Can Dündar: Şu
meşhur Twitter davasında ‘dini değerleri aşağılama’dan mahkum
oldun. İnançlı insanlara ne demek istersin?
Fazıl Say:
İnançlı insanlarla hiçbir derdim yok. Pek çok dostum
dindar insanlardır. İnançlarına saygı duyarım. İnanç, zaten
yaşamımızda en mühim konudur. Bu kimisinde dine inançtır,
kimisinde yaşamaya ya da aşka, sanata veya bilime inançtır.
Ama ‘din sömürüsü’ başka bir konu...
Dini kullanarak
insanlara sataşanlar, baskı uygulayanlar var. Bunlar bence hem
dinlere çok zarar veriyor hem de gerçek dindarlara... Farklı
düşünenler sindiriliyor.
Can Dündar: Her şey
geçen yıl 4 Nisan gecesi yaşanan yazışmalarla başladı. Ne oldu
o gece? Ne yazmıştın orada?
Fazıl Say:
Ben o geceki dört cümle yüzünden yargılandım. Bu dört
cümlenin en çok tartışılan iki tanesi , ‘Hayyam’ ve ‘Allahçı’
retweetleri bana ait değildi. Başkalarının mesajını
yönlendirmiştim. Ayrıca benden başka 160 kişi daha aynı
tweeti, retweet etmişti. Asıl kendi tweetlerim ise konu bile
olmadı. Yani sonuçta, bana ait olmayan iki cümle yüzünden 10
ay hapis cezasına çarptırıldım. 1000 yıl sonra Türkiye’de
Hayyam cezalandırıldı. Ne asıl tweet’i atanlar ne de diğer 160
kişi hakkında dava açıldı. Dolayısıyla benimkisi, özelinde
beni cezalandırmaya yönelik bir emsal davadır. Ama
sanal medya kullanan herkesi ilgilendiren bir cezadır.
Can Dündar: Şimdi dönüp
baktığında dindarları rencide ettiğini düşünüyor musun?
Fazıl Say:
‘Hislerin incinmesi’ konusunu bir de başka açıdan
düşünsenize: Her gün ne kadar çok kere hislerimiz inciniyor;
ne kadar çok konuda inciniyoruz yaşamımızda... Bunların
hepsiyle ilgili mahkemelere çıkmaya kalksak bütün Türkiye
adliye sarayından oluşsa, yine yetmez... Hislerin incinmesi
konusunu başka mecrada tartışmamız lazım. Belki de tamir
edilir o incinen hisler... Peki ya bizlerin incinen hisleri ne
olacak? Benim davanın emsal olması dolayısıyla başlayan
otosansürün hayatımızdaki birçok hissi incitmesine nasıl çare
bulunacak?
Can Dündar: Var mı
sosyal medyada böyle bir otosansür hali?
Fazıl Say:
Başladı bile... Bu, bir emsal dava haline geldi. Ben
ceza aldıktan sonra birçok twitter kullanıcısı, söylemek
istediklerini söyleyemez, düşündüklerini yazamaz hale geldi.
Kazanan kim oldu? Kazandılar da ne oldu? Bir korku iklimi
yayıldı. Nasılını bilmiyorum ama bunu yenmemiz lazım.
Aslında bu ceza, sosyal
paylaşım alanlarının bir özgürlük adası olduğu zannını da
yıktı, öyle değil mi?
Elbette... Bütün dünyada
aldığı tepki biraz da o yüzden...
Can Dündar: Mahkumiyetin
dünyada nasıl yankılandı?
Fazıl Say:
Büyük tepki çekti. Dünyanın her köşesinde, on
binlerce gazete haberi çıktı. Bir tanesi bile yoktur ki ‘Çok
doğru bir karar verilmiş’ desin... Dünyadaki müzikseverlerin
yakından bildiği Fazıl Say, iki cümle retweet yüzünden 10 ay
hapis cezasına çarptırılınca, dünyaya Mevlana’nın hoşgörüsünü
anlatanlar ne kadar inandırıcı olacaklar?
Can Dündar: Cezadan
sonra yurt dışında gittiğin konserlerde nasıl karşılanıyorsun?
Soruyorlar mı bu konuyu?
Fazıl Say:
Sormazlar mı? İnsanların Türkiye algısını çok
değiştiren bir olay oldu bu... Türkiye’nin imajı için berbat
bir durum oluştu. Bundan böyle, Türkiye’de yapılan diğer
haksızlıklara da dikkatleri çekmeye başlayacaktır. Dünya,
ürktü bu işten... Eğer Türkiye’ye haksızlık olsun
istemiyorsak, bu yaralarımızı tedavi etmeliyiz.
Can Dündar: Diğer
haksızlıklar derken, sanata yönelik diğer baskıları mı
kastediyorsun?
Fazıl Say:
Tabii... Madımak katliamı, Kars’ta ki heykelin
yıkılması, Emek sinemasının yıkılması, baleye ‘belden
aşağı sanat’ denmesi, tiyatroculara uygulanan baskılar, klasik
müziğin umursanmaması, Fazıl Say’ın
konserlerine sansür uygulanması, iptaller... Zaten bütün
bunlar birikmişti. Türkiye’de sanata dönük baskılar ne benle
başladı, ne de sonuncusu benim...
Can Dündar: Basının
tavrını nasıl karşıladın?
Fazıl Say: Bu konu, Türkiye’deki kamuoyuna
hep bulanık aktarıldı. Suçsuz olduğum anlaşılmadı. Yüzlerce
köşe yazarının hakkımda yazdıkları dolayısıyla endişe
içindeyim. Bahsettiğim iki cümleyi o kadar manipule ederek
medyaya taşıdılar ki, sanki yeni Ogün Samast’lar yaratmak,
beni hedef göstermek ister gibiydiler. İnsan hayatı değerli
mi? Bir sanatçının hayatı değerli mi? Bu tarzadamlar için konu
değildir. Her tür manipülasyonla elde ettikleri güç, onların
tek varlığı... Bu da bana çok ama çok uzak... İyi
hissetmiyorum. Yaşamım da değişti, memleket de...
Can Dündar: Ama yanında
yeralanlar da çok oldu?
Fazıl Say:
Onlara müteşekkirim. Ve onlar her zaman dostum
kalacaktır. Ayrıca bütün dünya da yanımdadır.
Can Dündar: Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç senin için “Hırt” dedi. Ali
Babacan geçen gün bir yabancı TV kanalında az bile ceza
aldığını söyledi. Genelde Hükümet’in tavrını nasıl
değerlendiriyorsun?
Fazıl Say:
AKP’liler mahkeme kararını iyi ve doğru
buldular. Halbuki konuyu anlamadılar bile... Ya da anlamak
istemediler. Başbakan Yardımcısı hayli ağır hakaret
etti. Dışişleri Bakanı, Kültür Bakanı, milletvekili, elbirliği
etmişçesine aleyhimde açıklamalarda bulundular. Bu işi bir
zafere, bir güç gösterisine dönüştürdüler. “İyi oldu
cezalandırıldı” dediler. Ama bu işin yarını da var. Aynı
AKP’liler yarın bir yere gittiklerinde, dostluk, hoşgörü,
kültür köprüleri, diyalog gibi konuları kimle konuşacaklar?
Kime inandırıcı olacaklar?
Can Dündar: Nefret
söylemi, medyadan başlıyor, internete yayılıyor ve genç
dimağlarda intikam, nefret hisleri yaratıyor. Hepimizi
zehirliyor. Bununla nasıl baş edebileceğiz?
Fazıl Say:
Goethe’nin çok güzel bir sözü var: “Dünyadaki en
büyük tehlike eyleme dönüşmüş cehalettir.” Bundan korkuyoruz.
Hep de korktuk. Örneklerini yaşadık. Çare, aydınlanmadır.
Can Dündar:
Bestelediğin İstanbul Senfonisi’nde “Sultanahmet Camii” diye
bir bölüm var. Orada sufi müziği selamlayarak ney ve kudüm
kullanıyorsun. Ben de birkaç kez gözledim,
konserde ezanokunduğunda ara veriyorsun. Müezzin dostların
olduğunu biliyorum. Doğu-Batı arasında kültür elçisi seçildin.
Bu tartışmayı başlatırken bunların sorumluluğunu hissetmedin
mi?
Fazıl Say: İnsanlığı ileri taşıyan yüksek
kültürün her türlüsü benim için kıymetlidir; doğuda olsun,
batıda olsun. Hayyam, Mevlana, ney, kudüm, saray musikisi çok
iyi bildiğim konulardır; bütün eserlerime yansır. Ait olduğum
topraklardan müzisyen olarak hiçbir zaman uzaklaşmadım. Ama
maalesef Türkiye’deki kültür kavgası yüzünden hepimiz
kendimizi lüzumlu, lüzumsuz birçok tartışmanın içinde bulmak
zorunda kalıyoruz. Bundan dolayı ne suçluyuz, ne de suçsuz...
Can Dündar: Sen dini
değil, dinin sosyal hayatımızı ne kadar belirleyeceğini,
siyasete ne kadar karışacağını tartışıyorsun, anladığım
kadarıyla...
Fazıl Say: Öyle... Çünkü insanlar artık ‘din’
ile ‘ceza’yı birlikte görmek istemiyor. Din yüzünden çok fazla
trajedi yaşandı dünya üzerinde...
Ortaçağ’daki engizisyon mahkemeleri gibi, din adı altında
yapılan cezalandırmalar artık insanlarda büyük antipati
yaratıyor. Soruyorlar; “Nerede kaldı hoşgörü dinleri? Hoşgörü
toplumu? Barış süreci? Nerde kaldı ‘Gel, ne olursan ol, gel’
söylevi? Demokrasi, insan hakları, fikir hürriyeti, nerede
kaldı?”
İftar akşamlarında “Ey
bağışlaması bol Rabbim” diye anılan Tanrı, giderek korkuyla,
cezalandırmayla anılır hale geldi.
İnsan tanrıya inanırsa tanrıya inanır, korkuya inanırsa
korkuya inanır. Bazen kendilerini öyle şeylerle korkutuyorlar
ki, bir psikolog gibi dışarıdan seyrederken, onun bundan nasıl
kurtulacağına kafa yoruyorsun; hatta ona üzülüyorsun. İçinde
sevgi olmayan inanç, pozitif sonuç vermez.
Can Dündar: Sana hak
veren bir kesim de söylemini çok provokatif buluyor. Senin
için din, yaşam, ateizm ne ifade ediyor ki bu tartışmanın
içine girdin?
Fazıl Say: Gezegenimizin ve evrenin tarihi,
bilimsel keşiflerin ışığında, kutsal kitaplarda
anlatılanlardan çok farklı yazılmaya başladı. Hepimiz insanız.
Seçimlerimiz var. Ona inanan ona inanır, buna inanan buna
inanır. Kanımca, insanlık, bilim ve sanatın ışığında
yükseliyor. Bir aydınlanma yaşanıyor. Daha da evrenle ilgili
merak edilen, keşfedilecek çok şey var. Zamanla hepsi cevabını
bulacaktır.
Ama iktidara ortak olan
din, sadece inanç sistemimizi değil, tüm hayatımızı belirlemek
istiyor.
Fazıl Say: Benim gözlemime göre, dinler artık
bir moral ve ahlak ögesi olarak varlar; hukuk ve kural koyucu
olarak değil. Hele cezalandıran olarak hiç değil... Din, insan
gözünde pozitif olmalı... Tersi, artık bu dünya üzerinde hoş
karşılanmıyor. İnsanlar korkuyor. Korktuğu için korkutuyor.
Soğuklaşma başlıyor. Din bence böyle bir şey değil. Bu şekilde
kullananlara izin verilmemeli.
Can Dündar: Sabahattin
Ali’nin katledilmesinden beri Türkiye’de düşünen, yazıp çizen,
muhalif insanların başı dertten kurtulmadı. Nazım Hikmet’in,
kendi babanın, Madımak’ta kaybettiğin dostlarının, Aziz
Nesin’in başına gelenler sana nasıl bir miras bırakıyor?
Fazıl Say: Onların dramını dünya bilmeli...
Müziğimle onları anlatmak için her şeyimi verdim, daha da
vermekisterim.
Son yaşadıkların besteci
olarak sanatını nasıl etkilendi?
İçinde yaşadığım topraklar için ‘Mezopotamya’yı besteledim.
Evrene olan ilgim arttı, bir ‘Evren Senfonisi’ besteledim.
Cesaretli insanlara ilgim arttı, ‘Hayyam’ı, ‘Hazerfen’i
besteledim. Yaşadıklarım beni kamçıladı. Yorumculukta,
bestecilikte ilerlediğimi, korkusuzlaştığımı düşünüyorum.
Dinle çatışıyor olarak etiketlenmek hiç kimse için şaka bir
durum değildir. Zor bir durumdur. Bilmiyorum yüzyıllar sonra
hala böyle olur mu? Olmamasını ümit ediyorum. Şu anda çok
zordur.
Can Dündar: Asırlardır
aynı girdaptayız: Uygarlık tarihi boyunca inanç
özgürlüğüyle ifade özgürlüğü arasında bir ip çekme yarışı
yaşandı. O yarışta çok can verenler, canı yananlar oldu. Bu
iki özgürlük çeliştiğinde ne yapacağız?
Fazıl Say: Kavga etmemeye, mahkemeye
gitmemeye çalışacağız.
Can Dündar: Ama sen
twitterda kavga etmişsin?
Fazıl Say: Bakın, Twitter’da bir tek düğmeye
basarak yazdıklarını beğenmediğiniz birini takip etmeyi
kesersiniz. Bir daha da hiç görmezsiniz. Bu, insanın elinde
olan ilk seçenek... “Unfollow” edersin, biter. Bu twitter
tartışmasının mahkemeye taşınması gülünç oluyor. Hele işin
içine ceza karışınca gerçek bir faşizm yaşanıyor.
Can Dündar: Seni
izleyenler önünde kavgalaşmak, küfürleşmek doğru mu?
Fazıl Say: Ben küfretmedim, karşı taraf küfür
etti, kavga etti. Ben kendi sayfamı bir tartışma ortamına
çevirdim. Onların hakaretlerini ve onlara verilen cevapları da
yayınladım. Onlara verilen cevaplar içinde sert olanları ben
demişim gibi algılatmaya çalıştılar.
Can Dündar: Bazen
televizyon tartışmalarında sen de sertleşebiliyorsun.
Fazıl Say: Ben de insanım, sinirlerime hakim
olamadığım oluyor belki... Burada hatalı olmakla, suç işlemek
farklı şeyler. Bu retweetlerin mahkemelik olacağı aklıma
gelmedi o yüzden... Ama o geceki tartışma sırasında bizlere ne
hakaretler edildiği, konu bile edilmedi. İnsanlar o geceki
yazışmaları incelesinler, bir AKP’li milletvekilinin bana ne
dediğini okusunlar da, kendilerini dindar gösterip beni
edepsizlikle suçlayanların nasıl küfür ettiğini, nasıl belaltı
vurup gizlediğini, bu hararetli tartışma ortamından hem suçlu
hem güçlü çıktıklarını görsünler.
|