Aliza Marcus,
Türkiye’de ve dünyada PKK’yı en iyi bilen ve yorumlayan
isimlerden biri olarak öne çıkıyor. 1990’lı yılların başında
Türkiye’de gazetecilik yaparken Kürt sorunu üzerine
yoğunlaşmaya başlayan Marcus’un 2007’de yayımlanan ‘Kan ve
İnanç’ isimli kitabı PKK üzerine yapılan en derinlikli
çalışmalardan biri olarak değerlendiriliyor.
Çözüm süreciyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Marcus,
“(Başbakan Recep Tayyip) Erdoğan’ın önünde iki seçenek var; ya
demokratikleşme yoluyla bu meseleyi çözecek ya da Güneydoğu’yu
Kürtlere bırakacak” dedi.
Cansu Çamlıbel’in
Aliza Marcus ile yaptığı,
Hürriyet
gazetesinde yayımlanan röportajın bir kısmı şöyle:
-Kandil ne istiyor?
- Bir çeşit özerklik istiyorlar. Ama Erdoğan’ın ne istediği
konusunda şüphe içindeler. “Acaba Oslo’da olduğu gibi yine
bize oyun mu oynanıyor” diye sorguluyorlar. PKK’ya göre Oslo,
hükümetin seçimler öncesinde çatışmayı durdurmak için
kurguladığı bir oyundu. Zaten oradan bir şey çıkmayacağını
görünce de PKK savaşa geri döndü.
-15 yıldır İmralı’da olan Öcalan ile o sürenin büyük bölümünü
savaşarak geçiren PKK’nın ilişkisi bugün nasıl bir ilişkidir?
- PKK olmadan Öcalan hiç kimsedir. Öcalan’ın kendi meşruiyeti
için Kandil’e ihtiyacı var. Kandil’in de Öcalan’a ihtiyacı
var, çünkü herkesin saygı duyduğu adam o. İki tarafın da
birbirine ihtiyacı olması bir denge yaratıyor. Öcalan çıkıp
yarın “PKK savaşı tamamen durdursun. Bugüne kadarki
kazanımlarımızla mutlu olalım” dese bunun bir karşılığı
olmayacağını biliyor. İki taraf da birbirinin sınırlarını çok
iyi biliyor.
-Devlet de bu sınırları bilerek strateji kurmuyor mudur zaten?
- Ben AKP’nin sadece Öcalan ile bir çözüme ulaşamayacaklarını
tam olarak anladığı kanaatinde değilim. Bugün kim kiminle
müzakere ediyor belli değil. AKP, PKK ile mi müzakere ediyor,
yoksa Öcalan Kandil’le mi? Çözüm için Kandil’e ihtiyaçları
var. Eğer çözüm istiyorlarsa Kandil’le de doğrudan görüşmeleri
gerekiyor, BDP’yi işin gerçek bir parçası haline getirmeleri
gerekiyor. PKK’ya göre bugün ortada henüz barış da yok, bir
süreç de yok. Ama kimse çıkıp bunları söylemiyor, çünkü işin
ciddiyetinin farkındalar ve bozan taraf olmak istemiyorlar.
Yerel seçimlere kadar vakti var
-Eğer dediğiniz gibi PKK cephesinde bu kadar çok soru işareti
varsa, bu çatışmasızlık hali ne kadar sürdürülebilir?
- Bana kalırsa önümüzdeki yerel seçimlerin sonuna kadar
vaktimiz var. Bugün PKK hem işi bozan taraf olmamak adına hem
de Rojava ile meşgul olduğu için savaşmak istemiyor. Bir süre
sonra kış gelecek, zaten savaşamayacaklar. Yerel seçimlere
kadar böyle gider. Ama eğer yerel seçimlerin sonunda da
Türkiye hâlâ demokratikleşme, genel af, bir tür yerel özerklik
gibi meselelerde açılım sağlamamış olursa PKK savaşa dönmeyi
düşünebilir. Bu oyundaki tek joker Rojava’daki Kürtlerin
özerklik ilanı olabilir ki bu sandığının aksine aslında
Türkiye’ye zaman kazandırabilir. Ama bu resimde beni en çok
korkutan TAK gibi bir grubun çıkıp savaşmaya başlaması,
PKK’nın bir noktada TAK’ı kullanmaya başlaması. İşte o nedenle
de Türkiye’nin 2014 ilkbaharına kadar bir karar vermesi
gerektiğini düşünüyorum. Erdoğan gibi güçlü ve halkın
desteğine sahip bir lider bunu yapabilir.
Rojava meşruiyet zemini sağladı
-Suriye’nin kuzeyinde PYD’nin Nusra Cephesi’ne karşı kazandığı
sınır mücadelesi Türkiye’deki süreci nasıl etkileyecek?
- Rojova her şeyi değiştirdi. Her şeyden önce PKK için yeni
bir meşruiyet zemini sağladı. Evet PYD resmen PKK’nın bir
parçası değil ama çok yakın bir ilişkileri var. Savaşçıların
çoğu aynı. PKK, ta 80’lerden 90’lardan beri Rojava için çok
çalıştı. Ama bugün bütün dünya Suriye’deki Kürtlerle çok
ilgili, çünkü Esad’a ve El Kaide’ye karşı savaş kazanan bir
PYD var. PYD’nin bu anlamda kazandığı uluslararası saygı
PKK’ya da yazıyor. İşte bu Erdoğan açısından çok hassas bir
nokta, çünkü bugüne kadar bütün dünyayı PKK’nın bir terör
örgütü olduğuna ikna etmişti. Ancak bugün bazı çevreler PYD’ye
bakarak, ‘Belki PKK da terör listelerinden çıkarılmalı’ demeye
başladı.
-Bu, Washington’da cidden tartışılıyor mu?
- Henüz cidden tartışıldığını düşünmüyorum ama yavaş yavaş
böyle bir tartışma başlıyor. Benzer bir eğilim Avrupa’da da
var. Bir de şu taraftan bakın; Rojava aslında PKK’nın ilk kez
gerçekten kontrol edip yönettiği bir alan. PKK bugün
Suriye’nin kuzeyinde özerk bir bölgenin nasıl yönetileceği
konusunda pratik yapıyor ve deneyim kazanıyor. Suriyeli
Kürtler özerklik alacak ve bunu PYD altında alacaklar. Suriye
içindeki diğer bütün güçler birleşip PYD’ye karşı savaş kararı
almadığı takdirde bunun engellenmesi zor. Türkiye açısından
bir çıkmaz sokak. Türkiye daha önce Irak’ta bir federasyon
için kırmızı çizgi diyordu, bugün Suriye’de aynı şeyi söylüyor
da ne oluyor? Bugün Suriye ile sınırınızda Kürt bayrakları
dalgalanıyor. AKP hâlâ bu eski kırmızı çizgi retoriğini
kullanarak bir yere varamaz. Sahadaki dengeler değişirken
Türkiye politika değiştirmezse kaybeder. İran’ı özel
koşullarından dolayı bir kenara koyarsak Türkiye, Kürtlerin
hâlâ aktif olarak özerklik ve meşruiyet arayışında olduğu tek
ülke olarak kalacak. Zaten bugün Türkiye’nin güneydoğusunda
devletin görünürlüğü çok azalmış durumda. PKK gerillaları
dağlarda özgürce geziyor.
Erdoğan’ın önündeki 2 seçenek
-PKK’lıların şu anda Türkiye’nin dağlarında gezmek yerine
sınırın öte tarafına çekiliyor olmaları gerekmiyor mu?
- Evet çekiliyorlar ama yavaş yavaş çekiliyorlar. Erdoğan’ın
tam olarak hesaplayamadığı şu; PKK tamamen çekilirse geriye ne
kalacak? Geriye bir nevi bir otorite boşluğu kalacak. Bu
boşluğu herhangi bir silahlı grup doldurmak isteyebilir. Bu
hem Türkler hem de Kürtler açısından çok tehlikeli bir durum.
PKK hem geride böyle bir boşluk bırakmak istemediği için hem
de Türkiye’ye güvenmediği için çok yavaş çekiliyor. Tamamen
çekilseler bile geride KCK kalacak. Her halükârda bölgede
PKK’nın en baskın aktör olarak kalması sağlanır. Bu bölge
insanı açısından da makul bir şey. Bugün artık PKK’yı aynı AKP
ve CHP gibi bir siyasi parti olarak gören çok insanla konuştum
son ziyaretim sırasında. Bu bakış değişmez. Gezi olayları,
Erdoğan’ın Türkiye’nin ihtiyacı olan demokratik adımları
atmaya hazır olmadığını ortaya çıkardı. Bugün soru şudur;
demokrasi olmadan Kürt sorununu nasıl çözersiniz? Erdoğan’ın
önünde iki seçenek var; ya demokratikleşme yoluyla bu meseleyi
çözecek ya da Güneydoğu’yu Kürtlere bırakacak.
Öcalan en fazla ev hapsi umabilir
-Öcalan’ın Türkiye siyasetinde meşru bir aktör olma hevesi var
mı sizce?
- Bugün önemli olan Öcalan’ın kendi siyasi geleceği ya da
özgürlüğü için ne istediği değil. Elbette Kürtler en azından
koşullarının iyileştirilmesini, ev hapsini çözümün bir parçası
olarak isteyecek. Ancak asıl mesele Kürtlerin kendilerini
yönetme meselesidir. Erdoğan’ın üzerinde düşünmesi gereken
budur. Ayrıca Öcalan’ın tamamen özgür kalacağını düşünmüyorum.
Zaten özgür bırakılsa, biri çıkar sokakta öldürür. Bence
umabileceğinin en iyisi ev hapsi. Ayrıca Türklerden kabul
etmelerini isteyeceğiniz şeylerin de bir sınırı var.
|