Sürgün yolu rotamızı tren yolları ve
haritamızla ilerlerken Kayseri il sınırına
yaklaştığımızı fark edince Parseğ Dağı
(Şimdiki adı Ali) eteklerindeki en büyük
Ermeni Krallığı'na bir selam vermek için iki
günlük bir mola veriyoruz.
Kayseri Ermenileri 1970'lere kadar varlığını
koruyan bir cemaat. Bugün Kayseri'de şehir
merkezindeki Krikor Lusavoriç dışında aktif
kilise yok.
Kayseri'nin pastırmasının ve sucuğunun
temellerini de Ermeni aileler atmış. 1915'te,
50 binden fazla Ermeni'nin yaşadığı koca bir
ticaret kenti olan Kayseri'de, 1965'te halen
130 aile olduğu söyleniyor. Şimdi ise birkaç
kişi var.
Şehrin, Ermeni dini tarihinde önemli bir yeri
var. Zamanında Orta Anadolu'nun en önemli
kenti ve M.S. 250'de 400.000 nüfusu olan
Kayseri, Aziz Krikor'un büyüdüğü, eğitim
gördüğü ve Hıristiyanlığı kabul ettiği yer.
Petrol kralı Gülbenkyan ailesi gibi ünlü
birçok Ermeni ailesi var. Evleri şu andaki
Konak Restoranı olarak hizmet veriyor.
Restoran çalışanları gelenlere buranın eski
bir Ermeni evi olduğunu anlatıyorlar ancak
hangi ailenin evi olduğu belirtilmiyor...
Kayseri halkı ve köylerindekiler eski günleri
konuşmaktan diğer şehirlerdeki kadar
çekinmiyorlar.
Vartan köyü harabeleri.
Vartan Köyü – Vatan Köyü
İlk
durağımız Kayseri'de çok fazla ziyaret
edilmeyen köylerden biri. Vartan köyü. Şimdiki
adı Vatan. Köyde yaşayanlar eski adını
hatırlamıyor. Veya hatırlamak istemiyorlar...
Ama biliyorlar. Şu anda yeni binaların
bulunduğu köyün eski yerleşim yeri harabe
halinde. Evler ve sokaklar kayaların içerisine
oyulmuş, hayvan barınakları arasında kazılar
yapılmış. Her yer delik deşik. Bu deliklerin
define aramak için mi yoksa hayvanları
soğuktan koruyabilmek için mi açıldığını
bilmiyoruz ama kayalardaki oyukların dışında
evlerdeki toprak delikler definecilerin buraya
uğradığını anlatıyor bize.
Köyde
birkaç hane dışında kimse yok. Camdan bize
seslenen biri “Burası artık yazlık olarak
kullanılıyor” diyor.
Surp Stephanos Kilisesi
Hazine kiliseyi geri almış, ama...
Vartan köyünün ardından Efkere'ye (Şimdiki
Bahçeli) doğru yol alıyoruz. Ali dağı (Parseğ)
sürekli konumumuzu belirlememize yardımcı
oluyor.
Heybetli bir kilise bekliyor bizi orada.
Kubbesi çökmüş. Arka duvarını dağa dayamış
kilisenin ön kapısının üstündeki Ermenice “E”
harfinden anlıyoruz Ermeni kilisesi olduğunu.
Arkasından dolaşıyoruz. Kubbesinin olduğu
yerden içerinin fotoğraflarını çekip aşağıya
indiğimizde eski kapının yerinde demir doğrama
bir kapak olduğunu fark ediyoruz. Yeni kilidin
üzerinde de bir anahtar duruyor. İçeriye
girebileceğiz hevesiyle kilidi çeviriyorum...
Açılmıyor. Çıkarıp takıyorum, yok... Hayal
kırıklığı... Yandaki evden öğreniyorum, köyün
çocukları oyun oynamak için takmışlar.
Anlaşılan şakaya bir ben kandım.
Kilisenin etrafında birilerini buluruz da
açarlar belki diye dolanıyoruz. Bizi uzaktan
izleyen bir çocuğa annesini soruyorum,
çağırıyor. Ona kiliseyi soruyorum. Evin içine
dönüp “Anne gel de anlat ne oldu kiliseye
diye” sesleniyor.
Tavlusun Manastırı.
Yemeğini ocakta bırakıp gelen teyze “Hazine
gelip geri aldı kiliseyi, kapıya da kilit
taktı. Anahtarı da onlara gönderildi” diyor.
İçeride eskiden bir akrabaları yaşıyormuş ama
sonra “birileri yazmış, onlar da gelip
kapattılar” diyor. Belli ki memnuniyetsiz bu
olaydan. Akrabası evini kaybetmiş sonucunda.
Sözleri arasında “içeride kazmışlar, talan
olmuş” diyor.
Define aranmış belli ki. Şimdi ise boş ve
atıl. Kapı deliğinden gördüğüm kadarıyla
içerisi çöplük niyetine de kullanılmış bir
dönem. Hazine köylülerin elinden almış
almasına ama ne bir işaret ne bir levha ne de
bir restorasyon çalışmasına başlama isteğinin
izine rastlamıyoruz köyde...
Biz
sohbete devam ederken “yemeğim yanacak” deyip
içeri giriyor. Tekrar çıkmamak üzere...
Tavlusun Surp Toros Kilisesi
Köpeği derisinden ayıran makineli Ermeniler!
Dersiyak-Kayabağ köyündeyiz. Köy meydanından
içlere doğru sanki Diyarbakır'ın gavur
mahallesinde yürüyormuş gibi hissediyorum. Dar
yollar, ilginç cumbalı evler... Yolumuzun
sonunda bizi damın tepesinde bekleyen bir
teyze var. Konuşmak istiyor belli.
Kilise nerede diye soruyoruz. Karşı taraftaki
Rum kilisesini gösteriyor. Burada Rumların
yaşadığını annesinin kendisine onlarla iyi
komşulukları olduğunu anlatıyor: “Bazen
ellerinde kağıtlarla gelirler burayı sorarlar.
Ama annem derdi gidenler çok daha iyi
komşulardı. Korkarlardı. Erkekleri evde
olmazmış çoğunlukla, akşam oldu mu evlerine
çekilir, çıkmazlarmış. Ama köy halkı
sahiplenirdi onları.”
Ermenilerle ilgili anılar ise dehşet verici
olaylar içeriyor. Mahallede sadece birkaç
ailenin olduğunu söylese de anlattıklarından,
sayının daha çok olduğunu tahmin ettiriyor
bize: “Bir makine getirmişler Ermeniler.
Köyden birileri gitmiş görmüş. Aşağı tarafa
getirdikleri makine köpekleri derisinden
ayırırmış. Oraya atacaklarmış insanları. Şimdi
her yıl 15 Nisan'da mıdır nedir? Bir şeyler
yapıyorlar. Niye çıkarıyorlar bunları ortaya.
Sanki kendileri yapmamış. Durup dururken
olmamış hiçbir şey. Onlar yapınca olmuş.”
Cumhuriyet'in inkâr üzerine kurulu milli
eğitim politikalarının en yaşlı nesillerde
bile ne denli etkili izler bıraktığını bu
konuşmadan anlayıp, Dersiyak'ın ara
sokaklarında kayboluyoruz...
Dersiyak'ta bir Rum evi.
Tavlusun Köyü Eğitim ve Yardım Derneği
Kayseri'de anlatacak görecek daha çok yer var.
Biz son durağımız olarak Tavlusun
yamaçlarındaki Surp Toros Kilisesi'ni
seçiyoruz. Yolumuzu sorduğumuz çoban hemen
“Evet evet. Ermeni, Rum yan yanalar” diyor.
Ermeni kalmış mıdır sorumuza az biraz
gülümsemeyle “Yok gitmişler” cevabını
alıyoruz.
Tavlusun Köyü'nün şimdiki adı Aydınlar. Köy
girişinde Rum kilisesi karşılıyor bizi.
Bahçesi definecilerin talanına uğramış. Papaz
mezarı olabilceğini tahmin ettiğimiz bir yerde
insan kemikleri görüyoruz. Yanımdaki kadim
dostum kemiğin ortalıkta kalmasına içi
elvermiyor toprağı eşeleyip içine gömüyor. İki
koca manastır yan yana. Rum Kilisesi'nin hemen
yanında Surp Toros Ermeni Kilisesi var.
Kilisenin kapısında ise Tavlusun Köyü Eğitim
ve Yardımlaşma Derneği'nin astığı bir levha
var. Kayseri'de merkezdeki Krikor Lusavoriç
Kilisesi dışında Ermenilerle ilgili izlerin
gizlenmediği ve hatta sergilendiği tek mekan
burası. Köy derneğini akışlamak ve hatta
destek olmak gerek.
Surp
Toros'taki duvar resimleri büyük oranda zarar
görmüş. Birkaç okunabilecen tavan yazısı
dışında geriye taş ve harabe kalıyor. Dua
yerinin sağ tarafındaki mumluk bölümü ise
derin bir çukur halinde. Defineciler burayı da
es geçmemiş.
Çerkesleşmiş Ermeniler
Kayseri'de gezilecek, keşfedilecek daha çok
rota var. Sırlamakla bitmez. Ama şehir
merkezinde Gubate adlı bir Çerkes kahvaltı
salonundaki sohbetler benim ve benim gibi
birçok Ermeni için yeni bir kapı araladı.
Kayseri yakınlarındaki Çerkes köyünde
yaşayanların 1915'te kurtardıkları Ermeniler
ve köyde halen yaşayan Çerkesleşmiş
Ermeniler... İşte bu çok yeni bir bilgi.
Eminim soykırım konusunu çalışan tarihçilerin
bile birçoğunun yeni duyacağı bir hikaye...
Bir
sonraki ziyaretimi bu köyde geçirmek üzere söz
alıp Kayseri'den ayrılıyorum. Ardımda birçok
hikaye, sırtımda koca bir heybe ile...
KAYNAK:
http://www.radikal.com.tr/turkiye/100_yilinda_surgun_yolunda_5_kayserinin_
cerkez_ermenileri-1339046
|