...................
...................
MOSKOVA YAZILARI   -1
Yaşam Korkusu

Keremcan Gümüştaş

                         
...................
 
...................
Moskova...

Yüzlerce değişik öykünün, binlerce kahramanının toplandığı yer burası.

Kimi işi, kimi aşkı yüzünden burada. Ne zaman iki kişi biraraya gelsek -ki üyesi olduğumuz forumlarda da en çok tartışılan konulardan biri- hemen biri başlar:
- Off ya, ne soğuk hava birader!
- Sorma, resmen buz tuttum. Üstelik gelirken arabayı militsya durdurdu. Zaten trafik keşmekeş!
 

Fotoğraf: Olga Maleeva                                                      Moskova

Bu diyalogun sonu olmaz genelde. Moskova tam anlamıyla bir sorunlar şehridir. Soğuğu, bürokrasisi, polisi, bazı insanların kabalığı derken liste uzar gider. Oysa Türkiye’den buraya bakan arkadaşlarımız, sadece “malum” konuları bilirler, fırsatı olsa koşarak gelecek! Geçen gün yeni tanıştığım bir arkadaşımla yine bu konulardan bahsediyoruz. Kendisi bu şehirde 1 yılı doldurmuş ve bana söylediği ilk fırsatta geri dönmek istediği, sadece Rus eşi yüzünden burada kaldığı şeklindeydi. Üstelik çalıştığı yerden de aldığı maaş, Moskova şartlarına göre oldukça düşük. Tabi konuya onun açısından bakınca haklı; özellikle içinde bulunduğumuz kış mevsiminde, hangi konuyu tutsanız elinizde kalıyor. Biraz moral vermek istedim, birtakım şeyler söyledim ama ne kadar etkili oldum bilemiyorum tabi.

Aslında duruma biraz daha dışarıdan bakıp, bir özeleştiri yapmak şart gibime geliyor. Bu şehirden en çok şikayet edenlerin aslında kendilerini tam olarak buraya yerleştirememiş, aklında her zaman geri dönme planı olan kişiler olduğunu gözlemliyorum. Doğal olarak, Türkiye’de sahip olunan şartları, kültürü, arkadaşlık ve dostluğu burada bulamayınca şehrin kendisine ve insanlarına karşı hemen bir tepki oluşuyor. Oysa bu insanlar, tüm tarihleri boyunca zaten böyleydiler. Birçok badireler atlattılar; tarihleri oldukça hareketli, karışık, zaman zaman kaotik ama yüzyıllardır yerleşik bir hayat düzenleri var, Moskova’da yaşam bu şekilde. Dolayısıyla bizim açımızdan evrim teorisi burada da işlemiş gibi gözüküyor; ortama ayak uydurabilenler -görece- mutlu oldular, ayak uyduramayanlar ise buhran sahibi.

Çocukluk idollerimden Bruce Lee, bildiğiniz gibi sadece oyuncu ve Uzakdoğu savaş sanatları ustası olarak anılmaz, kendi alanında filozof sayılabilecek bir kişiliğe sahiptir. Efsane filmlerinden “Ölüm Oyunu – Game of Death (1978)” filminde, 5 katlı bir tapınağın her katında ayrı stilde dövüşen biriyle karşılaşır, hepsini sırayla alteder. Ustayı zevkle izlerken, bize aktarmak istediği mesaj, sanırım Moskova’da yaşayıp buranın tüm sorunlarıyla yüzleşmek zorunda kalan hepimiz için bir yol göstericidir:
 

"Empty your mind. Become formless and shapeless like water. When water is poured into a cup, it becomes the cup. When water is poured into a teapot, it becomes the teapot. Be water, my friend."

Yani diyor ki: “Zihnini arındır. Su gibi şekilsiz ve biçimsiz ol. Suyu bir kaba boşalttığında, o kap olur. Çaydanlığa döktüğünde çaydanlık olur. Su gibi ol arkadaşım!”

Aslında bu mesajı tamamen kendimizden sıyrılmak, kurtulmak şeklinde almamız gerekmiyor ama bu şartları çok zor olan şehirde, kendimizi biraz su gibi kabul edip, içinde bulunduğumuz kaba uyum sağlamamız, sanırım birçok olumsuz faktörü elememize sebep olabilir. İşte o zaman, Moskova’nın sahip olduğu zenginliklerden, kültüründen, yaşam tarzından alacağımız haz, gün geçtikçe artacaktır.

Hepimize sağlıklı, sıcak ve mutlu Moskova günleri dilerim.