir zaman uzaklaşmadım. Ama maalesef Türkiye’deki kültür kavgası yüzünden hepimiz kendimizi lüzumlu, lüzumsuz birçok tartışmanın içinde bulmak zorunda kalıyoruz. Bundan dolayı ne suçluyuz, ne de suçsuz...

Can Dündar: Sen dini değil, dinin sosyal hayatımızı ne kadar belirleyeceğini, siyasete ne kadar karışacağını tartışıyorsun, anladığım kadarıyla...

Fazıl Say: Öyle... Çünkü insanlar artık ‘din’ ile ‘ceza’yı birlikte görmek istemiyor. Din yüzünden çok fazla trajedi yaşandı dünya üzerinde...

Ortaçağ’daki engizisyon mahkemeleri gibi, din adı altında yapılan cezalandırmalar artık insanlarda büyük antipati yaratıyor. Soruyorlar; “Nerede kaldı hoşgörü dinleri? Hoşgörü toplumu? Barış süreci? Nerde kaldı ‘Gel, ne olursan ol, gel’ söylevi? Demokrasi, insan hakları, fikir hürriyeti, nerede kaldı?”

İftar akşamlarında “Ey bağışlaması bol Rabbim” diye anılan Tanrı, giderek korkuyla, cezalandırmayla anılır hale geldi.

İnsan tanrıya inanırsa tanrıya inanır, korkuya inanırsa korkuya inanır. Bazen kendilerini öyle şeylerle korkutuyorlar ki, bir psikolog gibi dışarıdan seyrederken, onun bundan nasıl kurtulacağına kafa yoruyorsun; hatta ona üzülüyorsun. İçinde sevgi olmayan inanç, pozitif sonuç vermez.

Can Dündar: Sana hak veren bir kesim de söylemini çok provokatif buluyor. Senin için din, yaşam, ateizm ne ifade ediyor ki bu tartışmanın içine girdin?

Fazıl Say: Gezegenimizin ve evrenin tarihi, bilimsel keşiflerin ışığında, kutsal kitaplarda anlatılanlardan çok farklı yazılmaya başladı. Hepimiz insanız. Seçimlerimiz var. Ona inanan ona inanır, buna inanan buna inanır. Kanımca, insanlık, bilim ve sanatın ışığında yükseliyor. Bir aydınlanma yaşanıyor. Daha da evrenle ilgili merak edilen, keşfedilecek çok şey var. Zamanla hepsi cevabını bulacaktır.

Ama iktidara ortak olan din, sadece inanç sistemimizi değil, tüm hayatımızı belirlemek istiyor.

Fazıl Say: Benim gözlemime göre, dinler artık bir moral ve ahlak ögesi olarak varlar; hukuk ve kural koyucu olarak değil. Hele cezalandıran olarak hiç değil... Din, insan gözünde pozitif olmalı... Tersi, artık bu dünya üzerinde hoş karşılanmıyor. İnsanlar korkuyor. Korktuğu için korkutuyor. Soğuklaşma başlıyor. Din bence böyle bir şey değil. Bu şekilde kullananlara izin verilmemeli.

Can Dündar: Sabahattin Ali’nin katledilmesinden beri Türkiye’de düşünen, yazıp çizen, muhalif insanların başı dertten kurtulmadı. Nazım Hikmet’in, kendi babanın, Madımak’ta kaybettiğin dostlarının, Aziz Nesin’in başına gelenler sana nasıl bir miras bırakıyor?

Fazıl Say: Onların dramını dünya bilmeli... Müziğimle onları anlatmak için her şeyimi verdim, daha da vermekisterim.

Son yaşadıkların besteci olarak sanatını nasıl etkilendi?

İçinde yaşadığım topraklar için ‘Mezopotamya’yı besteledim. Evrene olan ilgim arttı, bir ‘Evren Senfonisi’ besteledim. Cesaretli insanlara ilgim arttı, ‘Hayyam’ı, ‘Hazerfen’i besteledim. Yaşadıklarım beni kamçıladı. Yorumculukta, bestecilikte ilerlediğimi, korkusuzlaştığımı düşünüyorum. Dinle çatışıyor olarak etiketlenmek hiç kimse için şaka bir durum değildir. Zor bir durumdur. Bilmiyorum yüzyıllar sonra hala böyle olur mu? Olmamasını ümit ediyorum. Şu anda çok zordur.

Can Dündar: Asırlardır aynı girdaptayız: Uygarlık tarihi boyunca inanç özgürlüğüyle ifade özgürlüğü arasında bir ip çekme yarışı yaşandı. O yarışta çok can verenler, canı yananlar oldu. Bu iki özgürlük çeliştiğinde ne yapacağız?

Fazıl Say: Kavga etmemeye, mahkemeye gitmemeye çalışacağız.

Can Dündar: Ama sen twitterda kavga etmişsin?

Fazıl Say: Bakın, Twitter’da bir tek düğmeye basarak yazdıklarını beğenmediğiniz birini takip etmeyi kesersiniz. Bir daha da hiç görmezsiniz. Bu, insanın elinde olan ilk seçenek... “Unfollow” edersin, biter. Bu twitter tartışmasının mahkemeye taşınması gülünç oluyor. Hele işin içine ceza karışınca gerçek bir faşizm yaşanıyor.

Can Dündar: Seni izleyenler önünde kavgalaşmak, küfürleşmek doğru mu?

Fazıl Say: Ben küfretmedim, karşı taraf küfür etti, kavga etti. Ben kendi sayfamı bir tartışma ortamına çevirdim. Onların hakaretlerini ve onlara verilen cevapları da yayınladım. Onlara verilen cevaplar içinde sert olanları ben demişim gibi algılatmaya çalıştılar.

Can Dündar: Bazen televizyon tartışmalarında sen de sertleşebiliyorsun.

Fazıl Say: Ben de insanım, sinirlerime hakim olamadığım oluyor belki... Burada hatalı olmakla, suç işlemek farklı şeyler. Bu retweetlerin mahkemelik olacağı aklıma gelmedi o yüzden... Ama o geceki tartışma sırasında bizlere ne hakaretler edildiği, konu bile edilmedi. İnsanlar o geceki yazışmaları incelesinler, bir AKP’li milletvekilinin bana ne dediğini okusunlar da, kendilerini dindar  gösterip beni edepsizlikle suçlayanların nasıl küfür ettiğini, nasıl belaltı vurup gizlediğini, bu hararetli tartışma ortamından hem suçlu hem güçlü çıktıklarını görsünler.