Burhaniye Köyü: Kayseri
ili-Yahyalı ilçesine bağlı bir köydür. Merkez Yukarı
Burhaniye(Babugey) 43 hane, Aşağı mahallesi olarak ta geçen Aşağı
Burhaniye-Aşağıköy (Benegue) 32 hane olmak üzere, toplam 75
hanelik, 2 cami, 2 okul (biri kapalı) bunlara ait 2 lojman,1
elektrikle çalışan un değirmeni ve kullanılmasa da 1 adet küçük
PTT binası olan iki köyün bir araya gelmesinden oluşmuş bir
Adige-Kabardey köyüdür.
Konumu: Burhaniye köyü;Kayseri-Yahyalı ilçesi sınırlarında
olmakla birlikte, Niğde-Çamardı,Adana-Kozan-Feke-Aladağ (Karsantı)
ilçelerinin kesişme noktaları sayılabilecek bir konumda, Aladağlar
ve Torosların birleştiği bir yer olan yöresel ismiyle
İnderesi-İndıre de denilen bir bölgededir. Köy; Kayseri-Yahyalı
ilçesi ile Adana-Kozan ve Feke ilçelerine sınır olarak da üç
ilçeye sınır teşkil eden sayılı köylerdendir. Köyümüz iki derenin
kesiştiği bir vadi de etrafı doğal ormanlarla çevrili bir yerde
kurulmuştur. Çukurova insanının yazları doğal bitki ve orman
örtüsünden dolayı, dereleri ve soğuk suları bol olduğu için yayla
ve arıcılık faaliyetleri için tercih ettiği serin bir iklime
sahiptir. Kışları ise günümüz şartlarında uzun süre yolları kapalı
kalmasa da çok kar yağan, sert iklimlidir. Burhaniye köyü
Kayseri’ye Yahyalı-Develi-Erciyes üzeri yaklaşık 120 km. Adana’ya
Kozan üzeri yaklaşık olarak 140 km. uzaklıktadır. Ayrıca
Adana-Aladağ (Karsantı) ve Adana-Feke üzerinden de gidilebilmekte
ve Niğde-Çamardı-Demirkazıkdağı-Yedigöller-Kapuzbaşı-Zamantı nehri
-Ulupınar- Beş çeşme (köye bağlı bir yer) güzergahlarını
kullanarak ulaşılabilen, bu güzergah üzerinden yazları yapılan
Treking-Dağcılık faaliyetleriyle de yerli ve yabancı turistlerin
uğrak yerlerinden biridir. Yolların belirli kilometrelerinden
sonraki kısımları stabilize ve toprak yol olması ulaşım açısından
ve zaman açısından biraz zor ve yorucu olmaktaysa da köye
ulaşıldığı zaman görülen güzellikler ve yemyeşil doğa yaşanan
bunca zahmete fazlasıyla değmektedir.
Tarihi: Burhaniye köyünün; Kuzey Kafkasya dan geldiği tarih
tam olarak bilinmemekle birlikte ilk göçten, yani 1864’den daha
sonraki yıllarda tahmini olarak ya da yaşlılardan, Türkiye’ye
geldikleri yıl ya da yıllarda doğan ilk çocukların vefat
yıllarından ve yaşadıkları yaşlarından yola çıkarak yaptığımız
uzun araştırma ve hesaplamalar neticesinde 1890-1892 yılları
arasında geldikleri bilgisine ulaşılmış ama net olarak bu iki
yıldan hangisi ve hangi tarih olduğu sonucuna ulaşılamamışsa da
önce ya da sonra olmadığına emin olunmuştur. Araştırmamız
sürmektedir.
Köy, Kuzey Kafkasya’nın yerli halkları olan Adigelerin, Kabardey
boyundan gelen Çerkesler tarafından kurulmuştur. Hajret
Kabardeyleri denilen Kabardey Çerkeslerinin kurduğu köyümüzün
geliş serüveni ise şöyledir:
Yukarıdaki tarihlerin birinde Kuzey Kafkasya’daki yaşadıkları
yerlerden büyük bir kafile olarak yola çıkan Çerkesler yollarda
katılanlarla daha da büyüyerek Karadeniz sahiline ulaşmışlar.
Burada tıka basa dolduruldukları gemilerle İstanbul üzeri transit
geçerek Boğazları aşmışlar Ege denizi ve Akdeniz yoluyla zorlu bir
yolculuk yaparak ölülerini ve gözyaşlarını Karadeniz, Ege ve
Akdeniz’in karanlık sularına dökerek bugün ki Mersin (İçel)
limanına demirleyerek acı, hüzün ve zahmet dolu yolculukları son
bulmuştur. Burada kendilerine yetkililer tarafından önerilen
Erdemli ve Silifke sahil boyunu beğenmeyen kafile yoluna devam
ederek. Mersin ve Tarsus arasında bir yer olan Yaka köyünde
yolculuğun yaralarını sarmak,dinlenmek amacıyla bir mola
vermişler.
Thamadeler, bundan sonra ne yapılacağına karar vermek, gelecek
kış aylarına yolda yakalanmamak için kışın burada karşılanmasına
karar vermişler. Kışı burada geçiren kafile yeni ölümlere
üzülürken hayatın devam ettiğini gösteren ve göçün ilk çocuklarını
da yine burada kucaklamışlar. Bu arada köyden gurup olarak ilk
kopmalar da başlamış (Şu anki Mersin-Atlılar (Sadiye) köyünün bu
kafileden ayrılan aileler tarafından kurulduğu söylenir)
ayrılanları geride bırakan kafile Adana’ya ulaşır. Buranın
yetkilileri kafileye şu anki Ceyhan istasyon meydanın
Güney’inin alt tarafında bulunan bir yeri yerleşim yeri olarak
gösterirler. Buraya ilk göç (1864) ve sonra ki yıllarda gelerek
yerleşen Çerkeslerin ölümlerini duyan, bizzat yaşamlarını gören ve
buraların sıtma, sıcak ve koca koca sivrisineklerini gören
Thamadeler bu teklifi de kabul etmezler ama artık yorulan ve daha
fazla gezmek istemeyen kimi aileler pes ederek şimdiki Anavarza
kalesinin alt kısmında bulunan Tilki Bucağı denilen yere
yerleşirler.
Bu Çerkes aileler sonra ki yıllarda bazı sürtüşmeler ve
zorlamalar sonucu şimdi ki Kahramanmaraş-Andırın ilçesine göçerek
Yeşiltepe (Gümbetir) ve Altınboğa köylerini kurarak buraya
yerleşirler. Ana kafile ise ayrılanları yine geride bırakarak
yukarılara Kozan ilçesi istikametine yollarına devam ederler.
Kozana ulaşan kafileye teklif edilen, şimdi ki Devlet
Hastanesi’nin altındaki Kızılyazı düzlüğünü de
beğenmeyen kafile; yukarılarda daha serin ve ormanlık güzel
yerlerin olduğu
söylentisine ve gönderdikleri keşif atlılarının bilgilerine
bakarak yeniden yola koyulurlar. Kozan’da da kopmalar devam eder,
burada da bazı aileler ayrılırlar (Tufanbeyli-Kayapınar köyünü
kurarlar). Ayrılanlara üzülen ve iyice ümitsizliğe kapılan kafile
Adana’yı Kayseri’ye bağlayan Göçer aşiretlerin kullandığı doğal
yolu yorucu ve zahmetli bir yolculukla aşarak şimdiki köyün
bulunduğu İnderesi-İndıre denilen yere ulaşırlar. Dereleri, doğal
sık ormanları, soğuk suları, dağlardaki yabani
armut, erik, alıç, elma ağaçları ile Kafkasya’daki yaşadıkları
yerlere benzeyen bu yeri çok beğenmiş ve yerleşmeye karar
vermişlerdir.
Koca kafileden geriye kala kala 550 hane kalmıştır artık,
yaklaşan kışın telaşıyla bir an önce kendileri ve hayvanları için
barınak yapacak yer ararlar. Şimdi, iki köyün arasında bulunan
Bonzağız denilen yokuşun altında bulunan doğal mağara düzenlenerek
kafilenin bütün hayvanları buraya konulur. Kendileri de dere
vadisinde yaklaşan kışı geçirecekleri barınaklar yapmaya
başlarlar. Kış o sene her zamankinden erken bastırır,
hazırlıklarını tam olarak bitiremeden kışa yakalan kafile çok sert
geçen kışın ardından gelen bahar ayıyla yapılan yorucu yolculuk,
iyi beslenememe ve sert geçen kış sonucu büyük kayıplar verir.
Kimi sülalelerde kimse kalmayacak şekilde yok olur ya da yok
olma aşamasına gelir. Bilanço korkunçtur; ölümler hep ölümler.
Yolculuğun başından beri peşlerini hiç bırakmayan ölüm burada da
onları bulmuş, hem de çok kötü yakalamış, kalıcı evlerinden önce
mezarlıklarını kurmuşlardır. Gelen bahar ayıyla birlikte ölülerini
defneden kafile, ölüme ve olacak her şeye inat edercesine yerleşim
işine bakmaya
başlarlar. Yukarıköy şimdiki yerine, Aşağıköy de bulunduğu yere,
şu anki Feke
ilçesine bağlı olan Mansurlu nahiyesinin ilerisinde bulunan bir
koyağa da
Ademeyler yerleşir (ileri yıllarda Ademeyler buradan göçerek
Aşağıköye katılırlar).
Yaz ayları ile birlikte çevreyi iyice araştırıp, bulundukları
yerleri tanıyan ve alışmaya çalışan kafile, daha önce gelerek
Kayseri-Uzunyaylaya yerleşen diğer Çerkeslerle ve akrabaları ile
temasa da geçerler. Burada da kafileden bir gurup aile de
ayrılarak o taraflara gitmişler, şimdiki Yeni Yassıpınar
(Janıkuey) köyü de bu kafileden
ayrılarak Uzunyayla’ya giden aileler tarafından kurulmuştur (ileri
zamanlarda tersine göçle bu giden ailelerden ve çocuklarından geri
dönenler de olmuştur). Sonraki yıllarda da kimi sülaleler hastalık
ve ölümlerle yok olmuş, kimileri de Adana’ya (Kayapınar ve
Ceyhana), Kayseri-Sivas’a (Uzunyayla) dönmüşler yada Konya-Tokat
gibi vs. gibi yurdun değişik yer ve bölgelerine dağılmışlardır.
İlk yıllarda yaşanan ölümler, göç ve ayrılıklar yada tersine
göçlerle yaşamına devam eden ve yeni hayatlarına ve yurtlarına
alışmaya çalışan köylüler, Osmanlı’nın son dönemlerindeki
savaşlara gönderdikleri kimi dönen, kimide ölüp hiç gelmeyen
gençleri dışında büyük kopma ve çözülmeler yaşamadan kendi
aralarında ya da Uzunyayla, Adana’da bulunan Çerkeslerden, o
zamanlar pek sık olmasa da çevre yerli halktan kız alıp vererek
yaşamlarını çiftçilik, hayvancılık, ticaret yaparak (o yıllarda
Akdeniz-Çukurova’yı, İçanadolu-Kayseri’ye bağlıyan yol üzerinde
bulunmanın vermiş olduğu avantajla konar-göçer aşiretler ve
kaçakçılardan (tütün vb) ayakbastı ve geçiş, korunma, barınma
ücreti alırlarmış.
Alışveriş ve ferdi çıkışlar ya da askerlik hizmeti hariç
dışarıya kapalı bir şekilde
yaşamlarını devam ettirmişlerdir. Köyümüz cumhuriyet ve sonradan
oluşan
sistemle Adana ili Feke ilçesine 1954 yıllarına kadar bağlı
kalmış, yapılan bir başka düzenleme neticesinde, daha yakın olduğu
Kayseri-Yahyalı ilçesine bağlanmış, o tarihten günümüze gelene
kadar bu böyle kalmış, dışarı ile ilişkiler çok az ve belli seviye
de sürdürülmüştür. Ta ki 1960-1965 yıllarına kadar süren bu
kapalılık değişen hayat şartlarına ve dışarıya askerlik ve de
macera olsun diye gezmeye ya da çalışmaya giden gençlerin okumak
veya daha çok para kazanıp, daha iyi hayat şartları için şehirlere
ufak ufak kaçmaya başlamasıyla bozulmaya başlamışsa da ana-baba
vs.. gibi etkenlerden ve şehirdeki olay ve hayat şartlarının
zorluklarından dolayı olsa gerek, bir çoğu geriye dönmüş,
kalanlarda geride bıraktıkları büyükleri ve akrabaları yüzünden
köyle olan bağlarını hiç koparmamışlar. Bu sayede bu yıllar aşırı
bir yıkıma yol açmadan atlatılmıştır.
Sonraki yıllarda çalışma ve eğitim amacıyla köyden ayrılanlar
olduysa da bu da köyü pek etkilememiştir ama asıl 1980’li yıllar
başından sonraki dönemde değişen
ve bir nevi çağ atlayan Türk ekonomisi ve hayatıyla birlikte
meydana gelen
hareketlenme ve ilerleyen yıllarla birlikte iş, geçim zorluğu,
büyüyen ailelerle birlikte bölünerek iyice küçülüp artık kimseye
yetmeyen topraklar ve de eğitimin ilkokuldan sonra devam edememesi
yüzünden aileler köyden ya tamamen ya da kısmen koparak şehirlere
akın etmişlerdir. Bu; köy için büyük bir yıkımın ve boşluğun
olduğu yıllardı. Köyde kalan çok az insan ve bunların çoğunluğu
yaşlılar ve kadınlardı. Bu yıllarda neredeyse insanlar
birbirlerini bayramlarda, düğün ve cenazelerde veya köye
geldiklerinde görüyorlardı. Yeni yeni ilerleyen ve insanların
gözlerini boyayan şehir hayatı ve lüks yaşam özlemi köydeki
gençlerin şehirlere
kaçmasına neden olmuş. Geride kalan kızlarında kalan gençleri
beğenmemesi
şehre gitme istekleri yüzünden birçok gencimiz çevre köylerden
yabancılarla evlenmiş. Şehirde yaşamaya alışık gençler ise köydeki
kızları istememiş, kızlarımız da şehirde yaşayan yabancılarla
evlenerek köylerinden ve insanlarından iyice kopmuşlardır. Bunun
sonucunda köy nüfusun da bir azalma ve gerileme, Çerkeslik adına
da hiçte sevindirici olmayan sonuçlar meydana gelmiştir.
Bugünü: Köyümüz insanlarının birçoğu; Adana merkez ve
Kozan-Ceyhan
ilçeleri, Osmaniye-Kadirli İçel (Mersin) merkez, Kayseri
merkez-Develi-Yahyalı ilçeleri ile Türkiye’nin değişik il,
ilçelerinde ve yurtdışında; işadamı, tüccar, işçi, memur (asker,
emniyet mensubu, öğretim görevlisi, kurum müdürü, kurum müfettişi,
şube müdürü, mühendis, eğitmen, öğretmen, sağlık personeli vb..)
olarak çalışmakta ve aileleri ile yaşamlarını sürdürmektedirler.
İlk-orta-lise ve yüksek öğrenimdeki çok sayıda öğrencimizle
okur-yazar oranı çok yüksektir. Köyde yaşayan insanların geçim
kaynağını; başta tarım ve hayvancılık ve bunların yan ürünleri
sağlamaktadır. Ayrıca SSk ve Bağkur emeklisi olanların gün
geçtikçe çoğaldığı görülmektedir. Neyse ki, geçte olsa günümüz de
şehirde ki yaşamın zorluğu ile savaşarak emekli olanların ve
şehirde doğup ta bir köyün özlemini duyan gençlerin çabaları ve
gayretleri ile köyümüz de yazlıkta olsa yaylalık evler yapma,
evleri olanlarında okulların tatil olmasıyla köyüne dönme yarışına
girilmiştir. Bu dönem ile birlikte özüne dönme çabası içerisindeki
kimi insanlarımız ve
gençlerimiz son yıllardaki evliliklerini de kendi köyümüzden,
Kayseri-Sivas-Uzunyayla, Kahramanmaraş-Göksun-Andırın,
Adana-Ceyhan-Tufanbeyli, İçel, Samsun gibi yerlerdeki kendi
kültürümüzden insanlarla yapmaya başlamaları sevindirici olmakla
birlikte az da olsa dışarıdan kız alıp vermeler hala sürmektedir.
Kış ayların da çok az insanın yaşadığı köyümüz; bayramlar, düğün
ve cenazeler ile yaz aylarında kalabalıklaşmaktaysa da üzülerek
söyleyebilirim ki, dillerini
bilmeyen, kültürlerine uzak büyüyen; eğitim, iş, aş ve geçim gibi
kimi sebeplerden ötürü köyüne ve kültürüne tam anlamıyla sahip
çıkamayan veya bunun bilincinde olmayan ya da olsa da umursamayan
insanlarımızla, diğer Çerkes köyleri gibi bizim köyümüz de çok
uzak olmayan bir zaman gelecek yok olan; bir zamanlar eski Çerkes
köyüydü denen, bitmiş, tükenmiş, Çerkes kalmamış, varsa da sadece
adı Çerkes olan insanların yaşadığı köyler gibi olacaktır. Hani
derler ya; ‘’değerli olan bir şeyin kıymeti, kaybedilince
anlaşılırmış’’.
Umarım insan bir şeyleri yitirmeden önce değerini anlar…….
Sülaleler: Köyümüz de bulunan sülaleler şunlardır:
Yukarıköy (Babugey): Hakuj-(Hakujz), Şelpag, Keytıgoe,
Cıbe-(Zıbe),
Melley, Kamgul, Şıbzıkue, Kumarlı-(Kurmel), Nehuş, Merem, Tambiy…
Aşağıköy (Benegue): Vodeh, Adamey, Muğelh, Teter, Harıf…