...................
...................
ADİGE XABZE     -2

VUNOROKO Mir
Çeviri: İbrahim Çetao
Psatl 3.sayı

                         
...................
...................

AİLE VE ULUS

Son yüz elli yılda insan yaşamı yeni teknolojik gelişmeler nedeniyle tanınmayacak kadar değişti. Çalışma koşullarının değişmesiyle, bunlara dayalı olan yaşam biçimleri de değişime uğradı. Aile ulusun temeli olarak tarihte yer almıştı. Ancak teknolojik gelişmeler bunu değişime uğrattı. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren kadın, ev içinde gördüğü işlerden ayrı olarak başka bir işle daha uğraşmak zorunda kaldı. Bu, aile düzeninin bozulmasında insanoğlunun attığı ilk adımdı. Ev kadını, anne günde 8-10 saat çocuklarından ayrı çalışmak zorunda kalmıştı. Endüstri insanlığı ileriye oturuyordu. Ancak bunun karşılığında kişiye; aileye ve topluma bir bedel ödetiyordu. İnsan eğitiminde ailenin rolünü azaltan ikinci adım ise çocuğun aile ortamından uzakta yetiştirilmeye başlanmasıdır. Hamisiz kalan çocuk; sokakların ve çocuk yuvalarının eğitimine terkedilmişti.

Üçüncü adımda ise çocuğa milliyet bilincinin aşılandığı, Adige’nin Adige, Rus’un Rus olma bilincini edinmiş olduğu ailenin elinden, tüm dünyayı saran yeni enformasyon ağı nedeniyle bu imkan alınmış oldu.

Oluşan bu yeni şartlar nedeniyle aile ulusun yaşamındaki etkinliğini kaybetmiştir. Büyük küçük ulus ayırt edilmeksizin hepsinin durumu böyledir.

Eskiden aile çocuğunu ulusunun yaşamı ve tarihi ile ilgili en uygun bilgilerle donatabilir, onu ulusunun bir ferdi olarak yetiştirebilirdi. Şimdi ise onu yeryüzünü saran zararlı enformasyondan korumu imkanına sahip değil.

Bu nedenlerle tüm uluslar varlıklarını koruyabilmek için umutlarını okula ve eğitime bağladılar. Bugün yeryüzünde mevcut beş bin dolayındaki halk 226 ülkede yaşıyor. Her halk dilini, kültürünü korumak için devlete güveniyor.

Adigeler gibi çeşitli ülkelerde dağınık olarak yaşayan halkların durumları ise daha da zor. Dış ülke Adigeleri 45 ayrı ülkede yaşıyorlar. Yeryüzündeki tüm Adigelerin nüfusları 5-6 milyon olarak tahmin ediliyor. Dünyanın her yerindeki Adigeler şayet ulusal dillerini biliyorlarsa iki dilde konuşuyorlar. Bunların içinden bir mesleği yerine getirecek derecede Adigece bilenlerin sayısı da oldukça azdır. Onlar; Adigelerin yaşadıkları üç cumhuriyette gazete, radyo ve televizyonda görev yapanlar, yazarlar, şairler ve Adige dili edebiyatı öğretmenleridir. Onların sayıları binlerce değil, yüzlerledir. Bu durumda her yerde yaşamakta olan Adige işini bir başka halkın diliyle       -Rusça, Türkçe, Arapça, İbranice, Almanca, İngilizce, Fransızca- yerine getirmektedir.

Böylesine zor duruma düşmüş olan ulusu koruyacak olan  onun dili ile birlikte xabzesidir. Xabzeyi dili kaybetmiş olan kişinin de yaşama imkanı vardır ancak dil ile xabze birlikte olurlarsa Adigelerin ömrü daha da uzayabilir.

Bugün eğitim ve bilimle ilgili devlet organları, dil ile xabzeyi gençliğin eğitiminde yeteri gibi kullanırlarsa Adigeliğin korunmasına önemli ölçüde destek olmuş olacaklardır.


KIZ ODASI (PŞAŞE VUNE)

Adigelerin en önemli ulusal geleneklerinin başında kız odası gelmektedir. Kadını özgür ama korumalı, düşünceleri hür ama xabze kurallarıyla sınırlı, sosyal ilişkilerde etkin, ulusal düşünce ve yaşam tarzını benimsemiş, ulusal düşüncenin oluşmasına katkı sağlayabilen bir fert olarak yetişmesi için kız odasından daha etkili bir kurum olamaz. Kız odasında hem kişinin hem de ulusun geleceği birlikte oluşturuluyordu.

Ailesi tarafından kızın olgunluk çağına geldiği kabul edildiğinde kız odası oluşturulur, oda kız kardeşlerden en büyüğüne ait olurdu.

Kız odasının ziyaretçileri erkeklerdi. Onlar yaşlarına ve amaçlarına göre şu şekilde gruplandırılabilirler:

- Kendilerine eş aramakta olan gençler,

- Evli, orta yaşlı, güzel konuşma yeteneği olan, özgür düşünceli, arkadaşları ile birlikte sohbet edecek kız arayanlar,

- Yaşlı, deneyimli, çok görmüş, ününü artırmak isteyen, bu amaçla ünü duyulmuş  kızın odasını ziyaret edenler.

Kızın tüm bu guruplardaki erkeklerle sohbet edebilmesi,onların sorularını gereği gibi cevaplayabilmesi gerekirdi.

Aklı, düşüncesi, hitabet ve görüntüsüyle ziyaretçilerinin ilgilerini çekebilen kızların odasını bir gurup terk ederken öbür gurup ziyarete gelirdi.

Kızın ailesi kız odasının ziyaretçileri ile ilgilenmez, onları ağırlamakla sorumlu olmazlardı. Aile konuk evine -haçeş- gelenleri ağırlamakla sorumluydu.

Adige ülkesinde tanınmış, yaşlı bir erkek kızın ailesinin konuğu olduğunda kızın onu haçeşte selamlaması gerekirdi. Bu da konuğa sofra kurulmadan el yıkama zamanına rast getirilirdi. Konuk ta aynı gün veya ertesi günün akşamı, kızın yakınlarından birini yanına alarak kız odasına ziyarete gidebilirdi. Bu konuğun evden ayrılacağı günün bir önceki akşamına rast getirilirdi. Konuk, hane sahibini onere etmek istiyorsa, kız odasına yapılan ziyaret büyük önem taşırdı.

Adige erkeğinin yiğitliğini gösterme yeri sadece savaş alanı değildi. Ulusuna değer veren erkeğin, kadına güzel söz söyleme, ona değer verme, saygı gösterme sorumluluğu vardı. Efsaneye göre, kadına değer veren ve ona saygı duyan kişilere yiğitlik ödülü verilirdi. Yiğitliği bu şekilde tanımlayan çok fazla halk yoktur yeryüzünde ve Adigelerde bunlardan biridir.

Kişinin erkek olarak kabul edilebilmesi için, gerekli olan diğer şartlarla birlikte kardeş saydığı bir bayan arkadaşının da bulunması, onun güvenini kazanmış olması gerekirdi. Erkeğin kadın için yapabildikleri yiğitliğin nişanesi kabul edilirdi.

Günümüzde her ülkenin uygarlık düzeyinin ölçüsü kadının toplumdaki yeri ile ölçülmektedir. Bu açıdan Adige yaşam tarzına baktığımızda hayret uyandıran bir çok şey görmekteyiz. Eş seçme geleneği de bunlardan biridir. Adigelerin bu konuda gençlerine tanımış oldukları serbestliği başka uluslarda fazlaca göremeyiz. Bu da kız odası sayesinde mümkün olmaktaydı. Kız, baba evinde iken bir çok erkekle tanışma ve içlerinden kendi için uygun olanını seçme imkanına sahipti.

Erkek içinde aynı imkanlar mevcuttu. O da her istediği kızın evine girebilir, kızla serbestçe konuşabilirdi.

Düğünlerde, gece toplantılarında -Çeşdes-,Yaralıların tedavi eğlencelerinde -Çaps- gelin odalarında kız ve erkeğin görüşüp konuşma imkanları vardı.

Önüne çıkan eş adayları arasından aklı ve duyguları ile birini seçtiğinde, yine tekrar tekrar düşünebilmek için xabze imkanlar tanıyordu. Birbirlerine anlaştıklarına kanıtlayan bir madde –avuj- verdikten sonra da taraflardan birinin bundan vazgeçme hakkı vardı. Bu uygulama sayesinde gelecekte olması muhtemel anlaşmazlıklar olmadan önlenmiş oluyordu. İnsanın psikolojik özelliklerini dikkate alan xabze, kıza evlenme kararından vazgeçme hakkı tanıyordu. Kız erkeğin evine gittikten sonra dahi fikrini değiştirerek kız tarafından son düşüncesi sorulmak üzere gönderilen erkekle birlikte baba evine döndüğü takdirde geleneklere uygun davranmış sayılır ve baba evine kabul edilirdi.

Nikahın yazılması esnasında yine taraflardan biri yanılmış olduğunu ve evlenmekten vazgeçtiğini beyan ederse evlilikten vazgeçilmiş olunurdu.

Xabze gençlere evlenme kararlarını verdikten sonra istemedikleri takdirde bundan vaz geçmek için böylesine geniş imkanlar tanımıştı. Çünkü aile toplumun temeliydi ve sağlam temellere dayanmadığı takdirde geleceğin iyi olmayacağı deneylerle kanıtlanmıştı. Tüm bu aşamaları geçerek evlenme kararını uygulamaya koymuş gençler içinde artık bu yoldan dönüş olmazdı. Bu aşamalardan geçtikten sonra oluşan evliliği bozmayı, çocukları ortada bırakmayı ne toplum,ne tarafların aileleri ve nede xabze uygun bulmazdı. Bu şartlarda evlilik yapmış olan iki kişiye düşen görev önlerindeki yaşamı güzelleştirmek, sevgi ve saygı temelinde el ele çocuklarını yetiştirmekti.

Tüm bunların gerçekleşmesi ise kız odası sayesinde mümkündü.