Aile
içi sofra geleneğinde bebeğin ve onun beslenmesinin önemli bir
yeri vardı.
1) En eski dönemlerden günümüze Adigelerin bebeğe
ilişkin ana görüşü, "çocuk bebekken iç yapmalı.
Büyüdükten
sonra yediğinin fazla bir yararı olmaz" (сабыим
ц1ык1узэ куц1 ыш1ын фае. Ет1анэ ыышхыжьырэм к1ыфиш1эжьын щы1эп)
biçimindeydi. Bu nedenle, her bir yiyeceğin bebeğe yarayacağına
inanılır, beden gelişimi açısından değişik yiyecekler bebeğe
yedirilirdi. İlginç olan durumlardan biri de, bebek büyüten ana
baba, çocuğun yediği yemeklere, doğrudan acı biber katmazlardı.
Ana yediği için, acı biber ana sütüne karışır, bebek de acı
biberle öyle tanışır ve alışırdı.
Bu son dönemde tıp bilimi bu tür bir beslenme biçiminin yararını
saptadı: Kansere karşı mücadelede acı biberin insan bedenine bir
güç/bağışıklık kazandırdığı saptandı. 19. yüzyılda Adige ülkesi
toprakları Rusya'ya ilhak edildiğinde, hayretle karşılanan durum,
Adigelerle Abhazların her gün acı biber yemeleri nedeniyle bazı
salgın hastalıklara karşı bağışıklık kazanmış olmalarıydı.
Sovyetler döneminde, değişik uluslar içinde en uzun yaşayan
insanların Adigeler ile Abhazlar arasından çıktığı genetik
uzmanlarınca saptanmıştı. Uzmanlar bu saptamalarında acı biberin
işlevine de yer verdiler.
Bütün bu olgular, Adigeler arasında bilimsel bir temele
dayanılarak bulunmuş şeylerden değildiler. Ulus kendi deneyim,
sezgi ve buluşlarıyla bu sonuca ulaşmıştı.
2) Bilinmesi gerekli olan bir ikinci özellik de bebeği
emziren ananın rahat bırakılması. Ona dinlenme fırsatları
verilmesi ve yemeğini zamanında yemesinin sağlanması gibi
durumlara özen gösterilmesi idi. İstemese bile, gereken yiyecekler
ananın sofrasına konurdu: "Bunu yemezsen bebeği
besleyemezsin, bebeğin besini/gıdası, ananın yediğidir"
der, yeni gelinin üzerinde titrerlerdi (О
умышхырэр сабыим 1ук1эщтэп, ным ышхырэр сабыим и1ус).
Süt
kaybına yol açacak üzüntü ve kaygılı durumlardan genç gelini uzak
tutmaya çalışırlardı. Cenaze tören ve ağıtlarından, üzücü
durumlardan gelinleri uzak tutarlardı.
Bebek
yavaş yavaş aile içi geleneksel yemeklere alıştırılırdı. Sütlü
ürünlerle yetinilmez, pişirilmiş etler ve et suları (lepsı)
kullanılarak yapılmış yiyecekler, yavaş yavaş bebeğin ağzına
verilmeye başlanır, dövülmüş biberlerden de (щыбжьый щыгъу) uzak
tutulmazdı.
Bebek
kendi kendine yemek yeme yaşına gelinceye değin sütten kesilmezdi.
“Bir yüksük dolusu olsa bile, ana sütü bebeğe güç katar”
derlerdi (Хьак1устэл из нахь мыхъуми быдзыщэ 1улъмэ сабыимк1э
куач1э).
Aile içi
sofra geleneğinde, bebeğin ayrı bir yeri ve belirli saatleri
olurdu. Ana ev/büyük ev (унэшхо), konuk evi, kızlar odası (пшъэшъэ
унэ) ve gelin odası (лэгъунэ) sofraları sunulduktan sonra,
eltilerin (зэнысугъухэр) çocukları, yanlarındaki komşu çocukları
ile birlikte doyurulur, ardından dışarı salınırlardı. Sofralar
geri taşındıktan sonra eltiler, rahatlamış olarak oturup hep
birlikte yemek yerlerdi.
ÖLÜ/CENAZE YEMEĞİ SOFRASI (ХЬАДЭ1УС 1АНЭР)
Ölü yemeği
listesine alınması gereken yiyecekler vardı: Örneğin günlük
hazırlanmış
Fabe
yemeği
sunulurdu. Fabe, dövülmüş akdarı (фыгу гъэчэрэзыгъ) sütle
pişirilerek elde edilirdi. Fabe’yi usta kişilere/aşçılara
pişirtirlerdi. Sofralara servis edileceği sırada, tereyağı ile
kızartılmış biber sosu da Fabe’nin üzerine dökülürdü. Fabe, sabah
kahvaltısı ile ölü yemeği arasındaki bir zamanda herkese
sunulurdu. Hazır sofralar bulunur, her gelen, sofraya buyur
edilirdi. Fabe’den tattıktan sonra kadınlar büyük eve giderler,
erkekler ise bahçedeki topluluğa katılırlardı. Genç gelinler,
ellerinde kepçeler ve kovalarla Fabe’yi köy ya da mahalle (hable)
evlerine dağıtırlardı. Günümüz Adigeleri Fabe’yi ölü yemeği
sofrasına (hadeus ane) konmak üzere hala pişirirler, bunun dışında
da pek pişirmezler .
Ölü yemeği
sofrasına mutlaka yulaf böreği (зэф жъамэ) ile halıjo (хьалыжъо;
peynirli börek) konurdu. Hadeus (ölü) yemeği ve börekleri farklı
bir teknikle ve özel olarak hazırlanırdı. Pişirilen börek sayısı
için hesaplamalar yapılırdı: 5-7 p’oble dendiğinde, 5-7 örtüyü/hasırı
kaplayacak kadar börek anlaşılırdı. Bundan böreklerin hala
hasırlara serilmekte olduğu gibi bir anlam çıkarılmamalıdır.
Ölçek, bir hamur teknesini kaplayan bez örtü olur, buna p’oble
(п1облэ) denirdi. Böreği pişirmenin de belli bir kuralı vardı:
Vefat eden kişinin böreği pişireni gördüğüne inanılırdı (1), bu
nedenle ölünün kız kardeşleri, kızları ve sevdikleri dönüşümlü
olarak/sırayla börekleri pişirirlerdi. Pişirilen börekler yatay
yatırılmaz, yan yana dik olarak sıralanırlardı. Dik konmuş
börekler (halıjolar) gelenlere götürüldüğünde, gelenler alırlardı
ama bir böreği tabakta bırakırlardı. Tabaktaki bu börek mutfağa
geri götürülür, öbür pişirilen börekler bunun yanına sıralanırdı.
Ölü yemeği tabağı boş olarak geri getirilmezdi.
Şimdiki Adigeler, ölü sofrasına özel bir yiyecek koyarlar:
thamç’eğunıb
(тхьамч1эгъуныб). Bu, en iyi etten pişirilmiş olan sucuktur. Bu
yiyecek 30-50 yıl öncesine değin ölü yemeği sofralarına konurdu.
Üşenmeyenler, bunu, kuru sucuk gibi hazırlarlardı. Bu son yıllarda
bu geleneksel sucuk, hadeus (ölü yemeği) sofralarına ana
yiyeceklerden biri olarak yeniden konmaya başlandı. Hadeus
sofrası, yiyecek çeşitliliği ve sunuluş biçimi yönünden en
donanımlı sofralar arasında yer alır. Sofraya daha çok eski Adige
yemekleri konur. Yemeğe, kaçınılmaz olarak şıps-p’aste (2) ile
başlanır. K’emguy, Abzegh ve Kabardeyler ölü sofrası için hindi
şıpsı (hindi eti suyu) yemeğini yeğlerler, Bjedughlar dana etinden
şıpsı yaparlar. Şıpsının eşliğinde pişirilmiş ya da kızartılmış
et sunarlar. Dana, koyun, tavuk ve hindi etini sofradan eksik
etmezler. Keçi eti, hadeus (cenaze) yemekleri arasında yer almaz.
Keçi etini daha çok Shapsughlar tüketirler, ama onlar da keçi
etini, insanı sarhoş eder (ц1ыфыр егъэуташъошъ) diyerek ölü
sofrasına koymazlar. Cenaze sofrasında kaz ve ördek gibi kuş
etleri de yer almaz.
Lezzetli yiyeceklerden olarak cenaze sofrasına kabartılmış undan
fırında pişirilmiş haku halıjo (en çok Bjedughlar pişirirler),
thurbayır (тхъурбаир), ç’enç’e halıv (к1энк1э хьалыу), halıv (bunu
hazırlamakta Kaberdeyler ustadırlar) (3), hatık ve guvıvbat (4)
konur. Bu yemeklerin yer aldığı cenaze sofrası donanımlı olurdu.
Günümüz
cenaze sofraları yoğurtlu pilav, içinde üzüm taneleri bulunan
tatlılar ve boza (бахъсымэ) ile tamamlanır, en son olarak da
çeşitli meyveler ikram edilir.
Hadeus
sofrasında fazla oturulmaz. Bütün yemeklerden tatmak gerekir.
Cenazeye gelenler gruplara taksim edilir. Adigey’in bir iki
köyünde, hava elverişli ise, gelenlere kadın erkek aynı bahçede
kurulan sofralarla karışık halde yemek yedirildiği de oluyor.
Şimdilerde, yaz kış ölü yemeği ev içinde verilir. Kadınlara ayrı,
erklere de ayrı olarak yemek yedirilir. Cenazeye gelenlerin
hepsinin ölü yemeğinden yemeleri gerekiyor. Hiç kimsenin acelemiz
var, yola çıkmamız gerekiyor diyerek cenaze evini zora
soktuğu/üzdüğü durumlarla karşılaşılmaz. Uzak yerlerden gelip de
erken ayrılmaları gerekenlere hocalardan/imamlardan sonra yemek
yedirilir. Yemeğini yiyen, geleneğe uygun olarak, işi uzatmadan
cenaze evinden ayrılır.
Sofradan ayrılan herkese ailesine götürmesi için ölü yemeğinden
yemek, iskattan bir pay et ve kaçamak unu verilir. Ölü ağıtı (хьадагъэ)
sırasında yapıldığı gibi, ölü yemeği sofrasından kalkanlar aileden
birileri tarafından yolcu edilmezler. Ölü yemeği ile karın doymaz
derler (Хьадэ1усыр ныбэрылъ хъурэп): “Yiyene yarasın, ölüye de
rahmet olsun “ (Зы1уфэрэм фимыш1эу, зыфаш1ырэм фэбагъоу)
derlerdi yemeğin ardından. Sofradan kalkıldığında “Tanrı ona
Cennet nimetlerini ihsan etsin. Tanrı sevabını ona ulaştırsın”
(Тхьэм джэнэт шхын феш1. Ипсэпагъэ Тхьэм 1уегъак1) derlerdi.
Hadeus ve Adige hadağe’sinde (ölüye ağıt yakma geleneğinde)
çeşitli dinlerden izlere rastlanır.
Jame
(жъамэ; yulaf böreği) politeizm (тхьабэ дин) inancından kalma bir
gelenek, jame’nin Cuma akşamı kokutulması Hıristiyan ve Müslüman
inancı izlerini de yansıtmaktadır. Bu kokunun ölüye ulaştığına,
kokunun Cehennem ateşine karşı, ölü için koruyucu bir gölge
oluşturduğuna inanırlar. Kırkıncı gün ölü yemeği/hadeus’u da
Hıristiyanlık döneminden kalma bir gelenektir.
Bir yıl, üç yıl süresince yas tutmak (шъыгъон), hadağe’ye (ağıt
törenine) kalpaklı/şapka (па1о) giymiş olarak katılmak, ölünün
kaldırılış biçimi (хьадэр зэрагъэерэ ш1ык1), bütün bunların hepsi
eski Adige geleneklerine uygun olarak yerine getirilir.
DİPNOTLAR:
1)
Türkiye’de
helva pişirilir. Ölünün helva kokusunu aldığına inanılır. -HCY
2)
Şıps-p’aste (щыпс-п1астэ)-
Soslu etsuyu ve kaçamak. -HCY
3)
Halıv (хьaлыу)-
Adige helvası. Akdarı unu tereyağı ile kavrulur, bal ya da şeker
ile karıştırılarak elde edilir. -HCY
4) Hatık ve guvıvbat için Bkz. ”Adige Geleneği” 1, 2, 3, CC,
Xabze bölümü. -HCY |