'Ev yapmayın'
Adigey'in güzel ulusundan türemiş olanların çoğunun vatandan
kopuşunun yaklaşık yüzellinci yılı oluyor. Diaspora
olanlarının yaşamları, nasipleri, düşünlerini bu değiştirdi.
Almanya Hannover'de yaşayan TAMZEKO Wumar'ın dedesi Yakup 110
yaşına kadar yaşadı. Akıllı, dengeli birisiydi. Ailesinin
zorla vatanından ayrılmak zorunda kaldığında gittikleri yer
Suriye'ydi.Yakup kardeşlerin en ufağıydı. O yaşadığı müddetçe
ailesinden hiç kimseye ev inşaa ettirmedi. 'Ev inşaa ettiğinde
kök salmış olursun, kök saldığında ise ayaklanıp vatanımıza
gidemeyiz...' diyordu. Yakup bu dünyadan ayrıldığında, o yıl
içerisinde Wumar'ın babasıda amcalarıda yaban ellerde evler
inşaa ettiler... 'Adige Evsahibi' TAMZEKO Wumar Avrupa
Adigeleri Xesaşhası'nın thamadesi.
2011 yılında Almanya'ya gittiğimizde iki gün onun evinde
misafir olduk. Büyük oğlu Netan sempatik-anlayışlı ve atılgan
birisi. Babasına gelen konuklara ilgi duydu, ufak çocukların
vazifesi olan oyunla da iştigal ederken Xabze'yi de bildiği
için bize saygıdanda kusur etmedi. Wumare'nin eşi Oksana
Kabardey-Balkar Cumhuriyeti'nden Volcırlerin kızı, konuksever
bir evsahibi. Evlerinin evimiz olduğu iki gün boyunca tüm
söyledikleri ilgimizi çekerek yanında oturduk. Adigey devlet
radyo televizyon kurumunun sitesine girip son haberleri nasıl
izleyebileceğini gösterdik. Diaspora Adigelerine yönelik
yurtdışına çıkmış olan gazetecilerimizin yazdığı 'Уадыгэу
дунаем укъытехъуагъэмэ - Adige Olarak Dünyaya Gelmişsen'
isimli kitabı DERBE Timur Wumar'e hediye etti. Wumar kitabın
adını okudu, entresan geldiğini belli ederek hoşuna gittiğini
de hissettirerek, ilave etti; 'memnuniyetle okuyacağım'.
Evsahibi sofrayı hazırlayana kadar kitaba göz attı, sayfaları
derin düşüncelerle çevirmeye başladı. Eğilip masada bulunan
piposunu aldı, yaktı. Sanki yüreğini ferahlatmak istercesine
dumanı içine çekti, saldı. Gördüklerimizden duygulandığımız
için bizde bir şey söylemiyorduk. Wumar'ın okuduklarını nasıl
değerlendireceğini ona neler hatırlatacağını ve bize
aktaracaklarını bekliyorduk. Bir müddet sonra piposunu
burakarak anlatmaya başladı.
Wumar'ın anıları...
'Biz, yurtdışında yaşayanların taundan ölenlerin, bir kaç defa
göç edenlerin büyük sıkıntıyı üstlendiklerini düşünüyorduk
fakat vatanda kalan o bir avuç insan vatanımızı da kökümüzü de
kaybetmediklerini bunları (diasporada yaşayanlar) anlayarak
'bizlere ne vazife düşüyor' diyorlar. Bırsır'ın yazdığı 'чылэ
орэдхэр - Köy Şarkıları' isimli kitabı okuduğumda bunu
anladım. Vallahi o vatanda kalanlar rahat bir döşeğe düşüp
yaşamış değiller. 'Onlara ne yapabiliriz' diyerek düşünüyoruz.
Her ikti taraf olarak birbirimizi desteklemeliyiz.
Bu ülkeye geldiğimde çok gençtim, sadece 23 yaşındaydım.
Geldiğimin üzerinden henüz üç ay geçmişken şimdi de
yayınlanmakta olan Bremen gazetesinden gelip 'İnşaatçılarımız
arasında bir Adige delikanlısı var' diye dilimizi,
geleneklerimizi muhafaza edişimiz üzerine haber yapmışlardı.
Babanın sancısı...
Wumar Suriye'de Golan tepelerinde bulunan Anzivan köyünde
doğdu. Annesi babası onunla birlikte, kız ve erkek
kardeşlerden oluşan on çocuğu yetiştirdiler. 'Annem Resmiye
ekmek pişiriyordu, saka sopası ile su getirerek ailenin
hizmetini görüyordu. Babam Fevzi ise kırda çalışıyordu.
Adigeliğini de müslümanlığını da titiz bir şekilde yerine
getiriyordu. Kazandığının onda birini dul kadınlara
paylaştırıyordu.' diyerek, eski zamanlardaki Adige ailesinin
yaşamını gözlerimizin önüne dikti.
Wumarı babası Şam'da bulunan yatılı din okuluna verdiğinde
sadece 12 yaşındaydı. 18 yaşındayken Şam'da yaşayan bir
vunekoşu yardımcı olup ufak bir köyde öğretmenlik işi
ayarladı. Çocukların okuyacakları okul olmadığı için caminin
yanında okul olmak üzere bir bina yapılmasına vesile oldu.
Altı ay kadar öğretmenlik yaptıktan sonra askere gitti.
Günümüzde Suriye'de en çok çatışmanın olduğu yerlerden birisi
olan Humus kentinde askerlik yaptı. İki yıl kadar askerlik
yaptı. Askerliğin ardından geri döndüğünde Kuneytra'da
çalışmaya başladı. Wumar'ın o dönemki en büyük arzusu
Avrupa'da ileri bir ülkeye gidip yaşamını iyiliştirmek üzere
iş bulmaktı. Bunun üzerine atılgan Adige delikanlısı
Almanya'ya gider. Babası ona karşı durmaz, fakat yaşadığı
yerleri terk etmek zorunda kalan insanların çektiği azap ve
sıkıntının bilincindedir. Wumar'ın evden ayrılacağı zaman
babası ot biçmeye gitti. Başka bir ülkeye gidecek olan oğlunu
uğurlamak ona ağır geliyordu. Wumar'ın annesi buna razı
gelmeyip oğlunu babasının arkasından gönderdi. Arkası eve
dönük ot biçen baba, oğlunun geldiğini hissetmişti. 'Babam
beni kendisine yaklaştırmadı, beni uğurlamadan köyden
ayrıldım' şeklinde insanın yüreğini kaldıran havadisi Wumar
anlatıp bitirdi. Bu 1963 yılında olmuştu.
Gençlik dönemi sırları...
Diasporadaki soydaşlarımız pek çok zorluğu aştılar. Aralarında
bir kaç defa göç edenleri birkaç ülke değiştirenleri çıktı,
ailelerinin huzur bulacağı, rahat edecekleri yeri bulan kadar
koca dünyaya dağıldılar. Böyle olmasına rağmen
kaybolmadılar, ait oldukları ulusu unutmadılar. Eğitim sahibi
oldular, yerleştikleri ülkelere uyum sağladılar, iyi bir yaşam
edinmeyi becerebildiler.
Wumar Almanya'ya geldiğinde farklı pek çok işte çalışmasına
rağmen üniversiteye girip yüksek ekonomi tahsili de yaptı.
Gençliğinin en güzel günleri Hannover'de geçti. Bu kenti
gezdirmek üzere oraya bizi götürdüğünde kent merkezindeki
opera tiyatrosunun bulunduğu meydana götürdü.
Wumar Opera Tiyatrosu'nun bulunduğu binayı işaret ederek
'gençliğimde ekmek kazanmak için burada çalıştım, bekçilik
yapıyordum. Herkes binayı boşalttığında artist kesiliyor
sahneye çıkıp Adige dansları yapıyordum. Burada bale
gösterileri sahneleniyor. Üç erkek arkadaş oluyorduk, üç bayan
baleci ile tanışıp onlara Adige danslarını öğrettik.
Ardından Hannover ve başka kentlerde yarışmalara katıldık'
dedi. Anılarının verdiği sevincin içerisindeyken anlattıkları
çok ilgimi çekmiş bir şekilde 'Adige giysilerini nereden temin
ediyordunuz' diye sordum. 'Kazak giysileri vardı, onları
almıştık' dedi. Bende onlar kazak giysisi değil Adige
kıyafetlerini alıp giyiyorlar diye sözüne ilave ettim.
Ardından bu üç erkek arkadaşın kimler olduğunu sordum.
Memnuniyetle yanıtladı ' Bir tanesi TIRKU Mahmut, Frankfurt'ta
yaşıyor, onunla tanışmış olmalısınız (Vumar'ın yanına
gitmeden önce Frankfurt'taydık- T.Z.), diğeri Şık
sülalesinden bir çocuk, mühendislik okuyordu, üçüncüsü ise
bendim.
Wumar o dönemlerde ilk eşi ile tanıştı. Alman olmasına rağmen
Almanya'da yaşayan Adigeler biraraya geldiklerinde soydaşımız
bayanlara 'çocuklarınıza anadili öğretecek olanlar sizlersiniz
dikkatli olun' diyordu. Ulusumuzla alakalı kaygılarımızı gayet
iyi anlıyor olmasından dolayı Wumar ondan çok razıydı. Onunla
birlikte yetiştirdikleri üç evladından büyük olanı, Yinal
samimi bir şekilde Adige Xase çalışmalarına katılıyor.
Milletin temeli kadınlar
Wumar'ın evine ulaşana kadar, O, bize yakın bir insan oldu.
Yaşamı, milletin başına gelenlerle farklı ülkelerin tarihleri
arasında geçti. İyi bir anlatıcı olmasının yanısıra pek çok
şeyide hatırlıyor. Anıları sanki dün olmuşcasına derinler.
Aklına gelenler ışığında bir, çok mutlu oluyor, bir,
gözyaşları dökülecek hale geliyordu. Evine ilk defa gitmiş
olmamıza, bizi yeni tanımış olmasına rağmen yüreğini bize açıp
hiç durmadan onu dinletiyordu. Anılarına değer verdik,
düşünceleri bize ilginç geldi. Konuşma şekli ve ifadeleri ile
onu Amerika'da yaşayan ÇETAVO Ahmet'e benzettim. Onun başına
gelenleri Wumar'a anlattım. 'Ahmet gençken Amerika'da
yayılmaya başlayan demokrat gruplardan birisine katılmıştı.
Bazı çatışmalara iştirak edince yakalandı hapse atıldı.
Devlete karşı durduğu için idam cezasına çarptırılır. Son
isteğin nedir diye sorduklarında 'Beni annemle buluşturun'
der. Annesinin yanına gittiklerinde, oğlumun son gününde
karşısına çıkıp yüreğini yumuşatmam diyerek hapishaneye
gitmeyi kabul etmez. Bunun üzerine Ahmet'in son arzusunu
gerçekleştirmek için bir müddet daha idam cezasını
gerçekleştiremezler. O zamana kadar da Ahmet'in desteklediği
gruplar yönetimi ele geçirdikleri için Ahmet serbest
bırakılır. Anlaşıldığına göre annenin dirayetli olması oğlunun
yaşamını kurtarmıştır. 'Anlattığım havadisin iyi bir sonu
olmasından Wumar memnun oldu. Daha sonra Wumar'a şöyle sordum;
'Adige erkeğimi, yoksa bayanımı ulusu var kılacak olan?'.
Wumar'ın verdiği açık-net cevabın üzerime düşen vazifeleri
arttırdığını düşünüyorum 'Zaman gürül gürl akmıyor ama damla
damla geçiyor. Bu damlaları toplayan Adige Xasesi. Milletin
kökü kadınlar. Yaşamın ilerlemesini sağlayan düşünceleri
aktaran onlar. Bizim erkeklerimiz huysuz değiller mi! Bir
Adige bayanı baş örtüsünü çıkartıp onların arasına attığında
düşman olanlar birbirlerinden ayrılıyorlardı. Eğer kadınlar
iyi yetiştirilirse millete de sahip oluyorsun.'
Son sözler.
TAMZEKO Wumar, vatanı çok ziyaret edenlerden. Böyle bir
geldiğinde Sırıfıbgı şelalelerinde sülaleler adına dikilmiş
ağaçlardan oluşturulan koruya birlikte gitmiştik. Farklı
sülalerin kendi adlarına diktikleri meşe fidanları arasında
Wumar bir müddet durdu. Fidanların gövdelerine iliştirilmiş
sülale armalarına baktı, yeni sürgünlerine el sürerek derin
derin nefes aldı. Ufak oğlunu getirip buraya bir fidanda
kendisinin dikmek istediğini söyledi. Köklerin başladığı
topraklara yaklaşık yüzelli yıl sonrada gelinse, geri
dönüldüğünde yeniden kökler tutarlar.
|